democrossian

Bu oldukça tuhaf bir savunu, "tanrı var ama kötü." Kötü bir tanrı varsaymanın dayanağını ve gerekçesini anlamak zor. Bu, iyi bir tanrı varsaymaktan daha zor değil tabii ama... Tanrı iyi mi kötü mü sorunu yerine, tanrı var mı yok mu sorunu olması gerekiyor. Her şeyden sorumlu, tüm suçları ona yükleyeceğimiz bir varlığı neden illa gerekli görüyorsun @@pach of neo? Bunun şeytan varsayımından bir farkı olmuyor. Ya da kötü tanrı Ehriman varsayımından. Aslında kötü kedi Şerafettin'den de...

Daima ve sadece gerçeği söyleyenlere selam olsun sevgili @@Suheyla... Maalesef bunu yapan ben değilim, sizsiniz. Bir konu üzerinde birazcık düşünseniz, ezberletilen yalanların yerine kendi düşüncenizi koysanız, yetecek. O zaman bu din sömürüsü çarkından çıkacaksınız. Din baronlarının işlerine geldiği şekilde dayattıkları ezberler yanlış. Nerede evli olunca recm diye bir bilgi var? Bu ezber tamamen uydurma. Kuranda yok, hadiste var diyeceksiniz. Kuran bu kadar önemli bir ayrıntıyı nasıl atlamış olabilir? Böyle bir ayrım olsa, mutlaka belirtmesi gerekmez miydi? Üstelik 80 sopa hükmünün ifk olayı üzerine konulduğunu biliyor olmanız gerekir. Aişe ise bekar değil? Üstelik Muhammed ile evli. Acaba neden recm olarak uygulanan cezanın ifk olayı üzerine birden 80 sopaya çevrildiğini hiç merak ettiniz mi?

Doğruları okumak varken yalan propaganda yayınlarına bir kuruşumu bile vermeyeceğim kesindir, bunu hiç bir şekilde hiç kimseyle tartışmam. @politika dostumu yüzde yüz destekliyor ve hak veriyorum. Hiç böyle anlamsız bir konuyu tartışacağım aklıma gelmezdi. Hâla bu konuyu hiç tartışılmamış varsaymak istiyorum.

Nisa adlı Kuran bölümünün 13, 14, 15 ve 16. pasajlarını ayrı ayrı ele almanın bir yolu yoktur. Çünkü 14 ve 15 “ve” bağlacı ile başlamaktadır. Bu iki bağlaç, dört pasajı ard arda bağlar. Birbirinin devamı haline getirir. 15. pasajın lezbiyenler, 16. pasajın ise gayler hakkında olduğu kesindir. Çünkü 15 de kadınlar fuhuş ile gelirse diyor. Hemen ardından 16 da ise apaçık iki erkek gelirse diyor. Bir kadın bir adam gelirse demiyor. Zorlama anlam yüklemelerle bu anlamları gizleyip saklamanın kesinlikle bir yolu yok.

Ne yani, şimdi Fettullah ne diyor diye kitabına para verip alacak, okuyacağız ha? Şimdi bu olmayacak şeyi bize niye söylüyorsun @@irinçköl? Bunun dünyada olmayacak bir şey olduğunu çok da iyi biliyorsun. Okunacak onca şey varken, tutup şimdi bunu niye okuyayım yahu? Adamın ne dediğini bilmesek neyse. Merak etsek de okusak. Zaten ne dediğini her gün istemeye istemeye duymak zorunda kalıyoruz. Daha olmadı aç sitesini oku. Nasıl ona beş kuruşumu veririm ya? Böyle bir şey kesinlikle mümkün değil. Bu konuyu tartışılmamış sayıyorum. Böyle bir şey tartışılamaz. Bu da nerden çıktı yahu? Şimdi oturup bunu mu tartışacağız? Bana bir kuruşa bile verseler kimse o adamın bir kitabını satamaz!

Anlaşılan o ki insan türünün bilinçaltına, yılan, kedi, baykuş gibi avına sessizce yaklaşan ve hiç kaçırmayan hayvanların korkusu yerleşmiş. Bunların avı insan da tabii ki olabiliyordu. Yılanın büyüğü var, kedinin büyüğü var da baykuşun insan avlayanı olur mu demeyin. Ben kendi gözlerimle yakın zamana kadar yaşamış ve nesli tükenmiş olan kocaman bir baykuşun doldurulmuşunu gördüm. Bu baykuş bir çocuğu rahatça avlayacak büyüklükteydi. Ölçmedim ama yetmiş seksen santim filan boyu vardı. Pençeleri korkutucu büyüklükteydi. Bilinçaltına yerleşmiş korku, bu hayvanların küçüklerinde bile harekete geçiyor. İşte tüm dini efsanelerin kaynağı bu korku. Tabii bu dinsel efsaneler benim dikkate alacağım bir konu değil. Bir çok insan cinlerin özellikle kedi biçiminde göründüğünü söyler. Karakedi beslediğimde "beyaz bir kedi alsaydın, bu ne böyle şeytan gibi" diyenleri çok duydum. Böyle safsataları nasıl dile alabiliyorlar, bu dinsel efsane yatkınlığı nedir, hiç anlamam. Karakedi bunun adı, ne ayet dinler ne hadis, Mırıl mırıl uyur kucakta, şeytan bunun neresinde? Diyatomedendir kumu, hemen örter kakasını, Çok titizdir, hem şakacı hem oyuncu, şeytan bunun neresinde? Saklambaç bile oynar insanla, hem de yaman saklanır, Ruhun duymadan yaklaşır, şaka yapar kaçar, şeytan bunun neresinde? Seveni korkanı hemen ayırt eder, sevmeyene yaklaşmaz. Ama bazen şakadan korkutup kaçar, şeytan bunun neresinde? Hadi bu sefer beyaz kedi denk geldi! Gözü de renkli değil, hadi konu komşunun gözü aydın, kulağı da manisa olsun bari!

Ben Müslüman cemaatler adına yapılan açıklamayı tartışmam. Kişilerin bir kısmı üzerinden genelleme yapmak yanlış olabilir. Belirleme doğru da olabilir, bunu tartşmakta fayda yok. Kişiler üzerinden tartışma uzar gider ve sonuçta “kişiler islamı bağlamaz” deyip çıkılır. Fakat kişilere değil, kaynaklara bakıldığında durum gerçekten vahim. Ana kaynağa bakalım. Kuran’da eşcinsellik ile ilgili ayetler Nisa 15 ve 16 dır. 15 kadınlar, 16 erkekler arasındaki eşcinsellik hakkındadır. Kadınlar için müebbet hapis öngörürken, erkekler için bir ceza öngörülmez. Eziyet edilmesini söyler. Eziyet son derece belirsiz bir sözcük. Azarlarsan da eziyet olur. Yani çok vahim bir ayrımcılık var. Lezbiyene ölünceye kadar hapis, gaya sadece azarlama! İki höt böt edip kaş çattın mı tamam, sal gitsin! Bu böyle olunca, hadislere bakmaya gerek yok. Çünkü kural olarak hadisin Kuran ile çelişmemesi, ondaki hükmü değiştirmemesi gerekiyor. Bunu ben demiyorum, müslümanlar açısından böyle demek istiyorum. Kuran’dan devam edersek, cennetteki parlak oğlanlardan bahsetmesi, “kabuğunda saklı inci gibi oğlanlar” demesi dikkat çekiyor. Erkeğe niye korunmuş, el değmemiş inci gibi diyesin ki? Görülüyor ki, örtülü bir teşvik ve kayırma var. Kadınlar lezbiyenlik yaptıklarında bu hoşgörü yok. Adamlar gaylik yapınca var. Cennette kadınlara öyle pazulu geniş omuzlu sevici kadınlar filan vaat edilmiyor. Kısacası, ayrımcılık var. Eşcinsellik yanlış diyorsa kadın için de adam için de eşit yanlış olsun. Yok yanlış değil diyorsa yine eşit yanlış değil olsun. Tutarlılık lazım...

Çok doğru söylemişsin dostum. Yandaş medyanın ne söylediğini zaten duymamak olanaksız. İnternetten kolaylıkla izleyebiliyoruz. Zaten benim hükümet sözcülerinin ne söylediklerini kendi seslerinden dinlemeye sabrım elvermiyor. Yazılı olarak ne buyurmuşlar okuyorum. Onların bir kelimesini duymaya bir kaç saniyemi bile ayıramam. Gazetelerine bir kuruş bile elbette vermem. Eğer çok sayıda gazeteye verecek param varsa, doğruları yazan gazetelerden ikişer üçer tane alırım, yine yandaş basına para vermem. Böylesi çok daha doğru olur. Hayır niye para vereyim, sebep ne? Vermemek için çok haklı sebepler varken, para vermek için tek bir neden yok!

Bunun nedenini hemen açıklayayım dostum. İslam dini sırf yahudileri yağmalamak için ortaya atılmıştır zaten. Tarihte biraz geriye gitmek, bu kin ve nefretin nedenini açıklar. İsrail halkı bir dönem Mısır'a göç etmişti. Bunun nedeni gerçekten Yusuf'un Mısır'da hükümdarlığa kadar yükselmesi midir, onu bilemem. Ama böyle bir göç var. Fakat sonra işler değişir ve tekrar anavatanları olan şimdiki Arap yarımadasına dönerler. Fakat hiç hoş karşılanmazlar. Geldikleri yerde kabul edilmeyen, dönseler kabul edilmeyecek olan İsrail halkı endişeli, stresli ve öfkeli bir toplum haline gelir. Uzun süren savaşlardan sonra anavatanlarına yerleşmeyi başarırlar. Bu dönem sancılı ve gergin olur. Sonra Mekke yönetimi ile uzlaşırlar ve kaynaşırlar. Mekke’nin onlarla bir derdi yoktur. Hac ticareti ile zenginleşen Mekke, İsrail halkıyla iyi geçinir. Fakat Tevrat’ı öğrenen bir kısım Araplar, dini kullanarak ganimet, köle, cariye elde etmenin yollarını keşfederler. Din adına her cinayet ve yağma meşrulaşmaktadır. Bunun üzerine bir plan yaparlar. Çok tanrıları teke indirip, tüm Arapları onun yolunda savaşmaya çağıracaklardır. Böylece otoriteyi tek elde toplayacaklardır. Hedeflerinde zengin İsrailliler vardır. Araplar kumda yatarlarken İsrailliler kaleler yapmayı biliyorlardı. Arap kabileleri birbirlerini yerken İsrailliler kalelerine çekilip ticaretlerine bakıyor, saçma sapan savaşlara karışmıyorlardı. Bunları yağmalamak için Arap kabilelerini birleştirmek gerekiyordu. Bir din yaratılacaktı ve bu dine yeni bir kitap lazımdı. Tevrat’tan kopye çekerek bir kitap uydurmak kolaydı ama, bunu Allahtan geldi diye lanse edecek bir de peygamber lazımdı. Gözlerine Muhammed’i kestirdiler. Çocukluğu uzakta geçmiş ve altına işediğini, altsız gezdiğini, sümüğünün aktığını kimse görmemişti. Üstelik dağlarda mağaralarda gezen otistik bir tipti. İleri yaşında bir dul ile evlenebilmişti. Kadına açtı. Ona bol ganimet, bol kadın, bol köle vaad ettiler. O da kabul etti. Kendi ısmarladıkları dışında kafasından bir ayet söylerse onu öldürecekleri tehdidinde bulunmayı da ihmal etmediler. Mekke’yi, yani iktidarı ele geçirdikten sonra onu zehirletip öldürdüler. Ölürken ayet diye bir söz söylemesine engel oldular. Ölüsü ile ilgilenmediler ve kokmaya başlayınca gece vakti aceleyle gömdüler. Sözün kısası, İslam dini Yahudileri yağmalamak, yok etmek amacıyla icat edildiği için oldu olası Yahudi düşmanlığı ile doludur. Varlık amacı budur.

Hiç olur mu, menfaat direk olarak gelmesi şart olan bir şey değil ki? İlla dini kullandığın anda hemen banka hesabına para mı yatması lazım? Dinin çıkar aracı olduğunu hepimiz bal gibi biliyoruz. Ama göle maya çalmakla belki bir çıkar oluşur diye bir duygu vardır. Nasrettin hoca bunu komiklik olsun diye yapmamıştır. Nasrettin hoca benim gözümde deterministlerin önde gelenlerindendir. Öyle hocaya can kurban. Onu anlayabilmekten bu çağda hâla çok uzağız. Bilgisiz bir topluma inceden müthiş mesajlar vermiştir. Keşke onu anlayabilse bu toplum. Nasrettin hocayı en derin saygılarımla anıyorum. Din tabii ki dolaylı sayısız çıkara alet olur. En azından oylar din propagandası ile dinci iktidara yönlendirilir. Dinci iktidar da ihaleleri yandaşlara, cemaat üyelerine verir. Hepsi köşe olurlar. Başkası sınav şifrelerini dağıtsa bu sahtekarlık, dolandırıcılık ve hak yemek olur. Ama cemaat yaptı mi işe bak, hikmete bak sen, allaha hizmet olur!!! Dinci olmayan biri gitse papanın elini öpse dinciler feryatlarıyla göğü yere indirir, ne kafirlik bırakır, ne ihanet bırakır, en ağır suçlamaları her gün saymaktan usanmazlardı. Ama cemaat papa eli öptü mü kimseden tıs bile çıkmaz. Efendi hazretleri kim bilir allahtan ne vahiy alıp ne hikmete binaen papanın elini öpmüştür!!! Avamın aklı ermez!!! Din bu kadar sıradan ve basit bir araç, bir alet, bir enstrümandır. Kullanan kullanana... Kimse de sen bunu niye kullanıyorsun demez. Aman allah yakar diye korkudan dilini yutar. Dinci olmayan biri CIA korumasında ABD de emir eri olsa, hakaretlerin bini bir paraydı. Kafir, hain, satılmış, uşak... Denmedik hakaret bırakılmazdı. Ama bunu muhterem efendi hazretleri yapınca akıl ermez hikmetinden sual olmaz iş oluyor! Bu yüzden din kadar zararlı bir ikinci araç daha yoktur. Çıkarın, sömürünün, aldatmanın en birinci ve en etkili aracıdır. Allah dedin mi herkes sazan kesilir, yeme atlar. Bu kadar kolay ve basit bir enstrümanı çıkarcılar hiç kullanmaktan geri durur mu? Dinin bir çıkar ve sömürü aracı olduğunu, çıkarcı ve sömürücülerin icat etiği bir uydurma olduğunu er veya geç herkes anlayacak. Bunu anlayamayan bir toplumdan bir zerre hayır çıkmaz. Dünyada en büyük devrim, din dogmalarını yıkan devrimdir. Başka hiç bir devrim bunu yapmadan işe yaramaz.

Hiç olur mu, menfaat direk olarak gelmesi şart olan bir şey değil ki? Dinin çıkar aracı olduğunu hepimiz bal gibi biliyoruz. Ama göle maya çalmakla belki bir çıkar oluşur diye bir duygu vardır. Nasrettin hoca bunu komiklik olsun diye yapmamıştır. Nasrettin hoca benim gözümde deterministlerin önde gelenlerindendir. Öyle hocaya can kurban. Onu anlayabilmekten bu çağda hâla çok uzağız. Bilgisiz bir topluma inceden müthiş mesajlar vermiştir. Keşke onu anlayabilse bu toplum. Nasrettin hocayı en derin saygılarımla anıyorum. Din tabii ki dolaylı sayısız çıkara alet olur. En azından oylar din propagandası ile dinci iktidara yönlendirilir. Dinci iktidar da ihaleleri yandaşlara, cemaat üyelerine verir. Hepsi köşe olurlar. Başkası sınav şifrelerini dağıtsa bu sahtekarlık, dolandırıcılık ve hak yemek olur. Ama cemaat yaptı mi işe bak, hikmete bak sen, allaha hizmet olur!!! Dinci olmayan biri gitse papanın elini öpse dinciler feryatlarıyla göğü yere indirir, ne kafirlik bırakır, ne ihanet bırakır, en ağır suçlamaları her gün saymaktan usanmazlardı. Ama cemaat papa eli öptü mü kimseden tıs bile çıkmaz. Efendi hazretleri kim bilir allahtan ne vahiy alıp ne hikmete binaen papanın elini öpmüştür!!! Avamın aklı ermez!!! Din bu kadar sıradan ve basit bir araç, bir alet, bir enstrümandır. Kullanan kullanana... Kimse de sen bunu niye kullanıyorsun demez. Aman allah yakar diye korkudan dilini yutar. Dinci olmayan biri CIA korumasında ABD de emir eri olsa, hakaretlerin bini bir paraydı. Kafir, hain, satılmış, uşak... Denmedik hakaret bırakılmazdı. Ama bunu muhterem efendi hazretleri yapınca akıl ermez hikmetinden sual olmaz iş oluyor! Bu yüzden din kadar zararlı bir ikinci araç daha yoktur. Çıkarın, sömürünün, aldatmanın en birinci ve en etkili aracıdır. Allah dedin mi herkes sazan kesilir, yeme atlar. Bu kadar kolay ve basit bir enstrümanı çıkarcılar hiç kullanmaktan geri durur mu? Dinin bir çıkar ve sömürü aracı olduğunu, çıkarcı ve sömürücülerin icat etiği bir uydurma olduğunu er veya geç herkes anlayacak. Bunu anlayamayan bir toplumdan bir zerre hayır çıkmaz. Dünyada en büyük devrim, din dogmalarını yıkan devrimdir. Başka hiç bir devrim bunu yapmadan işe yaramaz.

@@İNTERLOCK sen teyzelerin ve dahi bazı yörelerde amcaların örgü örerken bi ters bi düz ilmek attıklarını hiç görmemişsin...

Yani... Hiç yoğurtçu yoğurdum ekşi der mi? Baldan tatlı diyecek tabii. Yani geçim kaynakları bu, tüm dünyalığı din satmaya bağlamışlar. Ne teknoloji, ne bir hüner, ne marifet. Bol çene var. Ağdalı arapça tamlamalarla konuşunca bir şey söylüyor zannedilecek. Tüm tezgah bu...

Anlaşılmıştır dostum... Sen benim kusuruma bakma, herkesin bir "insane"liği oluyor işte... Sürçü lisan eyledikse affola. "Yar bana bir eğlence medeeeet..." "Al sana kerevet hacı cavcav!" "Yahu vurma gözüm, karagözüm!" "Bağda olur üzüm! Al bakalım!" "Yahu karagözüm, niye böyle haşinsin?" "hamağın başına insin!" "Yahu karagözüm, iki hasbihal edelim?" "Tesbih al olmaz, kara olur!" "Yıktın perdeyi eyledin viran!" "Vay vay vay vay vay..."

Yahu bir de bizi kendi yarattığımız tanrıya şöyle böyle demekle suçlarsın! Sen kendi kendini köle yapmışsın, gönüllü olarak özgürlüğünü teslim etmişsin. Daha ne diyelim, "independent day" dileyelim sana kardeşim... Umarım aklını bir gün özgür kılarsın. Efendi, tanrı bilmem ne diye bir şeyler olmadığını, en önemli şeyin insanlık olduğunu, insanlığa ve doğaya borcumuzdan başka hiç bir borcumuz olmadığını anlarsın.

Hayır yakmazdık. Kimseye hiç bir suçtan dolayı işkence yapılamaz. İşkencecilik psikopatlık ve sadistliktir. Ayrıca niye Filistin'i dilinize dolayıp duruyorsunuz? El nusra teröristleri Suriye'de çocukları, masumları katletmiyorlar mı? Biraz da bunu dilinize dolasanız? Libya'da yaralı bir adamı kameraların önünde hayvan gibi tekmeleyerek öldürmedi mi bu müslüman caniler? Neden hiç bunlardan bahsetmiyorsunuz? İsrail halkının varlığını inkar eden ve yok edilmelerini isteyen saldırganlara karşı kendini savunmak nasıl zulüm oluyor? Siz "hadi yallah geldiğiniz Orta Asya'ya" diye sizi kovmaya gelenlerle savaşmayacak mıydınız? İsrail halkı olmaması gereken bir halk mıdır? Orası anavatanları değil mi? Orada yaşamaya hakları yok mu? Yoksa esir olarak mı yaşamalılar? Böyle mi yaşamalarını lütfedeceksiniz? Din gözlüğüyle bakmak, her şeyi ters gösterir. Bu gözlüğü çıkarıp atmadan dünyayı düz göremezsiniz.

Aslında nedensellik derken ne kastettiğimizi çok iyi biliyorlar. Örneğin mycobacterium bakterisi tüberküloza ve ölüme neden olur. Dindarlara göre mycobacterium bakterisi allahın görevlisidir, o insanı öldürmek için allah tarafından görevlendirilmiştir. Asıl öldüren allahtır. Bize göre ise mycobacterium bakterisi evrimle tıpkı bizim gibi oluşmuş bir canlıdır ve ölümün bizzat nedeni odur. Onu görevlendiren filan yoktur. Bu temel bir ayrımdır, bizler nedenselliğin bizzat olguların kaynağı olduğunu bilirken, dindarlar bunu kabul etmeyip nedenselliğin tanrının ardına gizlendiği perde olduğunu iddia ediyorlar. Onlara göre nedenler hiç bir fonksiyonu olmayan bir perdedir, arkasında tanrı gizlenir. Böyle bir şey ise yok. Nedensellik var, tanrı yoktur.

Çukura düşünce belediyeye teşekkür etmek ha... Ya kemiğiniz parçalı kırıldı ve üç ay yatıp işten güçten olduysanız? Ya kafanızı vurup öldüyseniz? Dinin insanı getireceği nokta işte budur. Ülkemizi savaşa sokup bölse parçalasalar, mezhep savaşına boğazımıza kadar batırsalar demek teşekkür edeceğiz. Çok vahim... Sınav iddiası ise son derece yersiz. Kimse sokaktan geçen herkesi yakalayıp zorla sınava sokmaz. Kazanamayanları kebaphaneye göndereceğim de demez. Hele hele bir kısmınız muhakkak kebaphaneye gidecek diye tehdit hiç etmez. (Andolsun cehennemi cinler ve insanlarla dolduracağım. Kuran.) Böyle bir sınav yapana en hafifinden diktatör denir. Ya da işkenceci sadist denir. Bu sınav benzetmesi, sizi çok zor durumda bıraktığı halde bunu bile din gözlüğü görmeyi engelliyor, bu iddiayı sürekli dindarlardan duymaya devam ediyoruz.

Öyle düşünmüyorum. Ateist ahlakını hiç bir din sağlayamaz. Tersine dinlerdeki "benim gibi inanmayan sonsuza kadar yanacak, ben sonsuz zevke dalacağım" iddiası ahlaksızlığın, bencilliğin, ötekileştirmenin, düşmanlaştırmanın ve savaşların, katliamların kaynağıdır. Ben doğayı allah ben tüketeyim diye yaratmış deyip hayali allaha kurban kesmiyorum. Et üretmeyi ibadet gibi sunmak bana son derece itici geliyor. Adıyla hayvan boğazlamamı isteyen bir tanrı benim için en itici şey. Ben tüm canlıların evrimsel kardeşlerim olduğunun bilincindeyim. Doğaya herhangi bir dindardan çok daha duyarlı olmamı sağlıyor bu bilinç. Doğa tüketilecek bir nimet değil, içinde yoğrulduğumuz, evrim serüvenini tüm canlılarla birlikte yaşadığımız beşiğimiz, özümüz, her şeyimiz. Tüm canlılarla akrabayız, öz be öz soyumuz bir bütün. Evrim bizi etobur olarak oluşturduğu için istemeden, zorunluluk kadarı et üretmeye istemeden mecburuz. Bu bir ibadet asla olamaz. Bunu törenselleştirip matah bir iş yapıyorum zannetmem asla mümkün değil. Zavallı hayvan kardeşimi en az acı ile, o farkına bile varmadan ete dönüştürebilirim ancak. O da zorunlu olduğum, et sentezleyecek şekilde maalesef evrimleşmemiş olduğum için. Dilerim teknoloji buna bir çare de bulur, hayvanları et kaynağı olarak kullanmaktan kurtuluruz.

Nedenselliğe allah adı takmanın bir yolu yok. Su sıvı olduğu için akar, akıcılığı doğası nedeniyledir. Bir bilinç su aksın dediği için akmaz. Nedensellik maddenin doğasından kaynaklanır. Bir tasarımcı yoktur. Doğa tasarlanmamıştır. Olabileceği, doğasının gerektirdiği biçimde var olmuştur. Kimse su sıvı olsun, taş katı olsun, hava sıkışabilir olsun istememiştir. Maddeler zaten ancak böyle olabilirlerdi. Olabilecekleri biçimde var olmuşlardır. Var eden de yoktur, tasarlayan da yoktur. Allah denilen şeyin nasıl bir şey olduğunun iddia edildiği bellidir. Bu tanıma uyan bir varlık olamayacağı için yoktur. Özelleştirilmiş allah, zeus, yehova, god gibi tanrıların olmadığı, onlara atanan özelliklerden açıkça belli olur. Tanrı diye bir kavram ise daha belirsiz ve hakkında somut veri olmadığı için felsefe konusudur. Allah veya zeus hakkında veri mi var denebilir. Tabii ki var. Allahın bir kitap gönderdiği iddia ediliyor. Bu kitabı inceleyerek bunu gönderenin allah olmadığı açıkça anlaşılabilir. Zeus hakkında da mitolojik bilgi var. Bu bilgilere bakılarak da zeus diye bir şeyin olmadığı anlaşılır. Tüm dinlerin tanımlamalarından soyut bir tanrı kavramı, akıllı tasarım gibi iddialar ise felsefe konusudur. Bunların olmadığını felsefe yoluyla kanıtlayabiliriz. Çünkü elimizde hiç bir somut done yok. Bu ayrım önemli. Önümüze bir dinin iddiası bir tanrı mı koyuyorsunuz, yoksa hiç br dinde tanımlanmamış soyut bir tanrı kavramı mı koyuyorsunuz, buna bakmak şarttır. Ona göre iddiaya cevap verilir. Ateizm bir tanrıyı kabul etmeyip başka tanrıyı kabul etmek, tanrıları reddedip şeytanı, cinleri, melekleri kabul etmek filan elbette olamaz. Tüm dinlerin tüm iddialarını reddetmek olduğu gibi, soyut, tanımlanmamış tanrı kavramını da reddetmekle agnostisizm ve deizmden ayrılır. Tanrı iddiaları türlü çeşitli kılıklara girip sunulabilir. Akıllı tasarım, ilk cevher, aklı evvel, ilk başlatıcı, enerji, sonsuzluk... vs. Tanrı derken ne kastedildiğine göre verilecek yanıt değişmektedir. Ama allah derseniz, gönderdiği iddia edilen din ve kitaba bakarak öyle bir şey olamaz demek çok kolaydır. Soyut tanrı iddiası ise bundan çok farklıdır. İddianın tanımlanması gerekir. Özetle, allah dediğiniz zaman, Kuran'ın insan yazması olduğunun apaçık görülmesi nedeniyle bu iddianızı reddetmek durumundayım. Nedenselliğe tanrı denir demek istediyseniz, bu da mümkün değil, başta açıkladım. Yani kısaca ne iddia ettiğinizin açık olması gerekir. Allah iddiasının olduğu metin olan Kuran'da allah nedenselliktir diye bir ibare olmak bir yana dursun, nedensellik reddedilir. Nedenlerin sadece perde olduğu ve allahı gizlediği iddia edilir. Sözlerine önem verdiğiniz ve islam büyüğü olduğunu sandığınız Said Nursi de böyle der. Herhalde biliyorsunuzdur. Yani iddianızı kabul edemeyeceğim.

Tesadüf diye bir şeyin olmadığını anlattım. Her olgunun nedenleri vardır. Tesadüf olarak görsek de nedenleri vardır. Protein de elbette tesadüfen oluşamaz. Protein ancak kendisi de proteinden yapılı olan ribozom tarafından sentezlenir. Bu da bir tavuk-yumurta sorunu ortaya çıkarıyor. Proteini yapan makine de proteinden. Başka bir protein yapabilen makine de yok. Açıklamamız gereken sorunların çok basit olduğunu kimse söylemedi. Nedenselliği bir çırpıda açıklamak hiç de kolay değildir. Nano teknoloji bu konuda bize yardımcı olacak diye umuyoruz. Fakat biz açıklayamadığımız bir olguyla karşılaşınca tanrıya sığınmıyoruz. Tanrı diye bir şeyin olmadığını, evreni nedenselliğin yönettiğini biliyoruz. Her olgunun mutlaka maddi nedenleri var. Nedensellik ise elbette zeki ve amaç güden bir şey değil. İşler olabileceği şekilde oluyor. Olan her şey, nedensellk içinde ancak öyle olabileceği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur. Nedenselliği ise adım adım çözümlüyoruz. Protein konusunda ancak bazı tahminlerimiz var. Protein öncülü bazı silikat kristallerin kendilerini kopyalama özelliği kazandığı ve bu kristallerin protein iskeleleri ya da kalıpları olarak çalıştığı gibi. Nano teknoloji yeterince gelişmeden bu teorileri kanıtlamak zor. Daha zamanımız çok. Güneş en az bir milyar yıl daha dünyaya dostça ışıyacak. Bu çok uzun bir süre. İnsanlık bir çok devrimden geçerek bir çok bilinmeyeni aydınlatacaktır. Daha teknolojik devrimin başında, emekleme bile değil, doğum aşamasındayız. Bu devrim daha bir çok atılım ve yeni devrimler yaratacaktır. Diyeceksiniz ki biz öldükten sonra teknolojiden bize ne? Öyle düşünmeyin. İnkaların fırtına yaratmasınlar diye tanrılara sunduğu bir genç olsanız ne olacaktı? Neden haberiniz olup da ölecektiniz? Hiç bir şeyden. Bireylerin önemi yok, insanlığın önemi var. Belki varlık bilgimizi karadeliklere yüklemeyi başaracağız ve başka bir evrende tekrar var olacağız. Belki de bizler de böyle var olduk. Hepsi olabilir. Evrenler de evrimleşiyor olabilir. Ama tanrı tarafından yaratılmış olamayız. Çünkü evrenin gelişkin ve karmaşık bir yapı olması yüzünden onu bir şeyin yarattığını düşüneceksek, bu şey evrenden daha gelişkin ve karmaşık yapıda olacağı için o evrenden daha fazla bir yaratıcıya muhtaç olur. Bu böyle daha gelişkine doğru geçmişe gidemez. Basit karmaşıktan gelmez. Karmaşık basitten gelir. Bu yüzden tanrı olamayacağı için yoktur. Gerçek, evrimdir. Şu an en gelişkin ve karmaşık bizleriz, yani bilinç. Bizden daha gelişkin bir varlık yok. Biz en son ve gelişkin evrim ürünüyüz.

Evrimciler dinciler gibi yobaz olmadıklarından, mükemmel bir tanrıya filan inanmadıklarından, teorilerinin tamamlanması gereken noktalarını görür ve söylerler. Hiç bir zaman "teorilerimizi mükemmel ortaya koyduk, bu iş bitti artık" deyip yan gelip yatmazlar. Kafayı din ile, mükemmel tanrı hayali ile bozmuş olanların anlayabileceği bir durum değil bu... Yok merhametli tanrı, yok acıyan tanrı, yok başka saçmalık tanrı teraneleri ile yürüyen bir iş görülmemiştir. Tanrı fikri insanlığın en kötü icadıdır. Din en berbat icadıdır. Bunları icat ettiğinden beri insanlık huzur bulamamıştır.

Maalesef boşa okumuşsunuz. Biyolog değilsiniz. Aldığınız kağıt parçasında öyle yazıyor. Biz biyolog olamamış ne prof ünvanı verilmişler gördük. Eline verilen kağıt parçasında yazanla bir şey olunmuyor. Evrimin tesadüfle filan alakası ise kesinlikle yoktur. Evrim tesadüfen filan çalışmaz. Evrimin tek ayağı mutasyon değildir. Doğal seçilim diğer ayağıdır. Doğal seçilim ise asla tesadüfen çalışmaz. Tesadüflerin nedenleri vardır. Dolayısıyla tesadüf diye bir şey aslında yoktur. Görecelidir. Bize göre tesadüftür. Tesadüfleri dizginleyip belirli hale getiren bir tanrı filan da yoktur. Belirlenim tanrıya ihtiyaç duymaz. Modern determinizm tanrı fikrinin öldüğünü, aslında tanrı diye bir şeyin zaten hiç olmadığını, ölenin tanrı fikri olduğunu ilan etmiştir.

Esad devrilince ne olacak ben söyleyeyim. Kuzey Irak benzeri bir Kürt bölgesi oluşacak. Bu nusraymış bilmem neymiş islamcı katiller mezhep savaşı içine itilecek. Vay haklarımızı vermiyorlar diye Türkiye'nin üzerine salınacaklar. Şimdi ateş kızgın değilken maşa kullanması iyi gibi geliyor. Ateş kızışınca maşa da kızaracak, ele alınamayacak. Bu halk islamcı teröristlere "benim teröristim iyidir" demenin bedelini ödeyecek. Zulme ortak olan zalim olur. Bu halk zulme ortak olmuştur. Gezi zulmüne ortak, balyoz ergenekon zulümlerine ortak, Suriye zulmüne ortak... Bu ortaklıkların, bu zulümlerin hesabını verecek. Şimdi "ben teröriste terörist demem, yeter ki islamcı olsun" derken tatlı geliyor. Ama o cani teröristlerin cinayetlerinin, zulümlerin hesabını verirken çok acı olacak. Osmanlı kendi insanına Alevi diye zulmetti ve layık olduğu tarihin çöplüğünü boyladı. Eceli gelen dinle mezheple uğraşır.

Hazar denizinin Türkmenistan tarafında 20,8 milyar ton petrol rezervi olduğu biliniyor. İran tarafında ise bundan çok fazla olması muhtemel. Hazar'dan çıkarılması beklenen petrol rezervi en az 100 milyar varil kadardır. ABD petrol uzmanları bunun 200 milyar varil olabileceği beklentisindedirler. Fransız kaynaklar ise 250 milyar varil rezervden söz etmektedir. Azeri sözcüler 100 milyar tondan bahsetmekteler. Bu yaklaşık 700 milyar varil eder. Olası en büyük rezerve sahip İran ise tahmin mi yapamıyor, suskun mu kalıyor, ben mi duymadım bilmiyorum ama bence en büyük rezerv İran'da. İran emperyalistlerin iştahının üzerinde olduğunu biliyor. PEJAK ile şiddetli mücadele etmesi bundan. Bizim ise PKK lıları "pişman değilim" dediği halde "yok sen pişmansın hem de bin pişman" diye salıverdiğimiz malum. Bir adadaki katil kaldı salınmadık, o da süs biberi gibi saklanıyor. Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet diz boyunu geçti. Millet uykuda. Kan uykusu bu. Hazır sıcak yeşil dolarlarla, son model cep telefonlarla "bir şey oldum, bak akıllı telefonum var" diye ne oldum delisi yapılarak uyutuluyor. Hıyanet gırtlağı geçince "ne oluyor" diyecek bu halk ama geç olacak. O zamana kadar İskenderun için savaşacak komutan bırakmamış olacaklar. Hepsi ya hapiste, ya öldürülmüş olacak. Bu ihanetlerin ve uyutmaların baş aracı olan Arap uydurması kutsal olduğu iddia edilen metinlerle ise hiç işim olmaz. Arabın yavelerini biz çöpe atalı çok oldu. Bunları buraya temcit pilavı yapmak en azından bana hiç bir şey anlatmaz. Arabın 1400 sene önce ne yavelediği zerre umrum olmaz...