Zıplanacak içerik

democrossian

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. 2. Dünya savaşı öncesi iki Alman konuşuyorlarmış: "Savaş çıkacak gibi." "Çıkmazsa iyi... Ama çıkarsa iki ihtimal var." "Bizi ya askere alırlar, ya da yaştan dolayı almazlar." "Almazlarsa iyi... Ama alırlarsa iki ihtimal var." "Ya cepheye sürerler, ya geri hizmete alırlar." "Geri hizmete alırlarsa iyi. Ama cepheye sürerlerse iki ihtimal var." "Ya ölürüz, ya eve döneriz." "Eve dönersek iyi. Ama ölürsek iki ihtimal var." "Ya sabun fabrikasına, ya kağıt fabrikasına gönderirler." "Sabun olursak iyi, ama kağıt fabrikasında iki ihtimal var." "Ya gazete kağıdı oluruz, ya tuvalet kağıdı." "Gazete kağıdı olursak iyi, ama tuvalet kağıdı olursak b.... yedik!"
  2. Örnek olarak söylüyorum: Romulus'un kurtlar tarafından emzirilip büyütülmesi, bir ulus efsanesi değildir. Çünkü burda kişiye atama var. Romulus ve soyunun oluşturduğu hanedanı kutsama ve yüceltme var. Ergenekon efsanesinde ise, kişi yok. Boyların bir araya gelerek oluşturduğu bir ulus var. Bu bakımdan Türklerde ulus bilincinin tarihi çok eski. Göktürk yazıtları da bunun kanıtı. Bu yazıtlarda üstelik buyurgan, dikteci bir dil yoktur. Uyarıcı, öğüt verici bir dil vardır. Bu önemli bir öge. Türkiye adı ise bu tarihe bir atamadan başka bir şey değildir. Atama için bir tarih gerekli. Türkler ise batıya hareketleriyle dünyayı geri dönüşsüz biçimde formatlamışlardır. Bu tarihe atama yapmaktan normal bir şey olamaz. Türkiye Cumhuriyetini kuran halka ise Türk halkı denir. Egemen, başat ırk filan söz konusu değildir. Tarihten ülkeye, ülkeden halka atama. Bu kadar. Adı Kartal olan yüksekten mi uçuyor? Hayır. İsimler atamalardır. Kimsenin genleri, kanı, kafatası araştırılıp gerçek Türk mü değil mi bakılmıyor. Atamaları sorun etmek, emperyalist tuzağıdır. "Bak yeğenim diyen adamcağza "hop, anam mı babam mı, ananla mı, babamla mı kardeş, neden çıkarıyorsun bunu" demek gibi ilkel bir tepkinin kaşınması, kanatılmasıdır. Bu tuzağa düşmeyin. Osmanlı ise ulus bilincini yok ederek hanedan kutsama yoluna gitmiştir. Bu uğurda yok Osman Kuran olan odada uyumamış filan gibi asılsız masallar uydurmuşlardır. Osmanlı, yıkılması gereken bir enkaz ve Türkiye Cumhuriyeti, kurulması gereken bir devlet idi. Bu devrim başarılmış ve çağdaşlaşma yoluna girilmiştir. Kösteklenmeye çalışılan bu çağdaşlaşma ve mahkum edilmek istendiğimiz bataklık, din, mezhep, dogmalar, çıkmazlar bataklığı...
  3. Kafadan atmasyon atamalarla ben de Jüpiter'in halkalarının görünmez uzaylıların tavaf meydanı olduğunu söyleyebilirim. Atmasyonda sınır yoktur. Atmasyonlara yanıt vermem. Biri tutar Kurandaki gökte şeytanlara atılan taşlar ifadesinin meleklerin lazer silahları olduğunu iddia eder. Şimdi buna yanıt mı vereceğiz, melekler lazer kullanmaz deyip kanıtlamaya mı uğraşacağız? Atmasyonla uğraşamayız.
  4. Köle veya kadın, hür bir adamı öldürürse kısas yapılmaz. O köle veya kadın, hür bir adam tarafından öldürülür. Bu kısas olarak yapılmaz, keyfi olarak yapılır. Çünkü hür adam bu cinayetten dolayı nasılsa kısasa uğratılmayacak. Mezhepler tabii ki ilkel yanlışları düzeltmeye çalışmak zorunda. Bu bir şey göstermez. Mezhep zaten niye var? Yanlışları düzeltme çabasından dolayı var. Konumuz mezhep ne demiş, imam ne demiş, müftü ne demiş değil. Konumuz Kuranda ne yazıyor? Mekke muhalefeti kutsal diye lanse ettikleri metinlere ne yazmışlar? Konu bu. Konu filanca ne demiş falanca ne demiş değil. Ateizmin peygamberi yok. Dogma ile mücadele ettiği için şehit düşmüş, dogma mücadelesi için canını ortaya koymuş ve vermiş, anısına son derece saygı duyduğumuz aydınlık savaşçıları da olsa peygamberimiz değiller. Her söylediklerini onaylamak zorunda değiliz. Hemen onaylamadığım başka bir tarafını söyleyeyim: Kısasa kısas ifadesi örneğin. Kısasa kısas diye bir şey olamaz ve yoktur. Cinayete kısas vardır. Kısasa kısas diye bir şey olsa, kısaslar zincirleme gider ve hiç bitmezdi. Ateizmde dogma, peygamber, kutsal yok. Bunlar dinde var. İnsanlar ya dogma karşıtıdır, ya dogma savunucusudur. Arası yok.
  5. İhtimal vermiyorum. Ama Fransa bu konuda sabıkalı. İşgalci Almanlarla işbirliği yapan hükümet, soykırıma yardım etti. Bununla ilgili bir film izlemiştim. Adını hatırlamıyorum. Yaralayıcı bir filmdi. Korkunç, utanç verici bir leke...
  6. Öyle de çevrilse, böyle de çevrilse gerçek apaçık: Müslüman ülkelerde krematoryuma izin verilmeyişinin tek nedeni dogma. Bu gerçeği elli milyon mazeret üretilse gizleyemez. Gerçeği olduğu gibi söylemek, mazeretlere sığınmamak ise insanlığın önemli erdemlerindendir. Dünyada etkisiz hale getirilmesi gereken milyonlarca ton atık madde üretiliyor. Bunun içinde ceset yakmanın lafı bile edilmez. Edilmesi komik olur. Yüzmeye üşenen kişinin "tırnaklarımın arasına su kaçar" demesi kadar komik bir mazeret. Bu bir seçme özgürlüğüdür. İnanılmaz derecede insanlığı geliştirir. Özgürlüklerin değeri para ile ölçülmez. Kimse para karşılığı özgürlüğünden ödün vermemeli. Bu insanlık onurunu zedeler. Özgürlüğü savunma konusunda bütün insanların tek ses, tek yürek olması kadar önemli bir konu daha göstermek zordur. Özgürlük kısıtlamanın hiç bir mazereti olamaz. İlla ki olmayacak özgürlükler hariç. "Benle beraber filanca filanca da öldürülsün" demek gibi. Böyle bir özgürlük yok elbette. Ceset yakmanın ise olmayacak hiç bir tarafı yok. Bu özgürlüğü savunmayana ben özgürlükçü, aydın fikirli demem. Dogma yıkmak, insanlığın en büyük görevleri arasındadır. İnsanlık için bundan kutsal bir görev daha bilmiyorum...
  7. Bugünlerde yeni bir zehirli propaganda bulutu salınmaya başladı ülke üzerine. Hemen de ağızlara sakız oldu. İnsanların ağzına bir sakız vermeye gör. Günlerce cak cak cak... Hatay Türkiye'ye yüz yıllığına ilhak edilmiş. Bu süre dolunca Hatay'da referandum yapılıp Türkiye'de kalmaya devam etmek isteyip istemedikleri sorulacakmış!!! Nasıl psikolojik hazırlama yapıyorlar görüyor musunuz? Adeta kolu bacağı kesilecek insanı narkoza alma, uyuşturup budanmaya hazırlama gibi! Geçen yıl da koca koca kelli felli adamım diye gezinen adamlar Lozan'ın süreli olduğunu ve süresi dolunca geçersiz kalacağını iddia etmişlerdi! Yok Lozan'ın gizli maddeleri bilmem nerde kasada saklıymış da, filanca AB yetkilisi kasayı açıp göstermiş de, gözleriyle görmüş de, infial yaratır diye bugüne kadar açıklayamamış da, şimdi açıklama zamanı gelmişmiş!!! Yok ya? Niye geldi zamanı? Banka hesabına kaç bin dolar transfer edildi de zamanının geldiğine karar verdin? Bu kepazeliklere milleti iyice alıştırıyorlar. Bunlar milletin bilinç altına yerleşecek, yarın Hatay için savunma sirenleri çaldığında halk uyuşacak, kesim zamanı gelmiş kurbanlık gibi direnmeyecek, zaten müstahaktık buna diye boynunu bükecek! O zamana kadar zaten Atatürk'ün Hatay'ı zorla ilhak eden bir diktatör olduğu propagandası son gaz topluma zehirli bir bulut gibi pompalanacak. Zaten pompalanıyor. İki şık var: Ya bu emperyalistler bu halkı tanıyamamışlar, ya bu halk hâla daha bu emperyalistleri tanıyamamış. Buna bağlı olarak iki şık daha var: Ya emperyalistler bu halktan yüz yıl daha unutamayacakları bir sille daha yiyecekler, ya bu halk bir daha belini doğrultamayacak şekilde emperyalistlerden öyle bir tekme yiyecek ki, aklını başına alma fırsatı bile olmayacak. Sevr sonunda dayatılacak. Bu olursa bu halk tarihinde yaşadığı acıların en büyüğünü yaşayacak ve tarih sahnesinden bu kez silinir. Devir öyle yeniden var olma devri değil. Bu devirde silinen, yok olur gider. O halde iki şık var: Ya bu halk aklını başına alacak, ya yok olacak. Seçim halkın. Biz kimseyi zorla ayakta tutup var edemeyiz. Halkın kararı yok olup gitmekse, bu gerçekleşir. Halk bilecek. Belki de halk hiç savaşmayacak. "Sen orayı al, sen de şurayı al, senin de hatırın kalmasın kanka, sen de buyur. Haaa, sen de vardın değil mi, gel gel bizde toprak çok!" diyecek, ben bunu bilemem. İntihara kararlı bir insanı durdurmak zordur. Bu halk takkeyi önüne koysun, düşünsün. Plan belli. Amaç belli. Kendisine kazılan kuyu belli. Belli olmayan hiç bir şey yok. Belli olmayan bu ulusun uğrayacağı son... Bu halkın sonunun ne olacağını düşünmesi gerekiyor. Benden söylemesi... Tüm göstergeler söylediklerimi gösteriyor. Dünyanın sayılı, bölgesinin en büyük gücü olan Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyanın en önemsiz ordusu haline getirildi. Bu orduyu artık hiç kaale alan yok. Bunun kanıtı ne? Söyleyeyim: Hiç bir orduda boyun eğerek, bel bükerek selamlama yoktur. Baş ile selam, gözler karşıdan ayrılmadan verilir. Düşman komutanının karşısına esir olarak çıkarılsanız, bel bükmez, boyun eğmezsiniz. Bu askerliğin en başta gelen en önemli kuralıdır. Bu kural şimdiden, daha ülke savunulmadan yok edildi mi? Evet. Gerisini bu halk düşünecek... Ama iyi düşünmeli. Düşünme yetisini de kaybettiyse zaten sonunu kendisi hazırlamıştır...
  8. Yani, herhalde kavramların bir evrimi olacak. O zaman, o zamana göre bir ulus anlayışı olacak elbet. Bu, o zaman ulus anlayışı yoktu demeyi gerektirmez. Elbette kavramların kavranışı seneden seneye bile farklılık gösterebilir.
  9. Sorun o değil, anlamamışsınız. Sorun, çıkar için her türlü taklayı atabilmesi... Çıkarı öyle gerektirsin, ateist olur benden ileri. Yeter ki çıkarı onu gerektirsin...
  10. Kızlı - erkekli tartışmaları alevlendirilirken ne oldu ben söyleyeyim: Bilal bir gemicik daha aldı. Bu seferki, önceki gemiciklerin kapasitesi toplamına sahip devasa bir gemicikcik. Fetullah bundan dolayı mı artık, neden dolayı ise, "Karun" dedi. "Firavun" dedi. İş ciddiye biner gibi oldu. İş danışıklı döğüş sınırlarını zorladı. Bize dense bu lafları sallamayız da, müslüman müslümana dedi mi bunlar kavgada söylenmeyecek laflardandır! Tabii denen, denilen müslüman mı, orasına karışmıyorum. Kişi, aynı beyandır. Gerisini ben bilmem. Olan bir şey daha var, Anıtkabir'i ziyaret eden vatandaşlar bir milyon psikolojik sınırını parçaladı geçti. İşim çıkmasaydı ben de orada olacaktım. Maalesef gidemedim. O manzarayı görüp Atatürk'ümüzle gururlanmayı çok istemiştim. Bir dahaki fırsatı kaçırmayacağım. Ne büyük lider... Ne büyük insan... O gözlerimi kamaştırdıkça öbür liderim diye geçinenleri, gözümde karaltılar mı uçuşuyor, tansiyonum mu düştü, yoksa sinekler mi uçuşuyor ayırt edemiyorum.
  11. Düş de gör, anlarsın beni, Düşde gör, anlarsın belki. Düş de düş, düş içinde düş, Tekrar kalk, tekrar düş. Düşmem düşte ben, uçarım, Dağlar ovalar aşarım. Anlarım ki bu bir düş, Düşerim, uçamam artık. Düştüğünü düşde gör, Düş de gör düşmek nedir. Uçamamak, kırık kanat, Çaresizlik, güçsüzlük. Özgürlüktür düş, Özgürlüğe düş. Özgürlüğün tam içine, Köle ol özgürlüğe, Özgürlüğü düşde gör, Düşmeyi düş de gör, Düşmeyi düşde gör...
  12. Yani... Bu ülkeyi ve dogmalarını iyice tanıdık artık... Yabancılık çekmiyoruz. Yakmayı bile akıllarına sığıştıramaz dogmatikler de, elmasa dönüştürme işi bunlara iyice hafakanları bastırır herhalde! Hem yüksek sıcaklık, hem yüksek basınç! Ölüye eziyet! Olmaz bu dogmatikler, olsa da biz göremeyiz de, bakma işte... Doğruyu söyleyelim de kaç köyden kovarlarsa kovsunlar...
  13. Olur mu, ben özel girişimciyim, bir krematoryum ruhsatı için başvurdum diyelim. Ruhsat verecekler mi? Hayır vermeyecekler. Fempa onay alamadı demedin mi? Dedin. Alsalar duyardık değil mi? Demek gerileme var.
  14. Demek ki bu ne anlama geliyor, Atatürk'ten sonra demokrasi ve insan hakları, özgürlükler sürekli gerilemiş. Onun koyduğu özgürlük standardının çok gerisine düştük. İlerleteceğimiz yerde... Bize yazıklar olsun. Bu çağda hâla geri kara din dogmaları ile boğuşuyoruz. Bir milim ilerleme sağlayamadığımız gibi geri gittik...
  15. Bilim insanları, ceset yakmanın sürekli bir ritüel haline gelmesi durumunda, küçük çaplı bir santralin elektrik üretiminde kullanılabileceğini söylüyorlar. Bir merkezi krematoryum düşünün ve tüm cesetler yakılmak üzere bu merkeze yönlendiriliyor. Burası sürekli çalışan bir termoeektrik santrali olacaktır. Zaten milyarlarca metreküp gazı termoelektrik santrallerde yakıyoruz. Bir kişi ısınmak için ömrü boyunca yüzlerce metreküp gaz yakıyor. Birkaç metreküp de ölümünde yakarsa bu bir fazlalık oluşturmaz. Günümüz insanının oldukça kilolu ve yağlı olduğu düşünülürse, iyi bir yakıt kaynağı. Mezarlık olarak kullanılan geniş alanların da kazanılacağı düşünülürse, krematoryum çok faydalı bir yatırıma dönüşecektir.
  16. Ulusalcılıktan çıkanın tek yolu din faşizmidir. İstemese bile ona hizmet etmekten başka gidebileceği bir yol yoktur. Atatürk'ün izinden çıkanın saplanacağı tek yer dogma bataklığıdır. Bu ülke gerçekleri şaşmaz şekilde budur. Bu gerçeği görmezden gelenler olsa da bu gerçek değişmez. Çünkü bu ülkede ırkçılık diye bir sorun neredeyse hiç olmamıştır. Bu ülkede dincilik diye bir sorun ise şiddetle vardır. Yüzde biri oluşturan bir sorunu şişirdikçe şişirip tehditmiş gibi göstermek, yüzde doksandokuzu oluşturan heyula bir sorunu ise "yok bişey yok yok" diye küçük göstermeye çalışmak art niyetin daniskasıdır ve emperyalist empozesidir. Bu ülkede ırkçılık dincilik ile desteklenmeden asla var olamaz. Temeldeki sorun dinciliktir. Dincilikten soyut bir ırkçılık tehdidi hiç bir biçimde yoktur. Görüyorsunuz, ırkçılığa karşıyız diye hacivat şovu yapanların "allahın seçtiği kurtulmuş millet" diye dogmatik hezeyan saçmalayan şairi baş tacı ettiklerini. Bu ülkedeki sorunu gerçek yüzüyle görmemenin, sorunun din dogması olduğunu anlamamanın hiç bir mazereti yoktur. Din gider, sorun biter. Din kalır, bataklıkta debelenmeye devam ederiz. Onyıllardır değişik kuklalar bize bu oyunu sergiledi. Nihayet işe hız verdi ve planlarını iyice yüzeye çıkardılar. Sevr paçavrası Atatürk tarafından parçalanıp çöpe atılalı beri, onu yeniden uygulamaya koymak için planlar yapılıyor. Bu tezgahlar artık iyice belirginleşti, yüzeye çıktı. Halkı buna alıştırma, kurbağanın suyunu ısıta ısıta artık haşlamaya yaklaşma dönemindeyiz. Atatürk'ü kötülemeler, ulusalcılığı yok saymalar, etnikçilerle işbirliği, mezhep ayrımcılıkları, dinciliğe hız verme hep bunun görünür tezahürleri. Ülke artık bölünmeye adımlar sıklaştırılarak götürülüyor.
  17. Şüphem olmayan tek konu, Atatürk ve devrimcilik kazanacak. Başka yol yok...
  18. Kedinin onuru, gururu ve özgüveni beni her zaman hayran bırakmıştır. Kedi bambaşka bir hayvan. Bir de kuşlar... Bu iki türe karşı derin hayranlık besliyorum. "Kuşlar Kanatlı Uygarlık" filmini lütfen izlemediyseniz izleyin. Ömrümde izlediğim en güzel film diyebilirim. Elli kereden fazla izledim, arşivimin demirbaşı, bir kez olsun gözüm yaşarmadan izlediğim olmadı. İnsanlardan, insanlıktan utandığım ise, sanırım 2004 yılıydı, bir gizli çekim yayınlanmıştı. Meğer bu olay her yıl gizlilik içinde yapılıyormuş. Fakat o yıl bir kameraman gizlice çekim yapmayı başarmış. İnsanlığın utancı, yüz karasıydı. Ellerinde çivili sopalarla bir grup buzların üzerinde ilerliyordu. Yavrularını yalayan, emziren foklara vahşice ve barbarca saldırıyorlardı. Çivili sopaların darbelerine uğrayan foklar çaresiz suya kendilerini atıyorlardı. Buzlar üzerinde ne olduğunu anlamayan, masum bakışlarıyla insanları izleyen beyaz kürklü yavru foklar kalıyordu. Gerisini anlatmaya yüreğim elvermiyor. İnsan olmak maalesef bir utanç, bir yüz karası... Şu kadarını söyleyeyim, bu canavarlar beyaz kürklerin peşinde ve onu da delmeden almaları gerekiyor ki parasal değeri düşmesin. Kanada hükümeti filmin yayınlanmasından sonraki yıl fok avını askıya almak zorunda kaldı fakat sonra konu unutuldu. Bu kürkleri sırtına geçiren vicdansızların yüreğinde nasıl bir sızı oluşmadığına ben akıl erdiremiyorum. İnsan olmak bu kadar mı ucuz... Önüne gelen insanım diye ortada geziyor...
  19. @@politika dostum, iletinin altını imzalıyorum. Maalesef ülke bir polis devleti oldu. İleri demokrasi!!!
  20. Dünyada milyarlarca metreküp petrol gazı, depolama tesislerinin yokluğundan dolayı boşa yakılıyor. Petrol sondajında önce petrol gazı çıkar, sonra petrol gelir. Amaç petrol olduğu için gaz depolama tesisleri yoktur ve bu gaz bitene, petrol gelene kadar çıkan gaz yakılır. Birkaç metreküp doğalgaz bir cesedi yakmaya yeter. Dogmaları koruyacağız diye bahaneler aramaya hiç gerek yok. Dogmaları korumakta demokratlığı kimseciklere bırakmayanlar, dogmaları yıkmaya gelince demokratlığı "nerde unutmuşum, nereye koymuştum, bulamıyorum" diye yan ceplerini karıştırmaya başlıyorlar. Demokratsanız, krematoryum ruhsatı verilsin dersiniz. Dogmacı olunca yan çizersiniz. Bu kesin ve net budur.
  21. Sözleriniz içinde doğru olan bir tek bu var. Buna kısaca motive olmak diyoruz. Hedefe kilitlenmek ve hedefi, ne istediğini tekrarlamak. Aslında dua bu anlamda kendine ediliyor. Kendini hedefe motive etmek için hedef somut sözcüklere dökülüyor, beyinde bir tasavvur olarak kalmıyor. Bunun psikolojik olabilirliğine bir şey diyemeyiz. Kendini bu yolla motive edene böyle motive olamazsın diye bir iddiamız olamaz. Bize saçma gelir, ama o biz değil. Ona gelmiyordur. Kişiden kişiye elbette fark olacak! Evrene sinyal göndermekten filan hiç bahsetmeseniz daha iyiydi. Böyle şeyleri size yakıştıramadım. Siz yazılarınızı okuduğum kadarıyla modern düşünceli birisiniz. Din faşizmine geçit verecek biri değilsiniz. Hurafelere lütfen prim vermeyin. Bir hurafeye verdiğiniz bir prim, din faşizmine kan can olur. Bunu unutmayın. Canavarın başı okşanmaz, o sizin kanınızla besleniyor çünkü. Sizin kanınıza ne kadar girmeyi başarırsa o kadar semirir, iştahlanır, daha çok kanınızı emer, sizi ve başkalarını daha çok sömürür.
  22. Ben burada köleye karşı masum bir köle ve kadına karşı masum bir kadın kısas edilsin hükmü var diye bir iddiada bulunmadım ki? Benim söylediğim gerçek şu: Kuranda kısas uygulamasında hürriyet ve cinsiyet ayrımı yapılarak insanlık suçu işlenmiştir. Kadın ve köle hür adama denk sayılmayarak ağır bir insan hakkı ihlali yapılmıştır. İlgili ayet uyarınca hür bir adam bir köleyi ve kadını öldürebilir ve kısas uygulanmaz. Kısas ancak hür bir adamı öldürürse yapılır. Bitti, bu kadar net ve kesin. Oraya buraya çevirmekle Kuran'da insan hakkı ihlali olduğu gerçeğini gizlemenin bir yolu yok. Bu hükümleri ilkel, bilgisiz, din faşisti adamlar koymuştur.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.