Φ godzilla Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Bütün Erkekler Ölür Çünkü gök sıkıntıyla ağar rüzgâr buruşur, bir yaprak düşer ve kaçıyordur solgun mavilikte maviler ve al geyikler. İşte altın ve kara akıntılar: analar, yitirilmiş resimlik yoksulluk, o korkunç kadın. Susun, tümünün anıldığı gündür, kara yağmur ve ebem kuşağı usulca bütün erkekler ölür. Kıpırdamasın insandan gelen sesler kamyonlar devrilir dağ yolunda. Rehincide kalan bir gümüş saat emanetçide unutulan bavul, geçip giden gök taşlarıdır havadan ve selüloit mavilikten. Ey mermeri bozuk yalnızlık, sanki kutsal bir avdır suskuda ve bir yakut parıltısıdır artık. Çünkü gök kanla ağıyordur, soluk soluğa atan bir damar kalbinde hırçın denizin ve toprağın nabzında, unutulmak gibi bir şahdamar. Ürperir aynı rüzgârla darağacı, çarmıh ve çiçek, sussun yatakların fısıltısı avuçlarda parıldayan kehribar: ekmekli, zincirli ve başları eğik kadınların erkekleri geçiyordur. Ve üzgün deltası kısacık ömürlerin bir albüm, bir şarkı, bir çocuk. Hangi doldurulmuş hüznün yakutu çocukluk defterlerince soluk, ki savaş alanlarında parıldar bütün koruluklardır ay ışığı, ey ulaşılmayan dayanak aşklar elleri kanatan kesici ağıt. Hep unutuştur akılda kalan, sıçrayan, yenilen ve ölen geyikler, derdin eksilmediği kalem ve kağıt. Kısa ve kesin bir sözdür erkekler, İspanya'da "Non Pasaran", kızaran kilise çanları katedrallere çöken gölgelik İtalya'da "Mamma Mia" işte avuçların dünyayı duyduğu kayalar, sarkık bir bıyık Meksika'da, "Viva" Nehirler kurur, susar aşk ve en katı sözdür erkekler kıraç ve yoksul Anadolu'da. Büyük ve yeniktir erkekler, söz dinlemez serüvenci çocuk su şırıltısında sayıklayan hasta, ve deli bir sevgilidir sabaha kadar bulgulu, korkunç ve utançla. Yararsız bütün leylak ağaçları, hiç bilmiyor erkekler doğan ve ölen çocukların hüznünü, çünkü daha önceden ölürler. Çünkü gök ağıyordur kanla, hep yenik yıldızlar vardır, anı defteri, kum saati, savaş alanı, bir yüz işte o kandır. Ey ışığını dağıtan kristal ölümsüzlük, ele geçirilmeyen gömü, ayışığı denizle kendini sürdürür, işte her şey geçip gitmede, usulca bütün erkekler ölür. AHMET OKTAY Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Bütün Erkekler Ölür . . AHMET OKTAY Yıkılıyorsunuz sayın GODZİLLA....... Alıntı
Φ ErdalAktas Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yüreğim I Yüreğim ıslaktır benim Kuytularda ağlamaktan Ve hafif uçuktur rengi Kurusun diye kaç kez Güneşe asılmaktan Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yüreğim I Yüreğim ıslaktır benim Kuytularda ağlamaktan Ve hafif uçuktur rengi Kurusun diye kaç kez Güneşe asılmaktan Sanamı ait Erdal?? Gördüğüm Gibi herkesden sakınacağım demektir, gözlerimdeki sevdayı... loş ışıklarda bolca yeşillenirken gizemli,gizemli... Zafer Mutlu Alıntı
Misafir huseyinn Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2008 Adı, soyadı Açılır parantez Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti Kapanır, parantez. O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları. Ya sayfa altında, ya da az ilerde Eserleri, ne zaman basıldıkları Kısa, uzun bir liste. Kitap adları Can çekişen kuşlar gibi elinizde. Parantezin içindeki çizgi Ne varsa orda Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci Ne varsa orda. O şimdi kitaplarda Bir çizgilik yerde hapis, Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki, Öldürebilirsiniz Behçet Necatigil (16 Nisan 1916 -13 Aralık 1979) Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Adı, soyadıAçılır parantez Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti Kapanır, parantez. O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları. Ya sayfa altında, ya da az ilerde Eserleri, ne zaman basıldıkları Kısa, uzun bir liste. Kitap adları Can çekişen kuşlar gibi elinizde. Parantezin içindeki çizgi Ne varsa orda Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci Ne varsa orda. O şimdi kitaplarda Bir çizgilik yerde hapis, Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki, Öldürebilirsiniz Behçet Necatigil (16 Nisan 1916 -13 Aralık 1979) Paylaşımın için sağol huseyin Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Yaşamaya Dair 1 Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi meselâ, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani, bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani, o derecede, öylesine ki, meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut, kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak, yani ağır bastığından. 1947 YAŞAMAYA DAİR 2 Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki, hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla yani, duvarın arkasındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerde olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 1948 YAŞAMAYA DAİR 3 Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani, bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hattâ bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için... Şubat 1948 Nazım Hikmet Ran.................... Alıntı
Misafir huseyinn Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2008 Masalların Masalı Su başında durmuşuz çınarla ben. Suda suretimiz çıkıyor çınarla benim. Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana. Su başında durmuşuz çınarla ben, bir de kedi. Suda suretimiz çıkıyor çınarla benim bir de kedinin. Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, bir de kediye. Su başında durmuşuz çınar, ben, kedi, bir de güneş. Suda suretimiz çıkıyor çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin. Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, kediye, bir de güneşe. Su başında durmuşuz çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz. Suda suretimiz çıkıyor, çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün. Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze. Su başında durmuşuz. Önce kedi gidecek kaybolacak suda sureti. Sonra ben gideceğim kaybolacak suda suretim. Sonra çınar gidecek kaybolacak suda sureti. Sonra su gidecek güneş kalacak, sonra o da gidecek. Su başında durmuşuz çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz. Su serin, çınar ulu, ben şiir yazıyorum, kedi uyukluyor, güneş sıcak, çok şükür yaşıyoruz. Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze. 7 Mart 1958, Varşova - Şvider Kosmosun Kardeşliği Adına Kosmosta bizden başka düşünen var mı var bize benzer mi bilmiyorum belki bizden güzeldir bizona benzer mesela ama çayırdan nazik belki de akarsuyun şavkına benzer belki ne güzeldir bizden ne de çirkin belki tıpatıp bize benzer ve yıldızlardan birinde hangisinde bilmiyorum yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz hangi dilde bilmiyorum yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla Tovariş diyecek söze bu sözle başlayacak biliyorum Tovariş diyecek ne üs kurmağa geldim yıldızına ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe Koka-kola satacak da değilim selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına, bedava ekmek ve bedava karanfil adına mutlu emeklerle mutlu dinlenmeler adına "Yarin yanağından gayrı her şeyde hep beraber" diyebilmek adına evlerin yurtların dünyaların ve kosmosun kardeşliği adına. Paris - 13.04.1961 Nazım şiirleri deyince bu ikisi daima ilk ona girer bende. İnsanın bugünü, yarını, evren... Fazla söze gerek yok. Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2008 Ben Tanığım Yok Senin Üstüne Bir Kadın Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Bütün oyuncak bebeklere baktım, yok senin üstüne Bütün sapık olasılara Bütün olasılar gibi onlarca yıla Sabır gibi deliliğime dayandın Tırnaklarını kemirip Dürüp defterlerimi Ana okula başlattın beni Yok senin üstüne Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Zeytin fotoğrafı gibi sulandırırsın ağzımı Ahlaklı düşüncenle, yok senin üstüne Deliliğim ve akıllılığım da..yok senin üstüne Telaşımı usandırdın Kabına sığmaz halimi beklettin Yok senin üstüne Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Cesaretimi toplayana kadar Yarısını sen aldın Beni sömürdün yaptıklarınla Beni özgürleştirdin yaşattıklarınla Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Benimle iki aylık bebek gibi uğraşacak Yok senden başka Önüme kuş sütü koyacak, Çiçekleri; oyuncakları, Yok senden başka Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Benimle kerimeydin deniz gibi Şiir gibi büyülü Beni şımarttın yaptığınla Beni baştan çıkardın yaptığınla Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Çocukluğumu yaratana kadar Ellisine merdiven dayadım..hala yok senin gibisi Ben tanığım yok senin üstüne bir kadın Bütün insanların takdirini alan..yok senin gibisi Göbek çukurundadır Bu dünyanın merkezi Ben tanığım yok senin üstüne bir kadın Göbek bağının üstünde filizlenir ağaçlar Yok senin gibisi Eriyen karından güvercinler su içer Yok senin gibisi Hurafeler yiyor geciken yazının bitkilerinden Yok senin gibisi Ben tanığım yok senin üstüne bir kadın Kısaslardan iki sözcük kaybettim saklanması gereken Üstüne erkekliğimin titrediği Yok senin gibisi Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Zaman durur biten gününle Yok senin gibisi Devrimler ayaklanır biten kölelik sayfalarında Yok senin gibisi Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın İnsanların yolları değişene kadar, yok senin gibisi Ve değişti de Helâl ve haram haritalarda Yok senin gibisi Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Ruhumu kazırsın, aşkın hizasıyla, deprem gibi Beni yakarsın batırırsın Ateşe verirsin söndürürsün beni Hilâl gibi ikiye bölersin Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Devrimden daha uzun ruhumu çözersin Devrimden daha mutlu Ekersin beni Suriye'nin gülleriyle Ve nanesiyle Ve portakalıyla Ey kadınlar Saçlarınızın altına bırakırım asaletimi Sorularla getirse de günleri Ey kadınlar siz bir dilin sözcüklerisiniz Ancak o, Geçmişte yaşananları hatırlatır bana İki gözümün denizi bitti Ellerimin mumlarıyla Gördüm uygarlıkları Beyazlık tükendi boşluk gibi Dokundum billur gibi Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Halının sınırları üstünde toplanır çağlar Bin binlerce yıldız dolaşır Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın senden başka ey sevgilim İlk anılan büyür ekinlerinin üstüne Ve anılacak olan en son Dudaklarda parıltılar tükenir, Güzel adalet Heyetinle bitti şehvet, Bebeklerin gözyaşlarıyla Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Giydiğin hükümden özgür kalmak mağara ehlinden yok senin gibisi Dişlerini kırdın onların Şüphelerini başlattın Mağara ehlinin sultanını düşürdün yok senin gibisi Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Göğsüne kabilenin hançerleri yöneldi Ona ağladı sevgim Feodalliği sen bittirdin Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Açlık bitti görüldüğü gibi Şiirin uzun açlığı, kimsesiz yürümekten daha uzun Açlığın rengi kalktı Uyumlu bütün resimlerin çizgilerinden Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Duman tütse de çıkarsın bu yağan külün içinden Düşünsem beyaz güvercinler gibi uçarsın düşüncemden Ey kadınlar sizde yazdım değişiminizin kitabını Ancak şiirim boyun eğer hepinize Bütün güzel kitaplardan geriye kalana kadar Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Benimle solan yeşillikte sevginin mirası Beni alemin üç haberi arasından çıkarırsın Yok senin gibisi Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Senden önce düğümlerimi çözecek Bedenimin kültüründe Havarım gitarın havarı gibi Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın Mümkün değil bu sevgiyi kaldıracak bir mertebe ateşi.. Yok senin gibisi yok senin gibisi Yok senin gibisi NİZAR KABBANİ Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2008 Ben Tanığım Yok Senin Üstüne Bir Kadın . . NİZAR KABBANİ nefis bir şiir emegine saglık büyük haz aldım okurken...sağol.... saglık Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2008 Müsadenizle Ben anlıyorum. Sevginin yüceliğini. Ben biliyorum, En az kendimi. Ben görüyorum, Dünyanın halini. Ama ben sevemiyorum, Senin kötü erkekliğini. Benim senin yardımına ihtiyaçım varken, Sen beni çok üzüyorsun. Cennet, Annelerin ayakları altındadır. Bedenim anne olacaktır, Ama, Yüreğim bir bebektir. Duygularım taştan değil'ki Her gün sevgiyle dolu. Kişiliğin ve sözlerinle beni, İnciltiyorsun. Bana güven vermezken, Sana nasıl inanabilirim. Her gün çok değişiyorsun. Sevda sana yakışmıyor. Kötülüğü biliyor, ama, Sevgiyi hiç bilmiyorsun sen. Kendini sevmeden, Beni hiç sevemezsin. Bak bana bir çiçeğim, Beni güzel koklayıp, Solana kadar sevemeyecek, Bir erkeğe açamıyorum. Benim sevgim bir melek, Daha fazla sende kalırsa, Kirlendi demek. Müsadenizle, Benim yüreğinden gitmem gerek..... alıntı.. Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 3 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 3 Temmuz , 2008 Evlilik Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız, Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız, Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız, Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun, Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda, Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın, Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin, Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın, Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın, Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır, Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın, Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan, Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın, Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır, Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez.... HALİL CİBRAN Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 6 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 6 Temmuz , 2008 Evlilik Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız, Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız, Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız, Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun, Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda, Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın, Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin, Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın, Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın, Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır, Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın, Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan, Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın, Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır, Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez.... HALİL CİBRAN Her kelimesi ne kadar da doğru Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2008 Ya Da Aş(ı)k'ın Hal(ler)i Aş(ı)k'ın kor hal'i Sana , ürperti bırakacağım ey AŞK!.. Damarlarına taş doldurulmuş acıların bileylenmiş çentiklerinin, ketum kabuklarından a'razi bir armoniyle sahtileştirilmiş oyunbozan karmaşamın müsevved sayfalarından yırtarak, harfsiz sürgünlüklerin argümanlı muhtıralarını tutuşturarak, ürkek ünlemlerin canhıraş feryadlarını korkmadan bu sefer kendimi yeni(den) yapacağım. Aş(ı)k' ın yorgun hal'i Sen aşkın kanat taktıran yerlerinde gezin. Ben , ayaklarım yerde ardın ardın gelirim. Aş(ı)k'ın buz hal'i Eğrelten zekâmın başını aşk ile kayboluşlarsa eğer, kendim olmaya doğru yol alıyorum kapalıyım artık duygulara ben bir profesyonelim. Aş(ı)k'ın fizik(sel) hal'i Kim suçlu? Ten(d)e bırakılan gül sancılarından... Aşk'ın tarihini Kleopatra ile başlatan çağdaş sevicilerin küflenmiş elleriyle yağmalanmış hazlarıdır şimdi Aşk'lar. Aş(ı)k' ın gerçek hal'i AŞK!.. Dünyadan bir parça kor sür ellerime ellerim ki; ardıç kuşlarıdır sonsuz maviliklerin ruhumun ayarı bozulmamışken, sorsalar adımı, bilecek kadar ayıkken herkese ait(ken), ama yine de tek(ken) ürkerek, tüketen sevgilerin çift kişilik yalnızlığından arınarak, gizemini yitirmiş yüzlerin mahruk hâlelerine üşüşen Aşk da varolma çabalarının yitişiyle hortlayan sığıntılıkların üşengeçliğinden, sıyrılarak, seni içimin gecelerine düşüren kuraklıkların susuzluğundan, ve; özgürleştiren Aşk' lara yelken açarak sana tertemiz, boyunduruksuz , isimler adayacağım. Banu Özbek Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 15 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 15 Temmuz , 2008 Sağolasın sevgili Radya...................... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 15 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 15 Temmuz , 2008 GİDERSEN YARIM KALIR DEVRİMİM Gidersen, Başlar içimdeki ülkede ayaklanmalar Yüreğim Özledikçe büyüyen aşkına örgütlenir Her şehrimde seni yaşar kurtarılmış bölgem Sokaklarıma taşır her gün adaletsiz bir düzene karşı yapılan eylemler Meydanlarım, anıtlarım zamana haykırır Kederim grev çadırları kurar Sana akmak isteyen sesim ölüm orucunda Şekerli suya konuşur sustuklarını yalnızca Gidersen Sana hediye ettiğim türküler izinsiz yürüyüşe geçer Şiirim her dizesine pankart açar Sazım tellerini boykot eder Savunmam yapılır konuşmalarda Dağıtılan bildirilerde Gizli adreslerde Bodrum katlarında yapılan toplantılarda Eleştiri üzerine eleştiri alır Özeleştirimi bir tek sana yaparım Gidersen Yaz, kış her mevsim sonbahar olur Hani hangi yaprak düşse içinin titrediği Hani dallar kırgın Gökyüzü içli mi içli Dokunsan ağlayacak Aylardan Eylül ya hani... Hüzün bulutları gözlerimde Sonra yağmurlar yağar yetim yüreğime Bir sabah Mitinglerde buluşur içimdeki binler Binler bir olur Bir ben, Ben sen Ansızın Gaz bombaları atılır içime Genzim yanar, kirpiklerimi yakar Avuçlarımdan nefes diye içime çekerim seni Çatışmalar başlar alanlarda Sol yanım çaresizce vuruşur sağımla Mantığım ruhumla Taşlar sopalar fırlar her yana... Saçından sürüklenir sevdam Dizleri kanar Kaşı patlar Sert yumruklar oturur yüzüne, Acımasız coplar kırılır belinde... Göğsüme Tam da senin olduğun yere Tazyikli suyu yerim olanca hızıyla Yığılır kalırım öylesine bir duvar kenarına Dilimde çiğliğini beklemekte olan sloganımla... Anlayacağın sevgili Gidersen içimdeki ülke olağanüstü hal durumda O gün Bir ilkbahar sabahı gibi önce ortalık sanki Sonra kus seslerinin, yaprak salınışlarının, güneş parıltısının Üzerinde ağır ve yorgun panzerler... Tanklar arka sokaklarımdan geçer Baslar akşamüstü caddelerde jandarmaların gece devriyesi... Bir cinayet olurum "faili meçhul" denilen Örtmeye çalışır koca bir kaldırım taşına tutuşturulan eski bir gazete sayfası Tenimdeki yalnızlığın kurşun izlerini Parçalanmış, delik deşik hayallerimi Kaskatı kesilirim gecenin ayazında Ay ışığında Gazete altında sıcacık kanım çekilir buz gibi asfalta Teşhis ettiklerinde cesedimi "Dudakları ve elleri morardı önce" diye geçer otopsi raporunda Şafağın ilk ışığıyla İlk olarak ulusal televizyonlardan bildirir Üç cuntacı donuk bir ifadeyle haberi Ya da radyodan çıkan o ürkütücü sesleri... Gidersen İçimdeki bu karanlık ülkeden Sana, sesine doğru uçarım usulca rengarenk kelebekler gibi... Sokağa çıkma yasağını delerim uğruna sevgili Taşırım narin kanatlarıma taktiğim özlemimi Özledikçe büyüyen sevgimi Nerde olursan ol Ben yine de bulurum seni... Bir günlük ömrüm sana yetişmez Issiz caddelerde İki kırık kelebek kanadı olursa eğer Bil ki benim Kelebekler uzun yaşayamaz ki... Unutma Gidersen bir "Eylül" sabahıymış gibi darbe iner yüreğime Ve yarım kalır devrimim sevgili... Cemal Ruşan Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 İstemem Eksik Olsun Ya ne yapmak lâzımmış? Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi, Bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi, Yerden etekleyerek velinimet sanmak mı? Kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı? İstemem eksik olsun! Herkes gibi, koşarak Yabanın zenginine methiyeler mi yazmak? Yoksa nâzırın yüzü gülecek diye bir an Karşısında takla mı atmak lâzım her zaman? İstemem eksik olsun! Ricaya mı gitmeli? Kapı kapı dolaşıp pabuç mu eskitmeli? Yoksa nasır mı tutsun sürünmekten dizlerim? Yahut eğilmekten mi ağrısın ötem berim? İstemem eksik olsun! Tazıya tut, tavşana Kaç mı demeli? Belki kaz gelir diye bana Tavuk mu göndermeli? Yoksa bir fino gibi Susta durmak mıdır ki, acep en münasibi? İstemem eksik olsun! Bir kibar salonunda Kucak kucak dolaşıp boy atmak ve sonunda, Marifet şi’re koyup kameri, yıldızları, Aşka getirmek midir, evde kalmış kızları? İstemem eksik olsun! Yahut şan olsun diye, Meşhur bir kitapçıya giderek, veresiye Şiir mecmuası mı bastırmalı? İstemem Eksik olsun! Acaba bulup bir alay sersem Meyhane köşesinde dâhi olmak mı hüner? İstemem eksik olsun! Bir tek şiirle yer yer Dolaşıp da herkesten alkış mı dilenmeli? İstemem eksik olsun! Yoksa bir sürü keli Sırma saçlı diyerek göğe mi çıkarmalı? Yoksa ödüm mü kopsun bir Allah'ın aptalı Gazeteye bir tenkid yazacak diye her gün? Yahut sayıklamak mı lâzım: “Adım görünsün Aman!” diye şu meşhur "Mercure Ceridesi"nde İstemem eksik olsun! Ve tâ son nefesinde Bile çekinmek, korkmak, benzi sararmak, bitmek; Şiir yazacak yerde ziyaretlere gitmek, Karşısında zoraki sırıtmak her abusun. Eksik olsun istemem, istemem eksik olsun! Fakat şarkı söylemek, gülmek, dalmak hülyaya; Yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya. Gören gözü, çınlayan sesi olmak ve canı İsteyince şapkayı ters giymek, karışanı Olmamak. Bir hiç için ya kılıcına veya Kalemine sarılmak ve ancak duya duya Yazmak, sonra da gayet tevazuyla kendine; ”Çocuğum!” demek,”Bütün bunları hoş gör yine, Hoş gör bu çiçekleri, hattâ bu kuru dalı, Bunlar yabanın değil kendi bahçenin malı! Varsın küçücük olsun fütuhatın, fakat bil, Onu fetheden sensin, yoksa başkası değil. Ara hakkını hattâ kendi nefsinden bile. Velhasıl bir tufeylî zilletiyle Tırmanma! Varsın boyun olmasın söğüt kadar, Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar? Kavaklar sıra sıra dikilse de karşına Boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!” EDMOND ROSTAND Alıntı
Φ Senyour Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Sakarya Türküsü Necip Fazıl Kısakürek İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya: Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir: Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat: Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne? Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine: Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur. Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur. Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük? Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!.. Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya! Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal; Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal, Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan: Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan! Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân; Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an! Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu? Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna? Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna? Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir? Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir! Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Sakarya, kandillere katran döktü geceler. Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya. Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su: Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu. Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek: Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl! Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun, Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz: Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya: Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 İstemem Eksik Olsun Ya ne yapmak lâzımmış? Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi, Bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi, Yerden etekleyerek velinimet sanmak mı? Kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı? İstemem eksik olsun! Herkes gibi, koşarak Yabanın zenginine methiyeler mi yazmak? Yoksa nâzırın yüzü gülecek diye bir an Karşısında takla mı atmak lâzım her zaman? İstemem eksik olsun! Ricaya mı gitmeli? Kapı kapı dolaşıp pabuç mu eskitmeli? Yoksa nasır mı tutsun sürünmekten dizlerim? Yahut eğilmekten mi ağrısın ötem berim? İstemem eksik olsun! Tazıya tut, tavşana Kaç mı demeli? Belki kaz gelir diye bana Tavuk mu göndermeli? Yoksa bir fino gibi Susta durmak mıdır ki, acep en münasibi? İstemem eksik olsun! Bir kibar salonunda Kucak kucak dolaşıp boy atmak ve sonunda, Marifet şi’re koyup kameri, yıldızları, Aşka getirmek midir, evde kalmış kızları? İstemem eksik olsun! Yahut şan olsun diye, Meşhur bir kitapçıya giderek, veresiye Şiir mecmuası mı bastırmalı? İstemem Eksik olsun! Acaba bulup bir alay sersem Meyhane köşesinde dâhi olmak mı hüner? İstemem eksik olsun! Bir tek şiirle yer yer Dolaşıp da herkesten alkış mı dilenmeli? İstemem eksik olsun! Yoksa bir sürü keli Sırma saçlı diyerek göğe mi çıkarmalı? Yoksa ödüm mü kopsun bir Allah'ın aptalı Gazeteye bir tenkid yazacak diye her gün? Yahut sayıklamak mı lâzım: “Adım görünsün Aman!” diye şu meşhur "Mercure Ceridesi"nde İstemem eksik olsun! Ve tâ son nefesinde Bile çekinmek, korkmak, benzi sararmak, bitmek; Şiir yazacak yerde ziyaretlere gitmek, Karşısında zoraki sırıtmak her abusun. Eksik olsun istemem, istemem eksik olsun! Fakat şarkı söylemek, gülmek, dalmak hülyaya; Yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya. Gören gözü, çınlayan sesi olmak ve canı İsteyince şapkayı ters giymek, karışanı Olmamak. Bir hiç için ya kılıcına veya Kalemine sarılmak ve ancak duya duya Yazmak, sonra da gayet tevazuyla kendine; ”Çocuğum!” demek,”Bütün bunları hoş gör yine, Hoş gör bu çiçekleri, hattâ bu kuru dalı, Bunlar yabanın değil kendi bahçenin malı! Varsın küçücük olsun fütuhatın, fakat bil, Onu fetheden sensin, yoksa başkası değil. Ara hakkını hattâ kendi nefsinden bile. Velhasıl bir tufeylî zilletiyle Tırmanma! Varsın boyun olmasın söğüt kadar, Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar? Kavaklar sıra sıra dikilse de karşına Boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!” EDMOND ROSTAND Bu vatandaşın tek bir şiirinden başka yok...sen biliyormusun Gozi başka bir şiirini ben bulamadımda!!! Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Sakarya Türküsü Necip Fazıl Kısakürek İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya: Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir: Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat: Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne? Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine: Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur. Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur. Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük? Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!.. Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya! Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal; Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal, Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan: Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan! Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân; Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an! Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu? Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna? Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna? Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir? Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir! Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Sakarya, kandillere katran döktü geceler. Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya. Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su: Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu. Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek: Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl! Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun, Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz: Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya: Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! Sağollllasın Senyour....................................... Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Bu vatandaşın tek bir şiirinden başka yok...sen biliyormusun Gozi başka bir şiirini ben bulamadımda!!! evet yok ama araştırmalarından kim olduğunu görmüşsündür.İyi bir vatandaş vesselam... Ben de bulamadım ara ara b belki net te yoktur. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 evet yok ama araştırmalarından kim olduğunu görmüşsündür.İyi bir vatandaş vesselam... Ben de bulamadım ara ara bbelki net te yoktur. Bende baktım ama yok...bu gece ansiklopediden bakıcam.....sende bak bakalım ne bulacagıs Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Temmuz , 2008 Bir Fotoğrafın Arka Yüzü Gözlerimizde sürgün zamanı inci avcıları mavi bir sese verirdi bulduklarını Yenişehir’de Akşamüstü sokağı bürüyünce menekşe tanıdık bir yüzü hatırlatırdı kuş cıvıltıları İmgenin arka bahçesinde oturup gece düş ormanından getirdiklerimizi paylaşırdık Herbirimizin bir kardeşi vardı kayıp sonsuzluğa resmedilmiş bir yıldızda Ceplerimizdeki kristal bilyeleri kırıp küçük yangınlar çıkarırdık arka sokaklara dalıp gizlice Serin diplere çekilirdi karanlık Sevinçli dudaklarımızı öperken keder öykümüzü ısırarak kapkara gölgemizin izini sürerdi köpekler Düşünde gördüğü celladını arardı gül kaldırımları laciverde boyardı ihanetçisi Gece gelen ayak sesleriyle sevişirdi hüzün Sevgilisini ellerinden tutup bütün gün delicesine öperdi zamana yenilmiş serüvenci ve sanıldığı kadar uzak değildi eylül Gerçeğin kıyısına oturup beklerdik romanı Hayaları sıkılarak iğdiş edilirken imge bahara adak giysileri atardık ateşe Düşerdik soluk soluğa gelen güne yeni hayatlar zamanı Sokak kapısına ak mendil düşmüş ateşi çalan Prometeus’un armağanı Getirip gök mavisini kente bıraktı düş yine yolculuklar zamanı Babür Pınar Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 20 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Temmuz , 2008 "Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Edip cansever Bu akşam yalnızlık çektim kısa çöpten Kan ele geçirmiş ağzımı, tükürsem boğulursunuz İspirto koklatmışım serçelerime, sersemlemişler Kanatlarını bırakıp kaçmışlar Ölmüşlerimin canına minnet Gelip dokunmuş sürgün ucu vermiş tenime hasret Garaja kilitlemişler otobüslerimi Trenlerim köprülerde yolsuz kalmış Diken örselemiş çiçeklerimi Kaya dibi, keskin ve uçurum önü Bakmış gözlerime Bu akşam yalnızlık çektim kısa çöpten Ağlamışım kalabalıkların içinde Görmemiş kimse Bakma öyle şimdi üşürüm Ben içini dışına vuran mahallelerden Karalar bağlayan kadının rahminden Büzüşmüş koca karı ellerinden Dişleri çatırdatan zemheriden Gelmişim Bakma şimdi öyle buz tutar avuç içlerim Korkuyorum işte korkuyorum Dik bakışlı değilim artık tenhalarda Dayanamam düşerim bilirsin her düşüş yok olmaktır Bizim kimliklerimizde Bakma öyle kırarım şimdi bütün camları Kapılardan alırım hıncımı Tüketirim bildiğin bütün acılarımı Sürüp uzak bir şafak atımına ellerimi Sen kokarım ve sen olurum Bu akşam yalnızlık çektim kısa çöpten Mektuplarımı ve kitaplarımı almışlar Fotoğraflarım küle dönmüş Üfürmüşler geçmişimi geleceğimin kapısının önüne Kim bastı şimdi bu kanayan mendili içime Parçalansam şimdi milyon defada yine sen Dağ başlarının ayazını Çam yaprağı gibi batırmışlar gençliğime Mermi görmüşüm saklanırken önümden ıslıkla geçen Saklambaç değilmiş meğer hayat Bu akşam yalnızlık çektim kısa çöpten Bıçak gibi kestiler kestiler diyorum sana En güzel yüzümü ve ateşe verdiler Yanık bakışım ondandır Kaçaktım olmasaydın filika yada sandalla Dünya desen derya deniz Bilmem hangi liman hangi rıhtım hangi şehir Bu günahlarımdan beni arındırır Ahmet abi bilmez değildir Kanayan mendilin sırlarını Demeye varmaz Kaldırın sokakları ve taşları Her yanda o var kanayan yaralara basılmış mendil Bu akşam yalnızlık çektim kısa çöpten Hayalinle bölüştüm son izmaritimin gövdesini Fırlattık gökyüzüne kesik başını Düşecek ve dağılacak şehir Dumana ve yalnızca dumana teslim olacak Senin özgürlüğün benim tutsaklığım oluyor Yamaya yamaya geceyi üstüme Boşalacak yağmur benden Akıp ziyan olacağım kan ve ter gibi Çalacaklar diyorum sana çalacaklar zilimi Doğrultup üzerime geçmişimin tüm gizlerini Sıkacaklar kafama Azrail’in ruhunu Bu akşam yalnızlık çektim kısa çöpten Sizin orada böyle mi kanıyor mendil Bir nehir gibi taşıyor mu Yıkıp geçiyor mu yaraları Ahmet ağabeyiiiiiim bu mendil hangi mendil Allah’ın aşkına Hangi mendil böyle kanar Git artık başımdan kırlangıç sevdası Taşıma beni Düşür gövdelerin sınandığı sevişmelere Ne olur bakma şimdi öyle Huysuzluğum emanetidir bilmediklerinin Al senin olsun bu bahtsız mendil Kanasın bırak kanasın Şol revanda kalan balalar Kırmızı gül her dem olmuyor işte Karanfil açmışken gözeneklerim Kuruyor neni de neni Uyu artık şiir ne olur uyu Patlatırım şimdi iki tane kalemle yüzüne Kıyamam Küfrünü ve küfünü salmışlar üzerime Islak mı şimdi gözlerinin vadisi Ben boğuluyorum her damladığında Ah bir ben var birde kanayan mendil Siliyorum gözlerinin vadisi Bu akşam yalnızlık çektim kısa çöpten Vurmasınlar söyle vurmasınlar artık Düşlerimin en güzellerini En hakikisini Bıktım artık kına sürülen efkarımdan Bıktım artık bu medetsiz bakışlarımdan Fırtınaya tutulmuş bahar diye sarıldığım bütün dallar Ömrümü yedim ben Çölün bütün kumlarında adım yazılı Geçtim Mecnun’u Mecnun yapan yerden Çatladı dudaklarım Ahhh Ahmet abi ahhhhh Kanar mı bütün mendiller böyle Kimisinin oyalamışlardı kenarını Sevda kokar kimisi Aşk motifli Niye kanar Ahmet ağabeyiiim bizimki Bilirsin ama demeye varmaz dilin Bu akşam yalnızlık çektim kısa çöpten Fatih Akça Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 20 Temmuz , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Temmuz , 2008 İhanetin Acıtmadı Yüreğimi Madem içimdeki sevdayı taşımaya yetmiycekti yüregin Neden girdin dünyama? Yalan dolu sevdan bumudur? İhanetin acıtmadı yüregimi Ne uğaradığım ilk ihanet, nede son! Kaybım yok kendimden başka! Varlığınla yokluğunun bir olduğu kadar varsın bende! Yüreğinin yettiği kadar AŞKI yaşatırsın, Yada yaşatmak istediğin kadar yaşarsın, Eğer hayatın bir parçasıysa yüreğinin çıglıkları, İhanetin acıtmadı yüregimi, Beklemem senden içimdeki fırtınayı benimle yaşamanı Ve benimle durulmanı. Gözyaşım kalbime akar, Sessiz sedasız izlerim aldatışını ve aldanışımı! Geçen hergün biraz daha derinlerde kayboluşunu yaşarım yüregimde Ve beklerim duvarlarıma dikenli teller çekip Ne gelene, nede gidene yol vermek! Ama sen DÜNYAM, sen SEBEBİM, sen BEBEGİM... Sınırlarımı aşan adamım! Zordur Sevdam ama sensizde yaşarım! Dedim ya! İhanetin acıtmadı yüreğimi Aldatılan aldatan kadar ONURSUZ olmadığı için! Bedirhan Gökçe Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.