Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • İçerik Sayısı

    5.905
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    52

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Bilimsel ispati var. Ortak ata, evrimsel süreçte, birden fazla canlı türünün ortak genetik öncülü olan canlı. Modern biyolojide, Dünya üzerinde yaşayan ya da soyu tükenmiş birçok canlının, diğer alt canlı türlerinin ortak atası olduğu kabul edilir. Ayrıca tüm canlıların evrensel bir ortak atadan ya da ortak gen havuzundan geldiği kabul edilir. Evrensel ortak ata kavramı, ilk kez 1859'da Charles Darwin'in Türlerin Kökeni kitabında ortaya atılmıştır. İnsan evrimi, modern insanın (Homo sapiens) evrimsel kökenini ve ne tür evrimsel süreçlerle ortaya çıktığını incelediği gibi insanın en eski atalarını ve atasal kökenlerini de konu edinir. Bunun yanında insanla ortak ataları paylaşan ve insan ile yakın akraba olan türlerin evrimini ve kökenini de araştırır. İnsan evrimi, konu olarak 1863 yılında T. H. Huxley tarafından oluşturulan bilim dalı primatolojiyi ve günümüz maymunlarının tüm yaşam formları ile onların eski atalarının fosillerini de dikkate almaktadır. Bunun yanında insanın evrimsel tarihi üzerindeki çalışma ve araştırmalar fiziksel antropoloji, primatoloji, arkeoloji, dilbilim, genetik ve embriyoloji dahil olmak üzere bir çok bilimsel disiplinleri de içerir. Evrimin kanıtları ve canlıların ortak atadan geldiği, bilim insanlarının uzun yıllar boyunca çeşitli alanlar ve disiplinlerde yürüttüğü canlıların akrabalık derecesi ve ortak kökenine dair çalışmalarda ortaya çıkarılmış olup bu kanıtlar, evrimsel süreçlerin meydana geldiğini göstererek evrimin bir olgu olarak gerçekliğini doğrulamış ve Dünya üzerindeki yaşamın türlülük ve çeşitliliğine neden olan doğal süreçler hakkında bir bilgi zenginliği sağlamıştır. Bu kanıtlar, yaşamın zaman içinde nasıl ve neden değiştiğini açıklayan ve bilimsel bir kuram olan modern evrimsel sentezi desteklemektedir. Evrimsel biyologlar, test edilebilir varsayımlarda bulunup hipotezleri test ederek ve nedenlerini açıklayan ve gösteren kuramlar geliştirerek ortak ata gerçeğini belgelerler.
  2. Bilimsel yöntem, en basit haliyle aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 1-Evrendeki bir fenomenin gözlemlenmesi 2-Bu fenomene dair, gözlemler ile tutarlı, ancak kesin olmayan, hipotez adında deneysel bir açıklama getirilmesi 3-Hipotezin tahminlerde bulunmak için kullanılması 4-Tahminlerin deneylerle veya ek gözlemlerle test edilmesi ve sonuçlar ışığında hipotezde gerekli değişikliklerin yapılması (3) ve (4) numaralı adımların hipotez ve deney arasında tutarsızlık kalmayana kadar tekrarlanması
  3. Olgu; bilimsel verilere dayalı, kanıtlanabilir özellikteki bilgi. Olgular, nesnel ve irade dışı oluşumlardır ve sık sık olay ile karıştırılır. Tarafsızdır, Nesneldir, Yoruma açık değildir, İstenç (irade) dışıdır, Bir süreç belirtir,
  4. Evrim Sirke sineklerinin nesilden nesile değişmesi nesiller arası organizma değişiminin bir gözlemidir. Organizmaların nesilden nesile değişmesine evrim denir. Evrim bir olgudur. Evrim olgusunun modern sentez tarafından yapılan açıklaması en güncel ve en çok kabul gören Evrim Teorisidir. Evrim bir olgu ve bir teoridir. Tabiki evrim bu guncellige ve kabule gelene kadar teoriler gecirmistir. Mesela; Bunlar artık kullanılmayan açıklamalardır. Lamarckizm, Dönüşümcülük ve Ortogenez evrim olgusunun açıklamaları olarak oluşturulmuştur. Artık bu açıklamalar itibar görmemektedir. Darwin'in evrim açıklaması kabaca doğrudur ama geliştirilmeye ihtiyaç duymuştur. Modern evrimsel sentez, genleri açıklamasında yer vermeyen Darwin'in evrim açıklamasının geliştirilmiş halidir. Bu modern sentez evrim olgusunun günümüzde en çok kabul gören açıklamasıdır.
  5. Bilim ortadan kalkmaz, ancak gozlem ile yanlislanabilir. İnanc ise metafizik Dogmadir ve yanlislanamaz, yani tutucu gerici sabit ve cagdisidir cunku yenilenemez. Yanitlarin hem evrimi bilmediginin hem de bilimi bilmediginin hemde bu konudaki bildiklerinin sabit ve cagdisi oldugunun kaniti.
  6. Vardir tabi. Sen bilimin Evrime bakis acisi ni adnan hoca mi sandın? Bak su Baslik ta her sey aciklamistir. http://www.turkish-media.com/forum/topic/294753-modern-cagda-evrim/page-2?hl=+evrim%20+olgudur Evrim biyolojik olarak tamamen bilimseldir. Evrim tartismasiz ve gozlem veren bir olgudur. Yukardaki Baslik ta tartismasiz ve gozlem veren bir olgu oldugu aciklaniyor. turkish
  7. 2023 hedefi cumhuriyetin, laikliğin, dini mezhebin disindaki turklugun ve etik milli degerlerin, Meclisin parlamentonun milletin,demokrasinin sunnilik/selefilik disinda kalanların hak hukuk ve ozgurlugunn bitirilis hedefidir. Ummete, halifelige padisahliga kisaca ummet-i Tayyibiye' nin baslangic yilidir. Tabi ulke cografyasinin ayni kalip kalmiyacagi da muamma.
  8. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2016 yılında alacağı maaşa 3 bin 643 lira zam yapıldı. Yeni zamla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın net maaşı 29 bin liradan yaklaşık 32 bin 643 liraya çıktı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2016 yılında alacağı maaşa 3 bin 643 lira zam yapıldı. Yeni zamla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın net maaşı 29 bin liradan yaklaşık 32 bin 643 liraya çıktı. Hükümetin Meclis’e sunduğu 2016 yılı Geçici Bütçe yasa tasarısı, Cumhurbaşkanı maaşı ile Cumhurbaşkanı emeklisi, Başbakan emeklisi ve milletvekili emeklisi olanların 2016 yılında alacağı net maaşları belirledi. Tasarıyla 2015 yılında 525 bin lira olan Cumhurbaşkanlığı ödeneğinin yüzde 28,14’ü, önümüzdeki yılın ilk 3 ayında Cumhurbaşkanlığı ödeneği olarak kullanılacak. Bu ödenekten Cumhurbaşkanı’nın net maaşı ile vergi ve sigorta primi ödeniyor. Yüzde 28,14’lük payla, yılın ilk 3 ayında Cumhurbaşkanı’na 147 bin 735 lira tutarında brüt ödenek tahsis edilmiş oldu. Bu da, yılın ilk 3 ayına düşen ödenekte yüzde 12.56 oranında artış yapılacağı anlamına geliyor. ERDOĞAN ‘IN MAAŞI 32.643 LİRA Bütçe tasarısı ile Cumhurbaşkanı’na maaş ödemesi için önümüzdeki yıl tahsis edilen aylık tutar brüt 43 bin 750 liradan 49 bin 245 liraya yükseltildi. Vergi ve sigorta primi ile diğer kesintiler düşüldüğünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın net maaşı 29 bin liradan yaklaşık 32 bin 643 liraya yükselecek. Dolayısıyla Erdoğan’ın maaşı 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere yüzde 12.56 oranında zamlanacak. Yasa gereği Cumhurbaşkanı emeklilerine, Cumhurbaşkanı brüt ödeneğinin yüzde 40’ı ödeniyor. Buna göre Cumhurbaşkanı emeklilerinin maaşı önümüzdeki yılın başından itibaren 17 bin 500 liradan 19 bin 700 liraya çıkacak. Dolayısıyla eski Cumhurbaşkanları Abdullah Gül ve Ahmet Necdet Sezer 19 bin 700’er lira emekli aylığı alacak. Yeni bütçeyle milletvekili emekli maaşı da aynı şekilde yüzde 12,56 zamlandı. Buna göre, önümüzdeki yılın başından itibaren milletvekili emeklilerinin ek ödemeler hariç 7 bin 350 lira olan aylığı 8 bin 274 liraya yükselecek. Emekli milletvekillerine, Cumhurbaşkanı emekli aylığının yüzde 42’si oranında aylık bağlanıyor. MEMURA, EMEKLİYE, İŞÇİYE DÜŞÜK ZAM Cumhurbaşkanı maaşının 3 bin 643 lira birden zamlanacağı 1 Ocak’ta memura yüzde 6 zam yapılacak, en düşük dereceli memurun maaşı 121 lira 74 kuruş artarak 2 bin 29 liradan 2 bin 150 lira 74 kuruş olacak. Asgari ücretlinin maaşı bin liradan bin 300 liraya çıkarken, halen bin 568 lira aylık alan bir memur emeklisinin aylığı sadece 94 lira artarak bin 662 liraya yükselecek.
  9. On Derin Ayak İzi – Zhuizm’le Tanışın! New York’ta dört yıl boyunca NYC Food & Mood adlı bir şehir rehberi çıkaran ve yayımcılık hayatında ciddi başarılara imza atan Lüset Kohen Fins ‘’On Derin Ayak İzi’’ adını taşıyan kitabını yayımladı. Yazarın kendi çevirisi ile Türkiye’de yayımlanan “On Derin Ayak İzi”, farklı ve samimi bir üslupla yazılmış olmasının yanı sıra, kişisel gelişim ile yoğrulmuş çağdaş bir metropol hikâyesini anlatıyor. Sosyal medyada ve kitap eleştirmenleri tarafından kısa sürede dikkat çeken ve işaret edilir hale gelen kitap başarılı kurgusu ve mantraları ile konuşuluyor. Kurgusal olarak oluşturulan ve tutarlı şekilde kurgulanan Zhuizm düşünce akımının mantraları, hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını ve her şeyin zamanla amacına yönelik olduğunu vurguluyor. Konu itibariyle bizim de ilgimizi çeken bu kitap üzerine, Lüset Kohen Fins ile bir röportaj gerçekleştirdik. Hem Zhuizm ile hem de çok renkli bir kişiliğe sahip olan Lüset ile tanışın! On Derin Ayak İzi, Zhuizm düşünce akımının lideri Wen Bao Zhu’nun evinde ölü bulunmasıyla başlıyor. Okuyacak herkesi boş bir levha olarak düşünelim ve bize biraz Zhuizm düşünce akımından bahsetmenizi rica edelim. Nedir bu akım? İnsanoğlu’nun ölümlü olduğunu bir an bile aklından çıkarmadan yaşaması, dolayısıyla kendine verilen bu kısıtlı yaşam süresini kendine ve insanlara fayda sağlayarak geçirmeyi tercih etmesi, huzura her şeyi bilerek değil de bilinmeyene teslim olarak kavuşması, sevdiği işi yaparak yeteneklerini geliştirmesi ve bu sayede para kazanması, yani ekolojik ve evrensel dengeleri gerçekçi gözlerle kavraması olarak özetleyebilirim. Kitabı bu kadar güçlü yapan karakterleri. Bu karakterler gerçek mi, yoksa siz yazınca mı gerçek oldular? On Derin Ayak İzi’nde yer alan karakterlerin hepsi yanı başımızda aslında. Ben sadece sentezleyip melezleştirdim onları. Onlara ruh üfleyip beden verdim diyelim. Metaforik bir yaratma süreci diyelim. Kitabın genelinde bir “olumlama” mevcut. Hayat hakkında küçük bir sır istesek? “İyi diyelim iyi olsun” mu mesela? Türk atasözlerinin üstüne tanımam. Bu kitabı en iyi anlatabilecek 4 atasözü seçmem gerekirse; Bir kapı kapanmadan öbür kapı açılmaz. Vermeden almak Allah’a mahsustur. Korkunun ecele faydası yok. Her şerde bir hayır vardır. Kitap hem Amerika’da hem Türkiye’de yüzlerce yorum aldı. Bu yorumların ortak bir noktası var mı, yoksa sosyo-kültürel farklılıklar nedeniyle ayrışıyorlar mı? On Derin Ayak İzi, Fransız bir okurdan da Vietnam’lı bir eleştirmenden de birbirine yakın yorumlar aldı. Romanseverler evrensel konular ve samimi anlatımlarla besleniyorlar, bu yüzden ‘tutuculuk’ kurgu roman yazarının lügatında yer almayan bir kelime olmalı. Türk okuyucusu bilinçli, duyarlı ve yeniliklere açık. Her konunun cesurca ele alınabilmesi, tabuları ezip geçmek ya da ortak korkularımızla yüzleşebilmek… Bu kavramlar okuyucuyla aranızda sarsılmaz bir bağ oluşturuyor. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Kitabı okuyan insanlar film izlemiş gibi olduklarını ya da bu kitabın mutlaka bir filmi olması gerektiğini söylüyorlar. Sinema filmi düşünüyor musunuz? Tam üstüne bastınız, sevgili Madam Brownie… Hedefim, romanlarımı profesyonel bir ekiple birlikte senaryolaştırıp, uzun metraj sinema filmi olarak izleyebilmek. On Derin Ayak İzi’ni okuyup sonuna kadar bitirenler bunu beyaz perdede izlemek istediklerini belirtiyorlar, konusu ve kurgusu itibarıyla kitap erdem ve erdemsizlik arasında gidip geldiği için böyle düşündüklerini sanıyorum. Teknik olarak yalın ve grafik bir anlatım tarzı benimsedim ve vermek istediğim mesajlar okuyucuya direkt ulaştığı için mutluyum. Kitabın çevirisini kendiniz yaptığınız için genelde “kendi yapmayı tercih eden” biri olduğunuzu düşünüyorum. Sinema filmi olursa kitabın yerini tutmayacak korkunuz var mı? Ya da sürecin tamamen içinde mi yer almak istersiniz? Tespitleriniz doğru. On Derin Ayak İzi eğer sinema filmi olursa projede hem oyuncu hem de senaryo yazarı olarak yer almak istiyorum. Bana torpil yapıp saçı uzun aklı kısa bir hatun rolü bulurlar elbet. Mesela, kitaptaki Doris Jane Black karakterinin annesi filan. Her neyse, önümüzdeki ay kitabın içindeki sahnelerde arka fonda yer alan parçaları soundtrack çalışması olarak remixlemeye başlıyoruz. Bunun için Avustralyalı DJ Con X ile müthiş bir projemiz var. Yakında birlikte stüdyoya gireceğiz… Neden kitabınızı kendiniz çevirmeyi tercih ettiniz? İngilizce ve Türkçe okuyup yazarak büyüdüm. Anlaşılır edebiyat, sokak jargonu ve esnek anlatım tekniği gibi bazı saplantılarım var, bu durumda On Derin Ayak İzi’ni benden başka kim Türkçe’ye uyarlayabilirdi ki? Kendi kitabını çevirmek nasıl bir his? Baştan yazıyor gibi mi oluyorsun ve akıp gidiyor mu? Yoksa en iyisini bulmak için daha çok düşünüp daha uzun mu sürüyor? İkisi birden aynı anda ensenizden sola çekiyor diyebilirim. Kitabın orijinal şekli sizin yol pusulanız. Bütün mesele diyalogların ve tasvirlerin o dile uygun bir formatta doğal olarak akmasını sağlamak. Burada empati kurma arzunuz ve hayat bilgisi dağarcığınız devreye giriyor. Lakin en kötüsü mantık hatasıdır; fırlama bir karakterin aniden utangaç, kendine güvensiz bir pratagonistin de birdenbire Jean D’Arc kesilmesi okuyucuyu çok kızdırır. Okudukları inandırıcı gelmezse ‘arkadaş, bugün git yarın gel’ derler adama… Bu yüzden, yazara teslim olmak için ona güvenmeniz şart. Yeni kitaptan bahsedelim. Bir devam olacak mı, yoksa yepyeni bir kurgu mu bizi bekliyor? Kesinlikle devam kitabı yazmayacağım. Yeni romanımın adı Enginar Mevsimi, bambaşka karakterler ve yepyeni temalar üzerinde çalışıyorum. Kurgu yeniyse de, yine Zhuizm felsefe akımının izlerini görecek miyiz? İlginç bir soru. Bunu ben de düşündüm uzun uzun. Acaba yeni romanda Zhuizm’in izleri olsun mu olmasın mı diye… Bakalım zaman neler gösterecek… 2013 Şubat ayında HarperCollins Authonomy altın madalya ödülünü aldınız. Bir yazar için ödül ne hissettiriyor? Yazdıklarınız ve hissettiklerinizin bir başka beyin ve kalbe tam on ikiden dokunduğunu hissediyorsunuz. İniş takımlarını açmadan piste hızla inen, ama içinden sağ salim çıktığınız bir uçak misali. Adrenalin mideden salgılanıyor, çocuk gibi dans etmek istiyorsunuz. Bu bana olanlar tabii, başkaları bir kadeh şarap ya da gazoz içip hiçbir şey olmamış gibi mışıl mışıl uyuyordur Allah bilir. 4 yıl boyunca şehir rehberi çıkardığınızı da biliyoruz. Bize bir şehri keşfetmekle ilgili birkaç ipucu verir misiniz? Turistik gezi kolay. Mesele oradakiler ne yer ne içer onu öğrenmek… Bence ilk iş hemen şehir merkezine inin ve metro durağının önünde takılın. Etraftaki restoran ve barlardaki barmen ve garsonlarla sohbet edin. Baktınız olmuyor, kimseden yüz bulamadınız, hemen bir sanat galerisine girip çenenizi tutarak tabloları seyredin. Sonra da galeri sahibiyle veya kim yetkiliyse biraz muhabbet edin, boş çıkmazsınız. En garantilisi ise Zara, H & M veya MAC tarzı yerlere girmek. Bu tarz zincir mağazalarda çalışan kişilere yerel halkın gittiği mekânları rahatlıkla sorabilirsiniz.
  10. Son iki haftada 3 binden fazla İzlandalı, Sümerlerin tanrılarına inanan Zuizm hareketine üye oldu. Yani ülke nüfusunun yüzde 1'i 'din değiştirdi'. BBC Türkçe'nin haberine göre İzlandalıların din değiştirmesinin nedeni inançtan öte, devletin topladığı din vergisine duyulan tepki. İzlanda'da herkesten yıllık yaklaşık 80 Amerikan doları din vergisi toplanıyor. Bu vergi devlette kayıtlı olan dini kurumlara dağıtılıyor. İzlanda'da herkesin dinini resmi kurumlara kayıt ettirme zorunluluğu var. Ülke nüfusunun dörtte üçü, İzlanda'nın Evanjelik Lutheran Kilisesi'ne üye. Ülkede kilise vergisinden yararlanan yaklaşık 40 dini kurum bulunuyor. Kamuoyu yoklamaları, nüfusun yaklaşık yüzde 55'inin bu verginin kaldırılmasından yana olduğunu gösteriyor. Vergiye tepki duyanlar, 2013 yılında Zuizm hareketini dini kurum olarak kayıt ettirmişti.Ancak yeterli aktivite yapılmaması nedeniyle Zuizm'in lisansı iptal edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bunun üzerine Zuizm hareketi, kendilerine üye olanların ödedikleri din vergilerinin, devletten gelecek paradan üyelere geri ödeneceğini duyurdu. Ancak vergi idaresi, üyelere geri ödeme yapılması durumunda bu miktardan gelir vergisi kesileceğini açıkladı. Bazı siyasiler Zuizm'in gerçek bir din olmadığını savunarak, lisansının iptal edilmesini istiyor. Zuizm hareketinin agnostik (Bilinmezci) olduğunu söyleyen sözcüsü ise Sveinn Thohallsson ise "Gerçek bir dini kurum nedir? İnancı nasıl ölçersiniz?" diyor.
  11. Bence senin sorunun herseyi din ekseninde degerlendirmek. Biraz aklinin ufkunu din ve inanc disina cikar. Evrim ve verilmek bilimsel bir olgudur. Senin yazdiklarinin ise bilimsel bir yani yoktur. Bilime inanc ile karsi cikilmaz, ancak bilimsel gozlem ile karsi cikilabilir. Bilimde inanc yoktur, bilmek ve olgu vardir.
  12. Birincisi ortada bir saldiri yok, bilimsel tesbit var. İkincisi inanc sadece din icin gecerli degildir. Aklin cok genis bir alanidir. İnanmak ile bilmek farki insanoglu ile insan farkidir. Bence sorun senin herseyi din ekseninde algilama ve degerlendirmende. Cunku insanoglunun yapilandirdigi kavramsal bilginin niteliği sadece inacsal degildir, varliksal etik ve ideolojik olmak uzere metafiziktir. İnanc ta sadece din ya da tanri degildir.
  13. Bİlimler nitelik olarak mekan zaman birlikteligine spatiotemporal denir. Bunun iki farkli algisi vardir. Birincisi mekanik sabitligi ve noktasal ifadesi ve zamanin noktassal geciciligi. İkincisi, mekanin gorsel boyutlulugu ve zamanin yasamsal uclemi. Buradaki sabitlik gorsel hareketsizlik temelindedir. Zamanin geciciligi ise Yasamin atom ya da hucrenin hareketindendir. Bunlar tamamen insanoglu algisidir ve mekani Baglamaz. İnsanoglu zamani fenomeni tarihsel belirlemek ve sureci ortaya koymak icin ve de mustakil var olan fenomenin baslangic ve dogumunu belirlemek ve de dogum ile olum arasindaki yasam hareketini dile getirmek icin yaratmistir. Mekanin hareketi de zamansaldir. Zaman uclemleri, dogum yasam ve olum ile dun gecmis bugun simdiki ve yarin gelecek zamandir. Aslinda yasam sadece simdiki ve bugunku andir. Gecmis tarih, gelecek ise tahmindir. Burada onemli olan, mantik sal olabilirligin olmus olmasi ve gelecekte mantiksal olabilirligin olabilme olasiliginin bilimsel temele oturtulmasidir.
  14. İkisi de kendisini birer Darwinist olarak gören Richard Dawkins ve Steven Rose’un sohbetini Serdar Bilgili ve Ozan Baytaş, Sendika.Org okurları için çevirdi. Aşağıdaki vidyoda Türkçe altyazılı olarak izleyebileceğiniz sohbet, evrimde çoğu fenomenin kendi çevresi bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini anlatıyor. Birçok konuya değinen bu vidyoyu güzel bir tartışma olarak belleğinize kaydedebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=pGM7WG7c4pA Ozan Baytaş’ın sunuşu: Bu tartışmanın en önemli noktalarından biri evrim teorisinin gerçek olduğudur. Tartışma evrimin mekanizmaları üzerine yoğunlaşıyor. Bu vidyonun güzel yanlarından biri iki önemli biyoloğun evrimsel konseptlerle ilgili düşüncelerini paylaşıp karşılaştırmasıdır. Richard Dawkins ve Steven Rose, kendilerini bir Darwinist olarak görürler. Bunu Steven Rose, evrime ilişkin delillerin çokluğu üzerinden tanımlar. Richard Dawkins ise bunu bir seviye üste çıkarıp özellikle Darwin’in öne sürdüğü evrimsel mekanizmaların temel mekanizmalar olduğu algısından tanımlar. Bu iki düşünce tarzı birbirinden çok da farklı gözükmeyebilir; fakat önemli birkaç ayrım yapılabilir. En önemli tartışma konularından biri evrimin hangi seviyede çalıştığıdır. Richard Dawkins’e göre bu genlerdir, Steven Rose’e göre bütün seviyelerdedir, yani genlerde, hücrede, organizmada, popülasyonda. Steven Rose içeriğin, yani genlerin, hücrelerin, organizmaların içinde bulunduğu ortamın ve durumun çok önemli olduğunu ve bu kavramlardan bağımsız evrimsel süreçlerin tartışılamayacağını düşünüyor. Richard Dawkins ise genlerin varyasyonunu temel alıp, istatistiksel olarak probleme yaklaşıyor. İki düşünce tarzında özellikle farklı bilim alanlarından geldikleri için farklar var. Steven Rose evrimsel sürecin bütün bağlamlarda çalışılması gerektiği ve tek gen seviyesinde bu sürecin fazla indirgemeci yaklaşıldığı kanısındadır. Bu konu üzerinde ayrıntılı durulabilir ve göründüğü kadar da basit değildir. Popüler kültürde genler hakkında konuşmak çok yaygındır. Gey ve lezbiyen olmak için gen mesela… Bir gendeki değişiklikler çok spefisik bir sonuç yaratabilir ama bu sonuçları doğru bağlamda değerlendirmek lazım. Gey olmak için bir gen söylemi çok yanlıştır. Belli genlerdeki belli varyasyonlar gey olmak için yatkınlığı artırabilir ama şu gen suna eşittir demek biyolojinin o karmaşık dünyası hakkında hiç bir şey bilmemekten kaynaklanır. Aynı zamanda gey olmak gibi aynı zamanda sosyokültürel olan bir kavramın insan tarihinde farklı zamanlarda farklı değerlendirildiğini unutmamak lazım (Antik Yunan’da bir gey bireyle şimdiki Türkiye’de gey olmak mesela). Bilim ve kültürel/politik/felsefi kavramlar bir araya gelip çağın düşünce yapısını değiştirir. Bunun en iyi örneklerinden biri Sovyet Rusya’da Marksizm’in Mendelizm ve Darwinizm’i öne çıkarmasıdır. Özellikle Lev Vygotsky (sosyokültürel teori) gibi isimler büyük katkılar sağlamıştır. Mendelyan genetiğini burjuva sahte bilimcilik olarak değerlendiren Trofim Lysenko, Lamarckiyan (anne-babanın hayatları boyunca elde ettikleri fiziksel/aklı değişimleri çocuklarına aktırabilmesi) bir bakış açısı getirir. Yani tarımda, çiftleştirmedense, önceki jenerasyonun fizyolojisini değiştirerek bir sonraki jenerasyonları daha iyi, sağlıklı kılmayı amaçlamıştır. Bu Sovyet genetiği için bir felaket olmuştur ve Lysenko’nun böyle bir tutumu sergilemesini Rusya’daki o zamanın kötü tarımsal ekonomisine bağlayabiliriz. Lysenko’nun gen ve çevre ikilemi arasında kalması, aradaki karmaşık bütünlüğü hiçe sayması hem bilim hem de toplum açısından kötü bir dönem yaratmıştır. Burada bir isimden bahsetmek istiyorum o da Nikolai Vavilov. Vavilov tarımın gelişmesi için araştırmalar yapmıştır ve Lysenko’nun Mendelyan karşıtı olmasını eleştirmiştir. Bu konuşmadan tek bir fikir kazanmak istiyorsanız o da bilimde, bu vidyoda özellikle evrimde, çoğu fenomen kendi çevresi bağlamında değerlendirilmelidir. Bu vidyo bir çok konuya değiniyor ve bunu güzel bir tartışma olarak belleğinize kaydedebilirsiniz. Başka konular da bu vidyoda çok önem kazanıyor ama bu yorumda değinmedik: Evrimin şimdiki insan hayatını nasıl değiştirdi? Biyolojik determinizm bilimsel ve toplumsal düşüncelerimizi nasıl değiştirdi? Evrimsel psikoloji ve sosyobiyoloji kritiği.
  15. Yukaridaki atasozu ya da deyim, hem mecazi hem de maddi temelde ve fiiliolarak kullanilmistir. Buradaki qua felsefesindeki bakis acisi, ne atesin bir ne de atesin digger tarafindan degil; sadece iki ates arasinda kalan acisindandir. Cunku burada iki ates arasinda kalan, her zaman oldugu gibi halk ve yonetilenlerdir. Qu felsefesinin bakis acisida bu temelde, yani insanlik, adalet, hak hukuk ve ozgurluk timeline gore ele alinmistir. Bilindigi gibi 7 haziran'dan bu yana iktidar olamamayi kendine yediremeyen ve iktidar olmadiginda da adalete hesap verme korkusu yasayan, dictator; kurd varligi ve kurd halki uzerindeki "bariscil/cozum sureci" politikasindan birden bire cark ederek, PKK'ya savas acma adi altinda kurd varligina terror estirmeye baslamistir. Ne yazikki bu terror ve savas politikasi suru psikolojisi ve korku felsefesi temelli toplumumuzda geri tepmemis ve sosyo-psikolojik durumu sonucu, dictator Adina meyvelerini vermistir. Burada iki konu vardir. Madem meyvelerini vermis, yani diktatorun gudumundeki partiyi iktidara tasimis, o zasman neden hala AKP devlet ve hukumeti vicdansiz ve insanlikdisi terorune baskisina ablukasina ve katliamlarina devam etmektedir. Diger konu da PKK ya da sehir silahli orgutlenmesi olan genclik orgutunun durumudur. Daha once acikladigim gibi, PKK AKP'nin terror isbirlikcisi olarak asker ve polis ile catismayi uslenmistir. Peki durum nedir? Daha dogrusu basl;iktaki deyimin durumu nedir? Burada devlet guya PKK'nin sehir genclik silahliorgutlenmesi ile savasmaktadir. Dolayisi ile de bu genclik orgutu bu savasa karsilik vermektedir. Peki tum bunlar nerede olmaktadir? Bos bir arazide mi? Tabi ki degil, tum bunlar Turkiye'nin dogu illerinde onlarin ilce ve koylerinde yani o bolgelerde yasayan halkin tam da icinde olmaktadir. Peki guya burada hukumet ve devletin, kendi halkini dusunme Adina yaptigi nedir? Fiili gorunumde sokaga cikma yasagi. Yani devlet "ben burada silahli terror orgutu ile catisacagim, sen evinden disari cikma ki zarar gormeyesin" demektedir. Peki devlet neden bu halkin birer insanoglu oldugunu umutmustur, yani bu halk gunluk yasamindaki ihtiyaclarini nasil ve neye gore karsilayacaktir? Hastalananlar, yaralilar, yaslilar bebekler nasil gunluk ihtiyaclarini karsilayacaklardir? Kisaca devlet ve hukumet bilerek ve isteyerek halki acliga susuzluga olume terk etmistir. Bununla da kalmamis, sokaga oyle veya boyle nedenden cikani cocuk yasli Kadin genc demeden keskin nisancilari eliyle katletmis ustelik yaralilarin tedavisine de olenlerin gomulmesine de izin vermemis. Tum bu hukuksuz ve haksizliklara paralelolarak sokaga cikma yasagi ilan edilenh yerlere de icerden disari cikisi ve disardan iceri girisi yasaklamistir. Kisaca orada yasam suren yerli halki bilerek ve isteyerek hem katletmnis hem olume terk etmis ve tecrit etmistir. Peki PKK'nin genclik orgutu? Onlar da kendilerini korumak Adina saldiran asker ve polise karsi silahli karsilik vermislerdir. Kisaca bolgenin yerli halki bu iki ates arasinda hem olume terk edilmis hem de katledilmenin hedefi haline getirilmistir. Peki burada; Bu isten tamamen cikar sagliyan kimdir? Cok acikki bu saldirilari adalet kendinden hesap sormasin diye fiiliolarak basliyan dictator ve onun AKP savas ve terror devletidir. Neden mi? Birincisi ne dictator, ne de gudumlu AKP'nin ne ulke ne toplum ne de turkiye'nin her turlu yarari ve cikari umurlarinda degildir. PKK eliyle oldurulen asker ve poliste kendi katlettikleri bolge sivil halki da umurlarinda degildir. Sadece diktatorun kendisi yandaslari (ki o da magdur politikasi temelinde degisken) kendi emir ve direktiflerinden cikmayanlar, sarayi serveti ve TUM YAPTIKLARINDAN DOLAYI ADALETE HESAP VERMEMESI umurlarindadir. Bunun icin de 1 kasimda "meyvesini aldigi" terror ve savas p[olitikasini icte ve dista surdurmekte ve bu kaos ve karmasa ortaminin sona ermemesi icin, icerde ve disarda tum gucunu kullanmaktadir. Bunun icin eger sarayini servetini v.s. kaybetmeyecegini bilse, ulkeyi yok etme pahasina bir savasin icine de sokabilir. Yalniz unutmayalim, sadece bolge halki degil; tum cografyada yasayan halk, devlet ve cete teroru arasdinda yani iki ates arasindadir. Bunun en guzel ornegini kendisini korumayan devletin yarattigi ve destek verdigi fiili terrorist katliamlarda gorduk. En son ornegi Ankara katliamiydi. Zaten vahsi kapitalizm toplumun her turlu kesiminin guvenligini zaten almamaktadir. Her gun bir kac isci yitirilmektedir. Her gun bir kac Kadin yitirilmektedir. Ayrica bu sosyo-psikolojik korku felsefesi ve suru psikolojisinin verdigi,intiharlar trafikkazalari ve toplumun yasam ve iliskideki her turlu halet-I ruhiyesi de bunun kanitidir. Kisaca bugun AKP politikasina karsi kim varsa,m iki ates arasindadir. Bugun AKP'nin hedefinde kim varsa iki ates arasindadir. Bugun her turlu hak ve ozgurlukler, baris, adalet, hukuk insanlik normalve sivilyasam AKP'nin degerleri disinda kalan degerler ile yasam, iki ates arasindadir. Kisaca IKI ATES ARASINDA KALANI SAVUNAN BIR YETKILIMERCI YOKTUR. iSIN ACISI BU IKI TEROR ARASINDA YANI IKI ATES ARASINDA SILAHLARIN BOMBALARIN SALDIRILARIN ABLUKALARIN HEDEFI HALINE GELEREK IKI ATES ARASINDA BIRAKILMA NEDENI DE ONLARIN "TERORIST" ILAN EDILMESIDIR. TEROR ESTIREN VE TEROR ESTIRTEN DEVLET VE HUKUMET BU TERORU ESTIRIRKEN, UZERINDE TEROR ESTIRDIKLERINI TERORIST ILAN ETMESININ IRONISI CAGIMIZIN CIKMAZI OLSA GEREK. Kisaca ulke ve toplumumuzdaki algi, KIM IKI ATES ARASINDA KALIYORSA, O TERORISTTIR. Demekki ya iki ates arasinda kalan bir terrorist olacagiz, ya da iki atesten birini destekleyen ya da fiili katilan bir terrorist Iste cagimiz boyle bir TERORIST ALGI OPERASYONU YA DA INSANLIK HALKLAR ADINA ESTIRILEN DEVLET YA DA TERORIST HAREKETLERDEN BIRINI DIGERINE TERCIH. Iste insanoglunun kendi yapilandirdigi dogal/fenomenalzihgniyetin davranis ve fiili olarak kendini getirdigi nokta bu, TEROR VE TERORIZM KARMASASI. Terorun kelime anlami "korku salmak" tir. Vahsi kapitaslizmde iktidarin devleti ve hukumeti halka korku salar. Teror orgutlenmesi, terror estirdigi ulkenin devletine korku salar. Peki, iki ates arasinda kalan halk kime ve nasil korku saliyorda, uzerine iki yerden korku salinmanin hedefi oluyor? Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Bilissel Bilim/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
  16. Bilmiyorum, herkes televizyonlardaki dizi furyasi ile ilgiliolarak ne kadar zaman ayiriyor, ya da hangi dizileri neye gore seyretmeyi ve takip etmeyi yasamina tasiyor. Yalniz ulke ve toplum olarak alinan cok onemli bir gozlem var. Toplumumuz genelde bu dizileri sadece seyretmiyor, ayni zamanda da kendine gore ve kendi algisindaki cikarina gore dizideki karekterleri, "iyi/kotu-hakli/haksiz" v.s. diye ayiriyor ve bununla da kalmiyor. Cogu zaman dizilerdeki karekterleri kendi yasam ve iliskisine tasiyip, onu aynen uygulamaya calisiyor. Dizilerde diktatorun pol,itikasinin islendigini iki farkli donem olarak ele alalim. Bir zamanlar yani "cozum sureci" zamanlarinda dizilerde, dogu etik degerleri toreler on plandaydi, bir zamanlar tecavuzler, v.s. bu yeni doneme deginmeden, butun bu politikanin ortak bir noktasina deginmek gerekir. O da tum dizilerin her zaman belirli bir entrika, uckagat, aldatma, caresizlik, zorunluluk v.s. gibi genelde teslimiyetci ve kaderci temele dayandirilmasi. Yani hic bir zaman onceligin , insanlik adalet, hak hukuk v.s. olmamasi. Takvim yasi olanmlar eski yesilcam filmlerini hatirlarlar. Genelde bu filmler hic bir zaman "guzel bir son ile" bitmez. Mutlaka birileri bir yerde bedel oder ya da odetir ve bu bedel duellosunda da insanlik one cikmazdi. "Zengin oglan/kiz fakir oglan/kiz " ve onlasrin aile cikarlari yuzunden kavusamamasi ve ailelerin her halukarde "mafyavari" entrikalarla sevenleri ayirmasi politikasi. Neyse, gunumuze donersek; su andaki dizilerde islenen, tam da diktatorun ve gudumundeki AKP devlet ve hukumetinin ana politikasidir. Nedir bu ana politika, temeli "magduru, yaniltilmisi, kandirilmisi" v.s. oynamak ve her daim tum yetki elinde oldugu halde, birilerinin ve ghenelde yakinlarinin seni her zaman kandirmasi aldatmasi ve senin de bunun farkina vararak, ondan hesap sormandir. Tabi burada neyden ne zaman farkinda olacagin ve de kimden ne zaman hesap soracagin da politik cikarlar temelindedir. Diktatoru hatirlarsak, birzamanlar "beraber yurudugu ve yagmurda beraber islandigi" ile gayet iyi gecinirken, birden bire politik cikar o iyi gecindiginin kendini kandirdigi ve yanilttigina donuserek ona karsi hesap sormaya yonelinir. Boylece kendisi tek yetkili oldugu halde ve her yapilanin soylenenin sorumlusu oldugu halde, sucu uzerinden atmak ve "beni A kandirdi/yaniltti" demek; diktatorun ana ve temel politikasidir. Bu once muhalefette iken basladi, simdi de iktidarda iken de devam etmektedir. Yani dictator ister iktidarda ister muhalefette olsun, hep magdurdur hep birileri onu kandirir, yaniltir ve hep oda onlara kanar ve yanilir. Boylece hic bir sorumluluk almaz. Yani kendi yaptigi soyledigi halde, o masumdur ve magdurdur. Cunku o yaptiklarini ve soylediklerini birilerine kanarak onlara aldanarak yapmistir. Bu aslinda tam da cagimizin birey olmasinin zittidir. Tam da bir cemaat ummet algisidir. Tam da suru psikolojisi ve korku felsefesidir. Yani her turlu insane yonelik hak ve ozgurluklerin hukukun adaletin, guvenin v.s. islemediginin kanitidir. Yani kim bunlari iktidar olarak yonetiyorsa bile, aslinda yoneten o degildir, birileri ona yonettirir ve yoneten olarak ta politik cikar geregi ve algida "bir seyler ters gitmeye baslarsa" iste o zaman, magduru oynamak, aldatana hesapsormak zamasnidir. Bunun ornekleri o kadar coktur ki, hatta bir zamanlar hesap sordugu ile bir zamanlar kendisini kandiranlar yer degistirir. Iste diziulerde de islenen politik anafikir budur. Dizideki her turlu yetkiyi yonetimi v.s. elinde bulunduran karakterin, basi dertten hic kurtulmaz, tum yetki elinde olmasina ragmen istedigini elde edemez. Sonra bir de doner bakar ki, aslinda onu bu hale sokanlar en yakinlari yani herturlu yetkisaini kullanirken, magdur ve kandirilmis duruma duser. Bu konuda bizde oldukca deyim ve atasozu vardir. "Evde/koynumuzda yilan beslemisiz/besle kargayi oysun gozunu/guvendigim daglara kar yagdi/sende mi brutus/sirtindan bicaklanmak/arkasindan is pisirmek/arkadan vurmak/kuyusunu kazmak" v.s. Evet 13 sene sonar, diktatorun ve AKP'nin artik saklanamayacak temel ve ana politikasi artik dizilere de yansimistir. Tabi bu arada dizilerde kim hedef gosterilecekse ve kimle beraber yurunecekse onun da islendigini unutmayalim. Demekki neo liberalizmin, bireyi olmayan toplumlarinin gunumuz yonetim politikasi da buymus.
  17. İnsanoglunun her turlu yapilandirdigi her bir rehber zaten insanoglunun dogal zihniyetinin sorunlarini ve celiskiler ini icerir. Buna kuran ve her turlu dini ya da anayasal rehberlerde dahil.
  18. Mekan oyle degil. Mekan insanoglunun uzerinde yasadigi yerdir ve daimidir. Mekan olmadan uzerinde yasam olmaz. İste insanoglu uzerinde yasadigi mekanda her turlu Yasami davranisini ve ifadesini zamana Baglamis. O yuzden Algida mekan sabit, zaman ise degiskendir
  19. Neyse yazdiklarinin temeli kendi saptadigin degismez inanca dayanıyor. Kisaca ne bilimsel ne de bilissel bir yani yok
  20. Madem kaderinde var ve gerceklesecekti, o zaman neden suclaniyor ve ceza aliyor? Madem imtihanın sonucu belli, o zaman gecemeyenin sucu ne? İslama gore insanoglunun kendi ile ilgili karar ve secimdeki rolu nedir? Eger kader gecerli ise, neden suc ve ceza var?
  21. Zaman insanoglunun urunudur, Doga evren dahil hic bir nesne de zaman yoktur. Buna hayvanlar da dahil. Mekan zamandan ve insanoglundan bagimsizdir. Zaman ise mekana ve insanoglunu baglidir.
  22. Anayasa icinde barindirdigi temelde pratikte sorun cikariyorsa, sorundur. Ayni T.C.Anayasası gibi Ozaman ISID suclu degil, kelle kesmeyen suclu. Kimse yasalara uymak zorunda degildir. Hele hele o yasalar kisinin hak ve ozgurlugunu elinden aliyorsa. Tum kitaplarin yazari insanogludur ve insanoglu icin yazar. Yazan da kendi hakimiyetini saglamak icin yasalar cikarir. Kuran sadece islam dini ve Allah inancidir. Bunun disindakileri ilgilendirmez.
  23. İnsanoglunun yetisi olmasi, onun beyninin zihinsel ve soyutlamasinin ve soyutu yaratir yetisidir. Tum soyutlamayi, soyut degerleri yaratan insanogludur, buna ifade kavramlar ve hertürlü etik metafizik estetik degerlerine dahildir. Mitoloji de bir insanoglu yaratimidir, ayni inanc ve ideolojilere gibi Ayrica yaratmak ile de kalmaz bu yarattigi soyutlama ve numenal kavramlar ile kendini yonlendirim ve yasar.
  24. Ben onu derken neyi uygulamadiklarina deginmedim. Sonucta her bir musluman ulke kurani kendi algisinca uyguluyor. İste onlarda tebliglerini fiziki olarak yapiyorlar
  25. Eger dogru isem o zaman sorun kurandadir
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.