GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
Evrim müfredattan çıkarıldı...
Devam edeceğiz diyerek; Aslında tartışmayı " ilk canlının nasıl ortaya çıktığı konusuna" ve bu dolayımla da Tanrı’nın varlığı tartışmasına kilitlenmeye çalışılıyor. Çok iyi biliyorsunki, Bilim, ilk canlının nasıl ve ne zaman ortaya çıktığı sorusunun yanıtını henüz kesin olarak ortaya çıkarabilmiş değildir. Zaten bilim ile din arasındaki fark, bilimin her şeyi bildiği iddiasında olmamasıdır. Ama dinsel inanca dayalı iddia topraktan ve tanrı eliyle olduğudur. Anlaşılması kolay, basit ve ötesinde uğraşılara ve canlılığı araştırmaya gerek duymayacak kolaycı bir yaklaşım... Kabul et, inan yeterlidir. Oysa anlaşılması gereken, Evrimsel biyoloji standart bir bilim dalıdır ve pek çok soruya cevap verir, inançla ilgili değildir, inancı sınamaz. "Asıl sonrası yani biyolojik çeşitlilik çok daha kritik ve can alıcıdır, ilk ortaya çıkış değil" ... Ötesi Evrim karşıtlarının yaptıkları gibi tamamen lafzi konuşarak, genetik bilgisi, moleküler bilgisi ve evrim kuramının zenginliği ile hiçbir ilgisi olmayan söylemlerle "Evrimsel biyoloji" yi safsatalar üzerinden tartışmaya çalışmaktır. Ayırıca; "Darwin "Türlerin Kökeni" isimli kitabında yaşamın kökenine ilişkin birkaç cümle dışında bir şey yazmamıştır.." Bunun böyle olduğunu anlamanın en kolay yolu adı geçen kitabı açıp okumaktır... İnternet üzerinden günü birlik araştırmalarla yapılan bir tartışma için sadece "Abiyogenez" yazıp taratmak yetmez... "Endosimbiyoz" yazıp taratmak ve ayrıca dünyanın oksijensiz döneminde neden canlılığın olmadığı üzerine de kafa yormak gerekir... Kafayı yorup canımızın sıkıldığını anladığımızda "Yaradılış efsanesine" sarılıp keyfimize bakabiliriz... Ardından "Evrim kuramı Pagan diniyle ilişkilidir, ateizmi yayma amacıyla uydurulmuştur" safsatalarını dinleyip rüyalara dalabiliriz... Ancak birileri uykudayken gereçekler yaşanmaya ve bu gerçeklere bakarak bilim şunları söylemeye devam edecektir... "Evrim kuramı, canlıların gelişimini açıklayan temel kuramdır. Evrim bilim, tarihsel sürecinde Sümerler ve Mısır döneminde başlayıp antik Yunanda bir üst düzleme sıçramış, 16 ile 17'nci yüzyıllarda büyük bir atılım yaparak günümüze kadar ulaşmıştır. Darwin'in evrim kuramı bu tarihsel sürecin bir parçasıdır. Ve en önemlisi de, bilimin her kolunda olduğu gibi, değişim ve dönüşümün arka planını anlamaya çalışır. Bizlere sadece insanın değil, toplumun, bireyin vs. evrimini araştırmak için de zemin sunar" Sorun ve karşı çıkılan da budur zaten araştırmak ve anlamaya çalışmak... Araştırılır ve bazı şeyler anlaşılırsa bir gün gelir tabular yıkılabilir ve birlerinin hakim oldukları alanlar el değiştirebilir...
-
Ölümden sonra hayat!
Aslında bu arkadaşın sorması gereken soru "Ahiret hayatının" var olduğunu ona dikte edenlere "Nasıl yani" olmalıydı... Sen kalk sorgusuz sualsiz sana dikte edilenlere inan ardından "Var olduğunu bilmiyoruz,kanıtlarımız yok ama hadi bakalım yokluğunu siz açıklayın.." Gibi bir yaklaşım göster... İlginç. İlginçliğin ötesinde kafasındaki amaç eh işte deyip polemik yaratmak... Polemiğe düşmeden onun kafa karışıklığın ardındaki nedenleri ifde etmekte yarar görüyorum kendimce... İnanç ustaları ve inanç ustalarının etkisi ile bilinmezliğin ardındaki düşsel korkuların etkisi ve inancıyla ebeveynler, bu arkadaşa da yapıldığı gibi sorgusuz ve sualsiz kabul etmesi ve inança sahip olması için ona diğerlerimizede yapıldığı gibi şu ifadelerle beynimizi yıkamaya çalışırlar... Genelde klasik anlayış ve ifadesi şu şekildedir... "Bu alem, insanı daha mutlu bir aleme götürmeye mahsustur" diye bizi avuturlar. Bize, üzerinde yaşadığımız yuvarlağın bir "sınav yeri" olduğunu söylerler. Sonra "Allah yalnız kendisine özgü olan gerçekleşmesi olanaksızı ve süresiz mutluluğu insana verememiş ve ulaştıramamıştır" diyerek ağzımızı kapatırlar. Birazcık düşünebilen ve aklı başında biri ister istemez şu soruyu yöneltir kendi kendine... "Bu cevaplarla nasıl yetinilebilir? Nasıl tatmin olunabilir? " Korkularından ve inanç ustalarının ve ebeveyinlerinin baskılarından uzak kalabildiği ölçüde... Sağduyusuyla ulaşacağı noktada şu yanıtlara ulaşır... Bu ahiret hayatı fikri; Şimdi eriştikleri mutluluktan daha sürekli, daha saf bir mutluluğa sahip olma isteğidir.. İnsanların öldükten sonra tekrar yaşamak arzularının ifadesi olan hayalgücünden başka bir dayanağa sahip değildir. Ardından şu soruların yanıtlarını aramaya başlar... İlk olarak: Her şeyi bilen, yaratıklarının düşünce ve gidişatına tümüyle vakıf bulunması gereken bir Allah'ın, işlemlerinden ve niyetlerinden emin olmak için bu kadar sınavlara ihtiyacı olduğunu havsala nasıl alabilir? İkinci olarak: Bilim adamlarının hesaplarına göre, üzerinde bulunduğumuz yeryüzü milyonlarca yıldan beri mevcuttur. Bu zamandan beri İnsanlar türlü biçimler altında, sürekli zarar ve felaketlere uğradı. Sürekli olarak zorbaların, savaşların, su baskınlarının, kuraklıkların, istilacı kuvvetlerin vb. sıkıntısı altında insan türünün tedirgin ve perişan edildiğini tarih bize gösteriyor. Bu kadar uzun sıkıntılar ve zalimce felaketler, zorluklar; tanrısallığın gizli niyetleri hakkında bizi temin edecek içerikte midir? Bu kadar sürekli bunca kötülük, bunca felaket, tanrısal lütfün bize hazırladığı gelecek hakkında yüksek bir fikir verir mi? Üçüncü olarak: Eğer bize temin edilmek istendiği gibi, Allah; kerim, iyilik ve hayırsever ise, insanlara sürekli mutluluk olmasa bile, Hiç olmazsa ölümlü yaratıkları bu dünyada erişebilecekleri ölçüde bir mutluluğa kavuşturamaz mıydı? Mutlu olmak için sonsuz ya da ilahi bir mutluluğa muhtaç mıyız? Dördüncü olarak: Eğer Allah, bu dünyada insanları, mutlu oldukları dereceden fazla mutlu etmediyse, İnanç ustalarının anlatılmaz ve bitmez bir haz ve nimete erişileceğini iddia ettiği "cennet" umudu ne kadar gerçektir? Eğer Allah aklımızın erebileceği tek yer olan yeryüzünü kötülüklerden koruyamamış ya da korumak istememişse, hakkında hiçbir fikrimiz olmayan öteki dünyayı kötülük ve felaketlerden koruyabileceğine Ya da korumak isteyeceğine neye dayanarak inanabiliriz ki? Dayının yazdıklarıyla dikkat çekmeye çalıştığı bu yaşamla ilgili... 2000 yılı geçen bir süreden beri sağduyu sahibi olanlar, bu zorlukların çözümünü bekliyor... Hocalar, papazlar, hahamlar vb. ise bize bu zorlukların ancak ahirette çözüleceğini anlatıp duruyorlar... Birde, "Ölümden sonra hayat olmadığına dair kanıtınız var mı?" gibi sorularla polemik yapmaya çalışanlar var.. İşin Traji komik tarafı bu aslında... *tna
-
Evrim müfredattan çıkarıldı...
Oluşturulacak boşluğa kendilerini ve safsatalarını oturtmak istemektedirler. Bunun için şu aşağıdaki örneği rahatlıkla verebiliriz... Bu safsatalardan birisi de kulaktan dolma bilgilerle "Evrim" karşıtlığına soyunanların kullandıkları, Dillerine pelesenk ettikleri "İnsan maymundan mı türemiştir yada senin atan maymun mu?" ifadesidir. Onların kulaktan dolma bilgelerle kavrayamadıkları, yaradılış efsanesine sıkı sıkı sarılarak akılları sıra "Evrim" i algılamaya çalışanlarla dalga geçtiklerini sanarak yaptıkları şey aslında, kendi bilgi eksikliklerinin dışa vurumudur. Neden mi? Çünkü; 1. İnsanlar şempanzelerden evrilmemiştir. İnsanlar ve şempanzeler evrimsel kuzenlerdir. İkisi de, ne şempanze ne de insan olan ortak bir ataya sahiptir. 2. İnsanlar, yaşayan diğer soylardan “daha gelişmiş” veya “daha çok evrilmiş” değildir. İnsanların ve şempanzelerin soyları bir noktada birbirinden ayrılmıştır. O zamandan beri her iki tür de evrim sonucu kendi soylarına özgü olarak ortaya çıkmış özelliklere sahiptir.
-
Evrim müfredattan çıkarıldı...
"Biyolojik evrimin" en basit tanımı, değişerek türemedir. Bu tanım hem küçük ölçekte evrimi (yani bir popülasyonun içinde gen sıklıklarının nesilden nesile değişmesini) Hem de büyük ölçekte evrimi (yani aradan bir çok nesilin geçmesiyle ortak bir atadan farklı türlerin türemesini) kapsar. Evrim yaşamın tarihini anlamamızı sağlar. *** Etrafımızdaki bir çok şey zamanla değişir. Ancak bunların hepsine biyolojik evrim denemez. Örneğin ağaçlar yapraklarını döker, sıradağlar yükselip erozyona uğrar. Fakat bunlar biyolojik evrime örnek oluşturmazlar, Çünkü bu değişimlerde genetik kalıtım ile türeme yoktur. "Biyolojik evrimde" temel fikir, Dünya üzerindeki bütün yaşamın ortak bir atası olduğudur. Tıpkı sizin büyükannenizin kuzenlerinizin de büyükannesi olması gibi... Değişerek türeme sürecinin sonunda Dünya'daki yaşamın ortak atasından bugün fosillerde ve etrafımızdaki canlılarda gördüğümüz inanılmaz çeşitlilik oluştu: İnsanlar ve meşe ağaçları, serçeler ve balinalar... Evrim hepimizin uzaktan akraba olduğu anlamına geliyor. Evrim süreci, türler arasında bir ilişkiler örüntüsü oluşturur. Soylar evrilip bölündükçe ve değişiklikler yeni nesillere kalıtım yoluyla aktarıldıkça, soyların evrimsel yolları birbirinden ayrılır. Bu, evrimsel ilişkilerin dallanmış bir örüntüsünü oluşturur. Evrimin ana fikri; Yaşamın bir tarihi olduğu... Yani zaman içinde değiştiği... Ve farklı türlerin ortak bir ataya sahip olduğudur... *** Evrimi hala dinsel dürtüleriyle reddetme çabası içinde olanların... Bilimsel olguları, "siyasi ve dinsel" görüşlerine karşı olarak algılayarak yaşamın gerçeklerinden uzaklaşanların... Bir kez de yukarıda özet olarak anlatılanlar çerçevesinde "Konunun özünü" kavramaları umuduyla... *tna
-
Evrim müfredattan çıkarıldı...
Evrim kuramı insan aklının en önemli başarılarından biridir. Belki de en önemlisidir. Evrim kuramı sayesinde maddenin 13.7 milyar yıllık serüveninde arada hiç bir boşluk kalmayacak şekilde değişim ve dönüşümünü gözleyebiliyor ve anlayabiliyoruz. Charles Darwin'in 1850'li yıllarda bilimsel bir temele oturttuğu kuram, o günden bu güne hiç bir bilimsel kurama yapılmayan ve belki de yapılmayacak olan eleştirilere ve acımasız saldırılara uğramıştir. Bu saldırılar günümüzde daha da artmıştır. Kökeni ABD'de bulunan evangelist bir hareketin başını çektiği ve üçüncü dünya ülkelerine ihraç etmek istediği evrim karşıtı, bilim dışı ve baştan sona safsatayla dolu olan yalanlar ve çarpıtmalarla kafa karışıklığı yaratılmak ve bir boşluk oluşturulmak istenmektedir. Oluşturulacak boşluğa kendilerini ve safsatalarını oturtmak istemektedirler. Bunun yansımalarını ülkemizde de görmek mümkündür. Bedava kitap kampanyaları ve internetten yayılan yoğun bir bilgi kirliliğiyle insanımızı kandırmaya Ve bilimsel gerçeklerden koparmaya çalışmaktadırlar.
-
Kureyza Olayına Farklı Bir Bakış
1) Teslim olmuş bir kavimin tüm erkeklerini öldürüp, zenginliklerine elkoymak ve kadınlarını da cariye, eş diye almak İslamın hep bahsedilen barış ve merhamet dini olması ile çelişmiyor mu? 2) Hadiste bahsedilen (...ki sahih hadislerdendir) daha 1 gün evvel kafasını kestiğiniz bir adamın yaşca küçük kızıyla gerdeğe girmek sizce Peygamber olduğunu iddia eden birine yakışıyor mu? 3) Bu olayın sırpların "Srebrenisca" katliamı arasındaki tek fark Radiçin'in peygamberliğini ilan etmiş olmaması mıdır? Benzerlikler ne yazık ki korkunç.
-
Siz Potomya'yı bilir misiniz..?
Siz Potomya'yı bilir misiniz? Nereden bileceksiniz Karadeniz'in bu şirin kasabasını.. Ama Karadenizliler iyi bilir, Potomya'yı ve öyküsünü.. Biri var ki; O Potomya'yı herkesten daha iyi bilirdi: Mustafa Kemal Atatürk. Cumhuriyetin ilk yılları.. Devrimler peşi sıra geliyor, şapka devrimi henüz uygulamaya konmuş... Hilafetçiler durumdan rahatsız. Derken şeyh Sait doğuda hilafet kisvesi altında bilinen Kürt isyanını başlatıyor. Vatan toprağının hiç bir köşesinden destek bulamazken, Potomya'da bir sivri zekalı, halkı örgütleyip " hilafet isterük" diye şeyh Sait isyanına destek veriyor. Atatürk, önceleri bunları ciddiye almıyor. Ancak "Cumhuriyet istemezük,devrimleri tanımazük" diye sesleri yükselmeye başlayınca duruma el koymak mecburiyeti doğuyor. Donanmanın " Hamidiye" gemisi Potomya sahillerine gönderiliyor. Hamidiye , Potomya'yı kuru-sıkı bombalamaya başlayınca isyancı halk çil yavrusu gibi kaçışmaya başlıyor.. Hamidiye susmuyor.. Taa ki Potomya'lılar sahilde saf tutarak Hamidiye gemisine secde edip hep bir ağızdan; "Atma Hamidiye atma... şapka da giyeceğum, vergi da vereceğum " diyene kadar. Potomya neresidir, bilir misiniz? Rizenin şirin bir ilçesi.. Bugünkü adıyla; Güneysu kazası. Güneysu neresidir bilir misiniz? Recep' in köyü.. Şimdi de "Recep kimdir?" diye sormayınız lütfen...
-
Kenan Evren Yoğun Bakımda
Hiç bir insan bir insanın ölümünden sevinç duyar mı? Eğri oturup doğru konuşursak eğer... Gerçek şu ki; Kenan Evrenin ölümünden hiç üzülmeyecek, öldüğüne sevinecek hatta yaptıklarının vebalini ödemeden gittiği için hayıflanacak milyonlarca insan çıkacaktır... Peki; ölüm yıl dönümleri kutlanacak olursa eğer Sevgiyle mi yoksa Nefretle mi anılacak dersiniz?
-
Forumun en en yeni yüzü de süper...
Bence mükemmel olmuş... Yeniliğe ve gelişmeye açık yaklaşımlarınız ve etkinliklerinizi kutluyorum... Umarım eskiden olduğu gibi... Bu yeni yüz her seferinde giriş ve şifre isteme derdinden kurtarır beni... Ayrıca yazıları postalarken alt bölümdeki, ( Cevap ekle...ön izleme...vazgeç ) bölümleri ( Add Reply_ Preview Post or Cancel ) olarak görünüyor... Sanırım zamanı gelince diğer ingilizce ifadelerle birlikte türkçe olarak karşımıza çıkacaktır... Çalışmalarınızda başarılar... Tüm forumdaşlara selam ve sevgilerimle... *tna
-
ANNELER GÜNÜ
ANNE GEL! BUGÜN ANNELER GÜNÜ Anne gel! Bugün anneler günü. Sensiz geçirdiğim altıncı anneler günü. Artık 11 yaşındayım. Ortaokula yeni başladım. İsmim Kardelen. Senin Kardelen’in. Anneciğim sensiz altı kış geçti. Şimdi mevsim bahar. Kardelen çiçekleri dağlarda çoktan açtılar. Ama ben, senin yokluğunda açamıyorum. Oysa kardelen çiçekleri her yıl karları delip açar. Ben altı yıldır sensiz açamıyorum anne. Babam sensiz çok mutsuz. Senin o çok sevdiğin kır papatyalarını ve gelincikleri artık bana getiriyor, sen gittin gideli anne. Bir ay sonra 12 yaşıma basacağım. Anne ne olur! Anneler gününde gelemezsen, doğum günümde gel! Ben artık büyüdüm. Okumayı, yazmayı çoktan söktüm. Çok bekledim seni anne. Babam rüyalarımda geleceğini, gökyüzünde her göz kırpan yıldızın sen olduğunu söylüyor. Artık senin için ağlamak istemiyorum anne. Eğer ağlarsam rüyalarımda seni göremeyeceğimi ve benim üzgün olduğumu görüp, seninde ağlayacağını söylüyor babam. Bu yüzden ağlamayacağım anne. Babamın sözünü tutacağım. Sen üzülme olur mu anne. Giderken babam sana söz vermiş. Ben büyüyene kadar babamdan senin sevdiğin masalı bana anlatmasını istemişsin. Anneciğim, ben uykuya dalarken babam her gece unutmayım diye anlatıyor masalını. Bir dünya kuruyorum senle, babamla ve benle dolu. Babam masalını her anlatışında gözleri buğulanıyor o bana ağlama diyor ama, ben görüyorum. Sadece belli etmiyor anne. Babamda ağlıyor, benim gibi için için ağlıyor. Anne bugün Anneler Günü. Okul arkadaşlarım annelerine çiçekler aldılar. En yakın arkadaşım Dilara, annesine kalp şeklinde bir kolye aldı. Ben sana hiçbir şey alamadım, veremedim anne. Okumayı yazmayı öğrendiğimden beridir her anneler gününde sana mektup yazıyorum. Babamın haberi yok. Lütfen ona söyleme, üzülmesin olur mu anne! Biliyor musun anne! Artık parmağımı emmiyorum. Sütü de çok seviyorum. Boyum uzadı. Ayakkabı numaram 33 oldu. Artık saçlarımı kendim tarayabiliyorum. Bazen de babam saçlarımı senin ördüğün gibi iki pelik örüyor. Uçlarına da kırmızı kurdeleler bağlıyor. Çok güzel oluyorum anne çok, babam öyle söylüyor. Tıpkı sana benziyormuşum. Ahu gözlü bir ceylan gibiymişim anne. Anne! Bugün yollar çiçekçilerle doluydu. Annelerinin ve babalarının ellerinden tutan çocuklar annelerine çiçekler aldılar. Ben yine yalnızdım. Arkadaşım Özlem’inde annesi gitti anne. Oda benim gibi annesiz. Bu anneler gününde onunda benim gibi elleri boş kaldı. Ama, babam ağlama demişti bana. Ve söz verdi, beni sana getirecekti. Biraz sonra sana geleceğiz anne. O çok sevdiğin kır papatyalarından ve gelinciklerden getireceğiz. Bugün daha iyi anladım anne. Her çocuğun annesi yanında olmaz, bazen istemeseler de uzaklara giderlermiş. Uzaklarda hep mutlu ol anne. Ben babama verdiğim sözü hep tutacağım. Sen uzaklarda olsan bile, babamla ve seninle birlikte seni unutmadan bir ömür boyu ağlamadan yaşayacağım. Tamam mektubumu bitiriyorum, artık ağlamayacağım. Ama, bu gece rüyalarıma gel! Çünkü bugün Anneler Günü… Seni görmek istiyorum…
-
AYKIRI SORU - YORUM VE SORGULAMALAR
"Bu diyalog sürdürülmeyecektir..." Yerinde bir karar...
-
TEMEL & FADİME... Fıkraları
Doktor hastabakıcı Temel'i çağırdı.. 'Yarın ava gidiyorum, ama muayenehane kapansın istemiyorum. Sen hastalarla ilgilen. Ben arada arar, kontrol ederim' dedi.. 'Merak etmeyin doktor' dedi, Temel. Doktor ertesi gün akşama doğru telefon etti.. 'Ne var ne yok?..' 'Üç hasta geldi bugün.. İlkinin başı ağrıyordu, ASPİRİN içirdim.' 'Harika Temel' dedi, doktor.. 'İkincisinin midesi yanıyordu.. TALSİT verdim..' 'Bravo.. Bravo Temel.. Harikasın!.. Ya üçüncü?..' 'Doktor, masada oturuyordum. Kapı çarparak açıldı, içeri fırtına gibi bir kadın girdi.. Alev alev yanıyor gibiydi, muayene masasının üzerine yattı ve bağırdı: 'Bana yardım et. Beş yıldır erkek yüzü görmedim..' 'Eee.. Sen ne yaptın, Temel?..' ' Gözüne VİSİNE damlattım doktor! ..'
-
TEMEL & FADİME... Fıkraları
Fadime kızını evermiş, düğünden sonra bir hafta geçmiş ses yok. “Ula ha punlarin sesi soluğu cikmiy, Pen pugün bi dolanacağum” demiş; Yeni evlilerin kapısını çalmış… Kızı kapıyı açmış ki ne görsün Fadime, kızı çırılçıplak: -Uyyyy ha pu nedur usagum? Ayuptur da! Kızı: Aaaa ne kadar geri gafalusun anne, bu aşk elbisesi… Fadime töbe töbe diye içeri seğirtecek olmuş bakmış damat geliyor: -Ooo anne hoş celdun? Fadime yüzünü gözünü nereye kaçıracağını bilmiyor, çünkü damat da anadan üryan.. -Pu ne rezulluk diyecek olmuş, Damat hemen: ‘Aaaa ne kadar geri gafalusun anne bu aşk elbisesi’ demiş. Çaresiz Fadime bir koşuda almış soluğu evde. Almış Fadime’yi bir düşünce. Acaba demiş, gerçekten ben geri gafalu miyum? Sonra yatmış aklına. Üstünde başında ne varsa soyunup dökünmüş. Başlamış evde çıplak dolaşmaya. Akşamüstü kapı çalınmış, Fadime, bakmış ki camdan Temel, saçını başını düzeltmiş, açmış kapıyı. Fadime’yi bu halde gören Temel’in gözler yerinden fırlamış: _”Ula ne dur bu, gafayi mi yedun da? _”Hih demiş Fadime Temele, _‘ne gadar geri gafalusun, ha bu aşk elbisesidur da’ Temel şaşkın cevaplamış:’Ula Ütüleseydun bari’
-
TEMEL & FADİME... Fıkraları
Fadime Temele sormuş; _ Paluklar neden konuşmiyi Temelciğum Temel yanıtlamış... - Paşini akvaryuma sok anlarsun,Fadimeciğum
-
TEMEL & FADİME... Fıkraları
Temel karısı Fadime zayıflasın diye binmesi için at almış. Aradan bir hafta geçmiş... Temel ile Dursun kahvede konuşurlarken konu Fadime'nın zayıflamasına gelmiş. Dursun sormuş - "Bir gelişme var mu?" "Evet da" demiş Temel: - "At bir haftada 5 kilo verdu"
-
TEMEL & FADİME... Fıkraları
Temel ava çıkmış, eli boş dönmemek için kasaptan bir tavşan almış. Fadime; - Ha pu netur, soyulmuş tavşanı nasıl avlaysun? - Sevişirken yakaladum, çiyinmeye firsatu olmadu vurdimm onuuu.....
-
TEMEL & FADİME... Fıkraları
PUL KOLEKSİYONU Temel çok güzel bir kadını gözüne kestirmiş. Kadının peşinde ve bir taraftan da nasıl ayartırım diye düşünüyor. Klasik tavlama usüllerinden biri geliyor aklına ve birden kadına dönüp : - Hadi bize gidelum sağa pul kolleksiyonumu cöstereyim. Kadın şaşırır fakat bozuntuya vermez: - Peki ya beğenmezsem - O zaman ciyinur cidersun.
-
AYKIRI SORU - YORUM VE SORGULAMALAR
Çok değerli kardeşim "Hanif"; Sana saygı duymadığımı yaşamı yorumlaman üzere seni önemsemediğimi falan düşünme... Ama şu varki; Tartışmalarda zaman zaman senin de yaptığın gibi ifadelerini kişisel çatışma ve polemiğe yönelik yaklaşımlarla yapanların aslında sonuca yönelik karşılıklı fikir alışverişine yönelik bir amaçlamadıkları bir gerçek... Bu başlığı açarken bu tür yaklaşımların arkasındaki amacı vurgulayarak işe başladım aslında... Yukarıdaki bu alıntı sana tartışmadaki muhataplarının bu tür yaklaşımlara karşı ne düşündükleri ve neden bazı yazıları yanıtsız bıraktıkları hakkında bir bilgi verebildi mi...Bilemiyorum ? Burada bizler tartışmalarımızı kişilikler üzerinden değil herhangi bir konu üzerindeki görüşlerimiz üzerinden yapıyoruz... Bunu yaparken de itham ve dayatmalardan uzak durarak polemik yapmadan yorum, düşünce ve algılamalarımızı ifade ediyoruz. Özelde ben ve genelde aynı kültürel gelişimi yaşamına ve ilişkilerine taşımayı becerebilmiş bir çok forumdaş arkadaşım, farklı görüşlerin düşünsel tartışmalarını ayrı, insani ilişkileri ayrı tutmak gerektiği bilincinde olduklarını, özenle buna dikkat ettiklerini ve tartışmaya girdikleri muhataplarından da bunu beklediklerini bilmelisiniz... Bu cok basit insani ve ahlaki değeri göz ardı edenler, anlamsız ve polemik tartışmaları yanıtsız kalınca bundan şikayet etmek yerine bu basit kuralı anlamak ve uygulamak gereğini kavramaları gerekir... O nedenle değerli arkadaşım, elbetteki ifade ettiklerinize ve ettiklerimize herbirimizin katıldığı ve katılmadığı noktalar elbette var. Ve bunları da zaten yazışmalarımızda açık açık dile getiriyoruz... Her birimizin yapacağı şey kendi görüşlerini bir diğerinin kişiliğine ya da temsil ettiği kültürel değerlerine sataşmadan ve polemik yaklaşımlardan uzak durarak görüş ve yorumlarını paylaşmaya dikkat etmek olmalı... "demirefe" nin aşağıdaki alıntıda anlatmak istedikleri de bu zaten... Ayrıca Eğer Ahlak konusu üzerine ifade etmek istediğiniz görüşleriniz varsa bu konu aşağıda vereceğim linkte tartışılmakta zaten... Görüşlerinizi orada belirtmeye devam edebilirsiniz ve yukarıdaki kurallara uyduğunuz sürece yeterincede tartışılır zaten... Sevgiyle kal sevgili "Hanif"
-
AYKIRI SORU - YORUM VE SORGULAMALAR
Biismillahirrahmanirrahim; Sayın Hanif; "Bu forumda sorduğum sorulara cevap almamak gibi bir lüksüm var.." demişsiniz... Çok haklısınız, size yanıt verebilmek için, aynı düşünce formatına sahip olması lazım insanın... Olmayınca olmuyor işte...Ve siz de lüks içinde yaşıyorsunuz... Sonra da sanıyorsunuz ki bak işte yanıt bile vermiyorlar... Şuna mı yanıt bekliyorsunuz... "Tamam referans olarak bilimi kabul ettiğimizi varsayalım. Buyrun bana 10 madde sıralayın Ahlakı tanzim etmek için bilimden hareketle izlenecek yol üzere.." Yani bu kafa karışıklığına ne yanıt bekliyorsunuz ki... Çok beklersiniz bence...Oturup kendi yanılgılarınızın nedenlerini kendiniz bulmanız lazım... Sizle polemiklere girerek vaktini boş yere harcamanın vereceği sıkıntıyı düşünmek bile istemiyorum... Al sana polemik... Demeye çalışmışsınız ki, bilim insanları ahlaklı yapmaz... Ardından "Ama afedersiniz Ahlak Kur an i bir terim" diye devam etmişsiniz... "Bilimsel verilerden harketle ahlaksal zemin oluşturmak belkide şöyle birşeydir" "Taciz....İnsanlar bu ve benzeri şeyleri sürekli yapıyor caydırıcı değil demek..." Ne kadar da haklısınız, kuranı okuyanlar, kendini inançlı olarak gösterenlerden bazıları dediğiniz gibi... Reşit olmamış kız çocuklarına taciz de bulunmazlar... Tıpkı yeni şafak yazarı Ürkmez gibi... Ahlak > size göre Kurani bir terimdir ama nedense tacize engel olamaz... Sizin kafa yapınızla çözümleme yapmaya kalkarsak şunu demek gerekiyor o zaman... Kuran insanı Ahlaklı yapmaz...Çok kızdınız bu ifadeye değil mi? Kızmakta haklısınız...Ama bana değil kendinize kızın çünkü bu sizin çözümleme yönteminiz.. Sizin çözümleme yönteminizi uygulayarak bu sonuca ulaştık çünkü... *** Ama siz yine de bol keseden konuşup ahlakın evrensel bir değer olduğunu ifade edenlerin neyi anlatmaya çalıştıklarını kavramak yerine kendi aykırı çözümlemelerinize ulaşmak amaçlı söylenenleri "Bilimsel referans " diye taktim eder, onları ahlaksızlıkla suçlar, ardından "sorduğun sorulara cevap almama" lüksü içinde olduğunuzu sanırsınız... Bu gerçek dışı algılama ve yaklaşımlarınıza ne yanıt bekliyorsunuz ki... Daha çok beklersiniz... Selametle kardeşim...Selametle !....
-
Arap Telekom ve Şeriat Elele...
Arap Telekom Şeriat Elele Türk Telekom el değiştirdikten sonra şeriatçılar Türk Telekomu ele geçirdiler. İnternet sitelerinde ardı ardına ulaşım engelleri başlamış bulunmaktadır. Maalesef Türküye Cumhuriyeti yavaş yavaş uygulanan dini politikalarla birlikte laiklikten ve demokrasiden uzaklaşmaktadır. Türk Telekom tarafından hiçbir uyarı verilmeden ve gerekçeli karar açıklanmadan sitelerin ardı ardına ulaşımı engellenmektedir. Engellenen sitelere baktığımızda hepsinin ortak noktası sevgili hocaları ile ilgili yazılar yayınlamasıdır. Artık Türk Telekom un başından Türk ibaresinin çıkarılması gerekmektedir. Yerine Arap Telekom yada Adnan Telekom denmesi daha doğru olacaktır. Ortalıkta şeriat yanlısı yayın yapan, gençlerin beyinlerini dogma ve mitlerle dolduran yüzlerce siteye dokunulmamaktadır. *** Türk Telekom Tarafından Engellenen sitelere erişim için yapabilecekleriniz... *** Eğer Youtube gibi sitelere erişemiyorsanız "Youtube Jacker 2" programını indirerek bilgisayarınıza kurun... Youtube Jacker II ile birlikte listesi alt satırlarda bulunan ve Erişim yasağı olan diğer sitelere de erişebilirsiniz. Kurulum için sadece Browserlarınızı (IE, Firefox, Opera vb.) Kapatın ve kurulum bittikten sonra açın. Youtube Jacker II Size Neler Sağlayacak ? · Yasaklı Sitelere tam erişim · Youtube ve Benzeri Video Paylaşım sitelerinden dosya indirebilme Dosya Yükleyebilme Hesap Yönetimi · Link verilen sitelere tam erişim ve bu sitelere ait videoları diğer sitelerde görebilme · Proxy ya da Dns lerle uğrasmadan direk ve zahmetsiz çözüm · Her hangi bir programa bağlı kalmadan sadece bu yamayı kurmak yeterlidir. · Megaupload dahil bir sürü yasaklı siteye girebilme Programı istediğiniz anda Program Ekle Kaldır bölümünden silerbilirsiniz. Yüklenen dosyalar silinecektir ve sistem gecerli ayarlarda kedisine yenilerini otomatik olarak üretecektir. Daha önce Youtube Jacker ‘ i yüklemisseniz bu kurulum onu otomatik olarak silecek ve üzerine versiyon 2 yi kuracaktır yapmanız gereken herhangi bir adım yoktur . Ve son olarak; Şayet Profesyonel kullanıcı iseniz ve host dosyanızı kendi isteklerinize göre editlemisseniz öncelikle yedeğini alın. Başlat menüsünden çalıştır a girin Windows XP kullanıyorsanız ====> c:windows/system32/drivers/etc/hosts Windows 2000 kullanıyorsanız ====> c:winnnt/system32/drivers/etc/hosts Windows 98 kullanıyıorsanız ====> c:windows/hosts yazıp enter yaptıktan sonra çıkan pencereden notepad ' i seçerek açın Eğer açılmıyorsa salt okunur demektir.Özelliklerden salt okunur özelliğini kaldırarak tekrar açın... 127.0.0.1 localhostun altına Ulaşmak istediğiniz sitenin adresini "208.131.134.76 " nin yanına yazın örneğin formumuzun yasaklandığını varsayalım... 208.131.134.76 http://www.turkish-media.com yazarak kaydedin.Artık Siteye Girebilirsiniz... Bunun gibi kaç tane erişmek istediğiniz site varsa onların adreslerini her seferinde 208.131.134.76 http://www. ........ . adreslerini yazarak kaydedin... Aynı şekilde http://anonymizer.su/ http://anonymouse.org/anonwww.html Sitelerini kullanarak dilediğiniz yasaklı siteye ulaşabilirsiniz. Tek yapmanız gereken bu sitelerin adresini explorer a yazmak, şıkan sayfadaki ilgili bölüme yasaklı site adresini girmek.. Biraz yavaş çalışsa da işinizi görüyor *** Eğer bütün yasaklı sitelere erişim istiyorsanız " tree Walk " isimli programı indirip çalıştırınız. Bu program sadece yasaklanan siteler için adres değiştirir. *** İnternet bilgi paylaşım ortamıdır... İnsanların bilgiye ulaşımını engellemek insanlığın geleceğine en büyük ihanettir…
-
AYKIRI SORU - YORUM VE SORGULAMALAR
Size kaynağını versem ve girip okusanız kendi aldanmışlıklarınızın farkına varır mısınız acaba? Kaynak: Suudi Arabistan Krallığı İslami İşler, Vakıflar, Davet ve İrşat Bakanlığı ...Hadis > Hadis-i Şerifler > Hadis No: 1048... -http://hadith.al-islam.com- Ancak sana kötü bir haberim var... Arapça bilmiyorsan anlayamazsın...Çünkü türkçe linki kaldırmışlar... Sana birde türkçe olan aynı yeri vereyim... -http://quran.al-islam.com/trk/- Bu sefer yine kötü haberim var bu seferde hadisleri ulaşılamaz hale getirmişler...Sence neden olabilr?... Bence senin masal dediğin gerçeklerin üzerini örtmek insanların ulaşıp bilgi sahibi olmalarının önüne geçmişler... Neyse boş ver sevgili kardeşim... Benim sana masal olmadığını değil, senin kaynak verip aktararak masal olduğunu kanıtlaman lazım... Bunlar masal deyip geçmek işin kolaycı yanı...
-
AYKIRI SORU - YORUM VE SORGULAMALAR
*** İnsanların çoğu; _“Allah'tan düşüncelerinde yarattığı tanrısından korkuyor, Kendisinin ne kadarda aciz olduğunu varsaydığı için. _Ve ölmekten korkuyor, yok olmaktan korktuğu için _“Allah” ile korkutuluyor, ölüm sonrası bilinmezlikten korktuğu için *tna
-
AYKIRI SORULAR
"Karanlıktan korkan bir çocuğu hoş görebilirsiniz... ANCAK ; Yaşamdaki asıl trajedi ... YETİŞKİNLERİN AYDINLIKTAN KORKMASIDIR..." *** İnsanların çoğu; _ “Düşünmekten” korkuyor, sorumluluk getireceği için... _ “Konuşmaktan” korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için... *tna
-
Sayın Recep Tayyip Erdoğan`a Açık Mektup
Prof. Dr. Hakkı Keskin, MdB • Platz der Republik 1 • 11011 Berlin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan 17 Nisan 2009 Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan`a Açık Mektup Güzel ülkemiz Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından ve ilgiyle izlemekte olan bir siyasal bilimci ve Türk kökenli Alman parlamenter olarak duyduğum derin endişeden ötürü size bu açık mektubu yazma gereği gördüm. Önemle değerlendirileceğini diliyorum ! Sayın Başbakanım, 2002 seçimlerini kazanarak daha sonra başbakan olduğunuzda sevindiğimi söyleyemem. Ancak sizin seçim sonuçlarıyla hakettiğiniz şansı kullanmanızı içtenlikle savundum. Çoğu arkadaşımda size karşı baştan itibaren duyulan kuşkuların ne denli haklı ya da haksız olduğunun yaşanarak görülmesini savundum. Bu nedenle de erken seçim istemlerine katılmıyor, ilk yıllarda hükümetinizin yaptığı reformları ve izlediği ekonomi politikasını destekliyordum. 2005 ve 2006 yıllarında yayınlanan Almanca kitap ve yazılarımda bu tavrımı açıkca sergilemekteyim. Bu görüşümü sol Dünya görüşüne sahip bilinçli bir Kemalist olmama ve laikliği Türkiye’nin en önemli kazanımı ve çimentosu olarak görmeme karşın sergiliyordum. Ortak Dünya görüşünü paylaştığım bazı arkadaşlarım yanıldığımı ve bunu yaşayarak göreceğimizi belirtiyorlardı. Gerçekten de yanıldığımı söyleyen arkadaşlarımın, özellikle 2007 yılı başından bu yana izlediğiniz politikayla, giderek artan ölçüde haklı olduğunu gördüm. Kanımca başbakan olarak sizin ve partinizin yapmakta olduğu en büyük yanlış, Türk toplumunun son derece derin bir kutuplaşmaya taşınması olmuştur. Bunu bilerek ve isteyerek yaptığınıza henüz inanmak istemiyorum. Ne var ki nesnel olarak günümüzde varılan sonuç budur ve bundan hükümetiniz sorumludur. Bu son derece kaygı verici oluşumun sonucu olarak, Türkiye’nin saygın ve yurtsever insanlarına karşı, demokrasi ve hukuk dışı uygulamalarla yapılmakta olan baskı ve sindirme politikaları, asla kabul edilemez. Adına “Ergenekon” denen yargılama operasyonları çerçevesindeki esas amacın, hükümetinizi eleştiren öğretim üyeleri, medya mensupları, laik ve çağdaş yaşam savunurlarının haketmedikleri suçlamalarla karalanmaları, göz altına alınmaları, hatta gerekçesini bilemedikleri nedenlerden tutuklanmaları, olduğu açıkca görülmektedir. Bunun çok yakında batı ülkeleri kamuoyunda da görüleceğinden kuşkunuz olmamalıdır. Açıkca görüldüğü gibi bu baskılar gerçek Atatürkçü, aydın ve laik insanlara karşı, şeriat devleti yanlılarının bir misilleme ve öcalma uygulamalarıdır. Hiç kuşku duyulmasın, devlet destekli bazı asker ya da sivil kişilerin geçmişte veya günümüzde yasa dışı uygulamalarının üstüne kararlılıkla yasal yollardan gidilmesine, bu kişiler dışında hiç kimsenin itirazı olamaz. Ne var ki ne ideolojik, ne siyasi ve ne de etik değerleri bakımından asla bir araya gelemeyecek kişilerin “Ergenekon” denen darbeci, ırkçı, milliyetçi ve cinayet olaylarına karışmış oldukları söylenen kişilerle kovuşturulmaları, yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Ne var ki bu uygulamalar, bağımsız olduğu söylenen yargı adına öç alma planları çerçevesinde ve istenerek yapılmaktadır. Eğer bu operasyonlar söylendiği gibi bağımsız olduğu iddia edilen yargı tarafından yapılıyorsa, bu uygulamaların gerçek hukuk devletiyle asla bağdaşamayacağı çok açıktır. Hukuk devleti mahkeme kararı olmaksızın yüzbinlerce insanın telefonlarının dinlenmesine izin vermez. Hakim kararı olmaksızın kimsenin evi aranamaz, hakkında kesin deliller olmayan hiç kimse gece yarısı yatağından alınarak ve çağrılmış medya mensuplarına gösterilerek eşkıya işlemi göremez. Hukuk devleti bu uygulamalara asla izin vermez. Eğer Türkiye’de gerçek hukuk devleti olduğu iddia ediliyorsa o zaman bu uygulamalar hukuk dışıdır, yasalara aykırıdır. Yok eğer bu uygulamalar mevcut yasalara ugun yapılıyorsa, o zaman da bu yasalar gerçek bir hukuk devleti ve demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Tüm çabaları eğitim şansından yoksun çocuk ve gençlere bu şansı vermek olan kanser hastası Sayın Prof. Türkan Saylan’ın evinin aranması ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yetkililerinin sorgulanmaları, rektörlerin ve öğretim üyelerinin, basın mensuplarının, 83 yaşındaki saygın gazeteci İlhan Şelçuk’un kriminel suçlu gibi sorgulanmaları, asla hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Sayın Başbakanım, Bir siyasal bilimci ve siyasetçi gözlemiyle belirtmek isterim: Türkiyemizin içinde bulunduğu bu durum, ülkemizi son derece kuşku veren ve sizin de asla isteyemeyeceğiniz gelişmelere taşıyabilir. İvedi olarak Türkiye’yi bu kutuplaşmadan kurtarmak, yeniden sosyal ve siyasal barışı sağlamak öncelikle sizin görevinizdir. Sizi ve hükümetinizi eleştirmenin bir suç olmadığı, aksine vatandaşlık hakkı ve görevi olduğu erdemliğini ve hoşgörüsünü göstermek, siyasi karşıtlarınız olsalar bile, aydın, çağdaş ve laik düşünür, yazar, gazeteci, öğretim üyelerinin, sivil toplum ve meslek kuruluşlarının son derece haksız ve asılsız suçlamalarla uygulama görmelerini engellemek, yine en başta hükümetinizin asli görevidir. Sizi daha fazla gecikmeksizin, Türk halkının esenliği, barışı, kardeşliği için gerekli önlemleri ivedi olarak almaya ve bunun için de Türkiye’de yaşanan kutuplaşmaya son vermeye çağırıyorum. İnanınız ki bundan en çok siz yararlı çıkacaksınız. Saygılarımla Prof. Dr. Hakkı Keskin 17 Nisan 2009
-
29 Mart’ta, Cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimi yapılacaktır!
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.