DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
Hz. MUHAMMED'E İNANMAYAN BİR TOPLUM VEYA KİŞİLER BU AYETLERE GÖRE NASIL ZALİM OLUR.. Örn Japonlar puta tapıyor veya biri ateist diye neden zalim olur.
Gerisini okumaya bile gerek duymuyorum... Bu Allahın dili olamaz... İnanmıyorum...
-
AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
Yahu... Hadi seçkinler diyelim... Hadi burokratik diyelim.. Eh hadi oligarşi diyelim.. (ki en büyük çamur dinsel kesimin ta kendisi...) Şeriat çok mu iyi... Şeriat gibi ilkel ve binlerce yıllarda kalmış bir sistemin bu saydıklarından çok daha kötü olduğunu bilemeyecek kadar yeteneğimizi yitirmedik arkadaşım... Senin seçkin dediğin, Senin bürokrat dediğin, Senin oligarşi dediğin... Bugün Cumhuriyet ve onun demel değerleridir.. Keşke geçmiş ve bugünün gerçekleriyle aynaya bir bakabilmeyi becerebilsek... Saygılar...
-
Hz. MUHAMMED'E İNANMAYAN BİR TOPLUM VEYA KİŞİLER BU AYETLERE GÖRE NASIL ZALİM OLUR.. Örn Japonlar puta tapıyor veya biri ateist diye neden zalim olur.
Yapma yahu... Ben şimdi düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu görüyorum... Rahman ve rahim ile başla fakat daha sonra başla savurmaya, aşaığılamaya, küçültmeye... Allah neden bu gibi insanları aşağılar ve onları zalim eder ki... Kusura bakmayın ama Hiiiiiç mantıklı değil... Hakkaten işiniz çoook zor... Neden mi?... Sorgulama ve derinlik yok... Saygılar...
-
Hz. MUHAMMED'E İNANMAYAN BİR TOPLUM VEYA KİŞİLER BU AYETLERE GÖRE NASIL ZALİM OLUR.. Örn Japonlar puta tapıyor veya biri ateist diye neden zalim olur.
Evet arkadaşlar (özellikle dinciler) cevap bekliyorum...
-
AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
KAPATILMA KAÇINILMAZ OLDU... AKP hakkında kapatılma davası açıldığında, ilk tepkim, 'Beklenen gelişme!' demek olmuştu. İsterdim ki bu dava açılmasın... İsterdim ki AKP; Türkiye Cumhuriyeti ile kavga edeceğine, onun partisi olsun. Bu partinin yöneticileri; 'Cumhuriyet rejimi bizleri sıfırdan bu noktalara taşıyacak yolları yapmış. Biz de o rejime uygun yönetim gösterelim!' desinler. Partileri de kapatılmasın. Lakin; geldiğimiz noktada AKP'nin kapatılması kaçınılmaz olmuştur. Çünkü, bu dava; bir iç sorun olmaktan çıkartılmış; uluslar arası dava haline getirilmiştir. Kim ne derse desin; Yargıtay Başsavcılığı'nın açtığı kapatma davası; hukuk kurallarına uygun biçimde yürütülmüştür. Lakin; Avrupa Birliği; bu davayı kullanarak 'Türkiye'yi kontrol eden güç benim!' mesajı vermeye çalışmıştır. Bunu da nasıl yürüttüğü bellidir: TC'nin bağımsız yüksek yargı organına dışarıdan emir vererek... AB yetkilileri sırasıyla ve devamlı surette; 'AKP'yi kapatamazsınız. Kapatırsanız, Türkiye için kötü olur!' tehdidi savuruyorlar. En son tehdit de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nden (AKPM) geldi. Bu tehdit, Türkiye'yi AKP'nin Anayasa Mahkemesi'ne verdiği savunmadan yola çıkarak hazırlanan AKPM raporunda yer alıyor. Öyle ki; raporun üslubu bile AKP'lilerin üslubu... Raporda, AKP'nin resmi adı olan Adalet ve Kalkınma Partisi bile AK Parti olarak kullanılmış. AKPM adına Türkiye hakkında rapor hazırlayan Belçikalı parlamenter Van den Brande, bu Meclis'te bulunan CHP'li ve MHP'li üyelerle hiçbir görüş alışverişinde bulunmamış. Yani; AB raporu; tamamen AKP'lilerin yönlendirdiği ve AKP'yi savunan bir rapor olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Bellidir ki AKPM; Türkiye'yi değil de AKP'yi daha fazla önemsemektedir. Avrupa Birliği'nin AKP sevgisinin sebepleri üzerinde duracak değilim. Bankalarımızın; ulusal kuruluşlarımızın, en kıymetli toprak parçalarımızın sömürgecilere satılmasını; Kıbrıs'ta çırak çıkarılmamızı; Ege kıta sahanlığı konusunda Yunanistan karşısında sessiz kalmamızı; Güneydoğu'da ve Kuzey Irak'ta AKP hükümetinin verdiği tavizleri hatırlatarak bu konuyu, şimdilik sağduyu sahibi okurlarımın yargısına bırakıyorum. Bu tehditin öncesindeki tehditleri de hatırladığımızda geldiğimiz nokta çok kritiktir: Eğer Anayasa Mahkemesi; AKP hakkında kapatma kararı vermez ise; Avrupa'dan ve ABD'den gelen bu yönlendirmelere göre karar vermiş sayılacaktır. Bu yüzden de AKP'nin kapatılmasını içermeyen bir sonuç; hukuki değil de siyasi karar olarak kabul edilecektir. *** İşte Avrupa Birliği; Türk yargısından hukuka göre değil de kendilerinin işine gelecek biçimde siyasi bir karar vermelerini istiyor. Böyle bir istek Avrupa Birliği ülkelerinde ortaya çıksa, yer yerinden oynardı. AB içinde; yargıya en küçük biçimde müdahale olsa; o müdahaleyi yapan hükümet kısa sürede yıkılır giderdi. Bu dayatma gösteriyor ki; AB tarafı; Türkiye'yi bağımsız bir devlet olarak değil de bir sömürge parçası gibi görmektedir. Onlara göre Türk yargısı; Avrupa ne isterse ona göre karar veren oyuncak bir kurum haline gelmelidir. Türkiye'de kimin haklı kimin haksız olduğuna AB karar vermeli; hatta suçlu-suçsuzu da AB yönetimi belirlemelidir. Avrupa tarafı açıkça kendisini efendi; bizleri ise köle gibi görmektedir. Böyle bir uygulama; cumhuriyet tarihinde şimdiye değin görülmüş değildir. En antidemokratik dönemlerde bile Avrupa tarafı Türkiye'ye böyle açıkça, küstahça emir veremiştir. Böyle bir küstahlık karşısında Anayasa Mahkemesi'ne düşen görev bellidir: Türkiye'de yüksek yargının bağımsız olduğunu Batılı sömürgecilere göstermek. Bundan AKP zarar görecekmiş. Varsın görsün... Türkiye'nin bağımsızlığını ortaya koymak için bir değil birkaç AKP'nin bile kapatılmasına razıyız. Kendisini; Türk milletinin efendisi sanan küstah Avrupalıya başka türlü bir cevap da verilemez. YARGITAY'A SAYGI DUYUN Yargıtay Genel Kurulu; Fethullah Gülen hakkında, 'düzeni yıkacak biçimde örgüt oluşturmak' iddiasıyla açılan davada, Gülen lehinde beraat kararı verdi. Şimdi ben yeri göğü inleterek Yargıtay üyelerini; tarikatçi birisini akladı diye suçlamaya kalkışırsam haksızlık yapmış olurum. Bu karara saygı duyuyorum. Yüksek yargı, işi benden daha iyi bilir. Benim bu tavrımı acaba tarikatçi veya işbirlikçi holding yazarlarında görüyor musunuz? Ne gezer? Fethullah Gülen'i aklayan mahkemenin başsavcısı AKP hakkında kapatma davası açtı diye; yüksek mahkemeye nasıl hakaretler yağdırıldığını biliyorsunuz... Görüyorsunuz ki paracı ve tarikatçi takımında ne insaf vardır ne de aydın namusu... Rıza Zelyut -Güneş
-
DİN FANATİZMİN BOYUTLARI VE TEK TEK TOPLUMSAL DİNCİ İSTEKLERİ... Bakın sinsici neler isteniyor ve nelere alıştırılıyoruz...
DİN FANATİZMİN BOYUTLARI VE TEK TEK TOPLUMSAL DİNCİ İSTEKLERİ... Bakın sinsici neler isteniyor ve nelere alıştırılıyoruz/alıştırılmaya çalışılıyoruz... Bugün için Ülkemizde de ‘türban’la başlayan isteklerin yavaş yavaş nerelere uzandığını artık herkes gördüğü için çok fazla bir şey söylemek gerekmiyor. Önce üniversite öğrencilerine ‘türban özgürlüğü!’ Sonra ilköğretim öğrencilerine bu ‘özgürlüğün yaygınlaşması!’ Arkadan inanç temelli okullar. Sonrasında şeriat hukuku. Dahasında din eksenli yaşam. İbadet yapmanın zorunluluğu. Mahalle baskısı, çevre baskısı, çıkar baskısı. Aynı dinden olanlara ekonomik öncelikler. İnanmayanların suçlanması. Din temelli yaygın ayrımcılık. Atatürk’ün ve yaptıklarının reddi. Sosyal travma açıklamaları. Atatürk’ü sevmeme, Humeyni’yi sevmeler. “Halk bunu istiyor” zorlamaları. “Bir halifemiz olsun” istekleri. “Halk isterse şeriat da gelir” meydan okumaları. TÜM BUNLARA DIŞ EMPERYAL GÜÇLER VE EN ÖNEMLİSİ ABD DESTEK VERİYOR... NASILMI?... Bu arada Graham Fuller’in Yeni Türkiye kitabındaki açıklamalar. CIA’nın eski Türkiye Masası Şefi’nden Türkiye analizleri. Amerika’nın ‘ılımlı İslam’ projesi. B(üyük) O(rtadoğu) P(rojesi). AKP’nin açıkça desteklenmesi. Amerika’nın Türkiye’ye biçtiği stratejik rolün uygulama aşamaları. Halkın gündelik yaşamdaki değişiklikleri zihinsel imgelere dönüştürmesi. Hesaplanan toplumsal psikoloji. Artık gizlenen, saklanan bir şey yok. Her şey ortada, her şey açıkta. Türkiye, yeniden “Ya bağımsızlık ya manda” ıkmazında. .... Nasıl iyimi... Haydi ibadethanelere o zaman... Hergün büyüyen imanımızla Allah bizi nasılsa kurtarır... Sevgili Erdal Atabek'e sevgi ve saygılarımızla...
-
SOLLINGEN VE MADIMAK KATLIAMI
Bence Madımak özgülünde, çözmemiz gereken temel sorunlarımızdan biri de Alevi sorunudur Alevi sorununun çözümü gerçek bir laiklikten, Alevilere yönelik her türden dışlama ve eşitsizliği ortadan kaldırmaktan geçiyor. Gerçek bir laiklik için zorunlu din derslerinin kaldırılması, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın lağvedilmesi, devletin tüm inançlara eşit mesafede durmasını başlangıç talepleri olarak ilan edilmelidir. Gerçek bir laiklik ve gerçek bir demokrasi istiyoruz. Laikliğin ve demokrasinin olmadığı bir ülkede, bu yangının dönüp yarın herkesi yakabileceğini hatırlatıyoruz. Madımak olayını unutmayan ve unutturmayan güzel insanlara sevgi ve saygılar...
-
TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ.... (FETHULLAH GÜLEN 'in tek amacı, ABD desteğinde demokratik yollardan Türk-İslam birliğini gerçekleştirmek değil midir?...)
Bir dönem Gülen’in en yakınındaki Veren, son gelişmeleri değerlendirdi... ‘Dünya için tehlike’ Bir dönem Fethullah Gülen’in en yakınındaki isimlerden olan Nurettin Veren, hareketin parasal gücünün 25 milyar dolar olduğu iddiasını komik bulurken “Bu rakam söyleyenlerin kafasında büyük bir rakam. Oysa 25 milyar dolar ne ki. Gücü Vatikan’dan en az iki kat güçlüdür” dedi. Gülen’in yıllardır ABD’de vizesiz yaşadığına dikkat çeken Veren, “ABD bir kullanıyorsa Gülen’in ABD’yi yüz kullandığını” belirtti. Gülen’in, ABD ile arasının bozulduğunun söylenemeyeceğini dile getiren Veren, Gülen’in Türkiye’ye ancak stratejik bir tercih olarak dönebileceğine işaret etti. Nurettin Veren, son gelişmeleri Cumhuriyet’e değerlendirdi. Gülen olayının Türkiye’de “tribünlerden” izlendiğini belirten Veren, “Davanın hem sanığı hem de tanığı olarak konuştum. Türkiye’nin bu konuda sahibi yok. Meydan boş olduğu için de zat kafasına göre iş yapıyor ve daha ileri adımlar atıyor. Adam kaçmıyor. Bilakis daha da ileri gidiyor” dedi. “Fethullah Gülen’in dümeni bozuldu, ABD ile arası bozuldu” yaklaşımını varsayım olarak nitelendiren Veren, “Ortada reel olarak hedefine yürüyen bir ekol var. Hatta diyor ki, 100 yıl sonra bunun kıymeti anlaşılacak. Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir stratejiye sahip bir olay. Olaya bir tarikata bakar gibi bakıldığı için de dermanı yok” dedi. Dünya için tehlike Gülen hareketinin dünya için de tehlike olduğunu kaydeden Veren, “Fazla abartıyor diye düşünülebilir. Oysa olaya dikkatle bakarsanız, Türkiye değil dünya meselesi olduğunu görürsünüz” diye konuştu. Gülen’in parasal boyutunun 25 milyar dolar olduğu yönündeki değerlendirmeleri “komik” bulduğunu anlatan Nurettin Veren şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu rakam, söyleyenlerin kafasında büyük bir rakam. Oysa hiçbir şey değildir. Sadece bir örnek vereyim. Bundan 2 yıl önce Asya Finans, Asya Bank oldu. Faiz haram mantığıyla bankadan uzak durulmuştu. Ama 2 yıl önce finans kurumu bankaya çevrildi. Faiz haram diyenler iki dakikada bankacı oldu. Yüzde 22’si 7.5 milyar dolar para yattı, 5 gün boyunca Türkiye bankalarında. Yüzde yüze ne eder 35 milyar dolar. Sadece Asya Bank olayı için bu para. Olaya bakıştaki sığlık bu rakamdan bile anlaşılabilir. 25 milyar dolar nedir ki? O da benim gibi duruma kahkahalarla gülüyor. Vatikan’ın gücünü ölçebilir misiniz? Papanın ölümüne 200-300 devlet adamı katıldı. Gücü maddi ve manevi olarak ölçülebilir mi? Fethullah Gülen’in gücü Vakitan’dan en az iki kat fazladır.” Zaten vizesiz oturuyordu Fethullah Gülen’in ABD’de kalıcı oturma izni istemiyle ilgili olarak da Veren, “Gülen zaten ABD’de vizesiz oturuyor. Yoksa vize alamamış değil. 10 yıldır vizesiz yaşıyor. 6 ayda bir yurtdışına çıkıp giriyor. ABD, Gülen’i kullanıyor senaryosu yazılıyor. Ya Fethullah Gülen ABD’yi kullanıyorsa? Fethullah Gülen bir kullandırırsa, yüz kullanır” dedi. Gülen’in ABD’ye bağımlı olmadığını, istediği ülkeye gidebileceğini kaydeden Veren, “111 ülkede üniversiteler, okullar, şirketler kuran birisi niye mecbur kalsın. Ancak bir tercih olabilir. Stratejik bir tercih olur. Türkiye’ye dönme mecburiyeti de yok. Türkiye’ye dönmeyecek. Bu adam dünyayla oynuyor. Onu küçümsediğiniz sürece, o gündemi tayin ediyor” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’deki kurumların Gülen’i tanımadığını söyleyen Nurettin Veren, “Tanımadığı için de kendi hayali tedbirleriyle mücadele yaptığını zannediyor. Son fotoğrafına bakın, kahve içerek çektiriyor. Çünkü parmağının ucunda oynattığını görüyor. Ama bunu bu taraf bilmiyor” dedi. Gülen’in stratejilerinin hepsinin gerçekleştiğini savunan Veren şunları söyledi: “1993’te mülkiyeyi, hariciyeyi, emniyeti ele geçirin diyor. Sene 2008 olmuş, hepsi gerçekleşmiş. Şu saatten sonra muhalefet edecek bir ünite yok. O da meydanda değneksiz geziyor. Bir günde 1 milyar dolarlık iş bağladı bir toplantıda. Türkiye devlet olarak 400-500 bakanı getirebilir mi? Ama o getirir. Diğer ülkelerde daha etkin. Orada hiç engel yok. Türkiye’den daha güçlü olduğu yerler var. Yurtdışında bakan, emniyet müdürü olmuşlar var. Gülen Türkiye’ye bakıyor ve diyor ki benim bıraktığım yerde dolaşıyorlar. Anlaşılamamış olması onun işine yarıyor. Terörden dava açıldı. Beraat edeceği belliydi. Her işgal topla, silahla yapılmaz ki. Bu adamlar silahlı örgüt kurarak yapmadılar. Beyne atılan bir düşünce virüs gibi, daha tehlikeli.” ‘CIA’yı inkâr etmedi ki’ ABD’deki davada savcılığın Gülen ile CIA bağlantısını gündeme getirmesi konusunda Veren, “Zaten bağlantı yok demiyor ki. Kendine özgü varlığıyla ya da yokluğuyla kesintiye uğramayacak bir hareket. Askeri bir disiplin, ticari gelişmişlik, dini seremoni devam ediyor. İsmi de resmi de yok. Ortaya bir virüs atıldı. Gülen’e bağlı olmadan başka insanlara intikal ediyor. Milyonları bir kıtadan bir kıtaya gönderebiliyor. Bir tarafta papayla, bir tarafta Musevilerle. Yüzyıllardır Hıristiyanlarla Yahudiler bir araya gelememiş. Gülen Vatikan ile hem Yahudilerle hem Pentagon, hem de CIA ile çok iyi ilişkiler içinde. Bu kadar zıtlığın bir arada olduğu bir yapı var mı?” diye konuştu. İkinci adama gerek yok Nurettin Veren şöyle devam etti: “İkinci adam gibi önemli işlerde oldum. En yakınıyım, daha gençlikte tanışmışım. İkinci adamlığım bana ihtiyacı olduğundan. Ama bir saniyede de cezalandırıyor. Cemaat içinden tepki gelmiyor. Gülen öldükten sonra da dağılma, çökme olmaz. İmam Şafi ölmüş, Şafilik öldü mü? Çünkü bu yapıda fizikman ortadan kaldırılacak bir şey yok. Her şey millete ait mantığı. Gülen öldü, şirketi holdingi neyi yok edeceksiniz. Ancak karşı fikir oluşturabilirsiniz. Gülen’in ölümünü beklemek, ikinci adam arayışı, parasal çöküntü düşüncesi beyhudedir. Yanlış mücadele onları masumlaştırıyor. Devleti halk nazarında zayıflatıyor.” Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/?xl=empopup&em=cumhuriyet/w/c0606.html
-
Hz. MUHAMMED'E İNANMAYAN BİR TOPLUM VEYA KİŞİLER BU AYETLERE GÖRE NASIL ZALİM OLUR.. Örn Japonlar puta tapıyor veya biri ateist diye neden zalim olur.
Bakara 171 : kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler Araf 179: Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da sapıktırlar. İşte asıl gafiller onlardır. * Furkan 44 : Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar. Tevbe 28: Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir *****. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir. Bakara 65 : İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz. Maide 60: De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lanetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tağuta tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır. Cuma 5-: Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalim toplumu doğru yola iletmez. Araf 176 : Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler Burada şunu belirtmek istiyorum. İnanmayan birini böyle gören dinin ılımlısı, ılımsızı nasıl olur onu da siz tayin edin. Japonlar puta taparlar... Şimdi Muhammede inanmıyor ve puta tapıyor diye niye zalim olsun ********* olsun ki... Böyle inamayana kötü bakana ben nasıl saygı duyabilirim... Anlamış değilim... Saygılar..
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
İddiaların ne arkadaşım... Neyi kanıtlayamadık... Ya da siz neyi kanıtladın, ortaya koydun da biz bunu anlamadık, görmedik... "Akıllı olan soruları yanıtlar, okur ve birşey öğrenir, şükreder diyorsun"... Ne yani biz şimdi sizin gibi düşünmüyoruz, sizi anlamıyoruz, sizden birşey öğrenemiyoruz ve size şükretmiyoruz diye akılsız mı oluyoruz... Başından beri saplantılı, sancılı, tek boyutlu, fasit dairede dönep duran şeyler içinmi size teşekkür etmeliyiz... Pes yani...
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
Sorularınıza kısa kısa cevap vereceğim... Seküler bir yönetim biçiminde kapitalizm nasıl olmadır sorusu... CEVAP; Kapitalizm ekonomik araçlarla çevreyi çökertirken, çöküşün algılanmasını perdeleyecek bazı mekanizmaları da devreye sokmaktadır. Bu mekanizmalar, dincilik, ulus devlet, milliyetçilik ve ulusal sermaye olarak kısaca belirlenebilir ve Günümüzde dincilik sömürgeci kapitalizm ile iç içe geçmiş durumdadır. Bu yapılırken mahalle insanları daha fazla dine yönlendirilmekte ve daha fazla uyutulmaktadır. Uyutulmaktadır çünkü işlerine gelmektedir.. Laik olmak nasıl olmalıdır sorusu... CEVAP; “Laiklik ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğünün bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan uygar yaşam biçimidir.” yine; Laiklik demokrasi, özgürlük, bağımsız yargı gibi öğeleri dinin dayatma ve saldırısından korumak için bir ”kalkan”dır. Az gelişmiş demokrasilerde dinin etkisi tamamen önlenememiştir. Dincinin dinsel bir yönetim kurma özlemi sürekli var olduğundan laiklik daha da önemlidir. Böyle ülkelerde dinciler önce laikliğe saldırırlar, laikliğin yeniden tanımlanması, ortadan kaldırmanın bahanesidir; bilirler ki, laiklik kalkarsa, diğerleri de kolayca düşecek ve temel amaçları olarak kurmak istedikleri dinsel yönetime kısa yoldan ulaşacaklardır. Özetle Laiklik demokrasi, bilim, eğitim, özgürlük ve yargının en önemli güvencesidir, özellikle azgelişmiş demokrasilerde. Gerçek laiklik bütün inançlara eşit mesafede yaklaşık ve onlara şemsiye görevi yapar... Ortak akıl nedir sorusu... CEVAP; Yukarıda belirttim... ''Ben ülkeyi, dinsel bir devlet kurmak yoluna sürüklemek istiyorum, uygar bir toplum olmaya ters düşen sorunları durmadan gündeme getiriyorumlar'' la ille de imam hatip, ille de türban, ille de dinsel bağnazlıkta direniyorsa, Türk ulusunu seksen yıldır yürüdüğü yoldan geri çevirmeye çalışıyorsa; akla, bilime, çağdaş uygarlığa ters düşen işler yapmaya kalkışıyorsa ''ortak akıl'' da birleşmek olası mıdır sizce... tabiki değildir ve bu nedenle dincilerle AKIL ve İNANÇ bağlamında ORTAK AKIL'da buluşabileceğine inanmıyorum... Uygar bir toplum sorusu... CEVAP; Uygar toplum, insana, randımana göre değil, insan olduğu için değer verir. İnsanı insan yapan özellik, genellikle iki ayak üstüne basmasıyla bağdaştırılır. Ama insan bacaklarını kaybedince de insandır, kolu kopunca da, beli artık bedenini taşıyamayınca da; kör, sağır, dilsiz, sakat, topal, zihinsel özürlü olunca da! İnsan hakları evrensel beyannamesi ile ilgili sorunuz... CEVAP; Bu konu, anayasanın 17 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) m. 2 de düzenlenen yaşama ve yaralanmama hakkı ile ilgili son derece önemli bir konudur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) göre hak ve özgürlükleri kısıtlamak için 5 kıstas bir arada bulunmalı: 1)Yasallık (sınırlama ancak kanunla olabilir), 2) Haklı gerekçe (AİHS'de kabul edilmiş amaçlardan birine uygun olmalı; yani a) Başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak, Milli güvenlik, c) Kamu güvenliği d) Kamu sağlığı ve ahla, e) Kamu düzeni ve suçun önlenmesi), 3) Zorunluluk (demokratik toplumda gerekli olmalı, yani acil bir sosyal ihtiyacı karşılamalı, geçerli bir neden olmalıdır) 4) Oranlılık (ölçülülük)(Türk hukukunun en temel ilkelerinden biri budur), 5) Ayırımcılık yasağı. ... Anlamış olabileceğinizi düşünüyorum... ... İzm'lerden hangini benimsediğimi soruyorsunuz... CEVAP... Hiç bir doğmaya ve dine bağlı olamayacağım açık fakat yukarıda bahsettiğiniz ...izm'lere de uzak değilim... Hangi dine inandığımı soruyorsunuz... CEVAP... Ateizm ve Agnostizm arasında gidip geliyorum.. Evet olay bu Çağdaşlıkmı dersiniiiiiiiiiz, Uygarlık mı dersiniiiiiiiiiiiz bilemem ama bildiğim birşey var... Asla bir dini yaşamıma sokmayacak kadar bilincim yerinde... Hayrıca merakınızı da gidermek isterim; Herkes gibi sıradan biri olarak olabildiğince doğru, dürüst, namuslu, huzurlu, çalışkan, cömert ve mutlu bir yaşam sürüyorum... Saygılar...
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
***** Arabın tanrısına inanmak gerekiyormuş... Arabın tanrısı diye birşey olurmu yahu el insaf... Olsa olsa bu Arap hayranlığıyla araplaşmaya çalışan birinin dilinde pelsenk olmuş ve tanrıyı Arap sanan birinin ifade biçimidir... İnanılır gibi değil... Ah canım Ülkem insanı ah... Ne düşüncelere kaldık... Tanrıyı bile tarif etmeye kalkmak bence spekülatif bir fantazidir... Jean meslier "sağduyu" adlı eserinde şöyle diyor; "şimdiye kadar her din ancak,"mantık"ta iddiayı kabul etme hatası üzerine kurulmuştur; bedavadan varsayar ve sonradan ürettiği varsayımlara inanır"... Yani herşeyi bilmek bile bedava... Buna bizden prim gelmez dostlar... Saygılar..
-
KADINLAR TESLİM OLMAYIN..(Sizi eve kapatmak isteyn erkek egemenliği evvel eski, ama itiraf edelim, şimdi siyasal hedeflere kilitlenmiş büyük rüyasıdr)
İmamdan şok fetva SUUDİ imam Dr. Ahmed El Mubi saçmaladı. İslam’da evlilik için asgari bir yaş bulunmadığını belirten imam ‘Bir kızın 1 yaşında, ancak cinselliği erteleme koşuluyla evlenebileceğini’ söyledi. Haberi Lübnan televizyonundan aktaran Fox televizyonu, “Buna İslami stilde evlilik diyebilirsiniz” yorumunda bulundu. El Mubi, “Ama, kız cinsellik için hazır mı? Cinsellik için uygun yaş nedir? Bunlar çevre ve geleneklere göre değişir. Babanın fikrinin alınması gerekir. Evlilik ve ilk ilişkinin yaşanması ayrı şeyler” dedi. El Mubi şöyle devam etti: “Biz Peygamber modeline göre hareket ediyoruz. Hz. Ayşe, Peygamber’in eşi olduğunda altı, ilk cinsel ilişkide dokuz yaşındaydı.” Yemen’de 8 yaşında zorla evlendirilen bir kız geçtiğimiz aylarda boşanmıştı. (akşam)
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
Sevgili arkadaşım... Duvar yazılarına kim tabir ettiği gayet açık ortada... Diyorsunuz ki "islem dini akıl dinidir" Bunun mümkünü yok çünkü... İslam dininde akıl ile inanç, daha doğrusu Tanrı ile akıl arasında kapatılmaz bir ayrılık olduğunu, İslamın akıl ile hep çarpışma durumunda olduğunu bilmeniz gerekiyor... Diğer taraftan... '' 'İnandım' diyen kişiyle inandığı konularda tartışmaya girmek kadar hatalı bir girişim olamaz. Çünkü o kişi 'inandım' demekle her türlü tartışmanın önünü kesmiş olmaktadır... Yani inancı aklın önüne koymaktadır.. Bunu bir örnek ile açıklamak gerekirse... ''Ben ülkeyi, dinsel bir devlet kurmak yoluna sürüklemek istiyorum, uygar bir toplum olmaya ters düşen sorunları durmadan gündeme getiriyorumlar'' la ille de imam hatip, ille de türban, ille de dinsel bağnazlıkta direniyorsa, Türk ulusunu seksen yıldır yürüdüğü yoldan geri çevirmeye çalışıyorsa; akla, bilime, çağdaş uygarlığa ters düşen işler yapmaya kalkışıyorsa ''ortak akıl'' da birleşmek olası mıdır sizce?.. Tabiki değildir... Zeten mümkün de değildir... Bu nedenle inanç başkaaa akıl çoook başkadır... Saygılar...
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
Nedense bu iman... İrakta, afganistanda bir işe yaramıyor... Kuru imanla maalesef artık birşey olmuyor.... Olursada ancak ********* sevgili arkadaşım.. Kaçıncı yüzyıldayız söylermisin...
-
YAYAMAZ KAYIMCA NIN YERI!
Sevgili YAYAMAZ KAYIMCA... Formumuzun tatlı, güzel, üretken, fedakar ve paylaşımcı yapısı onu insan olarak değerli kılan ender arkadaşlarımızdan birisisin... Seni tüm bu özelliklerinden dolayı çok seviyor ve arkadaşlığın anlamını bilen biri olarak saygılarımı sunuyorum... Bu arada çok uzak yerlerde olmamıza rağmen bütün çabanla kalpten gönderdiklerinden sadece çok az kalan turşularını büyük bir lezzetle yiyorum... Seni bir dost ve arkadaş olarak çok seviyorum... Her zamanki gibi.... Dostça, yüreklice ve güler yüzünle kal olurmu... İyiki varsın...
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
Sevgili FUZULİ... Siz buna ister sekülerizim, İster laiklik deyin... Bunu bilemem ama bugüne kadar verdiğim mücadelede görüşünüze göre belki noksanlıklarım olmuştur... Buna saygı duyarım... Fakat hiçbir zaman tabirinizle "müslüman değilim ama öyle görünüyor" asla olmadım... Nedenine gelince... Tüm yazılarıma bakarsanız başından beri cehalette, tüm doğma düşüncelere, gericiliğe, anlamsız dinciliğe ve din ile uyutulan insanlara karşı bir bir çaba içinde olduğumu görecekiniz... Bana göre yaşam sadece ibadetten, dinden, imandan, kurandan, tevrattan, incilden vb. ibaret olmadığıdır... Gürül gürül akan bir dünya var önümüzde ve bütün bu geleşmelere ve olumsuzluklara din asla çözüm üretemez ve günümüz koşullarına cevap veremez durumdadır... Sadece uyutur, uyuşturur, zincire bağlar, köreltir, emperyal emellere hizmet eder, ertelenmiş ve ödelenmiş dünya özlemiyle dünya gerçeklerini göremezler... Ve en önemlisi... Dincilik üzerine kurulan devletin ne olduğunu çok iyi biliyorum ve Türk-İslam Sentezi 'ne dayalı "devlet biçimi" ne olabildiğince karşı oluşumdandır... Nedeni ise; Kafaları ******.. Okumazlar, öğrenmezler!.. Derinlikleri hiç yoktur!.. Ve güzelim Atatürk Türkiyesini de bu duruma sokmaktır amaçları... Açıkçası Türkiyemiz ne çektiyse bu zihniyetten çekti... Haksızmıyım... Saygılar..
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
Sevgili FUZULİ... Tarihsel süreç içerisinde bu ilkenin doğup gelişmesi Avrupa’da olsa bile, Türkiye’den Japonya’ya kadar yaygınlaşıp büyüyerek evrenselliği vardır. Batı toplumunda yükselen akılcılık ve pozitiv bilimle sanayinin gelişimi karşısında dinin devlete ve topluma müdahalesi sınırlandırılarak, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmış ve din, bireylerin vicdanıyla ilgili bir durum haline getirilmesi bizler içinde olmazsa olmazlardan biridir... Durum böyle olunca ne yazikki tüm bu gelişmeye/gelişmelere yabancı kalan islam dünyasının aksine, Türkiye ulu önderin ileriyi hedefleyen üstün görüşüyle laik ve demokratik reformu yaşayan tek müslüman ülke olarak tarihteki yerini almış ve yoluna hiç kuşkusun tüm kararlılıkla devam edecektir... Ancak son birşey daha var coğrafyamız gereği, tarihimizdeki laiklik çıkmazı ne ilk ne de son olacaktır bulu biliyoruz ve işte bu nedenle de dini kullanan, dini halka kendi siyasal ve politik söylevlerine alet eden, insanları bilim ve gelişmelerden uzaklaştıran ve umudunu öbür dünyacı yapan bu zihniyet karşısında tüm olumsuz gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya dökmek, sorgulamak, araştırmak ve gelecek kuşaklara başı dik, üretken, anlı açık doğmaların zincirinden uzak, akılcı ve bilimi temel felsefe edinmiş vatandaşlar olarak aydınlatmak ve yaşatmak boynumuzun borcu dur... Umarım yeterlidir... Saygılar..
-
KİMLERİN CENAZE NAMAZI KILINMAZ... Hz. Muhammet bunu açık ve yalın bir şekilde açıklamış... Kimmiymiş mi bunlar?...
Elhamdülillah şeriatçıyız” (21.11.1994 Milliyet) “Yılbaşına karşıyım” (19.12.1994 Sabah) “Ben tekkeye değil dergaha gittim” (22.1.1997 Gözcü) “Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok” (12.5.1994 Hürriyet) “Her 10 Kasım'da yaygara kopartılıyor” (14.11.1994 Hürriyet) “İçki yasaklansın” (1.5.1996 Hürriyet) “İstanbul'u Medine yapacağız” (Akis) “Bütün okullar İmam Hatip yapılacak” (17.9.1994 Cumhuriyet) “Sarık operasyonu çok komik” (15.5.1995 Sabah) “Yeşil (kaldırım rengi) medeniyettir” (25.6.1994) “Sadece imamlar resmi nikah kıysın” (9.5.1995 Milliyet) “Ben Millet Meclisi’nin de dua ile açılmasından yanayım” (8.1.1996 Milliyet) (Belediye Başkanlığı döneminde Belediye meclisinin her açılışı İstiklal Marşı yerine Kuran okunarak yapılmıştır. Yine böyle bir dualı açılıştan sonra bunu söylüyor.) “Ben İstanbul'un imamıyım” (8.1.1995 Hürriyet) “Mayo reklamı şehvet sömürüsüdür” (6.3.1996 Hürriyet) “Milli Piyango zulümdür” (29.9.1994 Hürriyet) “Taksim'deki caminin temelini inşallah atacağız” (1.7.1994) “Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır” (5.2.1996 Akit) “Türkiye kendine din olarak Kemalizm’i almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir...” “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. Kemalizm’in yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Bizim için en üst belirleyici, İslam’ın etkileridir. Her şey ona göre belirlenir.” “Camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler askerimizdir.” “Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.” “Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz.” Dinci bir miting sırasında halka sesleniyor: “Yolumuzun ortasında inek oturmuş, yolumuzu kapatıyor, menzile ulaşmamızı engelliyor. İneği yolumuzdan önce lafla, usul usul, sonra evvelallah sizlerin yardımıyla, artık nasıl olursa, nasıl denk gelirse kaldıracağız.” (İnek olarak Laik Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini kastediyor.) O dönem yanında olduğu Erbakan hocasının “kanlı mı olacak, kansız mı” söylemini bir başka şekilde seslendiriyor. “Türkiye’yi eyaletlere bölmek lazım. Merkezi yönetimin bir takım yetkileri bunlara verilmelidir. Belediye Başkanları da bu konuda en yetkili olmalıdırlar. O bölgelerdeki her türlü eğitimde bunlara bırakılmalıdır.” (PKK gibi bölücülerle aynı söylem) “Hem laik, hem müslüman olunmaz. Ya müslüman olacaksın, ya laik. İkisi birarada olunca ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisi bir arada olamaz.” “Referansımız islamdır. Tek hedefimiz islam devletidir.” “Sen “Ne mutlu Türküm diyene” dersen, onun da “Ne mutlu Kürdüm” deme hakkı vardır.” Oğlunun nikah davetiyesindeki tarih:“29 Zilkade 1421” (Nikah tarihi olarak Arap takvimindeki tarihi kullanıyor) “1.5 milyarlık islam alemi, müslüman milletimizin ayağa kalkmasını sabırsızlıkla bekliyor. Kalkacağız, bu ayaklanma başlayacak.” “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan, Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.” diyen ve bizde üslübunuzla.... "Ya Rabbi! Ahmet oğlu Tayyıb'i başımızdan eksik etme mi diyeceğiz..." Hadi canım sende...
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
Belli.... Binlerce yıldır din savaşlarından dünya yüzlerce kez kana bulanmadımı... Neyin rahmeti bu... Hangi çıkarın... Hangi sömürünün... Hangi birlik ver beraberliğin... Hangi kardeşliğin... Hangi barışa imza atmıştır... Hangi uyutulmuşluğun... Hangi güç savaşının... Ve ne adına... Sakın bana tanrı bunlarda da rahmet görmüştür demeyin... Çok gülerim inanın..
-
ÖTEKİ DÜNYA DİKTATORYASI... Güç gösterisinin, ayrımcılığın, Tanrı adına yapılan aldatmacanın odağı haline getirilen dinler...
ÖTEKI DÜNYA DIKTATORYASI... Ilhan IREM yazdi... Akrep zehrini akıttı… Bünye felç! Havaya, suya, karanlık kokusu yayılıyor yavaştan.Ülkenin tüm damarlarına ‘Öteki Dünya Diktatoryası’ nüfuz ediyor.Yaşamasızların hayat rehberi yani.Dinlerin tohumu; güzellik, iyilik, kâinatın birliği ve evrensel sevgi bütünlüğüdür. Sınırsız bilinçlerin/birbirine dönüşmeden, sonsuz özgürlük deryasında ‘bir’ olması… Oysa, asırlar boyunca, çarpılıp bölünen, karanlığa açılan, garip insanlık hikâyelerine dönüştürülmüşler.Güç gösterisinin, ayrımcılığın, Tanrı adına yapılan aldatmacanın odağı haline getirilen dinlerin, Yeni Dünya Versiyonunu yaratanlar, ülkelerin yönetimlerinden geri dönüşsüz olarak tasfiye edilmedikçe, aydınlık bir insan geleceğinden söz etmek mümkün değildir. Anlamı arınma ve iyi ahlak olan dinler, yobazların yamulttuğu bu halleriyle, ayrılığa neden olmakta… Gelişmeyi, sevgiyi, evrensel özgürlükleri hiçlemektedir. Yapay sevgi söylemleri içinde, sevgisizlik ve duyarsızlık azgınlık boyutlarındadır! Anadolu ışığını karartan mezartaşı kafalılar… En güzel Tanrı çağrılarını tehdit feryadına dönüştürenler… Sergilerden kaldırılan ‘nü’ resimler… Dünya tarihinin en onurlu özgürlük savaşını ve aydınlanma devrimini görmezden gelip,fetih kutlamalarına kilitlenenler… Kabadayıların arapsaçına döndürdüğü gündem… Emperyalistlere peşkeş çekilen, dağlar, kıyılar, tarih… Cehaletin ve kötülüklerin tavan yaptığı bu güzelim ülke, Takunya Cumhuriyeti’ne dönüşmüştür. Daha da kötüsü, gözler loşluğa alışmış, tepki ölmüştür… Yeryüzü, değişik frekanslarda, tapon anlayışların ve küresel ortaçağ oyuncularının eline geçmiştir. Yaşatılmak istenen, softaların çıkarları için uydurduğu, Öteki Dünya Diktatoryası’dır. Biçarelerden çağdaş bir gelecek kurmalarını beklemek yanılgıların en büyüğüdür.Dünya, bu külüstür sistemi atmosferinden atmalıdır.İnsan, güzelliklerle güzelleşen, kendi ışığı ile aydınlanan, sevgiyle sevgi çoğaltabilen… Yanlışa düştüğü kadar, doğruyu da anlayabilen, kenetlenen, dönüşebilen bir Tanrı zerresi… Aydınlık yürekli canların ülkeleri için yaşadıkları üzüntü bir yana… Kâinat, bu gezegendeki karaltıları derinden hissetmektedir. Açılan sayfa, içinde yaşayanlarca yeniden mavileşmezse, yırtılır.I şık ve sevgiyle…
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
4 kitabıda gönderen ((Zebu) Davut Aleyhisselama, (Tevrat) Musa Aleyhisselama (İncil) İsa Aleyhisselama ve (Kuran)) Tanrı nasıl olurda bu kadar açık ve yalın birşekilde gönderdiği kitaplarları karalar ve ve bunlara ters düşer... Gerçekten anlayamıyorum....
-
ÜLKEMİZ 10 YILLIK SÜREÇ İÇİNDE "SİYASAL İSLAM" İLE İLGİLİ 4 SENARYO... ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’a bağlı ‘araştırma-geliştirme’ rapor sonucu...
ÖNKİBAR'DAN DARBE TAHMİNİ: VALLAHİ DE BİLLAHİ DE OLUR! Pentagon'un raporu, Mesut Yılmaz'ın AP'deki konuşması derken darbe olur mu olmaz mı tartışması tekrar gündeme düştü. Peki AB eşiğindeki bir ülkede darbe olur mu? Önkibar "evet" diyor ve bir de yemin ediyor. İşte Sebahattin Önkibar'ın Yeniçağ'daki yazısının o bölümü... Pentagon’un Türkiye raporu özetini bu sütunda üç gün önce dikkatinize sunmuştuk. Pentagon’a göre Türkiye’de şeriat da, darbe de olasılıklardan ikisiymiş. Pentagon sallıyor demeyin, dünyanın en büyük silahlı gücü afaki bir rapor yazmaz. Gelelim Mesut Yılmaz’ın Avrupa Parlamentosu’nda söylediklerine? Mesut Yılmaz’ı sevmeyebilirsiniz, ama hakkını teslim edelim, Yılmaz Türkiye’yi yakından tanıyan çok iyi yetişmiş bir siyaset adamıdır. Bakın Mesut bey iki gün önce neler söylemiş Avrupa’da: “Ben Türkiye’de ordu ile polemiğe en çok giren siyasetcilerden biriyim. Ama şunu söyleyebilirim, Türkiye’de generallerin ülkeyi yönetmek gibi bir arzusu yok. Ancak Türkiye’de bölücülük ve irtica tehlikesi devam ettiği sürece askerin kışlaya dönmesi beklenemez.” Bırakın diğerlerini son birkaç gün içinde ortaya konan bu iki hükmün toplamı bile bir realiteyi ortaya koyuyor. O da Türkiye’de darbe ihtimalinin hâlâ mevcut olduğudur. Doğru olur yanlış olur o ayrı şey, bu bir tespittir. Gelelim böyle bir darbe için gerekçelerin olup olmadığına? Türkiye’de darbe sosyal kaos, devlete kalkışma, irticanın kurumsallaşması ve bölücülüğün palazlanması gerekçeleriyle gündeme gelebilir. Peki bugün ülkede sosyal bir kaos var mı? Var... Aynı apartmanda oturan türbanlı ve türbansızlar bile birbirini gırtlaklayacak bir cepheleşmeye itildi. Dahası, ekonomik çöküntü ve gelir dağılımındaki uçurum toplumu infial sınırına taşıdı. Peki devlete kalkışma ve bölücülük var mı? PKK örneğinden hareketle böyle bir şeyin varlığını kimse inkâr edemez. Vahim olan PKK kalkışmasının AKP toleransı ile beraber siyasi bir projeye dönüşmesidir. Peki ya irticanın kurumsallaşması var mı? Yüzde 100 var. Öyle ki Merkez Bankası atamalarında bile türbanlı eş sahibi olmak kriter haline getirilmiştir. Devletteki kadrolaşmalar inkâr edilemeyecek düzeydedir. Ülkenin en önemli makamları dünün siyasal İslamcıları tarafından işgal edilmiştir. Bugün artık Türkiye’de kurumsal irticanın medyası ve hatta burjuvazisi var. Dahası, devletin içine sızmış çeteleri bile mevcuttur. En vahimi siyasal İslam belli hayat tarzlarını dayatır haldedir. Bu satırların yazarı inanan ve inandıklarını da yaşamaya çalışan gerçekten samimi bir Müslüman’dır ama hakikat budur. Çok çok özet olarak sunduğumuz bütün bunları toplayın ve hükmünüzü verin! Sakın sakın ha, bu satırlar darbe özlemi diye çarpıtılmasın. Bu satırların yazarına göre en kötü sivil idare bile en iyi askeri yönetimden evladır, ama tespit ya da hüküm budur. Diyecekler ki darbeler artık geride kaldı. AB eşiğindeki bir ülkede darbe olur mu? Vallahi de olur, billahi de olur. Aslında olabileceğini onlar da biliyor da akıllarınca gündemden çıkarmak istiyorlar. AB’yi arzulamaları da emin olun sadece bunun için, yani TSK’yı etkisizleştirmek içindir. Askere karşı Şemdinli hikâyesiyle başlatılıp art arda konan yıpratıcı kampanyaların tek amacı da budur. İrticacıların deccalı (!) laik TSK’dır. Ama bütün bunlara rağmen bu ülkede iş şirazeden çıkarsa darbe olur ve olacaktır... Öyle, çünkü bu devleti kuran iradenin onu yaşatmak gibi ulvi bir görevi ve sorumluluğu vardır. Bu görevi ona veren de bu toprakları vatan yapan değerlerle tarihtir. Peki bugün öyle bir ihtimal var mı sorusunun cevabıysa şudur: Bugün silahsız kuvvetlerin, yani hukukun müdahalesi var. Eğer onlar sonuç alamazsa -ki alacaklardır- o zaman o ihtimal ağırlık kazanacaktır. Bazı türedilerin ‘ama milli irade ne olacak ‘dediğini duyar gibiyim: Milli irade okyanus ötelerinde dikilen deli gömleğinin Türkiye’ye giydirilmesi değildir. Milli irade inanç, yani din gibi kutsalların siyasi argüman yapılıp toplumu hipnotize etmek değildir... Milli irade kömür ve erzak dağıtarak insanların aklını almak ve fiili bir dikta rejimi kurup muhaliflerin sesini kısmak değildir. Milli irade Türkiye’nin bekasıdır.
-
Türkiye'yi kemiren ihanet: ALLAH İLE ALDATMAK... Allah ile aldatmanın rantından en büyük terör örgütleri bile yararlanıyor.
KİTAPTAN ÖZETLER... Kitabın içindeki konular: Giriş: Nasıl Bir Zulüm Karşısındayız? Birinci Bölüm: Allah İle Aldatmanın Kimliği İkinci Bölüm: Allah İle Aldatmanın Tahakküm Teolojisi Üçüncü Bölüm: Allah İle Aldatmanın Siyaset Meydanı Dördüncü Bölüm: Allah İle Aldatmanın Ticaret Meydanı Beşinci Bölüm: Allah İle Aldatmanın Küresel Tezgahları Altıncı Bölüm: Allah İle Aldatmanın Saltanat Devri: AKP İktidarı Dönemi Kitabın Arka Kapağı: Kur?an, ?Allah ile aldatılmayın!? ihtarında bulunmasına rağmen Türk halkı, dinine olan derin saygısı yüzünden Allah ile aldatılıyor. Allah ile aldatmanın rantından en büyük terör örgütleri bile yararlanıyor. PKK?nın başı, yandaşlarına şu talimatı veriyor: ?Peygamberler şehri Urfa?ya ilahiyat akademisi kurun!? Allah ile aldatmak; dini; çıkar, koltuk, baskı, egemenlik aracı yapan bir sanayi koludur. İşin esası bakımından ne dini vardır ne de imanı. Onun dini-imanı, Tanrısı, ibadeti hep çıkarı ve hesabıdır. Allah ile aldatanlar dokunulmaz, eleştirilmez bir ?tahakküm teolojisi? oluşturmuşlardır. Türkiye?de bu teolojiyi egemen kılmak istiyorlar ve bunda büyük ölçüde başarılı olmuşlardır. Bu bir Haçlı-İngiliz siyasetidir. Atatürk bu şeytani siyaseti, ta 1920?de Müslüman dünyaya tanıtıyor; İngilizlerin siyasetinin ?İslam?ı İslam?la yok etme siyaseti? olduğunu ilan ediyor. Allah ile aldatma zulmünün en ağırları kadın ve kadın hakları konusunda işlenmektedir. Türkiye?de bugün kadın, özellikle örtünme meselesinin istismarı aracılığıyla, Allah ile aldatan zümrelerin temel sömürü aracı olarak öne çıkarılmaktadır. Türkiye?de sosyal devleti çöküşün eşiğine getiren sebeplerin başında Allah ile aldatanların yarattığı ?sadaka kültürü? ve bu kültürün yarattığı ?sömürü merhametçiliği? gelmektedir. AKP iktidarı bu yıkıcı sebebin saltanat dönemini temsil etmektedir. Allah ile aldatanlar, iane çadırlarıyla yetinecek bir toplum özlemektedirler. BOP?un temel hedefi, Ortadoğu?da İsrail?den daha büyük devlet bırakmamaktır. Yaşadığımız günlerin ABD ve AB?sinde, Tükiye ile ilgili ilk hedef Türk Ordusu?nu etkisizleştirmek olarak dikkat çekiyor. Laikliğe saldırıyı emperyalizmin Haçlı kurmayları kotarıyor. Müslüman burada sadece taşeronluk yapmaktadır. Türkiye?yi Allah ile aldatma zehirinin panzehiri ancak İslam?ın gerçeği içinden çıkarılabilir. Uzun söze gerek yok... Kitap, Ne arabın kitabına, Ne Fethullah G. dene adamın yazdıklarına, Ne Sokaktaki adamın dini bilgisine, Ne İktidardakilerin dini anlayışına, Ne cemaat, tarikat vb gibilerin sallamalarına, Ne kuran kurslarında okutulan, ezberletilen, olduğu gibi kabul edilen nemenem olduğu belirsiz hocaların öğrettiklerine.. Ne burada iki de bir kuran'dan alıntılar yapılarak birşey anlatmaya çalışılan binlerce yıllık hadis, süre vb. lerine.... ...... Bence vakit kaybetmeden Tek solukta okunacak ve doğmadan ve dinen aldanılmaktan çok ama çok dersler çıkarılacak bir kitap... Bugüne kadar sizi Allah adına Allah ile aldattılar... Yarından sonrası ise bugün dünya egemenliğini elinde bulunduran bugünkü tanrının bize ezberletmeye çalıştığı tanrı ile... Saygılar...
-
Türkiye'yi kemiren ihanet: ALLAH İLE ALDATMAK... Allah ile aldatmanın rantından en büyük terör örgütleri bile yararlanıyor.
************* Neyse konumuza dönersek... Tutucu, öbür dünyacı, ölümü yüceltici, bu dünyada derinleşmeyi değil "öbür dünya" ya hazırlanmayı öneren ve buyuran dinsel düşünce karşısındaki özgür düşünme yeteneği yok edilen bilinçli bir uyutma mekanizmasının kusursuz işlerliğinden kaynaklanan ve hastalık derecesinde ilerleyen sosyal bir sorun... Yakın tarihimize bakarsak; Altatmayan, uyutmayan ve ülkeyi tüm doğmalardan kurtaran bir toplum düzeni bu ülkede 1920'lerde gayet güzel kuruldu... Mustafa Kemal Atatürk ile kurulan bu sistem ne yazıkki dinci, gerici, tarikatçı zümreye esir olmuş çapsız politikacılar sayesinde bu günlere gelindi... Fakat Türk halkı bu zor ve yıkıcı günlerin hesabını bütün bu olup biten sahte, dalavereci, çıkarcı, sömürücü ve uyutucu din tacirlerine gereken cevabı verebilecek güçtedir... Verecektirde... Son olarak; 60 yıldır ülkeyi yöneten bu zihniyet ülkemizin bilimsel kaynaklarını kurutarak çocuklarımızın ve gençlerimizin yaratıcı zekâsını, yaşama sevincini karartmaktan el çekmedikçe; Bütün dünyada İslamın cehaletle, zorbalıkla, kan dökücülükle özdeşleşmesi sona ermedikçe; aydınlanma düşüncesiyle eğitilmiş ve bu anlamda "iç çekişmesi" bulunmayan kimselerin yaşamında, bu İslamın bir ritüel ve kültür unsuru olarak bile yer alması beklenemez... Bizler artık olup bitenin farkındayız ve ne ile mücadele edeceğimizi çok iyi biliyoruz... Günümüzde güzel dini çarpıtarak bir ayrık otu gibi biten bu sahte din bezirganları bizleri asla uyutamayacak ve kandıramayacak... Saygılar...