Zıplanacak içerik

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Türk basınının duayen ismi Çetin Altan öldü. Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerin babası olan Çetin Altan'ın vefat haberi basın dünyasını yasa boğdu. Çetin Altan 88 yaşındaydı. Çetin Altan 88 yaşında hayatını kaybetti. Çetin Altan Türk basınının çınarı olarak gösteriliyordu. Çetin Altan'ın ölüm haberini oğlu Mehmet Altan "Maalesef babamı kaybettik" sözleriyle duyurdu. "MAALESEF BABAMI KAYBETTİK" Gazeteci ve yazar Ahmet Altan ve akademisyen Mehmet Altan'ın babası, duayen gazeteci Çetin Altan, haziran ayında rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırılmış, tedavisinin ardından taburcu edilmişti. Telefonla ulaşılan oğlu Mehmet Altan, ağlamaklı bir sesle " Maalesef babamı kaybettik" dedi. "BABAM YİNE KALKACAK DİYORDUM..." Tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren gazeteci yazar Çetin Altan’ın (88) kızı Zeynep Bakan, “Babam yine kalkacak diyordum ama olmadı.” dedi.
  2. Türk sinemasının duayen oyuncularından, Yılmaz Köksal hayatını kaybetti. Ünlü oyuncu uzun süredir kanserle mücadele ediyordu. YILMAZ KÖKSAL KİMDİR Uzun süredir kanserle boğuşan Yılmaz Köksal, Türk sinema ve dizi oyuncusuydu. 15 Temmuz 1939 yılında Kırşehir'de doğdu. İlkokulu bitirerek Osmaniye'den İstanbul'a geldi ve Tophane Sanat Enstitüsünde okudu. Bir süre gemilerde çalışarak Avrupa'yı dolaştı. Tunç Başaran'ın sinemaya uyarladığı, Orhan Kemal'in "Murtaza” eserinde “Dubara” rolünü oynayarak sinema tarihine geçti. Yılmaz Köksal uzun bir süre ikinci derecede rollerde oynadıktan sonra 1970 de Çetin İnanç’ın yönettiği “Çeko” filminde başrole yükseldi. Filmin başarısıyla halkın beğenisini kazanıp, macera filmlerinin aranan oyuncusu ve sinema tarihinin sevilen oyuncularından biri oldu. Senaryosunu Mehmet Arslan'ın yazdığı ve başrollerini Canan Perver ile paylaştığı “Aybiçe Kurt Kız”, o dönem Türk sinemasinin ürettigi ender kült filmler arasındadır. (Filmde Türk obasına hain saldırıda bulunan barbarlar, herkesi öldürürler. Yılmaz Köksal Türk kahramanı Aybiçe "Kurt Kız" bu katliamın öcünü almaya yemin eder.) 1965'ten 2005'e kadar 182 filmde oynamıştır. Birçok film senaryosu yazmıştır. Özel televizyonların çoğalmasıyla birlikte sinema ve dizi filmlerinde oyunculuk hayatına devam etti. Boğuştuğu kanser hastalığı yüzünden 22 Ekim 2015 Perşembe günü hayatını kaybetti. Yılmaz Köksal 76 yaşındaydı.
  3. Saray'ın savaşında daha fazla insanın ölmemesi için Barış Mitingine katılan insanlar bu savaşı sürdürmek isteyenlerce yine katledildi. Saray'ın planladığı bu saldırıların ve katliamların izi Suruç katliamıyla başlayıp barış isteyen insanların içinde patlatılan bombaya kadar sürülüyor. Erdoğan'ın ve AKP'nin bu katliamlarla olan bağlantısı somut delillerle ortaya konuyor. Erdoğan 7 haziran'dan sonra kaybettiği seçimleri yok sayarak, halkın kabul etmediği başkanlığı olağanüstü hal şartlarında demokratik darbeyle halka dayatmaya çalışıyor. Bu süreçte 400 milletvekili verilmediği için savaşın çıktığını her fırsatta söyleyen Erdoğan ve AKP'lilerin kendileri oldu. Suruç'ta patlayan bombayla Erdoğan iç savaş tezgahının ilk adımını atmış, ardından IŞİD bahane edilerek HDP'ye ve devrimcilere yapılan operasyonlarla Saray savaşı fiili olarak başlatmıştı. 7 hazirandan sonra aylardır devam eden Saray'ın savaşında yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Bu duruma karşı barışın sesini duyurmak, başkanlık için halklara savaş açan Erdoğan'ın diktatörlük politiklarını durdurmak için emek örgütleri tarafından örgütlenen Ankara Barış Mitingi birkez daha bombaların hedefi oldu. Saray'ın savaşında daha fazla insanın ölmemesi için Barış Mitingine katılan insanlar bu savaşı sürdürmek isteyenlerce yine katledildi. Saray'ın planladığı bu saldırıların ve katliamların izi Suruç katliamıyla başlayıp barış isteyen insanların içinde patlatılan bombaya kadar sürülüyor. Erdoğan'ın ve AKP'nin bu katliamlarla olan bağlantısı somut delillerle ortaya konuyor. Ankara'da Barış Mitingi'ne bombalı saldırı gerçekleştirdiği kesinleşen Yunus Emre Alagöz’ün 17 Mayıs 2015’te Adıyaman’da bulunan kardeşi Yusuf Alagöz ile telefon görüşmesi yaptığı, görüşmenin polis tarafından dinlendiği ve Yusuf Alagöz’ün telefon görüşmesinden üç ay sonra ‘şüpheli’ sıfatıyla Adıyaman Emniyet’ine ifade verdiği ortaya çıktı.Başsavcılık tarafından yapılan yazılı açıklamada, diğer canlı bomba eylemcisinin fotoğrafla teşhisinin yapıldığı ve açık kimliğinin belirlenmesi için çalışmaların devam ettiği kaydedildi. Açıklamada ayrıca, kimlik tespit çalışmaları yapılan eylemcinin Türkiye'nin güney sınırlarına komşu bir ülkeden geldiğinin tespit edildiği belirtildi. Bakanlar durumdan memnun; gülümsüyorlar AKP ve Erdoğan kendilerinin çıkardığı savaşı bahane ederek seçim güvenliği olmayan yerlerde halktan sandıkları kaçırma girişiminde bulunmuştu. Onların bu girişimlerine karşı demokrasiyi savunma Ankara Mitingine gelen insanlar sandık hırsızlarınca katledildi.Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun Ankara'daki patlamada ölü ve yaralı sayısını açıklamasının ardından 'sağlıklı bir süreçle sandığa gitmeyi temenni ediyorum' sözleri dikkat çekti. Müezzinoğlu'nun ardından basın açıklamasında konuşan ve katliam sonrası yaşanan polis saldırılarının sorumlusu İç işleri bakanı sorumlusu Selami Altınok durumdan memnun olduğunu kameralar karşısında gösterdi.Basın mensunun İçişleri Bakanı Selami Altınok'a 'istifa etmeyi düşünüyor musunuz?' sorusu üzerine Altınok 'Güvenlik zaafiyeti yoktur' diyerek istifayı düşünmediğini belirtti. Adalet Bakanı Kenan İpek'in sorunun ardından gülümsemesi dikkat çekti. Devlet; bombaların patlayacağını dinledi Ankara’da Barış Mitingi’ne bombalı saldırıyı yapan Yunus Emre Alagöz’ün 17 Mayıs 2015’te Adıyaman’da bulunan kardeşi Yusuf Alagöz ile telefon görüşmesi yaptığı, görüşmenin polis tarafından dinlendiği ve Yusuf Alagöz’ün telefon görüşmesinden üç ay sonra ‘şüpheli’ sıfatıyla Adıyaman Emniyet’ine ifade verdiği ortaya çıktı. Polis takibine takılan 17 Mayıs tarihli telefon görüşmesinde Yunus Emre Alagöz’ün kardeşi Yusuf Alagöz’e, ‘Yusuf Bu belki seninle son görüşmem. Allahu Allem muhtemel son görüşmemiz. Hem Abdurrahman’ın hem benim’ demiş. 25 Temmuz’da Adıyaman Emniyet Müdürlüğü’nde ifade veren Yusuf Alagöz ifadesinde Suruç’ta canlı bomba saldırısı yapan kardeşi Abdurrahman Alagöz hakkında, ‘Şeyh Abdurrahman Alagöz isimli şahıs benim kardeşim olur. Kendisini en son 3-4 ay önce evde görüştük. En son hal ve hareketleri gayet normaldi, böyle bir eylemde bulunacağını ailece düşünmezdik. 2015 Mart ayı içerisinde bize haber vermeden vedalaşmadan evden ayrıldı. Bazen sık sık Gaziantep iline medreseye gidiyorum diye evden ayrılırdı. 15-20 gün kalır gelirdi. Söylediğim gibi en son haber vermeden çekip gitti’ şeklinde ifade verdi. Ankara saldırısını gerçekleştiren iki kişiden biri olduğu öne sürülen Yunus Emre Alagöz’ün Afganistan’da eğitim gördüğünü söyleyen Yusuf Alagöz ifadesinde, ‘Abim Yunus Emre Alagöz isimli şahıs 2009-2010 yıllarında Afganistan’a gitti. İran’da medrese eğitimi aldı. Orada çatışma bölgelerinde faaliyette bulunduğunu bilmiyorum. Sürekli Arapçasını geliştirmek istiyordu. Son zamanlarda hal ve hareketlerinde bir değişiklik görmedim. Yunus Emre 2015 yılı Ocak ve Şubat aylarında habersiz olarak çekip gitti. Şu an Suriye’de olduğunu biliyorum’ dedi. Yusuf Alagöz 25 Temmuz’da ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. AKP'nin yakalamadığı canlı bombaların listesi Saray'da hazırlanmıştır Davutoğlu canlı bombaları daha önce bildiklerini ama yakalamadıklarını dile getirdi. Suruç katliamından sonra IŞİD'e yönelik yapılan operasyonların göstermelik olduğu birkez daha gözler önüne serildi. AKP ve Erdoğan Suriye'de tırlar dolusu silahla donattığı IŞİD'lileri Türkiye sınırları içinde de kolluyor. Davutoğlu katliamı hazırladıklarını şu şekilde dile getirdi:''Türkiye’de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi dahi var. Takip ediyorsunuz ama bu eylemi gerçekleştirme noktasına kadar şey yaptığınızda başka bir protestoyla karşılaşıyorsunuz.Ankara Garı’nda ve İstanbul’da başka bir yerde toplanıp büyük kalabalıklar şeklinde miting meydanına gelmeyi engellemek lazım.'' Davutoğlu'nun açıklaması gösteriyor ki AKP o listeyi tutuklayamaz çünkü o liste Saray'da hazırlanıyor. Figen Yüksekdağ, MİT mensubunun sosyal medya paylaşımına dikkat çekti HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Ankara'daki canlı bombalı saldırının ardından gündeme gelen bazı sosyal medya hesaplarının MİT'e ait olduğunu söyledi, "MİT tarafından kullanılan ve yönlendirilen Twitter hesapları. Urfa'da HDP'li bir arkadaşımız o sahte hesabın sahibi olduğunu söylemesi için işkenceye uğradı" dedi. Bugün Türkiye'de gerçekleştirilen katliamların her birisinin arkasında iki gerçeğin çıktığına işaret eden Yüksekdağ, "Birincisi IŞİD'li canlı bombalar, ikincisi bu canlı bombaların, katliamcıların devlet istihbaratı tarafından bilindiği ve desteklendiği..." dedi. Ankara'daki patlamaya değinen Yüksekdağ, "HDP'li arkadaşlarımızı, HDP üyelerini bu katliamda bilgisi olan, sorumluluğu olan insanlar gibi yansıtmaya çalıştılar sahte sosyal medya hesapları üzerinden. En son yapılan, kısa sürede yapılan araştırmalar gösterdi ki o hesaplar MİT hesapları. MİT tarafından kullanılan ve yönlendirilen Twitter hesapları.'' diyerek MİT'in katliamla olan ilişkisini ifade etti.
  4. ANKARA - Sinemacılar Ankara katliamında yaşamını yitirenlerin hayatını, 'barış filmleri' ile beyaz perdeye aktaracak. İstanbul'da Metin Yeğin'in çağrısı ile bir araya gelen sinemacılar Ankara katliamında yaşamını yitiren yurttaşların anısını canlı tutmak ve mücadeleyi büyütmek için her kişiye ayrı ithaf edilen bir kısa belgesel, kurmaca, deneysel animasyon film çekme kararı aldı. 'Bize düşen görev onların öykülerini sözlerini haykırmak ve büyütmek' Sinemacılar, bu kararını şöyle duyurdu: "10 Ekim 2015 saat 10.04'te Ankara Tren Garı önünde barış, kardeşlik, özgürlük ve adalet isteyen 103 kardeşimiz, canımız, yoldaşımız hayatını kaybetti, onlarcası ise ağır yaralı halde hayata tutundu. Kendi egemenlikleri adına karanlığı, savaşı, katliamları barış isteyen halklara reva görenler katliamlarına bir yenisini daha eklerken, bizimse hem acımız hem de isyanımız bir kat daha büyüdü. Şimdi bize, geride kalanlara, devam edenlere düşense onların öykülerini, onların sözlerini daha fazla haykırmak, büyütmek ve geleceğe taşımaktır. Bizler Ankara ve İstanbul'da ki sinemacılar olarak işte bu sorumluluk ve bilinçle bir araya geliyoruz." Üniversiteden meydanlara 'barış filmleri' gösterilecek "Barış filmleri" çalışması kapsamında tüm bilgileri toplayarak görüntüleri sosyal medyada yaymayı hedeflediklerini belirten sinemacılar, "Biz bu sorumluluğu sinema sanatının imkân ve olanakları ile yerine getirmek isteyen sinemacılar olarak, herkesi bu çalışmanın içinde yer almaya, bu mücadeleyi büyütmeye, barış ve kardeşlik mücadelesinin filmlerini hep birlikte çekmeye davet ediyoruz" dedi. Başlangıç aşamasında 56 kişinin ismini belirlediklerini dile getiren sinemacılar, görüntülerin yavaş yavaş toplandığını belirterek ortaya çıkacak film ve belgesellerin üniversitelerden meydanlara kadar her yerde gösterimi için uğraşacaklarını kaydetti.
  5. Türkiye'de yalnızca 2014'te ki resmi kayıtlara göre 1886 kişi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. İşçi ölümleri, bu kadar artıyorken Türkiye'de üzerinde durulması gereken çok önemli bir konu. Türk sinema tarihinde üretilen 6 bin 300 civarında filmin içinde işçi ölümlerini konu alan film sayısı ise yalnızca 35! Ve şimdi de işçi ölümlerini konu alan 36.film geliyor; "Babamın Kanatları". Türkiye’de 2003-2014 yılları arasında 15 bin 971 işçi yaşamını yitirdi. Yani her sene yaklaşık 1330 işçi ölüyor!.Bu rakamlar ise sadece bizle paylaşılan rakamlar. İşçi ölümleri ülkemizde de dahil olmak üzere tüm dünyada çok ciddi bir sorun ve bu konuyu işleyen ve üzerinde duran film sayısı ise ne yazık ki çok az! Türkiye’de sadece 35 film var bu konu üzerinde duran. 36.sı ise “Babamın Kanatları” filmi. “Babamın Kanatları” filmi neden çekildi? Yönetmen Kıvanç Sezer ilk uzun metrajlı filmi olan “Babamın Kanatları” filminde bir inşaat işçisinin hayatının aktaracak. Başrolünde Menderes Samancılar’ı izleyeceğimiz filmin yapımcılığını ise Nar Film üstleniyor. “Babamın Kanatları” filminde, içinde yaşadığımız evleri, çalıştığımız ofisleri, alışveriş merkezlerini ailelerinin karınlarını doyurabilmek için inşa etmek zorunda kalan ve bu inşaatlarda maalesef hayatlarını kaybeden işçileri anlatacak olan Kıvanç Sezer filmi çekmeye, öğrenci Ömer Çetin’in yazın para kazanmak için çalıştığı inşaatta öldüğünün haberini okuduktan sonra karar vermiş. Sezer, iş cinayetlerinin ancak sınıf mücadelesinin yükselmesiyle durdurulabileceğini söylüyor.( Ömer Çetin, 2010 yılında ailesine destek olmak için çalışmaya başladığı inşaattan düşerek hayatını kaybetmişti. Üniversite öğrencisi olan Ömer Çetin, inşaattan düştükten sonra hiç kimsenin kendisine yardım etmediği ve saatlerce yerde kaldığı ortaya çıkmıştı! ) Menderes Samancılar Van’lı bir inşaat işçisi rolünde Filmde, anlatılan inşaat işçisi Van’lı ve kürt. Bunun sebebini ise Sezer; “gerçek hayatta da inşaatlarda çalışan işçilerin önemli bir kısmının Kürt olduğunu gözlemlemesinden dolayı hikâyeyi bir Kürt işçi ve yeğeni üzerinden anlattım” şeklinde açıkladı. Filmin isminin “Babamın Kanatları” olma sebebi ise yine tesadüfî değil. Yönetmen, baba kavramının işçi sınıfı aileler için çok önemli olduğunu düşünüyor. Günde 14 saat çalıştığı için evde olamayan bir işçinin çocukları için “baba” “orada olamayan” demek. O nedenle filminde özellikle “baba” kavramını kullandığını belirtiyor yönetmen. Filmin çekimleri Kasım ayında başlayacak, vizyona ne zaman gireceği ise henüz belli değil, umarım iş cinayetlerinin bu denli arttığı bir dönemde, iş cinayetleri konusunda yeterli kamuoyunu oluşturabilecek sayıda film ve sanat çalışmaları görebiliriz. Filmin Hikâyesi: İbrahim ve yeğeni Yusuf İstanbul’da bir lüks site şantiyesinde işçi olarak çalışmaktadırlar. İbrahim ileri aşamada akciğer kanseri olduğunu öğrenir. Çalışmaya devam etmek zorunda olan İbrahim için koşullar giderek ağırlaşmaktadır. Kısa bir süre sonra da şantiyede yaşanan bir iş kazası sonucu ölen bir işçinin ailesine tazminat verildiğini öğrendiğinde İbrahim’in yaşamsal çelişkisi başlar. Hırslı ve hayat dolu olan genç Yusuf ’un amcasındaki değişimi görmesi onun için de bir dönüm noktası olacaktır.
  6. Ayni kelime kokeninden turetilmis olsa bile, her kavramda oldugu gibi bu iki kavramda da basta politik algida bir kavram karmasasi vardir. Vatan kavrami, insanoglunun kendisine tarihte ilk defa Ingiliz Ic Savasi ile tanistirilmis, daha sonar vatandaslik ise Fransa ihtilalindeki burjuva ve sehirlesme den sonar ortaya konmustur. Bugune gelindiginde vatan kavraminin iki icerigi vardir. Cografi temeldeki bu iki icerik soyledir. Bir vatanin bir fiziki cografya adi bir de siyasi cografya adi vardir. Bu konuda iki farkli ulke ornegi verelim. Burada bir parantez acip, turkce de vatan, yurt ve ulke kelimelerinin ozdes oldugunu soyleyebiliriz. Ilkornegimiz kuzeyde bir Avrupa ulkesi olsun. Cografi- Fiziki- Buyuk Britanya Cografi- Siyasi- Birlesik Krallik. Herseyden once ulke politik aliskanlikta bu ulkenin adi boyle gecmez. Nedense bu ulkenin birlestirdigi krall;iklardan sadece birinin adi anilir ve "Ingiltere" denir. Bu vatanda dogan bir kisinin vatani Buyuk britanyadir. Cunku vatan once fiziki olarak ele alinir. Vatandas ve vatandaslik ise siyasidir. Yani bu vatanda dogan bir kisinin vatandasligi Birlesik Krallik temelindedir. Simdi bu vatanda dogan bir kisi once kendisine bir vatan kimligi alir. Bu kimlik te fiziki vatan uzerindendir, yani Britanyali. Iste bu britanyali Siyasi Birlesik Kralligin bir vatandasidir. Milliyet etnisite ve sosyo-etik farklar ise tamamen kisiseldir. Yani bir kisinin etnik kokensel vatani, Birlesik Kralligi olusturan vatanlardan Ingiltere, Iskocya, Galler ve de K.Irlanda olabilir. Boylece etnik koken olarak, ingiliz, iskoc, Gallerli ya da irlandali olabilir. Bunlarin hic biri o kisinin Britanyali ve Birlesik Krallik vatandasi olmasini degistirmez. Hatta bu kisinin vatani Birlesik Kralliklardan biri de olmayabilir. Mesela anne babadan atadan gelen, Hindistan, Pakistan, Bengaldes, ya da Avrupanin baska bir ulkesi, Afrika ulkesi, Kuzey ya da Guney Amerika ulkesi, kisaca dunyanin herhangi bir ulkesi olabilir. Iste kisinin bu etnik koken farki HEM ONUN BRITANYALI VE BIRLESIK KRALLIK VATANDASI OLMASINI DEGISTIRMEZ, HEM DE ETNIK KOKENINI MILLIYETINI DILE GETIRMESI HAK VE OZGURLUGUDUR. Eger burada bir vatanseverliksoz konusu ise, kisi hem dogumdan aldigi fiziki vatanini,m hem dogdugu vatanini, hem de etnik kokensel vatanini sahiplenebilir. Ayrica eger koruyorsa Birlesik Kralligin disinda ailesinden gelen ulkenin de vatandasi olabilir. Dolayisi ile vatan ile vatandaslik iliskisi ilk defa burda farklilasir. Mesela kisi diyelim anne babadan gelen vatandasligini bir nedenden kaybetmis olsa ve o ulkede vatandaslik haklarindan mahrum olsa bile, kisi; anne babadan gelen bu vatasnini VATANDASI OLMADIGI HALDESAVUNABILIR, SEVEBILIR, KORUYABILIR etc. Tarihte siyasi savasim anlaminda en guzel ornek, Chguvera'dir. Che sadece kendi dogdugu ya da vatandasi oldugu vatan disinda, komsu vatanlar icin de savasmistir. Kisaca vatanseverlik, illa kisinin o vatanin vatandasi olmasini gerektirmez. Zaten buradan enternasyonel temelde "dunya vatani" ve "burjuvanin ve isci sinifinin vatani yoktur" siari cikmis ve boylece "Tum dunyanin iscileri birlesin" slogani moto olmustur. Yaniburadan da bir fark dogar. Bir kisi ideoloji inanc olarak dunyayi bir vatan olarak algilar ve enternesyonel bir savasim verebilir. Ulkemiz ve toplumumuz acisindan ise her kavramda oldugu gibi vatan ve vatandaslik kavramlari basta politik cikar olarak ve devlet ve hukumetin etik degerleri ve etnik degerleri polkitikaya tasimasi ile karistirilmaktadir. Vatanseverlik vatandaslik ile karistirilir. Bir kisinin kimligi vatani uzerinden degil, etnisite uzerinden verilir. Dolayisi ile eger kisi aileden verilen etnisiteyi almazsa, vatansever olarak algilanmaz. Dolayisi ile Turk ile basliyan ve vatani cografyayi degil de bir etigin etnisitesini etnik kokenini iceren bu kavram "vatana, vatandasliga, paraya, dile " tasinmistir. Simdi buradaki kavram algi hatalarina bakalim. Turk vatani Turk vatani demek, "bu vatanda sadece etnik kokeni turk olanlarin ya da turk diyenlerin vatani" anlamina gelir. Bu hatayi soyle duzeltiriz. Cografi fiziki- Turkiye Cografi- siyasi- Turkiye Cumhuriyeti. Simdi buradan vatan ve vatandasliga bakalim. Bu vatanda dogan bir kisinin vatani Turkiyedir. Bu kisi siyasi olarak Turkiye Cumhuriyeti'nin vatandasidir. Kisi ozelinde etnik ve etik olarak turk, kurd, ermeni, laz v.s. olabilir. Eger bu kisi Turkiye disinda baska bir ulkenin vatandasi ise, iki vatanli olabilir. Ustelikbu kisi T.Cumhuriye vatandasligini bir sekilde kaybetmis olsa bile, Turkiye vatanini sevebilir, onun icin savasabilir ve vatansever olabilir. Bu kisi turk te olmayabilir, ama vatani Turkiye olabilir. Kisaca vatanseverlik, kisinin vatandasligi ile de vatan kimligi ile de sinirlanamaz. Her bir vatani Turkiye olanin ister T.C. vatandasi olsun ister olmasin vatanini sevmek ve onun icin savasmak hak ve ozgurlugudur. Her bir vatani Turkiye olanin ve hatta T.C. vatandasi olanin vatanini sevmesi icin, illa turk olmasi gerekmez. Pekala kurd, laz, ermeni v.s. olabilir. Vatan baskadir, vatandaslik baskadir, kisinin inanci ideolojisi temelinde vatanseverlik baskadir. Dolayisi ile vatani Turkiye olan ve bunun icin mucadele veren ister T.C. vatandasi olsun ister olmasin, ister turk olsun ister olmasin vatanseverdir. Cunku onun vatani Turkiyedir. Ustelik baska bir ulkenin vatandasi olarak ta iki vatanlidir. Vatan ve vatandaslik genel bir veridir. Etik etnisite milliyet ve etnik koken ise ozel bir veridir. Kisi bunlardan istedigini ya da hepsini sahiplenebilir ve mucadelesini verebilir, bu onun hak ve ozgurlugudur. Etnik koken olarak turk olup olmamasi,T.C. vatandasi olup olmamasi, onun vatanini sahiplenmesini ve sevmesini onlemez. O yuzden vatanseverlik vatandaslik gibi, Turkiye.Cumhuriyeti Devleti ya da Turk etnik kokeni ile sinirli degildir. Cografi/fiziki Vataninin Turkiye olmasi ya da ideoloji olarak enternasyonel "vatanim benim butun dunya" olmasi yeterlidir. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Bilissel Bilim/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
  7. Reyhanlı patlamasıyla ilgili çarpıcı MİT detayı! Reyhanlı İlçesi’nde iki yıl önce 52 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamadan bir gün önce Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT), olayda kullanılan araçların plakalarını İl Emniyet Müdürlüğü’ne bildirdiği, ancak bu ihbarın İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde patlamadan 9 saat 41 dakika sonra görüldüğü, ihmali olan güvenlik görevlileri aleyhine açılan davadaki savcılık iddianamesinde yer aldı. MİT yazısında bildirilen, ancak mobesede ilçeye girişleri görülmesine rağmen engellenmeyen araçlara ilişkin plakalar da doğru çıkmıştı. Ankara Gar Meydanı’nda geçen cumartesi günü meydana gelen bombalı saldırı, 11 Mayıs 2013 tarihinde 52 kişinin ölümüyle sonuçlanan Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’ndeki patlamayı tekrar gündeme getirdi. Ankara’daki patlamaya kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı terör saldırısı olarak kayıtlara geçen patlamanın ardından başlatılan soruşturma sonunda 33 kişi hakkında dava açıldı. Sanıklardan 9’unun tutuklu olduğu ve güvenlik gerekçesiyle nakledildiği Ankara 9’ucu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava devam ederken, patlamada istihbarat ve güvenlik zafiyeti ile ihmaller olduğu iddiaları ilk aylarda çokça dile getirilip, MİT’in bu konuda 59 ayrı telefon dinlediği, 13 kez ikazda bulunduğu da konuşuldu. İddiaların giderek artması üzerine Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ihmal olup olmadığı yönünde de bir soruşturma başlatıldı. 7 ay süren bu soruşturmanın sonunda Cumhuriyet Savcısı tarafından dönemin Hatay İl Emniyet Müdürü Ragıp Kılıç, Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürü Nevzat Eşit ve yardımcısı Eyüp Karaçoban ile Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürü Murat Bek hakkında görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla 3 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlanıp yargılanmalarına başlandı. MİT BİR GÜN ÖNCE BİLDİRMİŞ POLİS HASSASİYET GÖSTERMEMİŞ Hatay Asliye Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianamede, İl Emniyet Müdürü Ragıp Kılıç’ın ‘Gelen istihbari bilgiye ilişkin gerekli takip ve koordinasyonu sağlamayıp Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürü’nün konudan haberdar edilmesi ve gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması konusunda talimatının bulunmadığı’; Nevzat Eşit ve Eyüp Karaçoban’ın ‘Gelen istihbari bilgiye ilişkin olarak ani gelişen olaylarla ilgili çalışmalar yapmayıp koordinasyonu sağlamadıkları’; Reyhanlı Emniyet Müdürü Murat Berk’in ise ‘Evrak Asayiş Büro Amirliği’nde EBYS sorumlusu olacak 7 gün 24 saat esasına göre personel görevlendirmeyip iş bölümü yapmadığı’ iddia ediliyor. 4 sayfalık iddianamede olayda ihmali olduğu iddia edilenlerin verdikleri çarpıcı bilgilerin yanı sıra, müfettişlerin saptadığı önemli ihmaller zinciri gözler önüne seriliyor. BİR GECE ÖNCE HER ŞEY BİLİNİYORDU İddianameye göre patlamadan önce Hatay İl Emniyet Müdürlüğü’ne çok sayıda ihbar ve bilgi geldi. Bu ihbarlardan birinde Hatay MİT Müdürlüğü, patlamadan 1 gün önce 10 Mayıs 2013 Cuma günü saat 19.35’te Hatay İl Emniyet Müdürlüğü’ne belge gönderdi. Türkiye’ye yönelik bir bombalı eylem yapılacağı, 06 AH 6072 ile 31 ARS 83 plakalı bomba yüklü minibüslerin kullanılacağı, eylemin planlayıcısı ile eylemi gerçekleştirecek muhtemel kişilerin isimlerinin yer aldığı ‘Suriye/Eylem ihbarı’ konulu belgeyi Emniyet Müdürü Ragıp Kılıç, TEM ile İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne havale ederken, aynı gün saat 20.20’de de Polnet üzerinden Elektronik Belge Yönetim Sistemi (EBYS) ile ilçe emniyet müdürlüklerine ve ilgili birimlere gönderildi. İHBAR BELGESİ, PATLAMADAN 9 SAAT 41 DAKİKA SONRA AÇILDI İddianamede hayati önem taşıyan belgenin sisteme girilip ilgili şube müdürlüklerine havale edilmesinden sonra başka bir işlem yapılıp yapılmadığı yer almazken, EBYS’deki MİT’in çok önemli olan bu ihbar belgesi Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde 11 Mayıs 2013’te saat 23.02’de, yani patlamanın üzerinden 9 saat 41 dakika geçtikten sonra açılıp Emniyet Müdürü Murat Bek’e sevk edilebilmiş. MİT’in bu belgesinde yer alan en acı detay ise, ihbar yazısında belirtilen 06 AH 6072 ile 31 ARS 83 plakalı araçların 52 kişinin öldüğü 155 kişinin de yaralandığı bombalı saldırıda kullanıldığının ortaya çıkması. Bu araçların ilçe merkezinde saat 11.00 sıralarında dolaştığı ancak dikkat edilmediği de mobese kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkmıştı. Savcılık iddianamesinde ayrıca, patlamadan 3 gün önce bir ihbarcının, doğrudan Emniyet Müdürlüğü yetkililerine ulaşarak bomba yüklenen araçların modelini, hangi kaportacıda düzenek hazırlandığını, katliamı düzenleyenlerin örgüt ve mensuplarının adlarını verdiği bilgisi de yer alıyor. Duruşmalar sırasındaki ifadelerde ise, İl Emniyet Müdürlüğünün İlçe Emniyet Müdürlüğüne ‘Herhangi bir işlem yapmayın, bizim gelmemizi bekleyin’ dediği ortaya çıktı. İhbarcının patlama hedefinin Ankara olduğunu bildirdiği, ancak Reyhanlı’da gerçekleştiği anlaşıldı. Katliam emrini veren ve Suriye’de yaşadığı bilinen THKP-C lideri Mihraç Ural’ın katliamdan bir gün önce Facebook hesabında Hataylıları tehdit eden mesajı olduğu da aynı iddianamede yer alıyor. Bu patlama ile ilgili başka bir savcılık incelemesinde ise, bombalı saldırının 1 numaralı tutuklu sanığı Nasır Eskiocak’ın bir gün öncesine kadar güvenlik birimlerince takip altında olduğu bilgisi de bulunuyor. SAĞLAM İSTİHBARATA RAĞMEN GÖZ GÖRE GÖRE GELEN KATLİAM Reyhanlı patlamasına ilişkin her iki davanın da iddianamesinde dışarıdan iddialar ve söylentiler dışında savcıların sonradan belgelendirdiği istihbari bilgilere rağmen 11 Mayıs 2013 Cumartesi günü patlayıcı yüklü minibüslerden biri saat 13.21’de Reyhanlı belediye binası yanında, diğer minibüs ise 4 dakika sonra PTT’nin önünde patlatıldı. Patlamalarda 5’i çocuk 52 kişi hayatını kaybetti. 155 kişinin de yaralandığı patlamada 10’u resmi kurumlara ait olmak üzere 144 araç, ev ve iş yeri hasar gördü. Orhan APAYDIN – Ömer KOÇ / HATAY/ DHA
  8. Yas tutmalıyız Önce yas tutalım. Canımızdan can aldılar. Ankara’ da kolumuzu kanadımızı kırdılar, bizi öldürdüler. Yas tutalım, ağıt yakalım gidenlerimize. Önce gidenleri düşünelim, gidenler üzerine düşünelim. Kimlerdi onlar? Sayıları bir yana bırakalım. Tekin, Abdülkadir, Seyhan, Vedat, Emine, Eren, Firdevs, Metin, Ebru, Leyla, Dilan, Feyyaz, Meryem, Dicle… Berna temizlik işçisiydi; işyerindeki patron zulmüne karşı mücadele ediyordu, üniversiteye gidecekti bu yıl… Gökhan, Uşak’ ta makine mühendisliğinde okuyordu… Muhammet, Tokat’ ta öğrenciydi. Onlar bizim parçalarımız ve bedenlerimizi paramparça ederek, bizi de parçalamaya çalışıyorlar… Önce kayıplarımızın acısına gömülelim. Canlarımızın acısıyla yanıyor canlarımız. Bedenlerimizin, ruhlarımızın, akıllarımızın ve hayallerimizin bir parçası, kopup gitti bizden. Buna engel olmalı, onları bırakmamalıyız. Hatıralarını değil, bütün varlıklarını kendi içimize almalı, içimizde tutmalı, korumalıyız. Bırakmamalıyız hiç birini. Onlar artık daha da çok biziz. Kayıplarımızın ruhlarımızla bütünleşebilmesine olanak tanıyalım. Sadece öfke, onları unutmaya neden olabilir; öfkeye kapılmak yerine onların yüzlerine, sözlerine, gülüşlerine yoğunlaşalım. Onlar bizdik. Şimdi en azından şimdi stratejileri, analizleri bir yana bırakalım, hele intikam yeminlerini, hele kahramanlık türkülerini. Önce kendimize dönelim, acımıza, korkumuza, yaramıza. Biz neden ölüyoruz? Neden memleketin dört yanından kalkıp gelmiştik? Ne istiyorduk cumartesi Ankara’da? İnsanız biz. İnsan olduğumuz için toplanıyorduk. Barış olsun, kan dökülmesin, savaş olmasın diye düşmüştük yollara. İnsanca bir hayat için hayal kurmaktan öte, yeni bir hayat kurmak, hayatları kurtarmak için gelmiştik. Bizi hep öldürdüklerini bile bile gelmiştik. 1 Mayıslarda, Maraş’ta, Çorum’da, Mamak’ta, Gazi Mahallesi’nde, Sivas’ta, Roboski’de, Gezi’de, Diyarbakır’da, Suruç’ta hep bizi öldürdüklerini unutmadığımız için Ankara’ daydık. Ne yaparsanız yapın sizin gibi savaşmayacağız, bize ne denli zulmetseniz de sizin gibi olmayacağız, sizin zalimliğinize dönüşmeyeceğiz demek için oradaydık. İnsanız çünkü, canımızdan can da alsanız, sizin katil sürülerinize benzemeyeceğiz; sizin gibi kan dökmek değil hayat inşa etmek istiyoruz, dediğimiz için Ankara’daydık. Bu dünyanın en güçlü, en manevi inancından beslendiğimiz için, insana sadece insanlığa inandığımız için bir araya gelmiştik. Ellerimizde barış sözlerinden başka bir şey yoktu. Ellerimizi kırdılar. Bu denli yalın… Ruhlarımızdan sadece barışın mis kokusu yayılıyordu meydana, bize kendi kanımızı koklattılar. Olsun demeyeceğiz, kahramanlık naraları atmayacağız, içimiz paramparça; canımızı yakamadınız diyemeyiz, can evimizden vurulduk. Korktuk da, paniğe de kapıldık. İnsanız biz çünkü, insanız korkarız. Ama en çok bizi öldürenlerin nasıl olup da insanlıktan bu kadar çıkabildiklerine tanık olmak korkuttu bizi. Korkuyorsak, ağlıyorsak, üzüntüden kahroluyorsak hala biz kalabilmişiz demektir. Hala insanız ve bizi insanlıktan çıkmaya çağıranlara boyun eğmeyeceğiz. Yasımızın özü bu olmalı. Yas tutmalıyız ki insan kalalım, uğruna can verdiğimiz değerlerin doğruluğunu bir kez daha cümle alem duysun, görsün diye yas tutalım. Biz haklıyız, katillerimiz de biliyor bunu. Biz doğruyuz, ahlaklıyız, karıncayı incitemez, çiçeği dalından koparamayız solmasına kıyamadığımızdan. Bir ağacı kestirmemek için canımızı dişe takar, gölgesinde siper ederiz bedenlerimizi gövdesine. Biz çokuz, kırılmakla bitmeyiz; kırılırız ama tükenmeyiz. Kanla beslenenlere karşı kırdıkları her fidanımızdan yeniden filizleniriz. Önce yas tutalım ki, insan kalabilelim ve bu insanlık düşmanlarından hesap sorabilelim. Bizi maruz bıraktıkları gibi değil, onları yargılarken de kendi insanlığımıza yakışır davranacağımızı bilmenin huzuruyla ağlayalım. Önce ağlayalım canlarımıza sonra devam ederiz hayatımızı kurmaya.
  9. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Eğitim Psikolojisi
    Yazarımız Psikiyatr Prof. Dr. Selçuk Candansayar, Ankara Katliamı’nın ardından açılan yaraları iyileştirmek adına ruhsal destek rehberi hazırladı. Ankara Katliamı insanlığa karşı işlenmiş bir suç. Böylesi insanlık dışı şiddet olaylarına maruz kalmak, tanık olmak, bu olaylarda sevdiklerini, tanıdıklarını yitirmek insanları derinden etkileyip, sarsabilen çok örseleyici bir deneyimdir. Sağlıklı insanlar bu tür olaylardan sonra bir süre de olsa çeşitli olumsuz, acı veren, korkutan duygulara kapılabilir ve daha önce hissetmedikleri, kendilerine çok anormal gelen duygulara ve yaşantı değişikliklerine yönelebilir. Öncelikle bu durumun doğal, normal, olağan ve insani bir tepki olduğunu bilmelisiniz. Bu duyguları hissetmek sizin zayıf, çaresiz, ruhsal sorunları olan ya da yetersiz bir insan olduğunuzu göstermez. Normal, sağlıklı insanların yaşayabileceği geçici belirtiler yaşıyorsunuz. Bu belirtileri yaşamak mutlaka ruhsal olarak hastalanacağınızı kanıtlamaz. Çoğu insanda bir ay içinde kendiliğinden geçecek bu belirtileri iyi tanımak ve farkında olmak onlarla baş etmeyi bir o kadar kolaylaştıracaktır. Yaşantımızdaki bu değişimlerin hepsinin, herkeste ortaya çıkması beklenmez. Bazı insanlarda hiçbiri de görülmeyebilir. Sizde bu belirtilerin olması ya da olmaması hastalandığınızı göstermez. İnsanlık dışı şiddete maruz kalan, tanık olan, yakınlarını kaybedenlerin yaşayabileceği ruhsal değişimler • Sıkıntı verici duygular Bunaltı, korku, panik, gerginlik, huzursuzluk, irkilme, çabuk sinirlenme, çaresizlik gibi duygulara kapılmanız son derece olağan. Bu duyguları yaşamanız ne zayıf olduğunuzu gösterir ne de ruhsal olarak hastalandığınızı. Bu duygular sağlıklı insanların verebileceği tepkiler. İnsan olduğunuz için korktuğunuzu, afalladığınızı, dehşete kapıldığınızı unutmayın. • Uyuşuk, hissiz, rüyada gibi hissetme Böylesi korku verici olaylardan sonra insanlar sanki hiçbir şey hissetmiyormuş, gerçeklik hisleri siliniyormuş gibi duygulara kapılabilir. Kişi, kendisini sanki rüyadaymış, çevresindekilerden farklıymış gibi hissedebilir. Bu hisse kapılmak sizi endişelendirmesin. Yakınlarınız, arkadaşlarınızla konuşmak, telefon etmek, elinizi yüzünüzü yıkamak gibi dikkatinizi şimdiki zamana yoğunlaştırmanızı sağlayacak basit etkinlikler bu hislerin süresini ve şiddetini azaltacaktır. Ama hiçbir şey yapmasanız da bir saatten daha kısa sürede kaybolacaktır. • Uyku sorunları Bu günlerde uykuya dalmakta, uykuyu sürdürmekte zorlanabilir, sabah çok erken uyanabilirsiniz. Korku hissiyle aniden uyanma, kâbus görme, uykuda bağırma gibi çeşitli yaşantılar olabilir. Bu geçici bir durum ve bir ay gibi bir zaman içinde düzelecektir. Hemen uyku ilacı, sakinleştiriciye yönelmeyin. Hele doktora danışmadan kesinlikle ilaç kullanmayın. Uyumak için içki içmek, sizi daha kötü yapacaktır. • Geçici unutkanlık, bellek sorunları O sırada neler olduğuna, ne yaptığınıza, ne konuştuğunuza dair ayrıntıları ya da belli bir zaman diliminde yaşadıklarınızı hatırlamakta güçlük çekebilirsiniz. Bazı anılar önümüzdeki günlerde aklınıza gelmeye başlayabilir ya da belki de hiç hatırlamayabilirsiniz. Bu ayrıntıların şu anda bir önemi yok ve unutkanlığınız kalıcı olmayacak. • Sinirlilik, öfke nöbetleri Daha önceden sizi sinirlendirmeyen durumlarda bile sanki kontrol edemeyeceğiniz bir öfkeyle doluyormuş gibi hissedebilirsiniz. Öfke hissi aslında yaşadıklarınıza isyan etme, kabullenememenin işaretleridir. Tabii ki böylesi bir şiddete maruz kalmanın kabul edilebilir olması mümkün değil. Ne siz, ne de diğerleri başınıza gelenin sorumlusu değilsiniz. Bu duygularınızı sorumluların bulunması ve yargılanması için sabırlı ve kararlı olmaya çevirmek sizin elinizde. • Tekrar tekrar aklına gelme Olay anı ya da haber aldığınız an tekrar tekrar aklınıza gelebilir. Bu geçici bir durum. Düşünmemeye çalıştığınızda bu fikirler zihninize daha çok üşüşebilir. Onları düşünmekten kaçınmak yerine, dikkatinizi başka bir yöne çevirmeye çalışın, yanınızdakilere duygularınızı ifade edin, mümkünse yazıya dökmeye başlayın. Zihninize üşüşen düşüncelerin dağıldığını fark edeceksiniz • Gözünün önünden gitmeme Olay anındaki haliniz, olayla ilgili tanık olduğunuz ya da medyadan izlediğiniz görüntüler sürekli gözünüzün önüne geliyor olabilir. Bu geçici bir durum. Dikkatinizi başka görüntülere yoğunlaştırın. Film seyretmek, görerek yapmanız gereken işler yapmak (çiçeklerle uğraşma, yemek yapma, bir şeyi tamir etme, bulmaca çözme, yapboz tamamlama, ayakkabı boyama vb) görüntülerin silinmesine katkıda bulunabilir. • Yeniden o anı yaşıyor gibi olma Zaman zaman sanki tekrar o ana dönmüşsünüz, sanki olay yineleniyormuş gibi hislere kapılabilirsiniz. Bu his sizi çok kaygılandırabilir. Bu geçici bir histir, sizin hastalandığınızı, kontrolünüzü kaybettiğinizi, çıldırdığınızı, aklınızı kaçırdığınızı göstermez. Böyle olaylara maruz kalan sağlıklı insanlarda geçici olarak ortaya çıkabilen bir histir. Zamanla sıklığı azalacak ve kaybolacaktır. Bu anlarda nefes egzersizi yapabilirsiniz. • Kaçınma Olaydan bu yana toplu ulaşım araçlarına binerken, kalabalık içine girdiğinizde, yalnız kaldığınızda giderek artan bir korku, kaygı hissine kapılıyor olabilirsiniz. Kaygılar sizi bu tür ortamlarda bulunmaktan geri bırakmasın. Eskiden gittiğiniz yerlere gitmeye, eskiden katıldığınız etkinliklere yine katılmaya devam etmeniz size çok iyi gelecektir. • Suçluluk İnsanlar böylesi insanlık dışı bir şiddete maruz kaldıklarında sanki kendi sorumlulukları da varmış gibi düşüncelere kapılabilir. “Keşke orada olmasaydım”, “keşke gitmeseydim” gibi. Özellikle mitingin organizasyonunda görev alanlar, davet yazılarını yazanlar, arkadaşlarına “beraber gidelim mi”, “sen de gelsene” gibi tekliflerde bulunanlar sanki kayıplardan kendileri de sorumluymuş gibi hissedebilir. Böyle düşündükleri için kendilerine de kızmaya başlayabilirler. Ne sizin ne de hiçbir katılımcının olup bitenlerden en ufak bir sorumluluğu yoktur. Siz iyi bir şey yaptığınızı düşündüğünüz için, insani bir amaç için oradaydınız ve aynı amaçla organizasyonda görev almıştınız. Kötü ve suçlu olanlar sadece sizin bu duruma maruz kalmanıza neden olan saldırganlar, saldırıyı planlayanlar ve önlemekle yükümlü olanlar. Ne sorumlu ne de suçlusunuz. YAŞADIKLARINIZIN ÜSTESİNDEN GELMENİZE KATKI SAĞLAYABİLECEK ÖNERİLER • Paylaşın, anlatın, başkalarıyla bir araya gelin İnsan kendisini yapayalnız ve kimsesizmiş gibi hissedebilir. Bu duygulara kapılmak yalıtılmışlık hissini artırır. Arkadaşlarınızla, aile üyeleriyle duygularınızı konuşun. Olayın ayrıntılarını değil, olayın sizde ortaya çıkardığı duyguları konuşun. Korktuğunuzu, paniğe kapıldığınızı, donakaldığınızı, kendinizi çaresiz hissettiğinizi paylaşmak size ve yakınlarınıza çok iyi gelecektir. • Olayla ilgili görüntüleri izlemeyin, fotoğraflara bakmayın Aynı acıyı yeniden, yeniden yaşamak hissizlik, öfke, kaygı gibi olumsuz duyguları artırabilir. Patlama anını, kayıp ve yaralıları gösteren görüntü ve fotoğraflara bakmayın. Bakmamanın kayıp ve yaralılara saygının da gereği olduğunu unutmayın. • İçkiden uzak durun, kahveyi azaltın, doktor önerisi dışında ilaç kullanmayın İçki, unutturmak yerine uyuşukluk halinizi, zihninizdeki bulanıklığı artırabilir, kahve kaygı ve korku ataklarını tetikleyebilir. İlaçlar her zaman yarar sağlamayabilir, yanlış kullanıldığında yan etki vb. diğer nedenlerle yakınmalarınızı çoğaltabilir. • Dinlenin ve gevşeyin Kendinize dinlenmek, istirahat etmek için zaman ayırın. Sizi rahatlattığını bildiğiniz etkinlikleri yapmaya çalışın. Kitap okumayı seviyorsanız, yoğunlaşmakta zorluk çektiğinizi düşünseniz de okumak için zaman ayırın. Müzik dinleyin. Yürüyüş yapın, kimi insan bir arkadaşıyla aylak aylak dolaşmaktan hoşlanabilir, öyle yapmaya çalışın. • Nefes egzersizi İçinizden 1001, 1002, 1003, 1004 diye sayarken burnunuzdan derin bir nefes alın. 1005, 1006 diye sayarken nefesinizi tutun. 1007, 1008, 1009, 1010 diye sayarken ağzınızdan nefes alın. Birkaç dakika içinde hafif bir baş dönmesi benzeri his yaşadığınızı ama kaygı hissinizin azaldığını fark edeceksiniz. Gün içinde ihtiyaç duyduğunuzda istediğiniz sıklıkta yapabilirsiniz. • Günlük tutun Yaşadıklarınızı, özellikle duygularınızı yazıya dökün. Yazmak kendi duygularımızla barışmak ve onları düzene sokmak için çok yararlıdır. • Yardım toplantılarına, anmalara, törenlere katılın Yalnız olmadığınızı, kayıpların unutulmadığını hissetmek yaraları sarmayı kolaylaştırır. • Yardım edin Olaydan zarar görenlere yardım etmek için girişimde bulunun, kendi tanıdıklarınızdan başlayabilir ya da oluşmuş gruplara dâhil olabilirsiniz. Açılan yaraları ortaklaşarak sarmak ortak iyileşmeye katkı sağlayacaktır. Halen çok sayıda hastane ve sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak size yardım etmeye hazır olan psikiyatr, psikolog, sosyal çalışmacı, psikolojik danışma ve rehabilitasyon uzmanı, psikiyatri hemşiresi gibi ruh sağlığı çalışanları olduğunu bilin. Bu tür şiddet olaylarından sonra ruh sağlığı yardımı almak üzere başvurmak için ruhsal bir hastalık olması gerekmez. Unutmayın, ruh sağlığı çalışanları insanlara koruyucu ruh sağlığı hizmeti de verir.
  10. 3 gün önce istihbarat alan devlet, alana yakın olan failleri yakalamamış. Ankara'da barış mitingi öncesi bombalı saldırı düzenlediği belirtilen Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar soruşturma kapsamında görüntülerin incelenmesiyle kimlikleri tespit edildi. Devletin, ankara'daki mitingten 3 gün önce mitinge yönelik bombalı saldırı istihbaratı aldığı, buna rağmen alana 10 dakika uzaklıkta kahvaltı yapan saldırganların yakalanmaması ve alanda hiç polis olmaması devletin katliama göz yumduğu ihtimallerini kuvvetlendirdi. Ankara katliamının faili olduğu açıklanan Yunus Emre Alagöz ve Ömer Deniz Dündar görüntülerden ve DNA’dan tespit edildi. Suruç katliamındaki canlı bombanın abisi olan Yunus Emre Alagöz’ün 4 aydır aranmasına ve ailesinin yetkililere ihbar etmesine rağmen yakalanmamıştı. Güvenlik zaafiyeti yok iddialarına rağmen ellerinde liste olduğunu açıklayan devlet, mitin günü listede ismi bulunan 2 kişinin alana girmesine göz yumdu. Ankara’da yapılacak mitingten 3 gün önce devlet yetkililerine mitinge yönelik bombalı saldırı olabileceği yönünde istihbarat geldiği ve bu saldırıyı devletin elinde bulunduğuyla övündüğü 16 kişilik listeden birilerinin yapacağı bilgisi paylaşıldı. Devletin aldığı istihbaratta saldırganların listesi vardı Hürriyet’in haberine göre, Ankara Başsavcılığı ile İstihbarat ve TEM polislerinin yürüttüğü soruşturmada görüntüler incelenerek, 2 canlı bombanın kimliğine ulaşıldı. Görüntülerde, faillerin Gaziantep’ten araçla Ankara’ya gelerek miting alanına 10 dakikalık mesafedeki bir yerde kahvaltı yaptıkları ortaya çıktı. Türkiye’nin en merkezi yerinde devletin oluşturduğu ve 3 gün öncesinden alınan istihbaratla mitinge saldırı yapabilme ihtimali olanların yer aldığı canlı bomba listesindeki iki kişinin miting alanında 10 dakika mesafede kahvaltı yapmasına rağmen suçluların yakalanmaması devletin güvenlik zaafiyetini ortaya çıkarıyor. Bakanların yaptığı “güvenlik zaafiyet yok” açıklaması ise devletin bu katliama göz yumduğu ihtimallerini kuvvetlendiriyor. İstihbarata rağmen polis ancak yaralılara biber gazı atmak için geldi Hürriyet’te yer alan haberde, alınan istihbarat doğrultusunda Ankara’da operasyon yapıldığı ancak listedeki hiç bir şüpheliye ulaşılmadığı aktarıldı. Ancak istihbarat doğrultusunda saldırganlar hala dışarıdayken miting alanında hiç polisin bulunmaması, polisin saldırıdan sonra yaralılara biber gazı ve coplarla saldırması devletin içindeki IŞİD destekçileri olması ihtimallerini yükseltiyor. İstihbarat bilgisi, fotoğraf ve kimlik bilgilerinin olmasına rağmen saldırının nasıl önlenemediği tartışılırken, bu noktada zafiyet gösterdikleri değerlendirilen Ankara Emniyet İstihbarat ile Güvenlik Şube müdürleri görevden alındı. Güvenlik ve soruşturma konularındaki eksiklik en üst düzeyde iken konuyla ilgili bakanlıklar için cezai işlem uygulanmıyor, bakanlar istifa etmiyor.
  11. 360 derece AKP yalanları! Ankara Katliamı’nın sorumluluğunu üstünden atmak isteyen Saray ve hükümet yalan üstüne yalan uydururken, bir yandan da işkenceli ‘Twitter’ gözaltılarıyla ortalığı bulandırmaya çalışıyor. Bataklık medyası ise bombacıların AKP-DAİŞ canileri olduğu anlaşıldığı halde PKK yalanını sürdürüyor HABER MERKEZİ - Saray, geçici hükümet ve bataklık medyası, Ankara Katliamı sonrasında içine düştükleri cinayet çukurundan kurtulabilmek için akla hayale gelmedik yollar deniyorlar. Katliamda rol alan bombacıların polis tarafından bilinen, tanınan DAİŞ’çiler olduğu ortaya çıktıkça, türlü oyunlarla HDP ve PKK’yi karıştırma girişimleri tezgahlanıyor. Tarihin en kapsamlı “yayın yasağı”na rağmen, yasağı koyanlar bile kirli propagandayı sürdürüyor. Ankara Katliamı’nda ‘canlı bomba’ olarak rol alan DAİŞ canileri Ömer Deniz Dündar ve Yunus Emre Alagöz’ün bilgileri bizzat Başbakan Ahmet Davutoğlu ve polis tarafından doğrulanmış gibi görünüyor. Ancak polis tarafından bilinen ve aileleri tarafından da polise başvuru yapılmış olan bu kişiler, doğrudan AKP’ye uzanan zincirin parçaları olduğu için bu kadarı Saray cuntacılarını katliam suçundan kurtarmıyor. Bu nedenle harekete geçirilen polis, şimdi Twitter üzerinden gözaltılarla korkunç katliama HDP bağlantıları yaratmaya çalışıyor. DAİŞ’i bırak HDP’ye saldır Önceki gün gözaltına alınan Mehmet Serhat Polatsoy ile Nazlı Duman, hala Urfa Emniyet Müdürlüğü’nde. Mehmet Serhat Polatsoy’un avukatı Faruk Yaygın, müvekkilinin Ankara’daki saldırıya dair öncesinde hesabında paylaşımlarda bulunan “Pir Ozan Abdal” mahlaslı twitter kullanıcı ile ilişkilendirilmek istendiğini söyledi. Devlet suçluları yakalamak yerine olayı, katliam günü Riha’da (Urfa) seçim çalışması yürüten HDP Müşahit Komisyon sözcüsü Mehmet Serhat Polatsoy’a yıkmaya çalışıyor. Polatsoy’un Avukatı Faruk Yaygın, “Müvekkilim kendi isminde açtığı Twitter hesabında sadece kendi yazdıklarını paylaşıyor. Ancak kendisine ‘Pir Ozan Abdal’ hesabını sormuşlar. Müvekkilimin sorulan bu hesapla alakası yok” diye konuştu. Suruç Katliamı’yla bağlantısı olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Nusaybin Belediyesi Kültür çalışanı Nazlı Duman’a ilişkin ise Yaygın şunları söyledi: “Nazlı Duman, Suruç Katliamı sürecinde hiç Urfa’ya gelmemiş. Sadece Kobanê sürecinde Urfa’ya geldi. Bu da Urfa Savcılığı’nın talebiyle gözaltına alındı.” Geometrik itiraf Öte yandan, önceki gece kendi koydurduğu yayın yasağına rağmen televizyonlarda konuşan Davutoğlu, algı operasyonunu sürdürdü. Davutoğlu, “DAEŞ’in ilk kurucu unsurlarının Suriye rejiminin hapishanelerinden ve Ebu Gureyb Hapishanesi’nden çıktığını” anlatarak yine eski “öfkeli topluluk” tezini tekrarlarken, bir yandan da “DAEŞ’in kafasındaki İslam ile Türkiye’de yaşanan ve bizim savunduğumuz İslam arasında 180 derece değil, 360 derece fark var” sözleriyle DAİŞ’le aynı çizgide olduğunu itiraf etti. Aylardır HDP’li belediye başkanlarına yönelik süren tutuklamaları yok sayan Davutoğlu, ellerinde bombacı listesi olduğunu yine tekrarladı ve “Bir kişinin potansiyel suçlu olduğunu bilseniz bile, bu kim olursa olsun, hangi yapıyla, siyasi ideolojiyle irtibatlı olursa olsun potansiyel suçlu oldu diye birini tutuklayamazsınız Türkiye’de” şeklindeki “hukuk” derslerini sürdürdü. Gaz mı sıktık? Vallahi yalan! Patlamanın ardından polisin gaz kullandığı yönündeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, 11 polisin linç edilme girişimi sonucunda hastaneye kaldırıldığını iddia ederek akıl almaz “Bir kere şey oldu o da kalabalıkla ilgili, birbirlerine girecek iki grubu dağıtmak için” diyerek patlama sonrasında can derdine düşmüş insanların birbiriyle kavga ettikleri yalanını da uydurdu! HDP: Şuursuz bir kampanya HDP, AKP’nin Ankara Katliamı’na ilişkin gerçekleri çarpıtan politikalarına tepki gösterdi. ‘@DrBereday’ adlı Twitter hesabının sahibinin ise HDP ile resmi veya gönüllü hiçbir ilişkisinin bulunmadığı açıklandı. Yazılı açıklama yapan HDP, hükümet yanlısı basın organlarında kendileriyle ilişkilendirilmeye çalışılan ‘@DrBereday’ adlı Twitter hesabının sahibi olarak ismi geçen kişinin (E.Ö.), HDP’de resmi ya da gönüllü olarak herhangi bir görevi bulunmadığını bildirdi. “Üstelik bu kişinin HDP karşıtlığı, AKP yanlısı olarak da bilinen, televizyon ve gazetelerde yorumculuk yapan İlhami Işık tarafından da kamuoyuyla paylaşılmıştır” denilen açıklamada, “Bu telaşlı ve eğreti faaliyet bir acz göstergesidir ve hükümetin Barış Mitingi Katliamı’nın arkasındaki güçleri aydınlatmaktan, IŞİD ve benzeri güçlerle mücadeleden çok kamuoyunu yanlış yönlendirmeyi hedeflediğini açıkça ortaya koymaktadır” denildi.
  12. ANKARA (DİHA) - Yüzü aşkın kişinin yaşamını yitirdiği Barış Mitingi'ne dönük bombalı saldırıyla ilgili siyasi iktidar sorumluluk almaktan kaçınırken, saldırıyı araştıran savcılık ise soruşturma dosyasını mağdur aileler ve hukukçularla birlikte bir bütünen kamuoyundan gizleme uğraşında. Soruşturma ile ilgilenen HDP Hukuk Komisyonu üyesi Av. Pınar Akdemir, saldırıda sorumluluğu ve ihmali olanların silsile içerisinde yargılanmaya açık hale getirilmeleri gerektiğini kaydetti. Ankara'da gerçekleştirilmek istenen Barış Mitingi'ne yönelik gerçekleştirilen ve yüzü aşkın kişinin yaşamını yitirdiği bombalı saldırıyla ilgili siyasi iktidar, hala sorumluluk almaktan kaçma çabasında. Saldırıyla ilgili sadece Ankara İl Emniyet Müdürü ile iki şube müdürünü görevden alarak tepkileri hafifletmeye çalışan hükümet, daha önce Suruç ve Diyarbakır'da yaşanan bombalı saldırılarda olduğu gibi "yayın yasakları" ve soruşturma dosyasına getirdiği "gizlilik" kararlarıyla da kamuoyunu bu gündemden uzak tutmaya çalışarak, olayın üstünü örtme telaşında. Alınan yasak ve gizlilik kararlarıyla sürdürülen hukuksuzluklar, patlamanın daha ilk anlarından başladı. Patlama olduğu anda, ambulans ve sağlık çalışanlarından önce alana polisler gelerek, patlamanın olduğu patlamadan sağ kurtulanlara gaz bombaları sıktı. Yine savcı da patlamadan ancak 1,5 saat sonra olay yerine gelebildi. Sonrasında savcıların sayısı 4'e çıktı. Patlama ile ilgili soruşturma dosyası ise bir bütünen TEM Şube Müdürlüğü'nde yürütülmesi gerekmesine rağmen, dosyaya bakan tek ekip müdürlükteki PKK Masası birimi. Dosya kapsamında şu ana kadar 3 kişi gözaltına alındı. Her üç kişi de canlı bombalarla bağlantıları oldukları iddiasıyla gözaltına alındı. 'Ambulans ve polislerin delillerin üzerinde gezdiğine şahit olduk' Soruşturma aşamasıyla ilgili yaşana gelişmeleri değerlendiren HDP Hukuk Komisyonu üyesi Av. Pınar Akdemir, öncelikle patlama esnasında olay yerinde yapılan inceleme üzerinde durdu. Akdemir, ayrıntılı bir araştırma yapılması gereken olay yerinde, delillerin üzerinde ambulansların ve polislerin gezdiğine şahit oldukları dile getirdi. Yine savcıların avukatlar olarak kendilerini alandan çıkarmaya çalıştığını paylaşan Akdemir, açılan soruşturma dosyasına getirilen kısıtlama kararı ile ise dosyanın hem kendilerinden ve müştekilerin ailelerinden hem de cenaze yakınlarından kaçırılmaya çalışıldığını ifade etti. Olay yerinde yapılacak inceme için Adli Tıp'çısından, sağlıkçısına ve savcısına kadar tam bir görevlendirmenin olmadığını kaydeden Akdemir, yine yeterli oranda bir görüntülemenin yapılmadığını söyledi. 'Gizlilik kararı'nın üzerinde tarih bile yok! Çıkarılan bu "gizlilik" kararının hukuka aykırı olduğunu da söyleyen Akdemir, alınan kararın üzerinde alındığı tarihin bile yer almadığını paylaştı. Akdemir, kararı şu sözlerle eleştirdi: "Bir güvensizlik var ortada. Eğer bu dosyanın mağdurları bu dosyaya ulaşamıyorsa, gelişmelere hakim engelleniyorsa, bu şüphelilere yönelik alınan bir karar değil, katliamın mağdurlarına yönelik bir kısıtlılık kararı olduğunu söyleyebiliriz. Biz bu kısıtlılık kararının Adana MİT TIR'ları dosyasında olduğu gibi sorumlularının bağlarından ve ilişkilerinden endişe edildiğinden verilmiştir." Savcılık ailelere ve avukatlara duyarsız İlk gün hukukçular olarak kendi çabamızla yaralılar başta olmak üzere görgü tanıklarını ifadelerini alma noktasında iletişim bilgilerini tespit ettiklerini belirten Akdemir, aynı şekilde cenazelerin teşhisi için ailelerin getirilip götürülmesi noktasında da ailelere eşlik ettiklerini ifade etti. Akdemir, ama savcılık merciinin soruşturmayı bizzat terörle mücadele üzerinden yürütürken aileleri ve ailelerin avukatlarını muhatap alma noktasında duyarsız yaklaştığını kaydetti. 'Davutoğlu'nun söylemleri suçtur' Akdemir, Davutoğlu'nun açıklamalarının da ciddi olarak araştırılması gereken iddialar olduğunu kaydetti. 'Canlı bombaların listesi elimizde var' söyleminin bizzat ülkenin Başbakanı tarafından dile getirildiğini ve bu söylemin çok açık ve net bir itiraf olduğunu belirtti. AKP hükümeti tarafından çok sert tartışma ve eylemlere rağmen yasallaştırılan "İç Güvenlik Paketi"ne işarete eden Akdemir, "Bugün bir insan bildiri dağıttığı için tutuklanabiliyorsa, IŞİD gibi kanlı bir çetenin canlı bomba listesinde bulunan kişilerin tutuklanmaması skandaldır. Bu kapsamda Davutoğlu'nun söylemleri hukuken bulunduğu konuma yasal olarak sorumluluk yükleyen söylemlerdir" dedi. 'Davada AİHM'e gitmek için koşulları oluşmuştur' Akdemir'e göre, katliam davası dosyasının AİHM'e götürülmesi için de tüm koşullar oluşmuş durumda. Akdemir, "AİHM başvuru kriterleri tam da bu kriterlerdir. İç hukukta bunu çözmenin pratiği olmayacağı hallerde AİHM 'başvuru yapabilirsin' diyor. Bu anlamda bu dosyada AİHM önüne gidilebilecek esaslı dosyalardan biridir" diye konuştu. 'Yargılamaya açık hale getirilmelidir' Dosya kapsamında yetkililerin görevden alınmadığını, sadece görevden uzaklaştırıldığını kaydeden Akdemir, "Bu silsile içerisinde yer alan tüm amir, tüm devlet güvenlik memurlarının, gerekirse sorumlulukları olan tüm bakanların yargılanmaya açık hale getirilmesi gerekir" talebinde bulundu.
  13. Türk Sineması’nın önemli isimlerinden, 95 yaşındaki yönetmen Memduh Ün Bodrum’da vefat etti. Türk sinemasının kilometre taşlarından, usta yönetmen Memduh Ün, Bodrum'da tedavi gördüğü hastanede bu sabah saat 10.15'de yaşamını yitirdi. Torba Mahallesi'nde ünlü oyuncu hayat arkadaşı Fatma Girik ile yaşayan yönetmen 95 yaşındaki Memduh Ün, geçen yıl 11 Kasım'da aniden fenalaşarak Acıbadem Hastanesi'ne kaldırıldı. Durumu kötüye giden Ün, yoğun bakım servisinde tedaviye alındı. Yaşlılığa bağlı nedenlerden dolayı Memduh Ün, akciğerlerinde sıvı birikmesi, yüksek tansiyon nedeniyle bir süre solunum cihazına bağlı olarak yaşamını sürdürdü. O günden itibaren Girik, Ün'ü bir an olsun yalnız bırakmadı. Her gün hastaneye gelen Girik, doktorlardan bilgi aldı, tedavi sürecini takip etti. ACI HABER SABAH GELDİ Hastane yetkililerinin bu sabah Fatma Girik'i arayarak hastaneye davet etti. Yakın arkadaşı Filiz Kalkavan ile hastaneye giden Girik'e doktor gözetiminde acı haber verildi. Büyük üzüntü yaşayan, gözyaşlarına boğulan sanatçının bir odada dinlenmeye çekildiği belirtildi. Sanatçının aile dostlarından Filiz Kalkavan, "Ne yazık ki doğru, çok üzüntülüyüz. Bu sabah saatlerinde Memduh beyi kaybettik. Onu yaşatmak için doktorlar da Fatma hanım da çok mücadele etti. Ancak ömrü bu kadarmış. Cenaze ile ilgili şu anda kesinleşen bir yer yok" dedi. TÖREN İSTANBUL MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ’NDE Ünlü yönetmenin vasiyeti üzerine Memduh Ün’ün önümüzdeki pazartesi günü İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi’nde saat 11.00’de yapılacak törenden sonra tekrar Bodrum’a getirileceği ve salı günü ikindi namazından sonra Torba Mezarlığı’nda defnedileceği öğrenildi. Bu arada Memduh Ün’ün cenazesi, saat 12.30’da Bodrum Belediyesi cenaze aracıyla Acıbadem Hastanesi’nden alınarak Konacık Mahallesi’ndeki Bodrum Belediyesine ait morga götürüldü. Memduh Ün kimdir? (14 Mart 1920) Eski futbolcu, sinema yönetmeni, oyuncu, senarist, yapımcı. Beşiktaş'ın 1940-41 sezonu şampiyon bitiren kadroda futbolcu olarak görev yapan Memduh Ün futboldan koptuktan sonra Turhan Ün takma adıyla 1947'de sinemada oyuncu olarak yer aldı, 1951'de Arşavir Alyanak'la birlikte Yakut Film adlı bir şirket kurdu. Yönetmenlik deneyimini geliştirince bu kez kendi adına Uğur Film adında bir şirket kurarak çalışmalarını sürdürdü. Oyunculuk, yönetmenlik ve yapımcılığın yanı sıra, film senaryoları da yazdı. Ayrıca bir filmin müziğini, iki filmin de kurgusunu yapmıştır. Evli olan Ün, Sinema Sanatçısı Fatma Girik'le birlikteydi. Ödülleri 1966 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yönetmen Ödülü, Namusum İçin 1969 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi 3. Film Ödülü, İnsanlar Yaşadıkça 3. Ankara Film Şenliği, 1990, İkinci Film, Bütün Kapılar Kapalıydı 3. Ankara Film Şenliği, 1990, En İyi Kurgu Bütün Kapılar Kapalıydı 27. Antalya Film Şenliği, 1990, Jüri Özel Ödülü 35. Antalya Film Şenliği, 1998, Yaşam Boyu Onur Ödülü Türk Filmleri Yarışması, 1961, En İyi Yönetmen Kırık Çanaklar Oyuncu Olduğu filmler Sinema Bir Mucizedir - 2005 Düş Gezginleri - 1992 Gün Ortasında Karanlık - 1990 Vazife Uğruna - 1986 Garip-1986 Kahreden Gençlik - 1985 Dağınık Yatak - 1984 Çarıklı Milyoner - 1983 Yaşamak Seninle Güzel - 1982 Gülsüm Ana - 1982 Zübük - 1980 Orta Direk Şaban Vah Başımıza Gelenler - 1979 Köşe Kapmaca - 1979 Bekçiler Kralı - 1979 Derdim Dünyadan Büyük - 1978 Cemil Dönüyor - 1977 Yıkılmayan Adam - 1977 Delicesine - 1976 İki Arkadaş - 1976 Feryat - 1972 Umutsuzlar - 1971 İnsanlar Yaşadıkça - 1969 Canın Cehenneme - 1965 Kırık Hayatlar - 1965 İstanbul'un Kızları - 1964 Ayşecik Yavru Melek - 1962 Ölüm Perdesi - 1960 Namus Uğruna - 1960 Ölüm Peşimizde - 1960 Ana Hasreti / Dertli Ana - 1958 Yetim Ömer - 1957 Zeynebin Aşkı / Güllü Fatma - 1957 Ana Hasreti - 1956 Günahkar Baba - 1955 Öp Babanın Elini - 1955 Yetim Yavrular - 1955 Yaban Kız - 1954 Uç Baba Torik - 1953 Aşk Izdırabtır - 1953 Onu Ben Öldürdüm - 1952 Hayat Acıları / Gülnaz - 1951 Karadeniz Postası - 1949 Damga - 1948 Filmleri (Yönetmen) Sinema Bir Mucizedir / Büyülü Fener - 2005 Yer Çekimli Aşklar - 1995 Zıkkımın Kökü - 1992 Bütün Kapılar Kapalıydı - 1990 Gün Ortasında Karanlık - 1990 Gönül Dostları - 1987 Garip - 1986 Postacı - 1984 Gülsüm Ana - 1982 Kaçak - 1982 Kanlı Nigar - 1981 Devlet Kuşu - 1980 Cevriyem - 1978 Bir Tanem - 1977 Cellat - 1975 Ağrı Dağı Efsanesi - 1975 Kadınım - 1975 Yaralı - 1973 Gönülden Yaralılar - 1973 Toprak Ana - 1973 Murat İle Nazlı - 1972 Para - 1972 Sezercik Aslan Parçası - 1972 Üç Arkadaş - 1971 Kara Peçe - 1970 Büyük Yemin - 1969 İnsanlar Yaşadıkça - 1969 İlk ve Son - 1968 Vuruldum Bu Kıza - 1968 Zilli Nazife - 1967 Son Gece - 1967 Aslan Yürekli Kabadayı - 1967 Yaprak Dökümü - 1967 Fakir Çocuklar - 1966 Aslan Pençesi - 1966 Altın Çocuk - 1966 Vahşi Sevda - 1966 Namusum İçin - 1965 Yıldız Tepe - 1965 Dağ Başını Duman Almış - 1964 Öp Annemin Elini - 1964 Ağaçlar Ayakta Ölür - 1964 Halk Çocuğu - 1964 Kanun Karşısında - 1964 Kırk Küçük Anne - 1964 Çapkın Kız - 1963 Yavaş Gel Güzelim - 1963 Bire On Vardı - 1963 Kısmetin En Güzeli - 1962 Üç Tekerlekli Bisiklet - 1962 Akasyalar Açarken - 1962 Belalı Torun - 1962 Güneş Doğmasın - 1961 Avare Mustafa - 1961 Boş Yuva - 1961 Mahallenin Sevgilisi - 1960 Ölüm Peşimizde - 1960 Ateşten Damla - 1960 Ayşecik - 1960 Bir Serseri - 1960 Kırık Çanaklar - 1960 Murada Ereceğiz - 1958 Çoban Kızı - 1958 Üç Arkadaş - 1958 Ayşe'nin Çilesi - 1958 Zeynebin Aşkı / Güllü Fatma - 1957 Yetim Ömer - 1957 Zeynep'ın İntikamı - 1956 **** / ***** Dünya - 1956 Ana Hasreti - 1956 Düşman Aşıklar - 1955 Öp Babanın Elini - 1955 Yetim Yavrular - 1955
  14. 63'üncü sergisini İzmir Ekol Sanat Galerisi'nde açan ressam Muzaffer Akyol, '32 Mayıs kapısı' ve 'Cumhuriyet Ağacı' adlı tablolarıyla Gezi kurbanlarını ve Cumhuriyet'i ölümsüzleştirdi. Cumhuriyet’te yer alan habere göre ressam Muzaffer Akyol, 63’üncü sergisini İzmir Ekol Sanat Galerisi’nde açtı. Sergide Muzaffer Akyol’un “Masallar, Oyunlar, Ağıtlar ve İki Selvi” adlı 53 yağlı boya eseri sergileniyor. Açılışı hafta sonu yapılan sergi, 12 Kasım’a kadar açık kalacak. Ressam Akyol, sergi hakkında Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı ve “Biz sanatçılar, biz ressamlar sadece oturup doğayı çizmeyiz. Tarihe not düşmek de bizim görevimizdir. Bu yüzden, bu sergide tarihe not düşmek için çizdiğim birkaç eserim var” dedi. Akyol’un bu sergisinde Gezi olaylarında ölenlerin anısına, bir kapı üzerine çizdiği Gezi kurbanlarının portleri de sergileniyor. Akyol, “32 Mayıs Kapısı” adını verdiği bu kapıyla, Gezi kurbanlarını ölümsüzleştirdi. Bir başka eserinde ise Cumhuriyet’i ölümsüzleştiren Akyol, “Cumhuriyet Ağacı” adlı tablosunu şöyle anlattı: “Bu bir zeytin ağacıdır. Zeytin ağaçları hiçbir zaman ölmezler. Tam öleceğini sandığınız anda, yeni bir filiz çıkarıp, hayata tutunmaya devam ederler. Yeniden olduğu yerdeki toprakla birleşir ve varlığını sürdürür”. SERGİDE TUNCEL KURTİZ DE VAR Sergide ayrıca Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın, bir dağ üzerinden fırlayan büstü ile, Muzaffer Akyol’un çok yakın arkadaşı olan Tuncel Kurtiz’in bir tablosu da yer alıyor. Akyol, Tuncel Kurtiz tablosunu da şöyle anlattı: “Kendisi son akşamını benimle geçirdi. Sonraki gün tavla oynamak için randevulaştık, ben gittiğimde o bu dünyadan göçüp gitmişti. Tam 40 yıllık kadim dostumdur. Şeyh Bedrettin’i, Hallacı Mansur’u, Nâzım’ı ve Mustafa Kemal’i onun değerlendirmeleriyle daha boyutlu tanıdım. 7 dilde dünyanın birçok ülkesinde oyun oynadı. Bilge bir yurtseverdi. Tablonun üzerinde şu şiirim var: ‘Ellerim zeytin ağacı, kanatlarım Ankakuşu, dalgalarla dalga geçti, uçtu dağın tepesine. Yükün nedir diye sordum, mütevazı yanıt verdi, aşk taşırım, meşk taşırım, yedi veren gül taşırım. Tuncel Kurtiz’i taşırım.” Serginin açılışında Ekol Hastanesi ve Ekol Sanat Galerisi Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Mehmet Baz da konuştu ve “Akyol, Anadolu insanının mitolojik hikâyeleri ile beslenen ve bu hikâyeleri günümüz sorunlarıyla eşleştiren bir ressamdır” dedi. Cumhuriyet
  15. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Başbakan Davutoğlu’nun, “Canlı bombaları biliyoruz ancak suç işlemedikleri için bir işlem yapmıyoruz” açıklamasına tepki hukukçulardan tepki geldi İSTANBUL / DİHA - Av. Behiç Aşçı, Davutoğlu’nun bu açıklamasıyla açıkça “Biz katillerin kim olduğunu biliyoruz ama onların önünü açtık katliamları yapsınlar” dediğini söyledi. Davutoğlu’nun bu açıklamasının ‘Biz IŞID’i koruyoruz destekliyoruz, IŞİD bizim açımızdan bir terör örgütü değildir’ anlamına geldiğini söyleyen Aşçı, Davutoğlu hakkında suç duyurusunda bulunacağını da belirtti. Av. Erdal Doğan da Davutoğlu’nun insanların acısıyla, aklıyla, zekasıyla dalga geçtiğini ifade etti ve sorumluluktan kaçamayacağını vurguladı. Av. Doğan Erbaş da açıklamayı “Suçluluğun gizlemek telaşı” olarak yorumlayarak, “Bu cümlenin savunulur bir yanı yok” diye konuştu. Av. Ercan Kanar da “Hükümet, IŞİD’le mücadele etmek istemiyor. Bu nedenle de böyle mesnetsiz söylemlerde bulunuyor. Davutoğlu, kamuoyunu yanıltmak için ‘PKK yaptı’ yönünde açıklamalarda bulunuyor” dedi. Devletin, elinde taş olan bir çocuğu bile tutukladığına dikkat çeken Av. Gül Altay da, “O kadar suçlular ki iş çığırından çıkmış ne dediklerinin farkında değiller” dedi.
  16. Ankara Tabip Odası Ankara'daki bombalı saldırıda şu ana kadar 106 kişinin hayatını kaybettiğini, hastanelerde ise 89 yaralının bulunduğunu açıkladı. Ankara Tabip Odası, Ankara'da 'barış' mitingi öncesi yapılan bombalı saldırıda ölen ve yaralananlara ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada şunlar dile getirildi: "10 Ekim 2015 tarihinde, saat 10:04'de yaşanan katliamın ardından, hastanelere getirilen ve kayıt altına alınan yaralıların ve olay yerinde kaybettiğimiz yurttaşlarımızın isimlerini dikkatle takip etmiştir. Bugün güncellemiş olduğumuz kesinleşmiş kayıplarımızın isim listesi aşağıda yer almaktadır. Ayrıca, hastanelere getirilen ve kayıt altına alınan yaralıların da sağlık durumlarını dikkatle takip etmekteyiz. Bugün itibariyle güncellemiş olduğumuz kayıplarımız 106 kişi, yaralılarımız 89 kişidir. Yaralılarımızın 20'si yoğun bakımlarda, 69'u kliniklerde tedavi altındadır." Hayatını kaybedenlerin isimleri şöyle; 1. ABDÜLKADİR UYAN 2. ABDULBARİ ŞENCİ 3. ABDULLAH EROL 4. ADİL GÜR 5. AHMAD ALKHALDI 6. AHMET KATURLU 7. AHMET KOTOLON 8. ALİ DENİZ UZATMAZ 9. ALİ KİTAPÇI 10. AYCAN KAYA 11. AYŞE DENİZ 12. AZİZE ONAT 13. BAŞAK SİDAR ÇEVİK 14. BEDRİYE BATUR 15. BERNA KOÇ 16. BİLGEN PARLAK 17. BİNALİ KORKMAZ 18. CANBERK BAKIŞ 19. CEMAL AVŞAR 20. ÇETİN KÜRKLÜ 21. DİCLE DELİ 22. DİLAN SARIKAYA 23. DİLAVER KAHARMAN 24. EBRU MAVİ 25. ELİF KANLIOĞLU 26. EMİN AYDEMİR 27. EMİNE ERCAN 28. EMRULLAH ERDOĞAN 29. EREN AKIN 30. ERHAN AVCI 31. EROL EKİCİ 32. ERSİN ADSIZ 33. FATMA BATUR 34. FATMA ESEN 35. FATMA KARAKURT 36. FEVZİ SERT 37. FEYYAT DENİZ 38. GAZİ GÜRAY 39. GÖKHAN AKMAN 40. GÖKHAN GÖKBÖNÜ 41. GÖKMEN DALMAÇ 42. GÖZDE ASLAN 43. GÜLBAHAR AYDENİZ 44. GÜLHAN ELMASCAN 45. GÜNAY DOĞAN 46. HACI KIVRAK 47. HAKAN DURSUN AKALIN 48. HASAN BAYKARA 49. HASAN SANCALI 50. İBRAHİM ATILGAN 51. İDİL GÜNEY 52. İSMAİL KIZILÇAY 53. KASIM OTUR 54. KEMAL TAYFUN BENOL 55. KORKMAZ TEDİK 56. KÜBRA MELTEM MOLLAOĞLU 57. LEYLA ÇİÇEK 58. MEHMET ALİ KILIÇ 59. MEHMET HAYTA 60. MEHMET ŞAH ESİN 61. MEHMET TEVFİK DALGIÇ 62. MERYEM BULUT 63. MESUT MAK 64. METİN KÜRKLÜ 65. METİN PEŞMEN 66. METİN TESMEN 67. MUHAMMET DEMİR 68. MUHAMMET VEYSEL ATILGAN 69. MUHAMMET ZAKİR KARABULUT 70. NECLA DURAN 71. NEVZAT ÖZBİLGİ 72. NEVZAT SAYAN 73. NİLGÜN ÇEVİK 74. NİYAZİ BÜYÜKSÜTÇÜ 75. NİZAMETTİN BAĞCI 76. NURULLAH ERDOĞAN 77. ONUR TAN 78. ORHAN IŞIKTAŞ 79. OSMAN ERVASA 80. OSMAN TURAN BOZACI 81. ÖZVER GÖKHAN ARPAÇAY 82. RAMAZAN ÇALIŞKAN 83. RAMAZAN TUNÇ 84. RESUL YANAR 85. RIDVAN AKGÜL 86. SABRİ ALMAZ 87. SARIGÜL TÜYLÜ 88. SELİM ÖRS 89. SERDAR BEN 90. SEVGİ ÖZTEKİN 91. SEVİM ŞİNİK 92. SEYHAN YAYLAGÜL 93. SEZEN VURMAZ 94. ŞEBNEM YURTMAN 95. ŞİRİN KILIÇALP 96. TEKİN ARSLAN 97. UMUT TAN 98. UYGAR COŞKUN 99. ÜMİT SEYLAN 100. VADDETTİN KÜMEK 101. VAHDETTİN ÖZGAN 102. VEDAT ERKAN 103. YILMAZ ELMASCAN 104. YUNUS DELİCE 105. YUSUF AKDAĞ 106. ZİYA SAYGIN 'YARALANAN YURTTAŞLARIMIZIN GÜNCEL SAĞLIK DURUMU BİLGİSİ' Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi: 22 yaralının 5'i yoğun bakım servislerinde, 17'si kliniklerde tedavi altındadır. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi: 11 yaralının 3'ü yoğun bakım servislerinde, 8'i kliniklerde tedavi altındadır Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi: 4 yaralının 1'i yoğun bakım servisinde, 3'ü kliniklerde tedavi altındadır. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi: 10 yaralının 2'si yoğun bakım servisinde, 8'i kliniklerde tedavi altındadır. G.Ü.T.F.: 4 yaralının 1'i yoğun bakım servisinde, 3'ü kliniklerde tedavi altındadır. H.Ü.T.F.: 8 yaralının 3'ü yoğun bakım servislerinde, 5'i kliniklerde tedavi altındadır. A.Ü.T.F. İbni Sina Hastanesi: 16 yaralının 2'si yoğun bakım servislerinde, 14'ü kliniklerde tedavi altındadır. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 2 yaralının 1'i yoğun bakım servisinde, 1'i klinikte tedavi altındadır Turgut Özal Üniversitesi Hastanesi: 2 yaralı yoğun bakım servisinde tedavi altındadır. G.A.T.A.: 1 yaralı klinikte tedavi altındadır. "Özel hastanelerde 9 yaralı kliniklerde tedavi altındadır. Toplamda 89 yaralının 20'si yoğun bakımda, 69'u kliniklerde tedavi altında"
  17. Bu baslik ta yazan cumlenin anlami; bilissel ve gecerli bir anlam icerir. Ben ise bu basligi ozel bir konuya, yani Ankara katliami konusuna tasiyacagim. Insanoglu turunun biri, yine insanoglunca dogal/fenomena lzihniyetin yapilandirdigi yapi ve isleyis olarak; kendi birini kendilik olarak algilayamaz. Ya baska bir oznenin parcasi olarak, ya da herhangi bir kavramsal bilgisi olmayan numenal yetisi gelismemis olan hayvan ile ozdes tutarak, ya da metafizigin tozleri olan dusunce ve madde olarak degerlendirir. Iste bu degerlendirmeler, insanoglu turunun birini genelde ve tarihsel olarak; ya bir kul ve kole, ya da bir madde meta mal olarak insanoglunu ozdeslestirir. Buradan da insanoglunun oznelligi ozselligi ve ozelligi degil; nesnelligi gorunusselligi ve genelliginin yaninda, niceligi ortaya cikar. Yani ya bir kitledir, ya da bir toplum. Gelismis ve cagdaslasmis toplumlarda gelisen bireyselbilinc, insanoglu birini bencil, bananeci, bireyci ve akilci yapar. Iste bu durumda da bu bireycilik, kendi turunden olan bireyleri de kendi cikari ugruna, harcar, kullanir gerekirse de zarar verir. Butun bunlari neden acikliyorum. Nedeni su: Basta O.Dogu olmak uzere cag olarak geri kalmis toplumlarda, insanoglu bir olayda kitlesel olarak oldurulmus ya da katledilmisse; Ortada sadece sayi vardir. Yani ve missal olarak " Irak'taki bombali saldirida 20 kisi oldu (olmek)" gibi. Ulkemizde genelde ayni O.Dogu ya da gelismemis ulkeler gibi, birey algisi yoktur. Bir kisinin kimligi ya da kisiligi hep ikinci plandadir. Yani "Ali'nin oglu/kizi- Komsunun oglu/kizi- Yada yigeni/kuzeni v.s., kosedeki bakkal, cografya ogretmeni, ya da her turlu meslek cagrimi, v.s. kisaca kisi kendsi kimligi ile adi ile anilmaz. Bilindigi gibi iktidarin su son 7 Haziran sonrasi belki de dunyanin cografi olarak en kanli donemine sahne olmustur. Bir yerde gezi ile basliyan, katliamlar; gunumuzde ve fiili olarak artarak devam etmektedir. Reyhanli, Diyarbakir, Suruc ve Ankara katliamindakatledilenlerden ayni O.Dogu'da oldugu gibi sadece sayi olarak bahsedilmektedir. Iste zaten bu sadece nicelik algisi, hic bir zaman nitelige donusmemis ve O.Dogu'da siradan bir hal almis ve herkesin beklerdigi olmustur. Ulke ve toplumumuz da iste bu tehlike ile karsi karsiyadir. Yani her turlu katledilenleri bir kitle niceligi olarak almak ve degerlendirmek. Iste bunu boyle surdurdugumuz ve bu algiyi yaydigimiz zaman, iste O.Dogu ulkesi oluruz. Bunu onlemenin ve bu katliamlari birer nicelik olarak degerlendirip alismamanin tek yolu. Bu olaylarda katledilenlerin HERBIRININ BIRER INSANOGLU OLDUGUNU ALGILAMAK, HER BIRININ KISILIKVE KIMLIK OZELLIGINI ADINI HATIRLAMAK, HER BIRININ BU DUNYADAKI HERKES GIBI YASAMISLIGINI HATIRLAMAK VE HER BIRINI KENDI OZELINDE KIMLIGINDE VE KISILIGINDE ADI VE SANI ILE BIRLIKTE ANMAK VE HATIRLAMAK. Ancak bunu yapabildigimiz olcude, katledilenlerin bir nicelik degil de, bir nitelik oldugunu ve her birinin digerinden farkli ozelligi kisiligi kimligi oldugunu, farkli yasam ve iliskisi farkli ideolojisi inanci etik degeri oldugunu hatirlamak ve her birini ayri ayri kendi kisiliginde ve kimliginde anmak. Yani "Ankara katliaminda 100'e yakin kisi katledildi" degil. Aslinda bunun bir sorunu da nicelik olarak katledilenlerin anilmasindaki niteligin unutulmasi. Mesela bugun bile aileler yakinlarini ariyorlar. Yani kayiplar. Isimleri ne katledilenler arasinda,m ne hastahanedekiler arasinda, ne taburcu olanlar arasinda ve yakinlarininyanina donmeyenler. O yuzden lutfen, insanoglunun bir nicelik degil; nitelik oldugunu hatirlayalim ve katledilenlerin her birini ayri ayri kendi kimlikleri kisilikleri ve yasam ve iliskileri ile hatirlayalim ve hatirlatalim. Eger bunu yapmazsak, giderek O.Dogu'ya fiiliolarak donmekte olan ulke ve toplumda, hem katledilenler siradanlasir ve guncel hale gelir; hem de bu zaten bu fiili durumu yaratan ve yasatan dictator ve onun iktidarinin devleti ve hukumetine yarar. Yani bir yerde katledilen ister bir ister birden fazla olsun; her birini ayni azim, kararlilik ve duygu ile hatirlayalim ve analim. Cunku bugun her bir katledilenin verdigi huzun ve aci, onun en yakini tarafindan hissediliyor. Halbuki bizler de bu huznu ve aciyi sanki kendi yakinimiz katledilmis gibi hissetmeliyiz. Cunku konu "bana dokunmayan yilan bin yasasin" degil; aksine her bir katliam, insanoglu olarak her birimize dokunmalidir. Zaten ve aslinda iste insansal zihniyet ve bireysel bilinci, birey bilisselligi ve bireyin tursel butunlugu olan insanoglu ile birlestirecek olan da budur. Cunku herbirimiz hem bir turun birer uyesiyiz, hem de her birimiz essiziz. Yani hem genelin bir parcasiyiz, hem de ozeliz. Iste belki niceligimiz bizi bu genelinm herhangi bir parcasi yaparken, niteligimiz de her birimizi bu genelin ozel bir uyesi essiz bir uyesi yapar. Zaten bizleri zihinsel degisim ve devrimde de, dogal/fenomenalzihniyetin baska bir seyle ozdeslestirmesinden ve kul kole ve de madde meta mal olmaktan ve sadece fiziki bir nicelik olmaktan kurtarir. Bunun bilisselliginde olmak hem her birimizi yasam ve iliskide essiz ve degerli farkli kilar, hem de yitirildigimizde genelin bir sayisi olmaktan kurtarir. Ayrica unutmamak gerekir ki, bu ortacag zihniyetinin iktidarinda katledilen her bir uye; zaten kolay yetismeyen ve ortacag zihniyetini asmis degerli bir uyedir. Cunku niceligi degil; niteligi cagdas ilerici aydin democrat elit devrimci insan gibi yasamayi ve iliski kurmayi barisi adaleti demokrasiyi hakki hukuku ozgurlugu kisaca insanca yasami algilamis beyinlerdir. Aksi zaten katledilmez. Kisaca bugun dictator, onun gudumundeki AKP hukumeti ve devletinin her turlu ortacag zihniyetinin biatini boyun egmesini ummet olmasini reddederek bertaraf olan her bir beyin, degerlidir. Her birimiz hem hepimizin hem de basta kendinden baslayarak her birimizin niteliginin degerini bilelim ve algilayalim. Ayrica unutmayalim, bizleri ve her birimizi turumuz bunyesinde essiz, ozel, oznel yapan ve digerinden farkli kilan, NICELIGIMIZ DEGIL; NITELIGIMIZDIR. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Bilissel Bilim/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
  18. İki canlı bomba da MİT'in listesindeki IŞİD'liler çıktı.
  19. Ölüme giden biri en azından temel korku ve endişe sinyalleri verecektir. Dolayısıyla, kalabalık ortamlarda gözünüz açık olsun: Kaşları çatık, endişeli, titreyen, gereğinden fazla terleyen, bulunduğu ortamdan izoleymiş gibi davranışlar sergileyen, tutarsız olan, konuşmakta zorlanan kişiler, sizler için her zaman uyarı çanlarını çaldırmalıdır. ÇAĞRI MERT BAKIRCI Hâlâ öfkeliyim. Hâlâ üzgünüm. Hâlâ şaşkınım. Gördüğünüz gibi, alışık olacağınızın aksine, birinci tekil şahısla hitap ediyorum bu defa size, “biz” demiyorum. Çünkü burada yazacaklarım, kendi fikirlerimdir; Evrim Ağacı’nın genelini bağlamaz. Arkadaşlarımla birlikte bu haftayı “Nobel Haftası” yapmaya öyle hazırdık ki, hevesimizi kursağımızda bıraktılar. Aziz Hocamız kusura bakmasın, haftaya sözümüz... Onun Nobel Kimya Ödülü, bundan duyduğumuz mutluluk ve onur bizler için dünyalara bedel! Fakat bu hafta, 10 Ekim Ankara Katliamı’na yer vermek zorundayım. Unutamayız. Unutturamayız. İyi olamayız. Görmezden gelemeyiz. Bildiğim bir şey var: 10 Ekim’de Ankara’da insanlık onuru katledildi. Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısı, ülkemizin başkentinde, başkentin de en merkezi yerlerinden birinde, burnumuzun dibinde yaşandı. Güzeller güzeli Ankaram, önce kana bulandı, sonra kapkara bir yasa büründü. İçimden geçenleri bu satırlara aktaracak olsam, muhtemelen hepimiz “birileriyle” mahkemelik olurduk. O nedenle öfkemi akıllıca yönlendirecek, yine bilimi rehber edinecek ve bir hükümdarlığın çırpınma mücadelesi verdiği şu günlerde, siz okurlarıma bir “hayatta kalma rehberi” sunacağım. Çünkü ister inanın, ister inanmayın ama buna ihtiyacımız var. Bilim, Akıl ve Teknoloji Çağı olarak anılmaya başlayan 21. yüzyılın Türkiyesi’nde, biricik demokratik hakkımız olan “gösteri yapma hakkı”nı icra ederken, hayatlarımız en yüksek seviyeden tehlike altında... Kulağa şaka gibi geliyor; ancak başkentimizde hayatta kalmak için “Acil Durum Rehberleri”ne ihtiyacımız var. Devletin halkı korumaktan aciz olduğu ortada... Bu vaziyetler ve koşullar altında tek güvenli limanımız bilim, bizlere bir yol gösterebilir. Aslında burada yazacaklarımın önemli bir bölümü bana ait değil. Facebook üzerinden tanıştığım harika insan Devrim Gürkan isimli bir arkadaşa ait. Kendisi, başarılı ve yürekli bir gazeteci olarak birçok savaş alanında bulunmuş. 3 defa Irak’ta, 1 defa da Suriye’de patlama anlarına tanık olmuş. Filistin ve Pakistan’da 2 farklı intihar bombacısıyla, “görev”lerine gitmeden önce röportaj yapma fırsatı bulmuş. Bu konularda fazlasıyla deneyimli birisi anlayacağınız... 10 Ekim Ankara Katliamı ile ilgili de bir analiz yazısı kaleme almış. Ben de onun muhteşem yazısı çerçevesinde, yer yer kendi bilgilerimi konuya harmanlayarak bu yazıyı kaleme almak istedim. Çünkü artık ölmekten yorulduk. Artık kardeşlerimiz, canlarımız, arkadaşlarımız, dostlarımız ölmesin istiyorum. Masum halk, fikirlerini ifade ediyor diye katledilmesin istiyorum. Bizi koruyacak kimse kalmadı; belki bilim önümüzü biraz aydınlatır diye umuyorum. Yazım, Türkiye Cumhuriyeti gibi çatışma ve savaş bölgelerinde (evet, artık bu gerçeği kabul edelim) miting, eylem ya da benzeri toplu aktivitelere (namaz gibi) katılacak olmanız halinde dikkat etmeniz gereken bazı bilgilere değinecek. Umarım faydalı olur. Patlama öncesi: İnsan psikolojisi İlk olarak şunu anlayalım: Bir intihar bombacısı, ne olursa olsun bir insandır. Beyni ne kadar yıkanmış olursa olsun, “Pavlov’un Köpeği” deneyindekine benzer şekilde nasıl şartlandırılmış olursa olsun, evrimsel kökenlerimizin en derinlerinden gelen, temel birçok psikolojik tepkiyi istemsiz olarak verecektir. Çünkü türümüz, diğer tüm hayvan türleri gibi hayatta kalma güdüsü en öncelikli olacak şekilde evrimleşmiştir. Ölüme giden biri, bunu ne kadar “onurlu”(!) bir ölüm olarak görürse görsün, en azından temel korku ve endişe sinyallerini verecektir. Dolayısıyla, kalabalık ortamlarda gözünüz açık olsun: Kaşları çatık, endişeli, titreyen, gereğinden fazla terleyen, bulunduğu ortamdan izoleymiş gibi davranışlar sergileyen, tutarsız olan, konuşmakta zorlanan kişiler, sizler için her zaman uyarı çanlarını çaldırmalıdır. Kıyafetler ve genel olarak giyim-kuşam da, hareketleri tamamlayıcı niteliktedir. Devrim, yazısında şöyle anlatıyor: * Kişinin yüzüyle üzerine giydiği kıyafet birbirine zıtsa (örneğin zayıf yüzlü ama çok iriymiş gibi geniş kıyafetler giyiyorsa) * Mevsimin gerektirdiğinden daha kalın kıyafetler giyiyorsa (sıcak bir havada geniş ve kalın bir mont giymiş biri gibi) * Kıyafetinde dikkat çekici ve genellikle düzensiz şişkinlikler varsa * Çarşaf ya da tesettür pardösüsü giymiş; ancak alışıldık muhafazakâr bir kadın gibi değil, fazla kararlı, odaklanmış, bağımsız bir şekilde ilerliyorsa mutlaka ama mutlaka o noktadan uzaklaşmalısınız. Belki bomba değildir... Ancak ya bombaysa? Şu çarşaf ile ilgili son noktayı biraz açalım, yanlış anlaşılmasın. Bu, Türkiye’de çok sık görülen bir intihar bombacısı yöntemi değil (her ne kadar Milliyet’in internet sitesinde pazartesi günü sabaha karşı çıkan bir haberde, bombacılardan birinin “siyah pardösülü ve başı kapalı bir kadın” olabileceği belirtiliyor olsa da); ancak tesettürlü kadınlar bu tür etkinliklerde güvenlik şeridinden geçerken daha yüzeysel olarak arandıklarından, bir bombayı alana sokmak için daha kolay bir yöntem olarak görülebilir. Yoksa muhafazakar bir kadın illa baskılanmış olmak zorundadır, rahat gezemez ya da bu tür eylemlere katılamaz demek gibi bir niyetim yok. Onlar gibi gözükmek ya da böyle giyinen insanları kullanmak, bu tür katillerin tercih edebileceği bir şey olabilir. Sadece buna dikkat çekmek istiyorum. Devam edelim: * Sırtında aşırı büyük bir çanta varsa ya da çantasının çok ağır olduğunu hissettirir hareketler yapıyorsa (yüzde zorlanma, sıkça çantayı düzeltme, sırtını germe gibi) * Kendi kendine mırıldanarak ilerliyorsa (çoğu bombacı eylem öncesi son dua ya da yapacağı eylemde kararlılık gösterici bir slogan tekrarlar), * Uzun süre boyunca etrafındaki gelişmelere ilgisiz şekilde tek başına ilerlemiş; ancak bir anda kalabalığın arasına girmeye çalışan, kalabalığı yarmaya çalışıyor gibi tavırlar sergileyen biri varsa * Aşırı sinirli hareketler yapıyorsa ya da grup liderlerinin emir ve komutlarına uymuyorsa * Sık sık ve kısa telefon konuşmaları yapıyor, uzun cevaplardan kaçınıyorsa * Bir çöp kutusuna ya da benzeri bir kova, konteyner veya kutuya büyükçe bir poşet veya çanta bırakan biri varsa ya da bir poşet/çantayla bunların yanında ayakta uzun süre duran ya da dolanan birisi varsa (miting yolunda ya da meydanında çöp kutusu ve benzeri şeylerden daima uzak durmak gerekir) * Bir grupla hareket ediyorsanız, tanımadığınız bir kişinin birdenbire sizinle gruptan biri gibi hareket etmeye başladığını fark ederseniz çok dikkat edin! Bir süre bu kişileri güvenli bir mesafeden takip edin. Eğer ki yeterince şüphe çekiciyse derhal oradan uzaklaşın ve polisi arayın. Polis size yardımcı olur, olmaz. Bu devirde artık bilmek imkansız. Ancak sizin bildiriminiz kayıtlara geçecektir ve ileride olayı aydınlatıcı kanıt olarak kullanılabilir! Can sıkıcı bir nokta daha: Ne yazık ki insanları kitlece katletmeyi göze alabilen örgütlerin onurları da bulunmuyor. Bu kişilerin başvurdukları yöntemlerden birisi, bombayı istedikleri yere bırakacak bir kişiyi belirleyip sonra o kişi daha bombayı koyup oradan uzaklaşamadan uzaktan kumanda ile bombayı patlatmak... Bu kişiler intihar bombacısı olduklarından bihaber, kendilerine verilen emri uygulamaya çalışırlar. Fakat bunlar ölmeye şartlandırılmadıkları ve bu ölümün şerefli bir ölüm olduğuna inandırılmadıkları için, diğer intihar bombacılarından farklı davranırlar. Bu kişiler genellikle aşırı ürkek, huzursuz, telaşlı, sürekli etrafını kolaçan eden kişilerdir. Üzerlerinde “kaçamadan yakalanma” korkusu olduğu için etraflarını ve arkalarını sıkça kontrol etmeleri muhtemeldir. Çok dikkatli olmakta fayda var. *** Patlama anında yapılacaklar Peki patlama olduğunda ne yapacağız? O kaosta hayatta kalmak için bilim bize ne söylüyor? Kitlesel kaos, bilimin “evrimsel psikoloji” ve “akışkanlar dinamiği” isimli iki ayrı alanında, bir arada analiz edilmektedir. Bunlardan ilki temel bilimlerden biyolojinin alanıyken, ikincisi uygulamalı bilimlerden makina mühendisliğinin alanıdır. Evrimsel psikoloji, bize sürünün akış yönüne uymamızı söyler. Bu, istemsizdir. Ancak biz insanlar, çok büyük gruplar halinde hareket edebilecek şekilde evrimleşmemişizdir (örneğin, sığırcık kuşlarının aksine). Dolayısıyla kısa sürede basit hatalar yapılır ve izdiham başlar. İzdihama neden olan mekanizmalar, akışkanlar dinamiğinin alanıdır. Bu sahada incelediğimiz basınç vektörleri gibi kavramlar çerçevesinde insanlar kaotik bir şekilde birbirlerini ezmeye başlar ve bu, bombanın ötesinde de ölümcül sonuçlara neden olur. Ani bir düşüş, ani bir dönüş, ani bir hata kitlesel halde yığılmalar ve ezilerek ölümlerle sonuçlanabilir. Dolayısıyla Devrim, yazısında bize son derece makul tavsiyelerde bulunuyor: İlk patlama sonrası yere yatmak en doğrusu. Önce panikle koşturanların sizi ezme olasılığı yüzünden dizlerinizin üzerine çökün. Mümkün olduğunca sağlam durun. Yakınınızda birileri varsa onları da çöktürün. Omuz omuza hale gelebilirseniz, daha kuvvetli bir set yaratmış olursunuz. Başınızı iki elinizin arasına alıp koruyun. “Yere yatın!” diye tüm gücünüzle bağırın tekrar tekrar... Ayakta dururken vücudunuzun ortasına alacağınız bir darbe, ayaklarınızda daha büyük bir moment (dönme kuvveti) yaratacağı için çok daha kolay devrilirsiniz. Ancak yerden olan yüksekliğinizi çömelerek azaltırsanız (örneğin yarıya düşürürseniz), yere düşmeniz o kadar kat daha fazla kuvvet gerektirecektir. Böylece düşme ve ezilme ihtimaliniz çok daha azalır. Etrafınızdakilerin sizin yere çöküşünüz nedeniyle üzerinize uygulayacakları ilk kuvveti bu sayede emdikten sonra, mümkünse tamamen yere kapaklanın. Tüm bedeninizle yere tamamen yapışık olacak şekilde... Hemen cenin pozisyonu alın. Ayaklarınızı karnınıza çekin, başınızı ellerinizin arasına alın, hedefi küçültün. Böylece hayati organlarınızı ayak ve düşme darbelerine karşı korumuş olacaksınız. En az 1 dakika bu durumda kalmaya çalışın. “İkinci bomba olabilir, yere yatın!” diye bağırmaya ve uyarmaya devam edin. Size ve diğerlerine takılıp düşenler de olacaktır. Çok büyük bir dert değil. Eğer sizin gibi deneyimli birkaç kişi çömelme veya yere yatmayı başarılı bir şekilde uygulayabilirse, o düşenlerin etrafında güvenli bir bölge oluşturabileceksinizdir. Düşenler de sizin komutunuza, yine evrimsel psikolojide açıkladığımız üzere, korku nedeniyle uyacak ve kendilerini güvenliğe alacaktır. Kalkınca yerde bırakılmış çanta, poşet vb. varsa uzaklaşın. Kaos nedeniyle, ister istemez etrafta bu tür birçok cisim olacaktır. Hemen boş bir alan bulmaya çalışın ve oraya yönelin. Eğer ilk yardım bilginiz yoksa insanların biriktiği bölgeden çekilin. Ama taşıma gibi insan gücü gerektirecek bir yardım için ya da bu yardımı yapan bir profesyonelin talimatı olana kadar makul bir mesafede bekleyin, alanı tamamen terk etmeyin. Bombacılar, gerek stres ve korkunun etkisi altında, gerekse de genellikle daha fazla zarar verebilecek olmasından ötürü birden fazla bombayı aynı anda ya da çok yakın aralıklarla patlatmaya meyillidirler. Bu nedenle genellikle yardım sırasında tekrar bombalar patlamaz; ancak yine de çok dikkatli olun tabii ki… İlk yardım bilmiyorsanız, yaralılara herhangi bir müdahalede bulunmamanız hayati öneme sahip! Yanlış ilk hareket nedeniyle yaşamını yitiren ya da kalıcı sakatlık yaşayan kişi sayısı çok fazladır. Lütfen bilmediğiniz bir işe kalkışmayın. Hele ki bu, sağlık ve ilk yardım ile ilgiliyse. Hatalı yapılan bir kalp masajı, hayatta olan birini öldürebileceği gibi, kaburga gibi kemikleri kırarak kalıcı hasarlara neden olabilir. İnsanları yönlendirip alanı boşaltmaya çalışmak çok daha faydalı bir girişim olacaktır. Tabii ki daha söylenecek çok ama çok söz var. Bu konuda bize hayat kurtarıcı bilgiler verebilecek daha çok bilim dalı var. Ancak buraya bu kadarını sığdırabildim. Umarım bu bilgileri kullanmaya asla ihtiyacınız olmaz. Ne yazık ki gelecek pek parlak gözükmüyor. Politikacıların kibir ve hırsları uğruna masum insanlar öldükçe insanlığımızı asla hatırlayamayacağız. Bu nedenle tek gerçek yol göstericimiz olan bilime sığınmak en akılcı ve pratik çözüm olarak karşımıza çıkıyor. Kirli insanların kanlı ellerinin, masum insanların tertemiz boğazlarından çekildiği günlere kavuşmak dileklerimle...
  20. Evet, benim de kokenim Konya Sille'ye dayanıyor, 1700'lere kadar. Ne yazik ki, bugun Mevlana'nin o Konya'sinan eser yok. Paylasimin icin tesekkurler.
  21. Ben Ankara Katliami ile ilgili sitede oldukca yazi paylasim. Spor formunda ise sadece futbolu paylastim. Yoksa,katliam ile ilgili saygisizliklar ve etik dısı olanlar sadece bu mac ile sinirli degil.
  22. İşte Türk IŞİD'liler IŞİD içerisindeki Türkler dün bir video yayınlayarak "Ya bize katılın ya da bulunduğunuz ülkede kıyama kalkın" çağrısı yaptı. Ankara'daki patlamanın ardından IŞİD içerisindeki Türkler toplu olarak video çekip internette yayımladı. IŞİD'in medya organı Al Jazeera Media'da yayınlanan videoda, Türkçe konuşan iki kişi IŞİD'e katılma ve "cihat" çağrısı yapıyor. Yüksek kalitede çekilen videoda IŞİD’li Türklerin sahip olduğu silahlar dikkat çekiyor. Ellerinde Amerikan yapımı M-16 piyade tüfeği taşıyan Türklerin neredeyse hepsinde telsiz bulunuyor. Kendilerini “İslam Devleti’nin Cezire vilayeti Türk mücahitleri” olarak tanımlayan grup 14 kişiden oluşurken aralarında özellikle küçük yaştaki iki kişi ise videoda ön plana çıktı. Videoda, yapılan askeri talimler de gösterildi. IŞİD’in kontrolü altındaki Cezire veya Rakka bölgesinde çekildiği tahmin edilen videoda militanlar Türkiye hükümetini "tağut" (Allahın hükmünü tanımayan) olarak ilan ediyor. Bir IŞİD’li Türk, "Her neredeyseniz gelin bize katılın. Bunu yapamayacak durumdaysanız da bulunduğunuz ülkelerde kıyama (ayağa) kalkın" diyor.
  23. Başbakan Davutoğlu'nun "canlı bombaların listesi elimizde ama hukuk devleti olduğumuz için eylemi gerçekleştirmeden tutuklayamıyoruz" dediği liste yayınlandı. Diyarbakır, Suruç ve son olarak Ankara'da meydana gelen bombalı saldırıların ardından gözlerin çevrildiği IŞİD terör örgütünün, yurt içinde canlı bomba eylemi yapabilecek 6'sı kadın 21 militanın kimlik bilgilerini belirlendi. İstihbarat birimlerinin elde ettiği bu kişilerden 18'inin Adıyamanlı, 3'ünün ise bu kişilerle evlilik yapan yabancı kadınlar olduğu ifade edilirken, 'canlı bomba' eylemi yapabilecek 21 kişi için tüm güvenlik birimleri alarma geçti. Adıyaman'da 2013 yılında bir çayevinde toplanan ve ardından geçen yılın ikinci yarısından itibaren peş peşe sınırı geçerek Suriye'ye giden kişiler IŞİD saflarına katıldı. Ailelerinin şikayeti üzerine inceleme başlatan güvenlik güçleri sınırı geçen kişilerin IŞİD'e katıldığını saptayarak bunları 'Terör nitelikli kayıp şahıs' olarak aramaya başladı. Sınırı geçen bazı kişiler dönerken, polis yakınlarının kayıp başvurusu yapmadığı bazı kişilerin de Suriye'ye gittiğini saptadı. Geçen yılın Ekim ayında sınırı geçerek Suriye'ye giden ve IŞİD saflarına katılan Orhan Gönder, 7 Haziran seçimleri öncesi Diyarbakır'daki HDP mitinginde, Şeyh Abdurrahman Alagöz ise 20 Temmuz'da Şanlıurfa'nın Suruç İlçesi'nde bombalı eylem düzenledi. 'Canlı bomba' olan Alagöz patlamada ölürken, HDP mitinginde bombayı patladan Orhan Gönder ise olayın ardından tutuklandı. HEPSİ 'DOKUMACILAR GRUBU' ÜYESİ Bu gelişmelerin ardından polis, canlı bomba olarak kendini patlatan Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün ağabeyi Yunus Emre Alagöz'ün de aralarında bulunduğu 15 ismin IŞİD'e katıldığını ve kendilerine öncülük eden Mustafa Dokumacı'nın soyadından esinlenerek 'Dokumacılar Grubu' adını verdiğini ve IŞİD'in üssü konumundaki Rakka ve Telabyad'da bombalı eylem konusunda eğitildiğini saptadı. Bu saptamanın ardından istihbarat birimlerinin takip ettiği kişilerin zamanla Suriye'de evlilik yaptığı da belirlendi. Polisin yaptığı araştırmada 'Dokumacılar Grubu' üyelerinden bazılarının 3'ü Türk, 3'ü yabancı uyrukul 6 kadın ile dini nikahlı olarak evlendiği ve kadınların da bombalı eylem ve canlı bombalı saldırı konusunda eğitildiğini belirledi. 21 KİŞİLİK CANLI BOMBA LİSTESİ İstihbarat birimlerinin araştırması ardından IŞİD içerisindeki Dokumacılar Grubu'nun 21 üyesinin ismi belirlendi ve 19'unun fotoğrafına ulaşıldı. Yabancı uyruklu olan ve isimleri belirlenen 2 kadının fotoğrafına ise ulaşılamadı. Bunun ardından istihbarat birimleri yurt içinde de olası canlı bomba eylemi yapabilecek 19'unun fotoğrafı bulunan 21 kişinin isimlerini tüm illerin Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlıklarına ileterek takibini istedi. YURT İÇİNDE OLANLAR VAR Ankara'da meydana gelen bombalı saldırıları gerçekleştirenlerin kimlikleri henüz açıklanmazken, istihbarat birimleri bombalı eylem eğitimi alan 21 kişilik listede yer alan bazı isimlerin geçtiğimiz aylarda Türkiye'ye geçtiğini saptadı. Yurt içine geçen bu kişilerin 'uyuyan hücre' olarak adlandırılan evlerde kaldığı ve eylem için IŞİD emirlerinden gelen talimat doğrultusunda aktifleşebileceği bildirildi.
  24. Turkiye, bugun son macini Izlanda ile oynamadan, once mevcut bulundugu A grubunun cizelgesine gore 3. siradaydi ve Play-off durumu vardi. Eger Izlandaya yenilse ve Hollanda; Cek Cumhuriyeti'ne galip gelse, bu sansini da kaybediyordu. Play off olarak ta 8 ulke arasinda 7. sirada idi ve cizelgeye gore grupta sonuncu olan Kazakistan'i iki macta da yendiginden ve gruplarinda son durumda olan takimlar ile yapilan maclar play off'da gale alinmadigindan; listed 9 puan ile 7. siradaydi. Bugun mac oynamayan iki takim kalmisti. Macaristan ise, bugunku maclar oynanmadan Fransa'ya 15 puan ile direk gidiyordu. Turkiye Izlanda ile berabere kalsa Play-off'u garantiliyordu. Turkiye'nin grubunda ilginc olan ise, Latvia Kazakistan maciydi. Eger Kazakistan Latvia'yi yenerse o zaman grup sonuncusu Latvia oluyor ve Turkiye sadece iki kere berabere kaldigi Latvia dan dolayi sadece iki puan dusuyor ve MACARISTASN'I BIR PUAN GECEREK; "EN IYI 3. CU" STATUSU ILE FRANSA'YA DIREKGIDIYORDU. Iste tam da bu oldu. 9 Puada olan Turkiye bir mac ile tam 7 puan kazanarak, en iyi 3. oldu. Aciklayalim. Bugunku maci alinca puani 12 oldu. Kazakistan uzerinden hesaplanan puani olan 9 Kazakistan'in Latvia'yi yenerek grup sonunculugundan kurtulmasi ile, Turkiye 6 puan daha kazaniyordu. Boylece puani 18'e cikiyordu. Sonuncu olan Latviaile olan maclari hesaba katilmiyor, yani iki beraberligi dusuyor ve puani 16'ya iniyordu. 16 puanda, en iyi ucuncu durumundaki Macaristan'in 15 puanini geriye birakiyor ve Turkiye "en iyi ucuncu" de en basa gecerek; digger grup1. ve 2. leri ile birlikte; Fransa'ya direk gidiyor. Su an birinci ve ikinciler, ev sahibi Fransa ve Turkiye dahil; Fransa'daki Avrupa Sampiyonasi 2016'ya katilacak 20 takim belli oldu. Diger 4 takim, gruplarinda ucuncu olan 8 takimin arasindaki maclar sonucu evde ve disarda ustunluk saglayan takimlar olacak. Boylece sampiyonanin 24 takimi da belli olacak. Aslinda Izlanda "Turkiye'de guvenlik yok" diyerek gelmeyebilirdi.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.