Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Çorum türbeleri

    Koyun Baba Türbesi (Osmancık) Osmancık İlçesi dışında Türbe yeni denilen alanda bulunan Koyun Baba Türbesi Sultan II.Bayezit zamanında yaptırılmıştır. Türbenin bulunduğu alan yüksek bir tepenin üzerinde olup çevreye hakim bir alandadır. Burada türbenin yanı sıra tekke, imaret, kervansaray da yapılmış ancak bunlardan yalnızca türbe günümüze gelebilmiştir. Türbe sekizgen planlı olup, üzerin duvarlara oturmuş konik bir çatı ile örtülmüştür. Piramidal külah içeriden kubbe şeklindedir. Türk ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri arasında sayılan kapısı Çorum müzesine kaldırılmıştır. Hüseyin Gazi Türbesi (Alaca) Çorum Alaca ilçesinin güneyindeki Mahmudiye Köyü’nün yakınında bulunan XIII.yüzyıla tarihlendirilen Hüseyin Gazi yapı topluluğunun türbesi, kaba moloz taştan yapılmıştır. Yapı değişik dönemlerde yapılan onarımlar sonucu mimari özelliğini yitirmiştir. Türbe, buradaki Hüseyin gazi yapı topluluğunun avlusunda yer almaktadır. Dikdörtgen planlı olup, üzeri çapraz tonozla örtülüdür. Dışarıdan görülen kubbenin sonradan yapıldığı sanılmaktadır. Türbeye yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. Kapı kemerinin üzerine renkli mermerlerden yapılmış 12 köşeli bir yıldız motifi ile dört sıra halinde kitabesi yerleştirilmiştir. Türbe içerisinde bir sanduka vardır. Mezarın baş kısmında 12 dilimli bir mezar taşı bulunmaktadır. Elvan Çelebi Türbesi (Mecitözü) Çorum Mecitözü ilçesi, Elvan Çelebi Köyü’ndeki Elvan Çelebi Camisi yanında, Elvan Çelebi’nin türbesi bulunmaktadır. Elvan çelebi Aşık Paşa’nın oğlu olup, büyük dedesi de Baba İshak’ın hocası Baba İlyas’tır. Baba İshak isyanını bastıran Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev, bu arada Baba İlyas’ı da öldürmüştür. Bundan sonra bu aile Mısır’a kaçmış, daha sonra Çorum’a yerleşmiştir. Elvan Çelebi bugünkü köyü, camiyi, yanına da kendi türbesini, hamam ve bir tarafına da dergah yaptırmıştır. Camiye bitişik olan türbe kaba yontma taştan yapılmış, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Ergülü Baba Türbesi (Sungurlu) Çorum Sungurlu ilçesinin batısında, Yörüklü Köyü’nde bulunan türbe Ergülü Baba’ya ait olup, mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Halk arasındaki yaygın bir inanca göre, çocuğu olmayanlar bu türbeyi ziyaret eder, ziyaretten sonra çocukları olursa ismini Ergülü koyarlar. Demirşeyh Türbesi (Sungurlu) Çorum Sungurlu ilçesinde geniş bir alanda yapılmış olan bu türbenin kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Bu bakımdan ne zaman yapıldığı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Halk arasında yaygın bir inanışa göre bu türbe Malazgirt Savaşı’ndan sonra yapılmıştır. Ancak bu yapının günümüze gelebilen mimarisi Selçuklu yapısından çok, Osmanlı türbe mimarisine benzemektedir. Türbe moloz taştan örülmüş, kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbe kare gövdeden trompların yardımı ile duvarlar üzerine oturtulmuştur. Kubbe ve kemer örgülerinde tuğlalar kullanılmıştır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla türbe orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Türbe içerisinde sade bir mezar bulunmaktadır. Türbenin üzerinde bir göktaşı vardır. Demirşeyh isminin de bu taştan geldiği sanılmaktadır. Demirşeyh Türbesi 1977 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmıştır. Nöbeti Baba Türbesi (Sungurlu) Çorum Sungurlu ilçesinde Aygar Dağı’nın zirvesinde düz bir alan üzerinde bulunmaktadır. Nöbeti Baba’nın kim olduğu bilinmemekle beraber, halk arasındaki yaygın bir söylentiye göre; alim bir kişi olup, nöbet tutarken şehit olmuştur. Yöre halkı bu türbenin etrafındaki düz alanda toplanarak yağmur duasına çıkarlar, burada namaz kılınıp, kurbanlar kesildikten sonra duaya katılanlara sunulur. Türbe mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Kaba yontma taştan kare planlı olarak yapılmış, üzeri de kubbe ile örtülmüştür. Türbenin yuvarlak kemerli bir giriş kapısı vardır bunun dışında duvarlarında pencereler bulunmamaktadır.
  2. _asi_

    Çorum köprüleri

    HİTİT KÖPRÜSÜ (Sungurlu) Çorum, Sungurlu ilçesindeki bu köprüyü ilk defa Prof. Dr. N.Naumann tarafından bulunmuş ve M.Ö XIII.yüzyıla Hitit dönemine tarihlendirilmiştir. Anadolu’da ilk köprü denemesi olarak bilinen bu köprü Ambarlıkaya’da 8.50 m. genişliğinde, 14 m. derinliğinde bir uçurum üzerine yapılmıştır. Köprünün zıvana delikleri ile geniş basamakları görülmektedir. KOYUN BABA KÖPRÜSÜ (Osmancık) Çorum, Osmancık ilçe merkezinde, Kızılırmak Nehri üzerinde bulunan Koyun Baba Köprüsü Sultan II.Beyazıt zamanında yapılmıştır. Köprünün yapımına l484’de başlanmış ve l489’da tamamlanmıştır. Köprünün karşısındaki kalede duvarına bitişik, Arapça köprü kitabesi bulunmaktadır: ”Yardımından dolayı Allah’a Hamd ve doğru yolun kılavuzu Muhammed ve onun yüce ailesine ve halkı doğru yola yönelten ashabına salat olsun. Dünya, ibret sahiplerinin nazarında hayır ve geçit köprüsüdür. Yaratıklar için sürekli hayat ve sevinç imkansızdır. Ne mutlu o başlangıç ve sonu düşünen kimseye ki, ahiret yolcuğuna devir için sevap edine. Sürüp giden sadaka ise, ne güzel sevaptır. Sadır ola bu yüce emir, bütün ülkelerde sürekli geçerli olsun. Ulu, adaletli, bilgin sultan ve yiğit, yüce hakan, milletlerin yönetimini elinde tutan, Arap ve acem sultanlarının sultanı, gazi ve mücahitlerin efendisi, kafir ve müşrikleri kahreden, krallar sultanı ve denizler hakanı, ihsan ve kudret sahibi Allah’ın desteklediği “Sultan Ebül-Fetih Beyazıt bin Mehmet Han” Allah onun saltanatını gece ve gündüzler birbirini izledikçe sürdürsün. Kıyamet gününde sevaba ermek, üzerinden geçenlere ibret olmak, umum tarafından faydalanılmak amacıyla sürekli bir hayır olan bu değerli köprünün sağlam olarak yapılmasını emreyledi. Bu hayırlı eserin tesisi, 889 senesinin Şaban ayında başlandı ve 894 senesinde tamam oldu”. Köprü ismini Anadolu’nun tanınmış velilerinden Koyun Baba’dan almıştır. Koyun Baba ile ilgili yörede yaygın bir söylenti vardır. Koyun Baba bir gün Kargıya gitmiş, oradaki bir çeşmenin yanında otururken yaşlı bir kadın elindeki su güğümü ile gelerek su doldurmaya başlamıştır. Bunu gören Koyun Baba senin oğlun yok mu? Suyu neden sen taşıyorsun diye sormuştur. Kadın, vardı ama öldü diye soruyu yanıtlamıştır. Bunun üzerine Koyun Baba iki çocuğun olursa birini bana verirmişsin diye sormuştur. Bunun üzerine kadın ben yüz yirmi yaşındayım yanıtını vermiştir. Koyun Baba’da Allah her şeye kadirdir dedikten sonra ve kadına bir elma uzatmıştır. Bu elmayı kocanız ile beraber yiyin iki çocuğunuz olacaktır demiştir. Ama bu çocuklardan biri benim olacak diye sözlerine eklemiştir. Kadın elmayı almış evinde kocası ile beraber yedikten bir süre sonra hamile kalmış ve iki oğlan çocuk doğurmuştur. Bundan sonra hemen Koyun Baba’ya gitmişler; Koyun Baba’da çocuklardan birine Ahmet diğerine de Mehmet ismini takmış ve Ahmet’i alarak kendisine kardeş edinmiştir. Bu çocuğa Koyun Baba’nın kardeşi olduğu için Ahi Baba denilmiştir. Koyun Baba Köprüsü’nün yapılması ile ilgili bir başka öykü daha bulunmaktadır. Buna göre; Fatih Sultan Mehmet Otlukbeli Savaşı’na giderken Koyun Baba’ya uğramış, Onun hayır duasını almak istemiştir. Savaş dönüşünde vezirini göndererek Koyun Baba’nın bir dileği olup olmadığını sordurmuştur. Koyun Baba’da eğer hayır yapmak istiyorsan Kızılırmak üzerine bir köprü yaptır demiştir. Ancak köprü yapılmadan Fatih Sultan Mehmet ölmüştür. Babasının ölüm haberini alan Beyazıt Osmancık’a geldiğinde Koyun Baba’yı görmüş ve kendisini karşıya geçirmesini istemiştir. Koyun Baba’da olur ama buraya bir köprü yaparsan demiştir. O zaman gözlerini kapa demiştir. Şehzade Beyazıt gözlerini kapamış, açtığında da kendisini İstanbul’da bulmuştur. Bundan sonra da köprüyü yaptırmıştır. Koyun Baba Köprüsü kaleye yakın yerinde ayağın karşısında kitabesi bulunmaktadır. Köprü 250 m. uzunluğunda, 7.50 m. genişliğindedir. Yöresel sarı renkte dikdörtgen blok taşlardan yapılmıştır. Sivriye yakın yuvarlak kemerli 19 gözden meydana gelmiştir. Ancak bunlardan 15’i görülebilmektedir. En yüksek gözün yüksekliği de 25 m.dir.
  3. Külliyeler-Medreseler-Türbeler Hüseyin Gazi Külliyesi Alaca İlçesinin 3 km. güneyinde yer alan yapı kompleksi medrese, türbe, aşevi, misafirhane, çeşme ve havuzdan oluşmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait iken önceki yıllarda şahsa satılan yapı kompleksi 13yy. ‘a tarihlendirilmektedir. ( Yapı kompleksinin medresesi Medrese bölümünde, türbesi ise Türbe bölümünde anlatılmıştır.) Günümüzde yapı kompleksinin çevresi, mal sahibi tarafından etrafı duvar ve tellerle çevrilmiştir. Hüseyin Gazi Külliyesi medrese, medresenin girişindeki aşevi, medresenin doğusunda türbe, medresenin kuzeyinde havuz, avlunun kuzeyinde çeşme ve kompleksin kuzeydoğusunda bugün depo olarak kullanılan misafirhane yapısından oluşmaktadır. Kalehisar Külliyesi (Behramşah Külliyesi) Selçuklu Devrine tarihlenen külliye medrese, hamam, türbe ve handan oluşmaktadır. (Külliyenin medresesi Medrese Bölümünde anlatılmıştır.) Külliyenin hamamı medresenin güneydoğusunda kalmaktadır. Kareye yakın planlı yapının bazı duvarları temele kadar yıkılmıştır. Han külliyenin batısında yer almakta olup, yalnız temelleri kalmıştır. Külliyeye ait türbe yapısı ise kuzeyde yer almaktadır. Kare planlı türbenin bugün bir kemer parçası kalmıştır. Hüseyin Gazi Medresesi Alaca İlçesinin 3 km. güneyinde bulunan medrese pek az tanınan fakat orijinal bir mimari düzen göstermesi bakımından son derece ilginç bir yapıdır. Kitabesi olmadığı için yapım tarihi belli olmayan ancak mimari özellikleri göz önüne alınarak 13.yy ‘a tarihlenen yapı çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye görünümü vermektedir. Birbirine geçme iki bölüm halinde düzenlenmiş olan yapı kompleksine doğudaki beyaz ve siyah mermerden yapılmış portalle giriş sağlanmaktadır. Sanat tarihi açısından oldukça önemli olan ve basit bir bordürün çerçevelediği portalin kapı nişi derin ve kemeri altı sıra stalaktit dolguludur. Altta üzerinde yazı bulunmayan levha ile levhanın iki yanında iki oymalı kabara yer almaktadır. 13.yy. ortalarına tarihlenen bu Selçuklu portalinden giriş holüne geçilmektedir. Dikdörtgen planlı holün kuzeyinde iki kademeli olarak dışarıya çıkıntı yapan bir kanat mevcuttur. Kuzey duvarında bulunan ocak yeri bu mekanın yapı komleksine ait aşevi olduğunu göstermektedir. Giriş holünün batı duvarında kesme taştan örülmüş, kemerli basit bir kapı ile avluya geçilmektedir. Giriş kapısıyla avlu arasında bir eyvan ve avlu ile eyvanın yanlarında odaların bulunduğu mevcut olan duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Avlunun güneyinde ise ana eyvan ile eyvanın batısında bir oda, doğusunda türbe yer almaktadır. Sonradan yapılan tadilatlarla ana eyvanın güney duvarına kapı açılarak, bu bölüme geçiş sağlanmıştır. Kalehisar Medresesi ( Behramşah Medresesi) Mahmudiye Köyünün 2-3 km. güneyinde Kaletepe Mevkii denilen alanda yer alan medrese buradaki külliyenin bir parçasıdır. Yapım tarihi belli olmayan yapı, mimari özellikleri bakımından bir Selçuklu yapısı olduğunu göstermektedir. İki eyvanlı tipte, moloz taşla inşa edilen medrese kuzey-güney doğrultusunda kareye yakın bir planda yapılmıştır. Uzun giriş eyvanından üstü açık avluya geçilmektedir. Giriş eyvanının her iki yanında birer dershane odası, giriş ekseninde mihrap nişli ana eyvan ve her iki yanında birer oda yer almaktadır. Avlunun her iki tarafında avluya açılan üçer oda bulunmaktadır. Avluda üzeri tonozlu revak kalıntıları görülmektedir. Yapının portaline ait hiçbir iz kalmamıştır. Hüseyin Gazi Türbesi Hüseyin Gazi yapı kompleksi içinde bugün iyi durumda bulunan türbe, avlunun güneydoğusunda yer almakta olup, türbenin kapısı avlu tarafında avluya 45 derecelik bir açı yapar şekilde tertiplenmiştir. Türbe dikdörtgen planlı, çapraz tonoz örtülüdür. Dışardan görülen kubbe yalancı olup, sonradan yapılmış olması muhtemeldir. İnşa malzemesi olarak alt kısımlarda taş, üst kısımlara doğru az da olsa tuğla kullanılmıştır. Tuğla ve taş araları horasan harçlıdır. Türbeye yuvarlak kemerli, taş çerçeveli üzeri işlemeli ahşap bir kapı ile giriş sağlanmaktadır. Kapı kemeri üzerinde renkli mermerden yapılmış 12 köşeli yıldız motifi ile kapı üzerinde yine mermerden 4 sıra yazı bulunan kitabe bulunmaktadır. Türbenin duvarlarının iç yüzeyleri tatlı kireç sıvalı olup, üzerinde Allah, Muhammed ve halifelerin isimleri yazılıdır. Duvarların üst kısmında her duvarda bir adet olmak üzere toplam 4-adet pencere yer almaktadır. Pencereler içten dışa doğru daralarak dikdörtgen çerçeveli küçük birer mazgal pencereyle dışa açılmaktadır. Pencerelerin ikisi üzerinde içinde 5 köşeli yıldız motifi bulunan niş kısmı yer almaktadır. Çapraz tonoz ile örtülü olan türbenin tonozunda iç içe dairevi çizgilerden meydana gelen koyu mavi zemin üzerine beyaz çiçek motifli bir göbek kısmı bulunmaktadır. Türbenin içinde bir adet mezar yer almakta olup, mezarın baş kısmında 12 dilimli sarıklı mermerden bir mezar taşı mevcuttur. Baş taşının ön yüzünde 8 sıra araları cetvelli eski yazı kitabe, arka tarafında ise taban üzerinde kalp şeklinde mermer bir kurna bulunmaktadır. Demirşıh Türbesi Sungurlu İlçesine bağlı Demirşıh köyünün mezarlığı içinde bulunan türbe, doğu-batı yönünde dıştan dikdörtgen biçimli, kareye yakın iki odadan meydana gelmiştir. Birinci oda 25-30 yıl önce yeniden yapılmış, ikinci oda ise orijinal şeklini korumuştur, Alçak ve sivri kemerli kapı ile türbe kısmına geçilmektedir. Mekan kubbe ile örtülüdür. Cephelerin üç tanesinde pencere, güney duvarında niş yer almaktadır. Yapı malzemesi olarak dış köşelerde sarı kesme taş, duvarlarda toplama taş ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Osmanlı Devri türbe yapılarına benzemekle beraber taşra tipindedir. Koyunbaba Türbesi Osmancık İlçe merkezinde bulunan ve Osmanlı padişahlarından Sultan II. Beyazıt zamanında 1469 tarihinde yaptırılan türbe, yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştur. Evliya Çelebi’ye göre türbe alanında cami, yemekhane, ziyafet odası, konuk evleri ve kurşun kaplı bir türbe yaptırılmıştır. Ancak, türbe dışındaki yapıların bugün temelleri kalmıştır. Türbenin çift kanatlı, derin oyma tekniği ile işlenmiş ahşap kapısı bugün Çorum Müzesi’nde korunmaktadır. Türbe 1989 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
  4. _asi_

    Çorum hamamları

    GÜPÜR HAMAMI (Merkez) Çorum Ulu Camisi’nin karşısında, kent merkezinde olan Güpür Hamamının ne zaman ve kimin tarafından yapıldığını belirten bir kitabesi günümüze gelememiştir. Bununla beraber yapı üslubundan XV.yüzyılın sonları ile XVI.yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı mimarisindeki çifte hamam plan düzeninde yapılan hamam, uzunlamasına gelişen bir plan şemasına sahiptir. Kadınlar ve erkekler kısmından meydana gelmiştir. Hamamı oluşturan soğukluk,sıcaklık ve halvet bölümleri peş peşe sıralanmışlardır. Her bölümün üzeri kasnaklı birer kubbe ile örtülmüştür. PAŞA HAMAMI (Taceddin Hamamı) (Merkez) Çorum’da, Kunduzhan Mahallesinde Çarşı içersinde bulunan Paşa Hamamını 1484 yılında Taceddin İbrahim Paşa Bin Hacı Bey yaptırmıştır. Osmanlı Hamam mimarisi içerisinde çifte hamam plan düzeninde yapılmıştır. Kadınlar ve erkekler kısımları birbirlerine simetriktir. Hamam günümüze özgün biçimini koruyarak gelmiştir. Soğukluk, sıcaklık ve halvet bölümlerinden oluşmakta olup her bölümün üzeri kiremit kaplı kubbelerle örtülmüştür. Hamamın duvarları kaba yontma taş ve moloz taşla örülmüştür. ALİ PAŞA HAMAMI (Merkez) Çorum, Kunduzhan Mahallesi’nde, Çarşı içerisinde olan bu hamamı Erzurum Beylerbeyi Ali Paşa l573’de yaptırmıştır. Çorum hamamlarının en büyüklerinden olan bu hamam aynı zamanda Yeni Hamam olarak da tanınmaktadır. Osmanlı mimarisindeki çifte hamam plan düzeninde olun bu hamamda kadınlar ve erkekler kısmından meydana gelmiştir. Hamamın bölümlerini oluşturan soğukluk, sıcaklık ve halvet bölümleri kasnaklar üzerine oturmuş kubbelerle örtülmüştür. MİHRİ HATUN HAMAMI (İskilip) Çorum, İskilip ilçesinde bulunan Mihri Hatun Hamamı, aynı yerdeki Mihri Hatun Camisi ile beraber yapılmıştır.XVII.yüzyıl eseri olan bu Hamamı Sultan IV.Murat’ın eşi Mihri Hatun’un İskilip’te ölmesi üzerine yaptırılmıştır. Kalın duvarları olan bu hamam yıkık halde günümüze gelebilmiştir. Kalıntılarından çifte hamam plan düzeninde olduğu anlaşılmaktadır. SİNAN PAŞA HAMAMI (İskilip) Çorum, İskilip’te Sultan II.Bayezid’ın veziri Sinan Paşa cami, sıbyan mektebi ve han ile birlikte bir de hamam yaptırmıştır. Hamam soğukluk,sıcaklık ve halvet bölümlerinde oluşmaktadır. XX.yüzyılın ikinci yarısında harap bir duruma gelen hamam 1956 yılında yeniden onarılmıştır. Orijinal durulunda kubbeli olan hamamın bölümlerinden soğukluğun üzeri tavanla örtülmüştür. Soğukluktan sivri kemerli bir kapı ile sıcaklığa geçilmektedir. Bu bölümlerin üzeri kasnaklı birer kubbe ile örtülmüştür. KOCA MEHMET PAŞA HAMAMI (Mecitözü) Çorum, Mecitözü ilçesinde Koca Mehmet Paşa tarafından çifte hamam olarak cami ile birlikte yaptırılmıştır. Osmanlı hamam mimarisindeki çifte hamam plan düzenine göre yapılmıştır. Soğukluk, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Soğukluğun üzeri iki küçük kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklık bölümünün etrafına eyvanlar yerleştirilmiş, üzeri de kubbe ile örtülmüştür. HACI HAMZA HAMAMI (İskilip) Çorum İskilip ilçesinde bulunan Hacı hamza hamamı Sinan Paşa tarafından 1514 yılında yaptırılmıştır. Osmanlı hamam mimarisinin erken örneklerinden olan bu hamamın iki kapılı bir girişi bulunmaktadır. Kaba yontma taştan yapılan hamam soyunmalık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden oluşmaktadır. Her bölümün üzeri kasnaklı birer kubbe ile örtülüdür. BEKE KAPLICA HAMAMI (Mecitözü) Çorum Mecitözü ilçesinin Figani Köyü yakınında bulunan Beke Hamamı, aslında Beke Kaplıcasının hamamıdır. Kaba yontma taştan yapılan hamamın üzeri kubbe ile örtülüdür. Hamamın içerisinde bir havuz bulunmaktadır. Beke Kaplıcalarının suyunun idrar arttırıcı etkisinden ötürü vücutta toplanan metabolizma artıklarının dışarıya atılması ve vücut taşlarının düşürülmesinde etkilidir.
  5. _asi_

    Çorum adının kökeni

    ÇORUM ADININ KÖKENİ Çorum adının kaynakları ile ilgili muhtelif rivayetler ve bilgiler vardır. Bizans (Doğu Roma) Kaynaklarına Göre Anadolu'nun Türkleşmeye başladığı 1071 Malazgirt Meydan Savaşından çok önce Türk boyları yavaş yavaş Anadoluya sızmaya ve yerleşmeye başlamışlardır Bu tarihte Bizansa bağlı olan Çorum, Nikonya (Yankoniye) adını taşımaktaydı. Danişmendname'ye Göre Melik Ahmet Danişmend çetin savaşlardan sonra Bizans'ın elinden Çorum bölgesini alır. Halk müslüman olup bağlılık gösterir. Ancak bu tutumları, Melik Ahmed'i ve ileri gelen komutanları bir ziyafette zehirlemek istemelerinden dolayı bir tuzaktır. Bu kötü niyetlerini ve şehrin bir depremle tamamen yıkılacağını Melik Ahmet bir gece rüyasında görür. Melik Ahmet bu rüyanıın verdiği endişe ile uyanırken şehir sallanmaya başlar. Askerlerini ve arkadaşlarını derhal kaleden çıkartır. Kaledeki Bizanslılar müslümanların çekilişinden memnun kalarak kaleyi tekrar kapatarak savaş hazırlığına başlarlar ve yeniden dinlerine dönerler. Fakat deprem yeniden şiddetlenerek kale ve şehir tamamen harabeye dÖner. Bizanslılara bu saldırılarından dolayı, suçlu anlamına gelen "Cürümlü" adı verilir, zamanla bu "Çorumlu" olur. Evliya Çelebi Seyahatnamesine Göre Evliya Çelebi Seyahatnamesinin II.Cildi 407.sahifesinlde bölgenin havasının astım hastalarına iyi gelmesi nedeniyle, Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan hasta oğlu Yakup Mirza'yı ve yüzlerce çorluyu (bakımsız, zayıf, hastaları) buraya göndermiş ve bunlar sağlıklarına kavuşmuşlardır. Bundan dolayı şehre Çorum denilmiştir. Çorum'un çevresinin dağlarla çevrili oldukça geniş bir ova olmasından dolayı (Çevrim) denildiği, halk ağzında Çorum'a dönüştüğü söylenmektedir. Çorum (Önceleri bazen Çorumlu) Türklerin bölgeye gelmesiyle bu adı almıştır. Çorum veya Çorumlu adının Oğuz boyrarından Alayunt'lu boyunun bir oymağına ait olduğu belirtilmektedir.
  6. _asi_

    Çorum tarihi

    Çorum İli, tarihin derinliklerinden günümüze dikkate değer izler taşıyan bir bölgedir. Her tarafında en eski tarihlerden bu güne kadar gelmiş değişik medeniyetlere ait katıntılara rastlanır. Hititler Anadolu egemenliğine bu bölgeden başlamışlardır. Bölgede bu uygarlık kalıntıları bitişik veya üst üste bulunmaktadır. Bir Hitit höyüğü yanında bir Frig, Roma, Bizans devri mezarı veya taban mozaikleri, diğer yanda Selçuklu Kervansarayına ait yıkınt yerleri ve onun yanında Osmanlı eserleri:ne rastlamak mümkündür. Çok sayıda tarih öncesi devrin en belirgin özelliğini taşıyan tabii ve yapma mağaralar mevcuttur. Yazılı tarih öncesi ve sonrası uygarlıkların kalıntıları, yapılan kazılarla gün ışığına çıkmakta ve Çorum bölgesinin uygarlık tarihinde eski bir medeniyet merkezi olduğunu göstermektedir. İSLAM ÖNCESİ ÇORUM Çorum bölgesi, tarihi ve kültürel açıdan günümüzden 7000 bin yıl öncesine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Bölgede sırasıyla Kalkolitik (Taş), Eski Tunç Çağı, Asur Ticaret kolonileri, Hitit, Frig, Helenistik, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserlere rastlanmaktadır. Paleolitik ( Yontma Taş ) ve Neolitik ( Cilalı Taş ) Devirler Dağınık bir şekilde ve az sayıda olan bazı taş aletler, bu bölgede belki Yontma Taş Çağı (Paleolitik) insanın da yaşamış olduğunu gösterir. Yine bu çevrede bulunan münferit buluntular, Çorum İli'nde Cilalı Taş Devri'nde (Neolitik) de bir iskanın varlığını gösterir. Yeni yapılacak ve yapılmakta olan arkeolojik kazı ve araştırmalar, bu çağlara ait aydınlatıcı bilgi ve eserleri meydana çıkaracaktır. Kalkolitik Devir ( Taş Çağı ) M.Ö. 5000-3000 Bu bölgede şimdiye kadar rastlanan en eski yerleşme yerleri, Maden_Taş Çağı (Kalkolitik) diye bilinen zamana aittir. Bu devir eserlerine Alacahöyük, Büyük Güllücek, Kalınkaya, Pazarlı, Kuşsaray ve Boğazköy civarında rastlanmış; bina kalıntıları, seramik, taş ve kemik aletler gibi pek çok eserler bulunmuştur. Bunlar Çorum, Alacahöyük, Boğazköy ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzelerinde teşhir edilmektedir. Eski Tunç Devri ( M.Ö. 3000-2000 ) M.Ö. 3. binde başlayan Eski Tunç Devri iskanlarının Çorum İli'nde yaygın bir şekilde olduğu görülür. Bu devirde çeşitli madenler bol miktarda kullanılmaya başlanmış, küçük şehir beylikleri kurulmuş ve bu şehirlerin etrafı surlarla çevrilmiştir. Alacahöyük bunların en önemlisidir. Alacahöyük'ün Eski Tunç Çağı'ndaki zenginliği, yalnızca hayvan yetiştirilmesi ve yüksek ziraatle izah olunamaz. Alaca, Karadeniz'i Akdeniz'e ve Ege havzasını Kuzey Doğu Anadolu ile İran yaylasına bağlayan yollar üzerindedir. Samsun'dan Çorum ve Sinop'tan iskilip hattı ile gelen yol Delice ve Kanak boylarını aştıktan sonra, Kayseri'ye ve ordanda Kilikya geçidini geçerek Mersin'e ulaşır. Ege'den Ankara'ya uğrayarak geln yol da Kalecik, Sungurlu ve Höyüğe uğradıktan sonra Boğazlıyan yolu ile, Kayseri'ye yahut Sivas - Kangal yolu ile Malatya'ya, Sivas - Erzincan - Erzurum yolu ile İran yaylasına ulaşır. Bu Çağda Alacahöyük'te, Çorum ve çevresinde yaşayan kavmin adı, daha sonraki çağın yazılı belgelerine göre, Hatti olarak bilinmektedir. İlimizde pek çok örneklerini bulduğumuz Eski Tunç Çağı İskanlarına Alacahöyük'ten başka, Boğazköy, Eskiyapar, Kalınkaya, Pazarlı, Kuşsaray, Güzelcedere, Elvançelebi vs. gibi merkezlerde de rastlanmıştır. Assur Ticaret Kolonileri Çağı ( M.Ö. 1950-1850 ) M.Ö. II. binin başlarında Mezopotamyalılar, Assur Devleti'nin öncülüğünde zengin Anadolu ile büyük ticari ilişkilere giriştiler. Bu ilişki; Anadolu'nun tarih çağına girmesine, yazının tanınmasına ve kullanılmasına yol açtı. Assurlu tüccarlar Anadolu'da Karum denilen ticaret merkezleri kurdular. Karum'ların çorum ili'nki en büyük temsilcisi Boğazköy'dür. Yazılı belgelerden öğrendiğimize göre, M:Ö: 19 ve özellikle 18. yüzyılda Hitit öncesi yani Hatti halkının yanı sıra burada Assurlu tüccarların konakladığı ve şehrin adının Hattuş olduğu anlaşılmaktadır. Bu çağda sanatın yerli gelenek ve görenekleri yaşamakta ise de, yerli yani Hatti sanatı Mezopotamya'dan gelen etkilerle gelişmiş, aşılanmış ve bundan arkeolojide Hitit sanatı denilen büyük ve yeni sanatın temelleri atılmıştır. Hitit Çağı ( M.Ö. 1650-1200) Assurlu tüccarlar M.Ö. 1850'lerde Anadolu'dan çıkmak zorunda kaldıktan sonra, Hititler politik egemenliği ellerine almış ve şehir devletlerini birleştirerek veya oratadan kaldırarak merkezi bir devlet kurmuşlardır. Koloni çağını takiben bu ilk devreye, Eski Hitit devleti zamanı denilir. Devletin kurucusu Labarna'dır ( takrien M.Ö. 1700 ). İlk Hitit kralları olan Pithana ve Anitta Assur ticaret kolonileri çağının geç safhasında yaşamışlardır. Labarna'dan sonra I. Hattuşili ve I. Murşili devletin sınırlarını çok genişletmişler ve hatta Murşil'i Babil'i zaptederek kudretli eski Babil Devletini yıkmıştır. ( M.Ö. 1550 ). I. Murşili'den Telipinu zamanına kadar aşağı yukarı yüzyıl süren kısmen karanlık bir devre görülür. Bu devirden sonra iktidara geçen krallardan I. Suppiluliuma ( takriben M.Ö. 1371 - 1335 ), Anadolu ve Suriye'de bir çok seferler yaparak devletin sınırlarını genişletmiştir. Muvatalli (takriben M.Ö. 1305 - 1282), Mısırlılarla Kadeş savaşı'nı yapmış, kendisinden sonra tahta geçen III. Hattuşili ( takriben M.Ö. 1275 - 1250 ) zamanında, Mısır'la eşit şartlarla Kadeş Antlaşması yapılmıştır. ( M.Ö. 1220 ) daha çok kültür faaliyetlerine önem vermiş, Boğazköy'ün 2 km. kuzeydoğusundaki Yazılıkaya açık hava tapınağına son şeklini vermiştir. Bu çağın en önemli şehri Çorum sınırları içindeki Hitit devleti'nin başkenti olan Boğazköy (Hatuşa) ve yakınındaki Alacahöyük'tür. Bunların yanında Eskiyapar, Pazarlı, Kuşsaray 'da Hitit yerleşmeleri mevcuttur. Frig Çağı M.Ö. 1200 Yıllarında Ege göçleri ile Anadolu'ya gelen kavimler, zaten zayıflamış olan Hitit Devleti'nin yıkılmasına sebep oldular. Bu tarihten itibaren Anadolu'da karanlık bir devrin başladığı görülür. M.Ö. 8. yüzyılda bu göçlerle geldikleri sanılan Frigler, Yıkılan Hitit şehirleri üzerinde yeni bir devlet kurmuşlardır. Çorum havalisinde Boğazköy, Alacahöyük, Pazarlı ve Eskiyapar Frigler'in de önemli şehirleri olmuşlardır. Frig Devleti M.Ö. 6. yüzyılın ilik yarısında Kimmerler tarafından yıkılmış, fakat kültürleri daha bir süre devam etmiştir. Frig Sonrası Kimmer istilasından sonra Çorum ve havalisi İran'da bir devlet kuran Medler'in, daha sonra da M.Ö. 333 de Anadolu'yu istilasına kadar Persler'in hakimiyetinde kalmıştır. M.Ö. 276 da, Trakya üzerinden geldikleri sanılan Galatlar, Anadolu içlerine kadar yayılarak, bu bölgeyi de idareleri altına almışlardır. Çorum ve çevresinde Hitit ve Frigler'den sonra en çok iz bırakan Galatlardır. Konfederasyonla yönetilen Galatların Çorum İli dahilindeki merkezleri Tavium, İskilip, Avkat ve Nefesköy'dür. İmparator Julius Cesar zamanında, bu havali Romalıların eline geçmiş, M.S. 395 te Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasını müteakip, Çorum ve civarı Doğu Roma ( Bizans ) İmparatorluğu'nun hissesine düşmüştür. Bu devirde Çorum'un adını, Yankoniya veya Nikonya olarak görmekteyiz. ÇORUM'UN TÜRK YÖNETİMİNE GEÇİŞİ İslamlığın yayılışı sırasında, Emeviler zamanında Arap orduları, bir çok kez Bizanslılarla savaşlar yapmışlardır, hatta İstanbul'u bile kuşatmışlardı. Emevi hükümdarı I. Muaviye zamanında, İstanbul'u fethetmek için gönderilen orduda pek çok İslam büyükleri ve Peygamberimizin yakınları vardı. Bunlardan Kereb-i Gazi, Süheyb-i Rumi, Ubeyd-i Gazi, kuşatma dönüşü Çorum'da şehit olmuşlardır. ( Hicri 92 ), Çorum'un Hıdırlık mevkiinde yatan bu İslam büyükleri halkımızdan büyük sevgi ve saygı görmektedir. Yine aynı şekilde Emir Müslim ve Seyyid Battal komutasındaki ordular; Amasya, Çorum ve havalisini ilik defa Bizanslıların elinden almışlarsa da, Emevi Devleti'nin zayıf düşmesi sonucu buralar kısa bir süre sonra tekrar Bizanslıların eline geçmiştir. Abbasiler zamanında da Çorum, bir sonuç elde edememiş olmakla beraber İslam akıncılarının Ankara'ya kadar uzanan akınlarına sahne olmuştur. 1071 Malazgirt meydan savaşı ile, Anadolu kapılarını ebediyen Türklere açan Büyüklü Selçuklu Sultanı Alparslan'dan sonra, Türk beyleri, bir çok koldan Anadolu kalelerini, her biri bir destan olan nice kahramanlıklar yaratarak Bizanslılardan almayı başardıalr. Çorum, Amasya, Tokat yöresinin fethine memur edilen Danişmend Ahmet Gazi, Amasya'yı aldıktan sonra, o zamanki adıyla Nikonya olan Çorum'u almak üzere amcası oğlu Çavlı Beyi gönderir. O da yanına, Karatekin ve Serkes Ahmet Gazi'yi alarak Çorum'a yürür. Zaten Küçük bir kuvvettle gelen Çavlı bey ve arkadaşları, istenilen sonucu alamaz. Bunun üzerine, Danişmend Ahmet Gazi 30 bin kişilik askeri ile Çorum'a gelir. Beraberinde ünlü türk komutanlarından İltekin Gazi de vardır. Kaleyi kuşatır ve dışarısı ile ilgisini keser. Türk töresine uyarak kaledeki Nastura teslim olmasını ve bu sayede bağışlanacağını bildirmek üzere, bir elçi gönderir. Nastur gelen elçinin getirdiği mektup'daki teslim olma çağrısını reddeder. Kuşatma bir hafta sürer, çetin savaşalar olur. Nikonya sonunda 1075 te Türklerin eline heçer. Nikonya'nın alınmasından sonra Melik Ahmet Gazi, Alayuntlu boyundan Çorumlu Oymağı başı İlyas Bey'i vali olarak bırakır ve kendisi İltekin Gazi ile Osmancık'ın fethine gider. Çorum adı da, işte bu zamandan ve bu oymağın adından ötürüdür. SELÇUKLULAR ZAMAMNINDA ÇORUM Çorum'un Anadolu Selçuklu yönetimine geçişi, Haçlı savaşları sırasında Çorum Valisi Obruna'nın I. Kılıçarslan'a sığınmasıyla olmuştur. Çorum'da I. Kılıçarslan zamanında bir çok yapım çalışmaları olmuş, Çorum Kalesine son şekli verilmiş, medreseler açılmıştır. 1200 yılına ait bir tutanakta ; Ulucami, Pazar Camii, Abdibey Camii, Defterdar Camii, Burhanket-Hüda Camii, Nurullah Camii gibi camilerle Süleyman Ağa Kütüphanesi kayıtlı bulunmaktadır. İçteki karışıklıktan zayıf düşen Selçuklu Devleti, Moğol saldırısında pek bir varlık gösteremedi. II. Gıyasettin ile Moğol Komutanı Baycu Noyan arasındaki Kösedağ savaşında (1234) Selçuklular yenildi. II. Gıyaseddin boğduruldu ve böylece Anadolu'da tekrar karışıklık devri başladı. Sivas ve Amasya'nın emirsiz kalması sonucu karışıklıkdan, Karahisar Temürlüye sahip olan Hüsameddin faydalanmış, Çorum ve Osmancık'a da hakim olmuştur. 1276 da Kunduz Beyin oğlu Emir Celaleddin, Çorum'daki Moğalları yenerek Çorum ve Amasya'yı kurtarmış İlimizdeki Kunduzhan mahallesinin adı da bu beye izafeten verilmiştir. OSMANLILAR ZAMAMNINDA ÇORUM 1402 yılında, Ankara savaşında Yıldırım'ın Timur'a yenilişi ile kurulan birlik bozulmuş ve Anadolu Beylikleri yeniden ortaya çıkmıştır. Kısmende olsa, Timur'un himayesinde Amasya'da egemenliğini yürüten Çelebi Sultan Mehmet zamanında Osmanlı idaresinde kalışı nedeniyle Çorum, Yıldırım Beyazıd tarafından alındıktan sonra Cumhuriyete kadar hep Osmanlı idaresinde bulunmuşur. Çelebi Mehmet Çorum'da Subaşılık kurduğu gibi, sık sık Çorum'u rahatsız eden Köpek oğlu Sülü ve kardeşi Hüseyin'i öldürterek Çorum'a faydalı olmuştur. Osmanlı birliğini sağlayan Çelebi Mehmet (1413) oğlu II.Murad'ı Amasya'ya vali yapmıştır. Bu zamanda Amasya'ya Tokat, Sivas, Doğukarahisar, Canik (Samsun) ve Çorum sancakları bağlı idi. II.Murad'ın Lalası Biçer oğlu Hamza Bey'in Çorum'a çok faydaları olmuş ve şehrin güzelleşmesine yardım etmiştir. MİLLİ KURTULUŞ SAVAŞI'NDA ÇORUM Milli kurtuluşumuz için, Büyük Atatürk'ün Samsuna çıkışından Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar, Çorum halkı her türlü maddi ve manevi yardımı yapmış, kendi payına düşen görevleri yerine getirmiştir. Çorum, Milli Hükümetin kurulduğu ilk zamanlarda, Yozgat taraflarında oluşan ve genişleyen Çapoanoğulları İsyanı karşısında gösterdiği cesaret , azim ve direnmesiyle, yeni kuruluş halinde bulunanve Milli Kurtuluş hareketine karşı olan ve sonuçları bakımından çok büyük tehlike arzeden bu isyanın önlenmesinde, hemen hemen en etkin rolü oynamıştır diyebiliriz. Kendilerine Halife Orduları Kumandanı süsü vererek isyan eden Çapanoğularıından Celal Edip, Salih ve Halit gibi asiler Kendilerine Halife Orduları Kumandanı süsü vererek isyan eden Çapanoğularıından Celal Edip, Salih ve Halit gibi asiler Yozgat, Çorum ve Kırşehir'i alarak Ankara'ya yürüyecekler, Milli Hükümeti dağıtacaklar ve suretle Saltanata bağlılıklarını ispat etmiş olacaklardı. Milli Kurtuluş Hareketinin başlangıcı ve en müşkil zamanında Çorum, bir taraftan Çapanoğullarının, öte yandan Pontuscuların tehdidi altında bulunuyordu. Eğer Çorum ortadan kalkarsa, bu iki zararlı kuvvet birbirleriyle bağlantı kuracak ve Ankara yolu açılmış olacaktı. Çorum milli bütünlüğümüzün bu en sıkıntılı geçen günlerinde, o zamanki yöneticisi, imanlı genci, halkı, çoluğu çocuğuyla topyekün tedbirler almış, teşkil ettiği milis kuvvetleri, şehrin etrafında aldığı savaş tedbirleri, inanç ve azimleriyle asillerin Çorum'a saldırmasını önlemişlerdir. İstiklal savaşı bitimine kadar milleti için hiç bir maddi ve manevi fedakarlıktan kaçınmayan Çorum'un, milli mücadele günlerinden ancak bir kaç cümle ile söz edebildik. Bu uğurda emeği geçen kahramanlarımızın şehit olanlarını rahmetle, gazilerini minnetle anarız.
  7. _asi_

    Çankırı resimleri

  8. _asi_

    Çankırı Mesire Yerleri

    DOĞAL GÜZELLİKLER VE MESİRE YERLERİ Mesire Yerleri Çankırı Kalesi: Geçmiş yıllarda çevre düzenlemesi yapılarak ağaçlandırılan Kale ılık ba­har ve sıcak yaz günlerinde halkımızın rağbet ettiği güzel bir mesire yeri ve ziyaretgahtır. Çan­kırı Fatihi Karatekin Bey’in Türbesi'nin de bulunması kalenin önemini artırmakta olup akın akın Kale'ye çıkan insanımız, bir taraftan piknik yaparken bir taraftan da Karatekin Bey'in Türbesi'ni ziyaret ederek dua etmektedirler. Çankırı'nın tamamına hakim bir tepe üzerinde olan Kale'de elektrik, su, telefon, mescit, otopark umumi tuvalet ile oturma yerleri mevcuttur. Araba ile çıkılabilen ve ocaklık bulunmayan Kale'ye piknik amacıyla çıkacakların, yanlarında piknik tüpü ve mangallarını getirmeleri gerekmektedir. Karaköprü Bahçeleri: Merkez İlçe'nin kuzeybatısında Tatlı Çay'ın her iki yanında bulunan bahçeler, şehrin güneyinde bulunan Feslikan Bahçeleri'yle birlikte Çankırı'nın akciğeri niteliğindedir. Yakın geçmişte sadece yazlık olarak kullanılan köşkleri, envai türlü yeşillikleri, mümbit toprağı ve zengin sosyal hayatıyla Çankırılı'nın vazgeçilmez alışkanlıklarından olan bah­çelerde, günümüzde çoğunlukla yılın tamamında oturulmakta ve alışkanlıkların devamı olarak sebze ve meyve üretimi sürdürülmektedir. Feslikan Bahçeleri kadar şanssız olmayan ve henüz iskana açılmamış olan bahçeler, özellikle yazın hafta sonlarında eş, dost ve yakınlar için sakin bir liman olma özelliğini sürdürmektedir. Orman Fidanlığı Mesire Yeri: Merkez İlçenin kuzeybatısında şehre 5 km. mesafede bulunan Orman Fidanlığı bünyesindeki mesire yerine Çankırı-Kastamonu yoluyla ulaşılmaktadır. Masabank tipinde oturma yerleri, kameriyeler, ocaklıklar, çeşmeler, umumi tuvalet, jetonlu telefon ve elektriğin bulunduğu mesire yeri ve çevresi, çoğunluğu çam olmak üzere değişik ağaç ve süs bitki­leriyle yeşillendirilmiştir. Eldivan İlçesi ve Bülbül Pınarı Mesire Yeri: İl Merkezi'ne 20 km. mesafedeki Eldivan İlçesi, nadide tabii güzelliklere ve günübirlik imkanlara sahip bir yerleşim yeridir. Eldivan Dağı'nın İlçe'ye bakan tarafları çoğunlukla çam olmak üzere meşe, yabani fındık, dağ kavağı ağaçlarıyla ve zengin bir orman altı bitki örtüsüyle kaplıdır. Kiraz meyvesi üretimi ile de meşhur olan Eldivan'a ulaşım, 08:00 - 20:00 saatleri arasında karşılıklı olarak çalışan Belediye otobüsleriyle sağlanmaktadır. İlçe Merkezi'ne 5 km. mesafede bulunan Bülbül Pınarı Orman İçi Mesire Yeri'ne asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Bahar ve yaz günlerinde yoğun bir ziyaretçi akınına uğrayan mesire ye­ri geniş bir alana yayılmış olup, masabank tipinde oturma yerleri, ocaklıklar, çeşme­ler, umumi tuvaletler, büfe, yağmur barınağı, seyir teras ve kulesi, otopark, çocuk parkı, telefon ile 7 yataklı bungalov tipi bir dinlenme evi bulunmaktadır. Giriş ücretlidir. İlçede, Bülbül Pınarı Mesire Yeri'nin dışında Karadere ve Saray Göletleri çevreleri ile orman içindeki çeşme ve su kaynakları civarında da çok sayıda piknik ye kamp yapmaya elverişli alan mevcuttur. Günübirlik ziyaretçiler her türlü ihtiyaçlarını İlçeden karşılayabilirler. Kadın Çayırı Mesire Yeri: Ilgaz'a 20, Çankırı'ya 70, Kastamonu'ya 30 km. mesafede bulunan Kadın Çayırı Orman İçi Mesire Yeri'ne, Ilgaz-Kastamonu Devlet Karayolu'nun 13. km.'sinden doğu­ya ayrılan 7 km.'lik asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Ilgaz Orman İşletme Müdürlüğü tarafından 10 hektarlık bir alanda düzenlenmiş olan mesire yerinde, günübirlik ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılayacak masabank türü oturma yerleri, ocaklıklar, çeşme ve tuvaletler, 7 yataklı bir dinlenme evi ile alabalık havuzları bulunmaktadır. Elektrik ihtiyacı jeneratörle karşılanan alanda telefon yoktur. Zemini çayırlar ve değişik otsu bitkilerle kaplı olan mesire yeri küçük bir vadide yer almakta olup etrafı sarıçam, karaçam ve köknar ağaçlarıyla çevrilidir. Bahar ve yaz aylarında çevre il ve ilçelerden gelen çok sayıdaki ziyaretçinin tatlı hatıralarla, tekrar gelmek üzere ayrıldıkları mesire yerine giriş ücretsizdir. Çerkeş Orman Fidanlığı Mesire Yeri: Derbent Şehitliği ve Mesire Yeri: Ilgaz'a 24, Çankırı'ya 74 km. mesafede yer alan mesire yeri Ilgaz-Kastamonu Devlet Karayolu kenarındadır. 5 hektarlık alana sahip olan mesire yerinde 12 oda 42 yatak kapasiteli bir motel yer almakta, kış sporu yapmak isteyenlerin yanısıra özel arabalarıyla seyahat edenlerce kısa süreli dinlenmeler için de tercih edilmektedir. Masabank türü oturma yerleri, ocaklıklar, çeşme­leri ve tuvaleti mevcuttur. Sarıçam, karaçam ve köknar ağaçlarıyla kaplı olan mesire yerinde elektrik ve telefon imkanları da mevcuttur. İlçe Merkezine 3.5 km. mesafedeki Orman Fidanlık Müdürlüğü sahasında bulunan bataklık ve sazlık alan değerlendirilerek halkın piknik yapabileceği şekilde düzenlenmiştir. Değişik bitki çeşitleri ile yeşillendirilen mesire yerinde gökkuşağı ala­balığı ve aynalı sazan balığı da yetiştirilen dört adet suni gölün yanı sıra masabank tipi otur­ma yerleri, ocaklıklar, çeşmeler, çocuk parkı, umumi tuvalet ile içinde şark odası olan bir misafirhane binası bulunmaktadır. Ziyaretçilerin ücretsiz olarak girebildikleri mesire yerinde karaca, kurt, tavşan, pekin ördeği ve kaz gibi hayvanlar da beslenmekte ve göllerde sportif olta balıkçılığı yapılabilmektedir. Seybeli (Işık Dağı) Orman İçi Mesire Yeri: Çerkeş-Kızılcahamam (Ankara) Karayolu üzerinde bulunan mesire yeri Çerkeş İlçesi'ne 20 km. mesafededir. Işık Dağı'nın kuzey yamaçlarında yer alan mesire yerinde masabank tipi oturma yerleri, ocaklıklar, çeşmeler, yağmur barınağı, otopark ve umumi tuvalet mevcuttur. Çerkeş-Kızılcahamam Karayolu mesire yerinin içinden geçmektedir. Yukarıda sayılanların dışında Orta, Kurşunlu ve Ilgaz İlçeleri'nden geçen Devrez Çayı, Çerkeş ve Bayramören İlçeleri'nden geçen Soğanlı Çayı ile Kızılırmak İlçesi’nden geçen Kızılırmak kıyılarında, Şabanözü İlçesi Karaören Göleti ile Güdüllü, Çivitçi ve Bayramyeri Bahçelerinde, Kurşunlu İlçesi Büyükgöl yöresinde, Merkez İlçe Apsarı Göleti çevresinde, Orta ilçesi Güldürcek Barajı civarında günübirlik ziyaretler için uygun yerler bulunmaktadır. Yaylalar : Yapraklı İlçesi ve Büyük Yayla: Merkez ilçe'ye 30 km mesafede bulunan Yapraklı İlçesi, Büyük Yayla Mevkisi ile İlimiz turizm potansiyeli içerisinde özel bir öneme sahiptir. İlçe'nin kuzeyinde yer alan Yapraklı Dağları üzerinde çok geniş bir alana yayılmış olan 1600-1700 m. rakımlı Büyük Yayla, yer yer yoğunlaşan sarıçam, karaçam, köknar, ardıç ağaçları ve zengin bir orman altı bitki örtüsü ile kaplıdır. Ağaçlıklar arasında otlak olarak kullanılan dağ çayırları ile kaplı boşluklar yer almaktadır. İlçeye 8 km. mesafeden itibaren başlayan ve 13. km.'de yayla evleri bununan Büyük Yayla, asfalt yol, elektrik ve su dışında herhangi bir altyapıya sahip değildir. Halihazır durumuyla günübirlik ziyaretlerin dışında atlı ve yaya yürüyüş, bisikletle dolaşım, manzara seyri, kamping ve karavan ile fotosafari gibi turizm türleri için çok elverişli olan yayla, kara avcılığı için de son derece zengin bir potansiyele sahiptir. Kırkpınar ve Bozan Yaylaları: Ilgaz'a 20, Çankırı'ya 70 km. mesafede bulunan Kırkpınar Yaylası'na Ilgaz-Kastamonu Karayolu"nun 10. km.’sinde Yalaycık Köyü'nden (Akaryakıt istasyonunun bitişiğinden) batıya ayrılan 10 km.'lik asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Programlı bir ulaşı­mı bulunmayan yaylaya özel araçlarla gidilebilmektedir. 1654 m rakıma sahip yaylada yazın kullanılan 32 adet yayla evinin yanı sıra 130x350 m ebatlarında bir de gölet bulunmakta olup etrafı, sarıçam, karaçam, köknar ağaçları ve çayırlıklarla çevrilidir. Kolay ulaşımı, nefis manzarası, temiz havası, göleti ve bol su kaynaklarıyla günübirlik piknik dı­şında atlı ve yaya yürüyüş, manzara seyri, kamping, karavan, sportif olta balıkçılığı gibi turizm türlerine son derece elverişlidir. Kırkpınar Yaylası'na 2 km. mesafede bulunan Bozan Yaylası da aynı özelliklere sahiptir. llgaz İlçesi ve Tabii Güzellikleri: Ilgaz İlçesi Merkez İlçe'nin kuzeyinde 50 km. mesa­fede, İlgaz Dağları 'nın güneyinde, Çankırı-Kastamonu ile Gerede-Samsun (E 80) Devlet Karayolları kavşa­ğına 3 km. mesafede bulunmaktadır. İlçe'nin kuzeyinde yükselen Ilgaz Dağları, eteklerinden doru­ğa doğru sarıçam, karaçam ve köknar ağaçlarının hakim olduğu yer yer sık bir bitki örtüsü ile kaplıdır. Bu orman örtüsü ve saha oldukça zengin orman altı bitkileriyle desteklenmektedir. Orman altı bitki örtüsü içerisinde özellikle orkideler dikkat çekmektedir. Yurdumuzda yetişen orkide çeşitlerinin çoğu, mevsimine göre görülebilmekte ancak, salep elde etmek maksadıyla yumrularının toplaması, bu nadide bitkinin geleceğini tehdit etmektedir. Ilgaz Dağları'nın yıl boyu akışlı suları ve zengin bitki örtüsünün oluşturduğu şartlar, aşırı avlanmaya rağmen nesillerini devam ettiren geyik, karaca, ayı, yaban domuzu, kurt, tilki, tavşan, keklik gibi yabani hayvanlara uygun yaşama ortamı oluşturmaktadır. Zengin bitki örtüsü ve içinde barındırdığı yaban hayatı ile kış sporları imkanları göz önüne alınarak Çankırı ve Kastamonu il sınırları içerisinde yer alan 1088.61 hektarlık kısmı Mil­li Park olarak ayrılmıştır. Milli Parkın bir kısmı ise mevcut potansiyelin planlı bir şekilde turizme kazandırılabilmesi maksadıyla 1997 yılında Bakanlar Kurulumuzca “Kış Sporları Turizm Merkezi” ilan edilmiştir. Turizm merkezinin planlama çalışmaları Bakanlığımızca tamamlanarak tasdik edilmek üzere Bayındırlık ve İskan Bakanlığına gönderilmiştir. Planlama çalışmalarının sonuçlanmasıyla birlikte yatırımcılara açılacak olan Ilgaz Dağının yerli ve yabancı turizm bakımından cazibe merkezi olacağı umulmaktadır. Ilgaz Dağı Doruk Mevkii: Ilgaz'a 23, Çankırı'ya 73, Ankara'ya 210, Kastamonu'ya ise 40 km. mesafede bulunan Doruk Mevkii, tabii güzelliği ve yaban hayatının zenginliği yanı sıra, kış spor­ları imkanlarıyla özellikle, kış döneminde yoğun ziyaretçi çekmektedir. Çankırı il sınırları içe­risinde bulunan Ilgaz Doruk Oteli'nde konaklama imkanlarıyla birlikte kayakçılar için mekanik tesisler ve pistler mevcuttur. Kastamonu'ya ait kuzey yamaçlarda Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'ne ait mekanik tesisler ve pistler ile konaklama tesisleri bu­lunmaktadır.Aynı tepenin güney ve kuzey yamaçlarında yer alan ve birbirlerine çok yakın olan tesisler, Milli Park sınırları içerisinde kalmakta ve iki ilin insanlarının yanı sıra, başta Ankara olmak üzere çevre illerden gelenlere de hizmet vermektedir. Turizm merkezinin planlama çalışmaları Bakanlığımızca tamamlanarak tasdik edilmek üzere Bayındırlık ve İskan Bakanlığına gönderilmiştir. Planlama çalışmalarının sonuçlanmasıyla birlikte yatırımcılara açılacak olan Ilgaz Dağının yerli ve yabancı turizm bakımından cazibe merkezi olacağı umulmaktadır.
  9. _asi_

    Çankırı Müzesi

    Çankırı Müzesi Çeşitli millet ve medeniyetlerin yaşadığı ilimizde, Cumhuriyet Dönemi ile birlikte bazı taş, seramik, bronz ve etnoğrafik eserlerin çevreden toplanarak eski Halkevi binasında depolanmasıyla müzenin kurulması için ilk adımlar atılmış, bunların muhafazası ve ser­gilemesi için bir müzeye ihtiyaç duyulması üzerine başlatılan çalışmalar sonucunda 16 Mayıs 1972 tarihinde Halk Eğitim binasının bir bölümünde mevcut eserlerin sergilenmesiyle Çankırı Arkeoloji ve Etnografya Müzesi faaliyete başlamıştır. Çalışmalarını 1976 yılına kadar bu binada yürüten Müzemiz, yeni bir binanın yapılmaya başlaması sebebiyle ziyarete kapatı­larak depo haline getirilmiş, Çankırı Lisesi'nin bir sınıfında büro faaliyetlerini sürdürmüştür. Yapımı tamamlanan 100. Yıl Kültür Merkezi'nin ikinci katında 23 Ağustos 1981 tarihinde yeniden ziyarete açılmıştır.Anadolu'nun değişik kesimlerinde yaşamış olan medeniyetler bölgemizde de temsil edilmiştir. Buna paralel olarak Müzemizde de Eski Tunç Çağının (M.Ö. 3000-2500), Hitit Çağının (M.Ö. 2000-1200), Friglerin (M.Ö. I. binin ilk yarısı), Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinin güzel eserlerinin sergilenmesi ve tanıtılması yoluna gidilmiştir. Müzemizde arkeolojik ve etnoğrafik eserler bir arada muhafaza ve teşhir edilmektedir. Arkeolojik eserler; çevre araştırmaları, satınalma, bağış ve adliye kanalıyla kazanılan eserlerden meydana gelmektedir. Etnoğrafik eserlerde satınalma ve bağış yoluyla elde edilmektedir. Kültür Merkezi'nin 2. katında yer alan Müze'de 1200 metrekarelik iki teşhir salonu ile bir de­po ve bürolar bulunmaktadır. Müzenin ikinci katta olması ve bir bahçesinin bulunmaması, teşhir ve tanzimde birçok sıkıntılara sebep olmaktadır. Bu sebeple arkeolojik ve etnoğrafik eserler tek bö­lüm halinde, taş eserlerin ancak bir bölümü de binanın dış boşluğu ile tretuvar üzerinde sergilenilebilmektedir. Salonda hepsi seyyar olmak üzere 24 adet cam vitrin ile 6 adet masa tipi vitrin olmak üzere otuz adet vitrin bulunmaktadır. Bunların yanısıra açık teşhir olarak da bir bölüm düzenlenmiştir. Arkeoloji bölümünde Eski Tunç, Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerine ait eserler ile çeşitli medeniyetlere ait sikkeler sergilenmektedir. Vitrinde sergilenen eserler arasın da pişmiş toprak kaplar, kemik, cam, boncuk, bronz aletler ve süs eşyaları, cam gözyaşı ve koku şişeleri, tıp aletleri, ağırşaklar, kandiller, iğneler, yüzük kaşları ve çeşitli heykel parçaları bulunmaktadır. Etnografya bölümünde yer alan eserler Çankırı ve çevresine ait çeşitli dokumalar, el işlemeleri, giysiler, heybe, kilim ve çuvallar ile bakırcılık sanatıyla ilgili siniler, taslar, ibrikler, sahanlar ve leğen gibi eşyalar, kılıçlar, hançer, kama ve çakmaklı tüfek ve tabancalar, barutluk ve yağlıklar, balta, teber, ok ve yaylar, el yazması kitap, icazet ve Kur'anlar, yazı takımları, oyma ve kakma çekmece, ağızlık ve takunyalar, mahalli bindallı, üçetek, fermane, cepken, yağlık, bohça, fes tepeleri, önlük bağları, kuşaklar, kunduralar, çorap ve eldivenler, mineli gümüş saatler ve köstekler, bilezikler, kemer ve kemer tokaları ile değişik sanat örneklerini yansıtan eserler sergilenmektedir. Salonun orta bölümünde Kurtuluş Savaşı'nda, İnebolu, Kastamonu, Çankırı ve Ankara arasında cephane taşıyan tarihi kağnı yer almaktadır. Binanın dış cephesindeki boşluklar ve tretuvar üzerinde ise Hitit Dönemi'ne ait aslan heykelleri, Roma Dönemi aslan heykeli, mezar stelleri, mil taşları, mimari parçalar, sütun kaide ve başlıkları, Latince ve Grekçe yazıtlar ile Osmanlı mezar taşları ve aslan kabartmalı dibek bulunmaktadır.
  10. _asi_

    Çankırı gezilecek yerler

    TÜRBELER Emir Karatekin Bey Türbesi: Çankırı Kalesi'nin içindedir. Danişmentliler Dönemi (14. Yüzyıl) eserlerinden olup tuğla ve moloz taştan yalın bir yapıdır. İçinde Karatekin Bey ve çocuklarına ait dört adet sanduka bulunmaktadır. Mimari özelliğinden ziyade Çankırı Fatihi Karatekin Bey'in türbesi olduğu için önem arz etmekte ve ziyaretçi çekmektedir. Şeyh Mehdi Türbesi: Merkez ilçede Karataş Mahallesi Kayabaşı Mevkiindedir. Yapı olarak mimari bir değer taşımamakla birlikte Çankırı’nın ilk fethinde bulunduğu bilinen Şeyh Mehdi’nin kabri olduğu için manevi değeri vardır. Şeyh Mehdi’nin doğum yeri ve tarihi bilin¬memekte, 1272 M. yılında vefat ettiği, türbenin ise 1272 yılında yapıldığı vakfiyelerden anlaşıl¬maktadır. Hoşislamlar Türbesi : Atkaracalar İlçesi güneyinde, Dumanlı Dağları'nın eteklerinde olan türbe, ilçeye 3 km. mesafededir. 10 dönüm alana sahip olan Türbenin çevresinde cami, misafirhane, yemekhane, umumi tuvalet ile iki adet çeşme bulunmaktadır. Bütün yapılar yenidir. Türbe'de medfun bulunan Pir Hamza Sultan'ın, Fatih Sultan Mehmet Dönemi'nde Horasan'dan geldiği ve civarda dağınık olarak yaşayan müslümanlar için merkezi yerde bir cuma mescidi inşa ettirdiği bilinmektedir. Bugün Atkaracalar İlçesi'nin ortasında kalan mescidin zamanla yıkılması üzerine, halk tarafından yerine büyük bir cami yapılmıştır. Türbe, özellikle yaz döneminde çok sayıda zi¬yaretçi çekmektedir. Pir-i Sanî Türbesi: Çerkeş İlçesi'nde bulunan Türbenin 18. yüzyılda yapıldığı bilinmek¬tedir. Aynı adı taşıyan mescidin içinde bulunan Türbe, moloz taştan 5X5 metrekare ölçülerinde kubbeli bir yapıdır. Pir-i Sani olarak anılan Zat Çerkeşli Hacı Mustafa Efendi olup Halveti Tarikatı Şabaniye Kolunun büyüklerindendir. Meşhur Alimlerden Kuşadalı İbrahim Efendi'nin hocasının hocası olduğu, 1813 yılında Çerkeş'te vefat ettiği, Şabaniye Kolu'nun büyüğü Kastamonu'da medfun bulunan Şeyh Şaban-ı Veli'den sonra geldiği için Pir-i Sani olarak anıldığı bilinmektedir. Hacı Murad-ı Velî Türbe ve Camii: Eldivan İlçesi'ne bağlı Seydiköy'ünde bulunan eser, moloz taştan yapılmış, yalın, ahşap çatılıdır. Cami ve türbe içice aynı yapı altındadır. İnşa kitabeleri bulunmadığından yapılış tarihleri bilinememektedir. Hacı Murad-ı Veli’nin ölüm tarihi 1207 olduğuna göre türbe bu tarihten sonra yapılmış, daha sonra cami ilave edilmiş olmalıdır. Çeşitli dönemlerde yapılan bakım ve onarımlarla bugünkü şeklini almıştır. Cami, boyuna dikdörtgen planlı, düz ahşap tavanlı, türbe kısmının üzerini de kapatacak biçimde alaturka kiremit kaplı çatılıdır. İç duvarlarda yer alan kalem işleri Tosyalı Ali Usta tarafından 1951 yılında yapılmıştır. Güneybatı köşede tuğladan sekiz sıra kirpi saçaklı pah yer alır. Cami doğu duvarına bitişik türbenin kare planlı ve ahşap tavanlı ön mekanında Hacı Murad-ı Veli’nin oğlu ve kızlarının sandukası ile yörede kutsal sayılan iki göktaşı bulunur. Hacı Murad-ı Veli’nin kabrinin bulunduğu asıl türbe kare planlı ve tromp geçişli kubbe ile örtülüdür. Mimari olarak büyük bir özelliği bulunmamakla birlikte Horasan Erenleri'nden olan Hacı Murad-ı Veli'nin Türbe'si olması sebebiyle önem arz etmekte ve çok sayıda ziyaretçi çekmekte, özellikle yaz aylarında adak kurbanı kesmek isteyen vatandaşlarca tercih edilmektedir. Fethiye Türbesi: Yapraklı İlçesinde bulunan; Halen şahıs mülkiyetinde olan yapı muhtemelen 17. Yüzyıl eseridir. İki katlı ve kare planlı yapının alt katında türbe, üst katında ise kütüphane bulunmaktadır. Türbenin üzeri doğu-batı doğrultusunda beşik tonozla örtülüdür. Kütüphaneye, kuzey cephesindeki giriş kapısının kapalı olması sebebiyle güney cepheye bitişik eve açılan pencereden girilmektedir. Üzeri tromp geçişli tuğla kubbe ile örtülüdür. Kubbe, dıştan sekizgen kasnaklı ve alaturka kiremit kaplı çatı ile örtülüdür. HAMAMLAR Çarşı Hamamı: Halk arasında Ebcet Hamamı, bazı kaynaklarda ise Buğday Pazarı Hamamı olarak geçen yapı, Merkez ilçede Müflis Tepesi Mevkiinde olup 1800'lü yıllarda ve Çankırı Mutasarrıfı Said Efendi tarafından yaptırıldığı zannedilmektedir. Çifte hamam planındadır. Üç kubbeli soğukluktan ortası kubbeli, yanları eyvan biçimi tonozlu sıcaklık bölümüne geçilmektedir. Köşelerde kubbeli halvetler bulunmaktadır. Kadınlar bölümünün planı da erkekler bölümü gibidir. Hamam günümüzde faaliyetini sürdürmektedir. Murat Hamamı: Çerkeş İlçe Merkezinde bulunan ve halen harap vaziyette olan hamamı 17. yüzyılın ilk yarısında Sultan IV.Murat tarafından yaptırılmıştır. Ilgaz Hamamı: Ilgaz İlçe Merkezi'nde çarşı ortasındadır. Yapılışı hakkında bilgi bulunamamıştır. Soyunma, soğukluk ve sıcaklık bölümlerinin üzeri kubbelerle örtülüdür. Köşelerde de kubbeli halvetler bulunmaktadır. Kurşunlu Hamamı : Kurşunlu ilçesinde bulunan hamamın yapım tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Onarım geçirmiş olan yapı moloz taştan inşa edilmiştir. Tonozlu soyunma yeri ile tek kubbeli sıcaklık bölümlerinden oluşmaktadır. CAMİLER Çankırı'da buluna türbeler Emir Karatekin Bey Türbesi ve Hacı Murad-ı Veli Türbesidir. Taş Mescit: (Cemaleddin Ferruh Darülhadisi) Çankırı'da Selçuklu Dönemi'nden kalma en önemli yapıdır. İki ayrı yapıdan oluşan eserin şifahane kısmı, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Keyhüsrevoğlu I. Alaadin Keykubat zamanında Çankırı Atabeyi Cemaleddin Ferruh tarafından Miladi 1235 yılında yaptırılmıştır. Şifahaneye 1242 yılında bir de darulhadis kısmı ilave edilmiştir. Yapının plastik sanatlar bakımından önemi ise, üzerinde yer alan iki adet figürlü parçadan meydana gelmektedir. Bunlardan biri sürekli yayınlara konu olmuş ve üzerinde durulmuştur. 100x25 cm ebatlarındaki bu kabartmanın özelliği, gövdeleri birbirine dolanan iki ejder (yılan) motifidir. Ejderlerin başları birbirine karşılıklı gelecek şekilde biçimlendirilmiştir. Günümüzde "Tıp Sembolü" olarak kullanılan kabartmanın orjinali kaybolmuş olup aslına uygun olarak yaptırılan yenisi yerine konulmuştur. Halk arasında su içen yılan olarak da isimlendirilen ikinci parça diğerinin aksine alçak kabartma şeklinde olmayıp başlı başına bir heykel görünümündedir. Darulhadis'te kullanılan gözenekli taştan yapılmış olan parça kupa şeklinde olup gövdesine bir yılan sarılmakta ve üst kısmında uzantı yaparak sonuçlanmaktadır. Bu motif ise günümüzde "Eczacılık Sembolü" olarak kullanılmakta ve halen Çankırı Müzesi'nde sergilenmektedir. İmaret Camii: Kitabesinden 1397 M. yılında Candaroğlu Kasım Bey tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Mimari bakımdan özelliği olmayan yapı moloz taştan yapılmıştır. 1916 yılında onarılmıştır. Kesme taştan olan minaresi, yıkılma tehlikesi geçirmesi üzerine geçmiş yıllarda sökülmüştür. Cami'nin haziresinde, Kasım Bey ve eşi olan Çelebi Mehmet’in kızı Sultan Hatun’un kabirleri bulunmaktadır. Büyük (Sultan Süleyman) Camii: Mimar Sinan Döneni yapılarından olan Camii, Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile Sadık Kalfa tarafından inşa edilmiştir. Sülüs Hat'la yazılı Kitabesinde; "Buyurdu yapmağa isna yılında Bunu Sultan Süleyman tali-ül hayr Münadi görecek hayretle hatmin Didi tarihi ya cami-ul hayr" dörtlüğü yazılıdır. 1522 yılında başlayan inşaatın 1558 yılında tamamlandığı bilinmekle birlikte neden bu kadar uzun sürdüğü konusunda bilgi bulunmamaktadır. Kare planlı olan Cami üzerinde ortada bir büyük tam kubbe ile bu kubbenin dört tarafında birer yarım kubbe bulunmaktadır. Bu kubbeler dört paye ve duvarlar arasındaki kemerlere oturmaktadır. Duvarları ve minaresi kesme taş, kubbe üstleri kurşunla kaplıdır. Cami'nin içi rokoko üslubu ile süslenmiş, bunların araları hat örnekleriyle bezenmiştir. Mihrab istalaktidlidir, zengin bir görünümü vardır. Minber'i taştan yapılmıştır. Kürsüsü köşeli ve gövdesi yuvarlaktır. Kapı söveleri mermer olup kemerleri kilit taşı, içleri oluklu konsol halinde çıkarılmıştır. Son cemaat yeri, dört sütuna dayanan üç kubbe ile örtülü ve iki tarafında istalaktidli mihrap nişleri bulunmaktadır. Ali Bey Camii: Merkez İlçe Ali Bey Mahallesi'ndedir. Kitabesinden 1609 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Büyük Cami’den sonra ikinci taş yapıdır. Mihrap ve mimberi alçıdan ve süslemesizdir. Minarenin gövdesi tuğla, kaidesi kesme taştandır. İlk yapının tamamen yıkılarak sonradan yeniden yapıldığı bilinen Cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ettirilmiştir. Yeni Camii: Merkez İlçe'de Mimar Sinan Mahallesi'ndedir. 1720 yılında Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Çok yalın, mescit planlı bir yapıdır. Duvarları moloz taş, çatı ahşap ve kiremit örtülüdür. Mirahor Camii: 1797 yılında Tüfekçibaşı İsmail Ağa tarafından yaptırılan Cami, Merkez İlçe'de Karatekin Mahallesi'ndedir. Mihrap ve mimberi süslemesiz, çatı ahşap ve kiremit örtülüdür. Pazar Camii: Kurşunlu İlçe Merkezi'ndedir. Camii 15. yüzyılda, minare, kitabesine göre 1717 yılında inşa edilmiştir. 1943 yılında son cemaat yeri yıkılan cami 1982 yılında tamamen restore edilmiştir. Kare planlı ana mekan, sekizgen kasnağa oturan tuğladan basık bir kubbeyle örtülüdür. Mihrap, istalaktidlidir. Minarenin kaidesi kesme taştan, çok köşeli gövdesi tuğladandır. Cami yakınında kesme taştan tek gözlü bir köprü yer almaktadır. Yapı kare planlı ve bağdadi kubbelidir. Doğu ve batı cephelerinde yer alan iki ayrı kapıdan girilir. Duvarlar kesme taştan örülmüş, kıble cephesinde yer alan bir madalyon içinde Sultan Abdülmecit’in Tuğrası bulunur. İçteki kalem işleri Tosyalı Usta tarafından yapılmıştır. Canbazzade Ahmet Efendi Camii: Orta ilçesinde bulunan cami 1802 yılında Canbazzade Ahmet Efendi tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı caminin üst örtüsü sekizgen kasnak üzerine düz ahşap tavanlı ve dıştan kiremit çatılıdır. MEDRESELER Osmanlı Döneminde, ülkenin her tarafında olduğu gibi Çankırı'da da okumaya ve ilme büyük önem verilmiş ve birçok medrese kurulmuştur. Bugün Büyük Camii'nin doğusunda bulunan Çivitçioğlu Medresesi ile Buğday Pazarı Camii bahçesindeki Buğday Pazarı Medresesi XVII. yüzyıldan günümüze kadar ulaşan eserlerdendir. ÇANKIRI TABİAT ANITLARI Ülkemizdeki Tabiat Anıtları Çankırı - Dokuzkardeşler Çamı Yeri: Çankırı Özelliği: 200 yaşında, 25 m.boyunda 2.8 m. çapın karaçam. Tesis Tarihi: 29.09.1994 Çankırı - Eskipazar Türbe Camii Çamı Yeri: Çankırı, Eskipazar Türbe Camii bahçesinde Özelliği: 300 yaşında 7.5 m. boyunda, 1.40 m. çapında çam ağacı Tesis Tarihi: 27.09.1994 YAYLALAR Büyük Yayla (Yapraklı) ve Kırkpınar Yaylası (Ilgaz) önemli yaylalarıdır. Yapraklı İlçesi ve Büyük Yayla: Merkez ilçe'ye 30 km mesafede bulunan Yapraklı İlçesi, Büyük Yayla Mevkisi ile İlimiz turizm potansiyeli içerisinde özel bir öneme sahiptir. İlçe'nin kuzeyinde yer alan Yapraklı Dağları üzerinde çok geniş bir alana yayılmış olan 1600-1700 m. rakımlı Büyük Yayla, yer yer yoğunlaşan sarıçam, karaçam, köknar, ardıç ağaçları ve zengin bir orman altı bitki örtüsü ile kaplıdır. Ağaçlıklar arasında otlak olarak kullanılan dağ çayırları ile kaplı boşluklar yer almaktadır. İlçeye 8 km. mesafeden itibaren başlayan ve 13. km.'de yayla evleri bulunan Büyük Yayla, asfalt yol, elektrik ve su dışında herhangi bir altyapıya sahip değildir. Halihazır durumuyla günübirlik ziyaretlerin dışında atlı ve yaya yürüyüş, bisikletle dolaşım, manzara seyri, kamping ve karavan ile fotosafari gibi turizm türleri için çok elverişli olan yayla, kara avcılığı için de son derece zengin bir potansiyele sahiptir. Kırkpınar ve Bozan Yaylaları: Ilgaz'a 20, Çankırı'ya 70 km. mesafede bulunan Kırkpınar Yaylası'na Ilgaz-Kastamonu Karayolu"nun 10. km.’sinde Yalaycık Köyü'nden (Akaryakıt istasyonunun bitişiğinden) batıya ayrılan 10 km.'lik asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Programlı bir ulaşımı bulunmayan yaylaya özel araçlarla gidilebilmektedir. 1654 m rakıma sahip yaylada yazın kullanılan 32 adet yayla evinin yanı sıra 130x350 m ebatlarında bir de gölet bulunmakta olup etrafı, sarıçam, karaçam, köknar ağaçları ve çayırlıklarla çevrilidir. Kolay ulaşımı, nefis manzarası, temiz havası, göleti ve bol su kaynaklarıyla günübirlik piknik dışında atlı ve yaya yürüyüş, manzara seyri, kamping, karavan, sportif olta balıkçılığı gibi turizm türlerine son derece elverişlidir. Kırkpınar Yaylası'na 2 km. mesafede bulunan Serçeler ve Bozan Yaylaları da aynı özelliklere sahiptir. MAĞARALAR Tuz Mağarası: İlimizin doğal turizm değerleri arasında önemli bir yer sahip yaklaşık 5000 yıldır yararlanıldığı tahmin edilen yurdumuzun en büyük kaya tuzu rezervlerinin bulunduğu mağaradır. Merkez İlçe'nin doğusunda yaklaşık 20 km. mesafede bulunan Tuz Mağarası, kaya tuzu yataklarının işletilmesi maksadıyla açılmış olup bugün nispeten dar girişinin devamında modern karayolu tünellerini andıran birçok galeriden meydana gelmiş büyük bir mağaradır. Yer yer tuzdan bembeyaz sarkıt ve dikitlerin bulunduğu mağarada özel sektör tarafından kaya tuzu üretimi yapılmakta, İlimizde bulunan tuz fabrikalarında işlenerek mutfak ve sofralarımızda yer almaktadır. KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ Batı Karadeniz Havzası Ilgaz Dağları İl: Çankırı, Kastamonu İlçeler: Ilgaz, Tosya, İhsangazi Yüzölçümü: 35000 Rakım: 2000-2587m Koruma: kısmen Başlıca Özellikleri: orman, dağ Kuş Türleri: Sakallı Akbaba (2 çift), kızıl akbaba ve küçük kartal (5 çift) popülasyonlarıyla önemli kuş alanları statüsü kazanır. Sarıkum Çölü İl: Sinop İlçeler: Sinop Merkez Yüzölçümü: 785 Rakım: deniz seviyesi Koruma: var Başlıca Özellikleri: hafif tuzlu göl, orman Kuş Türleri: Dikkuyruğun da (maks. 55) bulunduğu büyük sayıda kışlayan sukuşu (maks.20.226) sayesinde önemli kuş alanları statüsü kazanır. MESİRE YERLERİ Orman Fidanlığı Mesire Yeri: Merkez İlçenin kuzeybatısında şehre 5 km. mesafede bulunan Orman Fidanlığı bünyesindeki mesire yerine Çankırı-Kastamonu yoluyla ulaşılmaktadır. Masabank tipinde oturma yerleri, kameriyeler, ocaklıklar, çeşmeler, umumi tuvalet, jetonlu telefon ve elektriğin bulunduğu mesire yeri ve çevresi, çoğunluğu çam olmak üzere değişik ağaç ve süs bitkileriyle yeşillendirilmiştir. Eldivan İlçesi ve Bülbül Pınarı Mesire Yeri: İl Merkezi'ne 20 km. mesafedeki Eldivan İlçesi, nadide tabii güzelliklere ve günübirlik imkanlara sahip bir mesire yeridir. Eldivan Dağı'nın İlçe'ye bakan tarafları çoğunlukla çam olmak üzere meşe, yabani fındık, dağ kavağı ağaçlarıyla ve zengin bir orman altı bitki örtüsüyle kaplıdır. Kiraz meyvesi üretimi ile de meşhur olan Eldivan'a ulaşım, 08:00 - 20:00 saatleri arasında karşılıklı olarak çalışan Belediye otobüsleriyle sağlanmaktadır. İlçe Merkezi'ne 5 km. mesafede bulunan Bülbül Pınarı Orman İçi Mesire Yeri'ne asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Bahar ve yaz günlerinde yoğun bir ziyaretçi akınına uğrayan mesire yeri geniş bir alana yayılmış olup, masabank tipinde oturma yerleri, ocaklıklar, çeşmeler, umumi tuvaletler, büfe, yağmur barınağı, seyir terası ve kulesi, otopark, çocuk parkı, telefon ile 7 yataklı bungalov tipi bir dinlenme evi bulunmaktadır. Giriş ücretlidir. İlçede, Bülbül Pınarı Mesire Yeri'nin dışında Karadere ve Saray Göletleri çevreleri ile orman içindeki çeşme ve su kaynakları civarında da çok sayıda piknik ye kamp yapmaya elverişli alan mevcuttur. Günübirlik ziyaretçiler her türlü ihtiyaçlarını İlçeden karşılayabilirler. Kadın Çayırı Mesire Yeri: Ilgaz'a 20, Çankırı'ya 70, Kastamonu'ya 30 km. mesafede bulunan Kadın Çayırı Orman İçi Mesire Yeri'ne, Ilgaz-Kastamonu DevletKarayolu'nun 13. km.'sinden doğuya ayrılan 7 km.'lik asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Ilgaz Orman İşletme Müdürlüğü tarafından 10 hektarlık bir alanda düzenlenmiş olan mesire yerinde, günübirlik ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılayacak masabank türü oturma yerleri, ocaklıklar, çeşme ve tuvaletler, 7 yataklı bir dinlenme evi ile alabalık havuzları bulunmaktadır. Elektrik ihtiyacı jeneratörle karşılanan alanda telefon yoktur. Zemini çayırlar ve değişik otsu bitkilerle kaplı olan mesire yeri küçük bir vadide yer almakta olup etrafı sarıçam, karaçam ve köknar ağaçlarıyla çevrilidir. Bahar ve yaz aylarında çevre il ve ilçelerden gelen çok sayıdaki ziyaretçinin tatlı hatıralarla, tekrar gelmek üzere ayrıldıkları mesire yerine giriş ücretsizdir. Derbent Şehitliği ve Mesire Yeri: Ilgaz'a 24, Çankırı'ya 74 km. mesafede yer alan mesire yeri Ilgaz-Kastamonu Devlet Karayolu kenarındadır. 5 hektarlık alana sahip olan mesire yerinde 12 oda 42 yatak kapasiteli bir motel yer almakta, kış sporu yapmak isteyenlerin yanı sıra özel araçlarıyla seyahat edenlerce kısa süreli dinlenmeler için de tercih edilmektedir. Masabank türü oturma yerleri, ocaklıklar, çeşmeleri ve tuvaleti mevcuttur. Sarıçam, karaçam ve köknar ağaçlarıyla kaplı olan mesire yerinde elektrik ve telefon imkanları da mevcuttur. Çerkeş Orman Fidanlığı Mesire Yeri: İlçe Merkezine 3.5 km. mesafedeki Orman Fidanlık Müdürlüğü sahasında bulunan bataklık ve sazlık alan değerlendirilerek halkın piknik yapabileceği şekilde düzenlenmiştir. Değişik bitki çeşitleri ile yeşillendirilen mesire yerinde gökkuşağı alabalığı ve aynalı sazan balığı da yetiştirilen dört adet sunni gölün yanı sıra masabank tipi oturma yerleri, ocaklıklar, çeşmeler, çocuk parkı, umumi tuvalet ile içinde şark odası olan bir misafirhane binası bulunmaktadır. Ziyaretçilerin ücretsiz olarak girebildikleri mesire yerinde karaca, kurt, tavşan, pekin ördeği ve kaz gibi hayvanlar da beslenmekte ve göllerde sportif olta balıkçılığı yapılabilmektedir. Seybeli (Işık Dağı) Orman İçi Mesire Yeri: Çerkeş-Kızılcahamam (Ankara) Karayolu üzerinde bulunan mesire yeri Çerkeş İlçesi'ne 20 km. mesafededir. Işık Dağı'nın kuzey yamaçlarında yer alan mesire yerinde masabank tipi oturma yerleri, ocaklıklar, çeşmeler, yağmur barınağı, otopark ve umumi tuvalet mevcuttur. Çerkeş-Kızılcahamam Karayolu mesire yerinin içinden geçmektedir. Yukarıda sayılanların dışında Orta, Kurşunlu ve Ilgaz İlçeleri'nden geçen Devrez Çayı, Çerkeş ve Bayramören İlçeleri'nden geçen Soğanlı Çayı ile Kızılırmak İlçesi’nden geçen Kızılırmak kıyılarında, Şabanözü İlçesi Karaören Göleti ile Güdüllü, Çivitçi ve Bayramyeri Bahçelerinde, Kurşunlu İlçesi Büyükgöl yöresinde, Merkez İlçe Apsarı Göleti çevresinde, Orta ilçesi Güldürcek Barajı civarında günübirlik ziyaretler için uygun yerler bulunmaktadır. KÖPRÜLER Bayramören Köprüsü: İlçenin dışında Melan Çayı üzerinde kuruludur. İki gözlü, ayakları kesme taştan, diğer kısımları ahşaptandır. Üzerinden yayalar geçebilecek genişlikte inşa edilmiştir. Kesme taş ayaklar üzerine kalasların bindirilmesi suretiyle farklı bir mimari tarzı vardır. Köprü, alaturka kiremit kaplı çatı ile örtülerek korunmuştur. Yapılış tarihi bilinmemekle birlikte 100-150 yıllık olabileceği tahmin edilmektedir. Restorasyon projesi Valiliğimizce yaptırılan köprü, Karayolları 15. Bölge Müdürlüğünce aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır. Benzer özelliklerdeki bir diğer köprü de Yurtpınar Köyünde bulunmaktadır. Akbaş Köyü Köprüsü: Çerkeş İlçesi'nde bulunan; Melan Çayı üzerine kurulu olan kesme taş köprü 20. Yüzyıl başında Çerkeşli Hacı Gökmen tarafından Safranbolulu ustalara yaptırılmıştır. SPORTİF ETKİNLİKLER Kayak Merkezi: Ilgaz Dağı Milli Parkı sınırları içerisinde kayak merkezi bulunmaktadır. Avcılık: İl genelindeki ormanlık alanlarda çok miktarda yaban domuzu bulunmakta ve yılın her mevsimi avlanabilmektedir. Kurt, tilki, tavşan, keklik, bıldırcın gibi av hayvanları da sezonluk olarak avlanabilmektedir.
  11. _asi_

    Çankırı dinlenme tesisleri

    BÜYÜK ÇANKIRI OTELİ Statüsü : Turizmİşletmesi Belgeli, 3 Yıldız Kapasitesi:45 oda, 93 yatak Adres : A. Halik Rehra Mah. 18200 Çankırı Telefon : 0 (376) 213 38 38 - 213 38 39 Faks : 0 (376) 213 45 38 SİM PRESTİGE OTELİ Statüsü : Turizm Yatırım Belgeli, 3 Yıldız Kapasitesi:48 oda, 84 yatak Adres : Atatürk Bulvarı No:64 18100 ÇANKIRI Telefon : 0 (376) 213 12 00 Faks :0 (376) 213 12 02 EMNİYET OTELİ Sınıf : İkinci Sınıf Kapasitesi: 29 oda, 56 yatak Adres : Belediye Cad. No : 11 18100 ÇANKIRI Telefon : 0 (376) 213 10 01 ÇANKIRI ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi:25 yatak Telefon : 0 (376) 213 30 27 ATKARACALAR BELEDİYE OTELİ Sınıf : İkinci Sınıf Kapasitesi : 6 oda, 18 yatak Adres : Belediye İş hanı ATKARACALAR Telefon : 0 (376) 712 10 03 ATKARACALAR ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi : 9 yatak Telefon : 0 (376) 712 15 30 BAYRAMÖREN ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi:13 yatak Telefon : 0 (376) 735 83 99 ÇERKEŞ AKGÜN OTELİ Sınıf : Birinci Sınıf Kapasitesi:20 oda, 30 yatak Adres : Hükümet Cad. ÇERKEŞ Telefon : 0 (376) 766 20 33 Faks :0 (376) 766 36 31 ÇERKEŞ ÖRETMENEVİ Kapasitesi:7 yatak Telefon : 0 (376) 766 18 26 ELDİVAN ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi: 25 yatak Telefon : 0 (376) 311 21 63 ILGAZ DORUK OTELİ Statüsü : Birinci Sınıf Kapasitesi: 51 oda, 107 yatak Adres : Ilgaz Dağı ILGAZ ÇANKIRI Telefon : 0 (376) 416 12 10 Faks : 0 (376) 416 16 66 ILGAZ ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi : 80 yatak Telefon: 0 (376) 416 17 91 ILGAZ DERBENT MOTEL Statüsü : Özel Kapasitesi : 12 oda, 42 yatak Adres : Ilgaz Dağı Derbent Şehitliği Mevkii ILGAZ ÇANKIRI Telefon :0 (376) 416 39 48 ILGAZ OTELİ Sınıf : Birinci Sınıf Kapasitesi: 15 oda, 30 yatak Adres : N. Özdemiroğlu Cad. No: 8 ILGAZ Telefon : 0 (376) 416 11 65 KIZILIRMAK ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi : 5 yatak Telefon : 0 (376) 324 12 71 KORGUN ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi: Lokal Telefon: 0 (376) 343 10 08 KURŞUNLU YENİ BELEDİYE OTELİ Sınıf : Üçüncü sınıf Kapasitesi:13 oda, 33 yatak Adres : Çarşı içi Belediye Pasajı KURŞUNLU Telefon: 0 (376) 465 13 18 KURŞUNLU ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi : 6 yatak Telefon: 0 (376) 465 13 33 ÇAVUNDUR KAPLICA TESİSLERİ Sınıf : Üçüncü sınıf Kapasitesi : 48oda, 115 yatak Adres : Kaplıca Mevkii Çavundur KURŞUNLU Telefon: 0 (376) 485 51 20 ÖZEL İDARE KAPLICA TESİSLERİ Telefon: 0 (376) 485 51 60 ORTA BELEDİYE OTELİ Sınıf: İkinci Sınıf Kapasite: 10 oda, 20 yatak Adres : Cumhuriyet Cadddesi ORTA Telefon: 0 (376) 615 18 64 ORTA ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi : 15 yatak Telefon: 0 (376) 615 11 66 ŞABANÖZÜ ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi : 8 yatak Telefon: 0 (376) 518 16 00 YAPRAKLI BELEDİYE OTELİ Sınıf : Üçüncü sınıf Kapasitesi: 3oda, 10 yatak Adres: Terminal Meydanı YAPRAKLI YAPRAKLI ÖĞRETMENEVİ Kapasitesi : 9 yatak Telefon: 0 (376) 361 20 50 SEVİNDİM DİNLENME TESİSLERİ Sınıf : Birinci Sınıf - İçkisiz Kapasite: 80 kişi Adres : Ankara Karayolu Eldivan Yol Kavşağı ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 218 10 20 YEDEKLER PETROL LDT. ŞTİ. Sınıf : İkinci Sınıf - İçkisiz Kapasite: 40 Kişi Adres : E-80 Karayolu Bozkuş Köyü Mevkii Çardaklı Atkaracalar ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 722 81 20 TÜRKDEMİRLER DİNLENME TESİSLERİ Sınıf : İkinci Sınıf - İçkisiz Kapasite: 24 kişi Adres : Karslar Mah. İstanbul Yolu 1. km Çerkeş ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 766 18 89 DOĞRU YOL TESİSLERİ Sınıf : İkinci Sınıf - içkisiz Kapasite: 150 kişi Adres : İstanbul- Samsun karayolu Ilgaz ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 416 11 86 AKBAK MOBİL TESİSLERİ Sınıf : İkinci Sınıf - içkisiz Kapasite: 150 kişi Adres : İstnbul - Samsun karayolu Ilgaz ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 416 24 00 KILIÇLAR DİNLENME TESİSLERİ Sınıf : Birinci Sınıf - içkisiz Kapasite: 50 kişi Adres : E-80 Karayolu Kızılca Köyü Arslanlı Mevkii Kurşunlu ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 495 60 26 LOKANTA İŞLETMECİSİ BAYRAM TEKİN Sınıf : Üçüncü Sınıf - içkisiz Kapasite: 30 kişi Adres : Sumucak Köyü ÇAyırcık Mevkii Kurşunlu ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 488 11 78 MUHARREM YILMAZ DİNLENME TESİSLERİ Sınıf : İkinci Sınıf - içkisiz Kapasite: 60 kişi Adres : Çiftlik Mevkii Kurşunlu ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 465 10 75 ŞEKERLER PETROL TİC. LDT. ŞTİ. Sınıf : İkinci Sınıf - içkisiz Kapasite: 40 kişi Adres : Çavundur Beldesi Samsun Yolu Üzeri Kurşunlu ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 48550 66 YEŞİLGÖL DİNLENME TESİSLERİ Sınıf : Birinci Sınıf- içkisiz Kapasite: 50 kişi Adres : Gölet Mevkii Yapraklı ÇANKIRI Telefon: 0 (376) 213 67 32
  12. _asi_

    Çankırı termal kaynakları

    Çavundur Kaplıca Tesisleri ÇAVUNDUR TERMAL KAYNAĞI: Kurşunlu İlçesi Çavundur Beldesi’nde bulunan termal kaynaktan 54 °C sıcaklıkta 47 litre/saniye su çıkmaktadır. Belde'ye ve Gerede-Samsun (E 80) Devlet Karayolu'na 1.5, Kurşunlu'ya 9, Çankırı'ya ise 90 km. mesafede olan kaynak çevresinde , Belde Belediyesi ta*rafından işletilen iki adet açık havuz ile 100 yataklı bir konaklama ünitesi ve 20 yataklı özel bir pansiyon bulunmaktadır. Yol, su, elektrik ve telefonu bulunan termal kaynağın hemen yakınından Çankırı-Zonguldak Demiryolu geçmekte ve aynı yerde yolcu trenleri durmaktadır. Termal suyun fiziki ve kimyevi analizleri SSYB Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığı laboratuarlarında yapılmış olup tıbbi değeri ile ilgili olarak Valiliğimizin başvurusu üzerine, İstanbul Üniversitesi Tıbbi Ekoloji ve Hidro-Klimatoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 22.05.1990 tarih ve 97/90 sayılı aşağıdaki rapor düzenlenmiştir. “Göndermiş olduğunuz, Sağlık Bakanlığı Çevre Sağlığı Müdürlüğünce düzenlenen Çankırı, Atkaracalar (Kurşunlu) İlçesi, Çavundur Köyü (Beldesi) Kaplıca Maden Suyuna ait fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Araştırma Merkezimizce değerlendirilmiştir. Kurşunlu-Çavundur İl Özel İdaresi Kaplıca Tesisleri Raporun içeriğine göre kaplıca suyu sodyum bikarbonatlı, hipertermal, hipotonik bir özel*lik taşımaktadır. Maden suyunun bizden talep edilen tıbbi yönden değerlendirilmesi ise şöyledir; " Doğal sıcaklığı nedeniyle tüm ağrılı hastalarda kullanılabilmesi söz konusudur. Ancak uygulamaların banyo ve hareketsiz uygulamalı türleri için 37-38 °C'a kadar, hareketli havuzlar için 27-28 °C'a kadar soğutulması gerekmektedir. Bu suretle, her türlü romatizmal hastalıkların kronik dönemleri, ameliyat ve travma sekellerinde yararlı olacaktır. Alkalik özelliğine bağlı olarak, içme kürleri şeklinde değerlendirilmesi halinde karaciğer, safrakesesi ve safra yolları yetmezliklerinde kullanılabilecektir. Sarılık sonrası bozulan karaciğer fonksiyon testlerinin düzeltilmesi amacı ile, pankreasla ilgili kronik hastalıklarda, Diabetes Mellitus ve Gut hastalığında yararlı olabilir. Kronik mide ve bağırsak iltihapları, böbrek ve idrar yolları kronik iltihaplarında, böbrek taşı oluşumunu engellemek için içme kürleri şeklinde değerlendirilebilir. Ancak içme kürleri için suyun sıcaklığının genellikle 20 ila 30 °C soğutulması gereklidir. Su, sodyum iyonu içerdiğinden dolayı üst solunum yolları ve akciğerin allerji ve kronik iltihaplarında inhalasyon-aerosol tedavisi olarak değerlendirilebilir. Bu endikasyonlar göz önüne alınarak çizilecek projede, Tıbbi Ekoloji ve Hidro-Klimatoloji Araştırma ve Uygulama Merkezimizin danışmanlığının yararlı olacağı kanısını saygıyla arz ederim." Prof.Dr.Nurten ÖZER Merkez Müdürü Belediyeye ait iki havuz ve konaklama tesisi de hizmete açıktır. Termal kaynaktan yararlanmak maksadıyla yapımına İl Özel İdaresince başlanan iki yıldızlı otel ve kür merkezinin inşaatı devam etmekte olup hamam bölümü, kadın ve erkeklere günübirlik olarak hizmet vermektedir. DİĞER TERMAL KAYNAKLARI: ACISU: Kurşunlu İlçesi'nin 5 km. kuzeybatısında Hacımuslu Köyü yakınlarında olan Acısu İçmesi, geniş bir çayırlığın çeşitli yerlerinden kaynamaktadır. Bir bataklık oluşturan kaynaklar*dan toplam olarak saniyede 0.4 litre su çıkmaktadır. Sıcaklığı 15 °C olan Acısu İçmesi tuzlu, bi*karbonatlı, karbogazoz, demirli ve alkalik bir maden suyudur. Mide, bağırsak, karaciğer, safrakesesi, pankreas hastalıklarında yararlı etkisi olan su, kanda yedek alkaliyi yükseltir, asit—baz dengesini düzenler, safra yollarında safra akımını artırıcı bir etki yapar ve safra bileşimini değiştirir. Sarılık hastalığı sonrasında kanda birikmiş bulunan safra pignentlerinin temizlenmesini de kolaylaştıran bu maden suyunun, karaciğerin bozu*lan fonksiyonlarını düzeltici tesiri vardır. ŞIHLAR NEZLE (Nuzla) SUYU: Korgun İlçesi'ne bağlı Şıhlar (Karatepe) Köyü yakınlarındaki bir dere yatağının kenarındadır. Korgun'a 8, Merkez İlçe'ye 26 km. mesafede bulunan maden suyuna Çankırı-Ilgaz Karayolunun 23. km.'sinden ayrılan 3 km.'lik stabilize bir yolla ulaşılır. 12 ,0°C sıcaklığındaki suyun betonla çevrili bir çeşmesi bulunmaktadır. Soğuk, alkalik ve toprak alkalik, bikarbonatlı, karbogazoz bir içme suyu olan Şıhlar Nezle Suyu, İçme kürleri ile değerlendirilmektedir. BOZAN HAMAMI: Ilgaz İlçesi'nin 5 km. kuzeybatısında, Aşağı ve Yukarı Bozan köyleri ara*sındaki bu maden suyu üstü açık, çevresi kapalı iki ayrı havuzdan oluşmaktadır. Hamam olarak ni*telendirilmesinin sebebi banyo olarak da kullanılması olan suyun sıcaklığı 16 °C, debisi ise 0.5 litre/saniyedir. Alkalik ve toprak alkalik, karbogazoz, demir ve arsenikli, bikarbonatlı bir su olan Bozan Hamamı, banyo uygulamalarında cilt hastalıklarına, içmece olarak ise sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi gelmektedir. KÜKÜRT KÖYÜ KAYNAĞI: Atkaracalar ilçesinin 14 km. kuzeyindeki Kükürt Köyü'nde bulunan kaynaktan 19 °C sıcaklığında saniyede 0.5 litre su çıkmaktadır. Alkalik ve toprak alkalik, karbo*gazoz özellikte olan maden suyunun yaydığı serbest kükürtlü hidrojen kokusu bir kilometre mesafeden hissedilebilmektedir. Kükürt Köyü Kaynaklarının sindirim sistemi rahatsızlıklarını iyileş*tirici etkisi vardır. Hışıldayık İçmesi: Kurşunlu İlçesi'ne 30 km. mesafede bulunan Melan (Soğanlı) Çayı kıyısında, kayaların arasında iki yerden çıkan maden suyu başıboş olarak dereye akmaktadır. Sıcak*lığı ortalama 18 °C olan su, bol miktarda gazlı, alkalik ve toprak alkalik, bikarbonatlıdır. Sin*dirim sistemi ve karaciğer rahatsızlıklarında yararları görülmektedir. BAYRAMÖREN (Melan)İÇMESİ: Kurşunlu İlçesi'ne 20 km. mesafedeki maden suyu bir yamaçtan çıkmaktadır. Sıcaklığı 18 °C olan suyun debisi ise 0.1 litre/saniyedir. Karbondioksit oranı olduk*ça yüksek, alkalik ve toprak alkalik, bikarbonatlı olan maden suyu, sülfat iyonu da içermesi sebebiyle acı bikarbonatlı sular grubuna da girmektedir. Bayramören İçmesi'nden mide, karaciğer, safrakesesi ve bağırsak rahatsızlıklarında yararlanılmaktadır. Yukarıda sayılanların dışında Şabanözü İlçesi'nde; akciğer, safra kesesi, idrar yolları, romatizma, kırıklar, mide ile böbrek taşı rahatsızlıklarına kullanılan Dede (Çapar) Maden Suyu, cilt hastalıklarına kullanılan Karakoçaş Ilıcası, Orta Ilçesi'nde; cilt hastalıklarına kullanılan Derebayındır Köyü Hışıldağı ve Maden Suyu, şifalı su olarak bilinen Kısaç ve Buğuören Maden Sula*rı, Ilgaz İlçesi'nde; romatizma ve cilt rahatsızlıklarına kullanılan Ödemiş Kaynarcı Suyu, cilt hastalıklarına (uyuz) kullanılan Bozatlı Suyu, mide şişkinliklerinde kullanılan Yalaycık Maden Suyu, Korgun İlçesi'nde; şifalı su olarak bilinen Ildızım İçmesi, Yapraklı İlçesi'nde; şifalı su olarak bilinen Şahçuvaz Ilıcası ve doktorlarca böbrek taşı düşürmede önerilen Kullar Maden Suyu gibi içmece ve termal kaynaklar bulunmaktadır. MADEN SULARI Çankırı ili sağlık suları bakımından oldukça zengin bir çeşitlilik arzeder. Ancak, kapsamlı bir çalışmaya konu olmayan maden sularımızın bir kısmı halihazır durum itibariyle ekonomik görünmemekte, ekonomik görülenlerin çoğunluğunda ise herhangi bir tesis bulunmamaktadır. Halkımız, Çavundur dışındaki kaplıca ve içmecelerden ilkel diyebileceğimiz şekilde yararlanmaktadır.Aşağıda, İlimizde bulunan termal kaynak ve içmecelerden önemli görülenler hakkında bilgiler verilmiştir. KAZANCI MADEN SUYU: Ilgaz-Kastamonu Devlet Karayolu'nun 12. km.'sindeki Kazancı Köyünün batısındaki bir çayırlıktan kaynamakta olan maden suyu, büyük bir tabii havuzda biriktikten sonra çayırda dağılmaktadır. Sıcaklığı ortalama olarak 15 °C, debisi ise 5 litre/saniye olan maden suyunun litresinde 1 gr.'ın üzerinde karbondioksit bulunmaktadır. Alkalik ve toprak alkalik, demirli, bikarbonatlı olan su, karaciğer, safra kesesi, pankreas, mide ve bağırsak hastalıklarında olumlu sonuçlar vermektedir. ILISILIK MADEN SUYU: Ilgaz ilçesi'nin güneydoğusunda ilçeye 16 km. mesafedeki Ilısılık Köyü'nde bulunan kaynaktan 22.5 °C sıcaklığında saniyede 0.05 litre su çıkmaktadır. Ekonomik değeri sınırlı olan su karbondioksitli, alkalik ve toprak alkalik, bikarbonatlıdır. İçme kürleri ile yararlanıldığı gibi banyo uygulamalarından da olumlu neticeler alındığı söylenilmektedir. Mide, karaciğer, bağırsak, safrakesesi rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinmektedir.
  13. _asi_

    Çankırı Evleri

    Çankırı Evleri : İl genelinde 79 adedi Merkez İlçe'de, 3 adedi Çerkeş İlçe Merkezinde, 11 adedi Ilgaz ilçe merkezinde, 3 adedi Ilgaz Belören köyünde ve 1 adedi de Yapraklı ilçe merkezinde olmak üzere 97 adet ev, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu'nca tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Çankırı Evlerinin Genel Özellikleri: Eski Çankırı evleri çok az farklılıklarla Türk Evi'nin bütün özelliklerini göstermektedir. Bazı bölgelerde olduğu gibi zengin bir çeşitlilik sergi­lememektedir. Bunu, özellikle ekonomik yapısına bağlamak mümkündür. Bölgenin jeolojik yapısı da bu konuda etkili olmuş olabilir. Çankırı Evleri genelde iki katlıdır. Birinci kat ara kattır ve kışlık olarak kullanılmak­tadır. Burası günlük hayatın geçtiği yerdir. Plan yapılırken de buna dikkat edilmiş olup sade ve kullanışlıdır. Yemek yapma, yeme ve oturma için düşünülmüştür. İkinci katlar ise manzaralı ve gösterişlidir. Bu katlar daha çok yazın ve misafir için kullanılmaktadır. İkinci katlarda her evin bir "Başoda"sı vardır. Bu odalar diğerlerine göre daha geniş ve ahşap işleme tekniğinin güzel örneklerini sergiler. Başodalarda şahniş adı verilen yükseltiler bulunmakta olup bunlar, birinci katın üzerine çıkma yapılarak oluşturul­muştur. Başodaların tavanları göbekli ve çoğunlukla kök boya kullanılarak bezenmiştir. Odalarda oturmak için sedirler veya makat denilen tahta sedirler yapılmıştır. Her odada yüklük adı verilen tahta dolaplar vardır. Bu dolaplardan bir tanesi gusülhane olarak kullanılmaktadır. Odanın en önemli yeri ocaklığıdır. Ocaklıklar, yörede çokça bulunan alçıdan yapılmıştır. Kenarlarında lamba veya mum koymak için şinanay adı verilen yerler yapılmıştır. Dolapların kenarlarında ise terece denilen ahşaptan küçük gözler bulunmaktadır.Evlerin su basmanı ekseriya kesme taştandır. Duvarlar ise ahşap çatkı arası ker**** dolgu olarak yapılmıştır. Yörede buna “yeydene” denilmektedir. Duvar yüzeyleri, yörede çokça bulunan alçı ve toprak, kireç karışımı ile sıvanmıştır. İkinci katlar sokağa yada avluya çıkma yapılarak genişletilmiştir. Çankırı'da evler genelde arsanın şekline göre biçimlenmiştir. Cepheler güneye bakmakta olup kuzey yönleri sağırdır. Yamaçlara doğru sıralanan evler birbirlerinin manzarasını kapatmamaktadır.Her evin avlusunda ağaç bulunduğu için tabiatla içice bir hayat söz konusudur. Çatılar, mahallinde imal edilen oluklu kiremitlerle kaplıdır. Çok sayıda pencere açmaktan çekinilmiştir. Bunun sebebi ise yörede uzun ve sert geçen kışlar olmalıdır. Mevcut evler en az yüzyıllık evlerdir. Tarihlemek gerekirse bugün ayakta kalabilenler 18. yüzyıl ile 19. yüzyılda yapılmıştır. Evlerin en eski örnekleri açık sofalıdır. Daha sonraları orta sofalı yapılmaya başlanmış, özellikle birinci katta olan orta sofaların güney cepheleri kapatılarak kapalı sofalar meydana getirilmiştir. Cumhuriyet Döneminde yapılan evlerde kışlık ara katlar ikinci katın özelliklerini taşımaya başlamıştır. İnşaatlarda çevre köylerden getirilen ahşap malzemeler belli oranlarda kullanılmıştır. Evler, mahalli ustalar veya bizzat ev sahibi tarafından inşa edilmiştir. Çankırı'nın jeolojik konumundan kaynaklanan arsa sıkıntısı sebebiyle evler adeta birbirine kenetlenmiştir. Birinci derecede deprem kuşağı olması, bu tür bir mecburiyet doğurmuştur. Avlu kapıları çift kanatlı olup çatal kapı olarak isimlendirilir. Kapı tokmakları kendine özgü ve yerli ustalarca imal edilmiştir. Ev sahibinin mesleğine göre farklılıklar arz etmekte­dir. Kapıların arkasında bulunan küçük çanlar, kapıların açılmasıyla birlikte çalarak ev sakinlerini haberdar etmektedir. Bitişik nizamlı evler, küçük aralıklarda çıkmaz sokaklar meydana getirmiştir. Sokaklar dar ve arnavut kaldırımı denilen moloz taşlarla kaplıdır. Bütün sokaklar caminin veya iş merkezinin olduğu imaret veya arastaya çıkmaktadır. Birçok eski ev, sonradan gördükleri onarım ve tadilatlar sonucu orijinal özelliklerini kaybetmiştir. Çankırı evlerinin genel özelliklerinden bahsettikten sonra tipik özellik arz eden “Coşkaralar Evi”ni tanıtarak bu bölümü bitirmek istiyoruz. Coşkaralar Evi: Tipik bir Eski Çankırı Evidir. Türk Evi'nin bütün özelliklerini taşımaktadır. Merkez İlçe Mimar Sinan Mahallesi Nar Çıkmazı’nda bulunan evin sokaktan görülmesi mümkün değildir. Büyük çatal avlu kapısı, sokağın bitiş çizgisidir. Coşkaralar Evi uzun yıllar "Yaran Evi" olarak kullanılmış ve birçok kişi de böyle tanımaktadır. Ev, özellikle ikinci katta eski özelliklerini yitirmemiştir. Zamanla el değiştiren evde birinci kat kısmen onarım geçirmiştir. Ancak döşeme ve tavanlar ile dolaplar aynen durmaktadır. Coşkaralar Evi'nin ilk sahibi pastırma, sucuk ve çemen imalatçısı olup uzun süre bu süla­lenin oturduğu ev yakın zamanda el değiştirmiştir. Sokağın sonunda bulunan avlu kapısının üstü alaturka kiremitle örtülüdür. Çatal kapı oldukça yüksek ve geniştir. Bu kapıdan, yüksek duvarlar ile çevrili büyük bir avluya geçilmektedir. İki metreyi aşan avlu duvarları ker****ten yapılmış ve üzeri kiremitle örtülmüştür. Yaşlı birkaç ağacın bulunduğu avluda bazı yan birimler yer almak­tadır. Avlu girişinin hemen solunda tahtadan yapılmış bir tuvalet, sağda ise eskiden kümes hayvanlarının beslendiği anlaşılan baraka şeklinde bir depo bulunmaktadır. Daha köşede de gelişigü­zel yapılmış bir ocaklık göze çarpmaktadır. Avlunun ortasında küçük bir havuz ve çeşme vardır. Zamanında, ev sahibinin işi sebebiyle evin zemini, diğer Çankırı Evlerine göre biraz da­ha geniş ve yüksek yapılmıştır. Su basmanı kesme taştan, temel ise normal taştan örülmüştür. Es­kiden hayvan beslenen ve imalathane olarak kullanılan zemin kat iki bölümden oluşmuştur. Büyük ve yuvarlak alınlı çatal bir kapıdan girilmektedir. Girişin solundaki bölüm ahır olarak planlan­mıştır. Hayvanların bağlandığı ağaçtan konsollar bulunmaktadır. Bu konsollar, aynı zamanda birinci katın taşıyıcılarıdır. Hemen girişteki diğer bölümün tavanında ve konsollarında çengel şeklin­de büyük çiviler vardır. Bunlar, pastırma ve sucukları asmak için kullanılmıştır. Bu kısmın aydınlatılması için iki küçük pencere açılmıştır. Bugün yakacak deposu olarak kullanılmakta olup büyük bir bölümü ise boş durumdadır. Birinci kata avludan tahta bir merdivenle çıkılmaktadır. Merdiven korkulukları oldukça sade ve çam ağacından yapılmıştır. Merdiven girişi ve ortada bulunan sofanın ön cephesi, sonradan pencerelerle kapatılmıştır. Birinci kat kışlık olarak düşünülmüş olup ikinci kata nazaran daha basıktır. Odalar günlük işlerde kullanılmak üzere planlanmış, üst kata göre daha az pencere bırakılmıştır. Birinci odada ocaklık, her iki yanında yüklük denilen dolaplar ile pencere önündeki sedir ana mekanla bütünleşmiştir. Tavanı sade ve ahşaptır. Ocaklık alçıdan yapılmış ve süslemeye yer verilmemiştir. Döşeme tahtadır.Ahşap olan kısımlar bütün odalarda yağlı boya ile boyanmıştır. Bu odanın karanlık tarafı sonradan bölünerek mutfak haline getirilmiştir. Her iki katta da tuvalet ve banyo bulunmaktadır. L şeklinde olan oturma odası, diğer odaya göre daha büyüktür. Sadece tavanda süsleme yapıl­mıştır. Bu odada bulunan sedirler haricindeki diğer ahşap kısımlar da boyanmıştır. Bu katta bir ­de sandık odası bulunmakta olup penceresi yoktur. Sofanın ve ikinci odanın önü ahşaptan yapılmış ve tahta korkuluklarla çevrilmiştir.Evin yazlık bölümü olan ikinci kata yine tahta bir merdivenle ön cepheden çıkılmaktadır. Açık sofalı olan ikinci kat, birinci katın üzerine çıkma yapmaktadır. Sofaya üç adet kapı açılmaktadır. Tamamen ahşap kullanılan bu katta ağaç işçiliğinin güzel örnekleri sergilenmiştir. Pencereler geçmeli ve her odada ikişer tanedir. Bu katta, sofaya girilince solda bulunan oda evin başodasıdır. Odanın kapısı ağaç kakma tekniği ile yapılmış ve yine ahşaptan bir alınlık konulmuştur. Oda kapısı küçük bir araya açılmakta ve buradan odaya girilmektedir. Karşılıklı olarak ocaklıklar ve kenarlarında yüklükler vardır. Her ikisi de alçıdan yapılan ocaklıklardan biri­si kapalıdır. Ocaklıkların her iki tarafında da tereceler bulunmaktadır. Odayı çepeçevre saran sedirler tahtadan olup zemin taş döşelidir. Sedirlerden biraz daha yüksek olan "Şahniş", birinci katın üzerine çıkma (Cumba) yapmaktadır. Odanın tavanı göbekli ve motifler kök boya ile boyan­mıştır. Aynı şekilde şahnişin tavanı da ince bir işçilikle bezenmiştir. Yüklüklerden bir tanesi gusülhane olarak kullanılmıştır. Sofaya açılan ikinci oda kare şeklinde olup girişin hemen karşısında bir ocaklığı ve yük­lüğü vardır. Sofaya bakan pencerenin önüne ise sedir yapılmıştır. Ahşap olan tavanında süslemeye yer verilmemiştir. Üçüncü oda diğerlerine nazaran daha sadedir. Döşeme ve tavan ahşaptır. Herhan­gi bir süslemenin bulunmadığı oda üç pencere ile aydınlatılmış ve pencerelerden birisi önüne se­dir yapılmıştır. Odada bulunan yüklüklerden birisi gusülhane olarak düzenlemiştir. Bugün için kullanılmayan ikinci katta, bakımsızlıktan yer yer çürümelere ve duvarlarında dökülmelere rastlanılmıştır. Coşkaralar Evi ahşap çatkı ve ker**** dolgu olarak yapılmıştır. Duvarların yüzeyi alçı, ki­reç ve toprak karışımı bir harç ile sıvanmıştır. Ahşap çatının üzeri alaturka oluklu kiremit ile örtülmüştür. Üst katın açık sofasının üzeri çatının bir devamı olarak kapatılmıştır. Tavanı ahşap olan sofanın sokağa bakan tarafı tahtalarla kapatılmıştır. Sofanın en önemli özelliği bir köşkünün bulunmasıdır. Tavanı süslemeli olan köşke sofadan bir basamakla çıkılmaktadır. Burası havadar ve geniş bir manzaraya sahiptir. Sofanın ve köşkün açık bölümleri korkuluklarla çevrilmiştir. Evin üç tarafı sağırdır. Güney cephesi avluya bakmaktadır. Tescil edilerek koruma altına alınan evden diğer evlerin avlularını görmek mümkün değildir. 19. yüzyıl başlarında yapıldığı tahmin edilen evin başodasında, Çankırı insanının eğitim ve kül­tür hayatında çok önemli bir yeri olan Yaran toplantılarının yapıldığı bilinmektedir. Yukarıda görülen 'Çankırı Evi' Eski Kütüphane binası olup, İl Özel İdaresi bütçesinden ayrılan ödenekle restore edilmiştir. Yaran sohbetlerinde de kullanılması düşünülen evin içi tamamen nostaljik eşyalarla donatılmıştır. Benzer bir restorasyon çalışması eski halk sineması için de başlatılmıştır. Halk sinemasının restore edilmesiyle bina çok amaçlı kültür merkezi şeklinde kullanıma sunulacaktır. Bayramören Evleri: Klasik Türk Mimari tarzında ve 20. Yüzyıl ortalarında inşa edilmişlerdir. Genellikle iki katlı olan evler ilçenin geneline yayılmıştır. İlginç görünümleri ile izlenmeye ve incelenmeye değer özellikler göstermektedir. · Arkeolojik Alanlar Genel olarak Roma ve Bizans Dönemlerine ait olan ve Çankırı Müze Müdürlüğü tarafından tespit edilerek Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu'ca değişik zamanlarda tescili yapılan Arkeolojik Alanlar ile bilinen orijinal isimleri, Merkez İlçe'den başlayarak aşağıya çıkartılmıştır. Merkez : Çorak yerler Miyosen Çökelleri, Garnizon Şehitliği, Alaçat Köyü Kültepe Antik Yerleşimi ve Nekropol Alanı, Balıbağ Kö­yü Sarıiçi Mevkii (Eski Tunç Devri M.Ö. 3000-2500), Güveytepesi Höyüğü, Kentsel Sit Alanı, Ünür Köyü Höyüğü ve Nekropol Alanı, İnandıktepe Höyüğü ve Antik Yerleşimi. Çerkeş : Yoncalı köyü Höyüktepe Yamaç Yerleşmesi, Yakuplar Köyü Kaya Mezarları. Eldivan : İlçe Merkezi'nin kuzeyinde Eldivan Höyüğü, Hacıbey Köyü İnandık Höyüğü. Ilgaz : Cendere Köyü Salman Höyük, Bölüktepe Höyük ve Tümülüsü, İnköy Kaya Mezarları, Kurmalar Köyü Yerleşimi Kurşunlu : Köprülü ve Köyü civarında Yedi Kapılar kaya mezarları. Orta : Kalfat Beldesi çevresinde Asmaca Yerleşimi ve Nekropol Alanı, Ağıllar Gölet Mevkii Yerleşim Alanı, Sekmenin ve Ağaçini Kaya Yerleşimi, Höyük ve Nekropol Alanı. Yapraklı : İkizören Roma Nekropolü ve Kale.Yukarıda sayılanların dışında Çerkeş İlçesi Meydan Köyü çevrelerinde antik yerleşim izlerine rastlanılmıştır.
  14. _asi_

    Çankırı yeryüzü şekilleri

    DAĞLAR Çankırı topraklarının yaklaşık % 60`ı dağlar ve yüksek tepelerden oluşmaktadır. İlin kuzey sınırındaki dağlar, aynı zamanda en yüksek kesimini teşkil etmektedir. Kuzey Anadolu dağlarının ikinci sırasındaki Ilgaz Dağları, doğu-batı düzleminde uzanmaktadır. En yüksek noktası 2587 metre olan söz konusu dağ sırasının üzerinde Küçükhacet Tepesi (2546 Mt.), Büyükhacet Tepesi (2587 Mt.), Kulpi (1980 Mt.), Bulancak (1935 Mt.), Altunsivrisi (1934 Mt.) ve Kocadağ (1763 Mt.) bulunmaktadır. Aynı zamanda Çankırı ve Kastamonu arasındaki doğal sınırı il sınırına dönüştüren Ilgaz Dağları, Kurşunlu civarında Sofra Sırtları ve Çerkeş yöresinde Doğu ve Çamlıca olmak üzere iki kola ayrılmaktadır. Ilgaz Dağları`nın güneyinde ise Çorum ile Kastamonu/Tosya sınırından başlayarak batıya doğru yönelen Erikli, Sarıkaya, Karakaya, Ilısılık, Yapraklı, Doğdu, Taşyakası, Batıbeli ve Dumanlı Dağları, yaklaşık 2000 Mt. yüksekliğe uzanan yeni bir sıra oluşturur. Bu sıraların daha güneyinde kalan bölgede de Çerkeş-Gerede ve Kızılcahamam sınırı boyunca bir diğer dağ sırası uzanır. Bu sırada Çit, Karataş, Işık, Elden, Aydos, Eldivan ve Bozkır Dağları yer almaktadır. İlin kuzeybatısında ise Karabük ve Bolu ile doğal sınırı oluşturan Hodalca, Elaman ve Eğriova Dağları yer almaktadır. Kent merkezi civarında yer alan Hıdırlık Kaşı, Meryemana Tepesi ile Sarıdağ ise güneybatı düzleminde uzanan diğer büyüklü küçüklü tepelerle birlikte, ileride Taşyakası, Dumanlı ve Aydos Dağlarını oluşturarak devam etmektedir. AKARSULARI İl sınırları içindeki akarsuların en büyüğü, aynı zamanda ülkemizin en uzun nehri olan Kızılırmak`tır. Kara ikliminin tüm özelliklerinin görüldüğü ilde, akarsuların akış miktarlarında meteorolojik değişimlere paralel olarak düzensizlikler görülmekte, yazları bazı sularda azalma görülürken, irili ufaklı dere ve çayların tamamen kuruduğu görülmektedir. Bu durumun tersine ilk ve sonbaharda ise dere ve çaylarda su miktarının artarak normal ortalamaların üzerine çıktığı gözlemlenmektedir. Eskiden ciddi can ve mal kayıplarına yol açan taşkınların, son yıllarda alınan önlemler sayesinde tehlike oluşturmadığı bilinmektedir. Çankırı İli sınırları içerisinde bulunan akarsuların en önemlisi Kızılırmak`tır. 85.00 m³/sn`lik debisi olan nehrin yaklaşık 30 Km.lik bölümü Çankırı sınırları içinde kalmakta ve geçtiği bölgedeki tarımsal araziyi sulamaktadır. Ankara`nın Kızılcahamam ilçesinden doğarak Orta, Kurşunlu ve Ilgaz`ın topraklarını sulayan Devrez Çayı ise 211 Km. uzunluğunda ve 8.9 m³/sn.lik debiye sahiptir. Önemli bir kolu da kent merkezinden geçen Tatlıçay (Acıçayla birleşerek) 96 Km. uzunluğunda olup sularının tuzlu olmasından dolayı yararlanılan bir akarsu değildir. Terme Çayı ya da kaynağındaki ismiyle Şabanözü Çayı, Çankırı-Ankara sınırını çizdikten sonra Acıçay`la birleşir. Gerek bulunduğu konum, gerekse akışı açısından sulamaya ve tarıma uygun olan Uluçay, Kurşunlu ve Çerkeş`ten gelen küçük çaylarla beslenmektedir. Oldukça hızlı akışı olan ve Uluçay`la birleşen Melan (Soğanlı) Çayı ise ilerleyen kesimlerinde Filyos ırmağına karışmaktadır. OVALARI Çankırı`da Kızılırmak Havzası dışında kayda değer önemli ovalar yoktur. Ne var ki bu havzanın da sularının tuzlu olması sulanabilen tarım arazisinin sınırlı olmasına sebep olmaktadır. İldeki ovalar başlıca beş başlıkta incelenebilir: 1. Kızılırmak Havzası Ovaları: Bölgenin coğrafi konumuna göre oldukça geniş olan havzanın Çankırı topraklarındakalan bölümü yaklaşık 30 Km. uzunluğundadır. Havzada batı-doğu doğrultusunda uzanan geniş ova ile bu ovanın kolları, bölgenin en büyük akarsuyu olan Kızılırmak`la birleşen çeşitli çay ve derelerin yatakları boyunca, kuzeye doğru yaklaşık 25 Km. uzanmaktadır. Bu ovalarda her türlü tarıma uygun alüvyonlu topraklar bulunmaktadır. 2. Devrez Çayı Çevresindeki Ovalar: Söz konusu ovalar Kurşunlu`nun güneyinden başlayıp Devrez Çayı boyunca uzanarak Ilgaz İlçesi çevresinde genişleyen ovalardır. Ilgaz`a kadar yaklaşık 2 Km.lik dar bir şerit çizen ovalar, buradan itibaren genişlemeye başlar. Devrez Çayı`nın suladığı bu ovalarda da her türlü tarıma uygun alüvyonlu topraklar bulunmaktadır. 3. Tatlıçay Çevresindeki Ovalar: Bu bölgedeki ovalar Tatlıçay ve Korgun Çayı`nın birleşme noktasında olup, söz konusu çay sularının tuzlu olması sebebiyle tarıma yönelik sulama yapılmamaktadır. 4. Orta İlçesindeki Ova: İlçe dâhilinde bulunan ve doğudan batıya doğru uzanan ova 15 Km. uzunluğunda ve yaklaşık 2 Km. genişliğindedir. 5. Çerkeş Ovası: Oldukça küçük sayılabilecek ova alüvyonlu topraklarla kaplıdır.
  15. _asi_

    Çankırı coğrafyası

    Orta Anadolu'nun kuzeyinde, Kızılırmak ile Batı Karadeniz ana havzaları arasında yer alan Çankırı, 40° 30' ve 41º kuzey enlemleri ile 32° 30' ve 34º doğu boylamları arasında yer almaktadır. İlin komşuları batıda Bolu, kuzeybatıda Karabük, kuzeyde Kastamonu, doğuda Çorum ve güneyde Ankara ile Kırıkkale'dir. Denizden yüksekliği 723 metre olup, ülke topraklarının %o 94'lük bölümünü oluşturan toplam 7 388 Km²'lik bir alana sahiptir. COĞRAFİ YAPI a) Dağlar : Çankırı topraklarının yaklaşık % 60'ı dağlar ve yüksek tepelerden oluşmaktadır. İlin kuzey sınırındaki dağlar, aynı zamanda en yüksek kesimini teşkil etmektedir. Kuzey Anadolu dağlarının ikinci sırasındaki Ilgaz Dağları, doğu-batı düzleminde uzanmaktadır. En yüksek noktası 2587 metre olan söz konusu dağ sırasının üzerinde Küçükhacet Tepesi (2546 Mt.), Büyükhacet Tepesi (2587 Mt.), Kulpi (1980 Mt.), Bulancak (1935 Mt.), Altunsivrisi (1934 Mt.) ve Kocadağ (1763 Mt.) bulunmaktadır. Aynı zamanda Çankırı ve Kastamonu arasındaki doğal sınırı il sınırına dönüştüren Ilgaz Dağları, Kurşunlu civarında Sofra Sırtları ve Çerkeş yöresinde Doğu ve Çamlıca olmak üzere iki kola ayrılmaktadır. Ilgaz Dağları'nın güneyinde ise Çorum ile Kastamonu/Tosya sınırından başlayarak batıya doğru yönelen Erikli, Sarıkaya, Karakaya, Ilısılık, Yapraklı, Doğdu, Taşyakası, Batıbeli ve Dumanlı Dağları, yaklaşık 2000 Mt. yüksekliğe uzanan yeni bir sıra oluşturur. Bu sıraların daha güneyinde kalan bölgede de Çerkeş-Gerede ve Kızılcahamam sınırı boyunca bir diğer dağ sırası uzanır. Bu sırada Çit, Karataş, Işık, Elden, Aydos, Eldivan ve Bozkır Dağları yer almaktadır. İlin kuzeybatısında ise Karabük ve Bolu ile doğal sınırı oluşturan Hodalca, Elaman ve Eğriova Dağları yer almaktadır. Kent merkezi civarında yer alan Hıdırlık Kaşı, Meryemana Tepesi ile Sarıdağ ise güneybatı düzleminde uzanan diğer büyüklü küçüklü tepelerle birlikte, ileride Taşyakası, Dumanlı ve Aydos Dağlarını oluşturarak devam etmektedir. B ) Ovalar : Çankırı'da Kızılırmak Havzası dışında kayda değer önemli ovalar yoktur. Ne var ki bu havzanın da sularının tuzlu olması sulanabilen tarım arazisinin sınırlı olmasına sebep olmaktadır. İldeki ovalar başlıca beş başlıkta incelenebilir: 1. Kızılırmak Havzası Ovaları : Bölgenin coğrafi konumuna göre oldukça geniş olan havzanın Çankırı topraklarındakalan bölümü yaklaşık 30 Km. uzunluğundadır. Havzada batı-doğu doğrultusunda uzanan geniş ova ile bu ovanın kolları, bölgenin en büyük akarsuyu olan Kızılırmak'la birleşen çeşitli çay ve derelerin yatakları boyunca , kuzeye doğru yaklaşık 25 Km. uzanmaktadır. Bu ovalarda her türlü tarıma uygun alüvyonlu topraklar bulunmaktadır. 2. Devrez Çayı Çevresindeki Ovalar : Söz konusu ovalar Kurşunlu'nun güneyinden başlayıp Devrez Çayı boyunca uzanarak Ilgaz İlçesi çevresinde genişleyen ovalardır. Ilgaz'a kadar yaklaşık 2 Km.lik dar bir şerit çizen ovalar, buradan itibaren genişlemeye başlar. Devrez Çayı'nın suladığı bu ovalarda da her türlü tarıma uygun alüvyonlu topraklar bulunmaktadır. 3. Tatlıçay Çevresindeki Ovalar : Bu bölgedeki ovalar Tatlıçay ve Korgun Çayı'nın birleşme noktasında olup, söz konusu çay sularının tuzlu olması sebebiyle tarıma yönelik sulama yapılmamaktadır. 4. Orta İlçesindeki Ova : İlçe dahilinde bulunan ve doğudan batıya doğru uzanan ova 15 Km. uzunluğunda ve yaklaşık 2 Km. genişliğindedir. 5. Çerkeş Ovası : Oldukça küçük sayılabilecek ova alüvyonlu topraklarla kaplıdır. c) Yaylalar : Dağların hakim olduğu İl arazisinde "Yayla" tanımına uygun arazilerin sayısı pek fazla değildir. Genel arazinin yaklaşık % 2,5-3'ünü oluşturan bu yaylalar ise Ilgaz Dağları üzerinde bulunan Mülayim ve Karapınar Yaylaları, Yapraklı Yaylası ile Taşyakası, Aydos ve Dumanlı Dağları üçgeninde bulunan Sanı Yaylası ile Eldivan, Aydos, Karapazar ve Aliözü Yaylalarıdır. Yaylaların bitki örtüsü ve ekolojik yapıları, özellikle dağ turizmi ile tracking sporu için son derece uygundur. d) Akarsular: İl sınırları içindeki akarsuların en büyüğü, aynı zamanda ülkemizin en uzun nehri olan Kızılırmak'tır. Kara ikliminin tüm özelliklerinin görüldüğü ilde, akarsuların akış miktarlarında meteorolojik değişimlere paralel olarak düzensizlikler görülmekte, yazları bazı sularda azalma görülürken, irili ufaklı dere ve çayların tamamen kuruduğu görülmektedir. Bu durumun tersine ilk ve sonbaharda ise dere ve çaylarda su miktarının artarak normal ortalamaların üzerine çıktığı gözlemlenmektedir. Eskiden ciddi can ve mal kayıplarına yol açan taşkınların, son yıllarda alınan önlemler sayesinde tehlike oluşturmadığı bilinmektedir. Çankırı İli sınırları içerisinde bulunan akarsuların en önemlisi Kızılırmak'tır. 85.00 m³/sn'lik debisi olan nehrin yaklaşık 30 Km.lik bölümü Çankırı sınırları içinde kalmakta ve geçtiği bölgedeki tarımsal araziyi sulamaktadır. Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinden doğarak Orta, Kurşunlu ve Ilgaz'ın topraklarını sulayan Devrez Çayı ise 211 Km. uzunluğunda ve 8.9 m³/sn.lik debiye sahiptir. Önemli bir kolu da kent merkezinden geçen Tatlıçay (Acıçayla birleşerek) 96 Km. uzunluğunda olup sularının tuzlu olmasından dolayı yararlanılan bir akarsu değildir. Terme Çayı ya da kaynağındaki ismiyle Şabanözü Çayı, Çankırı-Ankara sınırını çizdikten sonra Acıçay'la birleşir. Gerek bulunduğu konum, gerekse akışı açısından sulamaya ve tarıma uygun olan Uluçay, Kurşunlu ve Çerkeş'ten gelen küçük çaylarla beslenmektedir. Oldukça hızlı akışı olan ve Uluçay'la birleşen Melan (Soğanlı) Çayı ise ilerleyen kesimlerinde Filyos ırmağına karışmaktadır. e) Göller : Çankırı sınırları içinde önemli büyüklükte göl bulunmamaktadır. Küçük ve orta ölçekli göller ise kışın su toplayan, yazın ise kuruyan göllerdir. İl sınırları içerisinde; Kamış, Hacılar, Uzun, Bozyaka, Yayla, Hasır, Dumanlı, Pazar, Büyük, Dipsiz, Çöp, Bakkal, Gül, Sülük, Kadıgil isimlerinde göller bulunmaktadır. Çankırı'da tarım ve hayvancılığa yönelik olarak yapılmış bulunan Eldivan-Seydi, Karadere, Saray, Şabanözü Göleti, Mart, Karaören, Kurşunlu-Dumalı, Korgun-Maruf, Yapraklı-Gürgenlik gibi göletler bulunmaktadır Çankırı'da ayrıca 53 milyon m³ hacminde ve net 6.200 Hektar alanı sulayabilen Güldürcek Barajı bulunmaktadır. İKLİM BİTKİ ÖRTÜSÜ ve YABAN HAYATI Karadeniz iklim kuşağından İç Anadolu Bölgesine özgü kara iklimine geçiş kuşağında yer almasına rağmen Çankırı'da genellikle İç Anadolu'ya özgü iklim hüküm sürmektedir. Merkez, Ilgaz ve Yapraklı İlçelerinde kışlar serin, yazlar ılık geçmektedir. Çerkeş İlçesinde ise kışlar soğuk, yazlar serin geçer. İlin en fazla yağış alan ilçesi Yapraklı'dır. Hemen hemen her mevsim yağışın görüldüğü ilde ortalama yıllık yağış miktarı 392-538 (Kg/m²) arasında değişmektedir. Güneye doğru inildikçe bitki örtüsünde değişim ve zayıflama gözlemlenir. Yapılan son araştırmalarda yaklaşık 2-3 yüzyıl öncesine değin il topraklarının kimi tuzlu bölgeleri hariç olmak üzere ormanlarla kaplı olduğu belirlenmiştir. Ne var ki genellikle tarla açmak maksadıyla yapılan bilinçsiz kesimler, hayvan otlatmada ormanlardan yararlanılmak istenmesi, müdahale imkanı olmayan orman yangınları ve iklim değişiklikleri yüzünden bu ormanların büyük bir bölümü yok olmuştur. İlin bütün bu tahribattan sonra geriye kalan ormanları başta Ilgaz İlçesi olmak üzere Elaman, Eğirova, Ovacık, Düvenlik, Ilısılık, Yapraklı, Sarıkaya, Karakaya ve Erikli Dağları ve çevresindedir. İldeki bitki örtüsünün üst florasını oluşturan iğne yapraklı ağaçlar, özellikle de karaçam, sarıçam, ardıç, meşe, ladin ve köknar gibi orman ağaçlarıyla ahlat ve kızılcık ağaçlarıdır. Bitki örtüsünün alt florasında ise hububat, yemlik ve yemeklik baklagiller ile ayrıkotu, devedikeni ve yumak gibi bitkiler bulunmaktadır. Ayrıca akarsular boyunca söğüt ve kavak ağaçları ile zengin meyve bahçelerine de rastlanmaktadır.
  16. _asi_

    Çankırı yemek kültürü

    ÇANKIRI YEMEK KÜLTÜRÜ Bir toplumun estetik zevkinin ve yaşam kültürünün gelişmişliğinin en somut göstergelerinden birisi damak zevkidir. Çankırı ve çevresi, birbirinden ilginç ve nefis yemek çeşitleriyle köklü Türk damak zevkinin dikkate değer bir yönünü temsil etmektedir. Yemek kültürü yörenin toplumsal değerlerini ortaya çıkarma açısından önemli bir faktördür. Çankırı ve yöresinde yemek sadece beslenme ihtiyacını giderme aracı değil aynı zamanda toplumdaki sevgiyi, saygıyı, dayanışmayı, birlik ve beraberlik ile kaynaşmayı sağlayan bir araçtır. Bazı yemekler öze günler için, bazıları bir mesajı iletmek bazıları da yardımlaşma amacıyla yapılır. Düğün yemekleri, cenaze evine bu kelimeyi kullanmak yasakürülen yemekler, iftar yemekleri buna örnektir. Özel Günler İçin Yapılan Yemekler Düğün, bayram, ramazan iftarı ve davet günleri Çankırılılar için yemek hazırlanışında itina gösterilmesi gereken özel günlerdir. Bu günlerde günün özelliğine göre değişik yemekler hazırlanmaktadır. a. Düğün Yemekleri : Evlilik ve sünnet gibi törenlerde yörelere göre farklı yemekler yapılır. Mesela Merkez ilçe Eldivan ve Şabanözü’nde genellikle Toyga aşı, etli pilav, ayran ve baklava ikram edilirken, Ilgaz, Çerkeş, Kurşunlu ve Atkaracalar ilçelerinde kazanda keşkek, güveç ve helva ikram edilir. Günümüzde ise düğünlerde genellikle daha ekonomik ve ikramı kolay olduğundan Çankırı kıymalısı[1], ayran ve tatlı ikram edilir. Düğün yemeklerinin hazırlanışı genelde düğün evinde yardımlaşarak yapılır. Bu yardımlaşma ile kişiler arasındaki sevgi, saygı, dayanışma ve kaynaşma sağlanır. b. Ramazan İftar Yemekleri : Çankırı ve yöresinde Ramazan ayı boyunca iftar yemekleri ayrı bir önem taşır. Eş, dost ve fakirler yemeğe davet edilir. Sofrada mutlaka bir misafirin bulunmasına özen gösterir. Misafir olsun olmasın yemekler eksiksiz, özenle pişirilir ve sofralar aynı itina ile hazırlanır. İftar sofrasında iftariyelik denen hurma, zeytin, peynir çeşitleri, reçeller ve bal bulunur. Pastırmalı yumurta başta olmak üzere iftariyelikler öncelikle yenir. Daha sonra sıra takım yemeğine gelir. Takım yemeğinde genellikle tarhana çorbası, bütün et veya Çankırı güveci, etli yaprak sarması, pilav, tatlı ve kuru bamya yemeği yenir. Sofrada içecek olarak kızılcık şerbeti, hoşaf, komposto ikram edilir. Burada en önemli adet bamyanın tatlıdan sonra yenmesidir. Ramazanda sahur yemekleri de ayrı bir önem taşır. Sahurda sahur yemeğinden önce kalkılarak hazırlık yapılır. Genelde hamur işleri ve taneli yiyecekler hazırlanır. Gözleme, otlu, peynirli veya kıymalı içli ekmek (bükme), fırında keşkek, yağlı (okla) ekmeği, yazma çöreği, börek, ince ekmek muskası, erişte gibi yiyecekler ağırlıktadır. Bunlar kızılcık ekşisi, ayran, hoşaf veya meyve kompostoları ile tüketilir. c.Bayram Yemekleri : Ramazan ve Kurban bayramlarında sadece ev halkına göre değil bayram ziyaretine gelenler de düşünülerek yemekler hazırlanır. Bayram yemekleri genelde sütlü çorba veya toyga (aşı), etli veya zeytinyağlı yaprak dolması, baklava veya hameyli[2] ya da kesme kadayıf gibi tatlılardır. Köylerde bayramda her gelen misafire mutlaka yemek ikram edilir. Merkezde ve diğer ilçelerde ise genellikle yemek yerine kahve, tatlı ve bazı yerlerde ilave olarak zeytinyağlı yaprak sarması ikram edilir. Kurban bayramında ise bu ikramlara ilave olarak kesilen kurban etinden et kavurması da ince ekmek (yufka) ile birlikte ikram edilmektedir. Bu ikramlar Türk misafirperverliğinin ve misafire verilen değerin en güzel göstergelerinden biridir. d- Davet Yemekleri : Çankırı ve yöresinde iftar davetleri dışında evlenecek genç kız ve arkadaşları, yeni evlenen eşler ve askere gidecekler, yakın akrabaları tarafından yemeğe davet edilir. Köylerde askere gidecek gençler hemen hemen tüm köy halkı tarafından yemeğe davet edilir. Ayrıca hacca gitmeden önce veya hacdan döndükten sonra da ilgili kişi tarafından köylerde köy halkının tümüne ilçelerde ise akrabalara ve komşulara yemek ikram edilir. Bu davetlerde genelde çorba veya tatar böreği, fırında veya evde pişirilmiş Çankırı güveci, etli veya tavuklu pilav ve tatlıdan oluşan takım yemeği ikram edilir. Tatlı olarak baklava, höşmerim veya yumurta tatlısı yapılır. Günümüzde azalmakla birlikte bu yemeklerin yanı sıra çeşitli börek ve çörekler de ikram edilir. Bu davetler insanlar arasında birlik, beraberlik, sevgi ve kaynaşmayı artırması açısından Çankırı kültüründe önemli bir yere sahiptir. Çankırı yemek kültüründe özel durumlar için de yemekler hazırlanarak ilgili yerlere bu kelimeyi kullanmak yasakürülür. Mesela, cenaze evine, yeni eve taşınan komşuya, hastaya, yeni doğum yapan anneye bu kelimeyi kullanmak yasakürülen yemekler de dayanışmanın güzel bir örneğidir. Bu yemekler takım yemeği olabildiği gibi yazma çöreği, börek, tava çöreği, içli ekmek (bükme), gözleme, Çankırı kıymalısı gibi yemeklerdir. Mevlid, Yasin, hatim duası gibi törenlerde Çankırı kıymalısı veya helva-ekmek dağıtılır. e.Özel Durumlar İçin Hazırlanan Yiyecekler: Çankırı ve yöresinde bazı özel durumlar, günler ve törenler için de değişik yiyecekler ikram edilir veya dağıtılır. Kandillerde un helvasının yapılıp dağıtılması, erkek çocuğu doğduğunda oğul helvasının dağıtılması, ölümün yedi, kırk ve elli ikinci günlerinde un helvası dağıtılması, bebeğin ilk dişinin çıkmasında buğdayın haşlanıp “diş bulguru” diye dağıtılması, köylerde nişanlarda şerbet dağıtılması gibi. Yağmur duası, adak kurbanı gibi törenlerde çoban kavurma veya etli pilav ikram edilir. Uzun kış gecelerinde çekme helvası yapılıp ikram edilir. Gelin ve damat için kız evinin oğlan evine gönderdiği gelin baklavası, düğünün ertesi günü gelin ve damadın yemesi için ince börek, ehlibilür yapılıp gönderilmesi de Çankırı yöresi geleneklerindendir. f. Kışın Tüketilmek İçin Hazırlanan Yiyecekler: Sonbahar mevsimi Çankırı’da hanımlar için oldukça yoğun geçer. Çünkü bu mevsimde kışlık yiyecek hazırlıkları başlar. Asma yaprağı kurutulması salamurası, taze fasulye, patlıcan, kabak, biber, nane, maydanoz, dereotu, kadın parmağı gibi sebzeler kurutularak kışa hazırlık yapılır. Küpecik peyniri, domates ve biber salçası, ev makarnası (erişte), tutmaç, cimcik hamuru, iri hamur gibi yiyecekler hazırlanır. Kışlık kıyma, kuşbaşı ve sızgıç kavrularak hazırlanır. Yöreye özgü çördük, yabani armut, kelek, dolmalık biber ve değişik turşular yapılır. Tarhana, bulgur, yarma, keşkek, nişasta, pestil, hoşaf (meyvenin dilimlenerek kurutulması), ahlat kavutu, ev kavutu, reçeller, dorak, pelverde gibi değişik isimlerle anılan marmelatlar, vişne şurubu, kızılcık ekşisi kaynatılıp hazırlanır. Günümüzde azalmakla birlikte bazı köylerde et kurutulur. Bir çeşit tatlının ana maddesi olan uğut hazırlanır. Çankırı’da sofra adabı ve yemek kültürü kendine has özellikler taşımakta olup özgün kültür birikimini yemek kültürü ile ortaya koymuştur. Anadolu coğrafyasındaki eski kültürünü zamanımıza kadar taşıyıp tüm zenginliğiyle yaşatmaya çalışmaktadır. Çankırı’da yemek sadece bir ihtiyaç olmaktan öte birlik beraberlik, toplumsal kaynaşma ve dayanışma gibi üstün meziyetleri de ortaya çıkarması açısından önemlidir. B. ÇANKIRI KÜLTÜRÜNDE SOFRA ADABI Çankırı ve yöresinde sofra adabı ilçeden ilçeye, beldeden beldeye hatta köyden köye farklılıklar gösterse de genelde yaran kültürüne dayanan ortak özellikler gösterir. “Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi Oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi” Bu atasözü ile ev hanımlarının sofra ve yemek işlerinde ön plana çıktığı görülmektedir. Eskiden Türk mutfağı oturma odasının bir bölümünde bulunurdu. Yemekler orada pişer ve orada yer sofralarında yenilirdi. Yere, yöreye özgü motiflerle dokunmuş sofra bezi serilir, üzerine tabla konulup üzerine de kalaylı bakır sini yerleştirilirdi. Kişi sayısına göre eskiden tahta kaşıklar dizilir ve yemeğin çeşidine göre ince ekmek (yufka, yoka) bazlama, çörek gibi ekmek çeşitleri getirilirdi. Bir sini etrafına toplanılabiliyorsa sofraya ailenin tüm bireyleri otururdu. Misafir geldiğinde ise ek sofra açılırdı. Sofraya önce evin reisi oturur onu yaş sırasına göre diğer erkekler yaşça büyük hanımlar ve çocuklar takip ederdi. Sofraya yemek servisini evin gelini, genç kızı veya hanımı yapardı. Servis yapan kişi sofraya oturmazdı. Bütün yemekler (çorba kâseleri) kapaklı bakır sahanlarla[6] sofraya getirilirdi. Evin reisi yemeğe başlamadan kimse başlamazdı. Yemeğe genellikle çorba ile başlanır sonra sırasıyla Çankırı fırın güveci, etli pilav, etli yaprak sarması, tatlı, kuru bamya yemeği ikram edilirdi. İçecek olarak da yemeklerin yanında kızılcık ekşisi, hoşaf veya ayran verilirdi. Yemeğe besmele ile başlanır, yemekler sofra duası ile bitirilirdi. Örnek Bir Yemek Duası : Dirildi geldi nimet veren Allahım ne cömert, Ölenlere gani gani rahmet, Sağ kalanlara sıhhat selamet, Soframız nur, kaza bela geri dur, Ev hanesini eyle mamur, Devamı devlet kesiri rahmet, Kabulü dua zıt vela tuğallit bi hürmet-il Fatiha. Yemekle ilgili maniler: Misafirlerin ziyaret sırasında ve ayrılırken ev sahibine söyledikleri maniler: Eviniz Tanrı dostu, hanen mübarek olsun, Ocağın aydın olsun, eviniz nur ile dolsun. Haktan yansın çırağın, iyerlensin burağın, Cennet olsun durağın, hanen mübarek olsun. Çay veya kahve ikramında ev sahibinin söylediği mani : İstanbul’dan gül getirdim, dalından bülbül getirdim, Misafirlerim içsin diye çay (ya da kahve) getirdim. Misafir uğurlarken söylenen maniler Bundan özge söz olmaz, cahiller kadrin bilmez, Görmeye doymak olmaz, izin verin gidelim. Ne bakarsın ıraktan, baklavadan börekten, Vazgeçmeyiz çörekten, hanen mübarek olsun. Haydi kalkın gidelim, bir mum verin yakalım, Pabuçlara bakalım, eviniz mübarek olsun, Her taraf nur ile dolsun. Yemekte gerekmedikçe konuşulmaması sofra adabından sayılırdı. Sofralardaki boş tabaklar alınırken sofradaki bütün tabakların boşalması beklenirdi. Sofraya getiriliş sırasına göre boş tabaklar toplanırdı. Sofradan kalkıldıktan sonra evin büyüklerine kahve ikram edilirdi. Yemekte ailenin bir araya toplanması kaynaşma ve birleştiricilik özelliği açısından çok önemli olmakla birlikte bu adet çoğunlukla köylerde yaşatılmakta, ilçelerde de az da olsa aynı usuller devam etmektedir. Günümüzde yemek sofraları aile fertlerinin bir araya geldiği, sohbet ettiği ve sorunlarını paylaştığı ortamlar haline gelmiştir. Yemekler genelde mutfakta yer alan masada herkesin tabağına ayrı ayrı servis yapılarak yenmektedir. Artık bakır sahanların yerini porselen tabaklar, tahta kaşıkların yerini de metal kaşık, çatal bıçaklar almıştır. Çankırı’daki her şeyde yaran kültürünün etkisi olduğu gibi yemek ve sofra adabında da yaranın etkisi vardır. Çünkü yaran kültürü Çankırı için bir yaşam tarzıdır. Yaran kültürünün sofra adabının kendine has özellikleri vardır. Yemeklerin yerde, sini üzerinde yenmesi, takım yemeklerinin sırayla gelmesi, büyük başağanın yemeğe başlamadan diğerlerinin başlamaması, dua yapılması farklı karakteristik özellikleri göstermektedir. Yaran meclislerinde yemek gece yarısına doğru yenir. Yarenler arasında rekabet olmaması için yemek mönüsü daha önceden belirlenir ve her yaren bu mönüye uyar. Başağalar daha farklı ikramlarda bulunabilmektedir. Yemekler takım yemeği içerisinde yer alan yayla çorbası, güveç, pilav, baklava, bamya, kızılcık ekşisi veya hoşaf ve ayrandan oluşur. Günümüzde bazı ilçe ve köylerde daha ekonomik olması sebebiyle Çankırı kıymalısı ikram edilmektedir. Yaran meclisinde yemek yeme zamanı küçükbaşağanın büyükbaşağaya “Yemek hazır başağam” duyurusundan sonra ibrik ile sırayla eller yıkandıktan sonra, sofra bezlerinin ortasına konulan siniler etrafına yarenler ve misafirler yaş, kıdem ve mevkilerine göre otururlar. Büyükbaşağa kaşığı eline alınca sırayla küçükbaşağa, reis ve yarenlerde kaşıkları alırlar. Büyükbaşağa besmele ile kaşığını çorbaya uzatır ve içer. Sonra sırayla küçükbaşağa, reis, yarenler ve misafirler çorba tasına uzatıp içerler. Bu davranış üç kez tekrar edilir. Hata yapan yaren diğer arkadaşı tarafından “Merhaba yaren ağa” şeklinde uyarılır. Hata yapan yarenin cezası ya hemen ya da gece bittikten sonra kurulan mahkemede verilir. Ceza durumu kararlaştırıldıktan sonra yemeğe devam edilir. Büyükbaşağa ceza yemeği olarak “Kuzunun içinde hindi, hindinin içine tavuk, tavuğun içine bıldırcın” şeklinde belirleyebileceği gibi bazen de kuzu, hindi, tavuk ve bıldırcının ayrı ayrı içli pilavla pişirilmesini isteyebilir. Yemek bittikten sonra dua yapılır. Sıra ile önce büyükbaşağa, sonra küçükbaşağa, reis ve yarenler sofradan kalkar. Büyükbaşağanın oturuşu gibi eski yerlerine otururlar. Yemekten sonra kahve içilir. Çankırı’daki yaren kültürünün toplum hayatına, sofra adabına çok büyük etkileri vardır. Ayrıca Çankırı’da belli yaş grubundaki erkekler sıra gezmeleri yaparak birbirlerine yemek ikram ederler ve ikramı da bizzat ev sahibi yapardı. Yaran meclislerindeki sofra adabı ve Çankırı ve çevresindeki sofra adabı kendine özgü karakteristikler göstermektedir. Bazı adetler günümüze kadar gelmiş hatta yaşatılmaya çalışılmakla birlikte, bazıları ise unutulmaya yüz tutmuştur. Çağımızdaki ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmeler, şehirleşme kadınların çalışma hayatına girmesi yemek kültürünü ve sofra adabını etkilemektedir.
  17. _asi_

    Çankırı yemekleri

    ÇANKIRI YEMEKLERİ KIZILCIK ŞURUBU Malzemeler; kızılcık şeker su. Suda kaynatılan kızılcıkların posası alınarak, süzülen su ile kaynatma işlemine devam edilir. Koyu hale gelince isteğe göre şeker ilave edilir. 15-20 dakika daha kaynatıldıktan sonra soğutma işlemine geçilir. Konsantre hale gelen karışıma su ilave edilerek servis yapılır. YUMURTA TATLISI 12 adet yumurta sarısı ve beyazı ayrılarak farklı kaplara konulur. Yumurtanın beyazı kar rengini alacak şekilde çırpılır ve koyulaştırılır. Yumurtanın sarısı da ayrı bir kapta iyice çırpılır ve yumurtanın beyazına katılır. 2 kaşık un irmiği ilave edilerek karıştırılır. Yağlanmış kalıplara dökülerek önceden kızdırılmış fırına sürülür. 150 C’de 35 dakika pişirilir ve soğutmaya bekletilir. Bir tencereye 4.5 su bardağı su konur ve kaynatılır. Kaynadıktan sonra 5 su bardağı şeker ilave edilir. Koyuluncaya kadar kaynatılır. Şerbet soğutulmaya alınır. Tatlıya şerbet ılık olarak ilave edilir ve servise sunulur. TUTMAÇ Yarım kg un, yeteri kadar su ve tuz katılarak hamur yapılır. Üçe ayrılan hamur pazilenerek oklava aracılığı ile açılır ve 5 mm2 büyüklüğünde kesilir. Suyuyla bekleyen haşlanmış mercimeğin üzerine dökülerek iki taşım kaynatılır. Soğumaya bırakılan yemeğin üzerine, içine iki diş sarımsağın dövüldüğü bulamaç halindeki süzme yoğurt dökülerek karıştırılır. Yağ, salça, kıyma ve kuru nane ile yapılan sos dökülerek servis yapılır. MIKLA Tereyağı ile kıyma kavrulur, içine ince doğranmış kuru soğan eklenerek kavurmaya devam edilir. Baharat ve tuz katılarak kısık ateşte pişirilir. Pişen et göz göz açılarak buralara yumurta kırılır. Başka bir kapta eritilen tereyağı sıcak olarak üzerine dökülür ve kapak örtülerek bir süre daha pişirilir. Ateşten indirilen yemek servise hazırdır. KATIKLI TARHANA Domates, kuru soğan, biber salçası, dere otu gibi malzemeler ince ince doğranarak karıştırılır, birlikte haşlanır. Soğuduktan sonra un tarhanası gibi yapılır ve pişirilir. Tarhana çorbası kış dönemleri ile Ramazan aylarının vazgeçilmez birinci yiyeceğidir. Özellikle Ramazanlarda içine ıslatılmış kuru bakla ilave edilerek yenmesi çorbaya ayrı bir lezzet katar. UN TARHANASI Koyuca yapılan ayran, ekşimesi için biraz ısıtılarak un ve tuz katılmak suretiyle katı bir hamur elde edilir. Bir hafta kadar bekleyen hamur, sabah güneş doğmadan önce küçük parçalar halinde temiz örtülere dökülür. Güneşle birlikte tavlanan hamurlar un haline gelinceye kadar ufalanır. Güneşte iyice kurutulan tarhana temiz bez torbalarda muhafaza edilir. Pişirilmesi: Malzeme olarak 1 kepçe tarhana, 1 kaşık yağ, 1 kaşık salça, biraz kıyma ve tuz kullanılır. Tarhana birkaç saat önce soğuk su ile ıslatılır ve arada karıştırılarak suyu emmesi sağlanır. Yağ ve kıyma birlikte kavrulur, üzerine salça ilave edilerek bir süre daha kavrulan malzemelere ıslanan tarhana ve su ilave edilerek topak olmaması için kaynayıncaya kadar karıştırmaya devam edilir. Gerektiği kadar tuz konulur ve koyu sarı bir renk alıncaya kadar kaynatılır. Tereyağı ve kuru nane kızartılarak üzerine dökülür ve servis yapılır. KATMERLİ Un ılık suda içine maya konularak hamur yapılır. Üzeri iyice örtülerek dinlenmeye bırakılan hamur, mayası gelince avuç içi büyüklüğünde pazılanır. Oklağaç (ince ve uzun oklava) yardımıyla kalınca açılan hamur içine sıvı yağ sürülerek katlanır. Araları yağlanarak birkaç kat yapılan hamur tekrar normal kalınlıkta açılır ve kızgın sac üzerine alınır. Pişerken de tekrar yağlanan ekmek hafif soğutularak servis yapılır. YAĞLI GÖZLEME Un, su ve tuz ile maya katılarak elde edilen hamur mayası gelinceye kadar bekletilir. Küçük pazılar alınarak ince olarak açılır ve sac üzerinde pişirilir. Üzerlerine yağ sürülerek üst üste konulan ekmekler sıcak olarak servis yapılır. BAZLAMA Mayalı hamurdan yapılan ekmek çeşididir. Un, ev mayası, kaynatılmış veya suyu çıkartılmış patates ezmesi bir miktar yoğurt ve tuz kullanılan bazlamanın yapılışı ise şöyledir. Elenen un yekpare ağaç gövdesinden oyulmuş tekne içine konulur. Teknenin boş bırakılan kısmına ev mayası, patates ezmesi, yoğurt ve tuz ilave edilerek hamur yoğrulur. Katı olması durumunda su ilave edilerek kulak memesi yumuşaklığına gelinceye kadar yoğurma işlemine devam edilir. Mayası gelmesi için üstü örtülmek suretiyle bir saat kadar bekletilen hamur büyük pazılar halinde tekneden alınarak el yaslağacı (el yaslı ağacı) kullanılarak açılır. Bir örtü üzerine alınan açılmış hamurlar üzeri örtülerek bir müddet daha bekletilir. Küllenmiş kızgın sac üzerinde pişirilen hamurlar soğuduktan sonra kullanılır. MANTI 2,5 bardak un, bir yumurta ve yeteri miktar tuz konularak katı bir hamur elde edilir. Büyükçe pazılanarak dinlenmeye bırakılır. 200 gr kıymaya, ince kıyılmış yarım demet maydanoz ve 1 adet soğan tuz, karabiber ve nane eklenir ve yoğrularak iç malzemesi elde edilir. Pazılar un yardımıyla 2 mm kalınlığında açılır. Enine ve boyuna 2 cm aralıklarla kesilerek ortaya çıkan karelerin içine bir miktar malzeme konulmak suretiyle kapatılır. Kaynamış tuzlu suya atılmak suretiyle pişirilir. Süzgeçle ayrı bir kaba alınan yemek üzerine sarımsaklı yoğurt ilave edilir. Yağ, salça, biber ve nane ile yapılan karışım üzerine dökülerek servis yapılır. BÜTÜN ET 2,5 kg et yıkanarak orta boy parçalara ayrılır. Bir kaşık tereyağ veya margarinle tencerede biraz çevrilir, etin miktarına göre 1-2 litre sıcak su ve 1 kaşık salça ilave edilir, 7 baş orta büyüklükte soğan bütün olarak etlerin arasına yerleştirilir. Pişen etler tek tek ayrı bir tencereye yerleştirilir, tel süzgeçten geçirilen et suyu ve tuz ilave edilerek bir taşım kaynatılır. Bir çay kaşığı baharat (yeni bahar) ilave edilerek servis yapılır. YAREN GÜVECİ 2 kg kuzu eti güveç kabında kendi suyuyla pişirilir, 3 baş soğan, iki baş sarımsak, 5 adet sivri biber, yarım kg domates ince doğranarak, baharat (karabiber, pulbiber, kimyon), tuz ve bir kaşık salçayla birlikte ete ilave edilir. Doğranarak ayrı bir kapta kızartılan 1 kg patlıcan, güveç kabındaki malzeme ile bir sıra malzeme, bir sıra patlıcan şeklinde yerleştirilir. Üzeri domates ve biberle süslenerek üç bardak su konulmak suretiyle fırına sürülür ve yarım saat pişirilir. ZEYTİNYAĞLI PIRASA DOLMASI 1 kg. pırasa ( kalın olanlar tercih edilir ) 1 su bardağı pirinç 250 gr. kıyma 1 baş soğan 1 kaşık salça Tereyağı, zeytinyağı Maydanoz, karabiber, pul biber 1 limon Kalın pırasalar 8 cm. boyunda kesilir sıcak suda 10 dakika kadar haşlanarak kesilip katları ayrılır. Soğan ufak doğranır 1 kaşık tereyağı ile kavrulur, pirinç, kıyma, maydanoz, karabiber, tuz, pul biber ve salça ilave edilip karıştırılır. Katları ayrılan pırasaların aralarına hazırlanan malzemeden konarak sarılır. Tencereye dizilen dolmaların üzerine 1 kaşık zeytinyağı ve sulandırılmış salça dökülüp yarım limon sıkılır suyunu çekinceye kadar pişirilir. Servis tabağına alınarak üzerine limon suyu ilave edilip servise sunulur. İsteğe göre sıcak veya soğuk yenebilir. HOŞMERİM 2 su bardağı un 300 gr. Tereyağı 1 çay kaşığı tuz 1/2 kg. bal Yağ eritildikten sonra unu ilave edilir. Karıştırılarak meyane haline getirilir, tuzlu bir fincan su ilave edilerek karıştırılır, kızarınca tavaya bastırılır. Kısık ateşte bırakılır, karıştırılıp tekrar bastırılır. Gevrek bir hal alıncaya kadar bu işlem devam eder. Sonra servis tabağına alınıp üzerine bal dökülür ılık olarak servise sunulur. GÜVEÇ Malzemeler; 1 kg. kuşbaşı, 2 adet patlıcan, 2 adet patates, ½ kg. domates, 4 baş sarımsak, 1 baş soğan, sivri biber, kimyon, karabiber, tuz ve salça. Pişirilmesi; kuşbaşı et güveç içerisinde fırına konur, biraz piştikten sonra çıkarılarak içerisine doğranmış soğan, bir kaşık salça ilave edilerek fırına tekrar konulur. Biraz daha pişirilerek tekrar fırından çıkarılır. Güvecin ak kısmında et kalacak şekilde sarımsak, dilimlenmiş domates, düzgün doğranmış patlıcan, patates, sivri biber, baharat ve yeteri kadar su ilave edilerek güveç fırına yeniden konur. 30-40 dakika pişirildikten sonra servisi yapılır.
  18. _asi_

    Çankırı YARAN kültürü

    YARAN Çankırı Yaran'ını yani sohbet alemlerini anlatmaya geçmeden önce, bu sosyal müessese ile irtibatı olduğu bilinen Ahilik müessesesinden birazcık bahsetmenin yerinde olacağını zannediyoruz. İnsanların birbirlerine kuvvetle itimat etmeleri ve birbirlerini dil, din, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin sadece "kul", "insan" oldukları için sevmeleri gibi temel kaidelere dayanan Ahiliğin, pek çok bakımdan Çankırı Yaranı ile alakalı olduğu bilinir. Şöyle ki; Ahiliğin, bilinen altı şartı vardır. Bu altı şart, "açık" ve "kapalı" olmak üzere iki­ye ayrılır. Açık olması gereken "alın, kalp ve kapı" dır. Ki, alın açıklığından, başkalarının yanında yüz karası bulunmamak, kalp açıklığından her insana sevgi beslemek, kapı açıklığından da kendi­sine yardım istemeye gelen ve muhtaç olan herkese kapısını açık tutmak kasdedilir. Kapalı olması gerekenler ise "el, dil ve bel "dır. El'in kapalı olmasından kasıt, hiç kimsenin hak ve hukukuna tecavüz etmemek, dil'in kapalı olmasından kasıt, hiç bir kul hakkında kötü söz söylememek, dedikodu yapmamak, bel'in kapalı olmasından kasıt ise, hiçbir ferdin namusuna tecavüz etmemektir. Dil konusunda ayrıca, "sır saklamanın da şart olduğu" kasdedilmektedir. Ahilik-Yaran: Ahilik-yaran müesseselerinin aralarındaki en açık ve sağlam birlik, şüphesiz ki "dil" kapalılığı şartıdır. Bunun yanında el ve bel kapalılığı ile açık olması gereken alın, kalp ve kapıaçıklığı şartları da birbirleri ile olan sıkı bağını ortaya kaymaktadır. Ki, Yaran teşkilatı­nı anlattığımızda bu durum daha iyi anlaşılacaktır. Burada hemen şu netice açığa çıkıyor ki, Ahilik teşkilatı içinde, "feta"lar yani genç ahi­lerin yetiştirilmesinde esnaf teşkilatları gündüz vazifesini yerine getirirken sohbet teşkilatı yaran ile de mensuplarının gece hayatlarına olan hakimiyetini koruyordu. Yani yaran da esnaf teşkilatları gibi ahilik müessesesi içinde ele alınabilir. Çankırı sohbet alemleri, yalnız Türkiye içinde değil, bütün dünya için oldukça ilginç bir sosyal müessesedir. Bu sohbetlerde ahlaka aykırı hiçbir unsur bulunmamaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz üzere Ahilik, erlik esaslarına dayanan bir müessese idi. Bunun için her ahinin sofrası, eli ve kapısı açık, gözü, dili ve beli kapalı olması kesin şart idi. Ki bu esaslardan ilham alarak teşekkül ettirildiğine inandığımız Çankırı Yaran Sohbet­lerine katılan yaranın da bu şartları taşıdığını biliyoruz. Çankırı Yaran Sohbetleri geçmiş dönemlerde bir terbiye ve edip ocağı olarak vazife gör­mekte idi. Anne ve babalar erkek çocuklarını terbiye edilmelerini edep ve erkan öğrenmelerini sağlamak için yaran sohbetlerine gönderirlerdi. Bunun için Çankırı'da hala söylenen Dede Korkut'a ait bir atasözü vardır. "Oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi, Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi” Sohbet Odaları: Çankırı yaran sohbetinin özel bir odası bulunur ve odaların planı tipik Çankırı mahalli ev mimarisi özelliğini taşımaktadır. Sohbet odasının tavanı işlemeli, şerbetlikleri sanat eseri olur. Sohbet odasına daracık bir koridordan geçilerek girilir. Oda, uzunca ve büyük bir salon halindedir. Sohbet odasına girilen kapının tam karşısında “ocak” bulunur. Ocağın üst tarafında “şerbetlik” denilen ve lambaların konulduğu yer vardır. Ocağın karşı tarafında ve koridorun solunda ikinci şerbetlik vardır.Buraya da yine lamba ve sigara ile içerisinde sigaraların yakılması için ateş bulunan küçük bir mangal konulur. Sohbet odasının sağında bir basamakla çıkılan "şahnişin" yahut "şahinci" denilen ve üzerinde makatlar (sedir) bulunan özel bir yer vardır. Burada çalgıcılar oturur. Odanın sol yanı sedirle döşenmiştir.Üst tarafında ise çok sayıda lamba, süslü tabak ve sahan gibi eşyaların konulmasına müsait özel bir yer bulunur. Görüldüğü gibi Çankırılılar sohbet odalarının oldukça süslü ve sanatlı bir şekilde dö­şenmesine özel itina göstermektedirler. Sohbet odalarının zevkli ve sanatkarane inşası yanın­da buralarda yapılan sohbet alemleri de tam bir zevk ve sanat şaheserleridir zaten. Sohbet odasında 20-30, hatta 50 kadar gaz lambası yanar ve oda gözleri kamaştıracak derecede aydınlık tutulurdu.Şimdilerde aynı aydınlık, lamba yerine ampullerle sağlanmaktadır. Sohbetlere katılanlar, sohbete gelirken en temiz, en güzel elbiselerini giyerler. Her yer son derecede temiz olur. Ocak gürül gürül yanar. Ocağın sağ ve sol taraflarına yere "sevai-kutnu" minderler konulur ve buralara büyük ve küçük başağalar oturur. Sohbet odası, göze hitaben zengin ve çok çeşitli unsurları taşıyan sanat şaheseri durumundadır. Yaran'ın Vazifeleri: Sohbet teşkilatına katılacak olan herkese "yaran" denilir. Bunlar da üç yaş kısmına ayrı­lır. Bir kısmı 18-20 yaşlarındaki gençlerden, bir kısmı 30-35 yaşlarındakilerden, diğer kısmı da biraz daha yaşlılardan teşekkül eder. Son kısmı oluşturanların sayısı ise 5-6 kişiyi geçmez. Bunların vazifesi Büyük ve Küçük Başağaların gözcülüğünü yapmak olup, gençlerin başıboşluğuna meydan verilmemesini sağlamak ve her iki yaş grubunu da idare etmektir.Yani bunların vazifeleri bir ba­kıma sohbet meclisinin müşavere üyeleri olmaktır. Çünkü Başağalar meclisin işleyişini ellerinde tuttuklarından, birazcık baskı gösteren davranışları eğer gençlerin tahammül gücünün sınırını aşacak şekilde ise, son yaş grubuna dahil olanlar böyle durumlara müdahalede bulunabilirler. Buna rağmen, hiçbir yarandan da farkları yoktur. Mecliste otururken yaş sırası esas olduğundan, yaşlılar Başağaların etrafında bulunurlar, en gençleri de en aşağıda oturur. Her yaran diğer yaranın gözcüsü, hepsinin baş gözcüsü de Başağadır. Yaranın bir "Yolsuz" durumu görülünce, suçlu olana ihtar ve tembih görevi Büyük ve Küçük Başağa’nındır. Eğer aksaklığı onlar görmezse, ihtar ve tembih görevi çavuşa düşer. Ve bu ihtarlara itaat etmek şarttır. Aksi taktirde ceza verilir. Yaran, mümkün olduğu kadar arkadaşlarının ceza almasını gerektirecek hareketlerden kaçınır. Hatta yarandan birisinin bir kabahat işlediğini bir diğeri görse bile Başağaların bu durumu görmemesi için elden gelen fedakarlık gösterilir. Çünkü cemiyet içinde ceza görmek çok ağır bir durumdur. Öyleki; bazı suçların cezası memleketten sürülmeye kadar vardırılır. Küçük Başağa, sohbetin güzel idaresine ve çalgıcıların yaranı şenlendirmek için her türlü maharetine, hal ve hareketine dikkat eder.Ocak sahipleri (sohbetin kurulduğu evin sahibi) ocak yaktıkları günün (sohbetin başladığı) akşamı, çalgıcılara yemek verir. Küçük Başağa akşama bir saat kala, yanında çavuş ve ocak sahibi olduğu halde eve gelir, noksanları tespit eder, gider. Akşam yemeğinde sadece ocak sahipleri bulunur. Yarandan ne bir kişi ve ne de başağalar bulunur. Şayet bulunacak olur iseler, ocak sahibi ve yemeğe gelenler de "erkan" edilir. Çünkü eşitliğin ihmal edilmemesi gerekir. İlk Adap: Ocak olduğu gece bütün yaran akşam ezanından bir saat sonraya kadar sohbet yapılacak eve gelmeye mecburdur. Eğer mazereti varsa biraz geç gelmesi gerekirse mutlaka Başağalardan birisine (genellikle Küçük Başağaya) bildirmesi lazımdır. Küçük Başağa yaranın hepsinden önce gelir ve yaran gelmeden bir kere daha eksiklikleri kontrol eder, varsa şayet,tamamlar. Her şey tamam olunca da köşesine diz çöküp oturur. Bu sırada çalgıcılar “Çuhacıoğlu Peşrevi” denilen peşrevi çalmaya başlarlar ki bu peşrev saatlerce de sürebilir. Peşrev çalınırken, yaran da yavaş yavaş gelmeye başlar. Yaranın geldiğini ocak sahibi veya çavuş, "Başağam, yaran geliyor.." diye yüksek sesle haber verir. Kapıdan içeriye giren her yaran, odanın ortasında ve odada bulunan herkese, sağ elini göğsüne koymak suretiyle "selamünaleyküm” diye yüksek sesle selam verir. Büyük Başağa da, aleykümselam karşılığı ile selamını alır. Yeni gelen yaran, boş bulduğu sedir veya minderlerden birine iki dizi üzerine oturur. Odaya Giriş: Yaran ilk defa içeriye girerken başağalar dahil olmak üzere, bütün yaran ayağa kalkar. Yaranın toplu halde içeri girmesi caiz değildir. Her yaran geldikçe biraz bekler, kapıyı vurur, içeriye haber verilir, ayağa kalkış ve selamlaşmadan sonra yerine oturur. En son yaran geldiğinde bile içerideki bütün yaran aynı şekilde ayağa kalkıp selamlaşırlar. Her yaran bu şekilde içeri girip oturduktan sonra, önce Büyük Başağa sonra da Küçük Başağa tarafındakiler ayrı ayrı “merhaba...efendi ağa..”derler. Bu merhabalar da sağ eller sol göğüs üzerine konularak yapılır. Gelen her yarana hemen bir kahve bir sigara ikram edilir. Kahve sigara ikramını yapan ocak sahibi veya çavuş, bu işi yaparken sol dizini yere koyup oturur vaziyeti alır. Bu esnada bir başka yaran daha gelmiş ise, ayağa kalkmak gerektiğinden hemen iki kahve fincanı ve sigarayı yere koymak şarttır. Elinde kahve veya sigara ile ayağa kalkmak yasaktır. Bu şekilde bütün yaranın gelip yerini alması bir saat kadar sürer. Bu süre içinde herkes iki dizi üzerine oturur ve sakin bir şekilde peşrevi dinlenir, asla konuşmazlar. Yaranın sonu gelip, herkes tamam olduğu zaman Küçük Başağa Büyük Başağaya "başağam yaran tamam olmuştur" diye bağırarak haber verir. Her iki başağa arasındaki ocak devamlı surette yanar ve güğümler kaynar. Yaranın sayısına göre ocak sahibi tarafından fincan bulunması gerektiği için herkesin kahve­si aynı anda pişirilir, önce Büyük Başağaya sonra Küçük Başağaya ve sonra da Büyük ve Küçük Başağa tarafındaki yarana verilir. Bu kahve çalgıcılara verilmez. Kahve dağıtımı herkese yapıldıktan sonra bu durumu gözleyen Büyük Başağa fincanını ağzına götürür ve içmeye başlar. Dağıtım işleri tamamlanıncaya kadar kimse kahvesini içmez. Büyük Başağayı takiben Küçük Başağa ve sıra ile sağ ve sol taraftakiler birbirlerini takiben kahvesini içmeye başlarlar. Kahve içimi tamamlandıktan sonra yine aynı şekilde evvela Büyük ve Küçük Başağalar, sonra sağ ve sol taraftaki yaranlar fincanları iade ederler. Bu iş de yarım saat kadar sürer. İlk Fasıl: Ses çıkaran çalgılardan çalmak üzere şahnişine geçen yaranın da katılması ile tamam olan çalgı takımı ilk olarak "akşam oldu" gibi çok gürültülü bir şarkıyı çalmaya başlar. Devam ile "Yüzüğümün allı pullu kaşı var", "Evlerinin önü çepçevre avlu", "Aşkın çakmağını sineme çaldın", "Sabahın seher vaktinde görebilsem yarimi", "Girdim yarin bahçesine", "Kalk gidelim Karataşa Üzüme” gibi türküler söylenir. Bu şarkı ve türküler gibi mahalli ve milli havalar, hemen hemen bir saat sürer. Bu esnada da ocak sahibinin ahbaplarından ve dostlarından oluşan misafirler de gelmeye başlar. Gelen misafirler şayet sohbet adap ve erkanını bilirse münasebetsiz durumlara rastlanmaz. Ocak sahibi tarafın­dan başağaya haber verilerek veya başağa tarafından bizzat davet edilen bu misafirler iki kısımdır. Bir kısmı sadece kahve içmeğe davet edilir. Diğer bir kısmı ise sabah vaktine iki-üç saat kala yenilen yemeğe kadar ağırlanırlar. Misafirler: Misafirlerin sayısı sınırlı değildir. Ocak sahibi istediği kadar davet edebilir. Ama çoğunun gelmediği bilinir. Misafir sohbet yerine geldiğinde, dışarıda bulunanlarca çavuşa yahut ocak sahiplerinden birisine haber iletilir. Haberi olan içeri girer ve büyük Başağaya hitaben ve herkesin duyacağı şekilde "Başağa misafir geliyor" diye haber verir ve hemen misafirin yeri hazırlanır. Şayet misafirin oturacağı bir yer yoksa, yarandan bir kaçı dışarıya çıkarılır. Misafir odaya girişte, herkese hitaben, elini göğsüne koyarak "selamünaleyküm" diye selam verir. Bu sırada bütün yaran ayağa kalkar ve sadece yaranbaşı "aleykümselam" diye selamı alır. Misafir boş bir yere oturur. Hemen büyük başağa ve sonra küçük başağa tarafından başlayarak sağ ve sol taraftakiler sıra ile "merhaba" derler. Ardından, hemen sigara ve kahve ikram edilir. Yaran dan birisi misafiri hemen söze tutar, misafirin sohbet odasındaki noksan vaziyetleri tespit etmesine fırsat vermez. Şayet misafir, kazara tanımadığı birisinin yanına oturmuş ise o kişi hemen kalkıp dışarı çıkar. Tanıdığı birisi gelip oturur ve lafa tutar. Misafir öyle meşgul edilir ki bir yandan sazların türlü nağmeleri, bir yandan edilen lafların etkisiyle misafir ayrıldığı zaman bir tatlı hayalden öte hiçbir şey hatırlayamaz. "Kalk Git" Kahvesi: Saz faslı devam ederken, bitiş zamanını yaranbaşı veya küçük başağanın verdiği bir işaret tayin eder. Ve hemen misafire "kalk git kahvesi" denilen kahve verilir. Misafir kahvesini içince kalkar ve merasimle uğurlanır. Eğer misafir kahveyi içince kalkmaz ise, bu defa küllü bir kahve verilir. Kül boğazını gıcıklayacağı ve öksürteceği için, öksüren bir kimse de cemiyet içinde duramayacağından mecburen kalkar. Daha da gitmez ise misafirin ayakkabıları önüne getirilir. Şayet yine kalkmayı akıl etmez direnir ise kolundan tutup kapı dışarı edilir.Misafir eğer hürmet gösterilen bir zat ise saz takımı uğurlama sırasında "Cezayir Marşı”nı çalar. Orta Oyunları: Kahve misafirleri uğurlandıktan sonra kapılar kilitlenir, kapı dışına asılmış olan fenerler içeri alınır (şimdi dışarıdaki lambalar söndürülür) artık misafir kabul edilmez ve orta oyunları başlar. Orta oyunlarına "yemek misafirleri" de katılabilir. Bu oyunların başlıcaları şunlardır. 1- Tura oyunu 2- Şildir şip 3- Yüksük oyunu 4- Samıt (samut, samt) oyunu Tura oyunu oynanırken, önce bir tura yapılır, Büyük Başağının önüne konulur. Büyük Başağa bir beyit söyleyerek Küçük Başağanın ellerine turayı hafif hafif vurur. Küçük Başağa da aynı şekilde yaranın en yaşlısına vurur ve bu şekilde seslice beyitler ve o anda düzülen tekerlemeler söylenerek devam eder. Bu şekilde vakit geçerken bir el şamdanına mum dikilir ve orta yere konulur. Herkes bu mumun etrafına halka olur diz üstü oturur. Ebe ne yaparsa herkes aynısını yapmaya mecburdur. Oyun yanıltma ve şaşırtmalar üzerine kurulmuştur. Yanılan veya ebenin yaptığını yapamayanlar cezalandırılır. Cezaların mahiyeti de genellikle kalkıp oynamaktan ibarettir. Bu sebeple sohbet yaranı mahalli oyunları bilmek zorundadır. Bu mecburiyet sebebiyle Çankırı mahalli oyunlarının herkes tarafından bilinerek yaşatılması sağlanmaktadır. Ceza alanların oynamaları bütün yaranın yanılması tamamlanınca başlar. Oyunlar tamamen mahalli oyunlardır. Bazıları şunlardır. "Kömür gözlüm” "Mahi" "Genç Osman" "Kavağın dalın budadım yoluna canlar adadım"... gibi. Oynamalar tamam olunca tekrar oturulur ve oyunlara devam edilir. En önemli oyunlardan biri­si hiç şüphesiz ki "Şildir şıp" oyunudur. Yine aynı derecede önemli olan diğer oyun ise "Samut" oyunudur ki bu oyuna girenler kayıtsız şartsız ebeye iradelerini teslim ederler. Ebe ne yaparsa aynısını yaparlar. Oyuncular birbirlerini çok şiddetli tokatlarlar. Hatta soyunup bir don ile kaldıkları olur. Yüzlerine karalar çalarlar. Soğuk kış gecelerinde kar altında kalırlar, eksi 15-20 derecede soğuk sulara girerler, yıkanırlar, sırtlarına buzlar yüklerler. Bu halde iken diğer sohbet ocaklarına giderler. Samut oyunu birkaç saat devam edebilmektedir. Yüzük oyunu, diğerlerine nazaran daha tipik bir özellik taşır. Yaran bu oyunda iki tarafa ayrılır. Bir tarafa Büyük Başağa, diğer tarafa da Küçük Başağa başkanlık eder. Ortaya 11 parça mendil atılır. İyi yüzük saklayanlardan birisi bir tarafın önünde yüzüğü saklar. Sakladığı mendil ya ilk defada yahut en son kaldırılmalıdır. Yüzüğü saklayanda maharet olduğu kadar, bulabilende de üstün bir zeka ve dikkat gerekir. Oyun, ellibir sayısında biter. Fakat saatlerce devam eder. Bir tarafın sayısı 26'yi geçince, öbür tarafa hücuma geçer. Hücum edenlerin eziyeti çok olur. Oyunlardan Sonra: Bu oyunlardan sonra Küçük Başağanın teklifi ile herkes yerine oturur, kahveler içilir. Bu esnada yarandan sesi güzel olanlar sadece saz ve tef eşliliğinde genellikle Mısır'ın Napolyon tarafından işgalini anlatan tarihi türkü, Sivastopol, Osmanlı-Rus Harbi, Kozanoğlu, Şam Hadisesi, 1312 Yunan Seferi, Sultan Aziz'e ait türküler ve Köroğlu gibi ezgiler söylerler. Bazen de kalın sesli bir yaran ile ince sesli bir yaran tarafından Arzu ile Kamber de söylenir. Artık sabah yaklaşmak üzeredir. Ve son fasıl da saba makamında yapılır. Bu fasıl gazel, beyit koşma, kalenderi ve müstezatlardan ibarettir. Daha sonra yemek hazırlanmış olduğu için Küçük Başağa Büyük Başağaya yemeğin hazır olduğunu yüksek sesle duyurur. Merasimle eller yıkanır, sofra bezleri serilir ve herkes sofraya oturur. Yemekten önce gelmiş geçmiş yaranların ruhları için "fatiha" okunur. Yemekte pilav ortaya konulduğu zaman büyük Başağa çavuşa "Yollumuz yolsuzumuz var mı?" diye sorar. Çavuş da “Adettir başağam.” diye cevap verir. Bazen suçlunun önüne pilav içine kaşık dikilir. Suçlu bu vaziyet karşısında zor dakikalar yaşar. Yemek bittikten sonra tekrar aynı merasim ile eller yıkanır, herkes yerine oturur. Kahve­ler pişerken, yaranın en yaşlısı herkese bir yemek ismi verir. Sonra Büyük Başağa bu isimleri söyleyerek sahiplerini kaldırır, oturtur. Sonunda birisi Büyük Başağanın yemek ismini söyler. Büyük Başağa da "Bütün yarana kalktım" diyerek herkesi ayağa kaldırır, sonra oturtur. Bu böyle bir kaç defa tekrar eder ve böylece yemeğin hazmı yapılmış olur. Arap Verme Usulü: Sohbette zilli maşa ile tefin ismi "Arap'tır. Bunlar, ortalığa, yani herkese aittir. Ocak kimde ise, yani sohbetin yapılacağı oda sırası kimde ise bunlar bütün hafta boyunca onda kalır. Çavuş, elinde uzun bir şamdan ile öne dikilir, Büyük Başağanın önüne gelir. 12 telli saz, gırnata, keman, tef, zilli maşa ve kaşıktan oluşan saz takımı çalıp söylemeye başlar: Fakirim geldi meydane Başına bağlıyor astar Elinde gül dane dane Başağam cemalin göster Başağa izin kime Yaran sohbetin ister Paşam sohbetin kutlu olsun Paşam sohbetin kutlu olsun Yeniçeri yeniçeri Kalk gidelim bizim bağa Belinde hançer bıçağı Selam verelim sağa sola..... Ağa al arabı gir içeri Yaran başı, izin kime? Paşam sohbetin kutlu olsun Et padişahım sohbetin kutlu olsun Ardından, yarandan sırasını geçiren ile, sırası gelen ocak sahipleri Küçük Başağanın önüne gelince bir halka çevirerek otururlar. İki de kahve pişer. Şamdan da ortaya konulur (şimdi şamdan yoktur). Hep bir ağızdan şunlar söylenir. Hacı hacı canım hacı yar malım yar Başındadır altın tacı ah ağam ah Sohbet tatlı sonu acı İç paşam sohbetin şen olsun "İç paşam" derken kahve yeni ocak sahibine uzatılır, geri çekilir, sonra tekrar uza­tılır verilir. Arkasından, sohbetin eziyeti ve ağır olduğuna dikkat çekilen nasihatleri dile geti­ren ezgiler okunur. Burada yemeklerin çok nefis olması gerektiğine dikkat çekilir. Bir sonraki ocağı yakacak olan ev sahibine arap verilir ve bunların iyi muhafaza edilmesi­ni nasihat eden şu türkü söylenir. Arap seni gezdirirler areyi areyi Arap seni beslesinler bal ile Yazarlar aklar üstüne karayı Dört yanını sarsınlar gül ile... ağa yaptı savdı sırayı Edep ile erkan ile yol ile Et paşam sohbetin sırandan kalma Et paşam sohbetin, sırandan kalma Çavuş ağa davet eder getirir Kadir mevlam eksiğini yetirir Başağalar her işleri bitirir Et paşam sohbetin, sırandan kalma Bu esnada kahveler verilir. En son olarak ta şu beyit söylenir: Git çarşıya yağın acısın alma Akşama kadayıf geceye helva.. Bütün bu deyişler ile ocak sahibine vazifeleri teker teker sıralanmış ve sayılmıştır. Evinin sağlam olması, baş ağaların her türlü zorlukları halletmesi, edep erkan dairesinde ocakların yakılması, hatta pilav yağının bile acı olmaması gerektiğini sıkı sıkı tembihlemiştir. Muhakeme Usulleri: Çalgıcılar da dahil olmak üzere yemek misafirleri giderler. Bunları küçük Başağa kapıya kadar uğurlar. Odada yarandan ve çavuştan başka kimse kalmaz. Perdeler iner, kapılar kilit­lenir, hatta dinleyen var mıdır diye dışarısı iyice gözetlenir. Çünkü artık yaranın "sır" saatleri başlamıştır. Muhakemenin son derece gizli tutulmasına bilhassa dikkat edilir. Daha beş on dakika önce neşeli kahkahalar atılan sohbet odasına ani bir sakinlik ve sessizlik çöker. Suçluların benizleri uçmuş haldedir. Şayet o hafta hiç suçlu (yolsuz) yok ise bir aşr-ı şerif okunur, gelmiş geçmiş yaranın ruhlarına fatiha çekilir. Geçen bir hafta içinde yarandan birisi hata işlemiş ise ( mesela sarhoşluk, fahişeye gitmek, arkadaşlarına karşı edepsiz davranışta bulunmak... gibi) bunu bilen gören varsa muhatap olan var ise hemen ayağa kalkar. Arkası kapıya yüzü ocağa dönük olarak kapıya gider, sonra gelir ve Büyük Başağaya eğilerek selam verir. İki diz üzerine çöker, meydanda oturur. Büyük Başağa: "-Ne dileğin var... ağa?" diye sorar. O da "... ağadan davacıyım " der demez, adı anılan hemen ayağa kalkar ve evvelki yaptığı hareketlerin aynısını tekrarlayarak, davacının sol tara­fına iki diz üzerine oturur. Davacı olan şahıs davasını açıklar. Gerekirse şahitler dinlenir. Suç sabit olduğu takdir­de, Büyük Başağaya hitaben "-başağa, ne diyorsunuz" diye sorar.Küçük Başağa da "-Madem ki bu işi .... ağa yapmış yolsuzdur ve erkanı lazım gelir" diye mütalaasını açıklar. Büyük Başağa, önce kendi tarafındakilere, sonra da Küçük Başağa tarafındakilere sorar. Kimisi lehte, kimisi aleyhte iddia ve beyanı onayladıktan sonra, ekseriyetle veya ittifak ile yargılanan şahsın masumiyetine veya mahkumiyetine karar verilir. Hüküm Büyük Başağa tarafından ilgiliye “yolsuzluğunuz görülmemiştir” veya "..... sen bu işi işlediğinden dolayı erkansın.." diye tebliğ edilir. Karar kesin olup itiraz söz konusu değildir. Davacı kalkar evvelki yerine, yolsuz çıkan da şahnişine oturur. Yolsuz çıkanın dostlarından birisi şahnişine geçerek "Yolun açmaya beni vekil ettin mi?" diye sorar O da "Vekilimsin" der. Vekil de evvelkilerin merasimini aynen tekrar ederek, Başağanın huzuruna diz çöker oturur: "-Başağa ... ağanın yolunu açacağım.. Her ne emrederseniz yapacağım" der. Başağa da Küçük Başağaya "... ağanın yolunu açalım, filan gün bütün yaranı hamama götürsün, tıraş ettirsin, hamam­da yağlı yedirsin, çalgı getirsin, akşam da evine götürsün.. Yarana takım yemeği yedirsin, gece yemeği de versin..." diyerek çok ağır bir ceza hükmü verir. Yapmazsa şayet, sohbetten ihraç memleketten ihraçtan daha ağır bir cezadır. Çünkü "sen iyi bir adam olsaydın, sohbetten kovulmazdın" şeklinde insanın değerlendirmesi yapılır... Hatta, bu yüzden memleketi kendi isteğiyle terk edip gitmek zorunda kalanların bile olduğu anlatılır. Öyle ki bu tür cezaların getirdiği sosyal bir nizam ahengi vardır ve her yaranın en ufak bir kötülük yapmaktan daima kaçınır. Şayet elinde olmayarak yapmış olsa dahi, sohbete intikal etmemesine azami dikkat gösterirler. Şayet, cezalının cezası hafif ise Küçük Başağa: "-Başağa, hamamı bağışlayınız" ricasında bulunur. O da etrafına danışır ve uzun süren mütalaadan sonra ceza, bir defaya mahsus olmak üzere affedilirdi. Şayet suçlu biraz serkeş ise yolunu açmazlar; ta ki yolunu açıncaya kadar ne dava eder, ne de kendisinden dava olunur ne de müzakereye iştirak ederdi. Her müzakerede yaran diz çöktüğü zaman bu da şahnişine geçer, yalnızca muhakemeyi dinler. Eskiden yolu açılıncaya kadar ocak ta vermezler, ocağa da davet edilmezmiş... Başağaların Muhakemesi: Başağaların erkanı, çok zaman yaran üzerindeki hak riyasetini hakkıyla yerine getirememesinden, yaranın herhangi bir ferdinin şerefine lakayt kalmasından, yani yaranın ilk gelişinde ayağa kalkmamak, "merhaba" dememek, umum kahvelerini yaranın tamamı almadan içmek, yarana karşı dürüst hareket etmemek, misafirlere kayıtsız kalmak gibi hallerinden kaynaklanır. Eğer Başağalar dan biri­si yolsuzluk yapar ise, hakkında aynı şekilde dava açılır. Aynı akıbetler Başağalar için de geçerli olur. Mahkemede tarafsız hareket etmezlerse, yahut müşterek suç sahibi bulunursa, her ikisine de dava açılır. Bu davayı aralarında reissiz hallederler. Eğer yaran hükmüne başağalar itiraz ederlerse, o sırada memlekette kaç tane yaran varsa, bunların en yaşlı Büyük Başağalarına, mahkum başağalar yaranın haksızlığından dava ederler. Böyle davalarda başağaların ikisinin de mahkum olması şarttır. Yalnız, Küçük Başağa ise Büyük Başağa; Büyük Başağa ise, Küçük Başağa dışarıya duyurmaksızın davayı halleder. Dava olunan başağa o sene ne kadar sohbet varsa onların büyük ve küçük başağalarını bir yerde toplar, mahkum başağaların yaranına haber gönderirler. Onlardan davacılarla beraber 7-8 yaran da dinleyici sıfatı ile beklerler. Mahkum başağalar dertlerini yeni heyete arz eder, onlar da olayı tetkik ederler. Yaran yolsuz ise yaranın tamamı, yaranın tamamı haklı ise başağalar yolsuz çıkar (erkan ederler). Bu erkanı mahkum başağalar kabul ederler ise taraflarından vekil gönderir­ler. Bu vekillerin taahhütleri ile yaranın yeniden hükmedeceği cezayı gelecek ocağa kadar yerine getirirler. Sonra da sohbet mevkilerine geçer otururlar. Davalı başağalar müşterek başağaların verdiği hükmü kabul etmezlerse, Esnaf teşkilatının reisi olan Ahi Baba'ya müracaat ederler idi. Ahi Baba'nın verdiği hüküm kati ve hüküm de "yollu" yahut "yolsuz" diye neticelenirdi. Şimdilerde Ahi Baba olmadığı için davalar bu derece uzatılmamaktadır. Yarandan Evlenenler Olur İse: Yarandan birisi evleniyorsa, baş donanma gecenin canlılığı, güveyi gezdirmesi yarana aittir. Düğün yanaştığı vakit evlenen zengin ise yaran ve evlenen fazla masraf eder. Başdonanması gecesi hizmet ve damadı eğlendirmek yarana ait olduğundan, gerek başağalar, gerek yaran canı gönülden çalışır, her hizmeti hallederler. 24 kişilik yaran ekibi, kayıtsız şartsız damadın emrindedir. Baş donanma gecesi sabaha kadar yaran ayrılmaz, ertesi gün hamamda yine aynı şekilde beraberdirler. Hamamdan sonra da beraber gezerler, gerdeğe kadar ayrılmazlar. Başağaların Ocak Yakması: Başağaların yaran üzerindeki fiili tesirleri sohbetin bitimine kadar devam ettiği gibi bazen de senelerce sürer. Haklarında ömür boyu bir hürmet beslenir. 24 kişilik yaran heyetinden ikisi başağalığa, ikisi başağa yamaklığına, üçü çalgıya ayrılır ki son beşi ocak yakmaz. Sadece çalgıcıların ücretini öderler. Çalgıcılar sohbet sonuna kadar tutulur. Yedi kişi bu şekilde ayrılınca, geriye kalan on sekiz kişi dokuz hafta, iki hafta da başağalarınki olmak üzere sohbet onbir hafta devam etmiş olur. Son Geceleri, Veda: Sohbetin son gecesi olan Büyük Başağanın ocağında aynı tertip üzerinde hareket edilir, gece yemeğinden sonra (bu yemek hemen hemen sabah ezanına yakın verilir) misafir kalmaz. Sadece yaran ve çalgıcılar kalır. O sırada herkes ayağa kalkar. Sazlar Cezayir Marşı'nı vurur. Bu marş Çankırı'da hüzün ve matem ifade eder. Ayrılık gecesi olduğu için yaranda bir hüzün başlar. Marşı ayakta dinlerler. Bu sırada Küçük Başağa yerinden ayrılarak Büyük Başağanın önüne çöker. İki elini öper. Büyük Başağa da onu alnından öperek kucaklaşırlar. Küçük Başağa yerine çekilir. Büyük ve küçük Başağa tarafındaki yaran sıra ile büyük ve küçük başağaların elini öper ve kucaklaşırlar. Sonra birbirlerini öperek kucaklaşır veda merasimi yaparlar. Cezayir Marşı'nın hüzünlü havasının uyandırdığı ve ayrılığın verdiği tesirle zayıf kalpli olanlar ağlamaya başlarlar. Bunu takiben, hepsi birden ağlamaya başlarlar. Sohbetin Son Buluşu: Doksan gün gibi uzun bir müddet başağaların baba şefkati ile yaranı idare etmeleri ve yaranın kardeş muhabbeti, gece-gündüz bir arada bulunmaları ruhlara derin tesirler bırakacağı için bu ayrılık herhalde matem havası içinde gerçekleşir. Bu şekilde veda merasimi biter bitmez doksan gün hizmetlerinde bulunan çavuşağa gelir, cümlesinin ellerini öper. Çalgı da marşı keser ve sıraya girerler. Başağa birer kahve ısmarlar. Sohbet esnasında geçirdikleri günleri anmakla, sağ olurlarsa gelecek sene yine bu şekilde sohbet yiyeceklerini ve şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra bir­birleriyle kardaş gibi görüşüp sevişmelerini ve birbirlerinden dava esnasında kırılanlar var ise haklarını helal etmelerini isterler. Bu nasihat devresini de takiben, bir “Aşr-ı Şerif” okunur, "Fatiha" çekildikten sonra, sohbet sonbulur. Alıntı...
  19. _asi_

    Çankırı yöresel kıyafetleri

    GELENEKSEL GİYSİLER 1-Baş giysileri : Yemeni/ çember, fes, taç, erkeklerde poşu 2-Üst Giysiler : Harmani, salta, çuha, hırka, fermane, erkeklerde Cepken, yelek, içki/mintan. 3-Alt Giysiler : Şalvar, don, erkeklerde; zıvka, çakşır 4-Bütün Giysiler : Çarşaf, üç etek, kaftan, bindallı, entari, cübbe feraca. 5-Ayak Giysileri : sarı pabuç, çedik yemeni, çarık, mest, çepik, lapçin, merkap ve çorap 6-Takılar : Kemer, iğne, kremise, küpe, yüzük, bilezik, beşibirlik. ERKEK GİYSİLERİ Poşu- Her iki ucu sarkacak şekilde başa sarılır. Çizgili renkli ve ipekli kumaştan mamüldür. İçlik/İşlik/İç Gömleği- Üzeri simli ipekli kumaştan yapılmıştır. Cepken/Cepkin-Lacivert veya koyu renkli kolsuz sırma veya sim işlemelidir. Kol kısmı omuzdan bileklere kadar uzanır. Avcı yeleği biçiminde sırta giyilir. Kolların kısım kenarları çeşitli motiflerle işlenmiş, ön kısımda iki ayrı yanda iki büyük vazo çiçek desenli sırtta ise büyükçe vazo ve çiçek stilize edilmiştir. Vızka/Zıvka- Paçası dar, orta ve arka kısmı kabarık yan kısımları siyah şeritle süslü, önü arkası büzmeli şalvar. Don- Lacivert renkli, önü arkası büzmeli, cepleri yandan ve cep üstleri simli paça çevresi sarı çiçek motifli ve işlemeli uçkurlu donun sağ ve sol dış kenarları belden aşağı kadar üç sıra işlemeli. Çakşır- Bir nevi don, pantolon karışımı giysi Şalvar- Bel kısmı uçkurla tutturulmuş ayak bileği kısmı dar, ortası geniş pantolon yerine giyilen giysi. Cübbe- Boydan boya giyilen, düğmesiz, genelde koyu renkli Mintan- Pamuk yada ipekten mamül, ön kısmı açık, kaytanla çaprazvari tutturulmuş. Şal/Kuşak- Değişik renkli, ipekten dokunmuş, Selçuklu motifli, uçları püsküllü, bele sarılır.Tosya kuşkağıda denir. Yelek- Omuz başları boyun ve kol çevreleri sarı sim işlemeli, önde etrafı çiçek motifli iki cep ve altta altı düğme bulunur.Çuval/keten kumaşından mamul lacivert renklidir. Silahlık- Bele sarılır. Çedik- Ayak burunları kalkık ve topuksuz ayakkabı Çarık- ham deriden mamul, tasmayla büzülmüş ayakkabı, Yarım Topuk Kundura- Hafif ve altı köseleden yapılmıştır. Bunlardan başka Mestlapin-Mest-Lapçin-Merkop-Kundura adları verilen çeşitli ayakkabılar giyilir. GELENEKSEL ERKEK GİYSİSİ Başta fes üstüne ince ve renkli kumaştan mamul poşu, kışın sadece gözlerin görüldüğü örme. Sırta ise işlemeli kumaştan yapılmış keten içlik/göynek/gömlek, avcı yeleği biçiminde koyu renkli ceket yerine giyilen kolsuz yakaları ve kenarları sırmalı cepken. Ceket veya kollu fermane. Altta ise Şalvar/zıvga/ zıpka adı verilen önü arkası büzmeli şalvar/pantolonumsu giysi. Ayaklarda yünden örülmüş dizlere kadar uzanan renkli veya beyaz desenli çorap. Esnaf ise belde Tosya kuşağı, topuk kısmı basık efe işi yemeni. GÜNÜMÜZDE ERKEK GİYSİSİ Başta kasket, ceket içinde gömlek kazak veya yelek ve altta pantolon, Ayakta ise normal pabuç olduğu gibi naylon bileşimli pabuçlar, lastik giyilir. KADIN GİYSİLERİ Saçlar-Uzun ve tek örgülü Fes genelde kırmızı renkli, ön taraf bütün alının hizasına gelecek şekilde altın ile kaplı. Üstüne oyalı yemeni veya çevre örtülür. Fesin püskülü bele kadar iner, fesin alt bölümünün olduğu gibi ön üst bölümündü altınla çevrilidir. Üst ile alt ön boşluk kısımda takı vardır. Yazma- püsküllü, pullu fes üstüne örtülür. Yemeni/Çember/Çevre-Etrafı oyalı, siyah renkli genelde gençlerin beyaz, yaşlıların siyah renkte kullandığı kenarları işlenmiş baş örtüsü, altına fes giyilir. Taç/Tavus kuşu biçimli kartondan kesilir. Düğünlerde kaftan ve bindallı ile birlikte giyilir. Ortasına elmas veya mücevher dikilir. Hermani/Salta-Kadife veya çuhadan yapılır. Üzeri sırma işlemelidir. Üç etek üzerine belden yukarı giyilir. Boyu bele kadar uzanır. Kol ağızları ve yakalar özenle sırma işlemelidir. Bindallı-Yörede en hakim giysilerden birisidir.Tek parçalı ve belden kesiksizdir. Mor veya bordo kumaştan yapılmış üstü altın renkte sim veya sırma ile işlenmiştir. Gümüş ve altın kemer aksesuarını oluşturur. Yaka kısmı biraz açık ve kollar bilek kısmında genişler. Telli-Entari türü giysilerdendir. Kendinden simli, desenli ve ipek kumaştan yapılmıştır. Gümüş veya altın kemer aksesuarı tamamlar. Okkalık- varlıklı aile giysilerindendir. İşlemleri altın veya gümüştendir. Fermane-siyah, bordro,mor renklerden oluşan kadifeden dikilir. Üç eteğin üzerine giyilir. Sırma ve simle işlenir, motifler oldukça albenilidir. Kollar uzun, yaka ise diktir. Önden açık ve yakalar kapalıdır. Çuha-üç etek üzerine giyilir. Çuha hıka-üç etek üzerine giyilir. Çarşaf/Ferace-Çoğunlukla siyah renklidir. İki parçadan oluşur, bütün vücudu örter. Gömlek-Hakim yakalı, sol omuzlar düğmeli, önde yaka altında dört adet düğme ve düğme çevresi ile kollar kurşuni işlemeli,patiskadan mamül olup kolları düğmesizdir. İçlik-ipekli veya pamuktan mamül iç giysi. Kuşak-Günlük kıyafette bele sarılır, uçlarında bağlamaya yarayan bağcıklar bulunur. Şal-Çeşitli desenlere sahip bir nevi geniş kuşaktır. Kaftan-Bindallı- Boy uzunluğunda, boydan boya giyilir. Baştan aşağı sırmalarla işlenmiştir. Önlük-Kuşak üzerine bağlanır, genelde koyu renkli ve üst uçlarında bağcıkları vardır. Don-Genelde basmadan mamül ve renklidir. Üç eteğin altına giyilir. Paça kısmı dar diğer kısımlar geniştir. Bele uçkurla tutturulur. Üçetek-Arkası düz önü iki parçalıdır.Arkadaki düz parça topuklara kadar sarkar, öndeki iki parça ise bele dolanır. Hint kumaşından yapılmış üzeri altın veya gümüş sırma işlemelidir. Dantellere harç adı verilir. Gümüş yada altın kemer aksesuarını oluşturur. 1960’lı yıllara kadar giyiliyordu. Şalvar-Renkler canlı, canfes denilen ağır ve sade ipekli kumaştan yapılır. Üzeri işlemelidir. Uçkurla bele ve bağcıklarla bacağa tutturulur. Çoraplar-Yazlık olanlar tiftikten, kışlık olanlar ise yünden örülür. Beyaz yünden örülenler genelde uzun boyludur. Ayakkabılar-Yemeni – Altı ince kösele topuksuz ayakkabı Sarı Pabuç-kenarsız ve ökçesiz ayakkabı İskarpin-Siyah renkli kösele ayakkabı GÜNÜMÜZDE KADIN GİYSİSİ Başa eşarp, elbise üstünde kazak, don, ayakta naylon esaslı, kösele pabuçlar giyilir. Etek buluz şeklinde giyim yaygınlaşmaktadır. TAKILAR Takılar kadife kurdele yada zincire dizilmiş 25-30 sıra inci. Beşibirlik/Kremise ve bilek adını boyuna takılır. Bilek-25-30 sıradan oluşur, inci veya beşi birlikten oluşan takı Elmas İğneler-Yaylı dal adı verilir fese takılır. Bilezik- Çeşitli kalınlıklarda olup bileğe takılır. Düz ve burnu gibi çeşitleri vardır. Hamayıl-Gerdanlıkları incili, göğüsleri altın kaplama göğüslüklü ve sıra altınlı. Ancak bir büyük veya erkek yanına gelindiğinde baş örtme ihtiyacı hissedilir. Kemer- Altın veya gümüş sırmadan yapılır. Genelde üç etek, okkalık giyildiğinde bele takılır. Küpe-İnci veya altından olur, çeşitli boy ve şekillerdendir. Kremise- Kadife kurdele veya zincire dizilmiş altınlardan oluşur. Yaylı Dal- Fese takılan altın iğneye denir. Yüzük- Muhtelif genişlikte düz ve işlemeli altından yapılmıştır.
  20. _asi_

    Çankırı örf ve adetleri

    ÇANKIRI DÜĞÜNLERİ Günümüz Çankırı'sında köy ve kasabalarında çok önemli değişikliklere uğratılmamış düğün adetleri hakkında derli toplu bilgileri Merhum Hacı Şeyhoğlu Hasan Üçok’un, 1930, 1931, 1932 yıllarında Çankırı'da neşredilmiş ve Duygu Gazetelerindeki tefrika edilmiş yazılarından öğrenebilmekteyiz.Bu kaynaktan öğrendiklerimizi, günümüz Çankırı'sında yaşayan düğün adetlerinin şekli ile yer yer mukayese ederek sunacağız. Aslında elli sene önce kaydedilen düğün adetleri ile bugünün Çankırı'sında yaşayan adetler, genel hatları ile birbirlerinin aynısıdır. Lakin, bilhassa para yönü ağır basan ve aşırı masrafı gerektiren motiflerin, zaruri olarak terkedilmiş olduğu da bir gerçektir. Düğünlerde İlk Teşebbüs: Evlenme çağına gelen Çankırılı delikanlının anası, oğlu için aradığı münasip gelin adayını bulunca, bu durumu kocasına iletir. Bugün de aynı durum geçerli olmakla birlikte, daha çok oğlan bulduğu kızı anasına, anası da kocasına anlatmak*tadır. Bunun üzerine, kızın kendisi ve ailesi hakkında lüzumlu araştırmalar yapılır, bilgiler toplanır. Kız, yapılan araştırmalar neticesinde ahlaken, bilgi ve beceriklilik bakımından müna*sip görülürse dünürlüğe karar verilir. Köy ve kasabalarda bu durum geçerli ise de, şehir merkezinde kız ve oğlanın tanışarak anlaşarak evlenmelerine daha sık ratlanmaktadır. Daha sonra, araya bir aracı konarak kızın anasına haber verilir. Kız anası da kocasına söyler, ağabeyi varsa onun da görüşü alınır, durum oğlan tarafına haber verilir. Bunun üzerine, kız tarafı ilk olarak normal bir masrafla alınabilecek takı ve eşyaların listesini oğlan tarafına duyurur. Eskiden bu listede beş adet beşibiyerde kulplu altın, iki çift elmas küpe, iki elmas yüz*ük, iki elmas iğne, iki çift gümüş nalin, iki gümüş kemer, iki kaftan, iki Bağdat dokuması ipek çarşaf, iki hamam takımı, iki çift potin kalüş yer almakta idiyse de, bugün bunların çoğu istenmemektedir. İstenilenler sadece nişan yüzüğü, bilezik ve kolye ile altın zincir gibi takılar ve eş*yalar olmaktadır. Diğer istekler, daha sonra belirlenmektedir. İstekler, oğlanın ailesi tarafından da ka*bul edilmişse söz kesilmiş demektir. Nişan Töreni: Oğlan evi tarafından kabul edilerek alınan eşya ve takılar, kız evine gönderildikten sonra bir Cuma günü nişan yapılır. Nişan günü, oğlan tarafının kadın ve kızları ile bir de defci davet edilir. Defci çalma*ğa başlar. Her iki tarafın davet edilen kadınları oyun ve eğlencelerini birkaç saat kadar sürdür*dükten sonra, ortaya bir kat elbiselik kumaş serilir. Bu kumaş, oğlan evi tarafından getirilen ziynet eşyaları ile birlikte, gelin kıza elbiselik olarak getirilmiştir. Gelin olacak kız içeriye girince, elebaşılık eden kadınlar "Allah aşkına maşallah deyiniz, nazar değmesin” diye ihtarda bulunurlar. Gelin kız, yerde serili kumaşın üzerine gelip ayakta durur. Getirilen yüzük parmağına takılır. Diğer mücevherler de elbisesi üzerine iliştirilir. Bunlardan sonra gelin kız, önce oğlan tarafının (annesinden başlamak üzere) ellerini öper. El öpme sırasında, getirilen özel hediyeler de takılır. Şimdi ise (daha çok şehir merkezinde) bu nişan merasimi, oğlan ile kızın, davet edilen her iki taraf akrabaları huzurunda ve kız evinde, birbirine kırmızı bir kurdele ile bağlamış nişan yüzüklerinin, hatırı sayılır bir akraba veya eş-dost tarafından takılması şeklinde yerine getirilmektedir. Nişan merasimindeki eğlence ve hediye vermeler de, bu esnada yapılmaktadır. Şerbet İçilmesi: Genelde kısmi değişikliğe uğramasına rağmen, şerbet içilmesi de şu şekilde olur: Kadınlar tarafından nişan töreni yapılmadan bir iki gün evvel ailenin durumuna göre erkekler tarafından da tören yapılır. Törende dualar okunur ve şerbetler içilir. Şerbet içme adeti sadece kadınlar arasında ya*pılmaktadır ve özellikle "darısı başına olsun" dilekleriyle, genç kızlara içirilmektedir. Kadın ve erkekler arasında bu şekilde nişan töreni tamamlandıktan sonra, kız oğlan tarafına geçmiş sayılırdı ve bugünden başlamak üzere oğlan anasına gelinlik etmeğe başlardı. Gelinlik etmekten maksat, gelin olan kızın kaynana ve kayın babasına kat’iyyen yüksek sesle söz söylememesidir. Mecburi bir durum olursa, çok hafif bir sesle konuşabilmesiydi. Gelin kız her nerede oğlan tarafından bir kadınla karşılaşsa, onların ellerini öper. Yan*larında hiç kimseyle konuşup eğlenemez... Aksi takdirde, gelin hakkında hiçte hoş olmayan dedikodular bir anda yaygınlaşır. Ancak, gelinlik etme adeti günümüz Çankırı'sında genellikle kasaba ve köylerinde bu şekildedir. Merkezde ise gelin kızlar sözlüsü veya nişanlısı ile el ele-kol kola gezebilmekte, eğlenebilmektedir. Nikah Töreni Veya Düğün (Dün): Çankırı'da nikah töreni yahut düğün, eskiden şu şekilde yapılmak*taydı: Mahalle bekçisinden, imamından, muhtarından başlayarak diğer yetkililere bahşiş ve harçlar verildikten sonra, mahalle imamına hitaben izinname çıkartılırdı. İzinname"de "... mahallesi imamı efendi, badesselam inha olunurki... nam bikri ile evlen*mesine canib-i şer'i şerifeden izn-i şer'i lahık olundu vesselam.." tarzında beyan bulunurdu, izin*namede, "Mihr-i müeccel" ve "mehr-i muaccel" diye tespit edilmiş iki yer bulunurdu. "Mihr-i müeccel" nikah bedeli, "mehr-i muaccel" de erkeğin vakti olmayıp ta geline ait mücevheratı ve diğer eşyaları ileriki bir zamanda yapılmak üzere adet ve miktarının bedeli demekti. Bu durumları beyan eden hususlar, izinnamedeki tespit edilen yerlere yazılırdı. Ölüm veyahut başka bir surette ayrılık vaki olur ise izinnamedeki yazılı hususlar, kadının hakkı olarak gerekirse mahkeme hükmü ile alınırdı. İziinnameler, mahalle imamları tarafından muhafaza edilerek saklanırdı. Nikah duasına mahallenin ulema ve diğer sayılır kişileri davet edilirdi. Kızın bir vekil iki şahidi, oğlanın da aynı şekilde bir vekil, iki şahidi davetliler arasında bulunurdu. Nikaha başlanmadan önce imam efendi tarafından, yapılacak veya yazılacak birşey olup olmadığı sorulur, varsa şayet, yapılır veya yazılırdı.Nikah miktarına gelince, öteden beri nikah miktarı pazarlık suretiyle yapılması adet idi. İmam Efendi meclisin ortasına oturur, sağ tarafına oğlanın, sol tarafına da kızın vekil ve şahitleri otururdu.Kız tarafına hitaben "İsteyiniz bakalım.." derdi. Bu şekilde kız tarafı ile oğlan tarafı arasında, imam efendi hakemliğinde sürüp giden pazarlık sonucunda bir bedel tespit edilirdi. Miktarın tespitinden sonra nikahın aile kuruluşunda esas olduğunu beyan eden bir Hadis-i Şerif okunur herkes diz çöker, ellerini açık olarak dizleri*nin üstüne koyarlardı. Yalnız imam efendi elinin birisini kapalı olarak dizinin üstüne koyardı. Sebebi ise nikah esnasında oğlan evinin düşmanları büyü yapılabilir düşüncesiydi. İmam oğlanın vekiline hitaben üç defa:"-Allah'ın emriyle, Peygamberin kavliyle, filanın kızı filan hanımı, kendi tarafından vekaleten filan efendiye asaleten alıverdin mi?..." diye sorardı. Oğlanın vekili ise "Alıverdim" diye cevap verirdi. İmam efendi de, bunun üzerine "Ben de akdi nikah eyledim." deyip elini açar ve uzunca bir dua okurdu. Daha sonra orada bulunanlara şerbet verilir, artan şerbet de uygun görülen yerlere gönderilirdi. Kız tarafı da bir tepsi baklava ve hediye ile karşılıkta bulunurdu. Kurban bayramlarında arife günü kız evine kurban göndermek adetten idi. Buna da, kız tarafı bak*lava ve diğer hediyelerle karşılık verirdi. Bugün: Çankırı'daki nikah ve düğün adetlerinin eskiye karşılık, bu adet*lerin pek çok yönü, günümüzde bazı değişikliklere uğramıştır. Bu değişikliklerin en önemli sebebi, hiç şüphesiz ki, artan ihtiyaçlar ve her yönden sağlanan sosyo ekonomik değişim ve gelişmelerdir. Günümüz Çankırı'sında nikah akdi, resmi ve imam nikahı olmak üzere iki ayrı safhada yapıl*maktadır. Resmi nikah, daha çok düğün merasimi ile birlikte yapılmaktadır. Ekonomik zorluklar ve bir de zamandan tasarruf etme kaygısının tabii bir neticesi olarak düğün merasimi şekline dönüştürül*müş olan resmi nikah (belediye nikahı) işlemi, genellikle Belediye Nikah Salonu veya benzeri bir yerde yapılmaktadır. Belediye Evlendirme Memurluğu tarafından tayin edilen gün ve saatte, nikah salonunda "ni*kah ve düğün merasimleri" yapılacağı, matbu halde bastırılan davetiyelerle eş-dost ve akrabalara önceden duyurulur. Davetliler, nikah saatinden 15-20 dakika önce salona gelerek yerlerini alırlar. Hemen ar*dından da damat tarafından gelin, salona getirilir. Gelinle damat, nikah saatine kadar bir süre, davetlilerin bulunduğu salondan ayrı bir odada bekletilir ve nikah esnasında yapacakları işler hakkında, nikah memuru tarafından kısa bilgiler verilir. Nikah memuru ile gelinle damat tarafının şahitleri salondaki masada yerlerini aldıktan sonra, gelin ve damat kol kola salona girerler. Salondaki davetliler, ayağa kalkarlar ve gelinle damadı alkışlarlar. Masaya vardıklarında önce gelin, şahidinin karşısındaki sandalyesine oturur, damat da kendi şahidinin karşısına oturur. Belediye nikah memuru, varsa tebrik ve telgrafları okur. Ardından da, Medeni Kanun'un ilgili maddesine göre Belediye Başkanınca kendisine verilen yetkiye dayanarak nikahlarını kıyacağını yüksek sesle duyurur ve önce kıza, sonra da oğlana ayrı ayrı; "-Filan kızı filan... falan oğlu falanı kocalığa kabul ediyor musun?", "-Filan oğlu filan... falan kızı falanı, eş olarak kabul ediyor musun?.." diye sorar. Kız ve oğlan yüksek sesle "evet" dedikten sonra, önce kız, ardından da oğlan, deftere imza atarlar. Şahitler de imza attıktan sonra, evlendirme memuru her ikisini de yüksek sesle "karı-koca" ilan eder. Bunun üzerine damat, kızın ayağına basarak duvağını açar. Davetliler alkışlarlar... Nikah tamam olduktan sonra, gelinle damat, salonun çıkış kapısında durarak, davetlilerin tebriklerini kabul ederler. Davetlilerin tebrik işi bittikten sonra, kız ve oğlan tarafı, hep birlikte hatıra fotoğraf*ları çektirirler. Bu iş de tamam olunca konvoy halinde şehir dolaşılarak oğlan evine ulaşılır. İmam Nikahı: Dini nikah da denilen imam nikahı, ya resmi nikahtan veya gerdeğe girmeden hemen önce yapılır. Bu nikah işleminde, eskiden olduğu gibi izinnameler yoktur. Günümüz Çankırı'sında dini nikah, kızla oğlanın birbirlerini görmelerinde bir mahzur bulunmamasını sağlamak için nişandan hemen sonra da yapılmaktadır. Yine bugünkü Çankırı'da düğün merasimlerinin bir başka bölümü daha vardır: Resmi nikah ile birlikte düğün salonunda yapılanların haricinde, üç gün önceden kız ve oğlan evlerindeki şenliklerdir bu bölüm... Bu şenlikler genellikle Cuma günü kadınlar arasında başlar. Kına gecesi ve son günün gündüzüne kadar devam eder. Kız evinde şenlikten sonra kadınlar arasında mevlid okutulur. Kına gece*sinde oğlan evinde ise, "Baş Donanması" yapılır. Baş Donanma: Bu adet, eskiden daha teferruatlı ve geniş bir şekilde yapılmakta iken, bugün tam olarak uygulanamamaktadır. Öyle ki, ekonomik durumu yerinde olmayan aileler, külfetli olduğu için her yönüyle mükemmel ve geleneklere-göreneklere uygun bir düğün yapamadığı gibi, durumu yerinde olan zenginler ise, düğünlerini balolarla yapmayı tercih eder olmuşlardır. Günümüz Çankırı'sında Başdonanması, genel olarak Yaran Sohbetleri'ndeki şenlik vb. oyun*larla renklendirilen bir hal almıştır. Bu da her yıl kış mevsiminde yapılması gereken ama çeşitli sebeplerden dolayı ihmal edilen Yaran Sohbetleri'ne, yeni nesillerin özleminden kaynaklanıyor olsa gerek... Oğlan evinde baş donanması yapılırken, kız evinde de kına yakılır. Kına Yakma: Oğlan evinde baş donanma yapıldığı saatlerde kız evinde kına yakılma şöyle olur: Kız evi yakınları yatsı namazından evvel gelerek kız evinin büyük olan odasında belli bir yere otururlar. Oğlan evi tarafından gelenler ise ayrı oturur. Defçi kadınlarla birlikte türkü söyleyenler de bulunur. Yatsı vakti sonunda oğlan tarafından olan kadınlar, oğlan evinde toplanır. Toplu halde kız evine giderler. Oğlan tarafından giden kadınlar, çok süslü giyinmeye itina gösterirler. Bu ka*dınlardan ikisi, ellerinde tepsiler içinde her çeşit kuru yemiş ile birlikte kınayı da götürürler. Eskiden bu gidiş, özel bir tören şeklinde idi ise de, şimdilerde gayet sadeleşti*rilmiş ve normal hale getirilmiştir. Kına gecesinde eski adetlerden kalanlar, çerez yemek, oyna*mak ve kına yakmak üzere çok az sayılacak motiflerdir. Havai fişekler atıl*ması ve oldukça yüklü miktarda para masrafını gerektiren diğer motiflere de rastlanılır. Oyunlar oynandıktan, çerezler yendikten sonra yaşlı ve becerikli kadınlar, dua ve ilahiler okuyarak, gelini evin ortasına oturturlar ve törenle kınasını yakarlar. Daha sonra oğlan evinden gelen kadınlar evlerine giderler. Kız evinde kalan gelin kızın arkadaşları, ona arkadaşlık ederek sohbet ederler. Gelin Çıkarma: Çankırı'da gelin çıkarma adedi, geçmiş yıllardaki duruma bakarak, günümüzde bir hayli değişikliliklere uğramıştır. Diğer gelenek, görenek ve adetlerde olduğu gibi,masraftan kaçmak ve günün icaplarına aslını bozmadan uyabilmek kaygısı ile uğratılan bu değişik gelin çıkartma adet*lerinin dün ve bu günkü hâlleri şu şekildedir. Kına gecesinin ertesi günü, gelin çıkartma merasimi yapılır. Sabahleyin erkenden, oğlan evinin her tarafı temizlenir. Eski tantana, şaşaa yerine bir sükunet çökerdi. Oda tarafında, güve*yi ile yanına gelen bir kaç genç arkadaşından başka kimse kalmazdı. Davullar bir yandan ağır ve dertli havalar çalarken, öte yandan da kuşluk vakti (öğleye doğru) güveyinin gireceği hamam te*mizlenerek hazırlanırdı. Hamamda saz takımı şen havalar çalar ve aynı zamanda güveyi ile arka*daşları hamama giderlerdi. Öğle ezanı okunduğu zaman, bir gün öncesinden okuyucular vasıtasıyla yapılan davetler üzeri*ne oğlan evi tarafı oğlan evinin önünde, kız evi tarafı da kız evi önünde toplanırdı. Oğlan evi tarafından bindirilen 20-30 kadar süvarinin (atlının) önünde davullar zurnalar çalar, köçekler oynayarak kafile (gelin alayı) yola çıkardı. Daha önceden çeyizi götürülen katır*ların iki katı süslenmiş hayvanlar, kafileyi takip ederdi. Sağdıç ta aynı şekilde süslü bir ata bindirilir ve gelin getirmek için hazırlanan arabalar, arkalarında yüzlerce seyirci ve davetli ile kız evine giderlerdi. Kız evine varmadan yolda sancakların önü kalabalık olurdu bazen Çankırı cadde ve sokaklarına sığmaz hale gelirlerdi.Bu şekilde kız evi önüne varırlardı. Kız evi önünde toplanan kalabalığa, kız evi tarafın*dan şerbetler dağıtılırdı. Kuşak Bağlama: Gelin, babası evinden çıkarken, avluda en yakın akrabalar ve bir de hoca bulunurdu. Gelini avlu ortasına dikerler, en yakın akrabasından ve zenginlerden birisi, gelinin beline bir kuşak veya gümüş kemer bağlardı, gelinin beline kuşak bağlayan kişi, kendi kesesine göre, gelinin cebi*ne para da koyardı. Orada bulunan hoca dua eder, duasından sonra gelin orada bulunanların elini öperdi. Gelin, bineceği ata (veya arabaya) kadar iki ta*rafına kilimler gerilerek, kimseye gösterilmeden götürülürdü. Gelin, en yakın ve yaşlı akraba*sından iki hanımla birlikte arabasına biner, diğer arabalara da diğer kadınlar binerlerdi. Gelin tarafının çeyizi, oğlan tarafının hazırladığı çeyizle aynı kıymette olurdu. Her iki tarafın çeyizlerinin yüklenmesi için 20-30 kadar katır hazırlanırdı. Bazen süslü bir rahlenin üzerine Kur'an konur ve sırmalı örtülerle örtülürdü. Bu rahle ön tarafta ve başta götürüldü ki, gelin kızın okuma bildiğine işaret gösterilirdi. Çeyiz, her katırın üzerine telli oda takımları, kilimler, halılar örtülmek suretiyle yüklenir ve herkesin gözleri kamaştırılmak istenirdi.Gelini taşıyan vasıtalar, at, tahterevan, tatar arabası, lando veya yaylı arabalar gibi vasıtalar idi. Bu halde kafile (düğün alayı) giderken mezarlık civarına gelince dururlar ve davul zurnalar susturulur Fatihalar okunurdu. Yastık Götürmek: Gelin çeyizi yükletildiği ve gelin alayı hareket ettiği sırada gençlerden birisi bir köşe yastığını kaçırıp hamama götürürdü. Güveyi, yastığı götüren gence bahşiş verir ki, bu bahşiş gelinin evden çıkartıldığı, ve yola koyulduğu haberinin bahşişidir. Gelin alayı şehrin merkez mahalle ve caddelerinden geçerler. Alay geçerken önlerine ipler gerilir ve düğün sahibinden bahşişler alınır. Bu şekilde gelin, yeni evine getirilir. Oğlan evinin büyükleri ve yakın akrabaları yanlarında bir imam ile evin önünde beklerler. Gelin eve girince dua edilir. Gelin, önce kayınbabasının ve büyüklerinin ellerini öper, kayınbabası ve akrabaları, gelin*in başına kuru yemişle karışık bozuk para serperler. Bu paralar oradaki çocuklar tarafından kapışılır ki, uğur ve bereket sayılmaktadır. Gelin, hazır edilen odaya alınır. Güveyi Girişi : Gelin, oğlan evine geldikten bir kaç saat sonra, kız evi tarafından hazırlanan baklava ve etli yiyecekler getirilir. Bunları getirenlere de bahşişler verilir. Bu yiyecekler sadece gelin ile damat beye aittir. Hamamdan çıkarılan damat, yatsı namazına camiye götürülürdü. Namaz çıkışında, eve bir haberci gönderilir (Çok önceleri bu haber, fişek atılarak duyurulurmuş). Gelin odasına iki bardak şerbet hazırlanırdı. Gelin hanım, duvağı örtülü halde, odanın bir tarafına dikilirdi. Orta yerde bir yatak, bir tarafa da seccadeler serilirdi. Oda ortasına serilen bu yatak, gündüz kim serdi ise o kişi tara*fından kaldırılırdı. Güveyi kapıya geldiğinde, imam dua ederdi. Güveyi yaşlıların elini öperdi. Bu sırada kapı açılır ve güveyi süratle içeri girerdi. Çünkü gençler tarafından güveyinin sırtına yumruk vurmak adettir. Güveyi acele davranmazsa epeyce yumruk yerdi.Güveyi gelinin bulunduğu odaya girer. Orada gelinle birlikte bekleyen yenge, gelinin duvağını açar ve ikisini el ele tutuşturarak çıkardı. Güveyi ve gelin, ilk önce seccadenin başına giderek iki rekat hacet namazı kılarlardı. O gece edilen duaların mutlaka kabul olunduğuna itikat edilirdi. Namaz kılınıp, dualar edildikten sonra kalkarlardı. Oğlan bir köşeye oturur, kızı da yanına alırdı. Kıza bir kaç soru sorardı. Kız cevap vermezdi. Oğlan, önceden hazırladığı söyletmeliği (elmas veya altın yüzük vb) verirdi. Bunu verince kız da konuşmağa başlardı. Güveyi daha sonra gelinden su isterdi. Gelin, önceden hazırlamış olduğu şerbetleri verir ve birlikte içerler ki içilen bu şerbet ağız tatlılığına, yani tatlı dilli ve güler yüzlü olmağa işaret sayılırdı. Son*ra kız evinden gönderilen yiyecekler yenilirdi... Çankırı Düğünlerinde Söylenen Türkülerden Örnekler Bayrak Kaldırma Havası Çankırı köylerinde, düğün evinin önünde bayrak dikme adeti vardı. Buna, "Bayrak Kaldırma" denilirdi. Bayrak kaldırılırken, davul-zurna ile şu türkü çağrılırdı: Dan yüzüne dan yüzüne Dan uykusu tatlı olur Vurdum dilberin dizine Kaldırırlar akşam seni Çayırda bostan bozuyor Öğle işi firkatli olur Öksüzler bakar gözüne Yıldırırlar akşam sen Halay Çekme Havası Çankırı köylerinde on beş-yirmi genç yahut orta yaşlı grubu, el ele tutuşarak bir yarım halka (hilal) oluştururlar. Halkanın her iki başında bulunanlar, ellerinde mendil yahut birer çevre sallar ve çalınan havanın ahengine uygun olarak ağır ağır dönmeğe başlarlar. Davul ve zurna bu yarım dairenin ortasında durur ve genellikle şu havayı çalardı. Sarı kavun dilimi Gidiyorum Çorum'a Nitdin oğlan gülünü Bir taş değdi koluna Gülünü elinden alan Kolum sarılmak ister Bulsunlar Allah’ından Yarin ince beline Aman aman sarı kız Aman aman sarı kız Yatamam ben yalınız Yatamam ben yalınız "Aman aman" nakaratına gelince, baştakiler daireden ayrılarak iki ellerinde mendiller olduğu halde hoplamağa başlarlar. Buna göre diğerleri de hoplaya hoplaya çevirirler. Oyundan sonra halay başı olan, davulcuya bahşiş verirdi. Gelin Havası Gelin, güveyi evine götürülürken, davul-zurna şu havayı çalardı: Karacamın taburunu bozmuşlar Karamandır her kardeşim karaman Bozluğun dağını ne çok gezmişler Bekar olsam gitse canım aramam Karacamı sinesinden üzmüşler Ben illerin evlerinde duramam Karacam karacam aslan karacam Karacam karacam aslan karacam Anan yasdık koysun yaslan karacam Anan yasdık koysun yaslan karacam Bu türkü uzun bir bozlaktan kalmış iki parça olup hikaye ettiği hadisenin; "bir kızı seven iki erkekten birisinin gelini götürürken diğeri tarafından saldırıya uğrayarak Karaca denilen damadın göğsünden vurulmak suretiyle gelinin kaçırıldığını" anlattığı, Hacı Şeyhoğlu Hasan Üçok derlemesinde bahsedilmektedir. Tan Havası Tan havası, Sabah Namazı'ndan yarım saat evvel düğün evinin en yüksek odasında çalınırdı. Ne kadar davul zurna varsa bu havaya katılırdı. Bir kasaba halkını derin uykusundan kaldıran bu hava çalınırken de şu türkü söylenirdi: Gel felek gurbette alma canımı Gülüşan beylerinin gülü solarmı Feleğin elinden çektiğim neler Duyar düşmanlarım şadıgam olur Bozulmuş bağlara bülbül konarmı Ayrılır ateşi bağrımı deler Yıkıp viran etme mamur hanemi Evveli ağlayan sonra gülermi Eşinden ayrılmış gurbete salar Yuvada yavrular perişan olur Düşürdün dillere felek sen beni Düşürdün dillere felek sen beni Gelin Övme Türküsü Gelin, güveyi evine getirildiğinde, önceden hazırlanan odanın kapısına telli-duvaklı ola*rak dikilirdi. Defçi kadınlar da gelini övmeğe başlarlardı. Ve şu türküyü söylerlerdi: Hoş geldin allı gelin Hoş geldin allı gelin Hoş geldin allı gelin Sefa geldin pullu gelin Sefa geldin pullu gelin Sefa geldin pullu gelin Haçan gelin haçan gelin Gelinimiz gelir güle güle Gelin hanım evinden ağlayarak çıktı , Evlere güller saçan gelin Nur doğdu birden bire Annesinin ciğerini dağlayarak çıktı Oğlumuzu alıp kaçan gelin Kayın ana iyi dilekler dile Güveyi beğ de yollara düştü Çok şükür geldi gelinimiz Şen oldu evimiz gönlümüz Defçi kadınlar bu sefer de kaynana karşısına geçerek şu türküyü söylerlerdi: Güveyi beğin annesi annesi Oğlan bizim kız bizim Ellerinde güller kokası Gelin hanım iki gözüm Gelin hanıma iyi günler veresi Kulağında kalsın sözüm Çok şükür geldi gelinimiz Çok şükür geldi gelinimiz Şen oldu evimiz gönlümüz Şen oldu evimiz gönlümüz Benin ağam kadı ile müderris Kavağın dibine gülük bastırdım Kayık gelse Üsküdar'a gideriz Ben o zeybeği ağam diye astırdım Gelse bile kötüleri nideriz Basaksız evlere basak yaptırdım O yavrunun düğmeleri çiziktir Hayatsız evlere hayat yaptırdım Feslikan'a ben atımı bağladım O yavrunun düğmeleri bir sıra Yar gelip geçtikçe gönlüm eğledim A kız biz gidelim gayrı Mısır'a Ben o yara sabah selam yolladım O yavrunun düğmeleri bir sıra A kız biz gidelim kayrı Mısır'a Türkünün sonunda da güya kaynana söylemiş gibi şunu derlerdi: Evimin sıçanı geldi Sırrım açanın geldi Gündüz yazup Gece okuyanım geldi Gelin Almaya Giderken Hendekten sesini aldım Karşıdaki gök ekin Başından fesini aldım Aldırdım elimdekin Koca köyün içinde Her soran benzin sorar Beğendim seni aldın Hiç sormaz kalbimdekin Amanın güzelim bize gel Amanın güzelim bize gel Allar, allar giy de bize gel Allar, allar giy de bize gel Şu dağlar çiçeklendi Şu dağlar meşe dağlar (A kız) yareler pürçeklendi Anam köşede ağlar Çek bayraktar bayrağı Yari bana vermezler Ayrılık gerçeklendi (A kızlar) ateş düşeni dağlar Amanın güzelin bize gel Amanın güzelim bize gel Allar, allar giy de bize gel Allar, allar giy de bize gel Kına Yakarken Söylenen Türkü: Hani bu kızın anası Esvap yülüğün ak taşlar Elinde mumlar yanası Yiyip içtiğin ocaklar Allah muradını veresi Gölgelenip geçtiğin ağaçlar A kızım kınan kutlu olsun A kızım kınan kutlu olsun Vardığın yerler şen olsun Vardığın yerler şen olsun Küçük dayın atın yeder Bir elinde tava sapı Büyüğü yanında gider Bir elinde helva topu O da babasına bedel Bu da öküzün hakkı A kızım kınan kutlu olsun A kızım kınan kutlu olsun Vardığın yerler şen olsun Vardığın evler şen olsun Diğer Düğün Türkülerinden Örnekler Şu dağın başında vatanım yurdum Evlerine varamadım köpekten Kadir Mevlam bize eylesin yardım Telli uçkur çezemedim ipekten Bir değil, beş değil, on değil derdim Akşam sabah yapışırım bilekten Açıldı yareler uç verdi gayri Ben bu derdin hangisine yanayım Her sabah her akşam okunur ezan Evleri olsa da yüksek olmasa İki ayağım tutmaz odamda gezem Ayrılık olsa da ölüm olmasa Katibim yok benim mektubun yazan Yarin yolladığı güller solmasa Ben bu derdin hangisine yanayım Gel otur yanıma illere karşı Karşıdan karşıya el etme yarim Şen olsun sevdiğim gezdiğim çarşı Seni görmeyeli nice oldu halim Ya ben ağlamayayım kimler ağlasın Genç yaşımda beni bitirdin zalim Şu deli gönlümü kimler eğlesin Ben bu derdin hangisine yanayım Şu karşıki bağlarda üzüm deveği Şu dağın başında bir tutam çiçek Ne sen gelin oldum ben güveyi Ne kadar söylesem o kadar gerçek Sağ olup gelirsem bir gün yurduma İnanmazsan kadı efendi beni yemine çek Sen gelin olursun ben de güveyi Yarin gözü yaşlı yemini bilmez Aman Allah ben bu derdi nideyim Genç yaşımda dağlara mı gideyim. ÇANKIRI'DA SÜNNET DÜĞÜNLERİ Her ailenin, erkek çocuğu sahibi olduktan sonra ilk telaşı, çocuklarını sünnet ettirmek, kaygısıdır. Bu hal ve kaygı, İslami bir adet olarak yaşanmaktadır. Çankırı'da yaşayan sünnet adetleri, bundan yarım asır öncesinde çok büyük masrafla yapılan ve debdebesi bol düğünler şeklindeydi. Büyük oranda şekil değişikliğine uğratılmış ve mümkün olduğu kadar az masrafla hatta her ailenin kendi maddi durumuna göre yaptığı sünnet düğünleri günümüzde şöyle cereyan eder: Düğün Başlangıcı: Çankırı'da sünnet düğünleri genellikle sonbahar mevsiminde yapılır. Çünkü bu mevsim, her aile için bir çok telaşın son bulduğu ve her şeyin bol olduğu bir mevsimdir. Düğün öncesinde, sünnet olacak çocukları için evlerde birer yatak (Karyola veya somya) süslü olarak hazırlanır. Çocuk tek ise tek yatak, bir kaç tane ise bir karyolaya üç dört çocuk yatırılır. Ev, bir bayram yeri gibi süslenir. Sünnet edilecek çocuk için hazırlanan düğüne, matbu olarak yapılmış davetiyeler ile eş dost ve akrabalar çağrılır. Davetlilere pilav, ayran asıl olmak üzere, ailenin durumuna göre yemek ziyafeti verilir. Yemekten sonra mevlid okutulur, ilahiler söylenir. Çocuklar ise, alınlarında "maşallah" yazılı ve özel olarak hazırlanmış sünnet elbiseleri giydirilmiş vaziyette, arabalarla şehirde gezdirilir. Ki bu hal çocuğu sünnet olmağa iyice alıştı*rır, ısıtır diye kabul edilmektedir. Sünnet Olmak: Sünnet olacak çocuklar, evde hazır bulunan sünnetçi önüne getirilince, hafızlar tarafından "aşr-ı şerif" okunur, fatihalar okunur. Bir yandan da dışarıda davul zurna veyahut başka çalgılar varsa çalmaya devam eder. Bu esnada çocuk veya çocuklar sünnet edilir. Çocuk ağlamaya başlarsa, hemen açılan ağzına bir parmak bal sürülür (bu eskiden yapılmakta idi ki şimdilerde yapıldığına pek rastlanmıyor). Kısaca anlatmaya çalıştığımız sünnet düğünleri, genel olarak Türkiye'nin bir çok yerinde benzer adetlerle yapılır. Çankırı'ya has olan sünnet düğünü motifi ve unsurları ise, yukarıda izah ettiğimiz şekildedir.
  21. _asi_

    Çankırı oyunları

    SEYİRLİK OYUNLAR Çankırı'ya özgü çok çeşitli seyirlik oyun ve orta oyunu mevcuttur. Oyunlarda kılık değiştirme, makyaj yapma, maske takma ve çeşitli donanımların kullanıldığı görülür. Seyirlik oyunlarda hayvan simgelerine rastlandığı gibi Arap, Acem, Çingene gibi tiplemelere de rastlanır. En yaygın olan seyirlik oyunların başında "Bağbozumu", "Samıt (Lal) Oyunu", "Deve Kıpti Oyunu" ve bir çeşit spor türü olan "Cirit Oyunu" gelir. OYUN-SPOR Çocuk Oyunları Çocuk oyunları kız-erkek karışık ya da ayrı ayrı oynanır. Bu oyunların bazıları "Yeralma Oyunu", "Tekerleme Oyunu", <eYer Kapmaca Oyunu" ve "Fes Değiştirme Oyunu"dur. Bu oyunlardan Tekerleme Oyunu aynı zamanda büyükler tararından Sohbetlerde de oynanır. Oyun, soru sorma ve cevap verme üzerine kurulmuştur. Temel espri, cevap veren oyuncunun her soruya aynı harflerle başlayan cevaplar vermesidir. Örneğin; -Nereden geliyorsun? -Ankara'dan. -Nereye gidiyorsun? -Adana'ya. -Yükün nedir? -Arpa. -Bineğin nedir? -At. -Sevdiğinin adı ne? -Asiye -Sen onun neresini seversin? -Alnını. -O senin nereni sever? -Ayaklarımı. -Ona darılınca ne dersin? -Aygır. -O sana danlınca ne der? -Ayı. -………. -………. Oyun A harfinden başlayarak Z harfine kadar devam eder. Her harf bitiminde soru soran ile cevap verenin o harfle başlayan birer atasözü söylemesi gerekir. Çıngıştak- Yere çakılan kazık üzerine dönebilecek şekilde uzunca bir ağaç yerleştirilir. çocuklar ağacın iki ucuna oturarak dönerler. Kazıkla ağacın temas yerine iyi dönmesi ve ses çıkarmaması için yağ sürülür HALK OYUNLARI Çankırı’da halk danslarını üç ana grupta incelenebilir. Bunlar : a) Geleneksel Halk Dansları. B ) Seyirlik oyunlar. c) Sohbet oyunları. Sohbet/Yaran toplantıları içinde her üç gurup oyunu görmek mümkündür. Sohbet adeta halk oyunlarının bir çıkış ve tatbik toplantısı özelliğini taşır. Zaten Çankırı kültüründe sohbet toplantıları temeli oluşturmaktadır. SEYİRLİK OYUNLAR Ayı, Bağ Bozumu, Cirit, Çingene Ağası, Deve, Deve Kıpti, Elekçiler, Güreş, İdam, Kız Kaçırma, Samıt-lal Seyirlik oyunlarda güldürü, dikkat, zeka ve surat esastır. SOHBET OYUNLARI Dilsiz, Esir Alma, Eş tutma, Lep; Beyk, Şildir Şip, Tura, Yüzük OYUNLARDA KIYAFET Bacakta zıvka adı verilen bir nevi pantolon, belde ise kalın işlemeli kuşak, sırtta ise yarım kollu cepken yer alır. Gömlek olarak kırmızı renk mintan, baş ve boyunda poşu, ayaklarda ise yumuşak mes vardır.
  22. _asi_

    Çankırı Kaya Mezarları

    Beşdut Kaya Mezarı (Merkez) Çankırı Merkez ilçeye bağlı Beşdut Köyü’ndeki derenin iki yanına, kayalara oyulmuş mezarlar bulunmaktadır. Bunlardan sütunlu olan mezar 10 m. eninde, 2. m. yüksekliktedir. Kare biçimindeki bir girişten sonra duvarları ve tavanı düz olan mezar odasına girilmektedir. Bunun hemen yanında 8x10 m. ölçüsünde dikdörtgen bir girişten sonra duvarları ve tavanı yine düz olan ikinci bir mezara geçilmektedir. MÖ.VI.yüzyıla tarihlendirilen bu iki mezarın dışında yörede bunlara benzer kaya mezarları bulunmaktadır. İndağı Kaya Mezarları (Ilgaz) Ilgaz’ın güneydoğusunda Çankırı-Kastamonu yolunun kenarında 20-25 m. yüksekliğinde Salman Höyük bulunmaktadır. Kaçak definecilerin zarar verdiği bu höyüğün çevresinde Roma ve Bizans dönemlerine tarihlendirilen çok sayıda pişmiş toprak esere rastlanmıştır. Bunun dışında buradaki yerleşimin Roma döneminden çok daha eskiye gittiği sanılmaktadır. Höyüğün yakınlarında, Devres Cayı’nın güneyindeki kayalıkların doğuya bakan yamaçlarında da kaya mezarları, mağaralar bulunmaktadır. Bu mağaralardan bazılarının Hıristiyanlığın erken dönemlerinde dini amaçlı kullanıldıkları sanılmaktadır. Buradaki kaya mezarlarının yanındaki mağaraların bu amaçla kullanılması olasıdır. Bu mezarlarda irili ufaklı mezar odaları bulunduğu gibi çoğu zaman bunlarda insanların yaşadıkları buluntulardan anlaşılmaktadır. Mezarlar kare, dikdörtgen planlı, bazıları düz kubbeli ve semerdam tavanlıdır. Duvarlara açılmış olan irili ufaklı nişler mezar olarak kullanılmıştır. Sakaeli Kaya Mezarları ve Peri Bacaları Devres Çayı’nın yakınında, Gelin Kayası Mevkiinde Sakaeli Köyü’nün sırtını yasladığı tepenin yamaçlarında bulunan mezarlar Roma ve Bizans dönemine tarihlendirilmektedir. Aynı zamanda tortul kaya özelliği taşıyan bu tepenin oyuklarını köylüler yakın tarihlere kadar değişik amaçlı kullanmışlardır. Gelin Kayası Mevkiindeki Peri Bacaları oluşumları ile bunların arasındaki kaya mezarları bir bütün oluşturmuştur. Buradaki mezar odaları birbirlerinden farklı yükseklik ve genişlikte olup, birbirlerine geçişlerle bağlanmıştır. Bazen bu geçişler basamak şeklindedir. Mezar odaları kare, dikdörtgen planlı, kubbeli ve semerdam tavanlıdırlar. Duvarlarındaki irili ufaklı nişler mezar odası ve yaşam alanı olarak da kullanılmışlardır. Bu nişlerden bir tanesinde ölü sedirleri de günümüze kadar gelmiştir. Gerdek Boğazı Kaya Mezarı (Çerkeş) Çankırı Çerkeş ilçesi Gerdek Boğazı Mevkiindeki kaya mezarını ilk kez R.Leonhard bulmuştur. MÖ.VIII.yüzyıla tarihlendirilen bu kaya mezarı üçgen alınlıklı ve sütunlu bir girişten sonra üç odalı mezara geçilmektedir. Birbirleri ile bağlantılı olan bu mezar odalarının duvarlarında nişler bulunmaktadır. Bunlar iç içe dikdörtgen oyuklardan ibaret olup, üzerleri ağaç mimarisini andıracak şekilde kayaların oyulması ile hareketlendirilmiştir. Karain Kaya Mezarı (Çerkeş) Çankırı Çerkeş ilçesi Karakoyunlu Köyü’nün yakınındaki yüksek kayalıklarda bir kaya mezarı bulunmuştur. Bu mezar kayaların oyulması ile üç ve dört odadan oluşmuştur. Tarihlendirilmesinde kesin bir rakam verilememektedir.
  23. _asi_

    Çankırı Türbeleri

    Çankırı Türbeleri Çankırı Türbeleri Karatekin Türbesi (Merkez) Çankırı Kalesi içerisinde bulunan Emir Karatekin Bey Türbesi, Danişmendliler döneminde, XIV.yüzyılda yapılmıştır. Türbe moloz taş ve tuğladan yapılmış olup, mimari yönden herhangi bir özellik taşımamaktadır. Türbe içerisinde Emir Karatekin Bey ve çocuklarına ait dört sanduka bulunmaktadır. Şeyh Mehdi Türbesi (Merkez) Çankırı, Merkez ilçesindeki Karataş Mahallesi’nde Kayabaş Mevkii’nde bulunan bu türbe Şeyh Mehdi’ye aittir. Şeyh Mehdi’nin doğum yeri ve tarihi konusu kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte, 1154’te öldüğü bilinen Şeyh Mehdi’nin türbesi Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1272 yılında yapılmıştır. Mimari yönden bir özelliği olmayan bu türbe halk tarafından ziyaret edilmektedir. Hoşislamlar Türbesi (Atkaracalar) Çankırı Atkaracalar Türbesi, Dumanlı Dağları’nın eteklerinde olup, ilçeye 3 km. uzaklıktadır. Bu türbenin çevresine yakın tarihlerde cami, misafirhane, yemekhane, iki çeşme ve bir hela yapılmıştır. Bu türbede gömülü bulunan Pir Hamza Sultan’ın Fatih Sultan Mehmet döneminde Horasan’dan geldiği ve burada bir mescit yaptırdığı bilinmektedir. Türbenin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Halk tarafından ziyaret edilmektedir. Piri Sanî Türbesi (Çerkeş) Çankırı Çerkeş ilçesindeki bu türbe aynı ismi taşıyan mescidin içerisinde bulunmaktadır. Türbe XVIII.yüzyılda yapılmıştır. Halk arasında Pirî Sani olarak tanınan Çerkeşli Hacı Mustafa Efendi, Halveti tarikatının Şabaniye kolunun önde gelenlerindendir. Çerkeş’te 1813 yılında ölmüştür. Şabaniye kolunun büyüklerinden ve Kastamonu’da gömülü bulunan Şeyh Şaban-ı Veli’den sonra geldiği için Piri Sani olarak tanınmıştır. Kare planlı 5.00x5.00 m. ölçüsünde olup, üzeri bir kubbe ile örtülmüştür. Moloz taştan yapılmıştır. Sandukanın çevresi demir parmaklıklarla çevrilidir. Hacı Murad_ı Veli Türbesi (Eldivan) Çankırı Eldivan ilçesinde, Hacı Murad-ı Veli Camisi’nin yanında yer alan bu türbe, Hacı Murad-ı Veli’ye aittir. Yanındaki cami ile birlikte bu türbenin de ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak Hacı Murad-ı Veli’nin 1207 tarihinde öldüğü dikkate alınacak olursa bu türbenin XIII.yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır. Türbe caminin doğu duvarına bitişiktir. Kare planlı ve ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbenin ön kısmında ahşap tavanlı bölümde Hacı Murad-ı Veli’nin oğlu ve kızlarının sandukaları da bulunmaktadır. Ayrıca türbe içerisinde yörede kutsal sayılan iki göktaşı bulunmaktadır. Türbenin mimari yönden bir özelliği bulunmamakla beraber halk arasında ziyaretgâh olarak önemlidir. Fethiye Türbesi (Yapraklı) Çankırı Yapraklı ilçesinde bulunan bu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir. Türbe XVII.yüzyılda yapılmış olup iki katlıdır. Kare planlı olan türbenin alt katında türbe, üst katında da kütüphane bulunmaktadır. Türbenin üzeri beşik bir tonozla örtülüdür. Üst kattaki kütüphanenin asıl girişi kuzey cephesinden olmasına karşılık, bugün güney cephesine bitişik pencereden açılan bir kapıdan girilmektedir. Kütüphanenin üzeri tromplu kubbe ile örtülü olup, dıştan sekiz kasnaklı olan kubbenin üzeri çatı ile örtülmüştür.
  24. _asi_

    Çankırı Cami ve Mescitleri

    Çankırı Cami ve Mescitleri Sultan Süleyman (Ulu Cami) Camisi (Merkez) Çankırı Mimar Sinan Mahallesi’nde bulunan Sultan Süleyman Camisi’ni, Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Sadık Kalfa 1522-1558 yıllarında yaptırmıştır. Bu cami Mimar Sinan’ın üç yarım kubbeli camiler planı düzeninde yaptırılmıştır. Cami, 1936 yılında depremden zarar gördüğünden ötürü yenilenmiş ve özelliğini kaybetmiştir. Caminin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile bir kitabesi bulunmaktadır; “Buyurdu yapmağa isna yılında Bunu Sultan Süleyman tali-ül hayr Münadi görecek hayretle hatmin Didi tarihi ya cami-ul hayr” Cami kare planlı olup, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca bu kubbe dört tarafındaki yarım kubbelerle tamamlanmıştır. İbadet mekanını örten kubbe birbirlerine ve duvarlara yuvarlak kemerlerle bağlı dört paye üzerine oturtulmuştur. Girişin önünde dört sütunun taşıdığı üzerleri kubbeli üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinde, girişin iki yanında stalaktitli birer mihrap nişi vardır.Girişin önündeki bölüm diğer iki yan bölümden daha yüksek tutulmuştur. Giriş ekseninin karşısında bulunan mihrap stalaktitli olup, oldukça güzel bir işçilik göstermektedir. Minber taştan, kürsüler ve köşeli gövdede iyi bir taş işçiliği dikkati çekmektedir. Caminin duvarları kesme taştan, kapı söveleri mermerden yapılmıştır. Caminin yanındaki minare dörtgen bir kürsü üzerinde kesme taştan yuvarlak gövdelidir. Caminin içerisi XIX.yüzyıla ait rokoko üslubunda bitkisel motiflerle bezenmiş, bunların arasına da yer yer Kuran’dan alınan yazılar yerleştirilmiştir. Caminin içerisindeki bezemede geometrik, örgü, yılan ve ejder motifleri orijinal camiden kalmıştır. Burada dikkati çeken bir özellik de Selçuklu mimarisinde çok sık rastlanılan yıldız motiflerinin uygulanmış oluşudur. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1992 yılında bu camiyi restore ettirmiştir. İmaret Camisi (Merkez) Çankırı İmaret Mahallesi’nde bulunan İmaret Camisi, kitabesinden öğrenildiğine göre Candaroğlu Kasım Bey tarafından 1397 yılında yaptırılmıştır. XVII.yüzyılda harap olan bu cami yeniden yapılırcasına onarılmıştır. 1916 yılında yapı yeni bir onarım geçilmiş ve mimari özelliğinden uzaklaşmıştır. Cami kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Kesme taştan olan minaresi de yıkılma tehlikesinden ötürü yıkılarak yeniden yapılmıştır. Caminin haziresinde Osmanlı dönemine ait mezar taşları bulunmakta olup, bunlar arasında Candaroğlu Kasım Bey’in, eşi Çelebi Mehmet’in kızı Sultan hatun’un mezarları bulunmaktadır. Ali Bey Camisi (Merkez) Çankırı Ali Bey Mahallesi’nde bulunan bu cami yazıtından öğrenildiğine göre 1609 tarihinde Ali Bey tarafından yapılmıştır. Çankırı’daki Ulu Cami’den sonraki ikinci taş yapıdır. İlk yapı bütünüyle yıkılmış ve sonradan yeniden yapılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı caminin üzeri trompların taşıdığı merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Alçıdan mihrap ve minberinde bezeme bulunmamaktadır. Caminin uzun kenarlarında alt sırada dikdörtgen çerçeveli üçer, üst sırada da alçı şebekeli üçer penceresi bulunmaktadır. Caminin minare kaidesi kesme taştan olup, gövdesi çok köşeli tuğladandır. Cami Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yakın tarihlerde restore edilmiştir. Yeni Cami (Merkez) Çankırı Mimar Sinan Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Hacı Mehmet isimli bir kişi 1720 yılında yaptırmıştır. Günümüzde orijinalliğinden oldukça uzaklaşmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı cami moloz taştan yapılmış, üzeri de ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Mirahor Camisi (Merkez) Çankırı Merkez ilçede, Karatekin Mahallesi’nde bulunan bu camiyi, 1797 yılında Tüfekçibaşı İsmail Ağa yaptırmıştır. Yapılan onarımlar sonucu orijinalliğinden uzaklaşan cami, dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Mihrap ve minberi bir özellik taşımamaktadır. Karadayı Köyü Camisi (Merkez] Çankırı Karadayı Köyü’nde bulunan bu cami geç Osmanlı devri mimarisinin bir örneğidir. Banisinin ismi bilinmemektedir. Caminin güneydoğu duvarındaki bir kitabeden öğrenildiğine göre, 1821 tarihinde yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, üzeri çatı ile örtülü bir yapı olup, mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Minber ve mihrabı oldukça sade ve basittir. Eski Cami (Eldivan) Çankırı Eldivan İlçesi, Gölez Köyü’nde bulunan bu caminin üzerindeki taş kitabesi okunamayacak derecede tahrip olduğundan ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Cami kare planlı olup, üzeri ilk yapılışında pandantiflerin taşıdığı bir kubbe ile örtülü idi. Ancak son cemaat yeri ile birlikte kubbesi de yıkılmış ve üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Mihrabı orijinal yapıya ait olup, mukarnaslı ve taştandır. Mihrabın içerisinde geometrik desenler ve rozetler görülmektedir. Cami mimari yönden özelliğini yitirmiştir. Duvarları taştan yapılmış olup, kuzeybatı köşesine kare kaideli silindirik gövdeli bir minare eklenmiştir. Günümüzde bu minarenin kaide kısmından sonra bir bölümü yıkılmıştır. Cami harap bir durumdadır. Aşağı Mahalle Camisi (Bayramören) Çankırı Bayramören İlçesi Dalkoz Köyü’nde bulunan bu cami, XIX.yüzyılın ortalarında Alaybeyli Ali Ağa tarafından yaptırılmıştır. Mimari yönden herhangi bir özelliği bulunmayan cami, dikdörtgen planlı ve üzeri bağdadî ahşap bir kubbe ile örtülüdür. Minber ve mihrabı sade olup bezemesi yoktur. Son cemaat yeri ile kıble duvarına bitişik olan minaresi 1966 yılında yeniden yapılmıştır. Ören Köyü Camisi (Çerkeş) Çankırı Çerkeş ilçesi Ören Köyü’ndeki bu camiyi XVII.yüzyılın ilk yarısında Sultan IV.Murad’ın lalası Mirza Bey yaptırmıştır. Yüksek bir kaide üzerindeki cami kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Duvarları kesme taştan, yer yer toplama taş ve tuğlalar da kullanılmıştır. Cami çeşitli dönemlerde onarım geçirdiğinden özelliğini yitirmiştir. İbadet mekanında ve mihrapta dikkati çeken bir bezeme görülmemektedir. Son cemaat yeri 1944’te yıkılmış ve yapı ile uyum sağlamayacak bir biçimde yenilenmiştir. Cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1958 yılında onarılmış ve minaresi yenilenmiştir. Hacı Murad-ı Veli Camisi (Eldivan) Çankırı Eldivan ilçesine bağlı Seydiköy’de bulunan Hacı Murad-ı Veli Camisi’nin ve yanındaki türbenin ne zaman yapıldıkları kitabeleri olmadığından bilinmemektedir. Hacı Murad-ı Veli’nin 1207 tarihinde öldüğü dikkate alınacak olunursa, türbenin daha önceki bir tarihte yapılan camiye eklendiği sanılmaktadır. Cami dikdörtgen planlı olup, ahşap tavanlıdır. Türbe ile birlikte üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Moloz taştan yapılmış olan caminin kuzeybatı köşesinde tuğladan sekiz sıra kirpi saçaklı pahın orijinal olduğu sanılmaktadır. Cami çeşitli onarımlar geçirmiş olup, orijinalliğinden oldukça uzaklaşmıştır. Bu nedenle de mimari yönden herhangi bir özellik taşımamaktadır. Karamürsel Köyü Camisi (Kızılırmak) Çankırı Kızılırmak ilçesi, Karamürsel Köyü’nde bulunan bu cami 1879 yılında yaptırılmıştır. Kitabesi okunamadığından yapım tarihi ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Cami oldukça yüksek bir kaide üzerine dikdörtgen planlı olup, ahşap çatı ile üzeri örtülmüştür. Duvarlarında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. İbadet mekanı ve mihrabında dikkati çeken bir bezeme görülmemektedir. Doğu Mahallesi Camisi (Korgun) Çankırı Korgun ilçesinde, Doğu Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX.yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Cami kare planlı, üzeri bağdadi ahşap bir kubbe ile örtülüdür. İç mekanındaki duvarları ve kubbedeki kalem işlerini Tosyalı Ali Usta yapmıştır. Caminin son cemaat yeri ile minaresi bulunmamaktadır. Pazar Camisi (Kurşunlu) Çankırı Kurşunlu ilçesinin merkezinde bulunan bu caminin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XV.yüzyılda yapıldığı sanılırsa da minare kaidesindeki kitabesine göre 1717 yılında minaresi yaptırılmıştır. Cami kare planlı, üzeri sekizgen bir kasnağın taşıdığı tuğladan basık bir kubbe ile örtülüdür. Mihrap stalaktitli olup, bunun dışında iç mekanda dikkati çeken bir bezeme görülmemektedir. Minarenin kesme taştan kaidesi olup, bunun üzerine çok köşeli gövdesi tuğladan yapılmıştır. Dumanlı Camisi (Kurşunlu) Çankırı Kurşunlu ilçesi Dumanlı Beldesi’ndeki bu cami, minaresindeki kitabeye göre XVIII.yüzyılda Şaban Ağa tarafından yaptırılmıştır. Batıda bulunan giriş kapısında, iç alınlığındaki kitabeden de Sultan Abdülmecid adına Çerkeş Kadısı Tosyalızade Ali Vefa Efendi 1897 yılında bu camiyi onarmıştır. Cami kare planlı olup, üzeri bağdadi ahşap bir kubbe ile örtülmüştür. İbadet mekanına doğu ve batı cephelerindeki iki ayrı kapıdan girilmektedir. Duvarları kesme taştan yapılmıştır. Kıble yönündeki bir madalyon içerisinde de Abdülmecid’in bir tuğrası görülmektedir. Cami içersisindeki kalem işlerini XIX.yüzyılda Tosyalı Ali Usta yapmıştır. Taşkaracalar Camisi (Kurşunlu) Çankırı Kurşunlu ilçesine bağlı Taşkaracalar’da bulunan caminin minaresindeki kitabeye göre 1611 yılında yapılmıştır. Banisinin kim olduğu belli değildir. Dikdörtgen planlı caminin üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Duvarları moloz taş ile örülmüştür. Mihrap basit ve sadedir. İbadet mekanının üzerini örten ahşap ceviz tavanın ortasında yer alan sedefle işlenmiş Mühr-ü Süleyman motifinden başka içerisinde başka bir bezemesi bulunmamaktadır. Caminin yanındaki minaresi taş kaideli olup, yuvarlak gövdelidir. Cambazzade Ahmet Efendi Camisi (Orta) Çankırı Orta ilçesinde bulunan Cambazzade Ahmet Efendi Camisi’ni 1802 yılında Cambazzade Ahmet Efendi yaptırmıştır. Kare planlı olan caminin üzeri sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş düz ahşap bir tavanla örtülüdür. Mihrabı oldukça sade olup, içerisinde dikkati çeken bir bezeme görülmemektedir. Mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Dodurga Camisi (Orta) Çankırı Orta ilçesinin dodurga beldesinde bulunan bu caminin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yanındaki çeşmenin kitabesinden ve caminin mimari yapısından XIX.yüzyılın ortalarında yaptırıldığı sanılmaktadır. Dikdörtgen caminin üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. İç mekanı örten ahşap tavanda bulunan göbek dışında bir bezemeye rastlanmamaktadır. Aynı zamanda tavanın etrafını Kuran’dan alınmış bir yazı çevrelemektedir. Cami mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Bayındır Köyü Camisi (Orta) Çankırı Orta ilçesinin Bayındır Köyü’nde bulunan camiyi, 1889 yılında Ortaköylü Mustafa Usta yaptırmıştır. Kare planlı caminin üzeri yüksek bir kasnak üzerine oturtulmuş bir çatı ile örtülüdür. Caminin ikinci katında bulunan kadınlar mahfiline ahşap bir merdivenle çıkılmaktadır. Buradaki galeri camiyi çepeçevre kuşatmaktadır. Cami mimari yönden herhangi bir özellik göstermemektedir. Yukarı (Ulu Cami) Cami (Şabanözü) Çankırı Şabanözü ilçesi Sağlık Mahallesi’nde bulunan Yukarı Cami Beylikler döneminde, XIII.yüzyılda yapılan ahşap direkli camiler grubundandır. Cami dikdörtgen planlı olup, mihrap yönüne dikey üç adet ahşap direklerle üç sahna ayrılmıştır. Sahınları birbirinden ayrılan ahşap direklerin üzerine kirişler atılmış ve bunlar ibadet mekanının üzerini örten ahşap tavanı taşımaktadır. Bunlardan orta sahın diğerlerinden daha yüksek yapılmıştır. Mihrap ve minberde bir orijinallik görülmemektedir. İbadet mekanında dikkati çeken bir bezeme elemanı bulunmamaktadır. 1977 yılında önündeki son cemaat yeri yapılan eklerle ibadet mekanına eklenmiştir.
  25. _asi_

    Çankırı Hamamları

    KARATAŞ HAMAMI (Merkez) Çankırı Ali Bey Mahalle’sinde bulunan Karataş Hamamı Ali Bey Camisi bitişiğinde olmasından ötürü cami ile beraber aynı dönemde yapıldığı sanılmaktadır. Ali Bey Camisinin 1609 yılında yapıldığı dikkate alınacak olursa ve hamamın mimari üslubu da XVII.yüzyıla işaret etmektedir. Osmanlı hamam mimarisinde çifte hamam plan tipine uygun bir yapıdır. Kadınlar ve erkekler bölümünden meydana gelmiştir. Soğukluk, sıcaklık ve halvet bölümlerinden oluşmaktadır. Yuvarlak kemerli bir kapıdan soğukluğa geçilmektedir. Soğukluk bölümünün üzeri merkezi kubbe ve yanlarda da yarım kubbelerle örtülüdür. Sıcaklık bölümü de Türk üçgenleri ile geçilen merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Sıcaklığın dört köşesine de kubbeli halvetler yerleştirilmiştir. Hamamdaki kubbelerin hepsi sekizgen kasnaklar üzerine oturtulmuştur. Kadınlar bölümü de aynı plan düzenindedir. Günümüzde harap bir durumdadır. ÇARŞI HAMAMI (Ebcet Hamamı) (Merkez) Çankırı Müflis Tepesi Mevkii’ndeki bu hamam halk arasında Ebcet Hamamı, kaynaklarda da Buğday Pazarı ve Çarşı Hamamı isimleri ile geçmektedir. Çankırı Mutasarrıfı Said Efendi tarafından XIX.yüzyılın başında yaptırıldığı sanılmaktadır. Osmanlı hamam mimarisinde çifte hamam plan düzeninde olup, kadınlar ve erkekler bölümü birbirine eş plan düzenindedir. Soğukluk, sıcaklık ve halvetten meydana gelmiştir. Soğukluk kısmı üç kubbeli olup, buradan ortası kubbeli yanları eyvan biçimli, tonoz örtülü sıcaklığa geçilmektedir. Sıcaklık köşeli bir kasnak üzerine oturan kubbe ile örtülüdür. Sıcaklığın köşelerinde kubbeli halvetler bulunmaktadır. ÇERKEŞ (Murat) HAMAMI (Çerkeş) Çankırı Çerkez ilçe merkezinde bulunan bu hamamı XVI.yüzyılda Sultan IV.Murad tarafından yaptırılmıştır. Bu nedenle de hamama Murat hamamı ismi yakıştırılmıştır. Hamam, Osmanlı hamam mimarisindeki çifte hamamlar grubundan olup, kadınlar ve erkekler kısmından meydana gelmiştir. Her iki bölümün planları da birbirinin aynısıdır. Soğukluk, sıcaklık ve halvetlerden meydana gelmiştir. Soğukluktan geçilen sıcaklık pandantifli iki kubbe ile örtülüdür. Bunun etrafında eyvanlar ve halvet hücreleri vardır. Bunların üzerini örten kubbeler trompludur. Hamam moloz taş duvarlardan yapılmıştır. Günümüzde hamam harap durumda olup, deprem sonucu bazı bölümleri yıkılmıştır. ILGAZ HAMAMI (Ilgaz) Çankırı Ilgaz ilçe merkezinde çarşıda bulunan bu hamamın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Moloz taştan yapılmış olan hamam, soyunmalık, soğukluk, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Bu bölümlerin üzerleri kubbe ile örtülüdür. Sıcaklığın köşelerinde üzerleri kubbeli halvetler bulunmaktadır. KURŞUNLU HAMAMI (Kurşunlu) Bu hamamın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Hamam değişik dönemlerde onarılmış ve özelliğini kaybetmiştir. Moloz taştan yapılan hamamın üzeri tonoz örtülü bir soyunmalık bölümü ile tek kubbeli sıcaklık bölümü bulunmaktadır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.