Zıplanacak içerik

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. MERHAMET HIRSIZLARI... Başta Deniz Feneri , Evde Kimse Yok mu , İnsani Yardım Vakfı ve diğerlerinin ortak bir özelliği var . Televizyonlara verdikleri reklamlarda , Nijeryalı , Sudanlı , Etiyopyalı , Endenozyalı , Burmalı , Sri lanka ' lı çocukları göstererek , altlarına şu yazıyı yazıyorlar . '' Yardımlarınız olmazsa , bu yavrucaklar da olmayacak ...'' veya buna benzer söz kalıpları ... Aklımıza birçok soru geliyor . Türkiye çocukları baştan başa tok , gürbüz , sağlıklı ve neşeli mi ? Bu dünyada bizim derneklerden başka , öteki müslüman ülkelerin de yardım dernekleri yok mu ? Suudi Arabistanlılar , Kuveytliler , Katarlılar , Dubaililer ne yapmakta ? Büyük şehirlerde yaşayan , ama 2 kilo bulgur , 3 kilo mercimek , 5 kilo nohut için memleketin yolunu tuatan ve otobüs bagajlarına kavga - dövüş malzeme çuvallarını tıkamaya çalışan Türkler çok mu iyi durumdaki , geriye Sri lankalı ' lar , Surinamlı ' lar kalıyor ? Yoksa , gün gelir de , '' toplanan paralar nereye gitti ? '' diye , birileri hesap mı sorar ? Bu nedenle mi merhamet köprüleri daha çok , okyanus ötesi ülkelere uzatılıyor ? Peşaver ' e kim gidip hesap soracak ki ! Almanya ' da ağlayarak , burun çekerek , hıçkırarak paraları götürüp bunlara teslim eden kardeşlerimize hatırlatırız. Erzurum , Kars , Bayburt , Ardahan , Çankırı , Çorum , Sivas köylüleri daha perişan , haberiniz ola ! Bu arada... Yıllar önce çevrilen '' Arabesk ' diye bir film vardı . Müjde Ar , gazino patronuyla kendisini sarmaş , dolaş yakalayan rol arkadaşı Şener Şen ' e şöyle diyordu : Şener , sakın ola gördüklerine inanma ! ben sana işin aslını anlatırım ... Biri bizimi mi işletiyor ne... _____________________________________ C. Yeşilyur'a saygılarımla...
  2. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    "Deniz Feneri, 2008 model Mercümek..." Almanya’da ortaya çıkarılan Deniz Feneri yolsuzluğu, 11 yıl önce yaşanan Mercümek olayının da yeni versiyonu oldu. 1997’de de Refah Partisi bağlantılı Mercümek olayı ortaya çıkmış ve Bosna’ya yardım adı altında büyük bölümü gurbetçilerden toplanan paralar buharlaşmıştı... Şaşmamak lazım! Kim yetiştirdi bunları! "Allah ile aldatmak" ve "Mercümek" leri fırına vermek en büyük icraatleri... İlahi ve milli adaletin asla şaşmayacağına eminiz. Er ya da geç..
  3. Evet sevgili inanan arkadaşlar... Sizin ona inancınız tam biliyorum... Amaaaaaa... O size gerçekten inanıyormu peki... Bunu bilebilirmisiniz... Hissedebilir, algılayabilirmisiniz.... Bilemiyorum Aaaa bu soru karşısında biliyoruz tabiki biz ona biat ediyor ve inanıyoruz, hergün kendisine dua ediyor, onun farzı karşısında namaz kılıyoruz, oruç tutuyor, kurban kesiyor dediğinizi duyar gibiyim... Peki büyük bir evren içerisinde sizin bunları yapmanız onun için ne anlam ifade edebileceği konusunda en ufak bir fikriniz varmı?.... Bence yok... Neden.. Çünkü... Siz sadece hayal ediyorsunuz, görmek istediğinizi, duymak istediğinizi ve kendini ona en yakın biri olabileceğinizi düşünüyorsunuz... Peki öylemidir sizce... İşte bütün mesele bu... Siz ne kadar özelsiniz onun için... Ne anlam ifade ediyorsunuz... Çokmu önemliydiniz bu dünya için... Ne kadar faydalı oldunuz günümüz insanlarına... Neler ürettiğiniz ve geliştirdiniz onların acıları, kederleri ve dertleri için... Evet ne... Sadece biat ettiğiniz için ödüllendirmeyi düşünüyorsunuz öylemiii... Bence hile yapıyorsunuz... Haksızlık ediyorsunuz... Çünkü sizden çok daha farklı inanca sahip olsa bile insanlığa kendini adıayrak onların rahat, huzurlu, mutlu ve sağlıklı olabilmesi çin yıllarını vermiş ve bunu gerçekleştirmiş binlerce insanlar var günümüzde.... Bizmi.... Yani sadece sıradan vatandaşlar.... Walla bilmiyorum... Hatta bilmek bile istemiyorum.... Saygılar... DİPNOT...
  4. Tehlikenin Farkında mısınız?.. Dinci faşizmin ayak seslerini Cumhuriyet 18 ay önce haber vermişti: “Tehlikenin Farkında mısınız?” Özellikle Doğan Grubu’nun AKP ve Tayyip Bey’e destek veren yazarları Cumhuriyet’in tanıtım atağını sert bir dille eleştirmişlerdi... Dün sabah gazeteye gelince arşive girdim... O dönemde yazılıp çizilenlere baktım... Cumhuriyet’e yönelik en büyük eleştiri, Doğan Grubu’nun gazetelerindeki kimi yazarlardan geliyor. Şimdi ben aynı yazarlara soruyorum: “Aydın Doğan tehlikenin farkına vardı, ya siz?” Almanya’nın Frankfurt kentinde ortaya çıkan “Deniz Feneri” ve “Kanal 7 INT” vurgunu din tacirlerinin sıradan işlerinden biridir. Bu soygunu Erbakan Hoca döneminde “Milli Görüş” takımı yapmıştı. Yıl 1996’ydı ve Tayyip Bey İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’ydı... Almanya’nın belli başlı kentelerinde stadyumlar kiralanır, oralarda toplantılar düzenlenirdi. 50-60 bin kişinin katıldığı toplantılarda söz alan konuşmacılar, halkı kışkırtırdı. O dönem Almanya’da milyonlarca mark toplandı. Kombassan, YİMPAŞ köşeyi döndü. Konya merkezli “tabela holdinglerin” sayısı 50’yi buldu... Toplanan para ise 5 milyar marktı... Bugün Frankfurt’ta bir vurgun davası var... İddianame ortada, üç sanık yaklaşık 18 aydır tutuklu. İddianamede AKP’nin üst düzey yöneticilerine değin uzanan bir “hortumlama” söz konusu. İlişkiler zincirinde kimler yok ki? *** Tayyip Bey’i televizyonlarda izlerken yıllardır sorduğum soru geldi aklıma: “Türkiye nereye gidiyor?” Din bezirgânlarının ve tarikat şeylerinin çizdiği “yol haritası”nı izliyor AKP: “İslam Devleti!” Tayyip Bey’i destekleyen yazarlar Doğan Medya Grubu’nda çoğunlukta... CNN koşulsuz AKP hükümetini destekliyor, Taha Akyol kaptanlığında... Radikal tam gaz Sabah, Star, Taraf, Zaman, Yeni Şafak’la aynı çizgide... Tayyip Bey, öteden beri Hürriyet yazarlarından rahatsız... Sadece Hadi yetmiyor... Garibim neredeyse tek başına kaldı Hürriyet’te... Tayyip Bey’i TV’lerden izlerken şunu düşündüm: “Başbakan sanki poker masasında pazarlık yapıyor...” Aydın Bey’e dediği şu: “Sana bir hafta müsaade... Deniz Feneri ve Kanal 7 INT’le ilgili yolsuzluk haberlerini ve yorumlarını durdur, yoksa ilçe kongrelerinde konuşmayı sürdürürüm!” Tayyip Bey, Doğan Grubu’na karşı doğrudan saldırıya geçti. Tayyip Bey bundan sonra ne yapar? Tayyip Bey, partisine muhalefet eden kesimi yıldırmak istiyor. Amaç “tek sesli” toplum yaratmak... Kendisini “Ergenekon Savcısı” olarak gören Başbakan bildiği yolda yürüyor. Yolsuzluk haberlerinin çıkmasını istemiyor, ihalelerden köşeyi dönen yandaş işadamlarına dokunanlara öfkeleniyor Ankara, İstanbul ve İzmir’de “Cumhuriyet Mitingleri”ne katılan milyonlarca yurtseveri “faşist” ve “darbeci” olarak niteleyen kimi Doğan Grubu yazarları şimdi ne yazacaklar çok merak ediyorum... Aydın Doğan ne diyor: “Bunun sonu diktatörlük!” *** Her şey o denli iyi gidiyordu ki... Komut verilmiş. Ankara Çankaya, İzmir ve Diyarbakır 2009 yerel seçimlerinde alınacaktı. Dışişleri Bakanlığı “hukuk müşavirliği” sınavlarında sorular istedikleri gibiydi: “Ahrete inanınır mısınız?.. Haftada kaç kez Kuran okursunuz?.. Peygamberin gökyüzüne çıktığına inanır mısınız?..” Yolsuzluk hortumunu kesmekle ünlenen “garip gureba” sloganıyla camileri “kışla ”, müminleri “asker”, minareleri “süngü”, kubbeleri “miğfer” yapan bir düşünce şimdilerde “astığım astık, kestiğim kestik” diyerek racon kesiyor... Basın özgürlüğünün geleceği karanlık. Başbakan’ın tavrını kınıyorum. Kaygılarım giderek artıyor... Şimdi bir kez daha sorayım: “Tehlikenin farkına vardınız mı?” [email protected]
  5. Saygı ve sevgilerimle...
  6. Goethe , sevgiyi "insanoğlunun içinde yaşayabileceği tek iklim" diye tanımlamakla, Bu tanım sonucu bana göre sevgi... Ancak içinde yaşadığımız iklim kadar somutlaşabildiği, soluduğumuz hava kadar kendini duyurabildiği ölçüde varlık kazanabilen bir anlam taşımaktadır... Diğer taraftan ise; özel yaşamlarında birileri sevgiyi ve "seviyorum" u dillerinden düşürmezken, en küçük bir sorumluluk karşısında sevgiyi de, sevildiği söylenenleri de bir çırpıda bırakıp kaçanların, kalabalıklara sevgiden söz etmelerini hep en ********* yalanlardan biri olarak saydım... Yani;... Bir insanı sevmekle başlayan herşey... Birden bire... Bir insanı sevmekle bitiveriyor.... Neden peki?... Çünkü; " Karıncalar gibi üreyen, seks düşkünü ve fantezisti, hayvan neslini yiyerek tüketen, doymak bilmez bir etoburdur. Doğadaki suyu, havayı yeşili ziyade kirletir. Bastığı yerde ot bitmez. Ormanları yakar, kentleri yıkar, birbirlerini acımasızca öldürür. Hilekârdır, kurnazdır, hırsızdır, çalar çırpar, işkence meraklısıdır. Eylemlerini planlayarak, bilinçli biçimde uygular. Yeryüzünün bu eşine rastlanmamış canavarı ve propagandaya da düşkündür..." de ondan... Örneğin günlük yaşamdan bir örnek; Bir kadın, erkeğe şöyle sesleniyor: ''Biliyor musun avucunun içinden kayıp gidiyorum...'' Kör bir uykunun kapağını açmak istemiyor erkek... Beyoğlu'nda ''B... Bar'' da geçiyor bu konuşmalar... Bir başka masada tek başına bir kadın Dylan Thomas' ı okuyor... Evet; Hala umutlarım var benim; Hayallerimiz parça parça olmayacak gelecek zamanlarda... Sevgi her yerde yeniden kaynaklarına geri dönecektir... Mavi balıklar, ıhlamur ağaçları, kuşlar, altın meyveler... Bilir misiniz sayısız insan yaşar yüreğimizde; sayısız aşk, sevgi, sayısız kaçış, ihanet, sayısız isyan, sayısız pişmanlık acısı... Bilirim sizinde var.... O nedenle herkezi ve hepinizi seviyorum... Ya siz... Saygılarımla... DİPNOT...
  7. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Avukat Ünal Taşhan her geçen gün ilginç boyutlar alan davanın tüm dosyalarını inceleyeceklerini söyledi Deniz Feneri çorap söküğü gibi © Yimpaş ve Kombassan gibi birçok şirkete para kaptırmış çok sayıda Türk’ün avukatlığını üstlenen Ünal Taşhan, “Doğrusu, gayet iyi örgütlenmiş bir çete karşısındayız” dedi. FRANKFURT - Duruşmaları devam eden Deniz Feneri davası, Almanya merkezli ve dinci bir dolandırıcılık şebekesinin tüm bağlantılarının açığa çıkmasını hızlandıracak. Yimpaş ve Kombassan gibi birçok şirkete para kaptırmış çok sayıda Türk’ün avukatlığını üstlenen Ünal Taşhan, her geçen gün daha da ilginç boyutlar alan Deniz Feneri davasının tüm dosyalarını inceleyeceklerini söyledi. Avrupa’daki milyonlarca Avro’luk dinci soygun mağdurları tarafından kurulan “Avrupa Türkleri Dayanışma Derneği”nin avukatlığını da üstlenen Ünal Taşhan, müvekkilleri arasında Deniz Feneri mağdurlarının bulunduğunu belirterek “Doğrusu, gayet iyi örgütlenmiş bir çete karşısındayız” dedi. Taşhan, “Deniz Feneri e.V.” ile ilgili davanın zaman içinde siyasal sonuçları olabileceğini kabul etti. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan avukat Taşhan şunları söyledi: “Yimpaş ile Kanal 7 arasındaki bağlantıları kanıtlayan belgelerimiz var. Dolayısıyla mağduruz. Deniz Feneri’nin bir numaralı sanığı Mehmet Gürhan 1995 yılında Almanya’da Media 7 GmbH adıyla bir şirket kurmuştu. Bu şirket Kanal 7 Avrupa ile ilgileniyordu. 2004’te şirket iflas etti. Media 7 iflas edince, yerine Euro 7 kuruldu. Şirketlerin ortakları, Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve Mehmet Gürhan gözüküyor. Frankfurt İflas Masası’ndan aldığımız belgelerde Yimpaş Verwaltungs GmbH’nin, Media 7 GmbH’ye 5 milyon Avro’ya yakın para ödediğini görüyorsunuz. Yani Deniz Feneri ile Euro 7 üzerinden gelen bir bağlantı söz konusu. Biz, hesap veren bu insanların hepsini bir kazanın içinde görüyoruz. Bir çete gibiler. İnsanların dini duygularını kullanarak para toplamışlar ve sonra da bu paraları havaya savurmuşlar. Kısacası, biz bu davanın mağdurları arasındayız.” Yimpaş, Kombassan, Jet-Pa gibi davalarda Türk yargısının zayıf kaldığını, oysa Almanya’da o davalarla ilgili büyük soruşturmalardan geçildiğini ve davalar açıldığını, bunların da sonuçlandığını vurgulayan genç avukat, “Almanya’da yapılanlar neden Türkiye’de yapılmıyor? İşte bu, benim için bir soru işareti” diye konuştu. Alman yargısının, Türkiye’dekinden farklı olarak bu tür dolandırıcılığın üzerine daha güçlü gittiğini kabul eden Taşhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Belgeler olunca da Alman yargısı işin üzerine gidiyor. Deniz Feneri ile diğer yolsuzluklar arasındaki bağlantılar açığa çıktıkça davalar daha rahat sonuçlanacak. Deniz Feneri mağduru müvekkillerimizin haklarını korumak için bağlantıları kanıtlayan belgeler eşliğinde başvuruda bulunduk. Bütün dosyaları biz de inceleyeceğiz. Deniz Feneri’ne de tazminat davası açacağız. Deniz Feneri’ne bağış yapmış ama o paraların havaya savrulduğunu gören müvekkillerimiz adına dosyaları inceleyeceğiz.” Taşhan, Türkiye’deki yargının da gerekli ataklığı göstermesi durumunda Yimpaş, Kombassan, Jetpa gibi birçok dolandırıcı şirketin mağdur ettiği insanların haklarının alınabileceğini ileri sürdü. Deniz Feneri ile ilgili iddaları Cumhuriyet daha önce gündeme getirmişti. 27 Nisan 2007 ve 24.Nisan 2008 tarihli gazetemizde olay birinci sayfalarımızdan duyurulmuştu. Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/?xl=empopup&a...et/w/c0601.html
  8. Çok geçmiş olsun sevgili canımıncanı... Umarım kızınız en kısa zamanda iyileşir ve sağlığına kavuşur... Ona minicik öpücükler... Görüşünceye kadar sağlıcakla kalın lütfen... DİPNOT..
  9. Demekki herzaman olduğu gibi herşeyde kendimizin dışında bir otorite arıyoruz.. Bu bir insanı güçsüz, zayıf, itahatkar yapmaya yeter ancak... Ya da, ya da... Kendimizi görünmeyenin hakimiyetine teslim etmek değildir doğru olan... Eğer ilahiyata göre doğru buysa... Hayatın her alanında kurtarıcının büyüklüğünü ararken kendimize yabancılaşmış, kendimizi körleştirmiş olmazmıyız sizce... Saygılar... DİPNOT...
  10. İşte adres... http://www.yesnogod.com/ 27/08/2008 - 15:55 itibariyle sonuçlar şimdilik böyle... Sol yüzdeler evet inanıyorum, sağ yüzdeler hayır inanmıyorum TotalYesNoWorld stats 122897 46% 54% Europe 77983 45% 55% Middle East 633 65% 35% Asia 2854 49% 51% Caribbean 361 63% 37% Africa 357 79% 21% South America 9482 54% 46% Oceania 1429 28% 72% Central America 3187 64% 36% North America 26611 43% 57% 20unbelievable%20site%20-%20http://www.YesNoGod.com"] lYesNo Turkey 3592 87% 13%
  11. Sorun din değildir diyorsunuz... Ama gelin görün bağzı nedenlerden dolayı ki kazın ayağı hiçte öyle değil.. Örneğin; 1952’de Amerika Milli Güvenlik Kurulu için hazırlanan Amerika’nın Arap ve İsrail ülkeleri ile ilgili hedef ve politikaları (A Report to The National Security Council “United States Objectives and Policies With Respect To The Arab States and Israel) başlıklı raporda şu ifadeler yer almaktadır: Dini politik-stratejik amaçlar için kullanan ve bu konuda başarılı olan Batı’nın yeni din projesi ‘Din Hürriyeti’ adı altında devam etmektedir. Fakat bu kez hedef, “öteki ilan ettiği / boşlukta gördüğü entegre edilmemiş dediği” coğrafyadır. Yani Din Hürriyeti Projesi, dünya hâkimiyeti ideolojisinin bir parçası olarak uygulanmaktadır. Yani din hürriyetini destekleyerek dünya hakimiyetini ele geçirmek... Neden peki; Kabul etmek gerekir ki politik amaçlar nedeniyle bazen din, insanların inanç ve düşüncelerine yönelik baskı ve sindirmede, bazen de düşünme ve anlama yeteneği olan aklı askıya alma yönünde kullanılabilir de ondan... Böyle bir alana taşınan din, hayatın tutunma noktalarını tahrip eder. Elbette ki tahribatın düzeneğine uydurulmuş din; din olmaktan çıkar, politik aygıta dönüşür. Gelin siz şimdi bana.. Sorun dinde değil değil... Belki her zaman değil ama, herzamankinden çok daha da sömürge, uyutma, sindirme, baskı, ezme oyunun bir parçası haline getirilerek... Saygılar... DİPNOT...
  12. Bana göre Tanrı'yı kanıtlamak için kullanılan tüm argümanlar, ondan daha üst bir varlığı kanıtlamak için de aynen kullanılabilir. Bu şekilde, bu akıl yürütme sonsuza gider. Dolayısıyla, sonuçsuzdur ve sonunçsuz kalacaktır... Kanımca bilimsel açıdan en tutarlı tavır, algılanamaz ve tecrübe edilemez herhangi birşeyle ilgili varmış gibi bir yargıda bulunmamak olmalıdır... Peki yok kabul etmek, olmadığı anlamına gelir mi diye sorulursa, elbette ki gelmez... Fakat elimizdeki imkanlarla algılamanın ve tecrübe etmenin mümkün olmadığı bir şeyi yok kabul etme hakkımız da vardır... Ve hatta bu bu en doğal tavırdır... Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir elbette ama varlığın kanıtı hiç değildir... Sonuçta böyle bir durumda verilebilecek herhangi bir yargı bir kabul olmaya mahkumdur ve bilimin tutumluluk ilkesi gereği, en sade açıklamalar kabul edilmeli, açıklamalar gereksiz yere kompleksleştirilmemelidir... Saygılar... DİPNOT...
  13. ‘Muhafazakârlık’ kılıfı ve yüzbinlerce cinsel suç! (1)(*1) Bugün size Türkiye’nin belki de kanayan en büyük yarasından söz edeceğim. Yaşadığımız dramın özeti şu: Cinsellik bu ülkede ayıp, günah, yasaklı, “örf ve âdetlerimizle bağdaşmayan” mayınlı bir korku tüneli… Sonuç ise ortada: Cinsel ihtiyaçlarını karşılayamayan onbinlerce insan, sürekli “3. sayfa haberi” olan suçların başaktörü olup her gün cinayet, tecavüz, ensest, zoofili ve adı konmuş, konmamış her türlü sapıklığın sorumlusu oluyor. “Tutuculuk, muhafazakârlık, örf ve âdet baskısı” gibi kavramların öne çıktığı, “kapanan” ya da “zorla kapatılan” genç kız ve kadın sayısının sürekli arttığı “çok namuslu” (!) ülkemizde, bugün bir yere not almaya başlasanız, bir yıl içinde yirmi bin farklı türevini kaydedebileceğiniz bilumum sapıklık ve cinayete varan cinsel çıkışlı suç kol geziyor. Buyurun size hafıza tazelemeniz için bir demet en ağırından en hafifine vaka örnekleri… İtalyan sanatçı, Barış Elçisi Pippa Bacca’nın otostop yaparken hunharca bir cinayete kurban gitmesi, bu yılın en ağır ve tanınan vakası. Ama bunu binlerce başkası izliyor. Çorum’da Ensar Vakfı Şube Başkanı’nın 15 yaşındaki bir kıza tecavüz edip bir diğerini de taciz etmesi, bunun sonucunda travmatik sonuçları düşünülmeden yüzlerce diğer kızın hastanelerde bekâret kontrolüne zorlanmaları; Nesin Vakfı’nda 10 ve 12 yaşında iki çocuğun tecavüzle suçlanıp emniyette işkence görmeleri, sonunda suçsuzluklarının kanıtlanması; Kuşadası’nda plajlarda soyunma kabinlerine gizli kamera yerleştiren polis memurunun gazetelere yansıyan traji-komik durumu… Size özellikle hepsi cinayetle sonuçlanan örnekler vermedim. Nedeni, yelpazenin nerelere kadar uzandığını göstermek. Biliyorsunuz, bir başka yakın örnekte bir turist çift tekne ile denize açıldı ve peşlerinden başka bir tekne ile gelen tecavüzcü timinden kurtulabilmek için canları pahasına suya atlayıp kaçabildiler. *** Bir de madalyonun ters yüzü var: Bu ülkede doğup da “maazallah”, romantik kitaplardaki gibi birine âşık olup flört etmeye çalışan, mutlu bir yuva kurmak isteyen, zavallı, iyi niyetli insanlar… Onların da sonu töre cinayeti, o olmazsa da benzer bir ölüm oluyor. Geçen hafta Kütahya’nın Domaniç ilçesinde, 20 yaşındaki Fatih Karaduman sevgilisi Ş.U. (17) ile buluşup “konuştuğu” için, Çamlıca köyünde 10 genç tarafından dövülerek öldürüldü. Bunlar da cinsellik vakasının öbür ucunda, kendini Humeyni timi gibi “namus bekçiliğine” atayan bir başka güruhun acınacak şizofrenik hali. Tüm bu olayların ortak noktası cinselliği, kadın-erkek ilişkilerini bir keyif değil, utanç, ayıp, günah ve yasak konusu yaparak büyümüş olmak ve yaşamak. Cinsellik ve erotizmi, doğanın insanlara bahşettiği en büyük yeryüzü hediyesi ve zevk kaynağı, insan ilişkilerinin en önemli unsurlarından biri olarak görmek yerine, bunu bir dinsel yasak, aşağılama ve suç olarak gören, cehalet ve ilkellikle yüklü anlayış… Cinselliğin ve erotizmin, başka bir canlı üretebilme vasıfları dışında, insan yaratıcılığının da kaynağında olup “sanat”ın ana ateşleyicilerinden biri olması, ilk çağlardan beri bu şekilde insanoğlunu beslemiş olması da, işin Türkiye’de üzeri örtülmeye çalışılan bir başka gerçeği. Bu tabii ters teperek doğa gerçeklerinin dışına düşünce, 5-6 yaşında çocuklar tecavüz edilerek çöplüklere atılıyor, nice kızımız kaçırılarak tecavüz edilip öldürülüyor, nice örtbas edilen ensest ilişkilerle gencecik insanların geleceği karartılıyor, hatta hayvanlarla ilişki ne yazık ki Anadolu’nun bilinen ancak dile getirilmeyen bir gerçeği olarak önümüzde duruyor. Travesticilik büyük kentlerde randevuevlerinin önü kesildiğinden beri alternatif tatmin yolu olarak giderek artan şekilde yayılıyor. Bütün bu cinayetlerin, tecavüzlerin ve sapıklıkların kökeninde, her gün dozu artan muhafazakâr siyasetler ve dinsel baskıyla, sağlıklı ve doğal bir cinsel yaşamdan uzaklaştırılan gençliğimizin acı kaderi var. Önümüzdeki hafta gündem yerle bir olmazsa, bu konuyu işlemeye devam edeceğiz... _________________________________________ DİPNOT: Bedri Baykam -26/08/08 - Cumhuriyet.
  14. Sevgi hak edilmeli... Bunun zorunluluğunu düşünmek... Ben haramı da severim düşüncesiyle eş bir düşüncedir.. Ki bundan da çıkacak sonuç... Herşeye rağmen seni semvem boynumun borcu (boynumun zinciri, halkası)... Böyle bir düşünceyi kabul etmek çok zor... Saygılar... DİPNOT...
  15. Bana göre yukarıda verilen seçeneklerin tümü üçüncü dünya ülkeleri ve geri kalmış toplumlarda görülen yerleşik kültürlerde sık görülen bur durum... O nedenle ankete katılmamam ve cevaplama gereği duymamam düşüncelerimi açıklamama engel değildir... Burada işin gerçeği ve kadının en büyük düşmanı Dünyadaki politik-ekonomik gelişmelere paralel olarak köktendinciliğin hızla tırmanması kadınlara yönelik şiddetin artmasında en büyük nedendir... Düşüncem o ki; Ülkemizin tarihsel süreçte uygarlıktan hepey yol almış olması kadınların/kadınlarımızın sorunlarını global düzeyden hayırararak lokal düzeyde değerlendirilmesinin miyopluktan başka bir amaca hizmet etmeyeceğinidir... Saygılar... DİPNOT...
  16. Ateist: Bütün iddiaları degerlendirip, icinde yanlisliklar, celiskiler, tutarsizliklar, ya da acikca gercege aykiriliklar buldugu icin bu iddiayi reddeden kisidir... Teist ise: Sadece inanan, inandığını doğru kabul eden, araştırma, inceleme ve sorgudan yoksun temel dayanağı inandığı şeylerden bir adım öteye gidemeyendir... Yani; Tipik inancli, bir soruya cevap vermek ile, bir konudaki gercegi ve dogruyu bulmak arasindaki farkin bilincinde olamıyabilendir... Varın cevabını siz bulun... Saygılar... DİPNOT...
  17. Sevgili ÇArpışık Tümceler... Öncelikle günümüz iş koşullarında olmaması gereken ama olması içinde bütün kendi yapımıza uygun kültürülen koşulların mevcut olduğu bir sorun, hastalık vb. durumları göz önüne serebilecek nitelikte bir yazınız için teşekkür ederim... Aslında sorun bilimsel anlamda incelendiği konu "Mobbing" yani Latince'de; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek, gibi başlıklarda incelenebilir... Mobbing duygusal bir saldırıdır. Yaş, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeden, taciz, rahatsız etme ve kötü davranış yoluyla herhangi bir kişiye yönelen saldırganlıktır. Kişiyi iş yaşamından dışlamak amacıyla kasıtlı olarak yapılır. Kişinin saygısız ve zararlı bir davranışın hedefi olmasıyla başlar. İşveren ima ve alayla, karşısındakinin toplumsal itibarını düşürmeye yönelik saldırgan bir ortam yaratarak kişiyi işten ayrılmaya zorlar. Bir araştırmaya göre mobbing, kâr amacı gütmeyen kuruluşlarda, okullarda ve sağlık sektöründe daha yaygındır. Yüksek işsizlik oranları ve dolayısıyla çalışanın değersiz görülmesi mobbingin artmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak her işyerinde ve her türlü kuruluşta rastlanabilir. Organizasyon bozukluğunun daha fazla olduğu işyerlerinde, disiplin getirmek, verimliliği artırmak, refleksleri koşullandırma (askeri disiplin) öne sürülerek yapılmakta ve meşrulaştırılmaktadır. Psikolog Michael H. Harrison, Ph.D., yakın zamanda ABD’de 9.000 kamu çalışanı üzerinde yapılan araştırmada, kadın çalışanların % 42’sinin, erkek çalışanların ise % 15’inin son iki yılda zorbalığa uğradığını, bunun kayıp zaman ve verimlilik açısından 180 milyon dolara mal olduğunun hesaplandığını belirtiyor. Leymann İsveç’te intiharların % 15’inin mobbing kaynaklı olduğunu söylüyor... Durum bu derece gerçek ve vahim anlıyacağım... Güzel paylaşımların devamı dileğiyle.. Saygılar... DİPNOT..
  18. Gerçekte çok üzücü... Bir kadının ikinci sınıf bir kimliği kabul etmesi... Yani... Kadının evi dışında bir işte çalışması ya da erkeğe eşitlik kavramları desteklenmeyecek, aksine ''Kadının yeri evidir'' düşüncesine katılıyorsunuz... İyi kadın evinde oturan, eşine itaat eden, kapanan kadın demektir düşüncesine de katılıyorsunuz... Doğal olarak da iyi anne çocuklarını dinsel prensiplere göre yetiştirecek olan annedir. Kadın bu yönde eğitilecek, çocuğunun sorduğu sorulara din adamlarının, hadislerin görüşü açısından ezbere cevaplar verecektir düşüncesinin de arkasındasınız... Kaderci görüş temelinde çocuğun davranışlarına öncelikle günah ve sevap kavramları yön verecektir. zamanla hurafelerin ağırlık kazandığı bir kişilikle gelecekte yer alacaksınız öylemi... Gelecekte yer alacak kadınlarımızı bu hale düşürenlere ...... Saygılar... DİPNOT...
  19. KADINLARIMIZIN YAŞADIKLARININ DİN AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ... Kadınların yaşadıklarının din açısından değerlendirilmesi ne demektir? Buna biraz açıklık getirelim. Kadınlarımız, günlük yaşamda hadis ve peygamber sözleri doğrultusunda eğitilecekler demektir. Ve sorunlarının çözümünü hadis ve peygamber sözlerinde arayacaklar demektir. Gazetelerde bildirildiğine göre Diyanet İşleri Başkanlığı bir süredir altı ilimizde kadınlarımıza aile danışmanlık hizmeti vermekte imiş. Böylece kadınlarımızın gelin-kaynana kavgaları, töre ve namus meselesi gibi sorunları din açısından ele alınıp değerlendirilmekte imiş. İlk pilot çalışmanın ''başarılı bulunması'' nedeniyle Diyanet İşleri bu hizmeti 20 ilimize yayma konusunda kararlı imiş. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı İzzet Er, ''Muhafazakâr bir toplumda halka ulaşabilmenin en önemli yollarından biri din adamlarıdır'' demiş. Kadınların yaşadıklarının din açısından değerlendirilmesi ne demektir? Buna biraz açıklık getirelim. Kadınlarımız, günlük yaşamda hadis ve peygamber sözleri doğrultusunda eğitilecekler demektir. Ve sorunlarının çözümünü hadis ve peygamber sözlerinde arayacaklar demektir. Kadının evi dışında bir işte çalışması ya da erkeğe eşitlik kavramları desteklenmeyecek, aksine ''Kadının yeri evidir'' düşüncesi yavaş yavaş toplumun belleğine kazınacak demektir. İyi kadın evinde oturan, eşine itaat eden, kapanan kadın demektir. Doğal olarak da iyi anne çocuklarını dinsel prensiplere göre yetiştirecek olan annedir. Kadın bu yönde eğitilecek, çocuğunun sorduğu sorulara din adamlarının, hadislerin görüşü açısından ezbere cevaplar verecektir. Kaderci görüş temelinde çocuğun davranışlarına öncelikle günah ve sevap kavramları yön verecektir. Hurafelerin ne kadar ağırlık kazanacağından burada hiç söz etmiyoruz. Oysa çocuklara ve annelere sorgulamayı ve özgür düşünmeyi öğretmek için yıllardır çaba harcıyor cumhuriyet öğretmenleri ve eğiticiler. Her gelişmiş ülkede eğiticinin ve eğitilen annenin temel görevi çocuğunun dogmalara saplanmasını değil, özgür düşünmesini ve yaratıcılığını desteklemektir; her şeyin bir nedeni ve sonucu olduğunu vurgulamak ve neden-sonuç ilişkisini sorgulayacak uygun ortamı yaratmaktır. Ne yazık ki İslam ülkelerinde din adına oynanmakta olan oyunları hep biliyoruz. Ülkeyi İslam dininin kurallarıyla yönetmeye kalkışan ülkelerde yöneticilerin ilk göz diktikleri, etkilemeye ve değiştirmeye çabaladıkları kişilerin kadınlar olduğunu da biliyoruz. Çünkü gelecek kuşaklara şekil verecek onlardır. Ülkemizde kadınların sorunlarına çözüm arayan çok deneyimli binlerce yetişmiş güvenilir uzman vardır. Türkiye'nin hemen her ilinde bulunan üniversitelerin psikolojik ve psikiyatrik merkezleri yanı sıra, çok sayıda Psikolojik Danışma Merkezleri, Rehberlik Araştırma Merkezleri, Anne Çocuk Eğitim Vakfı, Bizim Ülke Derneği, AŞAM, YÖRET, Kadın Araştırmaları Merkezi, İstanbul Kadın Kuruluşları gibi sayısız gönüllü kuruluşlar veya özel kurumlar, kadınların ve çocukların sorunlarıyla uğraşmaktadır. Buralarda özel yetiştirilmiş elemanlar bulunur. Bu kadar sayıda uzman dururken İlahiyat Fakültesi mezunlarının bu alanda işi nedir? Yetişmiş uzmanlardan yararlanma yoluna neden gidilmediği ve aile içi eğitimin din adamlarının insafına bırakıldığı, öyle görülüyor ki tamamen planlı, programlı, ideolojik ve çok tehlikeli bir tercihtir. Prof. Dr. Aysel EKŞİ Psikiyatrist
  20. Sen canımsın... Ne diyebilirimki bundan gayrısına... Evet su bardığını dökmüştüm haklısın... Ama o han ben eyecanlı olmasam... O han kalbim pır pır etmese... O han Ben mutlu olmasam... O han karşında elim ayağım dolaşmasa... O han siz güzel dostlarla iliklerime kadar kaynaşmak istemesem... Hiç o su bardağı dökülebilirmiydi ... Sevginle kal olurmu.... DİPNOT...
  21. Yüzyıllar önce belli ortam ve koşulların sonucu ortaya çıkan bir din anlayışının bugün XXI. yüzyılda belirleyici olması ne demokrasi ne de insan haklarıyla bağdaşır türden... Saygılar... DİPNOT...
  22. Forumdan değerli arkadaşımız Yayamaz Kayımca konuya / ankete ışık olabilecek türden ve günümüz kadın sorunlarına ışık tutabilecek bir yaklaşımla emek göstererek bizlerle paşlaştığı şu başlığın incelenmesinde yarar görüyorum.... http://www.turkish-media.com/forum/index.p...howtopic=115464 Saygılar DİPNOT...
  23. Bu fotoğraflara iyi bakın! Bazı eyaletlerinde şeriat kurallarının hakim olduğu ve cehaletin kol gezdiği Pakistan’da kadın olmak çok zor. Erkeklerin ‘söz dinlemeyen’ kadınlara uyguladıkları şiddet yöntemleri arasında yüze kezzap atmak en yaygın olanı. Aşağıda fotoğrafları görülen kadınlar sadece kadın oldukları ve seslerini yükselttikleri için yobaz, ***** erkekler tarafından bu hale getirildi. Fotoğraflar: Associated Press/22.8.2008 Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/GaleriHaber.asp...Date=23.08.2008

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.