GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
Korku İmparatorluğu!..
*** Gündem öyle hızlı değişiyor ki; İmparatorlar'dan bahsederken, imparator kavramı milattan öncede kalıverdi aniden... Süre hızla ilerleyip milattan sonra 700'lü yıllara ulaşı verdi... "Korku imparatorluğu" yerine artık "Korku Halifeliği" demek yerinde olacak... *** Artık yeni dönemde korkuların içeriğide değişti.. Aşağıya "Ahmet Hakan'ın "Korku Halifeliği" dönemine dair korkularının 5 nedenini alıntılıyorum... *** BİR_ Tayyip Erdoğan’ın, "Erdoğan, İkinci Abdülhamid’dir" şeklindeki benzetmeyi ciddiye alıp bir hafiye teşkilatı kurmasından, buna mukabil Oktay Ekşi’nin de bir "Jöntürk" edasıyla Paris’e kaçmasından korkuyorum... İKİ_ Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu "Davos kriterleri"nden etkilenen bakan ve milletvekillerinin, memleketin her sathında benzer çıkışlar yapmaya meyletmelerinden korkuyorum... ÜÇ_ "Şeyh uçmaz / Mürit uçurur" şeklindeki atalar sözünün, "Lider uçmaz / Yandaş uçurur" şekline dönüşmesinden korkuyorum... DÖRT_ AKP’nin seçim sloganının "Bir gün herkes AKP’li olacak" şekline dönüşmesinden korkuyorum... BEŞ_ Tayyip Erdoğan için "Obama gibi geldi / Bush gibi oldu" diyen Fehmi Koru’nun, durumu toparlamak için gösterdiği onca gayretin sonuç vermemesinden korkuyorum... ***
-
Davos - Erdoğan - Peres
*** Sizin ampul kaç watt? Adam parti otobüsüne "Van" yerine "Wan" yazdığı için soruşturma açıyorsun... Hükümetimizin bakanı, eşiyle şirket kurup mağaza açıyor, adı W! Sivas tribünleri İsrail’e küfür ediyor, Balili’nin penaltısıyla turu geçtikleri için, takım arkadaşı sahanın ortasına Filistin bayrağı dikiyor, İstiklal Marşı okuyorlar! *** Gazze’de İsrail’in yıktığı evde doğan bebeğe Tayyip Erdoğan adını verdiler... Balili Türk oluyor, vatandaşlık belgesini "Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz" diyen Başbakan imzalayacak! *** Gazzeli Tayyip Erdoğan’ın evini bombalayan İsrailli pilotlar, Konya’da eğitildi... İsrail bayrağı yakılan Konya’da İsrail’den madalyası olan Tayyip Erdoğan’ın aldığı oy yüzde 65! *** Davos Fatihi, Deniz Baykal’ın ağzından çıkanı kulağının duymadığını anlatırken, "İnce at da kargalar yesin" dedi... Benim bildiğim "Ufak at da civcivler yesin"dir o lafın doğrusu ama, olsun... Taşı "gıdığına" oturttuğu için alkışladılar! *** Sizi bilmem... Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete gibi bi his var bende. *** Bakın kıyamet dedim aklıma geldi... İşsiz genç, AKP’den torpil bulmuş, belediyede işe girmiş, cenaze arabası şoförü yapmışlar, Teşvikiye Camii’nden alacaksın, Zincirlikuyu’ya taşıyacaksın demişler, peki demiş... İkindi namazına vakit olduğu için, Nişantaşı’nda tura çıkmış, ilk gördüğü kızın yanına yanaşmış, atlasana gezelim demiş... Kız "Bununla mı?" diye sorunca, "Beğenemedin mi" demiş, "Millet buna binebilmek için ölüyor be, ölüyor!" *** "Millet buna binebilmek için ölüyor be, ölüyor!" anlayana sivrisinek saz!... ***
-
Erdoğan halife olsun başımıza geçsin
*** Halifeye... SANIRIM siz altı yıldan beri oturmuş Türkiye’nin AB’ye girmesini bekliyordunuz. Neye niyet, neye kısmet... Bu son olanlarla Türkiye, Arap Birliği’ne (AB) girdi sayılır hayırlısıyla... Bir yere girelim de... *** Olanları en açık seçik Lübnan medyası dile getirdi. Manşetlerde "Tayyip Erdoğan halife olsun" diyorlar. Sağolsunlar. Halife Hazretleri hazır... Ona bir deve bulunur. Arkadaki deveye de Egemen Bağış, Ali Babacan, Cüneyd Zapsu bindiklerinde ve Arabistan’a yöneldiklerinde Araplar sorarlar: "Şu öndeki kim?.." "Halife..." "Niye ters oturmuş?.." "Sanki batıya gidiyormuş gibi olsun diye..." *** Herkes hak ettiği yeri er geç buluyor. Nasıl ki doğada ağaçlar, bitkiler, canlılar kendilerine en uygun iklimlerde yaşayabilir ve gelişebilirlerse... Siyasetin ve sosyolojinin de asla yanılmaz yasasıdır bu. Deve çöle yönelir... Nitekim bakmalısınız; Türkiye’nin son bir haftada bile görülmemiş ölçüde Araplarla bütünleştiğini, Batı’dan bir anda uzaklaştığını nasıl görmezsiniz?.. Batı ile trafik neredeyse dururken, Araplarla sırnaşma-koklaşma artarak sürüyor... Batılılar arkadaşların ne olduğunu yeni yeni anlarken, Araplardan "halifelik" teklifi boşuna değil... *** Benim ise aklıma takılır: Tüm Araplar sinmiş-pısmışken, Tayyip Erdoğan’a o çıkışı yapma gücünü veren bu laik cumhuriyettir... Yani; laik sistemi benimsemiş, halifeliği kaldırmış Mustafa Kemal’in cumhuriyeti sayesinde, Tayyip Erdoğan’a "halifelik" teklifi geliyor... İyi mi?.. Ama ne yapmalı?.. Hemen bir deve bulmalı... ***
-
ÜLKEMİZİN VE TORUNLARIMIZIN DOĞAL GELECEĞİNİN SATILMASINI ENGELLEMEK İÇİN BİR İMZADA SİZ ATIN...
“2/B Arazileri Satılmasın” İmza Kampanyası Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Sayın Başkan ve ÜyeleriSayın Başbakan Sayın Çevre ve Orman Bakanı Başımız dertte. Dünya ısınıyor, iklimler değişiyor, afetlerin sayısı ve şiddeti artmaya devam ediyor. Dünyamız çölleşmeye, açlığa, susuzluğa doğru giderken doğal dengeler bozulurken çözüm, yeşil örtüyü korumak ve genişletmektir. Ama biz ne yapıyoruz ? Nefes almamızı sağlayan, topraklarımızı, suyumuzu koruyan, binlerce canlının yaşam kaynağı, yuvası ormanlarımızı korumamız gerekirken sözde “yasal” yollardan satmaya çalışıyoruz. Ormanlarımız satılık değildir. Anayasaya aykırı, ulusa ait ormanları satışa çıkararak mülkiyet hakkını hiçe sayan ve orman talanının önünü açan 2 B orman arazilerinin satışına geleceğimiz ve çocuklarımız için hayır diyoruz. Ormanlarımızın satılmaması hep orman kalması için; aşağıda imzası bulunan biz Ülke Gönüllüleri, başta TBMM Başkanımız, Başbakanımız ile Çevre ve Orman Bakanı olmak üzere Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütün üyelerinden, ilişikte yer alan 2 B ile ilgili çözüm önerilerimizi dikkate almalarını, 2 B orman arazilerinin satılmamasını ve tekrar 2 B’lerin yaşanmaması için gereken önlemleri almalarını istiyoruz. İmza kampanyasına katılmak için tıklayınız
-
Davos - Erdoğan - Peres
OLAY ASLA bu değil... Bu senin algılaman... Hem de son derece seviyesi düşük bir yakıştırma... Yazdıklarımı , bir daha bir daha, birdaha, yetmedi bir daha tekrar okuyup değerlendirmene şiddetle ihtiyacın var!... Yazılanlarda aynaya bakıtığın algılamasına kapılıp bulunduğun kabuğun nekadar sığ olduğunu farkedip... Yazdıklarımı "haddini bil" olarak algılama mucizesi yartmışsın... Sana aykırı gelen tespitler eğer düşünce yapınıza ters geliyorsa yanlış ve fikrini zikrini yansıtma olmuyor... "Aslında sayın gece kuşu haddinizi bilin demeye getiriyor" öyle mi?... Öbür yazılanlar doğru çünkü senin düşüncene daha yakın öyle mi?... Demokrasiden bahsedene bak sen...peh... Ardından yaptığın yakıştırma ve maniplasyonla düşünceler tartışmış oluyor öyle mi?... Tebrikler... Bir daha sakın olaki söylemediğim şeyleri demeye getiriyor gibi yaklaşımlarla benimle asla tartışma... Ben demek istediklerimi her zaman ne demem gerekiyorsa kimseden çekinmeden açıkça yazarım... Özetle yazdıklarımın senin tercümesini yapmana ihtiyacı yok... Yazılanları okuyanların da kendi akıl ve fikirlerinin olduğunu bilmiyor olamazsın, Kimse ne okumaktan, ne de okuduğunu anlamaktan aciz değil... Arkadaşlar "bu Sayın Gece Kuşu"bakın aslında böyle demek istiyor anlamsızlığı yerine Yiğitçe mertçe delikanlıca arkadaşım bak bu yazdıkların şu şu nedenlerle doğru değil diye yazmayı dene... Üstelik kaçak güreşip "Kişisel algılamanı" benim adıma yakıştırma ve ithamlara dönüşütürüp asılsız şeyler yazdıktan sonra... ithamlarla yakıştırmalarda bulunduğun şahsiyetin önüne "Sayın" ifadesini ilave etmekte hiç yakışıklı ve anlamlı durmuyor... Aslında bence son iletinde Engin Ardıcın yazısını bu başlığa aktararak... Nasıl bir teslimiyetçi zihniyetin farkında olmayan bir savunucusu olduğun açıkça ortada... Ne bugün İktidardakilerin ne de yarın Baykal'ın "Ne dediklerini yaparım...Ne de emirlerini uygularım..." Benim işim kayıtsız şartsız bir teslimiyet değil.... Çağın gerçeklerine uyan ve insani değerlerin ön de olduğu doğruların yanında yer almaktır... İçinde bulunduğun kestane kabuğu yukarıdaki alıntıda kendini açıkça ifade ediyor... Unutmaki dünyada kestane miktarı bir tane değil... Sen içinde bulunduğun o kabuğun herkesin kabuğu olduğu gibi bir genelleme yapma... Ordadoğu kültürünü Türklerin kültürel birikimi olduğunu sanan, Son derece sığ bir düşünce yapısıyla kalkıp kimseye anlamsız yakıştırmalarla saldırma... Tv lerde izlediğimiz "Kız arkadaşının adına bir diğer kıza şamarları yapıştıran" görüntülerdeki kişisel duruşlardan, Hangisini ifade etmeye çalışıyorsun... Şamarı atanı mı?...Şamarı yiyeni mi?... Benim bahsettiğim...Yazdıklarımla anlatmaya çalıştığım ise... Şamarı atanda, şamarı yiyen de aynı anlamsız ve yoz ilişkinin içinde olduğu... Her ikisinin de yanlış yaklaşımlarlar olduğunu ifade temeye çalıştım yazdıklarımla... Ben senin yaptığın gibi yakıştırma yapmak yerine sorarak sorgulamayı yeğliyorum... _ "Bugün, Erdoğan ve Babacan sana ne derlerse onu mu yapacaksın?... _ Yarın Baykal başbakan olursa da, bu kez onun emirlerini mi uygulayacaksın?. " _ Bizlere"İşiniz budur. Başka da bir şey değildir." beyler diyen bu yoz düşünce ve zihniyeti onaylıyor musun? Eğer onaylamıyorum benim "Kültürüme uymaz, hür doğmuş hür yaşarım, bağımsızlık benim karakterimdir" diyeceksen... İyi düşün derim... _ O zaman hangi akla hizmet bu alıntıyı bu sayfalara taşıdın?... Ucuz yaklaşımlarla hiç bir şey savunulamaz, Popülist, insanların söylemedikleri üzerine ahkam kesen yakıştırmacı yazışmalardan öteye gitmez... Bunu da böyle bilesin... *tna
-
"Atatürkçülük ticareti” yapmayı sevenlerle aynı çizgide bir tüccar mantığı
- Davos - Erdoğan - Peres
Ne kadar da haklısınız... Artık ülke yurttaşlarına düşen bunları bilmenin dışında Akp hükümeti döneminde daha derinleşen ikili ilişkilerin, Erdoğan'ın bu yaklaşımının açtığı yeni yolla hangi şekilde ve nasıl önüne geçileceğini gözlemlemek olacak... Bağırıp çağırıp ardından "Filistinli bebelerin" ölümüne neden olan İsrail ordusunun eğitimine katkıda bulunmaya devam edilecek olunursa eğer popülist bir yaklaşım sergileniyor demektir... Ve bu popülist yaklaşım, " Filistin'de masum insanları öldüren İsrail'e " alkış tutan zihniyet kadar insanlık suçudur... Alkış tutanların insanlık suçu işlediklerini ve kınadığını belirten başbakanımızın Davos'ta sergilediği tutumun tutarlı mı yoksa kişisel ve popülist bir yaklaşım mı olduğunu bundan sonraki gelişmeler gösterecek?... Ve bence Sayın Erdoğan'ın bu tür yaklaşımlarından sadece onu sorumlu tutmakta yanlış olur... Çözümleri bayrak yakmak ve yakılan kuklaların üzerinde tepinmek olarak gören orta doğu zihniyetinin bu günkü algılaması içinde, onları yöneten toplumsal sözcülerinin bu tür popülist yaklaşımlar içinde olmasından sadece onları sorumlu tutmak ve eleştirmek o nedenle haksızlıktır... Ülke yurttaşlarının gelişen olayların ardındaki gerçeklerle de ilgilenerek, masum insanlar öldürüldükten sonra göz yaşı dökmek yerine öncesinde ne yapılması gerektiği hakkında bilgi sahibi olarak, " lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini " bilerek popülist yaklaşımlara pirim vermemesi gerekir... Ama ne yazık ki, her platformda olduğu gibi heyecanlı ve gelişmeleri duygusal tepkilerle algılamaya çalışan bu konuda kültürel birikimi ve deneyimi orta seviyelere bile çıkamamış orta doğu kültürünün etkisi ülke insanımızın düşünce yapısında da oldukça etkili... *** "Askeri işbirliği anlaşmalarının hangi şartlarda neden imzalandığını bilmek lazım..." ifadesi gelişmelerin olumsuz sonuçlarının açıklaması ve savunması olamaz... Doğrusu, ülkeyi yönetenlerin yapılan anlaşmaların yaratacağı olumsuz sonuçlarını önceden ön görerek, sonradan bağırıp çağırmaya neden olmayacak tutarlı ve doğru çözümlemeleri yapıyor olmalarını istemek duyarlı yurttaş yaklaşımıdır... Bunları bilmek ve gereğini istemek daha önemlidir, bu anlamda doğru işlerin yapılması için başbakanlarını yönlendirmek ve popülist yaklaşımlara pirim vermemek ülke yurttaşlarının önde gelen sorumluluğudur... *tna- Davos - Erdoğan - Peres
Desteklediğinizi ifade ettiğiniz başbakanın o toplantıda ifade ettiği şu cümleleri hatırlıyor olmalısınız... _"Plajlarda öldürdüğünüz filistinli çocukların nasıl öldürüldüğünü çok iyi biliyorum"... Peki siz değerli arkadaşım başbakanın "çok iyi biliyorum" dediği... "filistinli çocukların nasıl öldürüldüğünü" siz biliyor musunuz?... _Uçaklarla bombalanarak öldürüldüler öyle değil mi? Peki o bombaları atan uçakların ve pilotların bu tür eğitim uçuşlarını nerede yapıyor biliyor musunuz? Başbakanın "filistinli çocukların nasıl öldürüldüğünü çok iyi biliyorum"... dediği o uçaklar... Onun başbakanlık yaptığı Türkiye Cumhuryetinde eğitim uçuşları yapıyorlar... Siz "O" masum çocukları öldüren pilotları ülkenizde eğitim görmelerine engel olmayacaksınız... Sonrada o masum bebelerin hamiliğine soyunarak, bu tür popilist yaklaşımlar sergileyeceksiniz... Peki desteklediğiniz "Tayip Erdoğanın" döneminde yapılan ikili anlaşmalarla bu tür eğitim uçuşlarının ülkede yapılıyor olmasını sizde destekliyor musunuz? "24" Tv kanalını izlediyseniz eğer, başbakanın "filistinli çocukların nasıl öldürüldüğünü çok iyi biliyorum"...ifadesinin sürekli ekrana getirildiğini görmüşsünüzdür... Ama onları öldürenlerin bu ülkede bu hükümetin yaptığı ikili anlaşmalarla eğitildiği gerçeğinin o kanalda dile getirildiğini gördünüz mü hiç?... Ama onların yayın amaçları belli... Ülkede damarlarındaki kanın ateşiyle hemen heyecanlananlara bu popilist yayınlarla "sonuna kadar destekliyorum recep tayyip erdoğan'ı bunun için" diye onun popilist yaklaşımlarını onaylatmak... Siz popülist yaklaşımlara onay verip, bu tür yaklaşımlarla heyacanlanarak yorumlar üretebilirsiniz... Ama gelişmelere sizin yaklaşımlarınızla onay vermeyenleri "utanç duymamakla" suçlayamazsınız... Bu tür popilist yaklaşımlarla insani değerlerin aynı şeyler olmadığını anlayabilmiş bir kişi olarak... Bu konudaki düşüncelerimi aşağıya alıntılıyorum... *tna- "Atatürkçülük ticareti” yapmayı sevenlerle aynı çizgide bir tüccar mantığı
*** Sayın Engin Ardıç... İçeriğinde bahsettiğiniz,, O "fetva veren çeşitlerle" aynı çapta bir yaklaşımla yazılan bugünkü köşe yazınızı okudum..., _Yazdıklarınızın satır aralarında Atatürk'ü anlamaya çalışırken "dramatik çatışmalar"yaşayarak, kişiliklerinde "dramatik evrim" geçirenlerde ortaya çıkan belden aşağı yaklaşımlar olduğu açıkça görülüyor... _“Dramatik” içsel çatışmalarla evrim geçirenlerin bu tür serbestliğinin dediğiniz gibi sivilce yaptığı söyleniyor, Bu kanıtlanmış mıdır, kanıtlanmamış mıdır bilinmez? Ama Atatürk'ün kişiliğinin sizin üzerinizde oldukça olumsuz etkiler yaptığı ortada... _Çağının ve ulusun en önemli ve etkili kişiliklerinden birine sergilediğiniz bu yaklaşımlarınızla "Atatürkçülük ticareti” yapmayı sevenlerle aynı çizgide bir tüccar mantığını sergilediğinizin elbette ki sizde farkındasınız... _Farkında olduğunuz, “Dramatik” içsel çatışmalarla evrim geçiren bu kişiliği ve yaklaşımlarınızı esefle kınıyorum... *tna *** Çek mastor çek ... (30.ocak.2009) http://www.sabah.com.tr/ardic.html ENGİN ARDIÇ - [email protected]- Korku İmparatorluğu!..
Bakış açılarının "Hayali" olup olmadığı konusunda bir yargıya varmadan önce aşağıdaki yazılanların hangi sözcüğünün hayali olduğunu açıklayabilirseniz eğer ithamınızda ne kadar haklı ve tutarlı bir yaklaşım içinde olduğunuzu ifade etme şansını bulabilirsiniz... Ancak o kadar çok şey yazmanıza karşın, yazdıklarınızın içinde size yöneltilen soruların bir tanesine bile yanıt vermeden konunun çevresinde dolaşma çabalarınız oldukça açık bir şekilde görünüyor... Neyse konumuz ve derdimiz sizinle polemik tartışmalar yapmak değil... O nedenle aşağıda kronolojik bir tarih akışıyla ifade edilenleri, ülkede yaşananları kavramak adına bir değerlendirme çabası içinde okunacak olursa eğer, hiç kimse bir diğerini "Hayali" olmakla itham etmek yerine ülkenin içinde bulunduğu bu sancılı günlerde gelişmeleri anlatmakta eksik kalanları ifade etmek kaygısı ile yaklaşarak daha tutarlı ve yararlı yurttaş profili sergileyebilir... Ötesi genel çıkarlarımızı göz ardı eden sadece taraf olduğu ve genel geçer popilist yaklaşımların etkisi altında kalan yaklaşımlar olarak bir anlam ifade etmez... *** Her şey 1991 yılı başında ABD'nin Körfez saldırısı ile başladı. ABD, Bağdat'a yürümedi, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt isyanı kışkırttı. Arkasından, Irak Ordusunun 36. enlemin kuzeyine geçmesini önleyerek buradaki Kürt oluşumunu güvence altına aldı. ABD'nin planı şuydu: Önce Kuzey Irak'ta bir Kukla Kürt Devleti kurmak ve sağlamlaştırmak, sonra Irak'ı tümüyle işgal etmek. Kukla Devleti Türkiye'nin güneydoğusu, Suriye'nin doğusu ve İran'ın batısından koparacağı parçalarla birleştirerek Büyük Kürdistan'ı, yani İkinci İsrail'i kurmak.Yani: Büyük Ortadoğu Projesi (Tayyip ve Gül'ün eşbaşkanları olduğu proje; Bush'un deyimiyle "Haçlı Seferi") Türkiye'deki bütün hükümetler, İncirlik'e yerleşen Çekiç Güç'ün görev süresini uzatarak ABD'nin Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunu desteklemesine yardımcı oldular. ("ABD Ordusu ile mükemmel işbirliği !) İşte Türk Ordusu bu süreçte Kuzey Irak'taki oluşum üzerinden Türkiye'nin bölünmesi tehlikesini ve tehdidini algılayınca, ABD ile cephe cepheye geldiğini anladı. İLK OLAY: TORUMTAY'IN İSTİFASI Özal'ın kuzeyden Irak'a girme emrini uygulamamak için Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa etti. Böylece, Türk Ordusu, Amerikancı planlarda rol almayacağının ve direneceğinin ilk işaretini vermiş oldu. O andan itibaren Türk Ordusuna karşı Ergenekon tertibi planlanmaya başlandı. Amerikan planlarına engel olan komutanlar, Ergenekon çeteciliği ile suçlanacaktı. ÖZEL HARP DAİRESİ SORGULANIYOR Sovyet tehdidine karşı kurulmuş olan Özel Harp Dairesi ABD güdümünde idi, ama Sovyetler yıkıldığı için oradan gelen tehlike ortadan kalkmıştı. Şimdi ise tehdit, Kuzey Irak'taki ABD varlığından geliyordu. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı. Geçmişteki Kontrgerilla eleştirileri de Ordu'da rahatsızlık yaratmıştı. Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Özel Harp Dairesi'ni yeniden örgütleme ve adını Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak değiştirme çözümünü uyguladı. Yıl 1991. ÖKK'nın bölücü terörü hedef alması ve Kuzey Irak'taki Kukla Devlete karşı tavır alması, ABD denetiminden kurtulma sürecinin başlangıcıydı. Tugay düzeyindeki birlik, tümen düzeyine çıkarıldı. ÖKK, Kuzey Irak'ta ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın öncüsü oldu. Ankara'da ÖKK için yeni bir yerleşim yerinde yönetim ve eğitim tesisi yapımına başlandı. ABD bundan son derece rahatsız oldu, ajanları vasıtasıyla Askeri Savcılığa ÖKK tesis inşaatında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla dava açtırdı ve ÖKK'nın yapılandırılmasını uzun süre felce uğrattı. ORG. EŞREF BİTLİS'İN ŞEHİT EDİLMESİ ABD'nin Kuzey Irak'taki Kukla Devleti pekiştirme planlarını bozan bir planı uygulamakta olan Org. Bitlis, Amerikan Çekiç Güç Helikopterlerinin PKK'ye silah ve malzeme attığını saptadı ve raporlarında bunu belirtti. Orgeneral Eşref Bitlis işte, Jandarma Genel Komutanı olarak, Amerika'nın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini hedef aldığını gördüğü; bu tehlikeyi önlemek için tedbirler aldığı ve ülke savunmasına yönelik bir strateji geliştirdiği için Amerika tarafından hedefe konuldu. Org. Bitlis, helikopterle Kuzey Irak'a giderken, bu seyahat Amerika'ya haber verilmiş olduğu halde, iki Amerikan jeti yakın uçuş yaparak saldıkları yoğun egzost gazı ile helikoperi oksijensiz bırakıp motorunu durdurarak düşürme denemesi yapmışlarsa da, usta pilotumuz ani dalış manevrası ile bu suikasti boşa çıkarmıştı. Bu suikasttan hemen sonra Amerikalılara saldırdıkları helikopterde orgeneralimiz olduğu tekrar bildirilmesine rağmen iki Amerikan jeti saldırıyı tekrarlamışlar fakat usta pilotumuz olaya tekrar hakim olabilmişti. İkinci teşebbüs başarılı oldu. CIA tarihinin en önemli suikasti 17 Şubat 1993 günü gerçekleşti. Uçağına yapılan sabotaj sonucunda Org. Bitlis şehit edildi. ÇELİK HAREKATI Ağustos 1994'de Genelkurmay Başkanı olan Org. İsmail Hakkı Karadayı döneminde Eşref Bitlis Planı uygulandı, Kuzey Irak'a Çelik Harekatı yapıldı. 35 bin Mehmetçik Mart 1995'de Kuzey Irak'a girdi. Kuzey Irak'a giren ordumuz, ABD'nin egemenlik alanına girmiş oldu. Çünkü o bölge ABD ordusunun işgali altındaydı. ABD'nin Foreign Affairs, Foreign Reports, Mediterranean Quarterly ve Joint Forces Quarterly gibi yarı resmi organları. "Türk komutanları hizadan çıktı", "Türk Ordusu ABD-Türkiye ilişkilerini bozuyor" gibi görüşlere yer vermeye başladılar. GAZİ OLAYLARI Çelik Harekatı öncesinde CIA'nın Moskova İstasyon Şefi, CNN televizyonundan, "Türkiye'nin karışacağını", daha doğrusu Amerika'nın Türkiye'yi karıştıracağını tüm dünyaya şöyle ilan etti: "Önümüzdeki dönemde dünyanın en çok karışacak ülkesi Türkiye'dir.. Şu anda Türkiye, gizli servislerin gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir." Gazi Mahallesi tertibinden birkaç gün önce de, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbruk (Holbrooke), Türkiye'nin Kuzey Irak sınırında yaptığı yığınağa dur demek için tertip yapacaklarını şöyle ilan etti: "Kuzey Irak sınırına asker yığıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı tavsiye ederim" CIA Şefinin ve Holbruk'un haber verdiği gibi,12 Mart 1995 gecesi İstanbul'da Gazi Mahallesi tertibi düzenlendi. Ancak Türk Ordusu bu tehdidi önemsemedi ve Çelik Harekatı yapıldı. KONTRGERİLLA POLİS İÇİNE KAYDIRILIYOR NATO tarafından NATO üyesi ülkelerde o ülkeleri komünizmden korumak için kurulan Kontrgerilla (diğer adları Gladyo ve Süper NATO) örgütleri, İtalyan Savcının tesbit ettiği gibi, esasında CIA tarafından yönetiliyordu ve esas görevleri bu ülkelerdeki hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını önlemekti. Türkiye'de Özel Harp Dairesi işte bu kontrgerilla ile irtibatlı idi ama artık Sovyetler yıkıldığı için komünizm tehdidi kalmamış, aksine tehdit Kuzey Irak'taki ABD varlığından gelmeye başlamıştı. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı. Bu açmazdan kurtulmak için 1991 yılında Özel Harp Dairesi'nin Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)'ye dönüştürülmesi aslında bir millileştirmeydi. ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve kuruluş, hedefini komünizme karşı mücadele yerine Kuzey Irak'tan yöneltilen tehdide karşı mücadele olarak belirliyordu. Bunun üzerine, ABD, "Kontrgerilla yapılanmasında Türk ordusunun yerine polisi koyabilir miyiz" denemesine girişti ve Türkiye'deki operasyon merkezini polisin içine kaydırdı. 1973'den beri İçişleri Bakanlığı içinde örgütlenen "İslamcı Cunta", artık "Fethullahçı Gladyo" olarak Kontrgerilla içinde ordudan boşalan yeri alıyordu. Fethullahçı Gladyonun ilk büyük tertibi, işte bu 1995 Gazi Olaylarıdır. 1996 EYLÜL HAREKÂTI ABD ordusu, özellikle Çekiç Güç, Irak'ın kuzeyinde 7,500 "CIA peşmergesi"nden oluşan bir askeri güç örgütlemişti. Eylül 1996'da, Eşref Bitlis Planı gereğince, barzani, Türk Genelkurmayını n yönlendirmesi ile Saddam yönetimi ile işbirliği yaparak CIA peşmergelerini dağıttı. 200'e yakın ölü veren CIA peşmergeleri, ABD tarafından Guam Adası'na taşındı. ABD kaynakları, bu harekâtı "ABD'nin Vietnam'dan sonraki en büyük yenilgisi" olarak değerlendirdiler. Bu harekâttan 20 gün önce, bir Tuğgeneral, iki Albayın önünde, bir demeç vererek, Eşref Bitlis'in uçağının ABD'ye bağlı "Çiller Özel Örgütü"ndeki Gladyo görevlilerinin düşürdüğünü açıkladı. Türk Ordusu, Çelik Harekatı'nı Başbakan Çiller'e haber vermeden gerçekleştirmişti. Çünkü ABD vatandaşı Çiller'in ABD'ye örgütsel bağlılığı TSK tarafından biliniyordu. 28 ŞUBAT 28 Şubat harekâtının en önemli başarısı, Fethullah Hoca'ya indirdiği darbe oldu. Fethullah Hoca kaçıp ABD'ye yerleşti. Mayıs 1977 YAŞ toplantısında 160 subayın irtica bağlantısı nedeniyle ordudan atılması başbakan Erbakan'a dayatıldı. Bu uygulama, ordu içindeki Gladyo'yu, yani ABD görevlilerini temizlemek anlamına geliyordu. Çünkü artık Kontrgerilla, Fethullahçı Gladyo idi. 28 Şubat kadrosu içinde ABD'nin Truva Atı olan Çevik Bir de, 1998 sonrasında tasfiye edildi. Bu sayede Haçlı İrtica, 2002 yılı sonuna kadar iktidara el koyamadı. KONTRGERİLLA, GENELKURMAY KARARGÂHINDAN ÇIKARILDI 1994-1998 arasında Genelkurmay Başkanı olan Org. Karadayı, ABD ve NATO yuvalanmasını, yani Kontrgerillayı Genelkurmay Karargahından çıkardı. Özel Kuvvetler'in milli amaçlar için kullanılmasına yönelik önlemleri geliştirdi. Özel Harp subaylarımızın Çin'in Uygur bölgesinde ve Çeçenistan'da kullanılmasına engel oldu. ABD ORDUSU TÜRKİYE'Yİ İŞGAL TATBİKATI YAPIYOR: "MILLENIUM CHALLENGE 2002" 1998 yılında Genelkurmay Başkanı olan Org. Kıvrıkoğlu, ABD'nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu açık bir dille belirtti. Kıvrıkoğlu, Washington ziyaretini iptal etti ve NATO döneminde ABD'yi ziyaret etmeyen ilk Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçti. Kıvrıkoğlu, "28 Şubat'ı BİN YILLIK MÜCADELE AZMİYLE sürdürmeye kararlıyız" dedi. Yani ABD tehdidine karşı bin yıl da sürse direnilecekti. Mesajı alan ABD, aynı kelimeleri kullanarak cevap verdi: BİN YILIN MEYDAN OKUMASI: "MILLENIUM CHALLENGE 2002" Ve bu isim altında 24 Temmuz 2002'de Nevada Çölü'nde Türkiye'yi işgal tatbikatı yaptı. Bu, ABD tarihinin en büyük askeri tatbikatı idi. ABD'nin en önemli yarı resmi ajansı ASSOCIATED PRESS, tatbikatın Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu olduğunu yazdı. Deprem (bir karışıklık kastediliyor) sonrası ordu yönetime el koyuyordu. Bunun üzerine ABD Deniz Kuvvetleri ülkenin güneyindeki adayı (Kıbrıs) kuşatıyor ve 96 saat içinde hedef ülkeyi işgal ediyordu. Türk ordusunun saldırıya karşı hazırlanma müddeti olan 96 saat seçilerek, hedef ülkenin Türkiye olduğu adeta gözlere batırılıyordu. ABDULLAH GÜL, AMERİKA İLE GİZLİ HİZMET SÖZLEŞMESİ YAPIYOR Dışişleri Bakanlığı Koltuğunu işgal eden A. Gül, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma yaptığını itiraf etti, haber Vatan Gazetesi'nde yayımlandı. Bu haberde Gül, anlaşma içeriğini açıklayamayacağı nı, gizli olduğunu söyledi. 13 Temmuz 2003 günü, Doğu Perinçek, bu gizli anlaşmanın maddelerini açıkladı. Birinci madde: "Türk askeri ve Özel Kuvvetler 4 ay içinde aşamalı olarak Kuzey Irak'tan çekilecek" şeklindeydi. ÇUVAL OLAYI A. Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan 3 ay sonra, ABD ordusu, Türk askerinin başına çuval geçirdi. Çuval geçirme eylemi, gizli anlaşmanın uygulanması için bir ihtardı. Tayyip Erdoğan'ın "Müzik notası" vecizesi, anlaşmanın uygulanması gerektiğine ilişkin orduya yönelik bir açıklamaydı. Tayyip Erdoğan Türk Ordusuna "Biz anlaşma yaptık, Kuzey Irak'tan çık artık" diyordu. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in, Çuval Olayından sonra, Başbakanlık koltuğunu işgal eden Tayyip Erdoğan 'a gönderdiği mektupta şöyle deniyordu: "TSK (ÖKK kastediliyor) Kuzey Irak'ta sizin bilginiz haricindeeylemler yapmaktadır" Rumsfeld, çuvalı Tayyip Erdoğan'ın AKP?sine değil, Türk Ordusunun başına geçirdiklerini böyle veciz bir şekilde anlatmış oluyordu. Milli devlet ve Kemalizm karşıyı pervasız açıklamalar yapan, "Milli Egemenlik ve Milli Güvenlik kavramlarının artık geçersiz olduğu" açıklamaları yaparak Orduyu zehirleyen Org. Hilmi Özkök, böylece, tarihe "başına çuval geçirilen komutan" olarak kaydedildi. Ve böylece, Ergenekoncu olarak suçlanmaktan kurtuldu. ERGENEKON TERTİBİ AÇIĞA ÇIKIYOR Başına çuval geçirilmesine ve Kuzey Irak'tan çıkarılmasına rağmen akıllanmayarak sınır ötesi harekatta ısrar eden Türk Ordusu'na karşı, Org. Torumtay zamanından beri hazırlana gelmekte olan tertip artık açığa çıkarılmalıydı. ABD'ye direnen 5 Genelkurmay Başkanı ve milli kuvvetler "Ergenekon çetesi" olarak suçlanacaktı. Suçlama belgeleri esasında çoktan hazırdı, ama Org. Özkök "Ergenekoncu" olmadığından, onun görev süresince tertip uykuya yatırılmıştı. Hatırlayalım: (Fehmi Koru, "Taha Kıvanç" imzasıyla, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan 30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001 tarihli yazılarında " 'Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon, çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan, 'devleti yapılandırma' amaçlı bir örgüt" demektedir. Koru yazısında, 24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın sonunda yazanın adının bulunduğunu da belirtmekteydi. ) Tertibin uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org. Büyükanıt'a karşı Şemdinli tertibi idi. O tertipte Org. Büyükanıt çete kurmakla suçlanmış ancak tertip bozguna uğramıştı. Şimdi daha büyük ve kapsamlı bir tertip yapılmalıydı. İşte o tertip, günümüzde devam eden Ergenekon / Agarta Davasıdır. ABD'nin hazırladığı sivil darbe ile iktidara gelen AKP, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD'ye sorunsuz olarak eşbaşkanlık yapabilmek için, başta ABD'ye direnen Türk Ordusu olmak üzere milli kuvvetleri safdışı etmeliydi. Plana göre, bu dava sürecinde komutanlar yıldırılacak ve 1991 öncesinde olduğu gibi ABD ile uyumlu olarak görev yapmaları sağlanacaktı. Yani, AB kriteri olarak dayatıldığı gibi, ordu "sivil otoriteye" tabi olacak, kendisine Atatürk tarafında verilmiş olan "ulusal bütünlüğü ve laik cumhuriyeti koruma" görevini unutacaktı. *** Bütün bu yazılanlardan sonra değerli arkadaşım... Yukarıdaki ifadeler "Ergenekon" üzerine benim kişisel görüşlerim değil, yakın tarihimizde yaşanan olaylar. Ve hiç biride hayali değil ve gerçek... Burada sorumluluk duyan bir yurttaş olarak, anlamak ve kavramak için sormamız gereken soru şu?... Bütün bu yaşana olayları kimler "ne adına", "ne amaçla", "kim için", "kimlerle birlikte" nasıl yorumluyor... Bizlere bunları nasıl yansıtıyor, bütün bu gelişmeler üstüne bizden "ne yapmamızı" istiyorlar?... Doğru yaklaşım karşılıklı cepheler oluşturmak yerine, Ülkemiz ve yurttaşlarının geleceği için ne yanıtlar vermemiz gerektiği... *tna- Korku İmparatorluğu!..
Ergenekon konusunda katılmadıklarınız nedir? Bu başlık altında ifade edilenler mi? Yoksa Ergenekon adını koyanlarla, Ergenekoncu olarak adlandırılanların... illegal örgütlenmeleri mi? Birilerinin Cemaat adına, diğerlerinin devlet adına illegal örgütlenmeleri mi.? Ergenekon sıradan bir vatandaş olarak hiç kimsenin gerçek yüzünü algılayamayacağı bir karmaşa... Sadece bize istedikleri kadarını gösterip,yönlendirmelerle kendi istediklerini algılamamamızı istiyorlar.. Bu tür örgütlenmeleri yanlış bulanların liberal ve yeni Cumhuriyetçi uzantıları... Sadece karşı olmanın yaklaşımıyla bunu bir fırsat olarak kullanan Akp hükümetinin kendi siyasi hedeflerinin gerçekleşmesi için ne yapmaya çalıştığını gözlemlemekten uzak duruyorlar... AKP yandaşları ise her anlamda kafasını kuma gömmüş durumda koşulsuz destek veriyorlar... ve Fettullah gülen Cemaati ise zaten olayın tam içinde "F tipi" Örgütlenme kapsamında Polis ve Hukuk içinde yerleşmiş kadrolarıyla gerekli yönlendirme ve operasyonları yapıyorlar... Ayrıca eski mahalle siyaseti mantığına sahip olanlar taraftar oldukları siyasi yaklaşımın tam bir kölesi, her söyleneni, hiç bir akıl süzgecinden geçirmeden kemik militan yaklaşımlarını sürdürüyorlar... Onlar ya ulusalcılar... Ya yeni Liberal... Ya yeni Cumhuriyetçi... Ya Entellektüel... Ya Akp'li... Ya CHP'li, Ya kurt dumanlı havayı sever koşullar sessizliği gerektiriyor diyen MHP'li... Bir de günlük yaşamın sıkntılarıyla kafasını kaldırıp etrafında ne döndüğünün farkında olamayanlar, hatta umursamayanlar var... Ve onlar büyük bir çoğunluğu oluşturuyorlar... Ve Hakim gücü elinde tutan ve bu gücü onların elinden almaya çalışanların hepsi "kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarının devamını sağlamak için" bu büyük çoğunluğu yönetmeye talip... Günlük yaşamın devamında askari ihtiyaçları için mücadele eden büyük ve ne yazık ki bu sıkıntılarla boğuşmaktan yorgun düşmüş sessiz çoğunluk arada bir "ha,evet, ne oluyor, iyi tamam, dayıma selam" deyip, sorunlarının o anlık çözümüne popilist hangi yaklaşım varsa ona yönelip "al asan oy" uyanıklığını çıkar yol görmekte hala ısrarla devam ediyor... Neden karmaşa demiştik...İşte bu yüzden... Yönetilmesi gereken sessiz bir çoğunluk... Yönetmeye talip farklı Ekonomik, siyasi ve cemaatlaşmayı başarmış çıkar çevreleri... Bunun yanında yahu bu halk, sömürülmeyi, ezilmeyi hak etmiyor onları uyarmalıyız diyen ve telef edilen entelleküel cumhuriyet çocukları... Erk değerli, çok ama çok değerli... Değerini de kimin için ve hangi amaç için kullanıldığı belirliyor... Ya toplumsal çıkarlar adına insanlığın her anlamda çıkarları için... Ya da Halkın egemenliği maskesi ardında belirli bir zümrenin çıkarları için... Yönetim erki bu günün anlayışında sömürünün sihirli topu... Ama ateşten top... Kavgada bu nedenle büyük, gürültülü ve kanlı.... Kimse kimseye kaptırmamaya niyetli... Avrupadaki meslektaşları gibi temsil ettikleri çıkar çeverelerin sömürüden gerekli paylarını alabilmeleri için... bir sen bir ben sırayla yönetmeliyiz diyemeyecek kadar ufku dar ve bencil bir kavga... Hep bana nah sana mantığı, ufak hesap çakallığı, nerden çıktı şimdi bunlar yaklaşımı.... * ** *** Bu arada değerli arkadaşım... önemli başlıklarda yazdıklarına denk geldikçe takip ediyorum... Şimdi diyeceksin ki nerden çıktı şimdi bu ifade... ifade şu " Yazdıklarını üstü kapalı ifade etmekten çok, daha açık yazmanda yarar var" Diğer arkadaşlarla oluşan polemiklerin ardında... Üstü kapalı ifadeler kullanıyor olmanın neden olduğu yanlış anlaşılmalar var... ya da bunu sezenlerin sana olan açık tepkileri... Bu başlık altında vurgulanmak istenen öneri ve istem şu satırlarla ifade ediliyordu... Oysa bu istem ve öneriye aynı yazım tekiniği ile yaklaşarak düşüncelerini ifade ettiğini görüyorum... Hangi ifadeler mi diyeceksin?... İşte yazılmış olan şu ifadeler.... "korkaklık üzerine" ve "korkuya yüceltme" ve "İmparatorluğumuz " _imparator kim?...İmparatorluk kimin?... _Korkaklık üzerine siyaset üreten ve korkuyu yüceltmeyi araç olarak kullanan kim? _Korkak kim?...Korkutmaya çalışan öçü kim?... _Tasfiye edilmeye çalışılanlar kimler?... _Tasfiye etmek çabasında olanlar kimler?... _Ya da tasfiye edilmeye çalışılan değerler neler?... _Adına değişim denen yaklaşımla yerine konmaya çalışılan değerler neler?... _Can sıkıcı ülke meselelerini ısrarla yok sayamaya çalışanlar kimler?... "Kesin" diyerek bir yargısal sonuç... "hadi hayırlısı" diyerek bir temennide bulunduğuna göre okuyan ister istemez... yukarıdaki soruların yanıtlarını da arıyor... *tna- T.R.T.
TRT 4 çizgi filmde bir garip ‘Zaman’ reklamı! TRT Çocuk kanalında yayınlanan ‘Ayı Paddington’ın Maceraları’ adlı çizgi filmde “Ayı Paddington ne zaman bir gazete okuyacak olsa her seferinde ismiyle cismiyle “Zaman Gazetesi’ni ver bana” diye sesleniyor” Televizyon yayınlarında gizli-açık reklam yapmanın yasak olduğu halde... TRT’nin belli bir görüşü temsil eden gazetenin reklamını gizli de değil, açık açık yapılıyor… Bir süre önce yayına başlayan TRT Çocuk kanalında her sabah 08.30’da yayınlanan Ayı Paddington’ın Maceraları adlı bir çizgi film var. Adından da anlaşılacağı üzere yabancı bir çizgi film bu, Türkçe seslendirme yapılarak yayınlanıyor kanalda. Bu çizgi filmde Ayı Paddington ne zaman bir gazete okuyacak olsa her seferinde ismiyle cismiyle “Zaman Gazetesi’ni ver bana” diye sesleniyor. Çizgi filmde gazetenin adı gazete değil ya da uyduruk bir marka değil; Zaman. Tam bir köylü kurnazlığıyla çocukların aklına Zaman gazetesi yerleştiriliyor. Üstelik bu devlet televizyonunda yapılıyor. STV’ye ait çocuk kanalı Yumurcak da bu zaten yıllardır böyle, tüm gazeteler Zaman, tüm kanallar Samanyolu adıyla anılıyor. Ekranda en ufak bir markayı buzlatan RTÜK de Yumurcak’taki bu reklama yıllardır seyirci. Ne bir uyarı ne bir ceza... Kanal D dizisinde Hürriyet’i Milliyet’i, Show TV’de Akşam’ı, atv’de Sabah’ın logosunu görmeniz, adını duymanız mümkün değil… Ama STV’nin Yumurcak’ında her dakika Zaman ve Samanyolu reklamı var. Hadi diyelim bu RTÜK’ün gözünden kaçtı, devlet televizyonu nasıl alet oluyor bu işe peki?.. Ayı Paddington’ın Maceraları’nda dün sabah yayınlanan bölümde da aynı şey oldu. Paddington, gazetenin verdiği promosyondan bahsederken, “Nerede benim Zaman gazetem” diyerek sesleniyor. Daha sonra bayiye giderek, “Bir Zaman gazetesi istiyorum” diyerek gazete alıyor. TRT, gizli-açık reklam yapmanın yasak olduğu televizyonda, belli bir görüşü temsil eden gazetenin reklamını gizli de değil, açık açık yapıyor. Hem de bir çocuk kanalında, çizgi filmde bunun yapılması işin hiç de masum olmadığını, TRT’deki kadrolaşmanın nasıl cemaatçi dinamiklerle gerçekleştiğini gösteriyor..- Korku İmparatorluğu!..
*** Sabih Kanadoğlu serbest.. Kemal Gürüz serbest.. Paşalar serbest.. Yani Ergenekon Onuncu Dalga hafiften fos.. Yani... "Bu Ergenekon dalgaları bu ülkede gündem değiştirmekten başka işe yaramıyor. Nedense de, hep gelip gelip Başbakan ve Partisinin sıkıştığı günlere rastlıyor" diyen Ertuğrul Özkök ile Ahmet Hakan'ın kendi ifadeleri "Komplo Teorileri" doğru mu oluyor acaba?. Onuncu dalga patladığında Gazze hem de nasıl gündemdeydi. Başbakan da iki yandan nasıl sıkışıyordu. Bir yandan diyorlardı ki, "Olmert önce Türkiye'ye geldi. Sizinle uzun uzun ve fis kos konuştu. Sonra harekat başladı. Haberiniz vardı. Bugün kopardığınız kıyamet, zevahiri kurtarmaya yetmiyor." Öte yandan Amerika ve de onun güdümündeki Arap ülkeleri bile en azından ses çıkarmayarak İsrail'i desteklerken, Erdoğan'ın sert çıkışları, AKP İktidarının en büyük müttefiki ABD ile arasını açıyordu. Bu da hiç iyi bir şey değildi. Şimdi İsrail harekatı durdurmaya hazırlandığını söylüyor. Yani Onuncu dalga foslasa da Gazze'yi, en kızgın günlerinde gündem alarak görevini yaptı sayılır.. * ** *** Korku İmparatorluğu!.. Bu notlarım çok ama çok ciddi.. Herhangi bir şey iddia etmeden, sadece düşünmenizi istiyorum. Bazen düşünmeye başlamak, her şeyin başlangıcı olur çünkü.. Herkes okusun, herkes düşünsün.. Türkiye Cumhuriyeti Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nu teknik dinlemeye alan yargı kararı internette var. Açıp bakabilirsiniz. Yargı, Ergenekon için "Terör Örgütü" demiyor. Ya ne diyor?. "Emniyet Genel Müdürlüğünün nitelemesine göre Terör Örgütü Ergenekon.." Yani.. Ergenekon'u "Terör Örgütü" ilan eden Yargı değil.. Emniyet Genel Müdürlüğü.. Kim yapmış bu nitelemeyi peki.. "Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek.. " Peki Ergenekon'a "Terör Örgütü" diyen Ramazan Akyürek kim?. Trabzon Emniyet Müdürü iken içinde çocukların da olduğu McDonalds'ı bombalayan Yasin Hayal'in suçunun terörle ilgili olmadığına karar veren ve onu bu suçla mahkemeye sevketmeyen Polis Şefi.. Ramazan Akyürek o zaman görevini yapsa ve Yasin Hayal ve çetesinin peşine ciddi ciddi düşseydi bugün Hrant Dink belki de hayatta olacaktı... Çocukların üzerine bomba atan gerçek adamın terörle ilgisi yok, ama daha ne olduğunu kimsenin bilmediği, adı bile rastgele konmuş hayali Ergenekon, terör örgütü, Akyürek'e göre.. Dahası.. Ramazan Akyürek'in Trabzon fiyaskosuna rağmen Emniyette yükselmesi, hem de bu müthiş istihbarat skandalına imza atan adamın alay eder gibi "Genel Müdürlük İstihbarat Daire Başkanlığına getirilmesi" açık olan karısının ani bir kararla kapanması ve çarşafa bürünmesiyle başlıyor, bir tesadüf.. Dahası.. Su Yayınlarından çıkan Fethullah'ın Copları diye bir kitap var. Yazarı Zübeyir Kındıra..Eski polis, yeni gazeteci.. Orada da adı geçiyor Akyürek'in.. Bu kitabı bulun.. Okuyun.. Daha sonra da Emniyet Genel Müdürlüğüne sorun.. Bugün bu ülkede görevli Emniyet Müdürü sayısı kaçtır?. Bunların kaçı Polis Akademisi mezunudur, kaçı Din Kökenli okullardan gelmiştir?. * ** ***- T.R.T.
TRT bi tek kimi haber yapmıyor? Gene bomba bulundu... "Subayevleri Durağı"nda! Dün nerde bulunmuştu? "Ergenekon Apartmanı"nda! * Mevzu sitcom’a dönüyor ufak ufak. * Hoşgörüsüne sığınarak yazıyorum... Gökberk Ergenekon’u alırlarsa, şaşmayın! * Bakın, sitcom dedim, aklıma TRT geldi... Yayına başlamasının 41’inci yıldönümünde "41 kere maşallah" dedirten haberler yapan TRT. * Kanadoğlu’nu ilk o duyurdu. Dalan’ı ilk o duyurdu. Orgenerallerin içeri tıkıldığını da ilk o verdi, firari tuğgeneralin enselendiğini de. Ne yarbayı ıskalıyor... Ne yüzbaşıyı. Bombaların topraktan çıkarılışını canlı yayında veren de o... Canlı bomba gibi parça tesirli açıklamalar yapan sahte hahamı canlı yayına çıkaran da o. * Bi kime teğet geçiyor? İbrahim Şahin’e! * Dikkat edin, Nostradamus gibi henüz olmamış haberi bile saatler öncesinden vermeyi başaran TRT, İbrahim Şahin’le ilgili haberleri ne ilk veriyor, ne de detaylı detaylı... Zırt diye geçiyor. * Çünkü... İki tane İbrahim Şahin var. Biri, Susurlukçu olanı. Öbürü, TRT Genel Müdürü! * Ergenekon için çırpınan TRT’nin ’’bir numara’’sı, Susurlukçu’yla adaş, iyi mi... * TRT’ci arkadaşlardan rica ediyorum, lütfen İbrahim Şahin’le ilgili haberleri de verin... Korkmayın, karışmaz... Biri normal bıyıklı, öbürü badem. 17 Ocak 2009- T.R.T.
Cümleten geçmiş olsun İstanbul depremi ne zaman? Ergenekon hahamı açıklıyor... Azzzz sonra! * Hiroşima'yı Baykal mı vurdu? Ergenekon hahamı açıklıyor... Azzzz sonra! * Ben böyle kepazelik görmedim. * Saygın sivilleri darbeci ilan ediyor, genelkurmay başkanlarına çeteci, işadamlarına eroinci, anamuhalefet liderine ajan diyor; Kudüs Paktı'ndan giriyor, Şanghay Beşlisi'nden çıkıyor. * Ne belge var. Ne kanıt. Resmen ağız ishali. Bulaştır bulaştırabildiğin kadar. Bir kişi de çıkıp... "Kim ... bu lavuk?" demiyor. * Demedikleri gibi, devletin televizyonuna canlı yayına çıkarılıyor... Muz ortalar yapılıyor, boş kaleye goller attırılıyor... Bu memlekette bakanlık yapmış adam, utanmadan oturmuş oraya, "sayın" filan diyerek, otorite muamelesi yapıyor... E o da "sayın" dedikleri için, sayıyor! * Dünü belirsiz sahte haham "hukuk manifestosu" haline getirilirken... "Darbecilikten" içeri tıkılmaya çalışılan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu odama giriyor. "Geçmiş olsun" diyorum. Gülümsüyor: "Eğer bu ülkede, ucu açık soruşturmanın savcısı siyasi iktidarın başı ise... Eğer bu ülkede, yargının bağımsızlığı tam ve gerçek anlamıyla ortaya konmamış ise... Eğer bu ülkede, 70 milyon kişi, izleme imkánına kavuşturulan bir siyasi iktidar ile karşı karşıya ise... O zaman ben de, 70 milyon yurttaşıma geçirdikleri her gün için geçmiş olsun diliyorum!" * Cümleten geçmiş olsun *- T.R.T.
TRTenekon Ergenekon gömüsü ararken, Selçuklu testisi buldular... Ankara Radyosu'nun önündeki kazıda Hasan Mutlucan'ın kasedini bulmaları an meselesi. * Şaka bir yana... Ben artık TRT-2 seyrediyorum. * Müthiş habercilik yapıyorlar! * Sabih Kanadoğlu'nun evinin basıldığını, Sabih Kanadoğlu ve yengeden bile, tam 4 saat önce, TRT-2 duyurdu mesela... İstanbul'da 20 bin tane gazeteci var, Dalan'ın İstanbul'daki kasasından tabanca çıktığını Ankara'daki TRT verdi! * Eskiden olay olur, biz olay yerine giderdik... Şimdi TRT seyrediyoruz, "olay var" diyor, gidiyoruz olay yerine, canlı yayın araçları filan kuruluyor, 5 saat sonra polis geliyor, ki hakikaten olay çıkmış... TRT Haber Dairesi'nin başına "medyum" getirdiler herhalde! * Önceki gece telaşla polisi aradık mesela, "Mezarlığı kazıyormuşsunuz" diye... Henüz polisin haberi yoktu. Polis de telaşlandı. TRT'deki "son dakika" alt yazısını görünce dayanamadım, olay yerindeki muhabir arkadaşımı aradım, "Dut ağacıyla kuyunun arasına baksınlar" diye... Onlar bakana kadar, baktık ki, TRT spikeri "ele geçirilen" bombaların listesini okuyor! * Tutuklu olduğu için soramadık ama, teslim olan yarbay da muhtemelen, teslim olduğunu TRT'den öğrenmiştir. * Pulitzer verilmeli TRT'ye... Pulitzer. * Olmuş haberi babam da verir... Henüz olmamış haberi vereni, ben dünya basın tarihinde ilk kez görüyorum çünkü.- Allah Insanı yaratmakla hata mı yaptı
Anlamak istediklerinizi kısa kısa paragraflar halinde yazacağım? _ Yazılarımı sizinle tartışıyor olsak da genele hitap etmeye özen göstererek yazmaya çalışıyorum? _ Amaç sizin hakkınızda psikolojik tespitlerde bulunmak değil, inançlarınıza dair sizin gibi düşünmeyenlerin soru ve yorumlarına farkında olduğunuz yada olmadığınız yaklaşım ve tepkilerinizdeki farklılıkları ifade etmek? _ Siz dahil kimseye akıl vermek amaçlı değil yazılanlar, bana ait yaşam biçiminin algıladığı güncel hayatı kavramak ve yorumlamak adına kendi içinde vardığı sonuçların bir yansıması? _ Elbette ki hepimiz karşılıklı gelişme ve bilgi paylaşımı anlamında iyi niyetli olduğumuz sürece muhatabız. Bu anlamda yazılarını takip ettiğim ve zaman zaman karşılıklı yazıştığım muhatabımsınız? _ Özel olarak sizin çelişkilerinizi tespit etmek için okumuyorum. Sürekli çelişkiler içinde olduğunuz iddiasında ve düşüncesinde değilim. Şu var ki, her birimizin farkında olmadığımız, alışkanlık haline getirdiğimiz çelişkilerimiz olabilir. Bunları ifade edenlerin söylediklerini sakince değerlendirmek, kızmak, tepki duymak yerine üzerinde düşünmek, haklı gördüklerimizi, farkına vardıklarımızı düzeltme çabası içine girmek kişisel ve entelektüel gelişimimiz için yararlı bir yöntemdir. Ve ayrıca yazılanlar bize hitaben yazılsın yada yazılmasın ?paylaştığımız düşünce, bakış açısı ve yaşam standartlarımıza dayalı davranış şeklinin yanlışlığı ve çelişkisini? ortaya koyan ifade ve tespitlerden dersler çıkararak, gocunmadan, onları içsel sıkıntılarla reddetmeden değerlendirebilme yetisi bunun bir üst düzey yaklaşımıdır. Bu sadece önerdiğim değil sürekli kendi yaşamımda uygulamaya çalıştığım beni geliştirdiğine inandığım bir yöntemdir. _ "..kendiniz anlayıp kendiniz yazıyorsunuz. Bu arada benim yazdıklarıma en ufak bir cevap yok ortada.?" diyorsunuz. Dediğiniz gibi kendi anladıklarımı yazıyorum. Ancak yanıtlar konusunda tespitiniz hatalı. Size yazdıklarımı dönüp bir daha okuyun demeyeceğim, isterseniz dönüp değerlendirme yapın ama bence ilgi duyup yazışmaları takip eden diğer forumdaşların yanıtların olup olmadığı hakkında yapacakları değerlendirmeler en az yazışan bizler kadar önemli? _Bu yazışmada özellikle ve önemle vurgulamak istediğim şu; "itham edildiğini varsayarak, satır aralarına sıkıştırılan itham sözcükleri kimseyi haklı konuma getirmez, yapılmaya çalışılan baskın konumda olabilme çabalarından öte bir yaklaşım olamaz ve kendisine yapılmasından hoşnut olmadığı bir davranış ve yaklaşımı karşısındakine uygulamakta sakınca görmeyen hatalı bir yaklaşımdır" _Yazdıklarınızı önemseyerek okudum. Ana tartışma konumuza dair katılamadığım noktalar olsa da benim için yararlı olduğunu da belirtmem gerekiyor. Ancak dikkatimi çeken ve neden olduğunu merak ettiğim taraflarda var. Örneğin yazımdan birçok satırı alıntılayıp yanıtlamanıza karşın bazılarını es geçtiğinizi fark ettim? Benim için yanıtları son derece önemli olan ?samimi duygular ve iyi niyetle yazdığım? o kısımları gözden kaçtığını düşünerek tekrar alıntılamak istiyorum? *** Şimdi şu soruyu sormak yerinde olur diye düşünüyorum... "İnanın diye insanlığın önüne konulmuşsa üzerinde kafa yormak inanan inanmayan herkesin hakkı... Yaşam ortak, hepimiz için aynı değerlerde geçerli... Kimse açamazları yaratmanın peşinde değil... Açmazlar sürekli yaşamın içinde..." olduğunu ifade etmeye çalışan birine... Nasıl oluyor da tepeden bakan bir bakış açısına sahip ön yargılı biri olarak değerlendirme yapabiliyorsunuz... *tna- Allah Insanı yaratmakla hata mı yaptı
Size bir kez daha ayrıntısıyla bir şeyler yazıp bu polemiğe yakın iletişimi devam ettirmeyi düşünmüyorum... Çünkü, yazdıklarınızdaki çelişkileri benim penceremden değerlendirerek ifade ettiğimde, yapılan değerlendirme ve sorulan soruları kendinize ve inancınıza bir saldırı olarak algılıyorsunuz... Gerçekten sıkıldım... Kendinizi ne kadar ifade etmeye çalışırsanız çalışın içsel sıkıntılar üreten bir bakış açısı karşısında çabalar sonuçsuz kalıyor... Oysa satır aralarımda size (ki burada yaşam biçiminizi belirleyen inanacınız da söz konusu)... Eğer huzurlu ve mutluysanız yaşam biçiminizin ben dahil herkes için sevinç yaratıcı bir durum olması gerektiğini belirttim... Oysa sizin satır aralarındaki yanıtınız şu oldu: *** Şimdi şu soruyu sormak yerinde olur diye düşünüyorum... "İnanın diye insanlığın önüne konulmuşsa üzerinde kafa yormak inanan inanmayan herkesin hakkı... Yaşam ortak, hepimiz için aynı değerlerde geçerli... Kimse açamazları yaratmanın peşinde değil... Açmazlar sürekli yaşamın içinde..." olduğunu ifade etmeye çalışan birine... Nasıl oluyorda tepeden bakan bir bakış açısına sahip ön yargılı biri olarak değerlendirme yapabiliyorsunuz... Söz konusu bu bakış açısı ve algılamanızla ne kadar duyarlı ve tutarlısınız.? Ben yine de "sandığınız gibi hiçte size tepeden bakmadan ve iyi niyetli olarak" şu hatırlatmayı yapmak istiyorum... Anlamak, değerlendirmek yada sizin yaşam biçiminizi benimsemeyen birinden geldiği için reddetmek size kalmış.. "Yaşamın gerçeklerini ve insanları değerlendirirken... Hangi yaşam biçimini benimsemiş olursak olalım... Geçerli olan; "Özgür irade ve aklımızı" yoksaymadan, tutarlı ve duyarlı olarak kullanabilmektir..."- Allah Insanı yaratmakla hata mı yaptı
*** Anlatılmaya çalışanları, atlayıp tartışmayı başka taraflara çekmeye çalışarak alıntıda yazdıklarınızla işi geçiştirmeye kalkamazsınız... Böyle yapmakla; " inanç ön kabullerinizle aynı değerler üzerine başkalarının ne düşündüğünü anlamaktan uzak duruyor, görmekten çekiniyor yada kavramakta sorun yaşıyor ve özgür iradenizin önüne geçiyorsunuz demektir... " Yaşam ortak, hepimiz için aynı değerlerde geçerli değerli kardeşim... Kimse açamazları yaratmanın peşinde değil...Açmazlar sürekli yaşamın içinde... İnanın diye insanlığın önüne konulmuşsa üzerinde kafa yormak inanan inanmayan herkesin hakkı... Bu nedenle anlatmaya çalıştıklarımı kavramak yerine içsel sıkıntılar üretiyorsunuz, inancınızın yaralandığı, kendi bakış açınızın sınandığı varsayımıyla illaki bir yanıt üretemek çabası içindesiniz... Elbette ifade edilenler üzerine düşünmek, anlamak ve yorumlamak geçerli bir sebep. Ancak, bunu yaparken "yine tekrar olacak" ama iyice kavranması için onları tekrar yazmak "Üzerinde düşünülmesi, anlaşılması ve yorumlanması adına" bir zorunluluk... Üstelik öne sürdüğünüz gibi yıllarca inançsız yaşayarak anlayamayıp kavrayamadıklarınızı inançlı olduktan sonra kavrayabileceksiniz anlamına gelmez... Yaptığınız yalnızca bir yaşam biçimini diğeriyle değiştirmiş olmanızdır... Geçerli olan özgür irade ve aklımızı tutarlı ve yoksaymadan kullanıyor olabilmektir... Siz elbetteki benimsediğiniz bu yeni yaşam biçimiyle huzurlu ve mutlu olabilirsiniz, bundan da herkes sizin adınıza sevinç duyar... Ama bu size önceki yaşam standartlarınızın yanlışlığı ve açmazlarını "bu yeni inanç ve yaşam değerlerinizi taşımayan" diğer insanlarında aynı yanlışlıklar ve açmazlar içinde oldukları anlamına gelmez... Her fırsatta bu değişiminizi öne sürerek sizin hidayete erdiğinizi diğerlerininde hala o yanlışlarınızı sürdürdüklerini varsayan düşünce ve yaklaşım içinde olmanız ve bunu ima eden yazılarınız ister inkar edin ister yanlış anlıyorsunuz deyin, okuyan gözler ve yorumlayıp algılayan beyinlerin sizin adınıza sizin hanenize ekledikleri bir açmaz ve çelişkili bir durum... Tekrar özetlemek gerekirse; Öne sürdüğünüz gibi yıllarca inançsız yaşayarak anlayamayıp kavrayamadıklarınızı, inançlı olduktan sonra kavrayabileceksiniz anlamına gelmez... Yaptığınız yalnızca bir yaşam biçimini diğeriyle değiştirmiş olmanızdır... Geçerli olan hangi yaşam biçimini benimsemiş olursak olalım... Özgür irade ve aklımızı yoksaymadan tutarlı ve duyarlı olarak kullanabilmektir... *tna- Allah Insanı yaratmakla hata mı yaptı
Açmaz olan ne? bu sorunuzun yanıtı yine kendi satırlarınız arasında yer alıyor... Kendi bulunduğunuz yer, algılama ve yorumlarınızın bir sonucu olarak, birazda sıkışınca başvurulan bir yöntem olarak şunu yazmışsınız... _ Sizce Adem hem ilahi kitabınızda bahsedildiği gibi Allahla yüzyüze görüşmüş ve konuşmuş olsun. Hemde bundan kimseye bahsetmemiş olsun... Namaz kılmasın,oruç tutmasın Allaha kulluk edip ona iman etmesin, bu akla yakın bir davranış mı? _ Taki Muhammet Kuranda bunlardan bahsedene kadar bunlardan insanlığın bir haberi bilgisi olmasın.? İnsanlığın ilahi kitapta anlatılanlara karşın Ademden bu yana bunlardan bihaber olması bir açmaz değil mi?- Allah Insanı yaratmakla hata mı yaptı
Yukarıdaki cümle "eğer" ve "aslında" kelimeleriyle kendi içinde bir belirsizlik ve karşıtlık taşıyor... Bu belirsizlik ve karşıtlığı ortadan kaldırabilmek için kaynak verebilmeniz gerekir... Kaynak bulunamıyor ve verilemiyor ise; Anlatmaya çalıştıklarınız size dair ön kabullere dayalı yaklaşımlar demektir. Ve sizinde sorduğunuz benimde ekleme yaparak bakış açısını geliştirmeye çalıştığım aşağıdaki sorulara yanıt olamaz... _Bilgilerimizin kaynağında mı bir sıkıntı olabilir? _Yoksa bu hikayelerin anlatıldığı ilahi kaynakların bu tür açmazlarını kavramakta mı bir sıkıntı vardır? Aklımızı yok saymadan bu tür soruların yanıtlarını bulabilmemiz için; Özgürce ve günaha girme korkularından uzak değerlendirmeler yapabilme, Gerçek ve doğal yaşamı kavrayabilme yeteneğimizi geliştirebilmek gerekir... *** _Canlı ve cansız yaşamın milyarlar yıllık değişim,gelişim ve evrimini es geçip, bulunduğu yüz yılın değerleri üzerine ilahi kavramlar oturtarak yaşama anlam biçen dinsel öğretiler üzerine bir kaynağı kullanarak düşünsel ifadelerinizi yansıtıyorsanız sorun kaynağımızda... _Bu ilahi kaynakların anlattığı hikayelerin açmazlarını yine aynı kaynaklara dayanarak ve inanç ön kabulleriyle görmekten çekiniyor, uzak duruyor yada kavramakta sorun yaşanıyorsa, özgür irade ve aklını kullanmakta zorluklar yaşıyan kişide bir sorun var demektir... *tna- Allah Insanı yaratmakla hata mı yaptı
_ Allah "Ey Adem" diye ona hitap ettiğine göre, Allah'ın, meleklerin ve Adem'in aynı ortamda birlikte oldukları ve karşılıklı olarak konuştukları anlaşılıyor... _ O halde neden Adem bu yaşadıklarını kendinden sonrakilere aktarmadı da... Bakara 33.te bahsedilinceye kadar insanlık bu bilgiden mahrum kaldı? _Bilgilerimizin kaynağında mı bir sıkıntı olabilir? _Yoksa bu hikayelerin anlatıldığı ilahi kaynakların bu tür açmazlarını kavramakta mı bir sıkıntı vardır? Aklımızı yok saymadan yanıtlanması gereken soru bu olmalı bence... *tna- Allahın gücünün yetmediği an
Bugün üç yavrunun daha cansız bedenlerini çıkardılar enkaz altlarından... Ve çocuklar; "Binlerce yıl önce inanç öğretileriyle "hangi tanrıya nasıl inanılmalı, hangi koşul ve şartlarda kulluk yapılmalı" kavram kargaşası ile insanlar arasında yüz yıllardır süren çatışma ve savaşlara neden olan dinsel inanışların üç kurucusunun adını taşıyorlardı..." Birinin adı Musa... Diğerinin İsa... En küçüğünün ise Muhammed... Onlar binlerce yıl önce öldüler... Şimdi adlarını taşıyan bebecikler... Aynı coğrafyada.... Aynı karmaşada... İnanç sömürüsünün en katı en bağnaz olarak başlatılıp ve sürdürüldüğü topraklarda... Acımasızca, sorumsuzca yaşamlara son veriliyor... *tna- Gazze'de katliam
Çocuklar öldürülüyorsa eğer, insanlık ölmeye başlamış demektir... İnsanlık ölmüştür gibi iddialı bir kelime kullanmaya dilim varmıyor... Hala daha umudumu taşıyorum içimde çünkü; Filistindeki anne ve babaların israildeki... İsraildeki anne babaların filistindeki çocukların ölümüne... Öldürülmesine aynı insani değer yargılarıyla göz yaşı dökecekleri günlerin yakın olduğu umudunu...- Resim Tahmin Yarışması - yeni yarışma...
Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 200 Puan! - Davos - Erdoğan - Peres
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.