Zıplanacak içerik

irinçköl

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

irinçköl tarafından postalanan herşey

  1. Pardon da insanın bilmediği bir konuda ısrarla yanlışında inat ediyor olması ve bu işi bilen birinin anlattıklarını tutarsızlık olarak görmesi enteresan bir durum. Hatta o kadar bilmiyorsunuz ki kafanızda bir sistem oluşturmuşsunuz ,bu ülke de uygulanan sisteminde bu olduğunu sanıyorsunuz. Yani alt mahkeme işi bilmiyor ,çözemiyor yukarıya havale ediyor onlar içtihat kararı çıkarıyor ,bir de üstüne üstlük yasa çıkarsınlar diye bunu meclise yolluyorlar. Pes artık. Bir de tüm bunların üstüne bu işi bileni tutarsızlıkla suçluyorsunuz. Sizin verdiğiniz örnek insan öldürmek işlediği aletin yeni veya eski olmasının bir önemi yok. Yeniden söylüyorum belki anlarsınız diye.Telefon bilgisayar gibi aletlerinin kayıtları yakın geçmişe kadar delil olarak bile kabul edilmiyordu mahkemelerde.Bunlar geliştikçe bunlarla ilgili suçların düzenlenme gereği doğdu. Diyelim ki yasada telefonla hakaret suçu düzenlenmemiş.Bu durumu örnek verdiğiniz için söylüyorum. Adamın biri sizi telefonla tehdit ediyor. Ama iş sadece telefonla kalıyor. Eğer bu durum yasa da düzenlenmemişse sizi tehdit eden ceza almaz. Ancak sizi telefonla tehdit etmiş, yetmemiş, gelmiş evinize,işyerinize tehditlerine devam etmiş. Bu durumda ise tehditten ceza alır ama telefon olayı kaale alınmaz. Ayrıca yargıtayın görevi denetleme mercidir. Önüne gelen alt mahkeme kararını denetler. O mahkeme yerine karar ihdas etmez. Verdiği gerekçeli karar onama ya da bozma ya da düzelterek onama içtihat oluşturur. Benzer olaylarda kullanılır . Ancak hiç bir bağlayıcılığı yoktur. Başka bir dava da el güçlendirmek için bu benzer kararı kullanabilir taraflar , Ancak mahkemenin buna uyma zorunluluğu yoktur .Uyabilir de uymayabilir de. Evet ben yanlış biliyormuşum demek erdemdir. Ama bu konuda yanlışı yapan sizsiniz ben değil. Sizin hukuk konusundaki yorumlarınız ,benim gidip elektirikli aletleri tamir eden adama " aman ne yapıyorsun ki iki vida sıkıyorsun ,bir tel bağlıyorsun " demekle eşdeğer. Gerçekten bir şey bilmiyorsunuz bu konuda öyle ki tutar bir taraf bulamıyorum. Hani desem ki; "bir şey biliyor da bazı yerleri yanlış biliyor " oda yok. Tamamen hayalinizde ürettiğiniz bir sistem. Ben sizin gibi düzeyi düşürüp sevimsizlik gibi bir kelimeyi kullanmayacağım .Sadece gülmekten başka elimden bir şey gelmiyor.
  2. Akatlar’da yürüyordum; kadın beni tanıdı ve selamlaştıktan sonra, sorusunu sordu: “Oğlum dersleri tamamen bıraktı; ne söylesem hiç fayda etmiyor. Ya arkadaşlarıyla buluşuyor, ya telefonda mesajlaşıyor ya da bilgisayarın başında oyun oynuyor. Ne yapacağımı şaşırdım, Hocam ne yapalım?” “Sohbet ediyor musunuz?” “Valla, konuşuyorum, ama hiçbir faydası yok.” “Kaç yaşında?” “On yedi yaşında.” “Mesela ne diyorsunuz?” “Sınavların yaklaştığını söylüyorum; derslerine çalışması gerektiğini söylüyorum; böyle giderse sınıfta kalacağını, arkadaşlarından geri kalacağını, ilerde çok pişman olacağını, ama o zamanda duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını anlatıyorum.” “Siz konuşup, nasihat ediyorsunuz.” “Evet.” “Ama, onunla sohbet etmiyorsunuz.” “Valla bilmem; biz bildiğimiz kadarıyla elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz.” “Doğru, bildiğiniz kadarıyla elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Ama konuşmak, nasihat etmek, sohbet etmek değildir. Siz sohbet etmesini bilmiyorsunuz.” Kadın haklı olarak “neden bahsediyorsunuz,” diyen bir yüz ifadesiyle bana baktı. İçim burkuldu. Anne acı çekiyordu ve çocuğuna yardım etmek istiyordu, ama kendini çaresiz hissediyordu. *** Öğrencileri ve anababaları birlikte çağırdım. Danışmalığını yaptığım okulun küçük tiyatro salonunda buluştuk, öğrencilerle birlikte anababalar da oturdu. Ufacık sahneye çıktım, bir sandalye attım oturdum, yanı başıma bir boş sandalye koydum. “Buradaki öğrencilerden kim benimle sohbet etmek istiyor?” diye sordum. Kalkan ellerden birini gelişigüzel seçtim. Selim adıyla anacağım bir öğrenci yanımdaki sandalyeye geldi oturdu. “Adın ne?” “Selim.” “Kaç yaşındasın?” “On iki.” “Bugün ayın kaçı?” “24 Aralık 2008.” (Gerçek tarihtir; bu uygulamayı o gün yaptım.) “Selim, gözünü kapa, beni iyi dinle. Gözünü açtığın zaman aradan yirmi yıl geçmiş olacak. 24 Aralık 2028 tarihinde gözünü açmış olacaksın. Tamam mı?” Anladığını belirtmek için başını salladı. “Lütfen gözünü aç.” Selim, gözünü açtı. “Bugünün tarihini söyler misin?” “24 Aralık 2028.” “Kaç yaşındasın?” “Otuz iki.” “Ne iş yapıyorsun?” “İç mimarlık.” Göz ucuyla anneye babaya bakıyorum; yüzlerinde hayret belirten hafif bir tebessümü var. Belli ki, onlar da Selim’in söylediklerini benimle birlikte ilk defa duyuyorlar. “Nerede çalışıyorsun?” “New York, Manhattan’da.” Anne, babanın yüzünde saklayamadıkları büyük bir şaşkınlık ifadesi. “Evli misin?” “Hayır.” “Arkadaşlarından evlenenler oldu mu?” “Kızların hepsi evlendi.” Gülüşmeler.. “Çalıştığın yere beni götürür müsün?” “Ofisim, Manhattan’da 86 katlı bir binanın 42. Katında.” Gülüşmeler devam ederken hayalen o binaya yürüdük, asansöre bindik, 42. Katta indik. “Burası ‘home office,’” dedi. İçeri girdikten sonra açıkladı: “Dubleks daire: aşağıda salon ve mutfak var. Yukarda yatak odası ve ofis odam.” “Selim, salonda neler var?” “Salonda masa var, koltuklar var, sandalyeler var; komodin var, sehpalar var.” “Duvarlarda ne var?” “Resimler var, fotoğraflar. Ailemin fotoğrafı da var.” “Ailenin fotoğrafına bakınca neler görüyorsun? Beraber bakabilir miyiz?” “Annem ar, babam var. Ailece çektirdiğimiz bir fotoğraf. Abim var, ablam var, ben varım.” “En küçük sen misin?” “Evet.” “Selim, bu fotğrafa baktığında, içinde ‘keşke!” duygusu beliriyor mu? İçindeki herhangi bir ‘keşke’nin sesini duyuyor musun?” Hiç beklemeden “Evet,” dedi. “Haydi, anlat bize,” dedim. “Ben, babamla birlikte futbol maçına gitmeyi çok istedim. Bir de hafta sonları onunla top oynamak, kırlara gitmek istedim. Güreşmek istedim. Ama babam çok yoğundu; çalışmak zorundaydı, olmadı, zaman bulamadı. Ne yapalım, böyle oldu.” Baba’ya baktım; gözlerinin yaşını tutmaya çalışıyor, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. Selim’e teşekkür ettim. Ve sordum: “Selim, bu konuşmamızda, sana büyüklük tasladığımı, sana nasihat etmeye çalıştığımı hissettin mi?” “Hayır!” “Olanla ilgili olarak mı konuştuk, olması gereken üzerine mi?” “Olanla ilgili olarak konuştuk.” “Selim, seninle yeniden böyle sohbet etmek istesem, benimle konuşmak ister misin? Konuşmamızdan zevk aldın mı?” “Yeniden konuşmak isterim; sohbetimizden zevk aldım.” *** Sohbet özel türden bir konuşma, kendine özgü özellikleri olan bir söyleşidir. Sohbet içinde olan iki insan o an için güç, onur ve değer yönünden eşittir ve olanı paylaşırlar; olması gereken üzerinde konuşmazlar. Korku kültürünün olduğu yerde sohbete izin verilmez. Türkiye’nin aydınlık geleceğinde ana babaların çocuklarıyla sohbet içinde olmasını diliyorum. Doğan Cüceloğlu (26.06.2011)
  3. irinçköl şurada bir başlık gönderdi: Doğal Afetler
    Doğal Felaketler Enstitüsü depremden sonra 'kırmızı alarm' verdi Pakistan’da büyük deprem. Ülkenin güneydoğundaki Belucistan’da 7,8 şiddetinde deprem meydana geldi. Sarsıntıların yaklaşık 2 dakika boyunca sürdüğü öğrenildi. Can kaybına yönelik herhangi bir açıklama yapılmazken ülkedeki tüm güvenlik teşkilatları alarma geçti. Türkiye saati ile 14:30 sıralarında meydana gelen depremin ardından çok sayıda artçı sarsıntının da yaşandığı bildirildi. 300 BİNDEN FAZLA İNSAN HİSSETTİ! Ülkenin en büyük eyaletlerinden birisi olan Belucistan’da meydana gelen depremin, 300 binden fazla insanın yaşadığı, yaklaşık 100 KM’lik bir alanda hissesildiği öğrenildi. (ayrıntılar gelecek) ‘KIRMIZI ALARM’ VERİLDİ Depremden sonra ABD’de bulunan Birleşik Devletler Jeoloji Araştırma Kurumu tehlike derecesini ‘kırmızı alarm’ olarak belirledi. Bunun anlamı ise 1000 kadar kayıp 1 milyar dolardan fazla maddi hasar oluyor… HİNDİSTAN DA HİSSETTİ 7.8 şiddetindeki depremin Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’den de hissedildiği belirtildi. Pakistan’da, nisan ayında İran sınırındaki dağlık bölgede yaşanan 7.9 şiddetindeki depremde 46 kişi hayatını kaybetmiş 180 kişi de yaralanmıştı. ORDU YARDIMA ÇAĞIRILDI Pakistan’daki yerel kaynakların bildirdiğine göre Avanran ve Meşkel şehirlerinde ordu desteğe çağırıldı. Bazı evlerde büyük hasar olduğu ve içlerinden cesetler çıktığı ifade ediliyor.
  4. Bundan 5 yıl önce 2008’de küresel kapitalizmin merkezi ABD’nin finansal piyasalarında patlayan krizle birlikte, dünya farklı bir iklime girmişti. Dünyanın merkez ülkelerinden çevresine de yayılan irili-ufaklı tüm coğrafyaları etkisi altına kriz, 2008 öncesi yılların sanal, sürdürülemez tatlı hayatına (dolça vita) bitiş düdüğü çalmıştı. Dünya kapitalizmi şimdi finansal balonun patlaması gerçeği ile yüz yüzeydi. İskambil kağıtlarından örülü şato devriliyor, kriz anında Avrupa’nın merkez ülkelerine, Japonya’ya yayılıyor, balon virüsü kapmış kağıtlarla işlem yapan bütün bankalar, mali kuruluşlar sarsıntıdan nasibini alıyordu. Ne var ki, bu kapitalizmi yöneten hükümetler, batmaya ramak kalmış bankalar,şirketler topluluğu için "batırılamayacak kadar büyük" diyerek kamu kaynaklarını kurtarma simidi olarak atmaya koyuldular. Öyle böyle değil, 12 trilyon doları bulan "kurtarma operasyonu" ndan söz ediliyor. Kapitalizmde devletin işlevi nedir, sorusunu soranlara, işte budur, dedirten bir pratik. BİR SINIFTAN ÖTEKİNE İyi de bu değirmenin suyu nereden? Tabi ki, bir sınıftan alarak ötekine verme üstüne kuruludur bu tür operasyonlar ve ifadesini bütçelerde gösterir. Bütçelerde tüm toplumdan alınan vergiler, kamu varlıklarının satışı ile sağlanan gelirler, bunlar yetmez, borçlanma ile sağlanan kaynaklar, enflasyon maliyetli para politikaları sonuçta kurtarılacak sınıf(lar)ı suyun üstünde tutarken diğerlerinden çalar ve biz bunun bilançosunubütçe açıklarından okuruz. Bakın, nereden nereye gelmiş bütçe açıkları; Kriz öncesinde, örneğin 2002-2006 döneminde ABD,AB ve Japonya başta olmak üzere"merkez" ülkelerde bütçe açıkları milli gelirin ortalama yüzde 3’üne yakındı. Kriz döneminde bu yüzde 5,5’a kadar tırmandı. Sadece 5 yılda yüzde 90 artış demek bu ve devletin müdahalesinin dehşetli boyutunu gösterir. Üstelik açığın yüzde 5,5’ta kalması, topluma ödetilen bir dizi fatura, bedel ve yine toplumdan çalınan bir dizi kamu varlığının kriz için kullanılması pahasına ancak burada kalmıştır. Büyüme, kriz öncesinde yüzde 2,5 ortalamadan kriz döneminde yüzde 1’in altına düştü merkez ülkelerde. Büyümenin 1,5 puan aşağı inmesi, zaten yüzde 6,5 ortalama işsizlik yaşayan merkez ülkelerde işsizliği 1 puan daha yukarı çekti ve ortalamayı yüzde 7,5’a çıkardı. Bu, bazı ülkelerde yüzde 10’u bile aştı. Bedel, işsizlik artışıyla kalmadı; bölüşüme yansıdı. Reel ücretler kriz bahane edilerek artırılmadı, hatta bazı ülkelerde geriletildi; haklar budandı; grev,toplu sözleşme hakları, hep beraber batarız korkusu salınarak iğdiş edildi. Bazı ülkelerde topluma ek vergiler salındı. Bütçe harcamalarında eğitim,sağlık,kültür vb. budandı. Bütün bunlara rağmen bütçe açığı yüzde 5,5 gibi istenmeyen bir yerde ancak tutulabildi ve açıkları finanse etmek için kamu hızla borçlandı. Öyle ki, kriz öncesi kamu borç yükü merkez ülkelerin milli gelirlerinin yüzde 77’sinin altında iken krizle birlikte yüzde 96’ya çıktı. Devasa bir borçlanma!... ÇIKMAK KOLAY MI? Şu sıralar ABD’nin başlattığı süreç ise, " dibe vurduk, çıkma zamanı artık!" diye okunuyor. Sistemin koordinatörleri IMF-Dünya Bankası da, yeterince dipte kalındı, çıkmak için artık bir şeyler yapılsın diyor. Öyle de, çukurdan çıkmak birilerinin sırtına basmadan, para bolluğu ile yapay teneffüsle ayakta duranlarla olmayacak. Kuraldır; her krizde kurban verilir, yeni şartlara uyum sağlayamayanlar güçlü olanlara yem olur. Bu, şimdiye kadar zaten yaşanmadı değil; bir kere "ülke" kategorisinde"ayrışanlar", kan kaybına uğrayanlar, bir anlamda küme düşenler oldu. Dünya ligi yeniden şekillendi. Çevre liginden Çin, Rusya sahne aldı. Suriye meselesinden belli olmuyor mu? Buna karşılık, en başta Avro alanının irilerinden bazıları (İtalya, İspanya) süper ligin dibine indi. Firma-banka düzeyinde, devlet desteklerine rağmen tutunamayıp daha güçlülerle zorunlu birleşme, eldeğiştirme süreçlerine girenler oldu. Financial Times gibi kuruluşların "Top" listesinde artık eski isimlerden çok, yenileri var. Çinliler, Ruslar, hatta Hintliler bile var. Ama bitmiyor. Çukurdan çıkış daha çoook "can alacak". Fed’in para politikasını sıkılaştırmayı henüz erken bulan sermaye fraksiyonları, uyum sağlamada zorluk çekecek olanlar. Avrupa Merkez Bankası’na, bir tür bizdeki BDDK görevi verildi. Bankalar birleşmeye zorlanacak, kimisi eritilecek, tasfiye edilecek. Özetle, "uçak kalkıyor" demekle, çukurdan çıkıyoruz demekle bitmiyor iş, hırgür yeni başlıyor. SINIF MÜCADELESİ... ABD’nin tahvil alımlarını azaltmak diye klişeleştirdiği operasyon, yeni para iklimine ayak uyduranlarla uyduramayanları ayrıştıracak; hem ülke hem firma düzeyinde. Bu anlamda yeni bir altüst oluş dönemi başlıyor. Böyle bir bilek güreşi sadece sermaye kesimleri arasında değil, sermaye-emek arasında da yaşanmaya devam edecek. Finans kapitalin hedefi, krizde yüzde 1’in altına inmiş büyümeyi yeniden yüzde 2,5’a çıkarmak. Bunu üstelik bütçe disiplini sağlayarak yapmak. Krizde yüzde 5,5’a çıkmış bütçe açıklarını yeniden yüzde 3’ün altına çekmek. Hedef bu. İyi de o kadar kolay mı? İster istemez hem vergi hem harcama ayaklarında bir sınıf mücadelesine davettir bu. Yeni dolaylı vergiler, yeni sosyal harcama kısıntıları, yeni özelleştirmeler, kamu varlıklarının satışı, yeni neoliberal uygulamalar, yeni sosyal hak kısıtlamalarını içeren esneklik, anti-sendikal saldırı projeleri ve buna uygun siyasal yapılanmalar, yeniden bloklaşmalar… Bunlar, Merkez’in hali ve göreceklerimiz. Yarın da biten dönemin çevre ülkelere ne tür gelecekler vaat ettiğine bakarız. Mustafa Sönmez
  5. Fikstür İlk hafta... Beşiktaş-Trabzonspor. Hangi statta oynandı? Atatürk Olimpiyat Stadı. * İkinci hafta... Beşiktaş, Kayseri’ye gitti. * Üçüncü hafta... Beşiktaş-Gaziantepspor. Hangi statta oynandı? Atatürk Olimpiyat Stadı. * Dördüncü hafta... Beşiktaş, Bursa’ya gitti. * Beşinci hafta... Beşiktaş-Galatasaray. Hangi statta oynandı? Atatürk Olimpiyat Stadı. Hadise çıktı. * Altıncı hafta... Beşiktaş, Antalya’ya gidecek. Yedinci hafta... Beşiktaş, Eskişehir’e gidecek. * Sekizinci hafta... Beşiktaş, Rize’yle oynayacak. Hangi statta oynayacak? Lütfen girin Futbol Federasyonu’nun resmi internet sitesine, bu maçı bulun, tıklayın. Tayyip Erdoğan Stadı’nda. * Sezonun başından beri herkes neyi merak ediyordu... Stadı yenilenen Beşiktaş, derbi haricindeki maçlarını Recep Tayyip Erdoğan Stadı’nda oynayacak, Çarşı tribünleri acaba ne slogan atacak? * Merakımız giderilmiş oldu! * Çarşı’nın Recep Tayyip Erdoğan Stadı’nda sahneye çıkacağı ilk maçın arifesinde... Hem de, Recep Tayyip Erdoğan’ın memleketi Rize maçının arifesinde... Beşiktaş infaz edildi. Seyircisiz oynayacak. * Sportif tarafı filan yoktur. Kabak gibidir. Yılmaz Özdil
  6. Korku filmi gibi ya pek hoşlanmasam da ilginç geldi resimler .Tek olanlar neyse de canlı cansız bir arada içim bulandı.
  7. Sabah kahveniz benden olsun diyeceğim ama öğlen oldu. Tembel olunca ,afiyet olsun
  8. İrtibat: bh.burcu@@gmail.com Yer: Ankara. Kimsesi olmadığından ismi şimdilik NOBODY. 1,5 aylık ,tekir kedi bebeğimizin yol arkadaşınız olmasını isterseniz ve ondan asla ayrılmam diyorsanız lütfen irtibata geçiniz. Parazit aşıları yapılmıştır.
  9. İrtibat: 0 532 350 51 88 veya [email protected] Yer: Yeşilyurt / İzmir. Bir üyemiz trafik entrikasının ortasında bu İnci Tanesini görmüş, arabaların altına kaçmaya çalışıyormuş miyavlayarak. Yakalayarak onu evine götürmüş geçici olarak. Bir İnci Tanesi kadar güzel bir kız. En ufak bir hırçınlık, en ufak bir huysuzluk yok, yani huy olarak da iyi bir kız. İyi huylu, uzun tüylü bu güzel İnci Tanesini istiyorsanız, kedilerin 10-15 yıl yaşadığını biliyorsanız, zamanı geldiğinde kısırlaştırma bilincinde iseniz ve onu yuvalandıran üyemizle arada kedinin fotoğraflarını paylaşabilecekseniz lütfen irtibata geçiniz.
  10. Tehdit ayrıdır telefonla tehdit ayrıdır. O an yürürlükte telefonla yapılan tehdit suç sayılmıyorsa ceza almaz .Yakın geçmişe kadar digital şeyler, telefon kayıtları delil bile sayılmıyordu bundan haberiniz yok mu ? Yapılan düzenlemeler içtihattan değil ihtiyaçtan yapılır. Teknoloji gelişir, ticaret gelişir.Yürürlükteki uygulamalar yetmez düzenlemeler , kanun değişiklikleri yapılır.Yargıtayın görevi önüne gelen dosyanın esas kurallarına ya da usul kurallarına uygun olup olmadığını incelemektir. Uygun değilse bozar yeniden ilk mahkemesine yollar bunu düzelt der. Değil yargıtayın hiç bir mahkemenin yasaca belirlenmeyen suç veya hak hakkında karar verme yetkisi yoktur. Yargıtayın zaten yetkisi bellidir.Verdiği içtihatlarda yasa çerçevesindedir.Yargıtayın içtihatı dediğinizde zaten önüne gelen temyiz dosyası hakkında verdiği gerekçeli onama ya da bozma kararıdır. Sistemi beğenirsiniz beğenmezsiniz ama olay budur. Bunun için hukuk bilmeye de gerek yok aslında biraz akıl ve mantık yürütmek yeterlidir. Bu ülke , olan yasal düzenlemelerle bile sıkıyönetim,dgm, özel yetkili mahkemelerle insanlara neler yapıldığı düşünülürse. İçtihatlarla yasada olmayan şeyler nasıl belirlenir siz bir düşünün hele. Hele hizmete bağlı hakimlerle . Diyelim ki önüne bir olay geldi hakimin adam hizmete bağlı müslüman ya e bu ülkeninde %90 ı müslüman. Oruç tutmamış ramazanda. E hakime göre suç .Ben bunu bir üst mahkemeye yollayım da o karar versin .Sonra nasılsa meclise gider ,e yeni seçim sistemi için de uğraşılıyor .Seçim bölgeleri yaratılacak güç biz de nasılsa yasalaştırılar bunu. Oh mis ,kebap .Ya da tam tersi vay sen oruç mu tutuyorsun yoksa durumu. Bakunin demiş ya;" Hukuk iktidarın fahişesidir "diye İçtihatlara bırakılacak olsa durum budur. Neyse hukuk bilmeyenlerle hukuk tartışılmaz derler hukukçular arasında.Usulü anlattığım halde anlamadığınıza göre fazla da uzatmaya gerek yok. Turan Dursun'u da bir kez daha okuyun derim."Kutsal kitapların kaynakları" Yani kitaplarda olan şeylerin kaynaklarını açıklar .Kuran islamın kutsal kitabı mıdır ? Evet . Artık daha ne yazayım Tüm yazdıklarıma rağmen halen sanki nasıl namaz kılınacağını ,okunacak duaların olduğuna dair "ayetler var" iddiam varmış gibi yorumlarla devam edilmesi de ayrıca şaşırtıcı .
  11. Arkadaşım yazmayacağım diyorum ama inanın mümkün değil. Siz benle neyin tartışmasını yapıyorsunuz? Siz kuranda namaz yok diyorsunuz. Ben de diyorum ki hayır bahsedilmiş. Ayetlerini veriyorum Dönüyorsunuz nasıl kılınacağı ,,hangi duaların okunacağı ,cuma namazına getiriyorsunuz işi. Benim bu konuda namazın nasıl kılındığı ya da cuma namazı ile ilgili iddiam var mı? Yok. Eleştirilerin bir nedeni de böyle olabilir yani diyebilirsiniz doğaldır neden nasıl kılınacağını yazmamış ya da ne yapılacağını .Sizin eleştiri için yakaladığınız nokta bu olabilir. Size şunu söylüyorum usulü ile ilgili belki de uygulamalardan çıkarılan sonuçlar vardır diyorum. Hatta ve hatta kurana göre namaz 3 vakit görünüyor nasıl 5 vakte çıkardılar diyorum. Size bu konuda ,Harun Yahyadan ya da her dakika tvlere çıkan dandirik ilahiyatçılardan örnek getirmiyorum. Bu konuda hayatını vermiş bir insandan Turan Dursun dan örnek veriyorum ve belgeler için kitapların ismini söylüyorum. 7yy arapçasına vakıf, ömrünü bu yolda vermiş bir insan bile ,namaz yoktur diye bir açıklama yapmıyorsa oturup düşünmek lazım. Aksine var ama bu sabilikten yani yıldızlara tapan insanlardan gelir der.Şimdi ne diyeceksiniz Turan Dursun için kıvırıyor ,mu? Adam bu yolda öldürülmüş daha ötesi var mı? Getirin bana onun ayarında bu konuda, tüm islam ilimlerini yutmuş ve 7yy arapçasına vakıf birini " tamam ya haklı adamlar kuranda namaz yok" diyeyim ben de .Belge verdiğim adam ateist ya dindar falan değil yani. Yazılanları nasıl anladığınızı ve benimle neyin tartışmasını yaptığınızı gerçekten anlamış değilim. Arkadaşım ben kuranın kaynaklarını biliyorum. Sabilik mensubu olan İbrahimin de neye taptığını biliyorum. Kuranın bunu kendine yontarak vermesi de normaldir. Ama kuranda öyle yada böyle namazdan bahsedilmiş.Nasıl kılınacağını yazmamış eyvallah buna bir itirazım yok. Benim cevap verdiğim konu sadece kuranda namaz yok demenize.
  12. Bu konuda benim için tartışma bitti dedim ama. Ufak bir açıklama yaptığım arkadaşım "konu açık özel mesaja gerek yok "dedi. Ben de son kez buraya yazmayı uygun buldum. Ahkam kesmek demekle, kişinin yeterince bilgi sahibi olmadığı bir konu hakkında doğru yanlış, olur olmaz fikir yürüttüğü anlatılmak istenir. YANİ BUNUN GİBİ Türk hukukunda yasada olmayan bir suç , bir hak ,bir üst mahkemeye sorularak çözülemez.Böyle bir sistem yok. Yani özellikle ceza hukukunda kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi geçerlidir. Örf adet hukukuna gelince ; hukukun bir yazılı kaynakları vardır ,bir de yazılı olmayan tamamen örf ve adete dayanan kaynakları vardır. Ancak yukarıda belirttiğim ilke çerçevesinde ceza hukukunda bu durum geçerli değildir. Ancak ticaret , medeni hukukta uygulanabilir .Ama bizim tabi olduğumuz kara avrupası hukuk sisteminde çok ta fazla yeri olduğu söylenemez. Anglo sakson hukukunun geçerli olduğu Amerika gibi ülkelerde örf ve adet hukukunun uygulaması daha yaygındır. Yine de bir karar verilirken öncelilikle bakılması gereken yerler yazılı kaynaklardır. Ancak burada çözüm bulunamaması halinde örf ve adet hukukuna başvurulur. Bu yüzden yazılı kaynaklara asli kaynaklar yazılı olmayan kaynaklara da tali kaynaklar adı verilir. Yani modern hukukuta da uygulanır. Bu cümle size ait democrossian 8. ileti Ve bunlarda Türkçede bazı kelimeler aynı olmakla birlikte farklı anlamlarda kullanılır cümlelerde. Burada da metinin gidişatından ne anlama geldiği çıkarılabilir. Yine söylüyorum evet namazla ilgili hükümler yetersizdir ama vardır. Arkadaşımız ne demişti. "Namaz yoktur" Benim bu başlıkta namazın kılınmasını düzenleyen ayetler vardır gibi bir iddiam olmadı .Aksine bu düzenlemelerin yerleşik uygulamalar sayesinde ortaya çıkmış olabileceğini söyledim. İnsanlar buraya fikirlerini yazarken belli şeylere dayanırlar , makaleler, bilim adamlarının araştırmaları , o dönemlerdeki kültüre, geleneğe ,dile vakıf alimlerin araştırmaları gibi. Bu ülkede , Turan Dursun 7.yy arapçasına vakıf ender alimlerden biridir. Çünkü kuran 7.yy arapçasıyla yazılmıştır. Bu nedenle benim için bu konularda araştırmalarına itibar edeceğim insanlardan biridir. Kurandaki namazın sabiilikten geldiğini söyler araştırmalarında .Yani kuran da namaz yoktur gibi bir iddiası yoktur. Sonuç olarak namazın kuranda iyi ya da kötü düzenlenmiş olması beni çokta etkilemiyor. Ben zaten inanmıyorum.Namaza gelene kadar kabul etmeyeceğimiz çok daha fazla şeyler var. Bir fikre ya da dine inanmamamız olmayan şeyleri varmış gibi olan şeyleri de yokmuş gibi gösterme hakkını bize vermez. Bunları varlığını ya da yokluğunu tesbit etmekte o fikre ya da dine inandığımız anlamına da gelmez. Doğru tesbit tartışmanın etiği ve sağlıklı yürümesi için şarttır. Dediğim gibi bu başlıkta devam edenlere iyi tartışmalar dilerim
  13. Arkadaşım siz anlaşılan yazılanları da okumuyorsunuz. Siz kuranda namaz yok dediniz .Ben de var dedim ve ayetleri yazdım. Benim namazın nasıl kılınacağına dair bir iddiam yok iletilerim de. Nasıl kılınacağı da, büyük bir ihtimalle yerleşmiş uygulamalardan çıkmıştır dedim. Öncelikle şunu belirteyim baştan beri söyledim .Görülüyor ki anlaşılmamış.Ben inançlı değilim dini savunmuyorum. Ama var olan bir şeye de göz göre göre yoktur demem. Varsa vardır. Evet, ben bugünün mantığı ve düzeniyle o devri ve koşulları sorgulamamnın yanlış olduğu düşüncesindeyim.Tıpkı 1400 sene önce yazılan bir kitabı bugüne uydurmaya çalışmanın ya da o düzenin bugün devamını isteyenlerin yanlış yaptığını düşündüğüm gibi. Arkadaşım ben bilmediğim konularda ahkam kesmem. Bilmediğim konulara da yorum yapmam. İlgimi çekerse okurum , anlamaya çalışırım ve kendim araştırarak bu bilgilerin doğruluğunu ya da yanlışlığını test eder.Kendi birikimimle yorumlamaya çalışırım. Bu nedenle de hukukta içtihat nasıldır nedir ne değildir , işler nasıl yürür sizinle tartışmayacağım .Çünkü bu konular hakkında en ufak bir fikriniz olduğunu düşünmüyorum. Bu ve diğer forumlarda nedense insanlar bilmedikleri konularda ahkam kesmeye bayılıyorlar ya da yandaş oldukları görüşlerin doğrusunu görüp yanlışlarını görmemeye,,var olanları yok, yok olanları var göstermeye.İllaki kendilerini destekleyen 3-5 kişi de bulunuyor. Bu nedenle bu başlık altındaki tartışma benim açımdan bitmiştir. Size iyi tartışmalar dilerim.
  14. Bu da benim miskin nasıl bir yatışsa artık içine Banu Alkan girmiş sanki
  15. Böyle bir şey yok .Biz içtihatla bunun ne olduğunu belirleyelim de sonra yasal düzenlemeye gideriz. Hiç bir hak, hiç bir suç ve hiç bir ceza içtihatlarla belirlenemez ve yasanın üstünde değildir. İçtihat kararları ; yasada ya da örfv e adet hukukunda uygulanacak kuralın açıkça ve tereddütsüz olarak bulunmadığı konularda, yargıcın ya da hukukçunun düşüncelerinden doğan kararlardır ve bu kararlarla, kanunun tespit ettiği çerçevenin dışına çıkılamaz. Kanun suçun ,hakkın veya cezanın çerçevesini çizmiştir.Bir davada örnek gösterilen içtihat kararlarının, hiç bir bağlayıcılığı yoktur.Sadece benzer durumdaki olaylar için kullanılır. Namaz konusunda da kuranda, açık , sistematik bir düzenleme yok .Dediğim gibi oradan buradan ayetlerden çekip çıkararak buluyorsunuz namazın olduğunu. İşte içtihat ve yerleşik uygulamaları da bu nedenle örnek olarak verdim. Kuranın yasa olarak kabul edilip edilmemesine gelince. Bugünün kuralları düşünüldüğünde tabiiki kabul edilemez. Konu 1400 sene önce bana göre yazılan , inananlara göre tanrının kelamı olan bir kitaptır. Bugünün kafasıyla yorumlamanın doğru olduğunu düşünmüyorum.
  16. 1- Herkesin tarzı farkılıdır .Kimi espriyle karışık, kimi son derece ciddi yazar . Ama bu kimseyi aşağılama , hakaret hakkı vermez. .Arkadaşımızın dediği gibi "cehalet diz boyu "gibi mesela. 2- Konunun başlığına bakarsanız sadece namazın nasıl kılınacağı ile ilgili değil namazın olmadığını da iddia ediyor. Bununla ilgili ayetler yazılınca da iş nasıl kılınması gerektiğine geldi. CMUK yı örnek vermişsiniz. Ne güzel ceza muhakemeleri usulü diye bir kanun var. Yani usul, Türk ceza kanununda yazmaz. Ceza hukuku muhakemeleri diye ayrı bir kanun vardır. Mahkemeler de ,bu kanunda belirtilen usulü tatbik ederken ,yerleşik uygulamalardan yararlanılır , bunlarda içtihatlarla bellidir. Telefonlarda işlenen suçlarda ne yapılacak diyorsunuz? (Bu konuda düzenleme yokken) -Yürürlükte olan kanuna göre telefon mesajı ile işlenen şey eğere suç sayılmıyorsa suç sayılmayacaktır.İçtihatlarla , kanunda suç olmayan şeyler suç kapsamına sokulamaz Burada da suç olup olmamasıyla, ceza verilip verilmemesiyle, usulünü karıştırdığınız ortada. Suçu ve cezayı TCK belirler. Bu davalarda uygulanacak usulu CMUK belirler. Tıpkı hukuk davalarındaki usulü HMUK un belirlediği gibi.Örneğin sizin miras hakkınızı medeni kanun belirler. Ama bu konuda mahkemelerde izlenecek usulü HMUK belirler.Bu yüzdendir ki yargıtaydaki davalar bir esas yönünden bozulur bir de usul yönünden .Usulle ilgili eksikleri tamamladığınızda dava onaylanır eğer esasta bir sorun yoksa. Usul nedir, tanık nasıl dinlenir, tebligat nasıl yapılır vs gibi. -Ayrıca merak etmeyin bilişim ile ilgili suçlarda artık kanuni düzenlememiz olduğu gibi,sadece bu suça bakan ayrı mahkemeler de mevcuttur. Yine katılıyorum kuranın sistematik bir anlatımı yoktur ve namazın olduğunu da, ordan burdan ayetlerin arasından çekip çıkararak buluyorsunuz. Ama sonuçta buluyorsunuz. Kuran 7.yy arapçasına göre yazılmıştır. Bugünün arapçası ile farklılıklar içerir. Turan Dursun 7.yy arapçasına vakıf ender alimlerden biridir.Bu konuda canından olmuştur. Onun araştırmalarında dahi namazın olmadığı iddia edilmezken, bu arkadaşımızın , bunu iddia ediyor olması ilginç. Herhalde kendisi bu konuda keşfedilmemiş alimlerden biri. Kıymetini bilememişiz <>
  17. Arkadaşım salatın anlamlarını yazdım.İstediğiniz bir osmanlıca türkçe sözlükten de bakabilirsiniz anlamlarına. Dediğiniz anlama da geliyor. Eğer salat secde, kıyam ,ruku gibi kelimelerin geçtiği yerlerde kullanılıyorsa bunun dua olmayacağı açıktır. Kuranda namaz şu veya bu biçimde vardır. Olup olmaması sizin ona inanıp inanmamanızı gerektirmiyor. Dediğim gibi kuran bir kural kitabıdır. Bugün hukuk düzeninde de aynı şeyler geçerlidir. Yani kural kitabında usuller yazmaz. Usulleri belirlemek için içtihatlara, yerleşmiş uygulamalara bakılır. Bana göre namazın kılınma şekilleri de böyle belirlenmiştir. Hoş hepsini yazmış olsaydı, inanmayanlar için ne değişecekti ,inananlar için ne değişecekti. Yani sadece namaz işine bir sure ayrılmış olsaydı buna inanacak mıydınız.? Yukarıda da söyledim kuranı namaz konusunda eleştirecekseniz şu daha mantıklıdır. 3 vakit namazı nasıl 5 vakte çıkardınız?
  18. İletişim:0 532 615 93 11 (cepten ulaşamadığınızda ve akşam saatlerinde: sibelmolu@@hotmail.com) Yer: Istanbul / Anadolu Yakası İsmine Ziba dediğimiz bu kızda bir terkediliş kurbanı, kafesinde sürekli ağladığı için kliniğe aldığımız canlardan. Ziba gencecik, henüz 1 yaş civarı bir dişi. Kısırlaştırılmıştır. Koğuşundan çıkardığımızda yaptığı oyunlarla bizi nefes nefese bırakacak kadar enerjik bir can... Onun ömürlük ailesi olurmusunuz?''
  19. Yer: İzmir İletişim: 0543 979 09 86 Üyemizin iletisidir: “Merhaba bir arkadaşım İzmir Bornova da sokakta baya aç ve hırpalanmış bir kedi buldu ancak okulu bitip memleketine döneceği için sahiplendirmek istiyor. Kedi yaklaşık 5 aylık ve dişi
  20. İletişim:0530 206 12 73 ( akşam 20:00 den sonra melisustekin@@gmail.com) Yer:Ataşehir /İstanbul Sn üyemizin iletisidir:''Bu yavruyu tatil dönüşü Susurluk'ta buldum. Bir şansı olacağına inandığım için de yanımda getirdim... Evde iki tane erkek kedim var... Eşim bu ufaklığı asla istemiyor..Evde çok ciddi tartışmalar yaşıyoruz.Şimdi sizlerden isteğim ne olur cins olmadığı için bu ufaklığı görmezden gelmeyin. veterinerimin dediğine göre fazla da büyümeyecekmiş. Patilerinin ufaklığından öyle tahmin etti.Kedilerle çok iyi anlaşıyor. evde yalnız kalabiliyor. ve bu kadar ufak olmasına rağmen asla çişini ve kakasını eve yapmıyor. Geceleri hiç sesi çıkmadan sizin yanınızda sabaha kadar uyuyor. Biraz ısırma alışkanlığı var ama onu da çok bebek olduğundan ve dişleri kaşındığından yapıyor. Cins köpeklerin her zaman bir alıcısı mutlaka çıkıyor fakat sokak hayvanları için şans çok az... lütfen siz onun şansı olun. Lütfen ona güzel bir ev verin...Aracınız olmayabilir, istanbul içinde neresi olursa olsun size ben getiririm ve elimden geldiğince de size mama yardımı yapabilirim.
  21. Evet ilk kez 2008 de sergilenen sivas93 oyununa gitme fırsatım olmuştu. Bu senenin başında Ocak ayında güncellenen haliyle tekrar sahnelendi. Bu belgesel niteliğindeki filme de zaman ayırıp mutlaka gideceğim. İlgilenenler için ,bugün vizyona giren filmin seans saatleri ve oynadığı sinemalar şöyle:
  22. irinçköl şurada cevap verdi: irinçköl başlık Gezi Parkı Direnişi
    ODTÜ'den geçmesi planlanan yolla ilgili olarak iki koldan başlatılan yürüyüşe polis ODTÜ A4 kapısında müdahale etti. Polis 100. Yıl mahalle sakinleri ile ODTÜ öğrencilerinin iki koldan başlattığı yürüyüşe ODTÜ kapısında müdahale ederek mahalleliyle öğrencilerin buluşmasına izin vermedi. Polisin attığı gaz bombalarından dolayı ormanda yangın başladığı gelen bilgiler arasında. #direnODTÜ

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.