Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • İçerik Sayısı

    5.905
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    52

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Başbakan Davutoğlu'nun "canlı bombaların listesi elimizde ama hukuk devleti olduğumuz için eylemi gerçekleştirmeden tutuklayamıyoruz" dediği liste yayınlandı. Diyarbakır, Suruç ve son olarak Ankara'da meydana gelen bombalı saldırıların ardından gözlerin çevrildiği IŞİD terör örgütünün, yurt içinde canlı bomba eylemi yapabilecek 6'sı kadın 21 militanın kimlik bilgilerini belirlendi. İstihbarat birimlerinin elde ettiği bu kişilerden 18'inin Adıyamanlı, 3'ünün ise bu kişilerle evlilik yapan yabancı kadınlar olduğu ifade edilirken, 'canlı bomba' eylemi yapabilecek 21 kişi için tüm güvenlik birimleri alarma geçti. Adıyaman'da 2013 yılında bir çayevinde toplanan ve ardından geçen yılın ikinci yarısından itibaren peş peşe sınırı geçerek Suriye'ye giden kişiler IŞİD saflarına katıldı. Ailelerinin şikayeti üzerine inceleme başlatan güvenlik güçleri sınırı geçen kişilerin IŞİD'e katıldığını saptayarak bunları 'Terör nitelikli kayıp şahıs' olarak aramaya başladı. Sınırı geçen bazı kişiler dönerken, polis yakınlarının kayıp başvurusu yapmadığı bazı kişilerin de Suriye'ye gittiğini saptadı. Geçen yılın Ekim ayında sınırı geçerek Suriye'ye giden ve IŞİD saflarına katılan Orhan Gönder, 7 Haziran seçimleri öncesi Diyarbakır'daki HDP mitinginde, Şeyh Abdurrahman Alagöz ise 20 Temmuz'da Şanlıurfa'nın Suruç İlçesi'nde bombalı eylem düzenledi. 'Canlı bomba' olan Alagöz patlamada ölürken, HDP mitinginde bombayı patladan Orhan Gönder ise olayın ardından tutuklandı. HEPSİ 'DOKUMACILAR GRUBU' ÜYESİ Bu gelişmelerin ardından polis, canlı bomba olarak kendini patlatan Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün ağabeyi Yunus Emre Alagöz'ün de aralarında bulunduğu 15 ismin IŞİD'e katıldığını ve kendilerine öncülük eden Mustafa Dokumacı'nın soyadından esinlenerek 'Dokumacılar Grubu' adını verdiğini ve IŞİD'in üssü konumundaki Rakka ve Telabyad'da bombalı eylem konusunda eğitildiğini saptadı. Bu saptamanın ardından istihbarat birimlerinin takip ettiği kişilerin zamanla Suriye'de evlilik yaptığı da belirlendi. Polisin yaptığı araştırmada 'Dokumacılar Grubu' üyelerinden bazılarının 3'ü Türk, 3'ü yabancı uyrukul 6 kadın ile dini nikahlı olarak evlendiği ve kadınların da bombalı eylem ve canlı bombalı saldırı konusunda eğitildiğini belirledi. 21 KİŞİLİK CANLI BOMBA LİSTESİ İstihbarat birimlerinin araştırması ardından IŞİD içerisindeki Dokumacılar Grubu'nun 21 üyesinin ismi belirlendi ve 19'unun fotoğrafına ulaşıldı. Yabancı uyruklu olan ve isimleri belirlenen 2 kadının fotoğrafına ise ulaşılamadı. Bunun ardından istihbarat birimleri yurt içinde de olası canlı bomba eylemi yapabilecek 19'unun fotoğrafı bulunan 21 kişinin isimlerini tüm illerin Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlıklarına ileterek takibini istedi. YURT İÇİNDE OLANLAR VAR Ankara'da meydana gelen bombalı saldırıları gerçekleştirenlerin kimlikleri henüz açıklanmazken, istihbarat birimleri bombalı eylem eğitimi alan 21 kişilik listede yer alan bazı isimlerin geçtiğimiz aylarda Türkiye'ye geçtiğini saptadı. Yurt içine geçen bu kişilerin 'uyuyan hücre' olarak adlandırılan evlerde kaldığı ve eylem için IŞİD emirlerinden gelen talimat doğrultusunda aktifleşebileceği bildirildi.
  2. Turkiye, bugun son macini Izlanda ile oynamadan, once mevcut bulundugu A grubunun cizelgesine gore 3. siradaydi ve Play-off durumu vardi. Eger Izlandaya yenilse ve Hollanda; Cek Cumhuriyeti'ne galip gelse, bu sansini da kaybediyordu. Play off olarak ta 8 ulke arasinda 7. sirada idi ve cizelgeye gore grupta sonuncu olan Kazakistan'i iki macta da yendiginden ve gruplarinda son durumda olan takimlar ile yapilan maclar play off'da gale alinmadigindan; listed 9 puan ile 7. siradaydi. Bugun mac oynamayan iki takim kalmisti. Macaristan ise, bugunku maclar oynanmadan Fransa'ya 15 puan ile direk gidiyordu. Turkiye Izlanda ile berabere kalsa Play-off'u garantiliyordu. Turkiye'nin grubunda ilginc olan ise, Latvia Kazakistan maciydi. Eger Kazakistan Latvia'yi yenerse o zaman grup sonuncusu Latvia oluyor ve Turkiye sadece iki kere berabere kaldigi Latvia dan dolayi sadece iki puan dusuyor ve MACARISTASN'I BIR PUAN GECEREK; "EN IYI 3. CU" STATUSU ILE FRANSA'YA DIREKGIDIYORDU. Iste tam da bu oldu. 9 Puada olan Turkiye bir mac ile tam 7 puan kazanarak, en iyi 3. oldu. Aciklayalim. Bugunku maci alinca puani 12 oldu. Kazakistan uzerinden hesaplanan puani olan 9 Kazakistan'in Latvia'yi yenerek grup sonunculugundan kurtulmasi ile, Turkiye 6 puan daha kazaniyordu. Boylece puani 18'e cikiyordu. Sonuncu olan Latviaile olan maclari hesaba katilmiyor, yani iki beraberligi dusuyor ve puani 16'ya iniyordu. 16 puanda, en iyi ucuncu durumundaki Macaristan'in 15 puanini geriye birakiyor ve Turkiye "en iyi ucuncu" de en basa gecerek; digger grup1. ve 2. leri ile birlikte; Fransa'ya direk gidiyor. Su an birinci ve ikinciler, ev sahibi Fransa ve Turkiye dahil; Fransa'daki Avrupa Sampiyonasi 2016'ya katilacak 20 takim belli oldu. Diger 4 takim, gruplarinda ucuncu olan 8 takimin arasindaki maclar sonucu evde ve disarda ustunluk saglayan takimlar olacak. Boylece sampiyonanin 24 takimi da belli olacak. Aslinda Izlanda "Turkiye'de guvenlik yok" diyerek gelmeyebilirdi.
  3. AKP'nin başlattığı savaşa karşı KESK, DİSK, TMMOB ve TTB'nin düzenlediği "Barış Mitinginde" henüz nedeni bilinmeyen iki büyük patlama meydana geldi. Ankara Tren Garında toplanan ve Sıhhiye'ye yürümeye çalışan kitlenin toplanmaya çalıştığı Gençlik Parkı bölgesinde yaşanan patlamalarda yaralıların olduğu belirtiliyor. Alandan alınan bilgiye göre 35'e yakın kişi patlamada hayatını kaybederken, 50'den fazla yaralı olduğu bildirildi. Polisin çok fazla noktaya panzer yerleştirdiği ve ambulans giriş çıkışlarına da engel olduğu belirtildi. Yaralılara yapılan müdahaleye izin vermeyen polisin gaz bombalarıyla saldırdığı bilgisi verildi. Polis, patlamalar sonrası alana ambulanstan önce gelen TOMA'lar eşliğinde saldırıya uğrayan kitleye gaz bombalarıyla ikinci saldırıyı gerçekleştirdi. 18.00TTB: Hayatını kaybedenlerin sayısı 90'ın üzerinde, 400 yaralı var 15.40 Sağlık Bakanı Müezzinoğlu: 62 kişi olay yerinde, 24 kişi hastanelerde toplam 86 kişi yaşamını yitirdi 14.10 HDP Kriz masası: Bize gelen bilgilere göre ölü sayısı 69 12:45 TTB Merkez Konseyi'nde Kriz Masası kurdu. İrtibat için tel: 0312 231 31 79 12.44 EMEP: Şu ana kadar 6 üye ve yöneticimizin hayatını kaybettiğini öğrendik. 12.39 Ankara’daki patlamada ölen iki kişinin isimleri belli oldu: Necla Duran, Ahmet Alkhaldi, 12:34 NTV muhabiri ve gazeteci Çınar Livane Özer, polisin grupları dağıtmak için havaya ateş açtığını söyledi. 12:14 İçişleri Bakanlığı patlamada 30 kişinin öldüğünü 126 kişinin de yaralandığını açıkladı. 12:15 İçişleri Bakanlığı patlamada ilk belirlemelere göre 30 ölü ve 126 yaralı olduğu bildirildi. 12:01 Ankara Numune hastanesindeki yaralı listesi (via @EmrahZiraman ) 11.44 Türk Tabipler Birliği Yönetim Kurulu üyesi Hande Arpat: Patlamanın olduğu, yaralıların olduğu önce çevik kuvvet biber gazıyla saldırdı. Bunun yüzünden biz doktorlar ilk etapta yaralıların olduğu yere gidemedik. Çok fazla biber gazı vardı. O arada insanlar birbirlerinin üzerine basarak kaçtılar. Polislerin çekilmemesi yüzünden ambulanslar tek tek girebildi. Çok az ambulans gelebildi. Yaralıların takibini yapmaya çalışıyoruz. Bize gelen ilk verilere göre yaralıyken Numune Hastanesi’ne giden 4 kişinin yolda hayatını kaybettiğini biliyoruz. Veriler yenilecek. Canlı olup da hastaneye götürülenler de ağır yaralı. Ciddi kafa travmaları, karın travmaları var. Biz de ilk etapta çok bir şey yapamadık. Etraf kan gölü. Sağlık Bakanı ve bakanlık müsteşarlarını aradık. Telefonlarımıza hiç kimse çıkmıyor.” (İleri Haber) 11:40 CHP Milletvekili Levent Gök: “Benim gördüğüm en az 25 ölü var. Ölü sayısının 40’a ulaşabileceğini tahmin ediyoruz. Çok vahim bir tablo. Barışın ve demokrasinin katledildiği bir gündür bugün. Gerçek faillerin ortaya çıkarılmalıdır” 11:31 Patlama anına ait görüntüler ortaya çıktı. 11: 25 HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Çok büyük katliamla karşılaştık. Vahşice barbarca bir saldırı gerçekleşti. Diyarbakır ve Suruç’un tıpa tıp benzeri ve devamı. Bilanço çok ağır” dedi. 11:20 CİHAN Haber Ajansı: Onlarca kişinin yaralandığı Ankara Ulus Tren Garı önünde yeni bir bomba alarmı verildi 11:17 HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder: “İki büyük patlama bir tane de zayıf patlama oldu. Onlarca ceset var parçalanmış, yüzlerce yaralı var. Onları hastanelere ulaştırmaya çalışıyoruz. Kan verebilecek kişiler Numune, Ankara ve Hacettepe hastanelerine gidebilir. Şu anda alanda bir şüpheli araç ve bir de şüpheli paket var. Bomba uzmanları geldi, onlarla ilgilenecekler” dedi. 11:10 CHP Milletvekili Musa Çam da Kani Beko’yu doğrulayarak patlamanın ardından etrafa demir bilyeler saçıldığını söyledi. (via @diken) 11:05 İMC TV patlamada en az 35, Doğan Haber Ajansı ise en az 20 kişinin hayatını kaybettiği bilgisini geçti. 11:03 Ankara’da kan verebilecek kişilerin Numune, İbni Sina ve Hacettepe hastanelerine başvurmaları istendi. 10:58 DİSK Genel Başkanı Kani Beko, patlamanın olduğu alana uzak bir mesafede olduklarını belirterek, “Buna rağmen ayaklarımıza bilye parçaları geldi. Onlarca insanın yere yığıldığını gördüm. Net bir bilgim yok ama çok sayıda ölü ve yaralı görüyoruz” dedi. (via @Diken.com.tr) HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder: 2'si şiddetli 3 patlama gerçekleşti. 10.57 HDK Eş Sözcüsü Ertuğrul Kürkçü: Barış için toplanan insanlara yapılan bu saldırının sorumlusu saraydır. Bunun hesabını mutlaka verecekler, mutlaka verecekler. Halkımız bunun hesabını soracaktır. 10.55 Evrensel gazetesinden Hasret Gültekin Kozan: Tertip komitesi yurttaşları tedbirli olmaya çağırdı. Bir poşet içerisinde, uzaktan patlatılan bir cisim olduğu iddia ediliyor. Çok sayıda ambulans gidip geliyor, polis olay yerine kimseyi yaklaştırmıyor. 10:51 CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, teyit edebildiği bilgilere göre iki ölü, 11 yaralı olduğunu belirtirken, “Numune ve Ankara Eğitim Hastanelerinin acil servisleri boşaltıldı” dedi. 10:48 İMC TV, patlama nedeniyle 20’ye yakın kişinin ölmüş olabileceğini bildirdi. 10:46 Diken’e konuşan DİSK’ten Ayşe Düzkan, “Peşpeşe iki patlama sesi duyduk, ambulansların geldiğini görüyoruz. Gelenlerin çoğu Ankara dışındandı. Bir ara arkalardan biber gazı kokusu geliyordu” dedi. 10:43 Diken’e konuşan HDP’li bir kaynak patlamanın partinin ses aracının hemen arkasında gerçekleştiğini söyledi. Söz konusu HDP’li kaynak, “Kaç ölü, kaç yaralı var anlamak mümkün değil, söylemek istemiyorum ama her tarafımda kan ve insan parçaları var” dedi. 10:42 Patlamanın yaşandığı yerde polise tepki gösterenlere bir de biber gazı atıldı. 10:36 Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, ilk belirlemelere göre bir kişinin hayatını kaybettiğini teyit etti. 10:35 Sendika.org’un geçtiği bilgiye göre patlama alanına ambulanstan önce polis gönderildi. Tepki gösterenlere gaz ve suyla saldırı oldu. 10:34 İMC TV canlı yayınına katılan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, kortejlerin oluşturulduğu noktada iki büyük patlama meydana geldiğini anlattı. 10: 30 İMC TV muhabiri Ceren Bayar, canlı bomba ihtimalinden bahsedildiğini aktardı. 10:23 ETHA muhabiri Önder Öner ise, iki patlamadan birinin HDP, birinin de Partizan-Kaldıraç kortejinin geçişi sırasında meydana geldiğini söyledi, Önder, “100’e yakın yaralı ve çok sayıda can kaybı var. Yaşamını yitirenlerin üzerini bayraklarla kapatılmış durumda. Ambulans hala gelmedi. Çevik kuvvet alana girdi. Gaz atmaya başladı” dedi. 10: 10 DHA, patlamanın yaşandığı alanda çok sayıda ölü ve yaralı olduğu bilgisini geçti. Bölgeye çok sayıda ambulans sevk edildi. BOMBADAN SONRA POLİS SALDIRDI Patlamanın ardından olay yerine ambulanslardan önce çevik kuvvet ekipleri geldi. Yaşanan gerginlikte polisler yaralı ve ölülerin olduğu yerde kitleye gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırdılar. Birçok ölü ve yaralının olduğu patlama sonrası polisin trafik polisi araçlarını alana giriş noktalarını tıkayacak şekilde çekmesi tepkilere neden olurken, polisler araçları terk ederek kaçtı. Bir süre alana girmekte zorlanan ambulanslar vatandaşlar tarafından polis araçlarının çekilmesiyle girebildi. Yine alana girerek tur atan çevik kuvvet polisleri de özellikle yaralıların taşınmasını engelleyen provokatif bir tutum takındı. Bu durum da tepkilere neden oldu. AMBULANSLARA ENGEL HDP ve CHP milletvekilleri polislerin alandan çıkarılmasını sağlarken, bu kez yine alana girmeye çalışan ambulansların polislerce alana bir süre sokulmadığı görüldü. İnsanlar öfkeyle polis araçlarına ve polislere saldırdı. Yaralılar ambulanslar dışında özel araçlarla da hastaneye taşındı. Akrep tipi zırhlı araçların da patlama yerinde dolaşması kitlenin öfkesine neden oldu. Patlamanın ardından miting tertip komitesi tarafından yapılan anonslarla mitingin iptal edildiği ve olası bir patlama olma riskine karşın insanların alanı terk etmesi istendi. Türk Tabipleri Birliği, SES ve çeşitli sağlık ve insan hakları örgütlerinden olay yerinden bir komite oluşturularak alanda durum tespiti yapılırken, yaralı ve yaşamını yitirenlere acil müdahalede bulunuldu. TTB üyesi adli tıp uzmanı hekimler de polisin kordon altına almadığı alanlarda delil ve naaş parçaları toplayıp polislere ilettiler. İKİNCİ PROVOKASYON Saldırı yerinin boşaltılmasının ardından çevrede bekleyen vatandaşlara birkaç kişilik bir grup tarafından sözle sataşıldı. Bu duruma tepki gösterenlerle polis arasında tartışma yaşandı. Polisler sataşan kişilerin asker olduğunu söyleyerek gözaltına almadı. Bunun üzerine arbede çıktı. Polis asker olduğunu iddia ettiği kişileri uzaklaştırırken, iki polis havaya ateş açtı. ACI ACI ÇALAN TELEFONLAR Adli Tıp Kurumu'nda cenazelerle ilgilenen TTB üyesi hekimler, “Adli Tıp'ta çalan yüzlerce cep telefonu vardı. Aileleri belki haber alırım diye aramıştı, ama hiçbirine yanıt verilmedi. Çok acı" dediler. Hekimler, telefonların hem cenazelerin üzerinde hem de patlama sırasında kaçarken düşürülen telefonlar olduğunu ifade ettiler. TERTİP KOMİTESİ MİTİNGİ SONA ERDİRME KARARI ALDI Tertip komitesinin kararı: Pankartlarımızı topluyoruz, şube başkanları bölgelerden gelen kişileri arabalarına güvenli bir şekilde ulaştıracak. Yürüyüş kortejinin arkasında olaylar var, polis saldırısı söz konusu. Düzenli bir şekilde alandan ayrılacağız. TTB KRİZ MASASI KURDU Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi'nde kriz masası kuruldu. İletişim bilgileri: e-posta: [email protected] Telefon: (0 312) 231 31 79 POLİS ALANI BOŞALTTI Polis tarafından boşaltılan alanda kriminal inceleme başlatıldı. IMC TV yayınına bağlanan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu şunları söyledi: "Arzu Çerkezoğlu: Miting başlamadan önce kortejler toplanırken patlama oldu. Yaralı arkadaşlarımız var, ambulanslar sevk ettik bölgeye. Yürüyüşümüz devam ediyor. Çok büyük bir kalabalık var. Buna tahammül edemeyenler mitingi terörize etmeye çalıştı."
  4. Kobanê’de IŞİD’e karşı verilen savaşın tanığı olan Yönetmen Veysi Altay çektiği görüntüleri NûJîn: Yeni Yaşam adıyla belgesel film yaptı. Filmin Diyarbakır’daki galası 11 Ekim’de yapılacak. Kobanê’deki halkın IŞİD’e karşı verdiği direniş belgesel film oldu. En şiddetli çatışmaların yaşandığı süreçte Kobanê’de bulunan Veysi Altay, çektiği görüntüleri 45 dakikalık bir filmle beyazperdeye taşıdı. NûJîn: Yeni Yaşam adlı yapım, üç YPJ (Halk Savunma Birliklerinin Kadın Gücü) ve bir YPG (Halk Savunma Birliği) gerillasının hikayesine odaklanıyor. Film, “Kadın yaşamdır, yaşam direniştir, direniş de Kobanê’dir” sloganıyla, Kobanê’de IŞİD’e karşı, Elif Kobanê, Viyan Peyman ve Arjînadlı gerillaların savaşın içindeki gündelik yaşamı ve verdikleri mücadeleyi konu alıyor. Film IŞİD’in 15 Eylül’deki Kobanî saldırısına karşılık savaşçıların 5 aylık direnişine ayna tutuyor. Yönetmen Altay, belgeselin, Kobanî’deki mücadelenin küçük bir kesitini oluşturduğunu ve bu direnişle ortaya çıkan yeni bir yaşam ve Ortadoğu’nun örneği olduğunu söylüyor. Kobanê’de kurulmak istenen sistemin adını filme verdiklerini belirten Altay, Kobanê’de yaşanan savaş içerisinde çektiği görüntüleri kamuoyuna yansıtmak isteyen bir gazeteci olarak orada bulunduğu belirtti. Altay, “Film fikrini düşünecek zamanımız bile yoktu. Sıcak bir dönemdi. Çok zor şartlarda çekimler yaptık. Sonrasında yaptığımız çalışmayı bir belgesele dönüştürme fikri doğdu. Belgeselin dört karakterinden ikisi savaşta yaşamını yitirdi. Hatta bir arkadaş, yaptığımız röportajdan iki saat sonra yaşamını yitirdi. Onların anısına da böyle bir film çalışması oldu” diyor. 3 Eylül’de İstanbul’da galası yapılan filmin Diyarbakır’daki gösterimi ise Cegerxwîn Kültür Merkezi’nde 11 Ekim günü saat 19:00 da yapılacak. Yapım 13, Ortadoğu Sinema Derneği ve Kayapınar Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşen film izleyicilerini bekliyor. Veysi Altay’ın mayın mağdurlarını anlatan Eksik Hayatlar, Cizre’de 1990-95 yılları arasında devlet tarafından kaybedilen yada katledilen insanların hikayelerini anlatan Faîlî Dewlet ve 33 yıl boyunca oğlunu arayan Berfo Ana’nın hikayesini anlatan Berxwedana 33 salan-DayikaBerfo (33 Yıllık Direniş-Berfo Ana) adlı belgeselleri bulunuyor. Ayrıca Em ênWenda (Kaybolan Biz) adlı kayıpları ve Cumartesi Anneleri’nin mücadelesini anlatan kitap da Altay’ın çalışmaları arasında. (Diyarbakır/EVRENSEL)
  5. İlahiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Aydınlık’taki “İnsanlık komünizmi yeniden sahneye çağıracaktır!” başlıklı yazısında komünizm ve din ilişkisini ele aldı. Ünlü İlahiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Aydınlık’taki “İnsanlık komünizmi yeniden sahneye çağıracaktır!” başlıklı yazısında komünizm ve din ilişkisini ele aldı. “Komünizmi, düşmanı olan kapitalizme sorarsanız yanlış bilgiler alırsınız, aldanırsınız. Komünizmi kendisine ve tarihe soracaksınız” diyen Öztürk, “Komünizm, paylaşım nizamı demektir. Komünistlerin, paylaşımı tarih boyunca yok ederek emeğe ve alınterine hıyaneti kutsallaştıran dinlere karşı nefreti vardır. Bu nefret, ileri götürülerek din düşmanlığına dönüşebilmiştir” diye yazdı “KOMÜNİZMİ YENİDEN SAHNEYE ÇAĞIRMAYA MECBUR BIRAKACAKTIR” Öztürk, “Ama burada suç komünizmin değil, dini temsil edenlerindir” diyerek şöyle devam etti: “Onların temsil ettiği 'zulüm hizmetçisi din' yüzünden, esasında dinlerin temel amacı olan paylaşımı sistemleştiren bir idrak, din düşmanı olabilmiştir. Tarih felsefecisi Toynbee (ölm. 1975) şu sözü söylerken derin bir gerçeği ifade etmiştir: ‘Komünizm, İncirden hoyratça koparılmış bir yapraktır.’ Komünizm, sahte din yüzünden din düşmanı oldu. Öte yandan, komünistler Kur'an'ı hiç tanıyamadılar.” Yaşar Nuri Öztürk, “İnsanlık, komünizmi tekrar sahneye çağırabilir. İnsanlığın tepesine bir şeytanî âfet gibi çöken üçlü zulüm (kapitalist-emperyalist-dinci zulüm), bunalan insanlığı komünizmi yeniden sahneye çağırmaya mecbur bırakacaktır” ifadelerini kullandı. “KOMÜNİZMİN DEĞERSİZLİĞİNİ DEĞİL, KAPİTALİZMİN ŞEYTANÎ KUDRETİNİ BELGELER” “Çağın en büyük Müslüman düşünürü Muhammed İkbal, Marx'tan söz ederken 'Cebrailsiz peygamber', Marx'ın Das Kapitalinden söz ederken de 'Cebrailsiz Kuran' tabirlerini kullanıyor” diyen Öztürk şunları yazdı: “İkbal'in, Manâ, hatta Lenin'i Allah ile diyaloğa sokup en hayatî Kuran mesajlarını Lenin'in dilinden ifadeye koyması göz ardı edilecek bir olgu değildir. Komünizm, düşmanı olan kapitalizm ve onun hamleci gücü emperyalizm önünde yenik düştü. Bu yenilme, 'komünizmin değersizliğini değil, kapitalizmin şeytanî kudretini belgeler. Komünizmin yenik düşmesi onun kudretsizliğindendir, hüccetsizliğinden değil. Tarih ve Kur'an bize gösteriyor ki, hüccete dayanan kişiler de sistemler de er geç galip gelir. Tarihin diyalektiği ve Tanrı çok sabırlıdır; bekleyip görmek lazım. Batı'nın, komünizmin ve Marksizmin yanlış yorumları üstüne temellendirdiği emperyalist-haçlı propaganda, Berlin duvannın yıkılışından sonra İslam'ın yanlış (Kur'an dışı) yorumlan üstüne oturtulmaktadır. Bu bir yanlgı veya sürçme değil, bilinçli ve planlı bir propagandadır. - Sovyet bolşevizminin bireyi bir üretim makinesine dönüştürüp bütün kişiliğini, özgürlüğünü, iç dünyasını ortadan kaldırmayı esas alan canavarlığının arkasında Marx ve esas komünist felsefe yoktur, Sovyetlerin canavar siyasetleri vardır. Marksist felsefe, Sovyet barbarlığının tersine, bireyin robotlaşıp yok olmasını değil, özgür benliğini ortaya çıkarmasını esas almıştır.”
  6. MADIMAK FİLMİNE AĞIR SUÇLAMA CHP'li Şenal Sarıhan, Meclis'te yaptığı açıklamayla sinemalarda gösterime giren "Madımak-Carina'nın Günlüğü" filmini eleştirdi. Sivas Katliamı davası avukatlarından CHP milletvekili Şenal Sarıhan Meclis'te yaptığı açıklamayla sinemalarda gösterime giren "Madımak-Carina'nın Günlüğü" filmini eleştirdi. Sarıhan'a açıklama sırasında Madımak'ta katledilenlerin yakınları ve Pir Sultan Abdal Derneği Yöneticileri de destek verdi. Açıklamada "film, 13 yıllık AKP iktidarının Sivas Olaylarını eylemcilere değil, mağdurlara yüklemeye çalışan tavrına ve Devlet Denetleme Kurulu’nun raporundaki mantığa hizmet etmektedir" denildi. Filmin suçluları aklamak için çekildiği söylenirken filmin yapımcıları kınandı. Filmde katliam sırasında çekilen ünlü fotoğrafta tahrifat yapıldığı anlatıldıktan sonra filmin katliamı örgütlü bir organizasyondan ziyade "örgütsüz, kendiliğinden ve sadece Aziz Nesin’e yönelik bir eylem gibi" yansıtıldığı aktarıldığı. "Film, 13 yıllık AKP iktidarının Sivas Olaylarını eylemcilere değil, mağdurlara yüklemeye çalışan tavrına ve Devlet Denetleme Kurulu’nun raporundaki mantığa hizmet etmektedir"denilirken "içerik, kurgu ve sinema sanatı açısından eksiklik ve çarpıtmalar içeren ve gerçeklik algısını dağıtma amacı taşıyan bu filmin, Sivas Madımak Katliamında saklanmaya çalışılan gerçeklerin üstünü örtemeye, sorumluları aklamaya yetmeyeceği ortadadır" ifadeleri kullanıldı. İŞTE O AÇIKLAMANIN TAMAMI: 2 Temmuz 1993 tarihinde yaşanan Sivas Katliamı’nı konu alan“Madımak-Carina’nın Günlüğü” filmi, 25.09.2015 tarihinde gösterime girdi. Anılan filminsenaristi/yönetmeni olan Ulaş Bahadır, filmin gösteriminden önce halen devam etmekte olan Sivas Katliamı Davası’ndaki somut kararlar ve içerikle ilgili kamu oyunu yanıltacak yanlış beyanlarda bulundu. Filmin tanıtım fotoğrafında dahi, olayın gerçek kişilerini kullanmak yerine tanınırlık durumlarına göre değişiklik yapmayı tercih etti. Herhangi bir haksız değerlendirmeye neden olmamak amacı ile şehit ailelerini, avukatlarını ve ilgili demokratik kuruluşlarımızı rahatsız eden bu açıklamalara karşı görüş ifade edebilmek için filmin gösterime girmesi beklendi. Filim taraflarımızca izlendi. Filmin başlangıcında, senaryonun “Carrina’nın günlüğü ve Sivas Olayları’ndan esinlenerek” yazılmış olduğuna ilişkin kısa bir açıklama yer alıyordu. Bu açıklama, doğal olarak, sanat yapımının kendi içinde özgün bir kurgu yapmasına da olanak vermektedir. Ancak, Sivas Katliamı, yakın tarihte gerçekleşmiş ve toplumumuzu derinden yaralamış gerici katliamlardan biridir. Gerçek bir olaydan esinlenen bir yapıtın bu gerçekliğe saygı göstermesi, gerçeğin saptırılmasına ve yanlış algı yaratılmasına neden olmaması esastır. Filmin en önemli yanlışı, olayın, örgüt aidiyeti olmayan birkaç kişinin planlaması ve ilgisiz insanların, bu birkaç kişinin tahriki ile oluştuğu izlenimi vermesidir. Sivas Katliamına ilişkin yargılama, 23 yıldan bu yana devam etmektedir. Olaya ilişkin polis tutanakları, sanık, tanık anlatımları, görsel belgeler hem dosya içinde hem de bu konuda yapılmış çok sayıda yayında yer almıştır. Polis kayıtlarına göre 15.000 kişinin katıldığı bir eylemin, örgütsüz, kendiliğinden ve sadece Aziz Nesin’e yönelik bir eylem gibi gösterilmiş olması, eylemin gerici örgütlerce düzenlenmiş bir eylem olduğunu göz ardı eden bir yaklaşımdır. Daha önemli olarak da eylemcilerin “Cumhuriyet rejimine, özellikle laikliğe karşı şeri düzen isteklerini” yok sayma çabasıdır. Film, 13 yıllık AKP iktidarının Sivas Olaylarını eylemcilere değil, mağdurlara yüklemeye çalışan tavrına ve Devlet Denetleme Kurulu’nun raporundaki mantığa hizmet etmektedir. Sanat yapma özgürlüğü savı altında bu anlayışın savunulmuş olması, hem olay mağdurlarını hem de kamuoyu vicdanını derinden yaralayan bir durumdur. SORUMLULARI AKLAMAYA ÇALIŞIYOR Senarist-Yönetmenin senaryo hazırlığı sırasında, katliamdan kurtulanlar, ölenlerin aileleri ve avukatları ile görüşmemiş olması, katliam sonrasında yaşananları, yapılan açıklamaları ve bu konudaki görsel-yazılı araçlarıaraştırmaya gerek duymamış olması ayrıca açıklama gerektiren, filmin yapılma amacı konusunda haklı kuşkular yaratan bir soru oluşturmaktadır. İçerik, kurgu ve sinema sanatı açısından eksiklik ve çarpıtmalar içeren ve gerçeklik algısını dağıtma amacı taşıyan bu filmin, Sivas Madımak Katliamında saklanmaya çalışılan gerçeklerin üstünü örtemeye, sorumluları aklamaya yetmeyeceği ortadadır. Bizler, bu amaçla yapıldığı hakkında ciddi kuşkular taşıdığımız bu filmin başta senarist yönetmeni olmak üzere, yapımcısı ve dağıtımcısı olan sorumluları kınıyoruz. Güncel gerçekliği ve tarihsel belleği yanıltmaya, sanat üzerinden, sorumluları ve oluş tarzı açıkça ortada olan bir insanlık suçu fiilini toplum vicdanında aklamaya yönelik bu tür girişimlere izin vermeyeceğimizi, gerekirse hukuki, cezai ve idari her türlü önlemi alacağımızı kamuoyuna saygıyla bildiririz.
  7. 'MADIMAK FİLMİ GERÇEKLERİ ÇARPITIYOR' ‘Madımak: Carina’nın Günlüğü’ filminin gerçekleri çarpıttığı ve katliamda hayatını kaybedenlerin anısına saygısızlık yapıldığı öne sürüldü. 2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı'nda yaşamını yitirenlerin yakınları ve katliamdan sağ kurtulanlar tarafından ortak bir açıklama yapılarak, ‘Madımak: Carina’nın Günlüğü’ filminin gerçekleri çarpıttığı ve katliamda hayatını kaybedenlerin anısına saygısızlık yapıldığı öne sürüldü. Filmin gerçekleri çarpıttığı ve katliamda yaşamını yitirenlerin anısına saygısızlık yapıldığı belirtilen açıklamada, senarist ve yönetmenliğini Ulaş Bahadır’ın üstlendiği ve 25 Eylül’den beri gösterimde olan filmin yeterli duyarlılık ve özen gösterilmeden çekildiğinin altı çizildi. Katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları ve katliamdan sağ kurtulabilenlerden Elif Kaynar Yavuz, Hatice Ayrancı, Zerrin Taşpınar, Yeter Gültekin, Rıza Aydoğmuş, Ali Çağan, Perize Doğan, Hüsne Aksuna (Kaya), Mehmet Gündüz, Zeynep Karababa, Mehmet Özer, Gülay Şahin, Ertan Kartal,Serdar Doğan ve Avukat Hasan Cem Yılmaz’ın yaptıkları ortak açıklamada filmin Madımak katliamında linç kültürüyle hareket etmiş güruhu “kandırılmış bir avuç saf Müslüman” olarak göstermesi de eleştirildi. Açıklamadan bir bölüm şöyle: “Olayın senaryolaştırılması sırasında; katliamdan kurtulanlar ve otelde yakılarak katledilen canlarımızın aileleriyle detaylı olarak görüşülmediği, katliam sonrasında, yaşananların, yapılan açıklamaların ve bu hususu konu alan diğer görsel-edebi eserlerin yeteri kadar araştırılmadığı yine; 1993’ten beri devam eden yargı sürecinin de iyi araştırılmadığı ortadadır. Filmde; yaşanılan katliam “derin devlet” ilişkileri içerisinde verilmiş ancak linç kültürüyle hareket eden güruh; “kandırılmış bir avuç saf Müslüman” olarak gösterilmiştir. Diğer taraftan, olay günü otel merdiveninde çekilen ve artık katliamla özdeşleşen fotoğrafta çaresizce kurtulmayı (!) bekleyen üç şairden biri olan Uğur Kaynar kareden çıkarılmış ve yerine Hasret Gültekin konulmuştur. Senarsit/yönetmen senaryosunda, gerçek olaylara, gerçek kişilere ve yaşanmış gerçeklere sadık kalmayarak, katliamda yaşamını yitirenlere saygısızlık etmiş, onların yakınlarının ve katliamdan kurtulanların manevi değerlerini incitmiştir. İlgililerin gerekli hukuki yollara başvurması gerekliliktir.”
  8. Ulaş Bahadır'ın yazıp yönettiği, ‘MADIMAK Carina’nın Günlüğü" vizyona hazırlanıyor. Carina'nın Günlüğü, Sivas Katliamı'nı anlatan ilk uzun metrajlı sinema filmi olma özelliğini taşıyor. Sivas Katliamı’nın tek yabancı kurbanı olan ve Madımak Oteli’ne kadar varan yolculuğunun hikayesi pek bilinmeyen Hollandalı Carina Cuanna’nın tuttuğu günlüklere bağlı kalınarak anlatılan ‘MADIMAK Carina’nın Günlüğü’ adlı uzun metraj film vizyon için gün saymaya başladı. Carina Cuanna, 1993 yılında ‘Türk kadınının aile içi rolü ve çevre ile ilişkileri’ üzerine olan bitirme tezi için Hollanda’dan Türkiye’ye gelmiş ve 2 Temmuz’da Madımak Oteli’nde yanarak can vermişti. Carina’nın Alman oyuncu Denise Ankel tarafından canlandırıldığı filmde, şair Metin Altıok rolünde Altan Erkekli, Behçet Aysan rolünde Mustafa Alabora, Hasret Gültekin rolünde ise Umut Kurt var.Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’i ise Erdal Tosun canlandırıyor. Filmde ayrıca Füsun Demirel, Rıza Akın, Meray Ülgen, Bahar Selvi, Selin Yiğit, Ulaş Bahadır, Perihan Ünlücan, Özge Ertem Artvinli, Serkan Genç ve Koray Tarhan gibi isimler de rol alıyor. Carina Cuanna’nın tuttuğu günlüklere bağlı kalınarak anlatılan ‘Madımak-Carina’nın Günlüğü’ filmi 25 Eylül’de sinema salonlarında ki yerini alacak.
  9. İSTANBUL (DİHA) - Türkiye Yazarlar Sedikası üyesi 90'a yakın şair ve yazar, AKP'nin başlattığı savaşa karşı barış mesajı vermek amacıyla, "Barış için dize dize" isimli şiiri kaleme aldı. Türkiye Yazarlar Sedikası üyesi 90'a yakın şair ve yazar, AKP'nin savaş konseptine karşı barış taleplerini haykırmak amacıyla, "Barış için dize dize" adlı şiiri kaleme aldı. Aralarında, Hicri İzgören, Atilla Dorsay, Hakan Keysan, Eray Canberk, Sennur Sezer, Cengiz Bektaş, Gültekin Emre, Buket Uzuner, Sabahattin Yalkın ve Barış Pirhasan gibi isimlerin bulunduğu şair ve yazarlar, "Yeryüzünün bütün savaşlarına karşı bir barış dileği, bir barış eylemidir" diyerek şu dizeleri sıraladı: Barış için dize dize Spiker Yeniden oku haberi siperden Barış müzesidir düşlerim Kan kokan benim yatağım Vurulan oğul benim, dul kalan benim Güvercin ve serce içimdeki her kuş Boynu vurulmuş pelikan Yalnız güvercini değil, Tüm kuşları sana adadım Artık kalbim değil yalnızca ellerim İlgilenecek bu utançla Ellerim deniz, ellerim hep taş, ellerim çare Ellerim kıpkızıl tırnak içinde. O kadar söylendi ki savaşa dair Barışı unuttu unutacak nerdeyse şair Yine de kutsal bir yağmurdur barış, O göğertir, yaşatır insanlığı Yine de deriz ki taşırım Elime düşen karanfilin kederini, Kan içinde yatar ergen telaşım Kusursuz bir ölüm gibiydim, Kirlenmedi üstü kimsenin Kalanlar dizlerini dövüyor söz kırklarıyla Ah kalbimin yarısı sen, sen yaralısın ve yangın, Sarıl umutlarıma rüzgâr dinsin. Deriz ki ey bezirgânları savaşın Rüzgârın kanatlarına bırakın duaları Yıkayın toprağımı çocuk sesleriyle Vatanım olsun onların kalpleri, Gökyüzünde çocuk cıvıltısı, Gözleri çiçeklerin şarkısı Onların kahkahasıdır barış, Duyulur adaletin coğrafyasında yalnızca Gülün sesidir barış, kardeşliğin ekmeği Suyun ışık demeti, tohumdur insanlık yeşerten Sönmesin diye evlerin duru ışığı Toplanıp karanfil olsun diye anaların çığlıkları Analar ilaçtır, sorma nasıl onarırlar batan güneşleri Ama ilk kurşun bir anaya değer önce Onların aşkı barutu ıslatan yağmurdur siperlerde Kan revan sürmesin, gül sürsün diye hayat Barış, çamaşır suyunda unutulmuş Delik deşik bir fanila onlar için Ömür ise hep pabuçlarımızın içinde. Oğullar, kızlar koşar kalplerinde yine de Biri gülümsediğinde, biri tuttuğunda ellerini Yoksulluğumuz, diner yaz yağmurları gibi ağır Yağmur unutursa gülmeyi, Keder yağar üstümüze sonsuzca Yoksuluz, ölüler milletiyiz savaşta Mezarlıktır vatanımız Oysa diz dize dizelerdik Siyah bir tabuttan başka neyiz ki şimdi Yüz kere toprağa girsek te uyunmuyor, uyunamıyor Her savaş ilanında barış önceden ölür, Her barış sonrasında bir kolsuz karıncayız Savaşın küllerini karıştırırız Direnmiş bir barış közü için, ah belki. Deriz ki "Zeytin gözlü" savaşta işin ne! Şarkılar perperişan Deriz ki: "Gökçe martı" avazı, "güvercin curcunası" İda'da, Ararat'ta Everest'ten, Kilimanjaro'ya bir kalp uçumu uzaklık güvercin gagasında zeytin değil, yorgun bir cümle deriz ki barış için yolunuyor güvercinin tüyleri gül ölüyor, manşetten girmiyor bahçe deriz ki bir şiir savaşa karşı çıkabilir mi diye soruyor akşamki rüya deriz ki hiçbir ağdan dost diline düşmesin insansız hava ateşleri deriz ki çocuklar, cellatlarına sevmeyi öğretebilir mi anne deriz ki zeytin dalları çiz defterlere, altınada imza yerine bir kuş deriz ki barışı mermi diye sürdük namluya kuşlar konsun diye arpacığına tüfeklerin deriz ki güvercin yerine barış uçur gökyüzüne deriz ki kana kan düşman değil, cana can dostluk için boğazıma değil, boynuma sarıl. Deriz ki çıkaıp atmalıyız postaları, ölüm kokuyor çoraplarımız, asker olmayın yeter deriz ki bütün tarihe el koydum ayıparını örtsün diye şanlı ve muzaffer orduların deriz ki ölüm kundağa girdi Alan'la Cemile'yle korumalıyım aklım, barışcıl günler için utan dünya, bir oğul karaya vurdu, bir kız, ölümden ıpıssız gökkuşağı. Deriz ki tüy yumuşaklığında bir bakışı özgürlü bilirken omuzlarımı silkiyor kurşun ve aralıksız iniyor baharı karşılayan çayırlara deriz ki doğmasaydım da görmeseydim can çekiştiğini yurdumun deriz ki biri bir tarafta öldü, ateş düştü eve öbürü öbür tarafta, ateş düştü ocağa deriz ki ah barış, kan ve zulümle çatlamaz hiçbir tohum, deriz ki ey barış, seni öpersem tomurcuk değer yarama deriz ki ey barış, olanlar içimde söz bırakmadı sadece dünyayı yönetenlerin üstüne etmek istiyorum deriz ki hey savaş kundakçıları, doymadınız mı daha deriz ki bırak arkanı, önce ağzını yıka bol suyla ve barış gelsin deriz ki çocuklar koşun, barış olsun diyerek deriz ki bırak çocuklara barışı yüzyıllık gömü gibi deriz ki sus deme bir şey, uğur böceğine mi sorsam, yolculuk nereye asker? Büyümez ölüm ateş dikenleri üzerinde bizi öldürün, bizi öldürün artık barışın içinde erimek istiyoruz bugün sana gelemem, dün dağlarda ödürüldüm vasiyetimdir: beni derin bir sessizliğe gömün barış içinde ve yalnız son nefestede söyleriz onu bir kuşluk vakti sararken dört yanı kandan güzelleme olmaz barışa kan değil, gülmek yeşertir insanı bugün barış emeği gerekir barış soframızdan eksilmesin kimseler nasıl çıkar ki bir savaş, barış diye yakarırken halk Cizre Barış, Barış Cizre... Kandahar, Halep, Filistin Ölüm ve Barış, Barış ve Ölüm... Ne yapsak olmuyor, öyleyse kanı dimeye bir barış sesi kalacak içimizde insan olun ve dünya boğulmadan çocukları değil, öfkeyi gömün karanlığa hangi inanç, hangi kavga haklı çıkarır bir çocuğu öldürmeyi koklayın, kanımızdandır gelinciğin kırmızısı yaradan nehre damlayan o kan, Gülümser yer yüzüne: "Geleceğinim ben senin" Ah, o büyük fotoğrafta yanan yarın mı sonsuzluk mu? ölü kalbimizde ateş, hala senin için ışıyor. Ellerimizi, kollarımızı bağlasanız da narlı demirlerle dağlasanız da, kalplerimizi sıkarız dişlerimizi, içimizde saklarız zamanı çünkü sesimizin çocukluğunu astık duvara yaşama sevincimizdi çünkü kızıl gül, kırçıl karanfil ölü çocuklarımızın üstüne, serpilmeden önce Barış yazalım güneşin bir yüzüne çünkü farkı yoktur bir acıyı yazmaktan kanla canla uyaklıdır zaman dediğin ipin tılsımı merhametle dualansın değmesin öfke kana birbir kapansın, kör kuyuları düşmanlığın indirilsin kin bayrakları burçlarından eğer birşeyler söylemen gerekirse sakın vazgeçme yabanıl şiirler okumakta gerçek aramızda dolaşıyor nasılsa kesecek boyun arayan sabırsız bir kılıç gibi.
  10. evrensel-insan

    Barış Kavramı

    Baris, anlam ve icerik yasam ve iliski olarak sadece savasin karsiti degildir. Savas anlam ve icerik olarak ta sadece iki grubun bir biri ile silahli catismasi da degildir. Kisaca savas ve baris sadece kavramsal olarak degil, yarattiklari durum sart ve ortam olarak ta farklilasirlar. Derrida, binary opposion" yani birlesik karsitlardan bahsederken, bu karsitlardan birinin digerine gore algida "once/ustun v.s." geldiginden bahseder. Bu temelde aslinda savasve baris en birbirine zit renkler olarak biliunen siyah ve beyaz ya da en onemli doga olayi olan aydinlik ve karanlik gibidir. Mesela savas ayni zamanda, terror, saldiri, baskin, iskence, katliam, linc, v.s. gibi kavramlarla da esdegerde iken; baris ta, tam tersi olarak; normallik, saygili yasam, birlikte gecim, demokrasi, esitlik, adalet, hak hukuk ve ozgurlukler ile esdegerdedir. Bilindigi gibi, emperyalist zihniyet "soguk savasi" insanogluna tanistirmistir. Bu savasta ortada silah ve silahli catisma yoktur, sadece savasa yonelik algi operasyonu ekonomik cikar ve politik cikar vardir. Savasayni zamanda kaos demektir ve emperyalizm bu kaostan beslenir. Tabi ayni kaos iktidarlari diktatorleri krallari tiranlari firavunlari da besler. Cunku savas durumunda sadece tek tarafin halkina ve toplumuna her turlu dayatmasi soz konusudur. Peki baris ile savas, biribiri ile nasil bir iliski icindedir? Savas mi barisi, baris mi savasi getirir? Ilk bakista, bunu algilamak pek kolay degildir. Savasan kendi istedigini Kabul ettirene kadar savasir ve savas bittiginde ve istedigi oldugunda da, herkes ona boyun egdiginden ortada "bir baris ortami varmis" gibi gorunur. Yani zorunlu guce otoriteye ve iktidara dayanan baski zulum ve yasaklara boyun egildigi olcude, "baris" vardir. Iste genelde emperyalist ulkeler toplum ve halklarini "havoc politikasi" ile yonetirken, ortam bariscildir. Ne zaman bu "sopa politikasina doner" yani bvoiyun egenler egmez olur ve isyan eder, iste o zaman baskilar saldirilar baslar. Iste barisin savasi getirmesi de bu anlamdadir. Yani bir iktidar ya da ortam havoc politikasinda iken, digeri sopa politikasina gecer. Kisaca her ikisi de insanoglunun zihinsel eylemlerinin reel yasama tasinmasidir. Burada digger bir konu da, barisin her zaman savastirilanlar tarafindan istenmewsidir. Yani toplum ve halklar tarafindan. Cunku savastiranlarin kendileri savasta yoktur. Onlar sadece savastan ve savastirdiklarindan nemalanirlar. O yuzden unutmamak gerekir. Kapitalist sistemi ve emperyalizmi ayakta tutan daimi olarak kaos ortamidir ve o yuzden emperyalist zihniyet daimi olarak kaos cikarir ve yaratir. Kisaca vampire gibi kandan ve candan beslenir. O yuzden emperyalist zihniyet ve kapitalizm, son careyi kan dokmekte bulurlar. Bunu en guzel bir sekilde dile getiren W.Churchill olmustur. Soyle demistir. "Bir damla petrol bir damla insan kanindan daha degerlidir" Iste zaten bu cumle kendi basina bile her seyi aciklamaya yeter. Cunku petrol icin kan dokmek gerekir. Ayni O.Dogu da en yogun olarak 2000 lerden beri yasanan gibi. O yuzden bir kisi eger savas yanlisi ise, en azindan kendine nmeden savas yanlisi oldugunu savas yanlisi olmaktan ne cikar elde edebilecegini sormasi gerekir. Cunku toplum ve halklar savastan yana olamazlar. Eger oluyorlarsa, ortadabir etik degerin politik algi operasyonu var demektir. Aslinda birileri ortami kaosa sokmasa toplum zaten baris icinde yasar. Demekki normali yasamin bariscildir ve birileri bunu savasa tasir. Iste burada onemli ollan o savasa tasiyanin; Birincisi kendisinin savasmadigini bilmek Ikincisi savastiracaginin sen oldugunu bilmek Ucuncusu bu savastan senin hic bir kazancin olmayacagini bilmek Dorduncusu tum cikarin seni savastirana gidecegini bilmek Boylece verilen algi operasyonu ne olursa olsun, hangi degeri tasirsa tasisin, senin canindan daha degerli olamayacagini algilamak. Kisaca "yasamak ve yasatmak" barisin siaridir. Savasise sadece "olmek ve oldurmek" tir. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Bilissel Bilim/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
  11. evrensel-insan

    Çocuk Katliamları

    Cocuklar neden sıddete maruz kalir, erken yasta evlendirilir, Duygu somurusu nde kullanilir, cinsel istismara ugrar ve katledilir neden toplumda cocuklar sosyo-psikolojinin bas aktorleridir, hic dusundunuz mu? Türkiye’de bir çocuk kırımı yaşanıyor. Aile şiddetinden çocuk işçiliğine, çocuk yaşta evlendirilmekten önlenebilir hastalıklara, beslenme düzensizliğinden insani koşullarda olmayan koşulların yol açtığı kazalara… Çocuklarını öldüren bir sistemin içinde öldürülmemiş çocuklar olarak yaşıyoruz. Çocukluk bir ticari ürün olup satışa sunulurken, çocuklara dönük ürünler televizyon ekranlarını doldururken, bilinçli ebeveyn olmanın yollarını arayan çiftlerin ülkesinde çocukluk kırımı yaşanıyor. Anadilleri engellenen, asimilasyona tabi tutulan, zorunlu din dersiyle tahakküm altına alınan, toplumsal cinsiyet baskısıyla hayatları sakatlanan çocukların ülkesindeyiz. Aşağıdaki liste ise yukarıda saydığımız gerekçelerden farklı olarak devletin güvenlik güçlerinin öldürdüğü, ölümüne yol açtığı çocuklardır. ‘Silahla vurulmak, bombayla öldürülmek, mayına basmak, zırhlı araç altında kalmak, savaş uçaklarıyla vurulmak’ gibi nedenlerle yaşamını yitiren yüzlerce çocuğun listesidir. Bu liste yeni ölümlerle güncellenmektedir. 2015 (Toplam: 29 çocuk) 2015 (Toplam: 29 çocuk) Ümit Kurt (14), Cizre, Şırnak Nihat Kazanhan (12), Cizre, Şırnak Sinan Toprak (16), Dargeçit, Mardin Yusuf Çelik ( 17), Kurtalan, Siirt Davut Nas ( 17), Siirt Beşir Remazan Arif (8), Nusaybin, Mardin Mert Değirmenci (18), Esenyurt, İstanbul Baver Şeyhanlıoğlu (18), Diyarbakır Serhat Savaş (17), Gaziosmanpaşa, İstanbul 26 Temmuz: Beytullah Aydın (11), Diyarbakır 27 Temmuz: Hasan Nerse (17), Şırnak 7 Ağustos: Mehmet Hıdır Tanboğa (17), Silopi, Şırnak 13 Ağustos: Emrah Muhammed Aydemir (15), Diyadin, Ağrı 12 Ağustos: Orhan Aslan (16), Diyadin, Ağrı 19 Ağustos: Fırat Elma (16), Esenler, İstanbul 27 Ağustos: Baran Çağlı (7), Cizre, Şırnak 27 Ağustos: Emin Yanaş (10), Cizre, Şırnak 27 Ağustos: Adem İrtegün (16), Şırnak 28 Ağustos: Mazlum Turan (16), Mardin, Kızıltepe 30 Ağustos: Fırat Simpil (13), Silvan, Diyarbakır 5 Eylül: Muhammed Tahir Yaramış (35 Gün), Cizre, Şırnak 6 Eylül: Cemile Çağırga (13), Cizre, Şırnak 10 Eylül: Sait Nayici (16), Cizre, Şırnak 10 Eylül: Zeynep Taşkın (17), Cizre, Şırnak 10 Eylül: Selman Ağar (10), Cizre, Şırnak 10 Eylül: Bünyamin İrci (14), Cizre, Şırnak 13 Eylül: Tahsin Uray (13), Mardin 27 Eylül: Elif Şimşek (8) Bismil, Diyarbakır 29 Eylül: Berat Güzel (9), Bismil, Diyarbakır 2014 (Toplam: 4 çocuk) Berkin Elvan (15), İstanbul İbrahim Aras (15), Adana Kadir Çakmak (16), Diyarbakır Barış Dalmış (16), Şırnak, Cizre 2013 (Toplam: 1 çocuk) Behzat Özen (8), Şemdinli 2012 (Toplam: 10 çocuk) Özgür Taşan (15), Hakkari – Yüksekova Yusuf Yılan (9), Erzurum – Karayazı Ertan Tilaver (14) Nurhak Çartay (18), Diyarbakır Mazlum Akay (11), Adana Sera Yavuz (8), Muş Veysi Demir (13), Van Ramazan Kızılgöz (14), Bingöl Sami Akti (13), Van Selami Akti (9), Van 2011 (Toplam: 31 çocuk) 2011 (Toplam: 31 çocuk) 17 Nisan: Baran Özyolcu (12), Patnos 20 Nisan: İbrahim Oruç (17), Bismil 05 Mayıs: Murat Polat (17), Van – Erciş 7 Haziran: Umut Petekkaya (15, Diyarbakır – Çermik 19 Temmuz: Gökhan Çetintaş (16), Samsun-Havza 26 Temmuz: Doğan Taybopğa(13), Şırnak – Silopi 31 Temmuz: Sami İştenyılmaz (12), Van – Çaldıran 11 Eylül: Osman Erbaş (14), Hakkari-Şemdinli 26 Eylül: Sultan Doğrul (4), Batman 29.12.2011 Roboski Katliamı (listeye 18 yaşından küçükler eklenmiştir) Özcan Uysal (18) Celal Encü (15) Erkan Encü (13) Adem And (15) Mehmet Encü (15) Şervan Encü (16) Cemal Encü (16) Şıvan Encü (14) Bilal Encü (15) Mahsum Encü (16) Salih Encü (17) Serhat Encü (17) Savaş Encü (15) Çetin Encü (12) Bedran Encü (12) Hüseyin Encü (18) Aslan Encü (15) Orhan Encü (15) Fadıl Encü (16) Vedat Encü (16) Cihan Encü (16) Erkan Encü (13) 2010 (Toplam: 14 çocuk) 11 Mart: Zahir Ap (16), Şırnak-Uludere 31 Mart: Mehmet Nuri Tamçoban (14), Van – Çaldıran 22 Nisan: İzzettin Boz (14), Mardin Merkez – Kabala Beldesi 25 Mayıs: Oğuzcan Akyürek (13), Van’ın Özalp İlçesi 3 Haziran: Diren Basan (14), Şırnak 02 Temmuz: Ferhat Taruk (17), Diyarbakır – Lice 02 Temmuz: Çekdar Kınay (17), Diyarbakır – Lice 21 Temmuz: Canan Saldık (16), Van 16 Eylül: Nurullah Çiftçi (3), Hakkari Geçitli (Peyanis) Köyü 17 Eylül: Enver Turan (15), Hakkari 29 Eylül: İsa İbrahimzade (14) Hakkari 5 Ekim: Ahmet İmre (12), Şırnak – Güçlükonak 10 Ekim: Umut Furkan Akçil (7) – Silopi 11 Kasım: Nûjîyan İDEM (4) – İdil 2009 (Toplam: 12 çocuk) 23 Nisan: Abdülsamet Erip (14), Hakkâri 24 Nisan: Songül Karatogül (8), Diyarbakır – Silvan 25 Nisan: Maziye Aslan (8), Van 21 Mayıs: Nevzat Akçam (15), Siirt, Pervari 08 Temmuz: Şükrü Duman (12), Siirt, Eruh 5 Ağustos: Hakan Uluç (10), Siirt 9 Ağustos: Caziye Ölmez (16), Şırnak 11 Eylül: Mahsum Teğin (13), Diyarbakır-Kulp 12 Eylül: Mahsun Bayram (17), Diyarbakır 28 Eylül: Ceylan Önkol (12), Lice 08 Agustos Caziye Ölmez (16) Uludere 9 Ekim: Mehmet Uytun (18 aylık), Cizre 2008 (Toplam: 1 çocuk) 15 Şubat: Yahya Menekşe (12), Şırnak 2007 (Toplam: 3 çocuk) 19 Ocak: Orhan Güleç (14) Şanlıurfa-Bozova İlçesi Karacaören köyü 02 Mart: Yusuf Aydınalp (9) Siirt – Pervari – Belenoluk Köyü 21 Nisan: Süleyman Şengül (9) Şırnak 2006 (Toplam: 18 çocuk) Zilan Demir (8) Diyarbakır Şilan Demir (6 Aylık) Diyarbakır Mizgin Demir (12) Diyarbakır Evin Dilan Demir (10) Diyarbakır Nazar Çetinkaya (2) Diyarbakır Nazlı Çetinkaya (4) Diyarbakır Abdullah Çetinkaya (9 Aylık) Diyarbakır Hasan Marangoz (14) Diyarbakır Emrah Fidan (18) Mehmet Akbulut (18) 29 Mart: Abdullah Duran (9), Diyarbakır 30 Mart: Enes Ata (8), Diyarbakır 30 Mart: İsmail Erkek (8), Diyarbakır Mart: Fatih Tekin (3), Batman Mart: Ahmet Araç (17), Mardin 3 Nisan: Mahsum Mızrak (17), Diyarbakır 3 Nisan: Emrah Fidan (17), Diyarbakır 5 Eylül: Mizgin Özbek (10), Batman 2004 (Toplam: 1 çocuk) 21 Kasım: Uğur Kaymaz (12), Mardin 2001 (Toplam: 1 çocuk) Pınar Turan (6) 2000 (Toplam: 3 çocuk) Serdar Günerci (17), Diyarbakır Welat Şedal (10), Yüksekova İsmail Şedal (8), Yüksekova 1999 (Toplam: 12 çocuk) 14 Mart: Tugay Ergin (10), Hani 26 Mart: Abdurrahman Gezer (18), Osmaniye 17 Nisan: Yılmaz Elüstü (17), Genç 15 Mayıs: Kenan Oğuz, Erzurum 15 Mayıs: Deniz Oğuz, Erzurum 15 Mayıs: Cansu Oğuz, Erzurum 20 Haziran: Mehmet Algan (11), İdil 1 Ağustos: Fırat Çiçek (9), Elazığ 1 Ağustos: Onur Şahin (11), Elazığ 1 Ağustos: Sedat Karakoç (14), Elazığ, 17 Ağustos: Şaban Çadıroğlu (15), Van 25 Eylül: İnan Cila (11), Ovacık 1998 (Toplam: 5 çocuk) İsmi Öğrenilmeyen (17) Fırat Kıvanç (12) İsmail Berrak (14) Ocak: Fatih Kaya (18), Batman 15 Mart: Engin Ceylan (14), Lice 1997 (Toplam: 7 çocuk) 6 Mart: Musa Adsız (12), Akçakale 23 Nisan: M. Şerif Öztürk (11), Kızıltepe 25 Nisan: Muhammet Kulçur (12), Dumlu/ Erzurum 25 Nisan: Gökhan Kulçur (10), Dumlu/ Erzurum 8 Mayıs: Fedai Öğürce (4), Pasinler 10 Kasım: M. Özdemir (17), Ceylanpınar 11 Kasım: Bilal Alanca (5), Nusaybin 1996 (Toplam: 7 çocuk) Aziz……(12) 2 Mayıs: Hazal Sevim (17), Baykan 8 Ağustos: Dilan Bayram (2), Adana 8 Ağustos: Berivan Bayram (4), Adana 13 Kasım: Hatice Bozaslan (17), Derik 2 Aralık: Oktan Çaçan (14), Diyarbakır 11 Aralık: Mehmet Banan (15), Midyat 1995 (Toplam: 11 çocuk) Z.Aslan (16) Ercan Demirtaş (6) Bahar Demirtaş (11) Murat Deniz (18) Nisan: Erol Öztunç (2), Uludere 17 Mayıs: Ahmet Bulut (10), Ömerli 17 Mayıs: Rahim Kumru (10), Ömerli 25 Mayıs: Dinar Aras (12), Iğdır 1995 25 Mayıs: Cüneyt Aras (6), Iğdır 25 Mayıs: Ergün Aras (3), Iğdır 25 Mayıs: Ferdi Aras (2), Iğdır 1994 (Toplam: 99 çocuk) Altan 2 yaşında nüfus kaydı yok. Yıldırım 1 yaşında nüfus kaydı yok. Yıldırm 2 yaş nüfus kaydı yok. Kıraç 1 yaş nüfus kaydı yok. Kaçar 1 yaş nüfus kaydı yok. Huri Bengi (3) Fatma Bengi 1994(3) Liluz Bengi 1994 (3) ? Bengi (2) nüfus kaydı yok. Asiye Erdin (1) Abdullah Kamçı(12) Mehmet Üste (12) 3 Ocak: B. A. (12), Hani 5 Ocak: Keko Gül (12), Adana 6 Ocak: Ali Katmış (1), Cizre 7 Ocak: A. Halim Rüzgâr (12), Batman 10 Ocak: Muhammet Bilgiç (5), Cizre 10 Ocak: Ahmet Bilgiç (6), Cizre 14 Ocak: Azad Önen (16), Diyarbakır 18 Ocak: Süleyman Gün (15), Diyarbakır 25 Ocak: Ahmet Efe (8), Diyarbakır 13 Şubat: İbrahim Şeflik (5), Silopi 16 Şubat: Hakan Yalçın (14), Diyarbakır 23 Şubat: Bilavşan Asper (17), Tatvan 26 Şubat: Sevgi Asma (7), Kurtalan 26 Şubat: Sohbet Öngün (3), Sason 26 Şubat: Hanifi Yıldız (13), Sason 26 Şubat: Hüseyin Tekin (16), Sason 1 Mart: R. A. (3), Kızıltepe 19 Mart: Ferman Cingöz (16), Lice 27 Mart: Mirza Yıldırım (3), Şırnak 27 Mart: Mehmet Yıldırım (15), Şırnak 27 Mart: Abdülkerim Yıldırım (2), Şırnak 27 Mart: İrfan Yıldırım (5), Şırnak 27 Mart: Xunaf Yıldırım (3), Şırnak 27 Mart: Çiçek Benzer (2), Şırnak 27 Mart: Ali Benzer (7), Şırnak 27 Mart: Ayşe Benzer (1), Şırnak 27 Mart: Ömer Benzer (12), Şırnak 27 Mart: Abdurrahman Benzer (4), Şırnak 10 Nisan: İlhami Menteş (12), Lice 10 Nisan: Raif Menteş (13), Lice 27 Nisan: Keziban Kalkan (15), Genç 28 Mayıs: Tuncer Güler (11), Ağrı 30 Mayıs: Şerif Ekin (13), Basa 2 Haziran: Ahmet Kaya (13), Yüksekova Haziran: Hasan Demir (14), Yüksekova 5 Haziran: Didar Elmas (7), Ovacık 8 Haziran: Barzan…. (2), Silvan 25 Haziran: Hüsnü Turan (10), Nusaybin 25 Haziran: Eylem Tur (13), Nusaybin 25 Haziran: Süleyman Erik (9), Nusaybin 25 Haziran: Emrullah Zeybek (10), Bitlis 25 Haziran: Hikmet Argün (13), Bitlis 27 Haziran: Xanime Sincar (17), Ömerli 28 Haziran: Hayri Yüksel (15), Ömerli 4 Temmuz: Atilla Kılıç (14), Kozluk 8 Temmuz: Nurullah Solhan (16), Kızıltepe 8 Temmuz: Emrullah Solhan (14), Kızıltepe 8 Temmuz: Selma Solhan (7), Kızıltepe 11 Temmuz: A. Menaf Tunç (14), Siirt 16 Temmuz: Kenan Dartan (12), Kozluk 31 Temmuz: Gültekin Acet (10), Bismil 5 Ağustos: Abdullah Kamçı (16), Yüksekova 8 Ağustos: Sedat Barış (18), Batman 12 Ağustos: Netice Coşkun (14), Kulp 12 Ağustos: Mümine Zümrüt (18), Kulp 15 Ağustos: Çelebi Özgüç (15), Savur 15 Ağustos: İshak Özgüç (13), Savur 22 Ağustos: Savaş Ateş (11), Dicle 22 Ağustos: Halit Güneş (13), Dicle 22 Ağustos: Bayram Güneş (13), Dicle 22 Ağustos: Vedat Balta (12), Dicle 22 Ağustos: İbrahim Balta (13), Dicle 22 Ağustos: İsa Can (15), Dicle 1 Eylül: Nurettin Doruk (18), Diyarbakır 13 Eylül: Sadettin Doğan (10), Lice 15 Eylül: Sedat Öner (7), Eruh 15 Eylül: Mehmet Sercan (9), Eruh 15 Eylül: Cemşit Adıgüzel (13), Eruh 20 Eylül: Şükran Yıldız (11), Çukurca 25 Eylül: Dilek Serin (3), Dersim 25 Eylül: Yeter Işık (16), Dersim 25 Eylül: Elif Işık (18), Dersim 25 Eylül: Recep Tartar (8), Genç 25 Eylül: Kürdiye Savaş (8), Genç 25 Eylül: Emrah Tartar (8), Genç 25 Eylül: Faruk Savaş (11), Genç 2 Ekim: Filiz Kayış, Ceylanpınar 3 Ekim: İlyas Yiğit (6), Çat 3 Ekim: Adil Boztaş (10), Kağızman 9 Ekim: Nurşan Bulut (13), Palu 10 Ekim: Mehmet Üste (12), Pazarcık 31 Ekim: Hamdi Dündar (18), Yüksekova 31 Ekim: Fikri Yılmaz (15), Yüksekova 18 Kasım: Cüneyt Tarhan (11), Tatvan 1 Aralık: Yunus Turgut (13), Silopi Aralık: Hasip Kaya (9), Doğubayazıt Aralık: Yılmaz Kaya (10), Doğubayazıt 1993 (Toplam: 79 çocuk) 11 Ocak: Gülistan İşiyok (12), Kulp 12 Ocak: Nezir Ergün (8), Cizre 12 Ocak: Hacer Ergün (6), Cizre 12 Ocak: Hıdır Ergün (17), Cizre 31 Ocak: Naze Ekici (12), Şırnak 31 Ocak: Şemsi Ekici (4), Şırnak 31 Ocak: Hamza Ekici (6), Şırnak 17 Şubat: Esra Saçaklı (8), Silvan 20 Şubat: Abide Ekin (3), Basa 7 Mayıs: Gürgiz Bayındır (5), İdil 23 Mayıs: Naim Aslan, Yüksekova 25 Mayıs: Semra Bayram, Silvan 18 Haziran: İrfan Fidan (17), Savur 7 Temmuz: Mahmut Aydemir, Silopi 7 Temmuz: Fadile Aydemir (6), Silopi 7 Temmuz: Ayşe Yıldız, Silopi 11 Temmuz: Dinçer Levent (16), Hamur 11 Temmuz: Feride Levent (15), Hamur 13 Temmuz: Canan Çiftçi, Diyadin 13 Temmuz: Dilşah Çiftçi, Diyadin 13 Temmuz: Ender Çiftçi, Diyadin 13 Temmuz: Ruken Çiftçi (6), Diyadin 20 Temmuz: Azad Sabırlı (7), Bahçesaray 20 Temmuz: Yunus Sabırlı (2), Bahçesaray 20 Temmuz: Bahar Turan (3), Bahçesaray 20 Temmuz: Sevil Ağaç (7), Bahçesaray 20 Temmuz: Suzan Turan (10), Bahçesaray 20 Temmuz: Yıldız Güzel (13), Bahçesaray 20 Temmuz: Nezahat Elmalı (12), Bahçesaray 20 Temmuz: Eylem Elmalı (4), Bahçesaray 20 Temmuz: Azime Elmalı (14), Bahçesaray 20 Temmuz: Muhammet Yaşar (8), Bahçesaray 20 Temmuz: Hanım Yaşar (4), Bahçesaray 20 Temmuz: Hürriyet Sevgili (12), Bahçesaray 24 Temmuz: C. M. (12), Silvan 30 Temmuz: Elif Rani (7), Pazarcık 30 Temmuz: Gözde Rani (4), Pazarcık 14 Ağustos: Zeynep Çağdavul (18), Digor 14 Ağustos: Selvi Çağdavul (16), Digor 14 Ağustos: Gülistan Çağdavul (18), Digor 14 Ağustos: Yeter Keremciler (14), Digor 14 Ağustos: Zarife Boylu (16), Digor 14 Ağustos: Necla Geçener (14), Digor Ağustos: Seyhan Doğan (12), Dargeçit Ağustos: Abdurrahman Coşkun (18), Dargeçit Ağustos: M. Emin Aslan (18), Dargeçit 11 Eylül: Seyithan Balçık, Cizre 11 Eylül: Mesut Balçık, Cizre 13 Eylül: Yusuf Bozkurt (14), Şırnak 13 Eylül: Halit Akıl (12), Şırnak 21 Eylül: Ahmet Arcagök (11), Diyarbakır 28 Eylül: İdris Ülüş (12), Yüksekova 30 Eylül: Sercan Ülüş (7), Yüksekova 2 Ekim: Şakir Öğüt (7) Altınova/Muş 2 Ekim: Cihan Öğüt (4) Altınova/Muş 2 Ekim: M. Şirin Öğüt (1) Altınova/Muş 2 Ekim: Aycan Öğüt (6) Altınova/Muş 2 Ekim: Çınar Öğüt (3) Altınova/Muş 9 Ekim: Zana Zoğurlu (16), Lice 9 Ekim: Lokman Zoğurlu (17), Lice 10 Ekim: Yalçın Yaşa (13) Diyarbakır 22 Ekim: Dilbirin Canpolat (3,5), Lice 22 Ekim: Suna Canpolat (2), Lice 22 Ekim: Hüseyin Canpolat (15),Lice 17 Aralık: Halil Leco (13), Ovacık Aralık: Mahmut Erol (15), Dargeçit Abide Ekinci (3) Ali Yıldırım (3) Galip Akıl (13) Yusuf Akıl (13) Gülten Çağdavul (8) Selvi Çağdavul (14) Necla Geçener (14) Zarife Boylu (15) Erdal Buğan (17) Hüseyin Canpolat (15) Suna Canpolat (2) Dilbirin Canpolat (3.5 aylık) Zana Çakır (18) 1992 (Toplam: 117 çocuk) 6 Ocak: Emine Turan, Nusaybin 14 Şubat: Seyfettin Kapkaçin (18), Mardin 14 Şubat: Abdülselam Özbey (15), Mardin 15 Mart: Mehmet Evren (12), Cizre 18 Mart: Vesile Say (9), Dargeçit 18 Mart: Bedia Say (15), Dargeçit 18 Mart: Yasin Say (17), Dargeçit 18 Mart: Sami Say (10), Dargeçit 19 Mart: Hıdır Acet, Nusaybin 21 Mart: Muhrise Altay (18), Cizre 21 Mart: Hüseyin Altan (14), Cizre 21 Mart: İsmet Arvas (16), Van 21 Mart: Çetin Bayram (16), Van 21 Mart: Davut Soyvural (15), Gercüş 21 Mart: Mehmet Emin Acar (10), Şırnak 21 Mart: Nebat Kakuç (17), Şırnak 21 Mart: Bülent Zeyrek (16), Şırnak 21 Mart: Emin Tetik (15), Şırnak 21 Mart: Mehdi Günen (9), Şırnak 21 Mart: Halil Bebek (2), Nusaybin 21 Mart: Ahmet Kaya (1), Nusaybin 21 Mart: Fatma Kaçmaz (4), Yüksekova 22 Mart: Hatice Acar (5), Şırnak 22 Mart: Kadriye Kakın (17), Şırnak 22 Mart: Mehmet Nezir (13), Şırnak 24 Mart: Medeni Aydın (18), Batman 24 Mart: Bahri Çınar (12), Ömerli 25 Mart: Nihat Celasun (14), Cizre 25 Mart: Fatma Kaçmaz (14), Yüksekova 25 Mart: Medeni Tunç (14), Siirt 25 Mart: Medine Sevgi (18), Siirt 27 Mart: Süleyman Ayal (14), Urfa 29 Mart: Bişeng Anık (16), Şırnak 29 Mart: Mehmet Ekinci (7), Mazıdağı 29 Mart: Şeyhmus Aktürk (16), Dargeçit 11 Nisan: Yasin Çetin (16), Mevzitepe 11 Nisan: Hasan Ayar (11), Mevzitepe 17 Nisan: Cazım Kortak (17), Savur 17 Nisan: Mustafa Ok (18), Savur 18 Nisan: Metin Kıratlı (10), Yüksekova 21 Nisan: Yusuf Bodur (1), Midyat 21 Nisan: Abdurrahman Yeşilmen (12), Midyat 21 Nisan: Hamza Bulut (8), Midyat 22 Nisan: Ayşe Balım (18), Silopi 4 Mayıs: Bişar Bilen (10), Uludere 4 Mayıs: Hanım Tunç (12), Uludere 9 Mayıs: Sıraç Nergis (17), Nusaybin 9 Mayıs: Selim Ata (17), Nusaybin 9 Mayıs: Sait Sağlam (17), Nusaybin 3 Haziran: Mehmet Naif Çevik (9), Nusaybin 10 Haziran: Kemal Şili (18), Tatvan 10 Haziran: Mahmut Güreş (12), Tatvan 12 Haziran: Emir Eyvani (7), Muş 22 Haziran: Gülbahar Tunç (8), Gercüş 22 Haziran: Behçet Tunç (17), Gercüş 22 Haziran: Abdurrahman Gök (14), Gercüş 22 Haziran: Şükrü Gök (10), Gercüş 22 Haziran: Sultan Gök (12), Gercüş 22 Haziran: Emrullah Gök (4), Gercüş 22 Haziran: Haşim Gök (3), Gercüş 22 Haziran: Yeni doğmuş bir bebek, Gercüş 26 Haziran: Medine Kartal (18), İdil 27 Haziran: Yılmaz Tatar (12), Şırnak Haziran: Abdülcelil Toy (14), Siirt Haziran: Sadık Turlu (15), Siirt 2 Temmuz: Koray Kaya (12), Sivas 2 Temmuz: Menekşe Kaya (16), Sivas 11 Temmuz: Gülistan Evin (6), Şemdinli 11 Temmuz: Rehan Evin (8), Şemdinli 22 Temmuz: Abdurrahman Akbalık (17), Nusaybin 25 Temmuz: Kadir Balık (13), Dicle 28 Temmuz: Nurcan Özatak (2), Hakkâri Temmuz: Zuhal Avcı (9), Kulp Temmuz: Çiğdem Esmer (10), Kulp 6 Ağustos: Hüseyin Bayılmaz (10), Nusaybin 10 Ağustos: Mehmet Erbek (12), Mardin 22 Ağustos: Zeliha Nasanlı (10), Siverek 23 Ağustos: Murat Dağkeser (10), Siverek 23 Ağustos: Orhan Dağkeser (4), Siverek 23–24 Ağustos: İbrahim Artunç (7), Şırnak 23–24 Ağustos: Remziye Artunç (10), Şırnak 23–24 Ağustos: Güler Sökmen (3), Şırnak 23–24 Ağustos: Veysi Sökmen (6), Şırnak 23–24 Ağustos: Sema Sökmen (9), Şırnak 23–24 Ağustos: Gülüm Güngen (6), Şırnak 23–24 Ağustos: Medine Güngen (14),Şırnak 5 Eylül: Fuat Keskin (14), Doğubeyazıt 7 Eylül: Mesut Dündar (15), Cizre 10 Eylül: Cumali Çetrez (9), Hamur 10 Eylül: Şefika Çetrez (7), Hamur 18 Eylül: Ahmet Alan (10), Solhan 1 Ekim: Hüseyin Esrai (16), Kars 3 Ekim: Aziz Bal (17), Dargeçit 20 Ekim: Sinan Demirtaş (18), Nusaybin 24 Ekim: Zeyni Dağ (17), Nusaybin 1 Kasım: Devrim Eleftoz (1), Silvan 5 Kasım: Şurzan Demirkapı (16), Kovancılar 6 Kasım: Milet Samur (14), Şemdinli 6 Kasım: İkmal Samur (18), Şemdinli 6 Kasım: Gülsüme Samur (4), Şemdinli Kasım: Reber Samur (1), Şemdinli 7 Kasım: Şivan Çığırga (3), Cizre 7 Kasım: Nadire Çığırga (10), Cizre 7 Kasım: Sinem Çığırga (13), Cizre 7 Kasım: Fatma Çığırga (9), Cizre 7 Kasım: Bahar Çığırga (7), Cizre 17 Kasım: Sevcan Yavuz (7) KüçükArmutlu 22 Kasım: Coşkun Benzer (12), Kilis 22 Kasım: Fırat Geçmez (18), Silvan 3 Aralık: Mehmet İşler (18), Midyat 6 Aralık: Melek Bora (10), Dargeçit 16 Aralık: Garibe Karasakal (18), Nusaybin 17 Aralık: Veysi Başar (8), Diyarbakır 17 Aralık: Fatma Can (17), Diyarbakır 24 Aralık: Nafi Kalemli (14), Viranşehir Aralık: Hüseyin Ensari (16), Kars Aralık: Mehmet Yusufi (15), Başkale Aralık: Kasım Oval (14), Yüksekova 1991 (Toplam: 15 çocuk) 10 Şubat: Newroz Şahinan (12), Şırnak-Cizre 28 Şubat: Salih Talayhan (17), Şırnak 4 Mayıs: Murat Ardıç (13), Bingöl 8 Haziran: Emine Latifeci (11), Hazro 25 Haziran: Rinde Latifeci (13), Hazro 2 Temmuz: Azad Tan (10), Batman 10 Temmuz: Behzat Özkan (14), Diyarbakır 3 Ağustos: Hediye Dilçe (18), Cizre 12 Ağustos: Ferzan Ceylan (12), Dargeçit 12 Ağustos: Abdullah Ceylan (12), Dargeçit Eylül: Ömür Eriş (11), Kurtalan 20 Ekim: Nezahat Kızıl (6), Siirt 19 Kasım: Recai Demirkıran (11), Bitlis-Hizan 20 Kasım: İsmet Mirzaoğlu (15), Ahlât 24 Aralık: Veysi Aktaş (13), Lice 1990 (Toplam: 21 çocuk) 20 Mart: Abidin Tuncer (10), Cizre 1 Nisan: Berivan Kara (1), Uludere 1 Nisan: Behecan Kara (9), Uludere 31 Mayıs: Canan Özen (8), Derik 10 Haziran: Rahime Kayran (10), Basa 10 Haziran: Meryem Kayran (10), Basa 10 Haziran: Taibet Öner (3), Basa 10 Haziran: Vasfiye Öner (10), Basa 10 Haziran: Sait Kahraman (4). Basa 10 Haziran: Hayrettin Öner (5), Basa 10 Haziran: Fatma Kayran (15), Basa 10 Haziran: Mehmet Kayran (5), Basa 10 Haziran: Hüseyin Kayran (3), Basa 10 Haziran: Haniye Özdemir (10,) Basa 10 Haziran: Takviye Öner (15), Basa 10 Haziran: Ömer Bestaş (16), Basa 14 Haziran: Cevdet Güler (14), Hakkâri 14 Haziran: Fehime Güler (9), Hakkâri 6 Ağustos: Faruk Aktuğ (13), Silopi 30 Ekim: Ş. Pınar (11) 12 Aralık: Hadi Dalan (11), Lice 1989 (Toplam: 2 çocuk) 19 Temmuz: Mahmut Yaşar (10), Şırnak 20 Eylül: Fahrettin Ertaş (10), Şırnak 1988 (Toplam: 1 çocuk) Ramazan Dağ (13) Listenin hazırlanmasında yararlanılan kaynaklar: İHD Raporları, Alternafit Medya Mecraları (İMC, Evrensel, Bianet vb.)
  12. Yan kokunden turese "yanli/yansiz" olurdu. Yalniz ise "yalin" kokunden turuyor. Bu kok "kendi basina,tek,sade,bir basina" v.s. anlamlarına gelir.
  13. evrensel-insan

    Vicdan Kavramı

    Bilhassa Suruc Katliami sonrasi basliyan surecte, artik her turlu cocuk dahil sivil katliamlar ve devletin silahli gucu olan asker ve polis katliamlari guncel hale geldi. Cogu yandas basin haberleri ya eksik ya tarafli ya da yanlis verirken, dictator gudumlu AKP devleti/hukumeti de bu haberler duyulmasin diye "ulkeyi gulluk gulustanlik gosterme Adina" her turlu inkari, yalani kendine politik cikar olarak seciyor. Daha bugun 9 bolgede sokaga cikma yasagi oldu, iki polis katledildi ve iki cocuk dahil dort sivil katledildi. Iste butun bu olup biteni algilamak ve butun bu olup biten karsisinda bir tutum sergilemek Adina, vicdan kavrami da onem kazaniyor. En basta vicdanin dogum oncesi olmadigini, hayvanda ya da baska bir canlida bulunmadigini ve genelde ilk verilen algi olarak "acimak/muhtaclik/zavallilik" v.s. gibi durumlarda duygusal oloarak devreye girdigini ve de maalesef ulke ve toplumumuzda din temelli bir deger olarak algilandiginisoyliyelim. Vicdan kavramini daha net algilamak Adina, bu kavramin beynin zihinsel yetileri ile olan bagini algilamak gerekir. Cunku ayni zihin gibi vicdanin da insanlasmasi, soyut yetilerimizin bilincine farkindaligina sorgulamasina muhakemesine v.s. kisaca soyutlamasina baglidir. Iste bu soyutlama temelinde vicdani uygularken, neye gore uygulayacagimizi yani ... e gore temelimizi saptamak onemlidir. Her yapilandirilan kavramda oldugu gibi vicdan da karsitlik icerir "vicdanli/vicdansiz" iste bu her soyut degerde oldugu gibi, her beynin kendi aklinin degerlerince degerlendirilen karsitlardan biridir. Peki kim ve neye gore kendi yaptigina ya da birisinin yaptigina "vicdanli/vicdansiz" diyebilir? Ya da vicdan sadece kendi degerlerinin tarafinda midir? Yani diyelim bugun bile bir asker katledildginde ve bir terrorist katledildiginde vicdan birine uzulur, digerine uzulmez mi? Peki ya bir annenin bir cocugu asker digeri terrorist ise ne olacak? O anne, hangi evladina uzulecek ve evlatlarini neye gore ayiracak? Kisaca insanoglu vicdani aklin duygunun inancin ve ideolojinin tarafli cikari olarak devrededir. Halbuki insan vicdani deger olarak sadece bir insanoglunu degil, bir canliyi temelalir. Evrensel-insan zihniyeti ve davranisi temelinde vicdan kavraminin anlami; "hem kendine hem de baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemektir." Ben, bireysel olarak; Tabulu rasayi savunuyorum. Tabulu rasa bir bebegin kavramsiz/zihniyetsiz ama numenal yeti ile dogmasi demektir. Yani, insanoglu herseyi, yasam ve iliskilerinde, yine insanoglundan ogrenir. O yuzden, ahlak, kultur, anane, gelenek, tore v.s. ve tum kisinin kisilik ve kimligini olusturan verileri, degerleri ve tabulari; asirlar boyu, degiserek suregelmistir. Vicdan konusu ise; benim izahimla, akil ile, zihin ile baglidir. Benim, izahimda vicdan akli yonlendirir, akil vicdani degil; cunku akil vicdani yonlendirirse; bati gibi insansal iliskiler, mantiksal temelde cok dusuk bir degere,mulk meta mal olarak ve ideolojik bireyci akilciliga dogu gibi de insansal degerler duygusal temelde toplumsal /inancsal cikara kulluga kolelige teslimiyete tasinir. Oyuzden, aklin vicdani yonlendirmesi, fenomenal zihniyetin, duygunun vicdani yonlendirmesi dogal zihniyetin, vicdanin akli yonlendirmesi de numenal bilissel insanin dusunce ve davranisidir. Aklin yonlendirdigi vicdan, DUYGUSAL DUZEYDE OLDUGU KADAR, MANTIKSAL DUZEYDE DE hem kendine; hem de baskasina, hem fiziksel, hem de dusunsel her turlu zarari verir, buna intihar da, baskasinin canini almak da dahildir. Iste bu, Toplumsal/kisisel ve ayrimci, degerleri/verileri/tabulari olan insanogludur. Halbuki, vicdanin yonlendirdigi akil; duygusal temelde kendine zarar verse bile; mantiksal temelde, ne kendine, ne de baskasina zarar veremez. Iste, bu da evrensel/bireysel insandir. mantıksal temelde nasıl zarar veremez? Aklinduygunun vicdani yonlendirmesi insanoglunun, vicdanin akli/duyguyu yonlendirmesi de bilissel insanin dusunce ve davranisidir. Insanoglu akil yonlendirmesiyle, ya mantiksal dusunur/davranir ve vicdani sifirlar, ya da akil yonlendirmesiyle, duygusal dusunur ve davranir, ve akil/vicdan arasinda tikanir kalir ve devamli bir celiski yasar. Eger vicdan akli yonlendirirse; ve duygusal dusunur ve davranirsa insanoglu olarak, akilci olamamasinin celiskisini yasar. Ama, insanlik ve insan olma bilinci iste bu celiskiyi cozer. Cunku vicdanin yonlendirdigi akil; mantiksal olarak akilci degil; insan ozunun vicdani ile dusunur ve davranir. Iste ancak o zaman, aklini kendisine ve baskasina zarar vermemek icin, yonlendirebilir. Bu da sorunun cozumudur. Genel bir vicdan kavramından bahsedebilirmiyiz? Su anda var olan epistemolojik gercekci bir vicdandan mi, yani insanoglu vicdanindan mi, yoksa; olmasi gereken, insan vicdanindan mi bahsediyoruz? Evrensel-insan dusuncesine gore dusunce ve davranista, insan olan ve insanlik sunan a gore; vicdan zaten belirtilmistir. Hem kendine, hem de baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemek. Eger, epistemolojik gerceklikten bahsediyorsak; o zaman, vicdanin soyut bir kavram oldugunu evrensel bir ifadesi bulunmadigini dolayisiyle; her algilayanin algisina gore ifade edilecegini, genelde inancsal bir temelle olan bagintisini ve bireysel temeldeki "rahatlama" icerigini, mesela; vicdani red, Yeryuzundeki, cografi/tarihi toplumsal yapilanmanin getirdigi genel anlayisin bir tezahuru olacagini ama her halukarde INSANCIL, HUMANIST bir icerikte algilandigini ve maalesef; duyum oldugundan dolayi da; vicdan somurusunu ve vicdan'in siyasetin iktidar amacina yonelik arac olarak kullanildigini, mesela; magdurluk, genelde soyleyebiliriz. Ama; sonucta vicdan, bati da kalmamistir. Cunku bireyci akilciligin fendi, vicdani yenmistir. Doguda ise, din milliyet ve siyaset elinde, bir vicdan somurusu ve su istismari vardir. Yukaridaki bakis acisi gayet insani ve iyimser gelebilir. Ozaman insanın karanlık taraflarından dolayı belkide geneli kapsayan iyimser bir vicdandan bahsedemeyecegimiz sorunu ortaya cikar. Bunun nedeni, dogal dusuncenin temelinin akil kokenli olmasidir. O yuzden de, dogal dusunce sorundur ve insanoglunun hayvani tabiatini ustelik; soyut degerler kavgasi yuzunden daha vahsi yaparak temsil eder. Oyuzden de; insanoglu vicdani sadece bir arac olarak kullanir, AMAC EDINMEZ. Dogal dusuncenin;evrensel yapilanisi, isleyisi ve islevi tum insansal duygular gibi, sevgi, saygi v.s. ancak istismar eder ve akil amacina, arac eder. Konu vicdanin; iyimserligi/kotumserligi degildir; Dogal dusuncenin, vicdana bakis acisi arac bakisinin disina cikamaz ve iyi/kotu den ziyade; vicdanin bu halini tabi, kalitimsal, irsi, dogumdan once edinilen v.s. kabul eder. Bu kabul edis, dogal dusuncenin; tum insansal/evrensel sorunlari icin de gecerlidir. Yani TESLIMIYET VE IFLAS. Cunku nihilizm; dogal dusunce aklinin,bireyci akilcilik olarak gelebilecegi yerin son duragidir. Oyuzden tekrar, guce-otoriteye donus baslamistir. Hukuk, adalet, v.s. 20. yuzyilda kalmistir. "Gucum-otoritem varsa, herseyi yaparim" akilciligi hakimdir. Buradaki hersey, her turlu vicdani yokeden insan ve insanlik disi dusunce ve davranislardir. Bu bati da ve gelismis ulkelerde cok yaygindir, ama; havuc politikasi ve bireylerin robotlastirilmasiyla saglanmaktadir. Bizim gibi, ulkelere de; dikta/sekterlik/askeri/baskici/zorlama/ temelli toplumsallik ve onun korku felsefesi ve suru psikolojisi kalmaktadir. Evrensel-insan zihniyeti ile epistemolojik gercekcilik arasindaki bagi kurmak acisindan: evrensel-insan zihniyetinin vicdan yonlendirimli mantiksal akil ozu ile; epistemolojik gercekligin, akil yonlendirimli mantiksal vicdan yoklugu ve duygusal vicdan celiskisinin kokensel bag cozumu de sayginin gercekci algilanmasinda yatar. Evrensel-insan zihniyeti, vicdan ozunu, bireysel saygi kokeniyle birlestirerek; insanoglunu epistemolojik temelde algilamakta ve onunla sorunsuz gecinebilmektedir. Cunku saygi; "farklarin farkina varmak, ne bir farki, diger farklara karsi one cikarmak, ne de farklari birbirinden ayirmak, ya da birini digerine ustun kilmak, ya da yok saymaktir." Bu su demektir. Herkes, kendine gore; kendisine kendi kisilik ve kimligini olusturan, soyut/somut degerler vermistir. Bu degerler, kisinin; kendisini baskalarindan farkli kilar. Iste bu farklarin epistemolojik varligi, her farki kendi adina sahiplenen sabitleyen ve savunan icin degisiklik gosterir. Bu farklari yasam ve iliskiye tasimak her kisinin hak ve ozgurlugudur. Bu kisinin farkli degerleri/verileri/tabulari, baska bir kisinin iradesinden ve isteminden bagimsiz olarak vardir. Iste, birey bilinci ve bireysel saygi; her bir kisinin toplum icinde kendi farklariyla birlikte beraberce antiayrimci ve hak ve ozgurluklerin sivil hukuk temelinde yasam ve iliskisini saglar. Iste evrensel-dusuncenin, vicdan ozu; epistemolojikgercekligin fark varligini ve butunlugunu bu bireysel saygi anlayisiyla saglar. Konuya bir acilim daha getirip, konunun daha da ilerlemesini ve derinlesmesini, katilimci arkadaslarin katilimina birakalim. Oda hak ve ozgurluklerdir. Yani, vicdan ve saygi kendi basina evrensel-insan dusuncesi icin yeterli degildir. Hak ve ozgurlukleri de soyle anlatalim. Bir kisinin kisilik ve kimlik soyut/somut degerlerini olusturan veri/tabu/degerler; onun yasam ve iliskisindeki dusunce ve davranisinin temelini olusturur. Bunun DUSUNCESI KISININ HAKKI, BU DUSUNCEYI YASAM VE ILISKISINE TASIMAK TA ONUN OZGURLUGUDUR. Bunu vicdan ve saygi bilinciyle yaptigini varsayarsak; Buradaki her bir kisinin hak ve ozgurlugu nasil saglanir? Iste bu sorunun cevabida; bir kisinin hakkinin siniri, diger kisinin ozgurluguyle; bir kisinin ozgurlugunun siniri da, diger kisinin hakkiyla sinirlidir. Yani; benim, hakkim; baskasinin ozgurlugune mudahele edemez. Benim ozgurlugum de, baskasinin hakkina mudahele edemez. Yani, benim OZGURLUGUM, BASKASININ HAKKINI TANIMAK; BENIM HAKKIM DA BASKASININ OZGURLUGUNU TANIMAKTIR. Vicdan bir yerde insanoglu beyninin ve vucudunun her dusundugu ve yaptigini kendine dogrulamasi/yanlislamasidir. Yani beynin yapilan hareket uzeriundeki bilincalti ya da bilincli muhakemesidir. Evet insanoglu bir yerde dusundugunu ve davrandigini mukayese ettikce ve deneme&yanilma metodu ile hatasini, eksigini, yanlisini algilar ve tecrube kazanir. Iste vicdan bir yerde bu rahatsizligin rahatlatilmasidir. Aslinda beynin qualm olgusu yani rahatsiz olamama olgusu ve kendini rahatlatmasi ayni temeldedir. Yalniz beyin bunu ruya v.s. ile yaparken; insanoglu yaptigini sorgulayarak bilgisini artirarak v.s. yapabilir. Aklin yonlendirilmesi demek; insanoglunun bilincalti olarak alisilagelmis uygulamasini bilince tasimasi demek. Mesela bir kisi cinayet isleyecektir ve bu onun alisilagelmis ve bilincaltina yerlesmis toresidir. Iste tam da burda onun isleyecegi dusunmesi ve cinayeti islemekten vaz gecmesi onun bilincinin bilincaltini yenmesi anlamina gelir. Vicdan eger bilinc ve farkindalik ile yapilirsa, insanoglunun kendine ve baskasina zarar vermeme algisi ve bunun bilincidir. Vicdan insanoglu fenomenini insanlastiran ozdur. Insanogluna rahatsizlik sorun v.s. olarak yansiyan bir dusunce ve davranista algilanir. Vicdan bir muhakemedir, oz elestiridir, algilanan sorun ve rahatsizligin giderilmesinin isaretidir. Akli yonlendirmesi gereken insanoglunun kendisidir. Halbuki olan aklin insanoglunu yonlendirmesidir. Benim tanimim "kendine ve baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemek" yani verdiginde kisinin vicdanini devreye sokmasi, ya da vicdanini bilincli kullanarak bu zarar vermeye meydan vermemesi. Duygu ile akil farkinin vicdanini da soyle bir ornek ile acikliyalim. Avusturyalilar kendi ulkelerinde yasarken, bir donem Ingiltere'den once surgunler daha sonar da multeciler goc etmeye basladi. Boylece Avusturalya'da kitlesel bir yogunluk haline geldiler. Aradan gecen yillarda, Avustralyalilar, bir seyin farkina vardi ve soyle dediler. "Ingilizler buraya gelmeden once, buranin tum zenginlikleri olanaklari bizim elimizdeydi. Ingilizler ise sadece ellerinde Incil ile geldiler. Aradan gecen zamanda, bir de baktik ki; bizim herseyimiz onlarin eline gecmis, incil de bizim elimize" Iste bu oyku, gayet net bir sekilde aklin duygu temelli vicdani nasil kendi cikarina elinden aldigina bir ornektir. Bizim toplumumuzun da zaten batidan farki, aklin degil duygunun onde olmasi ve bu duygunun batinin akli eliyle yonlendirilmesidir. Yani duygunun vicdansizligi akillanan degil de, verilen akil ile percinlesirken, eger kalmis duygu vicdani varsa; o da akil cikari ugruna korlesir. Simdilik, birey bilinci almis (bireysel/cikarci bilinc degil) bir bireyin, evrensel-insan zihniyetinin; vicdan, saygi, hak ve ozgurluklerden temel olarak olustugunu soyleyip, konuyu noktalayalim. Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Bilissel Bilim/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
  14. Bir sey sormak istiyorum. Sen kendine turk dedigin icin mi turksun? Kurd kendine turk demedigi icin mi kurd? Eger turk millet temsil ediyorsa, senin bir kisi olarak milliyetin nedir? Senin bir etnisiten var mi?
  15. Islami Yazar İslam dünyası denildiğinde artık aklımıza gelen ilk şey: Ölüm. İnsan gibi yaşayacak şehirler kuramadığımız için, o şehirlerde kurallar, değerler, kanunlar oluşturamadığımız için, ritüelleri yerine getirmek amacıyla esaslı organizasyonlar yapacak veyahut o ritüelleri günümüze uyduracak aklı ve zekayı tamamen devre dışı bıraktığımız için her gün yüzlerce insan ölüyor. Ya hacda ölüyor, ya da Kurban keserken. Ya trafikte ölüyor ya da berbat şartlar altında çalışırken. Ya mezhep savaşında ölüyor veyahut yoksulluktan. İslam dünyasındaki sefil ruhlu yöneticilerden başka kimsenin işine yaramayan bir din yorumu var elimizde. Müslümanlar korkaklıklarıyla, tembellikleriyle, akıldan ve düşünceden uzak İslam yorumuyla İslam’ı günümüz dünyasının dışında bıraktı. Müslümanlar, özü işlevsiz hale getirdi Bir tarafta gelişen, büyüyen, değişen bir dünya var, diğer tarafta günümüz dünyasının yaşam şartlarıyla çelişen, saygıdeğer bir hayat kurmaya engel olan bir İslam anlayışı var. Bir tarafta şehirleşen dünya var, diğer tarafta köy hayatına göre yorumlanmış din anlayışı var. Yaşamayan, gelişmeyen, düşünceyle, akılla yenilenmeyen din, Müslümanların elinde adeta ölüme mahkum oldu. Çürümeye terk edilmiş din, Müslümanların sefaletine de kaynaklık ediyor. İslam’ın bir özü var, bir de günün ve çağın şartlarına göre o özü yaşamak, anlamak, yorumlama gereği var. Bütün dikkatini ritüellere veren Müslümanlar, özü de işlevsiz hale getirdi. Çünkü yenilenmeyen, gelişmeyen, kendini güncellemeyen hiçbir şeyin, işlevini sürdürme imkanı da yok. Asıl kafa yormamız gereken Tuhaftır, İslam’ı benimseyenlerin, bu sefil tabloyla bir dertleri yok. Fakat bu tablodan rahatsız olan, “Böyle bir hayatı hak etmiyoruz. Günümüz dünyasının şartlarında insan gibi yaşayalım” diyenlere de ‘İslam düşmanı’ damgası vurup işin içinde çıkıyorlar. Asıl kafa yormamız gereken şu: “Bu din yorumu, bu din anlayışı bizi insanlıktan çıkarıyor. Dünyadan koparıyor. Hayatımızı ve insanlığımızı çürütüyor” diyenler mi İslam’a, İslam dünyasına kötülük yapıyor, yoksa “Bu çamur deryası içinde kimse sesini yükseltmesin hepimiz ritüellere bağlı kalarak hayatımızı sürdürelim” diyenler mi? Yetersizliğimizi dinle örtüyoruz Ne yazık ki İslam dünyasının önemli bir kısmı, içinde yüzdüğümüz çamura bir de kutsallık atfediyor. O çamura ne kadar bulanırsa cennete gitme ihtimalinin de o oranda artacağını düşünüyor. Dinler, özünde insanlara daha iyi yaşam sağlamak için gelmişken, günümüz Müslümanları insanlıklarını, yaşamlarını, huzurlarını din adına feda ediyorlar. Peki ne demek istiyorum? Siyasetteki başarısızlığımızı dinle örtüyoruz. Mimaride, sanatta, bilimde, teknolojide ve hayata tat ve yenilik katan birçok alandaki geriliğimizi dinle örtüyoruz. Yaşanabilir hayatlar kurmadaki yetersizliğimizi dinle örtüyoruz. İslam ülkelerinin dünyaya kattığı en küçük bir değer yok. Buradaki akılsızlığımızı, tembelliğimizi dinle örtüyoruz. İbadetleri yerine getirecek organizasyonları yapmadaki yetersizliğimizi dinle örtüyoruz. Üstelik doğan sonuçlara kutsallık atfediyoruz. Bine yakın hacının öldüğü kazayla ilgili “Ne güzel, mübarek zamanda, mübarek yerde öldü mübarek insanlar” diyebiliyoruz! Yaşadığımız ülkelerdeki iş kazalarını, akılsızlık, vicdansızlık, tedbirsizlik sonucunda yaşanan felaketlere ‘takdir-i ilahi’ diyerek suçu Allah’a atıyoruz. Sonra da, “Bu din anlayışı bizim gelişmemizin, insan gibi yaşamamızın önündeki en büyük engel” diyenlere hakaret ediyoruz. İslam dünyasında ölümü yücelten bir din anlayışı hakim Ne yapalım, hepimiz, içinde yüzdüğümüz çamura, “Allah’tan gelmiş” deyip kutsallık mı atfedelim? Eğer Allah’tan geliyorsa, Allah niçin bütün felaketleri, sefaletleri, Müslümanlara gönderiyor? Bu soruya hiç kafa yormayalım mı? Ne yapalım, günümüz dünyasına uymayan, yerine getirilmesi imkansız olan ritüeller için insanların ölmesine razı mı olalım? Ölelim ama yine de o ritüelden vazgeçmeyelim. İslam bize bunu mu emrediyor? Ne yapalım, bu dünyada insan gibi yaşamaktan vaz mı geçelim? Ya da cennete gitmenin yolunun sefil bir yaşam sürmekten geçtiğini söyleyenlere boyun mu eğelim? Mesela her Kurban Bayramında benzer tartışmalar yaşıyoruz. Kurbanın amacı, özü, paylaşmaktır. “Bu dört günde yoksulluğu ortadan kaldır” demektir. Bu öze uygun temiz, sorunsuz organizasyonlar yapmayıp veyahut yeni yorumlar getirmeyip paylaşmanın farklı yollarını arama zahmetine girmeden, şehirlerin mezbahaya çevrilmesine sessiz mi kalalım? O görüntüleri içimize mi sindirelim? Sindirelim de ne uğruna yapalım bunu? Diğer taraftan hac organizasyonunda her yıl benzer felaketleri yaşıyoruz. Dünya değişiyor. Nüfus artıyor. Nüfus yoğunluğuna göre haccın özüne uygun yeni yorumlar, yeni yöntemler geliştirmemiz gerekmiyor mu? Kör bir inatla, “Ölelim ama bu ritüeli asla değiştirmeyelim” mi diyeceğiz? Günümüz dünya şartlarına göre tıkanıklığı aşacak, sefil görüntüleri ortadan kaldıracak yeni yorumlar yapmak İslam’a aykırı mıdır? Yaşamı değil, ölümü yücelten bir din anlayışı hakim İslam dünyasında. Bunun neden olduğu felaketleri görmemek için daha ne kadar direneceğiz? Müslümanlar olarak hepimiz yaşayan ölüleriz Böyle bir din anlayışı hakim olduğu için Müslümanlar yaşanabilir şehirler kuramıyorlar. Bunun için yaşatmayı öncelik edinen organizasyonlar yapamıyorlar. Bunun için hukuka, mühendisliğe, üretmeye, yaşatmaya öncelik vermiyorlar. Böyle bir anlayış olduğu için değerler, sistemler oluşturamıyorlar. Bu anlayışa teslim oldukları için daha iyi bir yaşama kafa yormuyorlar. Din uğruna bu çamurun içinde yaşamaya daha ne kadar devam edebiliriz? İslam dünyasından insanların huzur için oluk oluk batıya göç ettiğini daha ne kadar görmezden gelebiliriz? Esasında Müslümanlar olarak hepimiz yaşayan ölüleriz. Çünkü bu topraklarda hayatımızın bir değeri yok. İnsanlığımızın bir kıymeti yok. Ölüm daha değerli olduğu için huzurun, ahlakın, dostluğun, nezaketin, bilginin şahsiyetli olmanın… kısacası insan gibi yaşamanın değeri yok. Hayatımızı çürüten, insan gibi yaşamamıza engel olan bu anlayışı değiştirip İslam dünyasına kabul ettirme şansımız yok. Bari bu anlayışa mahkum edilmiş dini, hayatımızın odağı yapmaktan vazgeçelim. Bunu yapmazsak kutsallık atfedilen bu çamur deryasında sefil bir şekilde yaşayıp öleceğiz.
  16. Ataturk'un kendi agzindan ne oldugu iletilmemistir. Ataturk pragmatistti. Yani donem donem kendince ulke ve toplumu cikarina ne gerekiyorsa, o kiliga burundu. Kisaca; Ataturk'un uc farkli donemi vardir. Dindar donem- 1881-1919 Osmanli donemi- 1919-1923 Milliyetci donem- 1925-1938 1923'ten sonar da, dine karsi; ilimi ve akli one cikarmistir.
  17. Dun sana oldukca detayli bir yanit vermistim. Sistem hernasilsa izin vermedi ve yazdiklarimi gonderemedim. Umarim bu yazdiklarimi gonderebilirim. Hata yapmaktan cekinme, hata biz insanoglu icin. Onemli olan yapilan hatalarin farkina varip, ayni hatayi yapmamak. Asilben sana yorumumu algilamak icin okudugundan tesekkur ederim. Dusunce bicimimin hosuna gitmesi de sevindirici. Benim dusunce biciminin kendi zihniyeti var, adi "evrensel-insan zihniyeti" Evet, ancak ortada olan bir canli evrilebilir. O yuzden yaratilis ile evrim celismez. Yalniz evrim bilimseldir, yaratilis inancsaldir. Materyalizm de felsefidir, bilimsel degildir. Bilim sadece gozlem veren varliklarin, ki bunlara bilimsel olarak fenomen denir; davranislarini gozlemler ve nasil davrandigini aciklar. Bilimin tabani varlik degil, bilgidir. Varlik konusu felsefenin metafizik dalinin konusudur. Insanoghlunun duygulari ve hayalleri, biyo-kimyasalve fiziksel olarak beyin merkezlidir. Ayni beynin zihin diye bir de soyutlama yetisi vardir. Ben ve bilim boyle bir kaniya varmaz. Evren ve uzerindeki her bir fenomen zaten gozlem verir. Aslinda inancta da ortada aklin kendine dogruladigi nesnel bir ozdeslestirme vardir. Kuran=Allah gibi. Bilim sadece gozlemledigini ortasya koyar, ortada gozlem yok ise; ortaya konan bilimsel degildir. Eger ortada bir teori varsa, bu teorinin de mantiksal olarak gozlem verebilirliginin olasiligi olmasi gerekir. Big bang teorisi gibi. Cern de big bang'in gozlemi alinmaya calisiliyor. Evet, tum temelleri ortaya koyan insanogludur ve bunu kendi turu icin yapar, ortaya koydugu ile bir dialogu yoktur. Bilimin en guzel tarafi zaten, herhangi bir seyin mutlaklasamamasidir, yani gozlem ile yanlislanabilir. Felsefe her seyin temelidir. Senin tum dusunce yapinin bilincli ya da bilincsiz bir ...e goresi ve felsefi varliksal/ideolojik inancsal temeli vardir. Dusuncen de bu temel uzerindedir. Iyi guzel de, boyle bir sorumlulugun zorunlulugu ihtiyaci nerden geliyor? Ozel olarak islam dini ve tarihi degerleri v.s. konusuna konu dagilmasin diye simdilik yanit yazmiyorum. Tabi ki olabilir, yalniz verilen yanit genelde felsefi ve aklin inancsaldogrulamasidir. Bilimsel degildir. Cunku nedensellik bir felsefe konusudur. Yani bir seyin nedenini o sey degil de, sadece insanoglu kendi inanci ile aciklar. Buradaki bir sorun da teleolojidir, yani aciklayanin amaci. Halbuki fenomende teleoloji yoktur. Fenomene ozeli oznelligi ve ozselligi veren insanogludur. Aynen yalniz burada onemli olan inancin ya da ideolojinin kisi tarafindan hangi felsefi varliksal tabana dayandiginin bilinmesidir. Aksi sadece ezber ve kulaktan dolma olur. Aferin sana. Sevindim. Ne zaman musait olursan, konu ile ilgili soru ya da yanitlarini beklerim. Bugun evrim olgusu bilimsel olarak Darwin'e dayanmaz. Evrimsel biyolojiye dayanir. Evrimsel biyoloji de gozlem verir. Burada sorun bilimsel olarak tum meydana gelisteki inanclarda akil kendi inanci olarak bir suru farkli yanit ortaya koyar ve hic birinin de gozlemi yoktur. Topraktan, alaktan, meniden, kaburga kemiginden v.s. Halbuki insanoglu sadece dogar ve bu gozlem verir. Bilim yalanlamaz. Bilimin olgusu sadece gozlem ile yanlislanabilir. Iste sorun da zaten aklin kabulunde. Yalniz bu gozlem vermez ve bilimsel degildir. Ayrica sen yaratilmadin, dogdun. Yani bir doguran ve dogurtan heteroseksueliliskinin urunusun. Iyi de o ilk ne ise onun da oncelik sorunu vardir. Ayrica ilk gozlem vermez ve bilimsel degildir. Baslangic oncesi sorunu vardir. Ayrica zaman insanoglunun onsuz yassayamayacagi ve somutlastirdigi bir olcumudur. Daimilik zaman ile degil, gozlemin kesintisizligi ile paraleldir. Evren bir mekandir ve eger yaratilsa baska bir mekanda yaratilabilir. Bu da bugun spekulasyondur, cunku insanoglu henuz evrenin mekansal ebatlarini ortaya koyamamistir. Zaten koysa, evrenin bunyesinde oldugu baska bir mekani gozlemler. Zamani baslatan insanogludur. Yani zaman evrenin bir parcasi olan insanoglu ile baslatilir ve insanoglu oncesi olcumleri kapsar. Yani diyelim dunyanin yasinin 4.7 milyar yiloldugunu, insanoglu kendi varliginda ortaya koymustur. Diyelim belki de bir asir once. Dinazorlar devrinde insanoglu olmadigindan zamanda yoktu. Insanoglunun yarattigi zaman olcum icindir, eger oncelik sonralik konusuna girersen bu zamansal olarak kisir dongudur. Mesela big bang evrenin bir yerinde ve belirli bir zamanda oldugu dusunulen bir patlamadir. Eger insanoglu mekansalolarak big bag oncesi baska BIR ZAMANSAL OLCUME YONELIRSE, O ZAMAN BU BIG BANG ONCESI OLUR. Bu da islam dinine ters duser. Cunku eger tanriyi akil olarak bir fenomen ile ozdeslestiriyorsan, bu deism olur. Asil ben tesekkur ederim. Aslinda sana yazdigim konu ve kavramlarin hemen hemen hepsinin basligi var. Profilden bulabilirsin. Ya da daha detayli bilmek istedigin bir konu kavram varsa, istersen onun da basliginin linkini bulup, verebilirim. Son olarak, kavrami ve bilgiyi yaratan insanogludur. Allah'ta Tanri'da bir kavramdir ve insanoglu yaratmistir. Ustelik bu kavramlara anlam ve icerik veren de insanogludur. Burada ki konu da, insanoglunun neden boyle bir kavram yaratmaya ihtiyac duydugu,VE BU YARATTIGI KAVRAMIN INSANOGLUNUN YASAM VE ILISKISINDE NASIL SOSYO-PSIKOLOJIK BIR ETKISI OLDUGU KONUSUDUR.
  18. Bilindigi gibi linquistler INDO-EUROPIAN ve ALTAIC TEMELLI TURKIC arasinda cesitli baglar kurmaya calisiyorlar. Bunun ilk ortaya atimi alt grup olan EUROASIATIC grubu. Daha sonra bu grubun ve diger gruplarin da bunyesine alindigi NOSTRATIC grubu. Yine bilindigi gibi, ANADOLUNUN YERLI DILLERI INDO-EUROPIAN'dan farklilasmis ve yok olmus ilk dil ailesidir. Bu temelde ANADOLU COGRAFYASININ BU IKI DIL GRUBUNU BULUSTURMASI; ana olarak TURKCENIN, ESKI TURKCE OLARAK ANADOLUYA TASINDIGI UZERINEDIR. Yalniz tarih ve bulgular ANADOLU YERLILERI ILE INDO-EUROPIAN DILI GRUBU OLARAK BULUSMUS VE SONRADA TURKIC DILLERI ILE BULUSMUS DIL GRUPLARININ OLDUGUNU BILMEKTEDIR. Ayrica HITITCE ve SUMERCE DE turkic dilleriyle benzesim tasiyan kelime ses ve dil bolumleri oldugu da ortaya konmustur. ANADOLU'NUN TURKIC DILLERI ILE 11. YUZYILDA BULUSMADAN ONCE, ANADOLUNUN INDO-EUROPIAN DIL GRUBUNDAN OLAN DILLERIN TURKIC DILLERI ILE BULUSTUGU DA ORTAYA KONMAKTADIR. Mesela diyelim herhangibir indo-europian turkic dili bagi; Acaba 11. yuzyildan sonraki bulusmadan mi kaynaklanmaktadir? Yoksa daha once Anadolu'da boyle bir bag ANADOLU YERLILERI OLMAYANLAR TARAFINDAN ANADOLU'YA TASINMIS MIDIR? Ya da Anadolu yerli dillerinin sumerce ve hititcenin, TURKIC DILLER ILE TARIHI BIR BULUSMASI VAR MIDIR? Tarihsel dil bulusmalari o kadar karmasiktirki ve ustelik cogu eski ondiller de yok olmustur ki KIMIN YURDUNDA KIMIN DILI ILE KIMIN DILININ BULUSTUGU ORTAYA KONAMAMAKTADIR. Bunun ilk nedeni yazinin 4000 yili itibari ile insanoglunun kendine tanistirilmasi ve tarihi baslatmasidir. Iste bu tarihten onceki tum dil bulusmalari hem o dillerin yok olmus olmasi adina, hem de diller arasi DIL BIRLIGINI SAGLAYACAK OGELERIN FARKLILIGI VE COKLULUGU CESITLILIGI ADINA pek mumkun degildir. Bugun Anadolu yerlilerinin bile kim oldugu ve hangi dili konustugu ortaya konamamaktadir. Tarihte sadece bolgesel bulgular disinda ilk bilinen YERLESIK GRUP HATTILERIN bile yerli olduklari tam ortaya konamamistir. Hititler zaten Anadolu'nun yerlisi degildir. Ustelik bir dil baska bir dil tarafindan ancak ayni grup ogeleri temelinde ortaya konulabilmektedir. Bu da ister istemez, bulustugu dil ile ayni dil grubunda olmayan bir dilin o dili kendi dili temelinde ortaya koymasi ya da ikisinin birliginden yeni bir dilin cikmasi ya da bir dilin digerine ustun gelmesi demektir. O yuzden ister istemez dil konusu, eldeki bulgular disinda; BIR YERDE DE BUNUN ALGISI VE DILE GETIRILISI KONUSUDUR. Diller arasi gruplandirmalar basta dil devrimi olmak sarti ile 2000 li yillar ile yeniden hizlanmistir. Burada onemli bir konuda DILI KONUSAN YA DA COGRAFYAYA TASIYAN INSANOGLU OLDUGU VE ONUN TARIHTE KENDINE VERDIGI BIR KIMLIGI OLDUGUDUR. Yalniz hic bir dil bilimci, otomatik olarak cografya ile dil adina "uzlasi" onyargisi ve dusuncesi ile yola cikamaz. Mesela turkce'nin komsu diller ile benzesmesi; BUTUN BU DILLERIN TURKIC DILLERI OLDUGUNU GETIRMEZ. Yunanca bugun indo-europian grubundadir ama; bir suru turkce kelimeyi kullanmaktadir. Iste bunun cografi olarak hangi tarihten basladigini tam olarak ortaya koymak mumkun degildir. Cunku yunanca Osmanli altinda osmanlicaya maruz kalmistir.
  19. Lars Johanson'un (1998) cizelgesindeki oghuz dilleri disindaki dillerin cografi haritalarini da verelim. Northwestern Common Turkic (Kipchak) Map-Kypchak Language World.png Southeastern Common Turkic (Karluk) Lenguas karluk.png
  20. Bu baslik sadece turkce temelli ve de bugun konusulan dahil dillerin tarihi ve cografi gelisimini tarihsel ve bilimsel olarak islemek icindir. Lutfen, Turk kavramini gen ya da irik ya da kavim ya da millet v.s. olarak bu baslikta islemeyelim. Bu baslik sadece dil basligidir. Herseyden once dil etigin toplumlar ve kisiler arasi biribiri ile iletisimi ve dialogu saglamak icin bir aractir. Su an Turkiye de konusulan resmi dil olan turkce dili hakkinda gecmiste ve gunumuzde bir suru tezler sunulmustur. Bu tezler bati ve turkiye temelli tezler olarak yerin e gore uyusmakta ve yerine gore uyusmamaktadir. Bu temelde turkce dili ile ilgili, gerek bugun konusulan, gerekse tarihte turkic diller grubunda yer almnis bir dil olarak hem tarihdeki cografi bolgeleri ortaya cikarmak hem de ana cografyasini ve de anadolu cografyasini ortaya cikarmak adina turkce dili ilgikli tum bilinenleri onerileri aciklasmalari ve hipotezleri TURK VE TURKLUGU KATMADAN bu baslikta isleyebiliriz. Benim asil bu basligi acmamin nedeni, kendimce yaptigim arastirmalar sonucu; Turkce dilinin, HEM COGRAFI HEM TARIHSEL OLARAK BUGUNKU TURKCE ILE ANADOLUDA KONUSULAN DILLER ADINA BIR BAGINI ORTAYA KOYMAKTIR. Buradaki once ana sorunlari ortaya koyalim. Anadolunun yerli dilleri bugun yok olmustur ve tarihi baslangic olarak ta hitit ve sumer bulgularindan dilin cesitli yapilanmalari temelinde ortaya konulmaya calisilmaktadir. Bilinen ve ortak kabul edilen ilk olgu; Anadolu dillerinin BUGUNKU TURKCENIN VE ESKI TURKCENIN VE DE TURKIC DIL GRUBUNUN DAHIL OLMADIGI INDO-EUROPIAN DIL GRUPLARININ ILK FARKLILASAN VE YOK OLAN DALI OLMASIDIR. Yine bilinen turkic dillerden biri olan turkcenin dil temelinin ALTAY-URAL DILLER ailesine mensup olmasidir. Iste bu iki bilinen olgu, Anadolunun yok olmus dilleri ile Altay grubundaki turkic diller grubundan biri olan turkcenin HERHANGIBIR TARIHSEL VE COGRAFI BAGI OLMADIGI UZERINEDIR Yine bilinen bu gruba dahil olan turkcenin selcuklular tarafindan oguz diller grubu bunyesinde Anadoluya tasindigidir. Bulmus oldugum son bulgular; ASLINDA ANADOLU DILLERI ILE TURKIC DILLERI AILESINDEN OLAN TURKCE DILININ BIR BAGI OLDUGUNU ORTAYA KOYMAKTADIR. Pecheneg language is the extinct Turkic language spoken by the Pechenegs in Eastern Europe (most of Ukraine, parts of southern Russia, Moldova and Hungary) in the 7th–12th centuries. Pecenekce dili, Pecenekler tarafindan dogu Avrupa (bugunku ukraynanin cogu bolumu, guney Rusya, Moldova ve Macaristan) da 7-12. yuzyillar arasi konusulan ve sonradan yok olmus, turkic dilidir. It is most likely a member of the Oghuz branch of the Turkic family,[2] but the poor documentation to it and the absence of any descendant languages of Pecheneg has prevented linguists from making an accurate classification; most experts would be fairly confident in placing it among the Oghuz languages, but would refuse to classify it further. Buyuk ihtimalle, turkic dilleri ailesinin oguz dalinin bir uyesidir.Pecenekceye ait eldeki zayif deliller ve bagli bir dil temeli bulunamamasi linqiistleri tutarli bir siniflama yapmaktan onlemistir. Cogu uzman, pecenekceyi oguz dillerine uye yapmakta oldukca emindirler yalniz, daha ileri bir siniflamayi da red etmektedirler. Kisaca uzmanlar Pecenekcenin oguz dillerinin bir uyesi oldugunu oldukca emin bir sekilde kabullenmislerdir. Iste asagidaki cizelge tum diller arasi bagi ve iliskiyi aciklamaktadir. Turkic languages Alti cizili olan diller yok olmus dillerdir. Arghu- Khalaj Karluk- Aini1 · Chagatai · Ili Turki · Lop · Old Turkic · Uyghur · Uzbek Kipchak-Ponto-Caspian (Crimean Tatar · Cuman · Karachay-Balkar · Karaim · Kipchak · Krymchak · Kumyk · Urum2) · Aralo-Caspian (Altai · Baraba · Fergana Kipchak · Karakalpak · Kazakh · Kyrgyz · Nogai) · Uralo-Caspian (Bashkir · Old Tatar · Tatar) Oghur- Bulgar · Chuvash · Hunnic2 · Khazar · Turkic Avar Oghuz- Afshar · Azerbaijani · Crimean Turkish · Gagauz · Balkan Gagauz- Turkish · Khorasani Turkic · Old Anatolian Turkish · Ottoman Turkish · Pecheneg 2 · Qashqai · Salar · (Anatolian) Turkish · Turkmen · Urum2 Siberian- Chulym · Dolgan · Fuyü Gïrgïs · Khakas · Shor · Tofa · Tuvan · Sakha/Yakut · Western Yugur2 http://en.wikipedia.org/wiki/Pecheneg_language Yukaridaki cizelgede goruldugu gibi; oguz basligi altinda; turkce, eski Anadolu Turkcesi, Osmanli Turkcesi, pecenekce ve Anadolu Turkcesi gorulmektedir. Asagidaki cizelge bu bagi daha acik bir sekilde gostermektedir. The following table is based upon the classification scheme presented by Lars Johanson (1998) Asagidaki cizelge, Lars Johanson (1998) un siniflama temeline dayanarak verilmistir. Proto Turkic Turkic Southwestern Common Turkic (Oghuz) Lenguas Oguz.png West Oghuz Pecheneg (extinct) Old Anatolian Turkish (extinct) Ottoman Turkish (extinct) Turkish Iraqi Turkmen Gagauz Azerbaijani Balkan Gagauz Turkish East Oghuz Turkmen Khorasani Turkic South Oghuz Afshar Dialects of Iran such as Qashqai, Sonqori, Aynallu, etc. (Arghu) Khalaj[19] Northwestern Common Turkic (Kipchak) Map-Kypchak Language World.png Kipchak (extinct) West Kipchak Kumyk Karachay-Balkar Crimean Tatar, Urum[20] Krymchak Cuman (extinct) Karaim North Kipchak (Volga–Ural Turkic) Kazan Tatar Mishar Tatar West Siberian Tatar[21] Bashkir South Kipchak (Aralo-Caspian) Kazakh Karakalpak Kyrgyz[22] Kipchak Uzbek (Fergana Kipchak language) (extinct) Nogay Southeastern Common Turkic (Karluk) Lenguas karluk.png West Uzbek East Uyghur Taranchi Western Yugur (Yellow Uyghur)[23] Salar[24] Old Turkic (extinct) Chagatay (extinct) Aini[25] Ili Turki Northeastern Common Turkic (Siberian) North Siberian Sakha (Yakut) Dolgan South Siberian Sayan Turkic Tuvan (Soyot, Uriankhai) Tofa Yenisei Turkic Khakas Fuyü Gïrgïs Shor (Saghay Qaca, Qizil) Chulym Turkic Chulym (Küerik) Altai Turkic[26] Altay Oirot and dialects such as Tuba, Qumanda, Qu, Teleut, Telengit Oghur Chuvash Khazar (extinct) Turkic Avar (extinct) Bulgar (extinct) Hunnic (extinct) Yukaridaki cizelge ve bilgiler, dil ornekleri ve detayli aciklamalar v.s. asagidaki ingilizce linkten bulunabilir.
  21. En basta 17 yasindaki bir beynin bu mesaji atabilmesi Adina seni kutluyorum. Kisa da olsa yazdiklarina dusunce tarzini baska bir yone yonlendirerek yanit vermek istedim. Umarim, su anki dusunus yonun henuz sabitlesmemistir ve en azindan baska yonden bakabilecek bir ufkun mevcuttur. Eger yazilanlari sabit fikir ile ve kendi dogrularin ile dogrulamak yerine, algilamak icin okursan; sana gosterecegim yonde dusunmenin cok farkli bir yon ve algi oldugunu da algilayabilirsin. Birincisi ateistler genelde materialist olduklarindan konuya yaratilis olarak degil de, evrim olarak bakarlar. Zaten tanriyi yok saymalarinin temeli de ortada maddesel ya da nesnel bir tanri varliginin olmamasidir. Tanri kavrami ve konusu iki temeldedir. Birinci temeli inanc/ideoloji digger temeli ise varlik temelidir. Yalniz tanri kavramini inanca ya da varliga tasimadan once, tanri kavramindan ne anladigini ortaya koyman gerekir. "Sorumluluk" dedigin tam nedir? Tanrinin varligi ya da tanriya inanc sana nasil bir sorumluluk ve de neden bir sorumluluk yukler? Tam olarak nasil bir cevap ariyorsun? Bu konuda benim oldukca detayli basliklarim var. Neden yanlis? Sonucta tanri da dinde felsefenin konularidir. Metafizigin teolojhisinin konusu tanri, felsefenin metafiziginin ve etiginin konusu ise dindir. Inanc ta varlik ta ideoloji de hepsi felsefenin konusudur. Ozel bir din olan islam ve de onun ozel bir ilahi olan Allah'ta felsefenin konusudur. Senin ozel bir din olan islam ve onun ozel bir ilahi olan Allah icin kuran'a yonelmen sadece bu dine ve ilahina yoneliktir. Diger dinleri ve ilahlari yaraticilari icermez. “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek ve tanınmak istedim mahlûkatı yarattım.” (Acluni, II, 132) .. Bu Ayeti Görünce Sorduğum Sorunun Ne Kadar Basit Olduğunu Anlamıştım .. Ama Yinede Yeterli Değildi.. Daha Sonra Bir Daha ki Soruma Geçtim Madem Tanrı İnsanları İyi Yöne Sürüklüyor Peki Ya Kardeş Evliliğine Ne Demeli ? Tekrar Tüm Kaynakları Serdim Önüme İncilde Dahil Hepsine Baktım .. Çünkü Bu Sefer Konu İslam Değil Tüm Dinlerdi..Daha Sonra Bu İncil Ve Kuran-ı Kerimin Bir Ortak Noktasını Buldum - ''Şüphesiz, Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. 3/59 '' Burada Ne Anlattığını Anlamamıştım .. Tum dinler ve ilahlari sadece uc ibrahimi yani O.Dogu dinleri ile sinirli degildir. Dunyada insanoglunun ortaya attigi tarihte oldukca yaratilis mitleri ve efsaneleri mevcut. Zaten uc ibrahimi dinin icerdigi de Sumerlilerinkine cok benzer. Evet, zaten inandigin yaraticinin her seyi yapabileceginer inanirsan, ona her seyi aklin ile yaptirabilirsin. Iste o soru benim sana yukarda soyledigim "yaratanin yaratan sorunu" dur. Cunku sonucta kimi yaratan olarak Kabul edersen et, mutlaka onun da bir yaratani olacaktir ve bu bir kisir dongudur. Resme disardan bakmak, benim "qua felsefesi" dir. Sitede profilimden bulabilirsin. Yine burada bilimsel bir yanasim yok. Cunku bir seyin ilkligi gozlem vermez ve aklin bir inancidir. Bilimsel olan tek sey daimi gozlem veren evrendir. Ezeli ya da ebedi zamansal sifatlardir ve mutlaka bir ilke tekasbul ederler, halbuki daimilik zamansaldegildir. Cunku basi ya da sonu yoktur. Iste bilimin en onemli felsefeden farki da budur. Felsefe gozlemsiz inasnc ve ideoloji ile akil yurutur, bilim ise gozlemini ortaya koyar. Neden, peki belirli bir yaraticinin yaraticisi kisir dongusu ne olacak? Soyle dusun. Eger tanri mekansal ise, demekki bir mekanin ondan once varligi gerekli ki; mekanda yer alabilsin, eger tanri zamansal ise; o zamanda bir oncesi ve sonrasi olabilsin. Eger zaman ve mekandan muasf ise, kendisi zaman ve mekan olur. Iste sana panteizm yani tanri=evren, ya da hyloteizm, madde=tanri. Yani senin kendini inandirdigin tanrin; Ya mekan ve zamana ickin Ya mekan ve zamandan diskin Ya da kendisi mekan ve zamandir. Kisaca inandigin yaraticinin bulundugu bir yer ve zaman sorunu vardir. Cunku yaratabilmek icin, once bir mekanda ve zamanda var olmak gerekir. Madde konusuna gelince, bugun maddenin tam olarak ne oldugu hakkinda felsefi ortak bir tanim yoktur. Ayni yaraticigibi. Bilimsel olarak ta maddenin ne oldugu degil, nasilbir davranis ve fonksiyonu gozleme sundugu onemlidir. Cunku bilim felsefe gibi varligin ne oldugunu tartismaz, sadece gozlem veren varligin nasildavrandiginin gozlemini ortaya koyar. Tanri ya da bilimum yaraticilar da gozlemi olmadigindan, otomatikman bilim disina duser. Felsefede de olan sadeceinanilan yaraticinin bir sey ile ozdeslestirilmesi ve bu odeslige olan inanctir. Iste panteizm ornek olarak evren ile ozdeslestirir. Allah ise zaten kuran ile ozdeslesmistir. Kitap yani kuran konusuna gelince, bilinen Muhammed zamanin bir kitabinm olmadigi ve onun olumunden sonar derlendigidir. Buradaki kisir dongu de, "disaridan bakamamaktir. Yani Muhammed kuran ve Allah biri birini tamamlar. Bu ucunun disinda Allah'i ya da kuran'i ortaya koyamazsin. Konu dagilmasin ve kafan karismasin diye, bu paragrafa simdilik yanit vermiyorum. Son olarak ne inanc ne de ateizm zaten bilimsel degildir. Ayrica felsefenin teolojisinin konusu olan tanrinin varligi tartismasindaki ideolojiler bu ikisdi ile de sinirli degildir. Kisaca; Hem tanri hem din- teizm Sadece tanri-deizm Ne tanri ne din- Ateizm Tanri karsiti- AntiDeizm Din karsiti- ya baska bir din ya da antiteizm Bilinemezlik- Agnostisizm Onemsememe- Ignostisizm Uzak durma- Apateizm Deizm yani tanri ideolojisi cesitleri Panteizm, panenteizm, hyloteizm, varolusculuk, tasavvuf, mistisizm v.s.
  22. Bir kisininfelsefi ve teolojik olarak Tanri ile olan inanc sal ideolojik dusuncesizliginizi baskasi, bu dusunce temelinde bunu yasam ve iliskin ine tasima baskasi. Burada saygi inancliya/inancsiza kisinin bir degeri olarak gosterilir. İnan ve Tanri kavram ve konusu ise felsefi ve teolojik bir dusunce olarak tartisilir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.