Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Gözyaşlarımda Umutlar Büyür Ağlamak hayatın tüm hesabını ödeseydi Gözyaşlarıma acımaz, Oturup bir köşede, Kanım kuruyuncaya kadar, Ruhumu bedenimden boşaltırcasına, Tüm varlığımla, Damarlarımda acıya isyan eden Kanı ağlardım. Kuruyacak zulmün, Kanla beslenen çirkef kaynakları. Bir sonu vardır elbet; Acının, hüznün Ve kurgulanmış anlamsız ütopyaların, Bukalemun sinsiliğinde yalanların, Yeryüzünün tüm mazlumlarının, Feryatlarına tercüman olan, İçin için dökülen gözyaşlarımın. Hissederek her anımda, Bin yılların öfkesini bilincimde, Güç katıyorum, Dirençle bilenmiş azmime; Ve tüm gücümle vuruyorum, 21. yüzyılın zifiri karanlıklarına, İbrahimi bir kıyamın, Şirkin beynine inen öldürücü darbesini. Yüce bir buluşmaya hazırlanıyorum, Özüme kavuşuyorum, Şu yalancı ve yabancı dünyada. Kurtulup esaret zincirlerinden, Azade olurum hapsedildiğim Bu dünya zindanından. Şahidi olurum Allah'ın vaadine. Bir inkılab yaşar dünya; Her yer bahar tazeliğinde, Herkes İbrahim paklığında, Her yürek karanfil bahçesi güzelliğinde. Umut dağıtır cesur eller, Kırılmış onurlara, Derbeder insanlığa. Zalimlerin çirkin yüzlerine, Hakkı haykıran yiğitlerin günüdür o gün. İnançla bilenmiş kavgaların İlk tutuştuğu andır. Harcı sevgi ve emek olan Yeni bir dünya kurulur. Alıntı.. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Beni eziyorlar ANNE beni eziyorlar anne...! gündüzleri puşili,geceleri tüfekli diyorlar bana anne! KÜRDÜM diye dalga geçiyorlar benle. hakkımı kimse vermiyor anne, neden ölüyorsun diye sormuyorlar bana. kimse beni,bizi,bizleri düşünmüyor anne... yani,yani ne yapmalıyım anne? haklar,haklar,haklar... işte bunu verecek insanlar olmalı..denizler gibi anne! hani derler ya adı deniz olmalı... bence kendi olmalı,o varken yüreklerde. denizler olmalı,insanlar olmalı, insanlar olmalı asılmayan, dinlenen haklar olmalı,barış olmalı anne! Alıntı.. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Yasaktı Yazdıklarım belki de yazmamalıyım artık suçluydum çünkü ben; yasaktı yazdıklarım ben yazdım yine de ve hep sana yazıldım. tüm yazdıklarım yasaktı benim tüm yasaklarım sanaydı beyazlığın yalnızca banaydı, ve hep bana yasaktı oysa ben sana hep yasaklar vadettim suç bendeydi; sen suçsuzdun ve yasaklar sadece suçlular içindi. beyaz yasak mıdır her zaman? oysa türküler de beyazdı... belki de yazmamalıyım artık çünkü yasaktı yazdıklarım ve yasaklar beyazdı türküler gibi / tenin gibi. beni hep bu yasaklar öldürdü kaç kere öldüm hatırlamıyorum, ama... ben hep yasakları sevdim. ... ve ben... yine... ÖLECEĞİM... Alıntı.. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 DENİZ GEZMİŞ,İN ÇOK SEVDİĞİ ŞİİR.............. ''Delikanlım, iyi bak yıldızlara. Onları belki bir daha göremezsin. Belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin Delikanlım, sen ki,ya bi köşe başında Kaşından kan sızarak gebereceksin Ya da bir devrimci gibi darağacında can vereceksin............ Alıntı.. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Özgürlük........... Özgürlük dedin mi, uçsuz bucaksız olmalı Deniz gibi, gök gibi mavi olmalı rengi, Çekip gidecek kadar çocuk, Pişman olup dönecek kadar cesur olmalı yüreği insanın, Laf söyletmemeli geçmişine geleceğine, Bugünü zaten sorma gitsin yaşamalı ne varsa, Yürekli olmalı son demine kadar.... Özgürlük dedin mi, gözü kara olmalı insanın, Taş gibi sert, su gibi duru olmalı bir yerden sonra, Canına kıyacak kadar basına buyruk, Hesap soracak kadar bağlı olmalı sıkı sıkıya Ağlayarak gözlerini yıkamalı insan küçük duraklarda, Bir kalp sızısı yaşamalı, olmadık bir yerinde hayatının, Bir umudu olmalı, yaşama sevinci gibi Elinde tuttuğu, tutamadığı ne varsa yaşatmalı gönlünde.... Kadere boyun eğmek yok bu devirde, Kadere boyun eğdirmek yerine.. Şansa tepeden bakmalı insan, Hadi canım sende gülümsemesiyle... Buldun mu yaşayacaksın ne varsa hayatında, Kaybetmeyi göze alacaksın ki sevebilesin Ateşlere atacaksın yüreğini sorgusuzca, Dönüp arkanı gideceksin yorulduğun yerde.. Tüketmeyeceksin, tükenmeyeceksin de... Beklemeyecek, hep vereceksin kendinden de öte... Özgürlük dedin mi, sıkı sıkı tutacaksın hayatı bir yerinden, Bir yanın tutsak, bir yanın haylaz olacak.. Adına toz kondurmayacaksın yanındakinin, Savunmasız aşklara yer yok hayatında... Koş koşabildiğin kadar o halde, Duraklama akşamlarda yaşanmaz hayal kırıklıkları, Gözü kara yüreklerde büyür büyüdükçe sevda, Tüm düşleri gerçek yapabiliyorsan, yaşıyorsun hayatta... Benim düşlerimle, senin gerçeklerin neden yan yana... Var bir bildiği hayatının, Anlam katıyor her nefeste yüreğin gözyaşlarına, Soluklanacak yer arıyorsun yüreğimde, Hem kaçar adım senden, hem yanında anlasana Bu çelişki neden diye sorma, Var bir bildiği hayatının, Artık sorgulama...... Alıntı.. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Barış türküsü......... kalkın kardeşşle ışıklar görünmeye başladı eski duvarlar değil bu duvarlar bir ak kuş gelip kondu kara çatıya dünyayı böylesine sardı mı kollar ne etsin kelepçe neylesin zincir kaç kez gösterdi tarih aldatmayacak bizi bu denizli kuşlu dünyada bir tek acı mıdır payımıza düşen dökülsün yollara beş kıtada ekmek de özgürlük de barışın gülleridir yumuk elli bebekler pencerede bekliyor dünyayı çepeçevre kuşatan barış kervanları çelik canavarlar gibi tanklardeğil caddelere yakışan özgürlük ekmek türküleridir limanklar barışla çalkalanmış çöller dağlar stepler denizler barış fırtınasında resimler gördük özgürlüğe yakışmayan kitaplar dergiler gazeteler dolusu.... Alıntı... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 BEBEKLERİN ULUSU YOK İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu Bebeklerin ulusu yok Başlarını tutuşları aynı Bakarken gözlerinde aynı merak Ağlarken aynı seslerinin tonu Bebekler çiçeği insanlığımızın Güllerin en hası,en goncası Sarışın bir ışık parçası kimi Kimi kapkara üzüm tanesi Babalar,çıkarmayın onları akıldan Analar,koruyun bebeklerinizi Susturun,susturun söyletmeyin, Savaştan,yıkımdan söz ederse biri. Bırakalım sevdayla büyüsünler Serpilip gelişsinler fidan gibi Senin,benim,hiç kimsenin değil Bütün bir yer yüzünündür onlar Bütün insanlığın gözbebeği İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu Bebeklerin ulusu yok Bebekler çiçeği insanlığımızın Ve geleceğimizin biricik umudu. Ataol BEHRAMOĞLULU Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 TOPRAĞA DÜŞEN Ona ´Haydi Savaşa´ dediler Başkaca birşey Söylemediler Aldılar köyünden Davulla zurnayla Geride üç çocuk Bir eş ve bir ana Eline bir silah Tutuşturdular Ve karşılaştı Düşman ordular Vurulup düştü İlk çatışmada Göğsünde bir oyuk Üç delik alnında ´Ey bu topraklar için Toprağa düşen´ Bir karış toprağın Var mıydı yaşarken? Ataol BEHRAMOĞLULU Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA Başın öne eğilmesin Aldırma gönül aldırma Ağladığın duyulmasın Aldırma gönül, aldırma Dışarda deli dalgalar Gelip duvarları yalar Seni bu sesler oyalar Aldırma gönül, aldırma Görmesen bile denizi Yukarıya çevir gözü Deniz dibidir gökyüzü Aldırma gönül, aldırma Dertlerin kalkınca şaha Bir sitem yolla Allah´a Görecek günler var daha Aldırma gönül, aldırma Kurşun ata ata biter Yollar gide gide biter Ceza yata yata biter Aldırma gönül, aldırma Sabahattin ALİ Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 HAPİSHANE ŞARKISI Burda çiçekler açmıyor, Kuşlar süzülüp uçmuyor, Yıldızlar ışık saçmıyor, Geçmiyor günler, geçmiyor. Avluda volta vururum; Kah düşünür, otururum, Türlü hayaller görürüm; Geçmiyor günler, geçmiyor. Gönülde eski sevdalar, Gözümde dereler, bağlar, Aynada hayalim ağlar, Geçmiyor günler, geçmiyor. Dışarda mevsim baharmış, Gezip dolaşanlar varmıs, Günler su gibi akarmış... Geçmiyor günler, geçmiyor. Yanımda yatan yabancı, Her sözü zehir gibi acı, Bütün dertlerin en gücü; Geçmiyor günler, geçmiyor. Sabahattin ALİ Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 VATAN HAİNİ "Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan... ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ... NAZIM HİKMET RAN Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 üstat, beni müsait bir şiirde indir... bugün bir şiir bile uğramadı yanıma sana uğradı mı bilmiyorum pencere kenarında yağmuru seyrettik yalnızlığımla, balkona astığımız düşlerimizi içeri aldıktan sonra Alıntı veya ERDAL AKTAŞ........ Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mayıs , 2008 ......... ..... . . . . Koca kavak! Düşmüşsün aynasına uyuyan suyun. Karardığını gördüm de akşam alacasında ağıtını yazdım senin, kendi ağıtımı hem de. FEDERİCO GARCİA LORCA Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 .............. . . . . Koca kavak! Düşmüşsün aynasına uyuyan suyun. Karardığını gördüm de akşam alacasında ağıtını yazdım senin, kendi ağıtımı hem de. FEDERİCO GARCİA LORCA Evett FEDERİCO GARCİA LORCA nın hoş dizelerinden ama benim en çok bu şiiri hoşuma gidiyo................ ÖLÜ ÇOCUĞA GAZEL Her akşam üzeri bir çocuk ölür, her akşam üzeri Granada'da. Her akşamüzeri yerleşir de su dostlarıyla konuşur baş başa. Yosundan kanatları var ölülerin. Bulutlu yel ve duru yel yan yana süzülen iki sülündür kuleler üstünde, gündüzse yaralı bir oğlan. Havada kalmazdı tek kırlangıç gölgesi şarap mağarasında rastlayınca ben sana, tek bulut kırıntısı kalmazdı yerde sen ırmakta boğulup gittiğin zaman. Yuvarladı vadi köpeklerle süsenlerini bir su devi yıkılınca dağlara. Gövden, ellerimin mor gölgesinde, bir soğuk meleğiyle, kıyıda cansız yatan. Federico Garcia LORCA Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 HOŞÇA KALIN Ölürsem Açık bırakın balkonu. Çocuk portakal yer. (Balkonumdan görürüm onu.) Orakçı ekin biçer. (Balkonumdan duyarım onu.) Ölürsem Açık bırakın balkonu! Federico Garcia LORCA Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 Federico Garcia Lorca'ya Yanık Şiir Issız bir evde, Korkudan ağlayabilseydim; Gözlerimi çıkarabilsem de, Yiyebilseydim; Senin sesin için yapardım Bunları, Yaşlı portakal ağacı sesin; Senin şiirin için yapardım Bunları, Çığlık çığlığa fışkıran şiirin. Baksana, Maviye boyuyorlar hastaneleri, Senin için; Kıyıdaki kenar mahalleleri Ve okullar, Senin için büyüyorlar; Tüy salıyorlar, Yaralı melekler; Pullar örtünüyor, Düğün balıkları; Deniz kestaneleri, Göğe uçuyorlar; Siyah tülleriyle terzi dükkanları: Kanla doluyorlar, kaşıklarla, Senin için; Ve, Yutuyorlar, Yırtılmış kurdeleleri; Öz canlarına kıyıyorlar, Öpüşe öpüşe; Ve ak sadeler giyiniyorlar. Bir şeftali ağacı Giyinip de, Kuş gibi seğirtirken sen; Kasırga gibi fırıl fırıl, Bir pirinç gülüşüyle gülerken; Türküler çağırdığında; Allak bullak ederken, Atardamarlarını, Dişlerini, gırtlağını, Parmaklarını; Vay ne şirindin, Kahrolurdum ben Kahrolurdum ben Kızıl göller için: Güz ortasında bir şahbaz at Ve kana belenmiş bir tanrıyla, Beraber yaşadığın. Kahrolurdum ben, Mezarlıklar için: Gece, sesi kısılmış Çanlar arasından, Suyla, mezarlarla küllenmiş Nehirler gibi geçen; Nehirler: Hasta asker koğuşları sanki, Tıklım tıklım dolu; Ve matem yağlı ölüme, Çürük taçlı mermer şifreli ölüme, Nehir nehir gelen ölüme doğru; Birdenbire taşıveren nehirler. Gece, ayakta, ağlaya ağlaya, Boğulmuş çarmıhların geçişini Seyrederken sen; Kahrolurdum seni görmek için: Bak, Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun Perperişan; Garip kalmış köşelerde başın, Durmaz ha, durmaz gözlerin Ağlar yaşın yaşın. Gece ve çıldırasıya yalnız, Külleri ısıra ısıra; Dumanı, gölgeyi, unutmayı: Siyah bir huniyle yığabilseydim, Trenlerin, gemilerin üstüne; Filizlendiğin ağaç için, Yapardım bunları, Topladığın, Yaldızlı su yuvaları için; Sarmaşık için, Yapardım bunları; Gecenin sırrını sana ileterek, Kemiklerini saran Sarmaşık için. Islak soğan kokusu gelen Şehirlerden, Seni bekliyorlar; Boğuk bir sesle, Şarkı söyleyerek Geçesin diye. Yeşil kırlangıçlar, Saçlarının arasına yapıyorlar, Yuvalarını; Dilsiz sperma sandalları, Peşin sıra geliyorlar; Sümüklü böcekler, haftalar, Yelkenleri düşürülmüş serenler, Kirazlar da, Dönüveriyorlar ossaat: Gözükünce solgun başın, On beş gözlü başın, Al kan içindeki ağzın. Şehrin otellerini, İsle doldurabilseydim; Hıçkıra hıçkıra, Yok edebilseydim Çalar saatları; Ezik dudaklarıyla yaz ayı, Evine nasıl gelecek, Göreyim diye Yapardım bunları; Yığın yığın insanların, Melil mahzun tantanalarıyla Ülkelerin, İşlemez sabanların, Gelincik çiçeklerinin; Mezar kazıcıların, süvarilerin, Kanlı haritaların, gezegenlerin, Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye; Yapardım bunları. Küllerle örtülü dalgıçların, Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş Meryem Ana tasvirlerini Sürüte sürüte gelen maskelerin; Damarların, köklerin, hastanelerin, Karıncaların, su gözelerinin, Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye; Yapardım bunları. İçine kapanmış atlının Örümcekler arasında öldüğü Bir yatakla, Gecenin; Kinden, dikenlerden bir gülün, Sarıya çalan bir geminin, Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin; Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye: Yapardım bunları. Ben, Oliverio, Norah, Vicente Aleixandre, Delia, Maruca, Malva, Marina, Maria Luisa, Larco, La Rubia, Rafael Ugarte, Cotapos, Rafael Alberti, Carlos, Manolo Altolaguirre, Bebé, Molinari, Rosales, Concha Méndez, Ve daha da unuttuklarım; Evine nasıl gelecektik, Göreyim diye Yapardım bunları. Gel de taçlar takayım, Gel, sağlık esenlik delikanlısı, Gel, kelebek kıravatlı civan; Sen ey, Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi: Pırıl pırıl insan; Madem, geç vakitlere dek, Kalınamıyor daha kayalıklarda; Bari aramızda konuşalım, Gel, Şöylece bir, olduğumuz gibi; Çiğ için olmadıktan sonra, Şiirlerde n'olacak yani? Bir ağu hançerin, İçimize işlediği bu gece için Olmadıktan sonra; Şiirlerde n'olacak yani? Bu tan kızıllığı için, Olmadıktan sonra; İnsanın vurulmuş yüreğinin, Ölüme hazırlandığı, Şu viran köşe için olmadıktan sonra Şiirlerde n'olacak yani? En çok gece, geceleyin: Kıyamet gibi yıldızlardır, Dolmuşlar hepten ırmağa; Bir kurdele gibiler, Fakir fukara dolu evlerin Pencerelerindeki.. Bir ölen var, Onların evlerinde; Bürolarda, hastanelerde belki, Belki asansör ve madenlerde, İşlerinden oldular. Onulur şey değil yaraları, Yaratıklar, Acı çekiyorlar. Her yanda dert yanış, Her yanda, Vay şuymuş vay bu; Pencereler, Göz yaşıyla dolu, Aşınmış eşikler, Göz yaşından; Yüklükler ıslak, Bir dalga gibi Halıları dişlemeye gelen Göz yaşından, Oysa ki yıldızlardır akar Uçsuz bucaksız bir nehirde. Federico, Dünyayı görüyorsun. Yolları görüyorsun, Sirkeyi görüyorsun; Birkaç ayrılıştan, Taşlardan, raylardan gayrı, Kimseciklerin kalmadığı, Köşeden: Duman ha deyince, Zalim tekerleklerine; Hoşça kalları görüyorsun, İstasyonlardaki.. Her yanda, sorunlar koyuyorlar, Çeşit çeşit insan var: Kanlı bıçaklı kör var, Öfkelisi, ümitsizi var, Yoksul var, tırnak ağaçları var; Şunun bunun sırtından, Geçinmek sevdasıyla; Harami var. Hayat böyle, Federico, Ey babayiğit, Ey kara sevdalı adam. Sana, Dostluğumun sunabileceği şey İşte bunlar.. Sen de epeyce şey biliyorsun Şimdiden. Yavaş yavaş, daha da, Öğreneceklerin var. PabLo NeRuDa.........................(sanıyorum bunu okumuşsundur GODZİLA) Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 2 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 2 Haziran , 2008 BİRGÜN MUTLAKA Bugün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam! Sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz. Çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar Uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü temiz bir gömlek giyiyorum Bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu hân-ı yağma Ama yorgunum, şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli bir pardesü Kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde Vietnamca şiir kitapları Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum öbür ucundaki ırmakları Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda Köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum istasyona Bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya İnsanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su Ne yapsam... ne yapsam... her yerde bir hüzün tortusu Alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma Ben de çocuktum, sevgilerim olacaktı elbette Sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi her şey nasıl ölebilir, nasıl unutulur insan Ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl tarlalar Ne yapsam... ne yapsam... Dekart oluyorum sonradan... Sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş Çankaya'ya Bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara Bir çocuk bakıyor pencereden, hülyalı kocaman gözlü nefis bir çocuk Lermontov'un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi bakıyor sonra Ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum, kuş sesleri geliyor kulağıma Ben mütevazı bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor beni Sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına Bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına, yüzünün oynamasına Ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama İlençleniyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal almaya İlençleniyorum o laf kalabalıklarını, kurumuş yürekleri, bireyin kurtuluşunu filan İlençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan Uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan Durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün izliyor arkadan Yüreğim ipesapa gelmez bir bahar göğü, Türkçe bir yürek kısaca Beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum sağda solda Bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak kanatlarından merakla Yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların olduğu alanlara Aklıma şiiri gelirdi o yaşlı Amerikalının sonbaharı anlatan şiiri Çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa Böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden sokaklara fırlamaya Kendimi atmak bir uçurumdan balıklama Büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm filmlerden mi ne Bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya Anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla Bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o yollar geliyor aklıma Benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun gibi tombul ve sıcak elleri Uyurdum. Bir de bakmışsın yeni bir filim sinemada, şehirde yeni bir kız, kahvede yeni bir garson O üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda... Şimdi ne var hüzünlenecek bunda, nedir bu çatlatan yüreğimi bu telaş Sanki yarın ölecek gibiyim, birazdan polisler gelecek ya da Gelip alacaklar kitaplarımı, daktilomu, bu şiiri, sevgilimin fotoğrafını duvarda Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder misiniz karakola Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor Vietnam'da Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey işalatçılar, ihracatçılar, ey şeyhülislâm! Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz! bunu söyleyeceğiz bin defa! Sonra bin defa daha, sonra bin defa daha, çoğaltacağız marşlarla Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla Yürüyeceğiz çoğala çoğala... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 2 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 2 Haziran , 2008 Acı Haber Bir ağıt düştü akşamüstüne; Bir tabut içinde dört bebek parça parça. Poşetten sızarken kan Bedenin yarısı kayıp On yaşında gözü akmış bir kız. Elinde oyuncak silahıyla Kınalı saçlı bir çocuk. Bir yangın düştü akşamüstüne; Ay hançer şimdiden Yıldızlar dikenli tel Ana çığlığı Çocuk feryadı Baba çaresizliği gözlerde Ciğerleri barut dolu Bedenleri kapkara. İnsanlığım düştü gözler önünde; Suratımda dondu kahkaha Şarkılar sustu Gökkuşağı attı renkleri Utancında kıpkırmızı Mavi kesildi denizlerde Dalgalar alevli Sular bulanık. Ve düştü zeytin dalıyla ak güvercin Kopuk kafa Kırık kanat Tek bacak Küçük yüreği dışarıda Ölümün ne adı ne rengi kaldı. Her yer karanlık İnsanlık toprakaltı. Tüm küfürler dilimde Bir “ben” düştü suskuma Y a ş a m a k s a …ş a n s e s e r i. Alıntı... Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2008 vakitim ve nakitim yokki döküleyim şu sayfalara... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 vakitim ve nakitim yokki döküleyim şu sayfalara... Bahanemisde hazır Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 E tipi aşk.............. Ellerin üşümüş hercai eylül Hadi uzat ellerini Göğsümde yanan şiire Uzak menzillerden geliyorum Kayıp oğlunu arayan Annemin öldüğü gecenin kokusunu sürdüm göğsüme Sönmez bu şiir Uzat ellerini korkma Ekmeğimin içindeki zeytin tanelerine sardım Gözlerimi Öldüğümü kimseler bilmiyor Seherin çardağına astığım Gözyaşlarımdan başka Üzerimize bir kuşkanadı örtecek rüzgâr Belki gene düşeceğiz Dizlerimiz kanayacak elbet Bayramlıklarımız yine eskiyecek Çaldığımız çağlaların ekşisi yine yakacak Çocukluğumuza kanayan dudaklarımızı Sen uzat ellerini ellerime Korkma Sorma bana bunca zamanın sorgusunu Sorma ne olur Sorgu odalarında Aşkımı elektiriğe verdiler Ölgün duvarlara Hayat vermek adına ‘’Bağımsız Türkiye’’yazarken Gecenin içinde yediğim gümüş sustalının Akıttığı kan bulaştı Bana verdiğin mendile Kanını temizleyemedi Marmara Bakma öyle yüzüme kesik kesik Yüzüm hücrelerde doğan bir intihar sabahı Dil tarihin bahçesine ektiğim Gül ağacı kadar soluk Ben sana E tipinden geliyorum Hadi uzat ellerini Eylül Göğsümde yanan şiire Belki bir sabah çocukluğumuzun Bayram sabahlarına gideriz Alıntı... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 göğsümün veremli gülü Göğsümün gülünü gözyaşlarımla yıkayıp Şehrimin insanlarının görmediği Gül çarşısının hüzne değen taş sokaklarında Kireçten çizilmiş Sek sek oyunun sekizinci karesini Kendine sıcak bir ev yapan Üryan ,kırılgan ,mor çocukluğumun elinden tutarak Sayrılı gökyüzüne açılan pencerenizin altına gelirdim Sesini öpmek adına Gözlerimde geceden daha kara en sevdiğim misketlerim vardı Gözlerine vermek istediğim Ellerimde serçe yüreğinin çırpıntısı olurdu Ben ellerimi gözlerime kapatıp ağlardım Sesini öpemezsem diye Sonra Acının heybesini doğduğu andan bu yana taşıyan sırtımı Toprak evinizin duvarına yaslayıp Sesini beklerdim Bekleme saatlerimde Sen öksürürdün Her öksürmende Duvarınızdan sızan kan Denizine aşık ehil bir ırmak gibi Acı heybemden aşıp Ağ mintanımın yapıştığı tenimin terine değerdi Üşürdüm Aslında üşüten kan değil Ağzının içinde ölüme uçan sessiz kuşlardı Ve ben gizlice O kuşların sesinde sesini öperdim Nedense öptüğüm her sesinde Dudağımda uçuklayan bir akşam lalesi olurdu Şimdi düşünüyorum da O zamanlar Değmemişti Yaşamın üvey elleri Saçlarımıza taktığımız yıldızlara Beyaz dualarımızın üzerini örten yağmurlara Nefesimizin bir kenarına bulaşan gökyüzüne Büyümemiş göğsünde emzirdiğin Kuşlara Çiçeklere Çocuklara Ve İstanbul’a Bir cebimizden bir cebimize taşımadığımız Kimsesizliğin kahırlı evinin odalarına Sinen düşlerimize Şu an Sırtımı evinizin toprak duvarına değil de Göğsümü yaslıyorum toprağına İnan senden sonra hiçbir el değmedi Göğsümdeki güle Bak Sana göğsümde Yılları taşıyan bir gül getirdim Hadi n olur kalk ve emzir Bir gül hayata dönsün Göğsünde Anlaşıldı Bu bayram arifesi de kalkmayacaksın Bayram namazı sonrası kapımı açanda Sen olmayacaksın Haberin ola Kuşlar Çiçekler İstanbul Büyüdü Ben hiç büyümedim alıntı... Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Bahanemisde hazır Seviyor, sevmiyor, Alıyor, almıyor, Bahane arıyor, Avrupa Birliği. bahane üzerine şiir arıyordum bu çıktı kendimi AB ye benzettim. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Seviyor, sevmiyor, Alıyor, almıyor, Bahane arıyor, Avrupa Birliği. bahane üzerine şiir arıyordum bu çıktı kendimi AB ye benzettim. aman aslında neyseeeee...senin için ben bitane ekliyim Hoşçakal Gönlümün Nazlısı .............. Gidiyorum buralardan yalınayak ve üzgün önümdeki uçurumlara aldırmadan varsın hayallerim kurduğum yerde kalsın o gerçekleşmeyen hayallerim. ardımda yaralı bir yürek kederli bir ömür ve yoksul anılar bırakarak çekip gidiyorum sevdiğim hoşçakal gönlümün nazlısı, bağrımın sızısı, hoşçakal Gidiyorum başım önümde, gözümde nem duramam artık ey aşk, ey sevdiğim hüzne ve kedere boğulduğum bu şehirde duramam hiç bir anı kabul etmiyor beni bedenim buz gibi soğuk yüreğim param parça keder kış kadar soğuk ellerim ardımda yoksul bir sevda ve bana ait ne varsa bırakıp gidiyorum ardıma bakmadan hoşça kal anlımın yazısı, kaderimin küskünü hoşçakal Bütün yaprakları dökülmüş dalları kırılmış bir ağaç gibi hıçkırarak ve bırakarak ardımdan sırtımı yasladığım çınar ağacını yaslı meçhule giden acılar yüklü bir gemide uğuldayan rüzgarlara sarıp sesimi şarkıların sustuğu, aşkların vurulduğu limanlara gidiyorum sevdiğim hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü hoşçakal Bir yıldız daha kaymadan gözlerimden yüreğimden bir arzu daha sönmeden ıssız bir köşede bırakıp kırgın gülüşlerimi sabah çiğlerine gözyaşlarımı, hüzünlü bir fotoğrafta düşlerimi bırakıp çekip gidiyorum buralardan ey aşk, ey sevdiğim Bir daha yağmamalı bu ihanet yağmurları ağlamamalı bu yürek bir daha yüreğimdeki acıyı, başka bir acıyla sarıp alıp dağların ve yıldızların gölgesini yanıma yüzümde kış, bakışlarımda kar yorgun akan bir ırmak misali kimsesiz sokaklara bırakıp yanlızlığımı çekip gidiyorum sevdiğim hoşça kal gecelerimin yıldızı, karlı dağların yalnız kızı hoşça kal Bütün borçlarını ödedim bu sokakların, alacağımı aldım geri dönmez bir mevsimdeyim artık duramam ey aşk bu şehre sığamam bu hüzünle yoksa acılar üşütür beni kar kavurur anılarımı donar bakışlarım üşürüm... üşürüm ey aşk Sorma nereye, hangi dağın ardına? ne kadar uzağa varır yolum? kim yoldaş olur bana ? dönüp gelir miyim yine bahar geldiğinde ? çiçek açtığında mor dağlar sorma!... Ey gönlümün sultanı, iki gözüm hosçakal her sabah gülüşünden öptüğüm, saçlarını okşadığım her gece hoşçakal artık vakit tamam yıldızlara gözlerimi ayışığna sessiz gölgelerimi bırakıp sazımdaki hüznü, içimdeki sızıyı boynu bükük karanfilimi ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma çekip gidiyorum işte hoşçakal nazlı çocukluğum, sevdalı gençliğim bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar hoşçakal… Nuri Can Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Sustum! Ne kadar susulacaksa o kadar sustum! kendimle konuşuyorum şimdi yalnız... yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime kimse duymuyor... Sustum! Bin ah sürüp dudaklarıma ne kadar susulacaksa o kadar sustum! sustu benimle deniz, sustu deli dalgalar, sustu martılar... umutlarımı sarıp rüzgarlara uzaklara savuruyorum her gece yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne kimse görmüyor... Sustum! Tam acılarımı haykıracaktım ki, sustum ne kadar susulacaksa o kadar sustum! bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin... içimdeki volkanları boğarak sustum! açmadım kimselere yüreğimi hançeri sadece kendime sapladım sapladım ve sustum! hüznü yüzümde, acıları gözlerimde topladım sustum!.. Sustum! sustu dudağımdaki şarkı, gözlerimdeki şiir yaraları yalayan rüzgar sokaklarında kahrolduğum şehir gözlerim konuşuyor yalnız! Saçı ağarmış hayaller nemli kirpiklerle bulutlandığında gözlerim gökte şimşek olup çakıyorum kimse görmüyor... Sustum! tuz basıp yaralarıma! ne kadar susulacaksa o kadar sustum! içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi yaslanıp yalnızlığın duvarına gül döküp kalabalıklara her gece kimsesiz geziyorum gönül ülkemi kimse bilmiyor... Sustum! tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak acılar konuşuyor şimdi yalnız yaralı gönlümün sızıları konuşuyor tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir atıyorum uçurumlardan kimse görmüyor Ne zaman dudaklarından öpmeye kalksam hayatı saçlarını koklasam rüzgarların içimde incecik bir sevgi ürperiyor sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme gelmiyor beklediğim bahar yaralar merhem tutmuyor gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara kimse silmiyor yağmur dinmiyor sevdiğim bilmiyor Sustum! sustu benimle sarı sabır, sustu hasret, sustu zaman yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata kimse duymuyor Sustum! İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi sustum sustu dudağımdaki şiir gözlerimdeki nehir gönlümdeki yara bulutlar haykırdı isyanımı şimşekler haykırdı sadece ben duydum sadece ben Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi yaralar merhem tutmuyor geceler avutmuyor ben sustum acılarım konuşuyor yalnız yaralı gönlümün sızıları konuşuyor Ben sustum! susmuyor yüreğimi kavuran kasırga pencereme vuran yağmur damlaları susmuyor dışarda inleyen rüzgar yıldızlar küs ay üzgün yağmur dinmiyor içimde binlerce şiir kanıyor her gece kimse bilmiyor kimse duymuyor sustum! sustu benimle sarı sabır, sustu hasret, sustu hayat, sustu zaman acılar konuşuyor yalnız acılarım konuşuyor kimse duymuyor... duymuyor... duymu... duy... Nuri Can................ Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.