-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
Büyüknefes (Tavium - Tavion) Antik Kenti Büyüknefes (Tavium) Antik Kenti; Yozgat il merkezinin 40 km. batısında bulunan Büyük Nefes Köyü'nde yer almaktadır. Tavium'da Hitit ve Frig yerleşim izleri görülmesine rağmen asıl yerleşim Galatlar zamanında M.Ö. 3. yy ile 1. yy arasında olmuştur. Tavium; Romalıların Galat dedikleri kavmin M.Ö. 280'li yıllarda Balkanlardan Anadolu'ya gelen Trokme (Trokmi) kolu tarafından kurulmuştur. Kent, İç Anadolu Bölgesi'nde Trokmilerin yaşadığı Orta Kızılırmak Yöresi'nin ticaret merkezi ve başkenti konumundaydı. Barbar, savaşçı bir kavim olan Galatlar; şehirciliği ve düzenli yaşamı pek sevmezlerdi. Geçimlerini paralı askerlik yaparak, haraç alarak ve tarımla uğraşarak sağlarlardı. Bundan dolayı da Anadolu'da yerleştikleri bölgenin gelişimini engellediler ve kurulu kentlerin gerilemesine neden oldular. Galatlar, ancak; Ankyra, Pessinus ve Tavium'u ticaret merkezi haline dönüştürebilmişlerdir. Tavium'un krallık yolu, Asya ve Karadeniz-Suriye yolu üzerinde dört yol ağzında olması da önemini bir kat daha artırmaktadır. Herodot'un İran devrine ait yol diye tarif ettiği kral yolu (Roma yolları) 'nun Tavium'dan geçtiğini söyleyen diğer bir kişi Prof. W. M. Ramsay'dır. Bunu şöyle tarif edebiliriz: Kuzeybatıda Nicomedia (İzmit)'dan başlayıp, Nikoia (İznik), Dorylaion (Eskişehir), Germa, Ankyra (Ankara-Gordion)'dan, Tavium'dan geçip hafif kuzeydoğu da Boğazköy (Hattuşa), Karissa (Alaca) ve Amisos (Samsun)'a ulaşan yol Tavium'dan geçmektedir. Ayrıca yine güneyden Mokissos (Kırşehir)'dan gelen yol Tavium'a uğramaktaydı. Coğrafyacı Strabon'un bahsettiğine göre Tavium o zaman da, memleketin o kısmında bir ticaret merkezi olduğundan kaleleri vardır. Mithridation ve Danala isimli kaleleri Zeus'un tunçtan yapılmış heykeli ve kutsal alanlardan bahseder. Bunlardan anlaşılacağı üzere Tavium; Galat ve Romalılar zamanında önemli bir merkezdir. Galatia bölgesi, M.Ö. 25 yılında Augustus tarafından Roma'nın eyaleti haline dönüştürülür. Tavium (Büyüknefes)'da şu ana kadar kapsamlı kazı çalışması yapılmamıştır. 1997 yılından beri yörede Avusturya'nın Klagenfurt Üniversitesi'nden Prof. Karl Strobel başkanlığında yüzey araştırmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında; Büyüknefes ve çevresinde yer alan birçok köyde de yüzey araştırmaları yapılmış (Yakuplu, Süleymanlı, Körpeli, Haydarbeyli, Sağlık, Dereboymul, Beşerek, Susuz, Çamdibi, Çakırhacılı, Zincir, Türkmensarılar, Çatma, Sarıfatma, Cihanpaşa, Salmanlı v.s.) geniş bir çevrede tarihin izleri tespit edilmiştir. Araştırmalar sonunda çok sayıda seramik parçaları, sütun kaide ve tamburları, mezar stelleri, Bizans dönemine ait yazıtlı mezar, bir çok mimari parçalarına rastlanılmıştır. Geniş bir çevrede yapılan çalışmalar sonucunda şu ana kadar kalkolitik çağdan, islami döneme kadar iskan izlerine rastlanılmıştır. Ayrıca Büyüknefes Köyü'nde Strabon'un bahsettiği kaleler olsa gerek günümüzde Büyük ve Küçük Kale diye tabir edilen yerler ve küçük kaleye yakın yerde tiyatro kalıntıları araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir. Sonuç olarak; Galatlar'dan önce Hitit izleri taşıyan ve Büyük Frigia ve Paphlagonia derebeylerinin, Kapadokia'ya ait olan ve Galatia'ın Roma eyaleti olmasından daha sonra Bizanslıların toprağı olan bir bölgenin bu güne kadar yüzey araştırmalarının sonlandırılıp, kazı çalışmalarına başlanamaması, yörenin geçmişini geleceğe aktarmak, kültür ve turizme kazandırmak açısından büyük gecikme arz etmektedir. Alıntı...
-
Alişar Höyüğü Alişar Höyüğü, Yozgat ili Sorgun ilçesi sınırları içerisinde, il merkezine 65 km. uzaklıktadır. Alişar; orta boylu bir yerleşim olup, Hitit'lerin başkenti Hattuşaş (Boğazköy)'ın 85 km. güneydoğusunda, Hattuşaş ve Eski Asur Ticaret kolonisi Kaniş'in hemen hemen ortasında yer almaktadır. Alişar Höyük'te araştırmacıların en çok üzerinde durduğu konu Asur tabletleri (M.Ö. 1750) "Amkuwa" yazısıdır. Amkuwa tanımının daha Geç Hitit yazılı kaynaklarında Ankuwa olarak, 13. yy biliniği söylenmektedir. Alişar'ın tabletlerde ve kaynaklarda geçen Ankuwa şehri olma olasılığı halen güncelliğini korumaktadır. Alişar Höyüğü kazıları ilk kez 1927–1932 yılları arsında Chicago Üniversitesi'ne bağlı olan Oriental Enstitüsü adına Hans Henning von der Osten tarafından yapılmıştır. 1993–94-98-99 yıllarında Alişar Bölgesi Projesi kapsamında tekrar kazı çalışması Ronald L. Gorny tarfından yapılmıştır. Yapılan kazı ve araştırmalar neticesinde Alişar'ın Kalkolitik Çağ'dan Türk yerleşim çağına kadar aralıklı, zaman zaman devamlı olarak yerleşim gördüğü tespit edilmiştir. Tarihi Dönemlerde Alişar'da Yerleşim İzleri Görülen Dönemler: 1) Paleozayik (1. Zaman) Dönem: (700 ila 270 milyon yıl) Canlı hayatın yeryüzünde görülmeye başladığı zamandır. Şu ana kadar kaynaklarda bu döneme ait Alişar'da kalıntı yoktur. 2) Mesozoyik (2. Zaman) Dönem: (225-135/65 milyon yıl) Dünyada okyanusların oluştuğu dönemdir. Alişar'da kalıntı yoktur. 3) Tersiyer (3. Zaman) Dönem: (70 ile 12 milyon yıl) Yeryüzünün, denizlerin yerleşmesi. Bu döneme ait Yozgat ili sınırları içindeki ve Yozgat'ın kuzey tarafına düşen Nohutlu Tepesinde içinde çeşitli canlı artıkları bulunan (fosil kalıntıları) taş parçası bulunmuştur. Alişar'da kalıntı yoktur. 4) Kuvaterner (4. Zaman) Dönem: (2 ile 3 milyon yıl öncesi) Çağın sonuna doğru yeryüzünde insanlar görünmeye başlamıştır. Alişar'da kalıntı yoktur. 5) Paleolitik Dönem: (Yontma Taş Çağı - M.Ö.600.000-10.000 yılları) Yörede bu döneme ait kalıntı ve buluntu henüz yoktur. Alişar'da kalıntı yoktur. 6) Mezolotik Dönem: (Orta Taş Çağı - M.Ö. 10.000-8000 yılları arası) Bu dönem geçiş evresidir. Alişar'da kalıntı yoktur. 7) Neolitik Dönem: (Cilalı Taş Çağı - M.Ö. 8000-5500 yılları arası) Yine Alişar'da kalıntı yoktur. Orta Kalkolitik Dönemden sonraki dönemlere, Alişar kimi zaman aralıklarla kimi zamanda devamlı olarak yerleşim görmüştür. 8) Kalkolitik Dönem: (Taş ve Maden Çağı - M.Ö. 5500-3000 yılları arası) Bu dönem 3'e ayrılır. a- Erken Kalkolitik: M.Ö. 5500 - 4500 b- Orta Kalkolitik: (M.Ö. 4500 - 4000) Alişar'da Orta Kalkolitik sonlarına doğru kalıntılar ve yerleşim izlerine rastlanmaya başlanmıştır. c- Geç Kalkolitik: (M.Ö. 4000 - 3500) Bu dönem Alişar'da yerleşim izlerine rastlanmaya başlanmıştır. 9) Bakır Devri: M.Ö. 3500/3000 - 2400 yılları arası 10) Tunç Devri: M.Ö. 3000 - 1200 yılları arası 11) Hititler Devri: M.Ö. 2200 - 1200 12) Frigler Devri: M.Ö. 700 - 680 13) Medler Devri: M.Ö. 700 14) Pers Devri: Anadolu'da M.Ö. 540-333 yılları arasında hakimiyetleri vardır. 15) Helenistik Dönem: M.Ö. 330 - 30 yılları arası. 16) Galat Çağı: M.Ö. 280 - 25 yılları arası 17) Romalılar Dönemi: Anadolu için Roma çağı M.Ö. 30 - M.S. 395 18) Bizans Dönemi: M.S. 395 - 1453 Sayılan bu dönemlerin dışında Alişar'da Selçuklu ve Osmanlı izlerini görmemek mümkün değildir. Zaten araştırmacıların bulgularıda bu yöndedir. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Alişar (Ankuwa); Kalkolitik Çağ, Tunç Devri, Hitit, Frig, Med, Pers, Hellenistik, Galat, Roma, Selçuklu ve Osmanlı izleri taşıyan Orta Anadolu'da, doğu-batı ve kuzey-güney geçişinde önemli bir yerleşim merkezidir. Kurşun Mühür. MÖ.5.Binyl İlk Yarısı Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Krater. Anadolu Medeniyetleri Müzesinde Bezemeli Küp. Anadolu Medeniyetleri Müzesinde
-
Kerkenes Harabeleri (Pteria?) Yozgat'ın Sorgun ilçesi Şahmuratlı köyünde bulunan Kerkenes dağı antik kentinde ilk yüzey araştırması çalışmaları 1993 yılında başlamış 1998-2000 yıllarında müze ile katılımlı araştırma şekline dönüşmüş ve 2001 yılından bugüne kadar da İngiliz uyruklu Dr.Geoffrey Summers başkanlığında kazı ve araştırmalar devam etmektedir. Şehrin demir çağında M.Ö.600 yıllarında Medler tarafından kurulduğu tahmin edilmekte ise de 2003 kazı sezonunda Frigce yazıtlar bulunması kentin bir Frig yerleşimi olabileceğini de göstermektedir. Kentin yaklaşık 7 km olan sur duvarları 2,5 kilometrekarelik bir yerleşim alanı oluşturmaktadır. Antik kaynaklarda Pteria olarak kaydedilen kentin burası olduğu sanılmaktadır. M.Ö. 547 yılında Persler tarafından kent zaptedilmiş halkı esir alınarak kent yakılmış ve surları yıkılmıştır.Yerleşim alanı kamu yapıları ve sivil yapı adaları ile gelişmiş bir su toplama ve kullanma sistemi içermektedir. Kazı ekibi Jeomanyetik yüzey araştırması,direnç yöntemi ile yüzey araştırması coğrafi bilgilendirme sistemi(GPS) çalışmalarının bir kısmını tamamlamış,bir kısmı da devam etmektedir. Kazı çalışmaları sırasında bulunan bir mobilyaya ait fildişi süsleme parçası şu an Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir. Antik kent yakılıp yağmalandığı için nitelikli kültür varlıklarına nadir olarak rastlanmaktadır. Tahminler ve elde edilen bazı verilere göre M.Ö.3-2. Yüzyıllara ait bazı Galat mezarları da Bizans döneminde soyulmuş ve değerli parçalar yağma edilmiştir. Kentin önemli özelliklerinden biri de çabuk bozulabilen kumtaşı denilen bir çeşit taşın mimari, heykeltıraşi ve yazıtlarda çok sık kullanılmış olmasıdır. Sonuç olarak; Orta Anadolu’nun en büyük antik kentlerinden biri olan Kerkenes Dağı Şehrindeki kazı ve araştırmalar bölgemizin tarihinin aydınlatılmasına katkıda bulunmaya devam edecektir.
-
Kazankaya Kazankaya Kasabası, Yozgat İli Aydıncık İlçesi (Mamure – Eskiköy)’ ne bağlı, Çekerek – Alaca yolunun 4 km. kuzeybatısında, Aydıncık İlçesine 10 km. uzaklıkta ilçenin kuzeyinde yer alan bir kasabadır. Alacahöyük, Boğazköy, Zile (Zela), Pteria (Kerkenes) hemen ortasında kalan bir yerleşim diyebiliriz. Kazankaya Kasabasının önemini artıran en büyük doğal harika, Yozgat İli Aydıncık İlçesi Kazankaya Beldesi ve Çorum Ortaköy İncesu Sınırları içinde yeralan Kazankaya Kanyonu ve bu alandaki tarihi yerleşim izleridir. Girisi Kazankaya Kasabasinda baslayan kanyonun uzunlugu 10 km.dir. Güneyinde 1363 m. yüksekligindeki Alan Daglari, batisinda ise Malbelen Tepesi yer almaktadir. Kanyon içerisinden, Yesil Irmagin bir kolu olan (Antik adi SCYLAX) Çekerek ırmağı geçmektedir. Irmağın aktığı vadinin her iki yanınında yükselen kayalar üzerinde duvar kalıntıları, hatıl oyuklar ve merdiven basamakları, tanrıça Kybele? kabartması görülmektedir. Bir niş içerisinde, kabartma şeklinde yapılmış olan devasa boyuttaki (boyu 3.16 m) Tanriça Kybele? Kabartması (bereket ve Bolluğun simgesi), “Çekerek Irmağının diğer yanındaki kayalar üzerinde yükselen Kaleye doğru bakmaktadır”. Kasabanın güneydoğusunda tabanı kayalık olan ve güneybatısından akan ırmağa sarp kayalar halinde inen tepenin adı Sarıbaba’dır. söz konusu tepe üzerinde ve kayalıklara üzerinde M.Ö.2. bin , 2.çeyreği iskan izlerinden bahsedilmektedir Kasabanın doğusunda yer alan Karagözlük Tepe denilen alanın güneyinde sırtlar halinde inen tarlalar vardır. Burası Güllük olarak adlandırılmaktadır. Güllük’ te araştırmacılar tarafından Hitit mezarlığı tespit edilmiştir. Kazankaya, tarihi yerleri ve doğal güzelliği olan Kanyon Vadisiyle, Çekerek ırmağıyla (rafting sporları için uygun) turizme kazandırılmayı beklemektedir. tir.
-
Çekerek Kızlarkayası- Su Sarnıcı Yozgat İli, Çekerek İlçesinde, ilçeye 4 km. uzaklıkta, Çekerek – Zile karayolunun sağında, yola yaklaşık 400 – 500 mt. içeride, ırmak kenarında yüksek kayalık üzerinde yer almaktadır. Su sarnıcı çok yüksek ve sivri bir kayanın üzerine ırmak yönüne doğru toprak altında merdivenlerle aşağı doğru inilen bir yerdedir. Yüzeyden yaklaşık 3 mt. aşağıda dikdörtgen şeklinde kapısı yer almaktadır. 160 merdiven basamağı vardır. Söylentiye göre kayanın doğusundaki yüksek tepeye yerleşen ırmaktan su almak için bu merdivenleri yapmışlardır. Bir Rum beyinin hasta kızı için bu merdivenleri yaptığı anlatılmaktadır. Başka bir rivayete göre ise Keşişin birinin güzel bir kızı varmış iki genç bu kızı isterleşmiş keşinin ise kızını her ikisine de vermek istememiş. Gençlerden birine bu yüksek kayadan girilerek merdivenlerle ırmağın karşı tarafına geçilecek bir yol yapmasını ister. Öteki gençten ise ırmağın üzerinden geçecek bir köprü inşa etmesini ister. Kim önce yaparsa kızı ona verecektir. İki gençten biri köprüyü, diğeri merdivenli geçit tüneli yapar. Ancak keşiş köprüyü yapan gence ötekinin daha önce bitirdiğini kızı ona vereceğini söyler. Bunu duyan genç kafasına külüngü vurarak kendini öldürür. Keşiş daha sonra kayayı oyan gence kızı ötekine verdiğini söyler bunun üzerine bu gençte kendini yüksek kayadan aşağı atarak öldürür.
-
merhaba
_asi_ şurada cevap verdi: _asi_ başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
teşekkür ederim cloud , zeyynepp hb -
Yusuf Karslıoğlu Konağı Geç Osmanlı Devrine ait olup 1883 yılında yapıldığı bilinen konak 1929 ve 1936 yılları arasında Yozgat Belediye Başkanlığı yapan Yusuf KARSLIOĞLU tarafından satın alınarak uzun süre kullanıldığı için “ Karslıoğlu konağı” olarak adlandırılmıştır. Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmak üzere 1977 yılında Kültür Bakanlığınca istimlak edilen konakta restorasyon çalışmaları 1990 yılında tamamlanmıştır. Bodrum kat hariç iki katlı olan, alt katta köfeki taşına benzeyen işlenmesi kolay sarı renkli kesme taşlar üzerinde yükselen konak ince ahşap işçiliği tavan dekorasyonu ve süslemeleri ile dönemin ve günümüzün en güzel örneklerinden biri durumundadır. Eski Yozgat-Sungurlu yolu (şimdiki Hattuşaş yolu) üzerinde C. Ali Efendi Camii’nin yakınında yer alan birinci katı sarı renkli kesme taş (Nevşehir Taşı), ikinci kat kagir olan bu konak kırma çatılıdır. İkinci kat güney-kuzey yönünde çıkıntı yapar. Bu kısmın altı “S” konsollarla desteklenmiştir. Balkon tabanı sonradan betonlaşmıştır. İkinci kat balkon pencereleri yuvarlak kemerli olup ahşap çerçevelidir. Binaya giriş, güneydeki taş çerçeveli yuvarlak kemerli bir sundurmadan sağlanmıştır. Bugün üst kata (birinci kata) beş basamaklı taş merdivenle doğudaki dikdörtgen küçük kapıdan çıkılmaktadır. Birinci kat girişi, yuvarlak kemerli ve dört revnaklıdır. Kemerler arasında sarı renkli taştan yapılmış, iyonik başlıklı sütunlar mevcuttur. Revak üzeri oymalı tonozlu sonradan betonlanmıştır. Sekizgen sofanın her köşesinde bir oda yer alır. Güney- batı köşesinde, önemli konukların ikameti için ayrılmış özel bir oda yer alır. Bu odanın tavanı diğer odalarınkilerden daha güzel işlenmiştir. Salonun güney kısmı eyvanı hatırlatır. Bu eyvanın önünde bir balkon bulunmaktadır. Oda kapıları üzerinde görülen sonradan kazınılmış haç şekillerinden ve güneydeki sundurma üzerinde yer alan balkonun üçgen alınlığındaki Rumca yazılardan bu yapının eskiden Rumlara ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu üçgen alınlığın ortasındaki Rumca üç satırlık yazı ve 1883 rakamı bu yapının tarihini vermektedir. Atatürk’ün Yozgat’a ilk gelişlerinde (3 şubat 1934) burada kaldığı ve daha sonrada uzun bir süre Vali Konağı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünce Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmak üzere kamulaştırılarak restore edilen bina daha sonra Yozgat Müzesi Müdürlüğü’nün raporunda belirtilen gerekçelerle Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmasının uygun olmadığının bildirilmesi üzerine Kültür Müdürlüğüne oradan İl Özel İdaresine tahsis edilmiştir.
-
NİZAMOĞLU KONAĞI Nizamoğlu Konağı, T.C. Kültür Bakanlığı Gayri Menkul Eski Eserler Yüksek Kuruluğu Başkanlığının “ İstanbul İlinde 261- 17.10.1975 toplantı no ve tarihi, 8678.18/10/1975 Karar No ve Tarihi ile”; “ Yozgat İl Merkezi’ n deki 1710 sayılı yasa uyarınca Korunması Gerekli Eski Eserler kapsamına alınmıştır.” Vasilika ve Joannali’den hazineye kalan ve H.1292 / M. 1875 de Abdullah Kızı Fatma Hanım’a, ondandan Nizamzade Ali Efendi’ye geçen bu yapı 1871’den önce yapılmış olmalıdır. Bugün müze olarak kullanılan yapı kırma çatılı, iki katlı, meyilli bir zemine oturan, doğu yüzü sokağa bakan, etrafı ufak bir bahçeyle çevrili bir konuttur. Zemin kat “U” planlı sofa etrafında sıralanan depo ve servis odalarından oluşur. “U”nun yatay kolu kareye yakın dikdörtgen şeklindedir. Kuzeyde eksende bahçeye çıkış kapısı ile doğu ve batıda; güney-kuzey doğrultusunda dikdörtgen planlı düz tavanlı odalar yer alır.girişin tam karşısında ise yine aynı doğrultuda bir kiler bulunmaktadır. “U”nun dikey kolları üzerinde ise ikişer oda bulunmaktadır. Bu odaların arasında dikdörtgen koridorlar görülür. Bu koridorların batı kanattakine üst kata çıkış merdiveni yerleştirilmiştir. Merdivenin kuzeyindeki oda fırını olan mutfak şeklinde kullanılmaktadır. Üst kat alt katın tekrarı gibidir. Farklı yanı odalar daha büyük ve süslü, sofanın geniş ve eyvanlı olmasıdır. Bir sofa etrafına “U” şeklinde odalar sıralanmıştır. Sofanın güneyinde önü balkonlu bir eyvan bulunmaktadır. Odaların ön kısmını, sofa zemininden 1m. kadar yüksek bir galeri çevreler. Galerilerin ön kısmı birbirlerine bağdadi kemerlerle bağlanmış 10 ince ağaç sütun ve araları parmaklarla örülmüştür. Sofaya kuzey cephe ekseninde yer alan yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. Eyvanın iki yanındaki güneydoğu ve güneybatı köşe odaları özenle süslenmiştir. Bunlar gerek ahşap işçiliğinin, gerekse geç devir duvar resimlerinin çok değişik birer örneğini sunar. Bu odaların tavanları oyma, çakma, kafes oyma ve aplike tekniği ile yapılmış süslemelerle kaplıdır. Göbek kompozisyonu ortasında baş aşağıya sarkan çeşitli kıvrım ve çiçeklerden oluşan ajurlu bir sarkıt süsleme vardır. Bu sarkıtın dışa doğru güneş ışını gibi, kıvrımlı dal ve çiçeklerden oluşan uzantılar çıkar. Motifler aplike tekniği ile yapılmıştır. Giriş kapısının yanında yüklükler bulunur. Tavanın iç bükey kuşağında figürlü manzaralar gözükür. Kuru fresko tekniği ile yapılan bu resimler çok renkli bir anlayışla ele alınmıştır. Konu zenginliği göze çarpar. Resimlerdeki konular; 1- Dini konular, Tevrat’tan alınmış sahneler, Hz. Süleyman’ın adaleti, Hz. İsa’nın ateş içerisinde görülmesi… 2-Şehir manzaraları ormanlar, av sahneleri, çobanlar, atlar, keçiler, dağlar, denizler, göller… 3- Natürmortlar, çiçekler, kap içinde meyveler… 4- Tarihi ve gerçek olaylar Napolyon’un savaşları, Yozgat şehri yangını gibi.. 5- Hayali resimler, denizkızı gibi.. 6- Günlük olaylar, çift sürülmesi, kaz dövüşleri gibi Güneybatı oda resimleri; 1- Kayıkla kürek çekenler ve yanlarındaki kule 2- Hz. İsa’nın ateş içinde görülmesi ve ondan korkanlar 3- Derede kadırga ve solunda avcı 4- Yozgat yangını 5- Savaş sahnesi 6- Kral ve iki yaveri 7- Şehir manzaraları ve yanında orman ile dere 8-Üç katlı bir kule 9- Hz. Süleyman’ın adaleti ve yanında 1871 tarihi 10- Kaz dövüşü, atlar ve geyik 11-ince uzun üç katlı kule ve kayıkçı 12- Savaş sahnesi ve şaha kalkmış atlı subay Eyvan (Sofanın Güneye Bakan Kısmı ) 13- Çiçek tabakları, üzüm salkımları ve dallar 14- Meyve tabağı ve renkli kuşlar 15- Soluk renkli dağ manzaraları 16- Kuş, meyve tabağı ve avcının vurduğu geyikler Sofanın Güneye Bakan Tavan Saçağı 17- dere ve dağ manzaraları 18- solda kargalar, sağda çift süren çiftçi 19- Bir fayton ve önünde ve arkasında koruyucusu (Büyük olasılıkla Çapanoğlu Mehmet Celalettin Paşa ve koruyucuları) 20- Köprü ve solunda yatan aslan Tavan saçağının iç tarafında, “U” şeklinde, bir kısmı silinmiş sütun alınlıklarında ve saçaklarda çiçek dalları Güneydoğu Oda 21- Ortada bir köprü, sağında üç koyun, solunda ağaçlar içinde şaha kalkmış bir aslan 22- Masa üstünde bıçak saplanmış karpuz 23- Derede yıkanan kazlar 24- Ormanda otlayan üç deve 25- Sağda yatmış bir manda, solunda karşılıklı iki at 26- İki gül koyunlar ve kuş 27- Sağda iki geyik bir kurt ve ortada atlar, solda iki inek 28- Ortada kıvrımlı bir dere, derenin sağında diz çökmüş atış yapan ve avlanan bir Osmanlı Paşası 29- Kanatlarını açmış elleri ve ayaklarıyla bir şey tutan çift başlı kartal (Büyük olasılıkla bir haç tutuyor olmalı) 30-Ortada bir dere içinde balık gövdeli kız ve sağında atlı bir yabancı ile avını getiren köpek, deniz kızının solunda yılan yiyen leylek 31- İnce bir dere ve sağında haç taşıyan bir köpek. Solunda manda ve atlar 32- İki aslan 33- Orman içinde çiçek ve geyikler Tüm bu resimler birbirinin devamı gibidir. Güneybatı oda tavan eteğinde savaş sahnesi, Hz. Süleyman’ın adaleti atlı tablonun kenarında 1871 tarihi, Yozgat yangını, güneydoğu odada; av sahneleri yer alır. Kuzeybatı oda mutfak olarak düzenlenmiştir. Çeşme ve fırını vardır. Kırma çatılı iki katlı konağın bodrum katıda bulunmaktadır. Bodrum katı sarı kesme taştan yapılmış zemin kat ve birinci kat kitik sıva ile sıvanmıştır. Konağın güney tarafta geniş kuzey tarafta ise daha dar bir bahçesi vardır. Kuzeydeki bahçeye yuvarlık kemerli bir kapıdan girilir. Nizamoğlu Konağı resimleri üslup bakımından çok ileri bir teknik gösterir. Ayrıca resimlerde oldukça başarılı bir perspektif anlayışı, yer yer gölge ışık oyunları, renk tonlamaları ile batılı resim geleneğine bağlı olmakla birlikte çocuksu işleyişleri bakımından da “naif” karakter taşımaktadır. Konak şimdi Arkeoloji ve Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır. 1985 yılında ziyarete açılan müze halkımızın hizmetine devam etmektedir.
-
Yozgat Sivil Mimari Örnekleri Yozgat ili ve çevresi çok eski yıllarda yerleşime sahne olmasına rağmen asıl kuruluşu Çapanoğulları döneminde, XVII. Yüzyıl sonlarındadır. Nohutlu Dağı ile Çamlık Tepesi arasında, Yozgat Çayı’nın yamaçlarında kurulan bu alanda yapılanmaya başlanmıştır. İngiliz gezgini Mac Donald Kinnier 1813’te Yozgat’a gelmiş ve şehirdeki Çapanoğulları’nın görkemli sarayı ile bahçelerinden ve evlerinden söz etmiştir. Yozgat sivil mimarisi başlangıçta doğal konuma uygun olarak dar sokaklarda, sırtının yaslandığı tepelerin yamaçlarında, bahçe içerisinde ayrı yapılar halindedir. Duvarlarla çevrili evlerin bahçelerine Kanatlı denilen çift kanatlı bir kapıdan girilmektedir. Bahçe içerisine ahır, kümes gibi yapılar yapılmıştır. Evlerin bazılarında tandırlar ayrı ayrı olmayıp Mahalle Tandırları olarak ortaklaşa kullanılmıştır. Yozgat’ta tek katlı, toprak damlı evlerin yanı sıra iki ve üç katlı konaklara da rastlanmıştır. Bu evlerin zemin katları blok mermerden veya taştan yapılmıştır. Bunun üzerindeki katlar İskidoz denilen bir teknikle örülmüştür. Bu teknikte kalın dikey hatıllar, balıksırtı biçiminde çapraz ince hatıllarla bölünmüş, araları da moloz taş veya ker****le doldurulmuştur. Üzerleri sıva ve badanalanmıştır. Yozgat’ın tek katlı evlerinde birkaç basamakla sofaya çıkılmaktadır. Bu sofanın yanlarına odalar ve kiler yerleştirilmiştir. Konak örneği evlerde zemin katı, mahzen, depo, mutfak ve hizmet bölümlerine ayrılmıştır. Üst katlar yatma, oturma ve konuk odalarına ayrılmıştır. Bu katların bir bölümü veya tümü çıkmalarla dışarıya taşırılmıştır. Bu konakların plan düzeni Karnıyarık tabir edilen ve büyük sofaya açılan odalardan meydana gelmiştir. Buradaki sofanın ucu balkonla dışarıya açılmıştır. Odalardan en büyük ve gösterişlisi Efendi Odası veya Bey Odası olarak isimlendirilmiştir. Evlerin içerisinde ahşap malzeme çok sık kullanılmıştır. Tavanlar, tabanlar, merdivenler, korkuluklar, dolaplar, kapı kanatları çoğunlukla ahşap oymalıdır. Özellikle tavanlarda göbekli, geometrik ve bitkisel motiflere geniş yer verilmiştir. Günümüze gelebilen evlerde bu tür bezemeler daha çok XIX. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir. Ağaç işçiliğinin yanı sıra bazı konaklarda resim sanatının örnekleri ile de karşılaşılmaktadır. Bazı evlerde ise bitkisel bezeme, insan figürleri ve manzara resimleri de kuşaklar halinde odaları dolaşmıştır. Yozgat’ta günümüze gelebilen sivil mimari örneklerinin başında İstanbulluoğlu Mahallesi’ndeki Nizamoğlu Konağı gelmektedir. Bu konak Vasilaki ve Joanna tarafından 1871’de yaptırılmış, 1875 yılında da Fatma Hanım’a, oradan da Nizamzade Ali Efendi’nin mülkiyetine geçmiştir. Yozgat’ın en eski evlerinden olan bu yapı iç sofalı plan tipinde olup, sofa çevresinde odalar sıralanmıştır. Evin güneydoğu ve güneybatı köşe odaları bezeme ile zenginleştirilmiş ve özellikle tavanları oyma, çakma, ajur ve sarkıtlarla süslenmiştir. Ayrıca tavanlarda, duvarlarda şehir manzaralarını, ormanları, savaş ve av sahnelerini ve doğal oluşumları gösteren resimler bulunmaktadır. Nizamoğlu Konağı’nın yakınındaki Nurettin Bacanlı Evi tek katlı, kâgir, kırma çatılı bir yapıdır. İç sofalı plan tipinde olan bu evde dikdörtgen sofanın çevresinde altı oda sıralanmıştır. İçlerinde yüklükler ve şerbetlikler bulunan evin süsleme unsurları salon tavanında bulunmaktadır. Burada büyük ve küçük göbeklerde “S” kıvrımları aplike tekniği ile yapılmış kasetli tavanlar dikkati çekmektedir. Yozgat İstanbulluoğlu Mahallesi’nde bulunan İhsan İpek Evi de, iki yüzlü, iç sofalı plan tipinde iki katlı bir yapıdır. Bahçe içerisindeki bu evin yuvarlak sarı kesme taştan yapılmış pencereleri dikkat çekicidir. Günümüzde bu ev mağaza olarak kullanılmaktadır. İstanbulluoğlu Mahallesi’ndeki Hacı Kazım Dönmez Evi, iki katlı, dikdörtgen planlı, kırma çatılı bir ev olup, duvarlarında sıra halindeki pencereleri ile dikkati çekmektedir. Evin üst katında sundurmalı bir bölüm ile sofa bulunmaktadır. Bu sofanın kuzey tarafı kubbe, güney tarafı da düz bir tavanla örtülmüştür. Bu sofanın etrafında sıralanan odalarda bezeme unsurları görülmektedir. Bu evin XIX. yüzyılda Çömlekçioğlu Mihail tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Köseoğlu Mahallesi’nde bulunan Fazlı Akyol Evi de iç sofalı plan tipi evlerden olup, bezemeleri Nizamoğlu Konağı’na benzemektedir. İki katlı kırma çatılı kâgir bir yapıdır. Bunun yanı sıra Tekke Mahallesi’ndeki Yaşar Eryaşar Evi de iç sofalı karnıyarık planlı, iki katlı, kırma çatılı ahşap bir yapıdır. Cevahir Ali Efendi Camisi’nin yakınındaki Yarar Karslıoğlu Evinin birinci katı kesme taştan, ikinci katı kırma çatılı ve kâgir bir yapıdır. Bu yapının güneydeki sundurması üzerinde üçgen bir alınlık bulunmaktadır. Buradaki Rumca yazılardan Rumlar tarafından yapıldığına işaret etmektedir. Atatürk 3 Şubat 1934’te Yozgat’a geldiğinde bu evde kalmıştır. Uzun süre vali konağı olarak kullanılan bu ev de iç sofalı plan tipindedir. Bezemeleri ve resimleri, ahşap süslemeleri ile dikkati çeken bir sivil mimari örneğidir. Yozgat’ta bu evlerin yanı sıra Aşağı Nohutlu Mahallesi’nde Salim Korkmaz Evi, Vahit Saygı Evi; Taşköprü Mahallesi’nde Sabit Bey Evi (Eski Selamlık Konağı), Osman Çayer Evi; Köseoğlu Mahallesi’nde Mehmet Ayerdem Evi ile Eski Pazar Mahallesi’ndeki Halit Göle Evi de koruma altına alınmış sivil mimari örnekleridir. Yozgat’ın Akdağmadeni ilçesinde sivil mimariyi yansıtan çok sayıda örnek bulunmaktadır. Bu evlerde yörede çokça bulunan kızılçam, meşe ağaçlarından yararlanılmış olup, ağaç işçiliğinin en güzel örneklerine rastlanmaktadır. Akdağmadeni evleri Yozgat evleri ile plan ve teknik olarak çok yakınlık göstermektedir. Yozgat’ta Rum evlerinden de günümüze gelen örnekler bulunmaktadır. Bu evlerin dış duvarları kesme taştan veya mermerden yapılmıştır. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Yozgat’ta kesme taştan yapılmış iki önemli devlet yapısı bulunmaktadır. Bunlardan biri Askerlik Şubesi, diğeri de Yozgat Lisesi’dir. Askerlik Şubesi, sarı kesme taştan iki katlı kırma çatılı bir yapı olup, girişinin orta kısmında dört sütunun taşıdığı üçgen alınlıklı bir çıkma bulunmaktadır. Bu çıkmanın üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre h.1311 (1895–1896) yıllarında Sultan Abdülhamit döneminde yapılmıştır. Kitabe: Sultan Hamid…. Ol şehriyar-ı âzam Asır-ı lütfu hemdem eyler cihan-ı hürrem Yaptırdı bu binây-ı asker içun Bir muntazam maka-ı mevcut değildi akdem Şu mısra tarih-i tam mülhem Çû dârü’l-askerimiz oldu metin-ü mühdem 1311 (1895–1896). Bu yapı dış cephe görünümü ile Neo-Klasik Osmanlı dönemi mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Sundurmalı kapıdan içeriye girildiğinde bir salon ve bunun iki yanında odalar sıralanmıştır. Bu yapı iç sofalı plan tipinin ana özelliklerini yansıtmaktadır. Üst kata iki yönlü bir merdivenle çıkılmakta olup, buradaki salonun iki tarafına da dörder oda sıralanmıştır. Günümüzde iyi bir durumdadır. Yozgat Lisesi’nin kitabesi bulunmasına rağmen üzerindeki yazı kazınmış yalnızca tarih kısmı okunabilmektedir. Buna göre Sultan II. Abdülhamit zamanında, h.1311 (1895–1896) tarihinde yaptırılmıştır. Bazı kaynaklarda ise bu yapının 1896 yılında Çapanoğulları tarafından yaptırıldığı da belirtilmiştir. Büyük olasılıkla da bu yapı Askerlik Şubesi ile aynı özellik ve üslubu yansıttığından birlikte yapılmıştır. Yozgat Lisesi sarı kesme taştan iki katlı kırma çatılı bir yapı olup, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Lisenin güneye bakan kısmının ortasında iki sütunun taşıdığı, dışarıya taşkın üçgen alınlıklı bir girişi bulunmaktadır. Buradan uzun koridor ve bu koridorun her iki tarafında alt katta ve üst katta on birer oda (sınıf) sıralanmıştır. Bu yapı da günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir.
-
Yozgat Kaplıcaları KARADİKMEN KAPLICALARI (Akdağmadeni) Yozgat ili Akdağ Madeni ilçesinin 17 km. kuzeybatısındaki Karadikmen Köyü’nde bulunan bu kaplıcanın suyu sülfatlı, sodyum klorürlü sular grubundandır. Kaplıca suyunun sıcaklığı 30-39 derece olup, toplam debisi 0.37 lt/sn. dir. Kaplıcanın suyu çeşitli romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir. BAHARİYE (Cavlak) KAPLICALARI (Boğazlıyan) Yozgat Boğazlıyan ilçesinde bulunan bu kaplıca bikarbonatlı, klorürlü, sülfatlı sular grubundandır. Kaplıca suyunun sıcaklığı 32-44 C arasında değişmekte olup, debisi 320 lt/sn. dir. Kaplıca suyunda sodyum, kalsiyum, magnezyum, alüminyum, sülfat, klorür, hidrokarbonati nitrat iyonları bulunmaktadır. Ayrıca kaplıca suyunda metasilikat asit de bulunmaktadır. Kaplıcanın suyu romatizmal hastalıklara, kronik bronşite, üst solunum rahatsızlıklarına, kadın hastalıklarına, karaciğer ve mide rahatsızlıklarına, safra kesesi rahatsızlıkları ve kırık çıkığa iyi gelmektedir. Kaplıca alanı Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir. Kaplıca çevresinde çeşitli turistik tesisler bulunmaktadır. SARIKAYA KAPLICALARI (Sarıkaya) Yozgat ili Sarıkaya ilçesinde bulunan bu kaplıcalar Roma döneminden beri kullanılmaktadır. Günümüzde Roma Döneminde yapılmış kaplıcanın kemerleri ayakta durmaktadır. Kaplıcanın kükürt ve çelik içermektedir. Florür içeren oligametalik sular grubundan olup, sıcaklığı 48 C., debisi de 28 lt/sn.dir. Kaplıca suyunda sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir-aliminyum, sülfat, klorür, hidrokarbonat, nitrat iyonları bulunmaktadır. Ayrıca metasilikat asidi de içermektedir. Kaplıcanın suyu romatizmal ağrılara, kireçlenmelere, kadın hastalıklarına, spastik kolitlere, böbrek taşı düşürülmesine, karaciğer ve safra kesesi rahatsızlıklarına ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Kaplıca çevresinde turistik tesisler bulunmaktadır. SORGUN KAPLICALARI (Sorgun) Sorgun ilçe merkezine 2 km. uzaklıkta olan bu kaplıcanın suyu iki ayrı noktadan kaynaklanmaktadır. Suyun sıcaklığı 53 C ile 63 C arasında değişmekte olup, litresinde toplam 1.902.7 mg/lt mineral olduğu saptanmıştır. Kaplıca suyunda sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir-alüminyum, sülfat, klorür, hidrokarbonat, nitrat iyonları bulunmaktadır. Ayrıca metaslikat asidi de içermektedir. Kaplıcanın suyu ağrılı kadın hastalıklarına, romatizmal hastalıklara, kronik iltihaplara, spazm benzeri hastalıklara iyi gelmektedir. Kırık çıkık tedavisinde de kullanılmaktadır. Kaplıca çevresinde çeşitli turistik tesisler bulunmaktadır. YERKÖY KAPLICALARI (Yerköy) Yozgat ili Yerköy ilçesinde bulunan bu kaplıca, klorlu, sülfatlı sular grubundan olup, sıcaklığı 44 derecedir. Kaplıca suyunda sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir-alüminyum, sülfat, klorür, hidrokarbonat ve nitrat iyonu bulunmakta olup, ayrıca metaslikat asidi içermektedir. Kaplıca suları nevrit, kronik romatizmal hastalıklar, çeşitli ağrılı hastalıklar, cilt hastalıkları, kadın hastalıkları ve nevralji hastalıklarının tedavisinde kullanılmakta olup, çamur kürleri de bulunmaktadır. Kaplıcanın bulunduğu alan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından sit alanı olarak ilan edilmiştir. Bu alanda yapılan arkeolojik kazılarda çeşitli dönemlere ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Bu da kaplıcanın çok eski dönemlerden itibaren kullanıldığına işaret etmektedir. Halk arasında Uyuz Hamamı diye adlandırılan yerde, kaplıca sularının oluşturduğu göletlerde çamur banyosu da yapılmaktadır. SARAYKENT KAPLICALARI (Saraykent) Yozgat ili Saraykent ilçesinde bulunan bu kaplıcanın suyu, sodyum klorürlü, sodyum bikarbonatlı ve kalsiyum sülfatlı sular grubundan olup, sıcaklığı 70 derece ile 74 derece arasında değişmektedir. Debisi 10–14 lt/sn. dir. Kaplıca suyu sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir-alüminyum, sülfat, klorür, hidrokarbonat ve nitrat iyonu içermektedir. Ayrıca metaslikiat asidi de içermektedir. Kaplıcanın suyu romatizmal hastalıkların, kadın hastalıklarının, nevrit ve polinevrit hastalıkları ile kırık çıkık tedavilerine iyi gelmektedir.
-
Yozgat Türbeleri OSMAN PAŞA TÜRBESİ (Merkez) Yozgat ili Merkez ilçesine bağlı Osman Paşa Köyü’nde bulunan Osman Paşa Camisi’ne bitişik olan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Türbe içerisindeki sandukalardan birinin 1239–1240 tarihli Emir Sultan Şerefüddin İsmail Bin Muhammed’e aittir. Buna dayanılarak türbenin 1239 veya 1240 yıllarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Türbe değişik zamanlarda geçirdiği onarımlar nedeni ile orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Bugünkü görünümü ile de barok üslubu yansıtmaktadır. Türbe moloz taştan kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üzerini tromplu bir kubbe örtmektedir. Türbeye güney yönündeki yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. Batı ve kuzeyinde üçer, güneyinde de iki tane yuvarlak kemerli sekiz penceresi vardır. Türbe içerisinde herhangi bir süsleme elemanına rastlanmamıştır. Türbede Emir Sultan Şerafüddin İsmail Bin Muhammed’den başka Gıyasüddin Bin Halit Bin Ali El-İsfehani’ye ait sanduka ile iki de kitabesiz sanduka bulunmaktadır. GÖRPELİ TÜRBESİ (Merkez) Yozgat ili Merkez ilçesine bağlı Görpeli Köyü’nde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından kime ait olduğu ve yapım tarihi bilinmemektedir. Türbenin yanında bir çeşme mahzeni bulunmaktadır. ÇAPANOĞULLARI TÜRBESİ (Merkez) Yozgat il merkezi, İstanbulluoğlu Mahallesi’nde Cumhuriyet Meydanı yakınında bulunan Çapanoğlu Camisinin doğu cephesinde bulunan türbe 1777–1779 yıllarında cami ile birlikte Mustafa Bey tarafından yaptırılmıştır. Bunu belirten bir de vakfiyesi bulunmaktadır. Türbe kesme taştan kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbeye dış cami içerisine açılan yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. İç mekân güney ve doğuda iki, kuzeyde de dikdörtgen bir pencere ile aydınlatılmıştır. Bu pencerelerin üzerinde vitray pencereleri bulunmaktadır. Türbe içerisinde herhangi bir bezemeye rastlanmamaktadır. Yalnızca lahitler üzerinde “S” ve “C” kıvrımları, kabaralar, bitki motifleri, hançer, kılıç ve serviler kartuşlar içerisine işlenmiştir. Osmanlı mezar taşlarında görülen boyamalar burada da uygulanmıştır. ALİ ÇELEBİ TÜRBESİ (Akdağmadeni) Yozgat ili Akdağmadeni ilçesi, Çalışkan Köyü’ndeki bu türbe içerisinde gömülü olan Ali Çelebi’nin kimliği hakkında bir bilgiye rastlanmamıştır. Yapı üslubundan XV. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan baldaken tarzında bir türbe olup, kare planlıdır. L şeklindeki ayaklar arasında bulunan sivri kemerler küçük bir kubbeyi taşımaktadır. Türbe içerisinde kırık bir mezar taşı bulunmaktadır. MAHMUT ÇELEBİ TÜRBESİ (Akdağmadeni) Yozgat ili Akdağmadeni ilçesi, Çalışkan Köyü’ndeki bu türbe Ali Çelebi Türbesi’nin yanındadır. Türbe içerisindeki mezar taşlarından öğrenildiğine göre, h.882 (1477) yılında yapılmıştır. Bu türbe Muşallim’in torunu Ali Çelebi’nin oğlu Mahmut Çelebi’ye aittir. Harap bir durumda olan türbe kare planlı olup, moloz taştan ve devşirme taşlardan yapılmıştır. Günümüze gelebilen kalıntılardan türbenin kuzey yönünün kapatıldığı ve diğer yönlere de sivri kemerlerle açıldığı anlaşılmaktadır. Türbe içindeki kırık mezar taşı üzerinde Kuran’ın 112. Suresi yazılıdır. ŞAH SULTAN HATUN TÜRBESİ (Çandır) Yozgat ili Çandır ilçesinde bulunan bu türbe Dulkadir Hükümdarı Alaüddevle Bey’in oğlu Şahruh Bey’in karısı ve Şehsuvar Bey’in kızı Şah Sultan Hatun’a aittir. Türbe içerisindeki lahitte yazılı h.905 (1499–1500) tarihli kitabeden türbenin 1499–1500 yılları arasında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Türbe oldukça düzgün kırmızı kesme taştan yapılmış, duvar örgüsünde yer yer üç sıra beyaz kesme taşa da yer verilmiştir. Türbenin önünde bir de eyvan kısmı bulunmaktadır. Buna göre türbe eyvan ve türbe bölümü olmak üzere iki kısımdan meydana gelmiştir. Türbe kısmı kare kaide üzerine sekizgen gövdeli olup, üzeri içten kubbe dıştan sivri bir külah ile örtülüdür. Doğu yönündeki eyvan içten sivri beşik tonozlu, dıştan da kırma çatılıdır. Eyvan türbeden daha alçaktır. Eyvan kısmından lahit odasına dörder basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Türbenin mumyalık kısmı kare planlı olup, üzeri aynalı bir tonozla örtülüdür. İki mazgal pencere ile aydınlanan mumyalığın içerisindeki mezarlar günümüze gelememiştir. ÇERKES BEY TÜRBESİ (Çayıralan) Yozgat ili Çayıralan ilçesinde bulunan bu türbe Bozok’ta 1542 yılında tımar sahibi, 1557–1558 yılında Kırşehir Sancak Beyi olan Çerkes Bey’e aittir. Kaynaklardan XVI. yüzyılın ikinci yarısında bugünkü Çayıralan’ın Çerkes Bey’in çiftliği olduğu öğrenilmektedir. Kümbetli Cami ismi ile tanınan caminin güneydoğusunda ve aynı avlu içerisinde bulunan türbe, kare kaide üzerine sekizgen planlı içten kubbeli, dıştan sivri külahlı bir yapıdır. Bu türbenin önündeki eyvanı ile Şah Sultan Hatun Türbesi’ne benzerlik göstermektedir. Eyvanın doğu duvarında bulunan kitabeye göre türbe h.996 (1587–1588) yılında yapılmıştır. Türbenin ön kısmı eyvana tamamen açıktır. Lahdin bulunduğu oda dıştan sivri kemer silmeli üç dikdörtgen pencere ile aydınlatılmıştır. Buradan mezar odasına dört basamaklı bir merdivenle inilmektedir. Kare planlı esas mezar odasının üzeri aynalı tonoz örtülüdür ve üç mazgal pencere ile aydınlatılmıştır.
-
YOZGAT KÖPRÜLERİ KARABIYIK KÖPRÜSÜ (Merkez) Yozgat iline 38 km. uzaklıkta, Yozgat-Şefaatli yolunda Konak Suyu üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Yozgat il yıllığında bu köprünün Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır Seferine giderken 1516’da yaptırıldığı yazılıdır. Köprü kesme taştan üç sivri kemerlidir. Köprü 54 m. uzunluğunda, 4,50 m. eninde olup, kemer açıklıkları 6.60 m., 6.60 m. ve 7.50 m. dir. Kemer yüksekliği de 2.50–3.00 m. arasında değişmektedir. Köprü ayakları üzerinde mahmuzlar bulunmaktadır. Ayrıca korkuluk duvarı ile köprü başlangıcındaki baba taşları beyaz kesme taştan yapılmıştır. Köprü günümüzde iyi bir durumdadır. ŞEFAATLİ YOLU KÖPRÜSÜ (Merkez) Yozgat-Şefaatli yolunda, il merkezine 8 km. uzaklıktaki Kızılırmak’ın kollarından Delice Suyu üzerinde bulunan bu köprü kitabesinin okunabilir kısmından öğrenildiğine göre h.1310 (1894–1895) yıllarında yaptırılmıştır. Köprü sarı kesme taştan yapılmış olup, iki kemerli ve 28.30 m. uzunluğunda, 3.20 m. yüksekliğindedir. Kemer açıklıkları 8.00 m. dir. TAŞKÖPRÜ MAHALLESİ KÖPRÜSÜ (Merkez) Yozgat il merkezi, Taşköprü Mahallesi’nde, şehrin içerisinden akan iki suyun birleştiği noktada bulunan bu köprü, kitabesinden öğrenildiğine göre, h.1313 (1895–1896) tarihinde yaptırılmıştır. Banisi bilinmemektedir. Köprü sarı kesme taştan yapılmış olup, iki yuvarlak kemerlidir. Uzunluğu 23.00 m., genişliği 5.00 m. dir. Kemer ayaklarında mahmuzlar, üzerinde de korkuluk duvarı bulunmaktadır. Kemer açıklıkları 5.10 m. olup, kemer yüksekliği de 3.90 m. dir. BEYLER KÖPRÜSÜ Yozgat-Boğazlıyan yolu üzerindeki bu köprü kitabesinden öğrenildiğine göre, h.1314–1316 (1896–1898) tarihlerinde yaptırılmıştır. Köprünün banisi bilinmemektedir. Ancak Sultan II. Abdülhamit zamanında yaptırılan köprüler arasında ismi geçmektedir. Köprü sarı kesme taştan iki gözlü olarak yapılmıştır. Köprünün ayağında yuvarlak bir mahmuzu bulunmakta olup, köprü günümüze iyi bir durumda gelmiştir. ŞEKERPINARI (Taş Köprü) (Merkez) Yozgat il merkezinde Çanak Mahallesi, Şekerpınarı yolu üzerindeki bu köprünün üzerinde 1896 ve 1909 tarihleri yazılı iki taş bulunmaktadır. Ayrıca Rumca bir de kitabesi vardır. Mimari yapısından Osmanlı dönemi eseri olduğu anlaşılan bu köprünün banisi ve mimarı bilinmemektedir. Köprü gri renkte kesme köfeki taşından yapılmıştır. Sivri kemerli olup, tabliyesinin iki yanına da taş korkuluklar yerleştirilmiştir. Günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. TAŞ KÖPRÜ (Merkez) Yozgat il merkezi, Çamlık Caddesi’nde Natıroğlu Camisi’nin yanında bulunan bu köprü, kitabesinden öğrenildiğine göre Banisli Mutasarrıf Ahmet Edip Efendi tarafından 1897 yılında yaptırılmıştır. Ancak bundan önceki köprünün ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Bu köprü yanındaki Natıroğlu Camisi ile birlikte 1890 yılında sel nedeni ile yıkılmıştır. Günümüze gelen köprü kahverengi köfeki taşından iki gözlü olarak yapılmıştır. Bu gözler yuvarlak daire şeklinde olup, memba tarafındaki iki gözün arasına bir selyaran yerleştirilmiştir. Bunun üzerine de beş satır halinde on mısralı, sülüs yazılı kitabeye yer verilmiştir. TAŞ KÖPRÜ (Merkez) Yozgat il merkezinde Abdullah Ağa bahçesi yakınında bulunan bu köprü, sülüs kitabesinden öğrenildiğine göre Musa Ağa isimli bir kişi tarafından 1810 yılında yaptırılmıştır. Köprü sarı renkte kesme köfeki taşından iki gözlü olarak yapılmıştır. Bu gözlerin üzerine yine kesme taştan korkuluklara yer verilmiştir. Günümüzde iyi bir durumdadır.
-
NAKİPZADE (Hoşyar Kadın) CAMİİ Camii, Köseoğlu Mahallesindedir. Yapı harime giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre tarihlendirilir. Camiinin harime giriş kapısı üzerindeki medrese kitabesi göre camii, H.1260 / M.1844 tarihinde II.Mahmut’ un ikinci kadını olan Hoşyar Kadın tarfından medrese ile birlikte yaptıreılmıştır. Kitabede Beyhan Sultan’ ın manevi kızı, Mihrimah Sultan’ ın kızı gibi görülen Hoşyar kadın, aslında Beyhan Sultan’ ın manevi annesi, Mihrimah Sultan’ ın öz annesidir. Her iki kızının da kendinden önce öldüğü kitabede belirtilerek onların adına bu eseri yaptırdığı yazılırdır. Ayrıca, kitabe ustası Ziya isimli biridir. Kitabeden başka caminin iki tanede vakfiyesi vardır. Vakfiyelerden ilki H.Zi’l –Hicce 1268 / M. 21 Eylül 1852 ‘ den önce tarihlidir. Bu vakfiyede banisi camiye 12.000 guruş para vakfında bulunarak, bu para ile camiinin bakım ve tamiri ile diğer masraflarının yapılmasını ister. İkinci vakıf ise, H.26 Cemazziye’l – Evvel 1332 / M. 22 Nisan 1914 tarihlidir. Bu vakfiy, Yozgat Tekke Mahallesi’ n de oturan Sivas Ziraat Müfettişi Ayintabi – zade Mustafa Mahzar Bey b. Hacı Ömer Lütfi Bey tarafından bir takım gayr-i menkul gelirlerinden vakfedilen yıllık 500 guruş gelirdir. Vakfın şartlarına göre gelirin her yıl 200 guruşu camiinin tamir ve bakımına, 30 guruşu ise su yollarının tamirine harcanacaktı. Harim boyuna dikdörtgen planlı düz tavanlıdır. Güneyde eksende beşgen gövdeli bir mihrap, yanında (batıda) korkulukları kafes oyma tekniği ile yapılmış orijinal ahşap minber yer alır. Mihrap renkli mermerlerden yapılmıştır. Doğu duvarda güneydeki pencerelerden ikisinin arasında, pencere içinden geçilerek çıkılan balkonumsu bir vaiz kürsüsü vardır. Vaiz köşkünün önü ahşap parmaklıkla, yanları taş silmelerle süslenmiş yuvarlak kemerlidir. Harimin kuzeyinde önü balkon gibi güneye doğru çıkıntı yapan bir mahfil bulunur. Mahfile son cemaat yerinin kuzeydoğusundaki son cemaat yan duvarı içindeki merdivenlerle çıkılır. Harimi doğu ve batı duvarda üçer, güney ve kuzey duvarda ikişer alt pencere ile onların üzerindeki üst pencereler aydınlatır. Alt pencereler içten ve dıştan renk almaşığı ile yapılmış silmelerle vurgulanmıştır. Alt ve üst pencere arasında kademeli iki kaval silme tüm yapıyı çepeçevre dolaşır. Bu silmenin bir benzeri de çatı saçağında görülür. Harimin kuzeyinde yanları harimin uzantısı duvarla, önü camekanla kapalı, dört sütun üzerine oturan üç yuvarlak kemerle dışarı açılan çift katlı bir son cemaat yeri avrdır. Harim ile son cemaat yerini mihrap eksenindeki bir kapı halka biçimli kaval silmeli şerefeli bir minare bulunur. Minareye güneybatı köşedeki kapıdan çıkılır. Harim içinde süsleme olarak minberin kafes oyma tekniği ile yapılmış korkulukları, vaiz kürsüsü köşkü ve yanındaki selvi motifli bezemeler ile kesme taştan yapılan binanın duvarlarındaki silmeleri dikkate çeker. ALACALIOĞLU CAMİİ Cami aşağıçatak mahallesi Musa Ağa sokak ile Alacalıoğlu camiinin kesiştiği köşede yer alır.Camiin kitabesi yoktur. Cami ve Medreseden oluşan bir külliye iken medresesi bugün yok olmuştur. Cami harim boyuna dikdörtgen planlı düz tavanlıdır. Güneyde yarım silindirik bir mihrap, batıda(yanında)ahşap sade bir minber bulunur. Harimin doğusunda orijinal korkulukları kafes oyma tekniğiyle yapılmış bir vaiz kürsüsü yer alır. Harimin kuzeyinde önü balkon gibi kuzeye doğru çıkıntı yapan kuzeye doğru çıkıntı yapan bir mahfil bulunur. Mahfilin altı altı ikiye bölünmüş ön ve yanları parmaklıkla çevrilmiştir.Harim ile son cemaat yerinin birleştiği köşede kare kaideli yuvarlak gövdeli bir minaresi bulunur. Yapı dışarıdan dikdörtgen planlı, üzeri kırma çatıyla örtülü bir görünüşe sahiptir. ŞEYH HACI AHMET EFENDİ CAMİİ Camii, Taşköprü Mahallesi, Şeyhzade ( hastane) Caddesi üzerindedir. Camii caddeye bakan iki pencere üzerindeki kitabelerine göre tarihlendirilir. Kitabelerine göre, camii ve çeşme, H.1275 / m.1858 – 1859 tarihinde Şeyh Hacı Ahmet Efendi tarafından yaptırılmış, kitabesi Terki mahlasıyla Hacı Ahmet Efendi tarafından yazılmıştır. Harim boyuna dikdörtgen planlı düz tavanlıdır. Güneyde eksende yarım silindirik gövdeli mihraplı, yanında (batıda) korkulukları kafes oyma tekniği ile yeni yapılmış ahşap minber yer alır. Minber, mihrap ve yanındaki ahşap süslemeler camiinin 1990 lardaki tamiratı sırasında yapılmıştır. Harimin kuzeyinde önü balkon gibi kuzeye doğru çıkıntı yapan bir mahfil bulunur. Mahfile son cemaat yerinin kuzeybatısında, girişin yanındaki merdivenle çıkılır. Mahfilin altı ikiye bölünmüş, kuzeydoğu kısmı bir oda haline getirilmiş, batısında ise dört tane halvet hücresi yapılmıştır. Halvet hücrelerinin önünde, mahfili taşıyan ahşap direklerle hücreler arasında bir boşluk oluşmuştur. Mahfilin kuzey duvarında da altı tane halvet hücresi yer alır. Bu haliyle cami, tekke + cami görünümündedir. Camiye bağlı tekke, bu günkü caminin batısında ona 5 – 10 metre uzaklıktadır. Harimi doğu duvarda üç, batı ve güney duvarda ikişer alt pencere aydınlatır. Harimin doğu ve batı olmak üzere iki kapısı vardır. Doğudaki kapıdan türbe önündeki boşluğa, kuzeybatıdaki yuvarlak kemerli kapıdan da harime girilir. Kot farkından dolayı bu giriş önünde yüksek merdivenler yer alır. Harimin kuzeybatı köşesinde kare kaideli, çokgen gövdeli bir minare bulunur. Minareye mahfilin kuzeybatı köşesindeki kapıdan çıkılır. Minare 1957 de yapılmıştır. Caminin güneybatı dış köşesine tek cepheli bir çeşme ilave edilmiştir. Harimin içinde süsleme olarak kasetleme tekniğiyle yapılmış tavanı ve üst kafesleri ile mihrap alınlığında ahşap üzerine; saray hattatlarından Abdülkadir el – Şükri’nin yazdığı “İhlas Suresi” ve pencereler üzerindeki boşlukta iki sıra şerit halinde devam eden “ Esmaül Hüsna” ve “Fetih Sureleri” dikkat çeker. Ayrıca harimden doğuya açılan kapı ile pencere arasında; 1313 / M. 1897 – 1898 tarihinde yazılmış, Şeyh Hacı Ahmet Efendi’ yi remzeden simetrik çifte “Vav” içinde; “Ya Veliyallah, Ya Hazreti Şeyh Hacı Ahmed Veli” yazılmıştır. Caminin banisi kendisi için sağlığında binanın kuzeydoğusunda, 3 m. Kadar bir boşluktan sonra birkaç basamaklı merdivenle çıkılan girişi olan bir türbe inşa ettirmiştir. Türbe, kare planlı üzeri kubbeyle örtülüdür. Kubbenin düz köşeler üzerine oturması ve geçiş elemanlarının olmaması nedeniyle ahşap olmaması nedeniyle ahşaptan yapılmış olabileceği tahmin edilmektdir. Türbe içinde Şeyh Hacı Ahmet Efendi, iki oğlu ve torunu gömülmüştür. İç mekanı batı ve güneyde iki, doğuda bir pencere aydınlatır. Pencerelerden doğudaki daha küçüktür. Türbe ile cami arasında kalan boşluk caminin güney duvarına kadar uzatılarak cemekanla kapatılıp mekan genişletilmiştir. Sarı kesme taştan yapılan türbeye kuzeybatıdaki yuvarlak kemerli kapıdan girilir. Camiye bakan yüzü son tamiratta koyu mavi düz fayans çinilerle kaplanmıştır. TEKKE (Araplık = Arap Dede) CAMİİ Camii, Tekke Mahallesi, Çamlık Caddesi ile Seyfi Ağa Caddesinin kesiştiği köşede yer alır. Camiinin kitabesi yoktur. Fakat son cemaat yerinin iki pencere arasında “Maşallah sene H.1327” yazılıdır ki bu tarih (M. 1899 – 1900) muhtemelen camiinin tamir tarihidir. Çünkü camiinin H. 1 Zi’l – Hicce 1257 / M. 14 Ocak 1842 tarihli bir vakfiyesi vardır. Vakfiyeden banisi Çubukzade Halil Ağa b. Hüseyin b. Mehmet olduğunu da öğreniyoruz. Vakfiyede yıllık ihtiyacı olanlara, % 15 guruş, geri kalan camii görevlilerine verilmek üzere 2. 000 guruş vakfedilmişti. Camiinin etrafını (kuzey hariç) çeviren hazire de tespit edilen en eski tarihli iki mezar taşı vardır. Bunlardan “H.1262 tarihli İsmail Ağa’ nın eşine” ve diğeri ise “H.174 tarihli Abdullah Efendi’ nin eşine” ait olanıdır. Bu iki mezar taşı da bize camiinin vakfiye tarihinden önce yapıldığının en güzel örnekleridir. Harim kareye yakın dikdörtgen planlı düz tavanlıdır. Güneyde eksende yarım silindirik gövdeli bir mihrap, yanında (batıda) yapılmış ahşap minber yer alır. Harimin kuzeyinde önü balkon gibi kuzeye doğru çıkıntı yapan bir mahfil bulunur. Mahfile son cemaat yerinin kuzeydoğusunda, girişin yanındaki oda içerisinde bulunan merdivenle çıkılır. Batıdaki minber çok sade ve ahşaptan yapılmıştır. Doğudaki vaiz kürsüsü ise ince ahşap sütunlar üzerine oturan sade bir kuruluştur. Harimi doğu duvarda ve batı duvarda birer, güney ve kuzey duvarda ikişer alt pencere aydınlatır. Ayrıca yalnız güney cephede alt pencerelerin üzerinde küçük birer üst pencere daha vardır. Yapının iç ve dışında süsleme yoktur. Harime güney – kuzey eksenindeki yanları profili yuvarlak kemerli bir kapı ile girilir. Harimin kuzeybatı köşesinde kare kaideli, yuvarlak gövdeli bir minare bulunur. Minareye son cemaat yerinin kuzeybatı köşesindeki kapıdan çıkılır. Camiinin çift katlı, yanları harimin uzantısı duvarla, alt önü camekanla kapalı çok küçük bir son cemaat yeri vardır. Son cemaat yeri sonradan ince bir duvarla ikiye ayrılarak doğu tarafı bir oda haline getirilmiştir. Yapı meyilli bir arazi üzerine kurulduğu için son cemaat yeri zeminden yüksekte kalmıştır. Buraya iki taraflı 5 – 10 basamaklı merdivenlerle çıkılır. Son cemaat yerinin önünde ve doğusunda küçük bir haziresi vardır. Camiinin etrafı bir duvarla çevrilmiştir. Camii kırma çatılı üzeri oluklu kiremit örtülü geniş saçaklıdır. Yapı sıvalı olduğu için malzemesi hakkında bir bilgiye sahip olamıyoruz. Ama minaresi sarı kesme taştan yapılmıştır.
-
ÇAPANOĞLU (Büyük) CAMİİ Yozgat il merkezi, İstanbulluoğlu Mahallesi’nde Cumhuriyet Meydanı yakınında bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Bozok Sancağı Valisi Çapanoğlu Mustafa Bey tarafından h.1193 (1779) yılında yaptırılmıştır. Halk arasında Büyük Cami veya Ulu Cami olarak da anılmaktadır. Hakkı Acun’dan alınan Kitabe metinleri şöyledir: Birinci Kitabe: Bozok Sancağının valisi Seyit Mustafa Bey kim Vücudun kıldı Hak ol kadre mahz-ı emn-ü asayiş Hadis-i men benayı fikr idüp bünyan-ı ikbalin Müesses kılmaı dar-ı bekada eyledi hahiş Yapup bu camiyi gerdun tıbâk seyredenlerdir: Muallâ Kubbesin bulmuş Kıbab-ı Çer-ı efrayiş İki alemde kadrin Hz.Mevlâ Gübah-ı sacidad ittikçe sahn-ı pakine maliş Kumaş-ı vasfını tahsil için suk-i maarifte Ederken hukte süphan, sarf-ı nakt-i rayiç danış Havas-ı hamsesin cem eyleyüp Hayri didi tarih Bu cami virdi din-i Mustafa’ya Zib-ü arayış 1193 (1779). İkinci Kitabe: Binây-i Camiü’l-hayrı tasvir ettirdi ânâ Husule geldi mânadan zuhura çıktı nâpeyda Çapanzade Süleyman Bey muvaffak oldu hamdolsun Civar-i Hz.Hakkı bula ecrini lâ yuhsâ Resul-ü Kibriyâ’nın riş-ı pâk-i hâbegâhını Rızay-i Hâkk’a vâsıl olmağ içün kıldı istibna Habib-i Lâyezalin galibâ i’câz-ı sırrından Mübârek oldu riş-i pâk içün bu cami-i hübzibâ İlâhi hürmet-i ismin Resulün nûr-u lihyesi Süleyman’a şefi’ola ferdâ Muhammed Mustafa Nazifi çıktılar melekler didiler iki tarih Bu camii kıldı meclis envâr-ı ziynet İslama Sene 1209 (1794). Cami kesme taştan iki ayrı dönemde yapılmıştır. Bunlardan İçeri Cami denilen ve yapının güneyini oluşturan bölüm 1779 yılında Çapanoğlu Mustafa Bey’in yaptırdığı kısımdır. Buna kuzeyden eklenmiş olan Dışarı Cami denilen mekân ise bugünkü giriş revakı üzerindeki kitabeden öğrenildiğine göre, Mustafa Bey’in kardeşi Süleyman Bey tarafından h.1208 (1793–1794) yılında yaptırılmıştır. Caminin iki vakfiyesi olup, bunlardan h.1195 (1780) tarihli vakfiye Mustafa Bey tarafından, h.1208 (1793) tarihli vakfiye de Süleyman Bey tarafından düzenlenmiştir. Süleyman Bey’in oğlu Abdülfettah Bey ‘in de h.1212 (1798) tarihli vakfiyesi bulunmaktadır. Kesme taştan yapılmış olan caminin güney bölümü dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânı iki kalın paye ve üç duvar üzerine dayanan 15.15 m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. İbadet mekânının kuzeyinde enlemesine dikdörtgen planlı bir bölüm daha bulunmaktadır. İki kemerle üç bölüme ayrılan bu mekânın üstü mahfil olarak hazırlanmıştır. Bu bölümün üzeri iki yanda birer küçük kubbe, ortada da ayna tonoz ile örtülmüştür. İlk yapımında caminin son cemaat yeri olarak düşünülen bu mekâna diğer bölüm eklenince fonksiyonu tamamen değişmiştir. Bu yeni bölümün üzeri de aynı örtü sistemi ile örtülmüştür. Caminin kare planlı ibadet mekânı tromplu merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Bu bölüm iki yan kenarda altlı üstlü üçer, mihrabın iki yanında da birer pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin tüm bölümleri ve kubbe kasnağı da dâhil olmak üzere 54 pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap dışarıya çıkıntı yapacak biçimdedir. Kirli beyaz, yeşil ve bej renkli mermerden işlenmiş olan mihrap, iki yanda çifte sütunlarla sınırlandırılmıştır. Bunun yanındaki minber de renkli mermerlerden dekoratif biçimde yapılmıştır. Caminin bezemesi barok üslupta olup, bu tür bezemenin Anadolu’daki en erken örneklerinden birisidir. Giriş kapısının çevresinde renkli mermerlere işlenmiş akantus yaprakları, istiridye nişleri, “C” ve “S” kıvrımlı kabartmalar bulunmaktadır. Ayrıca iç mekân natürmort ağırlıklı ve peyzaj görünümlü kalem işleri ile bezenmiştir. İbadet mekânının ilk sıra pencerelerinin üzerine lacivert zemin üzerine beyaz renkte girift bir nesih yazı ile Fetih suresi yazılmıştır. Bu yazı frizi üç duvar boyunca da bir şerit halinde uzanmaktadır. Caminin minaresi kare kaide üzerinde, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Ancak iki bölümün birbirine eklenmesinden ötürü de minare batı cephesinin ortasında kalmıştır. Caminin doğu cephesinde kare planlı, üzeri kubbeli kesme taştan Çapanoğulları ailesinin türbesi bulunmaktadır. Bu türbeye caminin içerisinden girilmektedir. Caminin şadırvanı avlu içerisinde olup, eski şadırvanın parçalarının kullanılması ile yeniden yapılmıştır. CEVHERİ (Cevahir) ALİ EFENDİ CAMİSİ (Merkez) Yozgat il merkezi, Aşağı Çatak Mahallesi’nde, Eski Yozgat-Sungurlu yolu üzerinde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Çapanoğulları zamanında Cevahir (Cevheri) Ali Efendi tarafından h.1202 (1788) yılında yaptırılmıştır. Hakku Acun’a göre Kitabesi: Ali Efendi, Hacı Ahmet Ağa ile edip himmet Yapup bu camii ecr-i cezili ettiler ihlrâz Bi Hakkı hamsi mektuba o iki zat-ı vâlânın Du âlemde medetkârı ola ol fert-i Rabbani İşitti rüştiyâ (?) ve beyan-ı tarihini söyler Mutaf-ı pâkiyân-ı kudsidir bu camii mümtaz Ketebehu Abdülkadir Eş Şükri Sene 1202 (1788). Cami sarı kesme taştan bir avlu içerisinde bulunmaktadır. Bu avlunun doğu batı yönlerinde yuvarlak kemerli birer kapısı vardır. Bunlardan doğu kapısından avluya altı basamakla inilmektedir. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Caminin önünde iki büyük ahşap direğin desteklediği üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bunun üzerine mahfil kısmı yerleştirilmiş ve mahfilin ortası güneye doğru çıkıntı yapmıştır. Mihrap yarım yuvarlak bir niş şeklindedir. Minber son derece sade olup, minber üzerinde volütler “S” şeklindedir. Caminin iç bezemesi konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bunun da nedeni geç dönemde cami içerisinin sıvanmasıdır. Caminin kuzeydoğusuna yapışık kare kaide üzerine oturtulmuş çokgen gövdeli, tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Minareye son cemaat yerindeki kapıdan çıkılmaktadır. Bu minarenin güneyinde küçük bir hazire bulunmaktadır. Buradaki revaklı bir bölüm içerisindeki lahit camiyi yaptıran Ali Efendi’ye aittir. Söylentiye göre lahit dolusu kıymetli eşyalar bulmuş ve bunların parası ile de hem bu camiyi hem de Kayyumzâde Camisi’ni yaptırmıştır. BAŞÇAVUŞOĞLU CAMİİ(Merkez) Yozgat il merkezinde İstanbulluoğlu Mahallesi’nde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Çapanoğlu Süleyman Bey’in başçavuşu Halil Ağa tarafından h.1215 (1800–1801) yılında yaptırılmıştır. Hakkı Acun’a göre Kitabesi: Min hasenât-ı ibn Başçavuş Halil Agay-ı sahib-ı-hayr Bu ziba cami vel müştebalar bünyan oldu Hulusundan senin Tevfik-i Rabbâni olup yâver Nice nakdin hele masruf-i haykât-ı hisan oldu Mübeşşir bir Melek rüştü gelip itmamına tarih Dedi Makbul-ı dergâh-ı uluvu müstean oldu Abdülkadir Sene 1215 (1800–1801). Cami kesme taştan kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Caminin ön kısmına sonraki dönemlerde camekânlı bir son cemaat yeri yapılmıştır. Ağaç direklerle dışarıya açılan son cemaat yerinin üzeri de mahfilin uzantısı ile düz bir tavan şeklindedir. Bu bölümden ibadet mekânına yuvarlak kemerli bir kapı ile girilmektedir. Mihrap yarım yuvarlak niş şeklinde olup, alçıdan yapılmış volütlerle, “S” ve “C” kıvrımları ile bezenmiştir. Minber geometrik motiflidir. İbadet mekânında yoğun biçimde ahşap ve kalem işleri ile bezelidir. Tavan tümüyle barok motiflerle bezelidir. Tavanın ortasındaki daireye ajur tekniği ile bir merkezden “S” kıvrımlarının oluşturduğu şeritler çıkmaktadır. Ayrıca ibadet mekânının duvarları, pencere üzerleri kalem işleri ile bezelidir. Burada da baklava dilimleri, küçük çiçek motifleri “S” şeklinde kıvrımlar görülmektedir. Caminin son cemaat yerinin içerisinden çıkılan minaresi yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. KAYYUMZADE (Demirci Ali Efendi) CAMİSİ (Merkez) Yozgat il merkezi Köseoğlu Mahallesi’nde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Kayyumzade (Cevheri) Ali Efendi tarafından h.1219 (1804) tarihinde yaptırılmıştır. Hakkı Acun’a göre Kitabesi: Yaptı lillah mahallinde o sahib-i irfan Yani hemmam-ı Ali zâd-ı şerif-i Zişân Böyle bir cami ve illâ ki kabul eyleye Hak Çıktı bir beyt ile tarih olup istihzam Barek Allah hele bu ma’bed-i zeynepde bina İde makbul anı sa’d ile Cenab-ı Mennan Sene 1219 (1804). Kesme taştan dikdörtgen planlı olan caminin üzeri kırma bir çatı ile örtülüdür. Avlu içerisindeki camiye birkaç basamakla çıkılmaktadır. Caminin ön kısmına beş direkli bir son cemaat yeri sonraki dönemlerde eklenmiştir. Son cemaat yerinden kırmızı ve beyaz mermerli, yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. İbadet mekânı batı ve doğu duvarlarında üçer, kuzey ve güney duvarlarında da ikişer dikdörtgen pencere ile aydınlatılmıştır. Bu pencerelerin üzerinde de alçı vitraylı, yuvarlak kemerli pencereler bulunmaktadır. Mihrap istiridye kabuğu şeklinde sonuçlanan yuvarlak bir niş şeklindedir. Minberinin ise herhangi bir özelliği yoktur. Cami içerisinde barok üslupta kalem işleri görülmektedir. Caminin kuzeydoğu köşesine kesme taş kaideli, çokgen gövdeli, tek şerefeli bir minare eklenmiştir. OSMAN PAŞA KÖYÜ CAMİSİ (Merkez) Yozgat Merkez ilçesine bağlı Osman Paşa Köyü’nde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Mehmet Barcuk tarafından h.715 (1315–1316 yılında yaptırılmıştır. Bir diğer kitabeden öğrenildiğine göre, h.993 (1585) tarihinde Sultan III. Murat zamanında Seyyid Ahmet İbn Dusta’nın oğlu Sultan Emirci tarafından onarılmıştır. Cami 1910 yılında yalnızca duvarları korunarak yenilenmiştir. Bu arada da batı duvarına bir de türbe eklenmiştir. Hakkı Acun’a göre yapım kitabesi: Emere bi-imâreti hâzihi-i-mescidi’l-mubareki’l-Abdül fakürü’l Muhtâç ilâ rahmeti Rabbihi’l Latif Hacı Mehmed Barçuk Evâhir-i Ramazani’l mübarek sene hamse aşere seb’a mie 715 amele Hüseyin Onarım Kitabesi: Ve amere hâzihi’z-zaviyeti’l-mübareke Seyyid Ahmed Bin Dusta lâse ve tiz’in ve tiz’a-mie 993 Ve evlâdı kutbi’l-ârifin sultan Emircinevver-Allahu Merkadehû fi eyyâm-i Sultan Murad Han min şuhur-i şehiri’l muazzam Ramazani’l mübâreketi’l-mükerrem selâse ve tiz’in ve tez’sa-mie 993. Cami sarı kesme taştan dikdörtgen planlıdır. Cami biri kubbeli, diğeri kırma çatılı birbirine bitişik iki bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan kırma çatılı bölüm son onarım sırasında buraya eklenmiştir. İbadet mekânında mihrap tarafında iki, doğu duvarında da üç tane olmak üzere beş pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap sade bir niş şeklinde olup, minberi yeni eklenmiştir. Caminin yanındaki minaresi kesme taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Minarenin yanındaki kapıdan da küçük türbeye geçilmektedir. KIZILTEPE KÖYÜ CAMİSİ (Merkez) Yozgat’a 15 km. uzaklıktaki Kızıltepe Köyü’nde bulunan bu cami kitabesinden öğrenildiğine göre, Halil Ağa’nın karısı Ayşe Hanım tarafından h.1232 (1816–1817) tarihinde yaptırılmıştır. Hakkı Acun’a göre kitabesi: Sahübül-hâyrat ve’l-hasenât El Hac Halil Ağa’nın Zevcesi Ayşe Hatun Taleben li-merzât-i’llâhi ve il-resulihi Bu camii şerifi binâ ve ihyâ etmiştir Nef’-i ibâda sevab kendüyedir Sâhibü’l-hayrat olanların Nâm-i Şânı dünyada zindedir. Sene 1232. Cami moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmış, üzeri kırma bir çatı ile örtülmüştür. Önündeki son cemaat yeri değiştirilerek cami içerisine katılmıştır. İbadet mekânının üzeri ahşap bir tavanla örtülü olup, mihrap yanında birer, doğu yönünde iki pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap basit yuvarlak bir niş şeklinde olup, minber herhangi bir özellik taşımamaktadır. Cami içerisinde de bezeme elemanına rastlanmamıştır. DİVANLI KÖYÜ CAMİSİ (Merkez) Yozgat Divanlı Köyü’nde, Yozgat Çamlığı’nın yakınında bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Sultan IV. Mehmet’in Silahtarı ve Kaptan-ı Derya’sı Bozoklu Mustafa Paşa tarafından h.1089 (1678–1679) yaptırılmıştır. Hakkı Acundan öğrenildiğine göre kitabesi: Bi-hamdi lillahi’l-Kerimi-zûl-Celâl: Tevfik itse bir kuluna hüsn-i hâl Rızası a’mâline sâlik ider: Muhtar ider şöyle hayra bezl-i mal. Hak teâlâ a’dâsın mankûs ide: Gazi Sultan Muhammedin Küll-i hâl Silahdarlığı ile Handân iken: Mustafa Paşa Kapudân-ı zü’l-âl. Câm-i şerifi tecdiden bina: Eyledi ol sahib-i hayrû’n-nevâl. Devr ide devvâr-ı çerh-i tarihi “tıfğğ” oldı nazırîn etsin hayal.1089 (1678–1679). Cami moloz taştan kare planlı olup, üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Yapının ön kısmında altı ağaç direğin taşıdığı sundurma şeklinde bir son cemaat yeri vardır. Bu bölüm camiye sonradan eklenmiştir. İbadet mekânı iki sıra halinde ağaç direklerle üç sahna bölünmüştür. İbadet mekânı duvarlardaki ikişer dikdörtgen pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap yarım yuvarlak niş şeklindedir. Ahşap minber geometrik desenlerle süslü olmasına rağmen üzeri boya ile kapatılmıştır. Bunun dışında bezeme olarak ibadet mekânının üzerini örten tavanda kalem işleri ile yapılmış kıvrık dallar ve yapraklar görülmektedir. Caminin kuzeybatı köşesindeki minare kitabesine göre 1326 yılında yapılmış, kare kaideli, çokgen gövdeli ve tek şerefelidir. TÜRKMENSARILAR KÖYÜ ÇAPANOĞLU CAMİSİ(Merkez) Yozgat ili merkez ilçesine bağlı, Yozgat’a 30 km. uzaklıkta Türkmensarılar Köyü’nde bulunan bu cami kitabesinden öğrenildiğine göre h. 1200 (1786) yılında Çapanoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami kesme taş ve moloz taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri kırma bir çatı ile örtülüdür. İbadet mekânı içerisinde iki ahşap direk tavanı desteklemektedir. Önündeki son cemaat yerine dört basamakla çıkılmaktadır. Burası camiye sonradan eklenmiştir. İbadet mekânı her duvarda ikişer dikdörtgen söveli pencere ile aydınlatılmıştır. Oldukça basit bir yapısı olan bu cami içerisinde üzerinde durulacak bezeme bulunmamaktadır. Mihrap yuvarlak bir niş şeklinde oldukça basit olup, minberin de herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. Son cemaat yerinin duvarına bitişik olan minaresi, taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. ABDULLAH AĞA CAMİSİ Merkez) Yozgat ili, Yozgat-Ankara karayolunda, Köseyusuflu Köyü’nde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Abdullah Ağa tarafından h.1210 (1796) yılında yaptırılmıştır. Hakkı Acun’a göre kitabesi: Bir ibadethane bünyad etti Abdullah Ağa Ba’is-i mafur olan budilerim ruz-u kaze Talib-i merzad hakka vuslat için ol kerim Yapdı cay-ı nazenine böyle Ali bina Teberrük cami-i şerife geldi bir ha’if didi Tarihi yek cami’ül-hayr ey mucibusselâ sene 1210 (1796). Cami geniş bir avlu içerisinde olup, çevresinde bulunan medrese hücreleri ile kütüphanesinden günümüze bir iz gelememiştir. Cami moloz ve kesme taştan kare planlı olup, üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Ön kısmına üç bölümlü bir son cemaat yeri eklenmiştir. Yuvarlak kemerli bir kapıdan içerisine girilen cami duvarlarındaki ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap yarım yuvarlak şekilde olup, istiridye kabuğu olarak sonuçlanmaktadır. Minber oldukça basit ve özelliğinden uzaktır. Cami içerisinde bezeme elemanına rastlanmamaktadır. Yalnızca tavana çıtalarla geometrik ve yıldız motifleri yerleştirilmiştir. Caminin yanında kare kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. ALİ ŞİR (Zaviyesi) CAMİSİ(Akdağmadeni) Yozgat ili Akdağmadeni ilçesi Muşalikalesi Köyü’nde bulunan bu zaviyenin Ali Şir tarafından yaptırıldığı kaynaklardan öğrenilmektedir. Zaviyenin yapım tarihini belirten bir kitabesi günümüze gelememiştir. Ancak Ali Şir’in XIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIV. yüzyılın başlarında yaşadığı dikkate alınacak olursa zaviyenin yapım tarihi de ortaya çıkmaktadır. Zaviye moloz taştan dikdörtgen planlı ve kırma çatılı olarak yapılmıştır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Daha sonra camiye dönüştürülen zaviyenin önüne bir son cemaat yeri eklenmiş ve bunu belirten h.1192 (1778) tarihli bir kitabe de buraya yerleştirilmiştir. Zaviyenin ibadet mekânı olarak kullanılan bölümü dikdörtgen planlı olup, üzeri düz bir tavanla örtülmüştür. İçerisinde herhangi bir bezeme unsuru ile karşılaşılmamıştır. Yarım yuvarlak bir niş şeklindeki mihrabının yanına yeni bir minber yapılmıştır. Bu arada kuzeybatı köşesine de tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Kümbetli Cami (Çayıralan) Yozgat ili Çayıralan ilçe merkezinde bulunan bu caminin yanında Çerkes Bey Türbesi olmasından ötürü Kümbetli Cami ismi ile tanınmıştır. Caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Yalnızca son cemaat yerinde yeni harflerle yazılmış bir yazıda h.1152 (1739–1740) yılında onarıldığı yazılıdır. Bunun yanındaki Osmanlıca bir kitabede ise sadece h.981 (1573–1574) tarihi yazılıdır. Bunlara dayanılarak caminin h.981 (1573–1574) yılında yapıldığı ve sonraki tarihte de onarıldığı sanılmaktadır. Cami kesme ve moloz taştan dikdörtgen planlı olup, ibadet mekânı beşer ağaç direkle üç sahna bölünmüştür. Ancak bu sahınlar birbirine eş ölçüde değildir. İbadet mekânı duvarlardaki ikişer dikdörtgen pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap yarım silindir şeklinde olup, özellik taşımamaktadır. Minberi yeni yapılmıştır. Cami içerisinde kirişlerdeki kıvrık dallı çiçek motifleri dışında başka bir bezeme bulunmamaktadır. Caminin taş kaideli, yuvarlak gövdeli, tek şerefeli, ince uzun minaresi geç devirlerde yapılmıştır. Ayrıca son cemaat yeri de sonraki yıllarda yapıya eklenmiştir. ÇOKRADAN KÖYÜ CAMİSİ (Çayıralan) Yozgat ili Çayıralan ilçesine 7 km. uzaklıktaki Çokradan Köyü’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Yalnızca minarenin bulunduğu yer ile çatı saçağı altında h.1232 (1816–1817) tarihi yazılıdır. Bunun dışında banisi ile ilgili de bir bilgi bulunmamaktadır. Cami moloz taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri kırma bir çatı ile örtülmüştür. İbadet mekânı ahşap bir tavanla örtülüdür. Mihrap yarım yuvarlak niş şeklindedir. Yakın tarihlerde yapılan ahşap minberinin bir özelliği bulunmamaktadır. Cami içerisinde tüm duvarları çevreleyen kartuşlar yerleştirilmiş, ancak bunların içerisine bezeme yapılmamıştır. Bazılarının içerisinde “S” ve “C” kıvrımlı bezemeler görülmektedir. Caminin kuzeydoğu köşesindeki minaresi XX. yüzyılın sonlarında yapılmış, taş kaideli yuvarlak gövdeli olup, yüksekliği ile cami arasında bir uyumsuzluk görülmektedir. SALİH PAŞA CAMİSİ (Sorgun) Yozgat ili Sorgun ilçesi’nde, Sorgun Çayı kenarında bulunan bu cami, kitabesinden ve Ebcet hesabından öğrenildiğine göre h.1228 (1813) yılında Salih Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami 1955 yılında batı duvarı dışında orijinal biçimine uygun olarak tamamen yenilenmiştir. Hakkı Acun’a göre kitabesi: Hz. Desturu Mualla şin ve Salih nam Ehl-i hüner zati mehasini pirâ Daima celp-i dua gastı şehi devrane Sayesinde olup asude güruhu fukara Geldi itmamına bu mabed-i pakn rüşti İki mısraın bu beytin ola tarih-i resa Yüminle eyleye makbul Cenab-ı Allah Köhnede yapdı bu nev camii Salih Paşa. Cami ilk yapımında kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Önündeki son cemaat yerinden içerisine girilen ibadet mekânın üzeri ahşap tavanla örtülmüştür. Üç sahınlı olan bu mekân toplam on dikdörtgen söveli pencere ile aydınlatılmıştır. Bunların üzerinde de on tane dikdörtgen söveli ikinci sıra pencere bulunmaktadır. Cami son onarım sırasında yenilendiğinden, mihrap ve minberi ile birlikte içerisinde dikkati çeken herhangi bir bezeme bulunmamaktadır. Caminin yanında orijinal kesme taştan dikdörtgen kaide üzerindeki yuvarlak gövdeli, tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Pabuç kısmından sonra minare çatı içerisinden yükselmektedir. Bugünkü cami kesme taştan kare planlı, kubbeli ve iki minareli olarak yapılmıştır.Kare planlı olan caminin duvarları altlı üstlü pencerelerle aydınlatılmıştır. Merkezi kubbe büyük yuvarlak kemerler üzerine pandantiflerin yardımı ile betonarme olarak oturtulmuştur. Mimari yönden de herhangi bir özellik taşımamaktadır. ÇAPANOĞLU CAMİSİ (Yerköy) Yozgat ili Yerköy İlçesi, Ankara-Yozgat yolu üzerindeki Saray Köyü’nde bulunan bu caminin kitabesi bulunmamaktadır. Yapımı ile ilgili bilgi mihrabın iki yanındaki şamdanlar üzerindeki kitabeden öğrenilmektedir. Buna göre cami Kapucubaşı Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından h.1163 (1749) yılında yaptırılmıştır. Caminin köşe duvarları ile pencere kenarları kesme taştan, diğer duvarlar da moloz taştan örülmüştür. Cami son cemaat yeri ile birlikte dikdörtgen plan şeklinde olup, ibadet mekânında tavanı destekleyen iki ahşap sütun bulunmaktadır. Üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Ön kısımdaki son cemaat yeri daha geç dönemde yapılmıştır. İbadet mekânına yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmekte olup, bunun iki yanındaki pencereler kapı şeklinde genişletilmiştir. Mihrap mukarnaslı ve beş köşelidir. Bu köşelerin her biri üzerine zincirlere asılı kandil motifleri yerleştirilmiştir. Ayrıca mihrabın bütünü dikdörtgen bir çerçeve içerisine alınmıştır. Mihrap üzerindeki taç kısmı kıvrık dal ve çiçek motifleri ile bezelidir. Cami içerisinde ahşap ve kalem işi bezemeler bulunmaktadır. Buradaki ahşap süslemelerde “S” kıvrımları ve ibadet mekânının duvarlarında da karşılıklı çiçek motifli panolara yer verilmiştir. Caminin son cemaat yerinin sağında bulunan minare, eski minare kaidesi üzerine 1957 yılında yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli olarak yapılmıştır.
-
İlin asıl adı BOZOK olup zamanla Yozgat olarak değiştirilmiştir. Oğuzların BOZOK koluna mensup Türkmenlerin bu bölgeye akınıyla birlikte yöre BOZOK ismiyle anılmıştır. 1800'lü yıllara doğru bu ismin yanı sıra YOZGAT adı da telaffuz edilmiştir. Yozgat adının kaynağı konusunda ise değişik söylentiler ileri sürülmektedir. Türkmenler ot'a yoz derler. Horasan'dan gelip Çapanoğlu Aşireti bu bölgeye geldiklerinde yemyeşil uzanıp giden bir otlakla karşılaşınca sürülerini bu otlağa bırakıp çadırlarını kurmuşlardır. Zamanla çadırların yerini taş ve ker**** binalar almış ve küçük bir kasaba meydana gelmiştir. Türkmenler bu kasabaya Yoz Kant (Otlak Kenti) ismini vermişlerdir. Zamanla bu kelime Yozgat olarak halk diline yerleşmiştir. Yozgat ili ile ilgili efsane şöyledir: Çapanoğlu aşireti henüz Yozgat bölgesine varmış, sürüler otlağa bırakılmıştı. Çadırların yanında aşiretin en yaşlısı Cabbar Ağa koyunlarını otlatırken bir yandan da elinde tespih kalben zikrederken, nur yüzlü ak sakallı bir bir derviş Cabbar Ağa'dan su istedi "Suyum yok ama buz gibi bir bakraç süt var. Az önce gelinim Gülsüm Hatun getirdi. Kabul edersen çok sevinirim." dedi. Nur yüzlü zat oturdu ve üç nefeste bütün bakraç sütü içince Cabbar Ağa hepsini içtiği için çok memnun oldu. Nur yüzlü zat Cabbar Ağa'nın sırtını okşadı ve "Gönlü gani, mülkün de fâni olsun. Yozuna yoz katılsın, köyün oban Yozkent olsun." dedi ve kayboldu. Bakraç içinde süt ise eksilmemiş halde duruyordu. Bu hâdiseyi, Aşiret Beylerine anlattı ve hepsi bu zatın Hızır aleyhisselâm olduğuna inandılar ve bulundukları yerde kalarak Yozkent kurmaya karar verdiler. Efsanenin diğer bir söylentisine göre de: Aşiret Reisi Ömer Cabbar Ağa'nın yüzü çopurdu. Bu yüzden kendisine Çopur veya Çapar Koca derlerdi. Söylentiye göre Cabbar Ağa, sürülerini bir yaz günü yaylakta otlatırken karşısına Hızır (AS) çıkıyor ve davar sahibi Cabbar Ağa'dan içmek için süt istiyor. Güler yüzlü Ömer Ağa hemen misafirine ikramda kusur etmeyerek, gönül hoşluğu ile sütü ikram eder. Hızır (AS) sütü içtikten sonra çok memnun kalır ve Cabbar Ağa'ya "Çobanoğlu, yozuna yoz katılsın, memleketinin adı Yoz-Kat olsun" diyor. Bu sözü söyleyerek kayboluyor. Temeli böyle olan Yoz-Kat söylene söylene Yozgat halini alıyor Başka bir rivayete göre Yozgat Saray Köyü'nden itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişindin ve rakımının yüksekliğinden dolayı önceleri Yüz kat denmiş, zamanla bu isim söylene söylene Yozgat halini almıştır. İsmin kaynağı hakkında her ne kadar tatmin edici bir bilgi yoksa da uzun yıllar bu havalinin böyle anıldığı bilinmektedir Birinci Büyük Millet Meclisinde Kütahya Mebusu Cemil Bey tarafından verilen bir takrir ile Yozgat ismi Bozok olarak değiştirilmiş, bilahare 23 Haziran 1927 tarihinde Bozok Mebusu Süleyman Sırrı (İÇÖZ) Bey ve arkadaşlarının verdiği bir takrirle Bozok ismi tekrar Yozgat olarak değiştirilmiştir.
-
Başkente yakınlığı, Yozgat giyim kuşamını da büyük ölçüde etkilemiştir. Dokuma ve evde dikilen giysilere dayanan geleneksel giyim kuşamın yerini hazır giyim almıştır. Geleneksel kadın giyiminde üçetek en yaygın entaridir, altına don ya da huzmeli şalvar giyilir. "Delme yelek" veya "Salta" ve bunun uzun kollusu "Libade" özellikle genç kızlarda yaygındır. Başa, pullu veya kudazı, fes, tepelik üstüne düz ve açık renkli yazma bağlanır. *** Varlıklı kesim, özel günlerde bele gümüş kemer bağlar, ayağa yün çorap, lapçın kundura veya çarık giyilir. Dışarlak olarak kullanılan çarşaf daha sonra mantoya dönüşmüştür. *** Geleneksel erkek giyiminde; yakasız mintan, geniş kollu hırka veya kolsuz salta ve yelek üst giysileri arasındadır. Ceketi andıran bol dikimli aba ve zıpka geleneksel erkek giyiminin özgün öğelerindendir. Başa kudazı, fes veya eğri dolanmış kefiye giyilir. Yün çorap lapçın, kundura, çarık giyimi bütünleyen öğelerdir. Yozgat Yöresinde Kadın ve Erkek Kıyafetleri: Kadın Kıyafetleri: Yozgat Yöresinde kadınlar eskiden şu parçalardan oluşan kıyafetleri giyerlerdi; Fes : Düz keçe dövülerek üçgen şekline getirilip başa oturtulur. Üzerine beyaz kumaş kare şeklinde kesilip, iğne ile işlenip yukarıya doğru daraltılır. Fesin ön kısmı altın paralar, işlemeler ve boncuklarla süslenir. Merkeze bağlı köylerde feslerin önünün ay yıldızla da süslendiği görülmektedir. Üzerine de kıvrak bağlanır. Cepken : Yuvarlak yakalı ve uzun kolludur. Önü açıktır. Her tarafı Gümüş, Altın veya düz simle işlenir. Genelde Şalvarla aynı renkte olup, birlikte giyilir. Şalvar : Şalvar üç etek altına giyilen ve cepken altına giyilen olmak üzere iki çeşittir. Çepken altına giyilen şalvar, çepkenle aynı kumaştan olup çepkendeki işlemeler şalvarda da vardır. Üç etek altına giyilen şalvar, tek renk olabileceği gibi işlemelide olabilir. Şalvarın bel kısmında bir iple bağlanabilmesi için iki parmak kalınlığında uçkurluk vardır. Entari : Üç eteğin içine giyilir. Yaka ağızları ve kollar kanefiçe denilen işleme ile süslenir. İşlemelerde kök boya ile boyanmış ipler ve canlı renkler kullanılır. Bel Boncuğu : Bel kuşağının incesi olup, boncuklarla ve püsküllerle süslenerek yapılmış ve kuşağın ucuna takılan bir parçadır. Çorap : Beyaz yün veya renkli yünlerden işlemeli çoraplardır. Günümüzde bu parçalardan oluşan kıyafetler sadece özel günlerde giyilmekte olup, kadın kıyafetleri boydan elbise ve etek ceket olarak görülmektedir. Erkek Kıyafetleri: Erkek Kıyafetleri de kadın kıyafetleri gibi eskiden şu parçalardan oluşurdu; Fes : Dövülmüş düz keçe külah şekline getirilerek elde edilir. Üzerine “Poçu” veya “Kıvrak” bağlanır. Cepken : Kilim tezgahlarında dokunan kabaca kumaşlardan dikilir. Önü tamamen açıktır. Kollar uzundur. İlik ve düğme bulunmaz. Kol ağızları yırtmaçlı ve işlemelidir. Potur : Genel olarak keçeli kalın kumaştan dikilir. Bel kısmında iki parmak kalınlığında uçgurluk bulunur. Uçgurluk iple bağlanır. Poturun paça kısımları aşağı doğru daralır, kalça kısmı toplu bir şekilde genişçe dikilir. Bel Kuşağı : El tezgahlarında renkli ve düz olmak üzere iki şekilde dokunmuş eni 20-30 cm arasında değişen uzun kuşaktır. Çorap : Beş şişle örülen yünden çoraplardır. Çarık : Tabaklanmış deriden yapılır. Üst kısmı Deri veya iple büzülerek ayakta kalıplanarak giyilir. Yağlık : Bel kuşağına tutturularak yana bağlanan mendil.
-
CAMİ TEMELİNİN SAĞLAM OLMASI: Büyük Caminin temeli kazıldığında temelden su çıkar. Temele ardıç ağaçları çaprazlama atılarak temel duvarı örülür. Temel duvarının örülmesinden sonra caminin ustabaşı ortalıktan kaybolur, ve cami inşaatı devam etmez. Yedi yıl sonra ustabaşı gelir caminin inşaatına devam ederek camiyi tamamlar. Niçin kaybolduğu sorulunca: "Cami temelinin yerleşip yerleşmediğini ölçtük. Böylece camiyi sağlama aldık. Bu cami duvarı kolay kolay çatlamaz." der. CUMADA HIZIR BULUNMASI: Bir gün Büyük Cami inşaatına harç karan amelelerden birinin yanına ak sakallı ihtiyar bir adam gelir. Camiye emeğinin geçmesi için çalışan işçiden küreği alır, bir müddet harç kardıktan sonra küreği tekrar işçiye vermek ister. İşçi küreği geri almaz ve ihtiyara: "Ben senin kim olduğunu biliyorum. Her sabah namazında bu camide olacağına söz verirsen küreği alırım. Yoksa almıyorum." der. "Her sabah namazı için söz veremem ama, her kandil ve cuma namazlarında bu camide olacağıma söz veriyorum." diyen ihtiyarın elinden işçi küreği alır. Ak sakallı, fani görünüşlü Hızır oracıkta kaybolur. Halk Hızır Aleyhisselâm'ın her cuma ve kandil namazlarında Büyük Cami'de olduğuna inanmaktadır. ÇAMLIK SÖYLENCESİ: Yozgat'ın en ünlü dinlenme yeri Çamlıkla ilgili söylenceye göre; Çamlığa ilk fidanı Aslı'nın ardından diyar diyar dolaşan Kerem dikmiştir. Yolu Yozgat yöresine düşen Kerem Aslısını sormuş, bulamayınca Çamlığın bulunduğu kıraç yamaca bir fidan dikmiş; "Bu çamdan nice çamlar filizlenir, koruk olur, bizi söyler bizi fısıldar." deyip yollara düşmüştür. O gün bu gündür çamlık, hafif bir yelde sevda türküleri söyler, içli sevgi ezgileri fısıldar. Sevdalıların buluştuğu Çamlık için böyle bir efsane söylenir halk arasında. GELİN KAYASI: Yozgat Nohutlu Tepesinin arkasında bulunan cehrilik yakınlarında deveye binmiş geline benzeyen kayalar bulunmaktadır. Bu kayalara "Gelin Kayası" denir. Köyün birinden gelin alayı gelmektedir. Eşkıyalar gelin alayını çevirirler. Niyetleri kervandaki gelini alıp esir pazarında satmaktır. Gelin alayının erkekleri eşkıyalarla vuruşurlar ve hayatlarını kaybederler. Eşkıyalar gelini ve damadı yakalamak üzeredirler. Yakalanacaklarını anlayan gelin ve damat Allah'a dua ederler. "Allah'ım bizi bu eşkıyaların eline düşürme, bizi ya taş et, ya kuş et." Duaları kabul olunur. Güzel gelinle birlikte eşkıyalar, develer ve atlar oracıkta taş olurlar. Damat ise kuş olup gökyüzüne uçuverir. Güzel gelinin ağlarken gözünden döktüğü yaşlar sel olur ve orada kırmızı lalecikler bitmeye başlar. Zamanla bu laleler tüm tepeyi kaplar. Eğrice'de (Mayıs'ın ikinci haftasında) cehrilik laleleri kırmızı kırmızı açar ve beyaz güvercinler gökyüzünde süzülürler. Yozgatlı avcılar buradaki güvercinlere kesinlikle ateş etmezler. KIZLAR KAYASI (Çekerek/Yozgat): Çekerek'ten Zile'ye giderken Çekerek ırmağının yanında Cenevizler döneminde yapılmış yüksek ve sivri bir kayanın üzerinden ırmak yönüne doğru ve toprak altında yaklaşık iki yüz merdivenle inilen bir kaya vardır.Söylentiye göre; kayanın doğusundaki yüksek tepeye yerleşenler Irmaktan su almak için bu merdivenleri yapmışlardır. Bir Rum Beyinin hasta kızı için bu merdivenleri yaptırdığı da rivayet edilmektedir. Bir başka rivayete göre ise keşişin birinin güzel bir kızı varmış, iki genç, bu kızı isterlermiş. Keşişin işe kızını her iki gence de vermek gibi bir niyeti yokmuş. Gençlerden birine bu yüksek kayadan girilerek merdivenlerle Irmağın karşı tarafına geçilecek bir yol yapmasını; öteki gençten ise ırmağın üzerinden geçecek bir köprü inşaa etmesini ister. Kim önce bitirirse kızı ona verecektir. (Kızlar Kayasından 500 mt. aşağıda bu köprünün ayakları mevcuttur.) iki gençten biri köprüyü, diğeri merdivenli geçit tünelini yapar. Ancak birbirlerinden haberdar değildirler. Keşiş köprüyü yapan gence ötekinin daha önce bitirdiğini kızı ona vereceğini söyler. Bunu duyan genç kafasına külüngü vurarak kendini öldürür. Keşiş daha sonra kayayı oyan gence, kızı köprüyü önce bitirdiği için öteki gence verdiğini söyler. Bunun üzerine bu genç de kendisini yüksek kayalardan aşağı atarak öldürür. YOZGAT'TA KIŞ: Kışa sormuşlar; - Nerede bulunursun ? - Erzurum'da - Orda yok isen - Sivas'a bakın - Orada da yoksan ? - Mutlaka Yozgat'ta olurum! demiş. Şair Fenni de bir beytinde: "Haşa lamyezelsin karışılmaz işine Yozgat'ın bir ay yazı var, onu da kat kışına." der. SARIKAYA KAPLICALARININ EFSANESİ (KRAL KIZI HAMAMI): Roma Kral Kızı Hamamı diye bilinen Sarıkaya Kaplıcalarının efsanesi halk arasında şöyle anlatılır: Kayseri'de oturan Roma Krallarından birinin kızı amansız bir hastalığa yakalanır. Kral kızını birçok hekimlere götürür, tedavisi için her şeyi yapar. Ama güzelliği dillere destan bu kızın derdine çare bulunamaz. Kızın hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte kız artık yürüyemez bir haldedir. Ayakları tutmamaktadır, dizleri küt olmuştur. Bugünkü adıyla kızın hastalığı romatizmadır. O günlerde Sarıkaya sazlık ve bataklıktır. Sıcak suyun olduğu yerde küçük bir gölet oluşmuştur, balçık halinde çamurlu bir hamamdır burası. Kral küçük kızını son çare olarak bu sıcak suyun bulunduğu yere gezsin diye gönderir. Artık ömrünün sayılı günlerini yaşayan zavallı kız avunmak için bu çamurlu gölet kenarında dolaşmakta, zaman zaman da arkadaşlarıyla çamurlara girmektedir. İşte gezmek ve avunmak için girdiği çamurlar ve sıcak su kıza iyi gelir. Bir müddet burada kalır, gün geç tikçe kızın hastalığı iyi olmaya başlar. Küt dizleri açılır yavaş yavaş adım atmaya, yürümeye başlar. Sonunda tamamen iyileşen güzel kızın buradaki sıcak sudan iyi olduğu anlaşılır. Bunun üzerine kızın babası kral, buraya mermerden bir havuz yaptırır, etrafını kesme büyük taşlarla çevirttirir, önceleri kimsenin olmadığı bu havuz çevresinde bir şehir oluşur. Kralın kızının adı bu yeni şehre verilir. Yetmiş bin nüfuslu bu şehrin adı "Öper" veya "Hoperi"dir. Şehrin ulaşımı ise Sarıkaya'nın Beştepeler mevkiinden geçen Yozgat ve Kayseri şoselerinden sağlanmaktadır. Bu büyük şehir bir deprem sonucu yok olmuştur, sadece hamamların olduğu yer kalmıştır. KERKENES DAĞI EFSANESİ: Melik Acem, Keykubat'ın oğlu Keykavus Acem toplumundandır. O zaman Türk islam Efrasyab yidinde bulunuyordu. Nahiyeyi sebah Yemen ve hatta M.ö. 4000 yıllarında yaşamış olan Süleyman (A.S.) yidinde bulunan şehirlerdir. Keykavus Süleyman Peygamberden çalışkan, yiğit insanlar istedik! "Benim yidimde bulunsunlar onlara şehir yaptıracağım" dedi. Süleyman (A.S.) da istediği insanlardan Keykavus'un emrine verdi. Rüstem Destan Subaşılık görevi yürütüyordu. Keykavus'un Siyaveş isminde bir oğlu oldu. Oğlunu Rüstem Destan'ın emrine verdi, iyi yetişmesi ve askerlik bilgisinin artırılması için onun yanında bulunmasını istedi. Keykavus şehir inşasına uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda 7 fersah (Fersah=5 KM.) o şehrin etrafına da 4 kat metin boru yaptılar, şehrin inşasını tamamladıktan sonra, insanlar gelip şehre yerleştiler, o şehrin ismini de Kerkenes koydular, insanlardan bu şehrin güvenliğini sağlamak için belli bir grup nöbetçi koydu. Ama deprem neticesinde Kerkenes viran oldu, insanlar şehrin yerle bir olmasını engelleyemediler. Bunun üzerine Keykavus güvenliği sağlamakta görevli bulunan nöbetçileri ve diğer ilgilileri öldürttü, şehir neticede viran oldu. Keykavus hayatta bulunan birlikleri ile Yemen'e vardı. Padişah ile birlikte savaşarak Keykavus ve taraftarları yenildi.
-
Halk Edebiyatı YOZGAT'TA ATASÖZLERİ: At alırsan yazın,deve alırsan güzün, avrat alırsan gezin ha gezin. Tarla alırsan bozdan, avrat alırsan kızdan. Martta yağmur yağmasa, nisanda yağsa dinmese, mayısta sıçan siğmese, Ekinim sulanır yaz olur, koyunum yayılır, yoz olur. El sana daşınan (taş ile) sen ona aşınan var. Erine göre bağla başın, horantana göre vur aşın. Şubatın arpası, martın körpesi. Erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır. Boşboğazın sigarası yanmaz. Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya. Su içene yılan bile değmez. Kara kazanın yanına varma, karası bulaşır. Even it, gözsüz enikler. Uzaktan davulun sesi, goygun gelir. Abdalın eşeği kaçmış da keşkem de keşkem demiş. Eşeğin canı yanarsa atı geçer. Yal yiyen it, yüzünden belli olur. Davar; kömünü itsiz, sahibini etsiz bırakmaz. Ağır otur, batman götür. Bağı gör, üzüm olsun, üzüm yemeye yüzün olsun. Dek duranın devesi ölmez. Devenin dişi, avradın yaşı sorulmaz. Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma. El eli yur, el de yüzü. İtin ürmiyenini kapıya koymazlar. Sel gider, kum kalır. DUALAR: Allah kolan kuskun bekliği versin. Tuttuğun altın olsun. Altın halkalardan tut. Kızınan komşu, oğlununan oba ol. Eline sağlık, babana rahmet. Ömrün uzun olsun, düğünün güzün olsun. Allah seni helal süt emmişlere eş etsin. Hızır Aleyhisselam yoldaşın olsun. Ne ediyim, nice ediyim deme, kül diye avuçladığın altın olsun. Kurban olduğum Allah, ömrümden alsın ömrüne versin. İtin olayım, kulun kölen, kurbanın olayım. BEDDUALAR: Babanın bekini, zıkkımın kökünü ye. Baba ciğerine sarılsın. Yaşın donun kara gelsin. Sağlığına sap çekiyorum. Allah canını alsın. Sesin kara yerlerden gelsin. Kaynar kazanlara gir. Allah kınalı parmak tutturmasın. Muradın koynunda kalsın. Sakalın gözüne ekilsin. Allahından bul, kör olasıca, adı batasıca. Sürüm sürüm sürünsün inşallah. Allah belanı versin. DEYİMLER Leblebiden nem kapar. Çapanoğlunun abdest suyu. İşin içinden çapanoğlu çıkar. Var yurduyun kıymetini bil. Almıyacaktın da pekmezime neye suyu kattırdın. Ardıç kadı çam müttü. YOZGAT BİLMECELERİ Başı yeşil, emir değil, Sırtı kara, demir değil. İçi beyaz, peynir değil. (Turp) Hey havayı havayı, Yüksek yapar yuvayı, Demirciler yapamaz, Kuyumcular dökemez. (Örümcek yuvası) Beyaz gömlek giymiş, İyi bilinmez, Arapça söyler, dili bilinmez. (Leylek) Nazeninim naz gösterir, Ne zaman yanına varsam, Tığlı hançer gösterir. (Gül) Yeşil ile başladım, Sarı ile işledim, Kırmızı ile bitirdim, Dünya aleme yedirdim. (Kiraz) Bir küçücük arpacık, Başındadır tablacık. (Çivi) İki kaşık, Duvara yapışık. (Kulak) Beş kardeş geldi,sildi,süpürdü (El) İçinde var beyler aşı, Pişirirsen aş olur, Pişirmezsen kuş olur. (Yumurta) Bir küçücük fıçıcık, İçi dolu turşucuk. (Limon) Al duvar üstünde beyaz güvercin (Diş) Ali beyin kavağı, Ne dalı var,ne budağı, Başına kuş konmuş, Ne dili var, ne damağı. (Lamba) Eştim eştim, kum çıktı, Kumdan minare çıktı, Bıldırki yetim oğlan, Yine meydana çıktı. (Çiğdem) Fır fır uçar, Ak pak saçar. (Değirmen) Ak üstünde karalar, Birbirini kovalar. (Yazı) Şu dağlar, ulu dağlar, Kürk üstüne kürk bağlar. Ne satan ağlar, ne alan ağlar, Başını kesen ağlar. (Soğan) Kavakta karga, Vurdum indirdim arga, İçi dolu kavurga. (incir) Üstünü çorap yaptım, Altını kebap yaptım, Kestim senede bir gün, Büyük bir sevap yaptım. (Kurban) Cambul cumbul çaydan geçtim. Cumbultusu bana değmez. Al kumaştan biçindim, Kırpıntısı bana değmez. (Rüya-Düş) ÇEVREDE SÖYLENİLEN TEKERLEMELER: Varışına geliş, tarhana aşına bulgur aşı. Elifi görse mertek sanır. Yiyeceğin bulgur sıkısı, yatacağın ahır sekisi. Zehirinen zemberek. Kör, kör, köremez, kör eşeğe binemez. Hadi kızım elmas, buralar bize kalmaz. Adana'yı yılan, Yozgat'ı ilvan, Kayseri'yi yalan batırır. Ektiğim nohut, biçtiğim nohut, çarşıya gelmiş de leblebi olmuş. Akrabayız, akrep olduk bizbize, hilemiz çıktı meydana, bakmaz olduk yüzyüze. Ben görmedim sadıkane gittiğini, akrep etmez akrabanın ettiğini. Kışa sormuşlar; Nerede bulunursun ? Erzurum'da demiş. Orda yok isen, Sivas'a bakın. Orada da yoksan ? Mutlaka Yozgat'ta olurum! Kuru kuru kabak, del,del, boynuna tak. Okta da var, yayda da; seni dokuyan çıkrıkta da. Danışı danışı danayı kurda yedirdik. Ne istiyon bacından, bacın ölüyo acından. Yarım elma, gönül alma... Yaz gününün yağmuruna güvenme; yağar, yağar, arkasından gün çavar. Dul avradın ağıdına güvenme, ağlar, ağlar, arkasından yar arar. Kanağın suyu kamberlinin taşı. Şapıldağın bağı var, üzümü yok, yaprağı var.
-
YOZGAT YEMEKLERİ ARABAŞI MALZEMESİ Hamur İçin: Bir ölçü Un 6 Ölçü Su Tuz Çorba İçin: Tavuk veya Hindi Bir Kaşık Yağ Bir Kaşık Salça Tuz, karabiber, Kırmızı Biber Bir Miktar Un YAPILIŞI Altı ölçek su bir kapta kaynamaya bırakılır. Öte yandan bir ölçek un yeteri kadar su ile karıştırılarak bulamaç haline getirilir. Bu karışım kaynamakta olan suya boşaltılarak bir süre oklava ile karıştırılır. Bir iki taşım kaynayıp kıvama geldikten sonra ateşten indirilip, sulanmış tepsiye dökülerek eşit miktarda dağılması sağlanır. Soğumaya bırakılır. Diğer taraftan altı kaşık un bir kaşık yağ ile birlikte hafif ateşte pembeleşinceye kadar kavrulur. Soğuk su ilave edilerek bir tencerede kaynamakta olan tavuk suyunun içine boşaltılıp yeteri kadar tuz ilave edilip 15 dakika kaynatılır. Tavuğun göğüs etleri küçük parçalara ayrılıp çorbanın içerisine atılır. Soğumaya bırakılan hamur ıslak bir bıçakla baklava dilimleri şeklinde kesilir. Tepsinin ortası çorba kasesi sığacak şekilde açılır,açılan yere çorba kasesi yerleştirilir,kesilen hamurlar kaşık üzerine yerleştirilerek çiğnenmeden yutulur. MADIMAK MALZEMESİ 1.5 kilo Madımak Bir kase yoğurt 150 gram Pastırma Bir iki diş sarımsak Tuz, biber, yağ, salça YAPILIŞI 1.5 kg. madımak temizlendikten sonra satırla kıyılarak iyice küçültülür. Bir tencereye yağ, salça, pastırma konularak kavrulur. Kıyılan madımak üzerine ilave edilir. 15 dakika pişirildikten sonra servis yapılır. Sarmısaklanmış yoğurt isteğe göre sos olarak kullanılır. TESTİ KEBABI MALZEMESİ 1 adet Testi 3 kilo Kuşbaşı et 1 kilo Domates 300 gram Sarımsak 200 gram Sivri biber 200 gram Tereyağı Karabiber, tuz YAPILIŞI Doğranmış domates, sivri biber ve sarımsak kuşbaşı ete katılarak ezmeden iyice karıştırılır. Yeterince tuz ilave edilir. Testi içi iyice yıkandıktan sonra karıştırılan malzeme testinin içerisine doldurulur. En üste tereyağı konulur. Testinin ağzı hamur ile kapatılır ve ortası hafif açılır. Genellikle açık havada odun veya meşe kömürü yakılmış bir ateşte pişirilir. İki saate yakın bir zamanda pişen yemeği ilk defa yapanlara meşe kömürüyle yapmaları tavsiye edilir. Yemek piştikten sonra testi kırılarak yemek testinin içinden servis yapılır. YOZGAT BÖREĞİ Yarım kg ıspanak, 1 baş kuru soğan, 100 gram pastırma, 1 adet domates, 1 çorba kaşığı margarin, 1 adet yumurta, karabiber, yarım kg yufka, kızartamak için sıvıyağ Ispanağı temizleyip, yıkadıktan sonra, su koymadan, kısık ateşte haşlayın. Haşladığınız ıspanağı hafifçe ezin. Bu arada bir tavaya margarini alın. Soğanı yemeklik doğrayın. Margarinle beraber kavurun. Domatesi rendeleyerek ilave edin. Pastırmayı küçük küçük doğraya-rak tavaya alın. En son olarak da ıspanağı ve çiğ olarak malzemeye karıştıracağınız yumurtayı ve karabiberi ekleyin. Yufkaların her birini 4'e bölerek içine hazırladığınız içten koyun. Dilediğiniz şekilde sarın (muska ya da paçanga böreği gibi olabilir). Börekleri kızgın yağa atın ve altın sarısı renk alana dek kızartın. BULGUR PİLAVI MALZEMESİ: 3 su bardağı bulgur, yarım su bardağı haşlanmış nohut, 1'er soğan, havuç ve domates, 1 çorba kaşığı tereyağı, 100 gr. margarin, 4 su bardağı et suyu. Domates, soğan ve havucu rendeleyip, kızdırılmış yağda hafif pembeleştirin. Üzerine et suyunu ve nohutları ekleyip, 10 dakika kadar kaynatın ve bulguru ilave edin. Ateşi kısıp, tencerenin kapağını kapatarak, bulguru suyunu çektirin. Tereyağını kızdırıp bulgurun üzerine gezdirin. ŞÖBİYET MALZEMELER 1 kg un 2 yumurta 1 su bardağı yoğurt 1 su bardağı ayçiçek yağı 1 çay kaşığı karbonat 1 yemek kaşığı sirke Biraz tuz Tav yağı; 1-1,5 lt sıvı yağ 750 gr tereyağı veya margarin Şurubu; 3 kg tozşeker üstünü geçecek kadar su 1 limon Açmak için; 1 kg un 500 gr ev nişastası İÇİNE; 300-500 gr ceviz içi YAPILIŞ TARİFİ Yukarıdaki yazılan ölçülerle, kulak memesi yumuşaklığında bir hamur hazırlayın. İyice yoğurup özleştirin.Nemli bir bezin altında yarım saat bekletin. Sonra hamuru 20 pazıya ayırıp tekrar yarım saat dinlendirin. Pazıların altına ve üstüne bolca nişastalı un serperek incecik açın. Yufkaları bir örtü üzerine serin. yufkaları üst üste koyup sekizer santimlik kareler halinde kesin. Ortalarına dövülmüş ceviz koyup üçgen biçiminde kapatın. Hamurları 3 tepsiye yerleştirin. Katı yağları önce eritin ve tortusu dibine çökünce başka bir kapta kaynatılan sıvı yağla karıştırın. Kaynayan tav yağının 1/ 3 ünü bir kepçeyle alıp tepsinin birine gezdirin. Kalan yağı da diğer tepsilere dökün. Fırında pembe renkte pişirin. Üç kilo şekerden orta koyulukta bir şurup hazırlayın. Soğuyan tatlıların üzerine ılık şerbeti gezdirin. Kıyılmış yeşil fıstık serpin.
-
YER ŞEKİLLERİ: Ülke topraklarının %1.82'sini oluşturan Yozgat ili, yer şekilleri bakımından genelde sade bir yapıya sahiptir. Yer şekillerinin büyük bölümünü platolar kapsamaktadır. Platolar üzerinde yüksekliği fazla olmayan dağ ve tepeler vardır. Plato yüzeyini parçalayan vadi tabanlarında ve çukur yerlerde alüvyal ovalar oluşmuştur. İl topraklarının yeryüzü şekillerine oranı aşağıda görüldüğü gibidir. %54.4 Platolar %33.7 Dağlar %10.9 Ovalar PLATOLAR: Yozgat ili İç Anadolu Bölgesi'ndeki en geniş plato alanlarından olan "Bozok" platosu üzerinde yer almaktadır. Bozok platosu Kızılırmak yayının çevirdiği dalgalı bir arazi üzerindedir. Ortalam yüksekliği 1200-1400 metre arasında değişmektedir. Kızılırmak, Delice ırmak ve kolları tarafından derince yarılmış olan platonun yüksekliği kuzeybatı ve batıya doğru azalmakta olup, 700-800 metre yükseklikte olan kızılırmak taban ovasında sona ermektedir. Platonun güneyi lavlarla örtülüdür. Akarsular bu volkanik alan içerisinde gömülerek derin vadiler oluşturmuştur. Platonun kuzeydoğu kesiminde ise kalker tabakalarının yaygın olduğu daha dalgalı arazi yapısı görülmektedir. DAĞLAR: Platolardan sonra ilde en geniş alanı kaplayan yer yüzü şekli dağlardır. İlin doğu ve kuzeydoğu kenarlarında yer alan dağlar genellikle yüksekliği fazla olmayan kıvrımlı sıradağlar ve aşınarak açılmış tepeler biçimindedir. Kızılırmak vadisi boyunca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Akdağlar ildeki en önemli sıradağlardır. Kıvrımlı sıradağlar halinde uzanan Akdağlar, Kızılırmak'ın akış yönünü belirlemiş ayrıca ilin doğu komşusu olan Sivas'a doğal bir sınır olmuştur. İç Anadolu Bölgesi'nde önemli dağ sıralarından olan Akdağlar'ın yapılarında genellikle II. zamanın kalkerleri yaygın olup, eteklerinde ise neojen tortulları yer almaktadır. İlde ikinci önemli dağ sırası Deveci Dağları'dır. Bozok platosunun kuzeyi boyunca uzanan Deveci Dağları Yozgat-Tokat illeri ile İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri arasında doğal bir sınır oluşturmaktadır. Çorum sınırındaki Zinciri ve Akdağ, Kayseri sınırındaki Akdağların devamı olan Gevencik ve Keklicek dağları ilin diğer önemli dağlarıdır. Bozok platosu üzerinde arazinin dalgalı görünüşünü bozmayan, nisbi yükseklikleri 250-300 metre arasında değişen tepelik alanlarda çoktur. Aşınmaya uğramış bu tepeler seller tarafından parçalanarak kırgıbayrı (badlant) adı verilen keskin sırtlarla birbirinden ayrılan pürüzlü yüzeylerden oluşmuştur. OVALAR: İlde ovaların kapladığı alan azdır. Ovalar genellikle tepeler arasındaki çukur yerlere alivyonların çökmesiyle oluşmuştur. İl genelinde Boğazlıyan, Sarıkaya ve Yerköy ilçelerinde ova arazisi daha geniş yer tutmaktadır. En önemli ovalar Boğazlıyan ve Yerköy ovalarıdır. Yerköy ovası, tepelikler arasında Delice Irmağı'nın taşıdığı alüvyonların çökmesiyle oluşmuş alüvyal bir düzlüktür. Boğazlıyan ovası da ilçenin batısında çevresindeki tepelerden inen dere ve çayların taşıdıkları alüvyonlarla örtülü olup; 6-7 kilometre boyunda, 5-6 kilometre enindedir. Sarıkaya ovası ise ilçesinin 5-6 kilometre kuzeyinde yine aynı şekilde oluşan verimli bir ovadır. Bu ovanın kenarlarında Karayakup, Hasbek ve Çıkrıkçı köy ve kasabaları bulunmaktadır. Ayrıca çıplak yüzeylerden inen seller vadi diplerinde taban ovaları oluşturmuştur. Çekerek Suyu Vadisi ve Karanlık Dere'de yer alan bağ-bahçe arazileri bu özelliktedir. Bu verimli topraklarda vadilerdeki ılık ikliminde etkisiyle üzüm, ayva gibi çeşitli meyveler yetişmektedir. Vadi kenarları ve dağ eteklerinde sellerin bıraktığı materyallerden birikinti konileri oluşmuştur. Bu birikinti alanlarına Karamağra Deresi'nin tabanlı vadisi kenarlarında belirgin olarak rastlanmaktadır. AKARSULAR: Kızılırmak'ın İç Anadolu Bölgesi'ndeki en büyük kolu olan Delice Irmağı, Yeşilırmak'ın önemli kollarından biri olan Çekerek Suyu ile bunlara bağlı küçük dere ve özler ilin başlıca akarsu ağını oluşturmaktadır. Bu akarsuların tümü yağmur, kar, erime ve kaynak suları ile beslenmektedir. Rejimleri ilde görülen yarı kurak iklimden dolayı düzensizdir. Yaz mevsiminde sular iyice çekilmekte hatta bazı küçük dereler kurumaktadır. İlkbaharda da ise kar erimesi ve ani sağnak yağmurlar ile kabarmaktadırlar. Akarsu yatakları çoğu yerde sulama amaçlı baraj ve göletlerin yapımına elverişlidir. Bunlar değerlendirildikçe bölgede sulu tarım yaygınlaşacaktır. İKLİM: İlde İç Anadolu Bölgesi'nin karasal iklimi egemendir. İl alanının önemli bir bölümünü kaplayan bozok platosu, güney ve kuzey Anadolu dağ sistemleriyle deniz etkilerine kapatılmıştır. Bu nedenle yazla kış ve geceyle gündüz arasındaki ısı farkları yüksektir. Bu sert iklim koşulları Yeşilırmak havzasına giren Çekerek Vadisinde biraz yumuşamaktadır. Bu kesimlerde az da olsa Karadeniz ardı iklim etkisi görülür. BİTKİ ÖRTÜSÜ: İl yüzeyinin %9'u ormanla kaplıdır. Kurak iklimin sonucu tabii bitki örtüsü bozkır halindedir. İlin ormanlık yöreleri daha çok Akdağmadeni ve Çekerek ilçelerinde bulunmaktadır. SICAKLIK: Yozgat ilinde en sıcak geçen aylar Temmuz ve Ağustos, en soğuk geçen aylar ise Ocak ve Şubat'tır. İlde yıllık ortalama sıcaklık 8.8 derecedir. Ortalama güneşleme süresi açısından Temmuz ve Ağustos ayları en yüksek değerlere sahiptir. YAĞIŞ: İl karasal iklim kuşağında yer aldığından az yağış alır. İlde yıllık yağış ortalaması 538.5 mm3'dür. En çok yağış Aralık ve Ocak aylarında, en az yağış ise Temmuz ve Ağustos aylarında olmaktadır. RÜZGAR: İlde hakim rüzgar Kuzeydoğu rüzgarlarıdır. Daha çok sohbahar mevsiminde Kuzeydoğudan esen Poyraz rüzgarları çok etkilidir. Güneybatıdan esen ılık rüzgarlar hem kar eritici, hem de ilkbaharda yağmur getirici rüzgarlardır. NİSPİ NEM: Yozgat ilinde ortalama nispi nem %66'dır. En yüksek değer 5.78 ile Aralık ve Ocak aylarında, en düşük değer ise %55 ve %54 ile Temmuz ve Ağustos aylarıdır. BASINÇ: İlde ortalama basınç 869.0 mb'dır. Basınç ortalamasının en yüksek olduğu ay 870.9 ile Eylül ayıdır.
-
TARİHÇE Yozgat; Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Sorgun ilçesi sınırları içerisinde bulunan “Alişar Höyüğü” nde yapılan kazılar neticesinde 5000 sene öncesine ait eserler bulunmuştur. Ayrıca, Anadolu’da ilk siyasi birliği gerçekleştiren Eti’lerin yerleşim merkezlerinden biridir. Merkeze bağlı Büyüknefes, Dambasan ve Gündoğdu köyleri ile Sorgun ilçesi sınırları içerisindeki Kerkenes Kalesi, Boğazlıyan'a bağlı Çalapverdi ve diğer bazı bölgelerimizde yapılan kazılar neticesinde Etiler’in izine rastlanılmıştır.Anadolu’da tarih devrinin başlangıcını sağlayan Hitit’lerin sınırları içerisinde en kalabalık yerleşim merkezlerinden birisini teşkil ettiği de ortaya çıkarılmıştır. M.Ö. 2000 -1500 yılları arasında kurulan ve merkezi Yozgat sınırları içerisindeki Hattuşaş olan Hitit’lerin hakimiyetinden sonra yöre, M.Ö. 1200’lerde Deniz Hakları istilasının ardından Frig’lerin hakimiyetine girmiştir. M.Ö. 7. yüzyıl başlarında Kimmer’lerin saldırısına uğramıştır. M.Ö. 6. yüzyılda Lidya Krallığına bağlanarak, müteakiben Pers’ler, M.Ö. 4. yüzyılda da Makedonya’lılar tarafından ele geçirilmiştir. M.Ö. 3. yüzyılın başlarında güney kesimi kısa bir süre Kapadokya Krallığının hakimiyetinde kalmıştır. Daha sonra, Anadolu’yu istila eden göçebe Kelt kabilelerinden Galat’ların yerleştiği Galatya’nın bir parçası olmuştur. Bu nedenle “ galatların Ata yurdu” olarak da bilinmektedir. M.Ö. 2. yüzyıl başlarında kurulan Galatya Krallığı bir süre Pergamon (Bergama) ve Pontus Krallıklarına bağlı kaldıktan sonra, M.Ö. 85’te Roma’nın korumasına girmiştir. M.S 395’te Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Anadolu, Doğu Roma (Bizans)’ın payına düşmüştür. İslam orduları ve Sasani’ler zaman zaman Bizans elindeki bu bölgeye akınlar yapmış oldukları, ancak bölgeyi devamlı olarak elerinde tutamamışlardır. MALAZGİRT SAVAŞI SONRASI DÖNEM Bozok çevresinde Türk - İslam izleri 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra başlatır. Tahrir Defterlerinden Oğuz boylarına mensup 24 boydan 21’inin Anadolu’ya geldikleri anlaşılmaktadır. Bu sayıya Karaevli boyunu da ilave etmek gerekir. Salur, Eymür ve Karkın’lılar Anadolu’nun iskanında birinci derecede rol oynamışlardır. Kayın, Anadolu’nun fethi ve iskanında, Beydilli ve Bayındır boyları da Anadolu’ya yerleşmede önemli görevler yapmışlardır. Oğuzlar, göçtükleri yerlere her sosyal birimden insanların yanında, kültür unsurlarını da taşıdılar. Bozok bölgesi, önemli kervan ve ticaret yollarının geçtiği bir yerdi. Emirci Sultan’ın Osmanpaşa Tekkesi köyü, bu yollardan birinin üzerinde bulunuyordu. Zaviye, Kayseri ve Kırşehir’den Amasya’ya giden yol üzerindeki bir konak noktasıydı. Yesevi Şeyhi Emirci Sultan’ın 1204’lerde Bozok’a gelerek, Keçikıran (Osmanpaşa)’a yerleşip irşada başladığı, bu bölgede 16. yüzyılda da “Osmanpaşa Tekkesi” adıyla bir zaviye kurulduğu anlaşılmaktadır. Salmanlı ve Danışman köyleri, Danişmend’liler zamanından kalma tarihi köylerdir. İlimizde Selçuklu’ların izleri 12. yüzyılından itibaren görülür. Bir ara Danişmendoğulları’nın nüfusuna giren bu bölgede 1175’den sonra Anadolu Selçukluları’nın eline geçmiştir. 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra İlhanlılar’ın kontrolüne giren bölge Anadolu Selçuklu Beylikleri döneminde Eretna Beyliği’nin, 1381’den sonra da Kadı Burhaneddin Devletinin eline geçti. 1398’de Kadı Burhanettin öldürülünce Yıldırım Beyazıd bu bölgeyi aynı tarihte Osmanlı Devleti sınırlarına kattı. Timur Han 1402 - 1403 senelerinde Yozgat ve çevresini ele geçirdi. Timur Han Anadolu’yu terk ederken, 1256’dan itibaren bu bölgeye yerleşen Karatatarlar’ı Türkistan’a götürmeye karar vererek 1404’de bunların tamamını zorla alıp götürmüştür. YOZGAT VE ÇEVRESİNE YERLEŞEN OĞUZ BOYLARI VE YAŞADIKLARI YERLER Karatatarlar’ın Bozok bölgesinden gitmesi sonucunda bölge, Sivas’ın güneyinde ve Kayseri’nin doğusunda (bilhassa Uzunyayla) yaylaya Dulkadırlı Türkmenleri tarafından iskan edilmiştir. 15. yüzyılda Yozgat ve komşu mahallere yerleşen, Bozok adıyla anılan oymaklar ve yerleştikleri yerler şöyledir: Kızılkocalu: Topluca yaşadıkları yer; Yozgat, Şefaatli, Yerköy ve Musabeyli ile çevrili saha olup, Elmahacılı, Musa Beglü, Aziz Beglü, Yusuf Abdal, Dokuz, Hasancı gibi obalarla Topaç, Erkekli ve İğdeli gibi ekinlikler de bu sahanın içinde bulunmaktadır. 1529-1530 yıllarında küçük bir köy olan Yozgat da bu sınırın içindedir. Ayrıca, Baltı Saray, Yassı Kışla, İğde Kışla, Arık Aşan, Ağça Saz, Dere Kışla, Köse Yusuflu, Ali Şarlu, Sekilü, İsa Hacılu ve Köşler de bu oymağa bağlı olanların yerleşip isim verdikleri yerleşim birimleridir. Salmanlu: Bu oymak Yozgat’ın batısında bulunan Salmanlı’da yerleşmiştir. Ağcalu : Bu oymak Karadere’de yaşamaktaydı. Bu bölgede tamamen Ağcalu’larca doldurulmuş, Aşağı Kanak da bu boya mensup kişilerce iskan edilmiştir. Ayrıca Sokun, Emlak, Karaca Alilü, Hacılar, Hamzalu, Haşer, Çakır ve Gedük’te de Ağcalu obaları bulunmaktadır. Çiçeklü: Bu boy Boğazlıyan çevresinde oturmaktaydı. Zakirlü: Bu oymak Sorgun civarında yaşamakta ve Yayla Hacılu, Ramazanlu, Orhan Hacılu, Emir Gazili ve daha bir çok obalara ayrılmaktadır. Mes’udlu: Bölgenin en eski oymaklarındandı. Buna rağmen pek fazla nüfusu olmayan oymaklardın meydana gelmiştir. Ağça Koyunlu: Bunların kalabalık bir kısmı Gedük’te bir kısım obaları da Kara Dere’de yaşamaktadır. Kavurgalu: Yozgat’ın doğusunda kendi adını taşıyan Kavurgalı Köyü ve çevresinde yaşamaktadırlar. Demircilü: En tanınmış obaları, Sarım Beglü olup, Merkeze bağlı Sarımbey bu obanın adını taşımaktadır. Şam Bayadı: Bunlar Bozok’un sınırları içinde bulunan o zamanki ismi Gedük olan Şar Kışla’da (Sivas) yaşamaktadırlar. Bunlar kış aylarını Halep ve Şam civarında geçirdiklerinden Şam Bayadı adını almıştır. Söklen: Yurtları Yukarı Kanak olup, burada bulunan; Ayrancı, Yağmur Kışlası, Kümbet Kışla, Karaca Üyük, Akarca, Arpalık, Küpeli, Karaevli Kışlası, Dere Yağsın, Alembeg Kışlası, Emirbeg Kışlası, Baraklu, Akbenlü, Çukurviran ve ekinliklerde 1542 - 1543 yıllarında 33 obaya ayrılmış bir halde yaşıyorlardı. Hisar Beglü: Yurtları, Hasbek ve çevresi olup, Hisarbeyli köyü ile Baş Kışla’nın Kışla, Eynelli (Topal Abdal Kışlası), Hasbek, Ozan, Kemal Fakihlü, Ağçadam, Çanakçı, Ramazanlu, Boyalık, Kayacık, Ağıl (Kayalu), Çorak, Edik, Alın Pınarı, Musa Fakih, Çağlalı gibi ekinlikler de bunlara aittir. Karalu: Bu oymak şimdiki Çayıralan İlçesi’nde yaşamaktadırlar. Kara Kötük (Menkeşer), Kozan Hisarı, Yassı Hüyük, Köse Oğlu, Ağçakışla, Sarımbeg Kışlası, Kaya Pınar, Tunuscuk (Turası), Okuçu Oğlu, Kozca Kışla, Göynük Kışla, Kilisecik, Çayır Şeyhi (Çayıralan), İsa Beglü, Anbarlu, Çayır Kışla, Zakiroğlu, Meşhedi, Çura, Kozlu, Boranderesi, Mansur Abdal, Çoban Hacı ve Ak Viran gibi ekinlikler de Karalu’lara aitti. Bugün Yozgat’ın yerli halkı yukarıda belirtilen oymakların neslinden gelmektedir. Zaten, bu bölgede oymak adlarını taşıyan birçok köy ve kasaba hala aynı isimle anılmaktadır. Ancak, Türkçe kökenli olan bazı köy isimleri yabancı isim olduğu zannıyla değiştirilmiş ve yeni isimler verilmiştir. Bölge halkının tamamı Türk olmakla beraber 17. yüzyıldan itibaren doğudan Ermeniler, Yunanistan ve Ege Adalarından da Rumlar gelerek, Anadolu’nun şehir kasabalarında koloniler meydana getirmişlerdir. Bunlar, askerlik yapmadıkları ve azınlık şuuru taşıdıkları için bulundukları yerin en zengin ve müreffeh yaşayan insanları olmuşlardır. Ticari hayatı ve esnaf teşkilatlarının hemen hemen tamamını ellerinde bulundurdukları için yabancı araştırmacıların ilk temas ettikleri kişiler bunlar olduğundan nüfusun çoğunluğunu meydana getirdikleri intibaını vermişlerse de gerçekte böyle değildir. Osmanlı Döneminde Yozgat ve Çapanoğulları Timur’un Anadolu’dan ayrılmasından sonra, Osmanlı şehzadeleri arasında çıkan saltanat kavgalarında Yozgat ve çevresi büyük sıkıntı çekmiştir. Yeniden Osmanlı Devleti’ne bağlanması ancak 1408’de Çelebi Mehmet döneminde olmuştur. 1413’de kesin olarak Anadolu’da Osmanlı hakimiyetini sağlayan Çelebi Mehmet, Yozgat ve yöresindeki devlet hakimiyetini pekiştirmiştir.Yavuz Sultan Selim döneminde Yozgat ve çevresinde “Celal” adında bir Türkmen önderinin çıkarmış olduğu isyan kontrol altına alınmışsa da, Yozgat ve yöresi bu isyandan büyük zarar görmüştür. Kanunî Sultan Süleyman döneminde arazi tahririnin yenilenmesi sırasında, bölgede yine karışıklılar çıkmış, ancak kısa sürede denetim sağlanmıştır (1526). 17. yüzyılın sonlarında devlet tarafından BOZOK’a yerleştirilen Mamalu Türkmen oymaklarından, Çapanoğulları büyük güç kazanmışlardır. 1728’de Çapanoğullarından Ahmet Ağa, Yeniil Has Mütesellimliği’ne getirilmiştir. Bu görevde üstün başarı gösterdiğinden dolayı da, 1732’de de Mamalu Türkmenlerin mütesellimliği görevine yükseltilmiştir. 1741 yılında ise, BOZOK Mütessellimliği görevine atanmıştır. Çapanoğlu Ahmet Ağa, bundan sonraki yıllarda etkinliğini komşu sancaklarda da duyurmuştur. Osmanlı Devleti’nce 1745’de “Kapıcıbaşılı” payesiyle ödüllendirilen Ahmet Ağa, Yozgat ve yöresinde bazı bayındırlık hareketlerine girişerek, halkın desteğini kazanmaya özen göstermiştir. Çapanoğulları, merkezi yönetimle uyum içinde olmayı sürdürmüşler; 1755’de İstanbul’da ortaya çıkan et sıkıntısını gidermek üzere koyun göndermeleri karşılığında BOZOK Sancağı malikâne olarak Çapanoğlu Ahmet Ağa’ya verilmiştir. Böylece, Çapanoğulları Yozgat ve yöresinin tartışılmaz hakimi durumuna gelmişlerdir. Bu tarihten sonra İstanbul’a sık sık Çapanoğulları hakkında yakınma mektupları gitmeye başlamıştır. 1757’de devlet, Çapanoğlu Ahmet Ağa’yı zulümlerine son vermemesi durumunda malikanesinin elinde alınacağını bildirmiştir.Ahmet Ağa 1761’de Sivas Valiliğinin, İstanbul Hükümetince verilmesini sağlamıştır. Bu başarısının verdiği cesaretle Maraş Valiliği’ne de göz dikince hakkında idam fermanı yayınlanmıştır. Ahmet Ağa’nın 1765’de idamından sonra Çapanoğlu Mustafa Bey’in BOZOK Sancağı Mütesellimi oluncaya kadar Çapanoğulları Yozgat ve yöresindeki etkinliklerini yitirmişlerdir. 1768’de mütesellim olan Mustafa Bey, merkezle iyi geçinmeye çalışarak, yapılan savaşlar sırasında devlete asker ve malzeme yardımında bulunmuştur. Çapanoğulları 1772’den sonra Yozgat ve yöresinde yeniden söz sahibi olmaya başlamış, çevredeki diğer ayanlarla mücadeleye başlamışlardır. Çapanoğulları Caniklioğullarına karşı sürdürdükleri mücadeleden başarı ile çıkmışlardır. Mustafa Bey, 1782’de hizmetçileri tarafından öldürülünce, BOZOK Sancağı Mütesellimliği kardeşi Süleyman Bey’e verildi. Osmanlı Padişahları 1. Abdulhamit ve 3. Selim ile iyi ilişkiler kuran Süleyman Bey, 1783’de Çankırı Sancağı Mutasarrıflığı’nı da almıştır. Nizam-ı Cedid Ordusu’nun kurulmasını destekleyen Süleyman Bey, Caniklioğulları ile üstünlük mücadelesini sürdürmüş, 3. Selim’in tahttan indirilmesiyle durumu sarsılmış ise de, Alemdar Mustafa Paşa’nın, 3. Selim’in yerine geçen 4. Mustafa’yı tahttan indirmesiyle eski konumunu yeniden kazanmıştır. Süleyman Bey, 1808’de İstanbul’da toplanan ayan arasında yer alarak, Sened-i İttifak’ı imzaladı ve Sekban-ı Cedid askerini kendi hakimiyet bölgesinde örgütlenmeye başlamıştır. Süleyman Bey, 1813’te öldüğünde güçleri doruğa ulaşmış olan Çapanoğulları, kendilerine mukataa olarak verilen; BOZOK, Amasya, Şarki Karahisar, Sivas, Kayseri, Maraş, Antep, Halep, Rakka, Adana, Tarsus, Konya Ereğlisi, Niğde, Nevşehir, Kırşehir ve Ankara’da büyük bir nüfuza sahip olmuşlardır. Çapanoğulları’ndan Mehmet Celaleddin Paşa, 1842-1846’da kısa sürelerle BOZOK ve Kayseri Kaymakamlığına atanmıştır.1849’dan sonra yönetim kademelerinden iyice uzaklaştırılan Çapanoğulları, büyük servetleri sayesinde,özellikle ekonomik alandaki güçlerini XX. yüzyılın başlarına kadar sürdürmüşlerdir. KURTULUŞ SAVAŞINDA YOZGAT Yozgat, ülkemizin, mütareke ve milli mücadele yıllarında adını önemle duyuran iller arasında yer almaktadır. Yozgat (Bozok) bu dönemde, yabancı güçlerin işgaline uğramamasına rağmen tanık olduğu ve Kuva-yı Milliye’yi hayli zor durumda bırakan bir isyan nedeni ile ön plana çıkmıştır. Yozgat, Kurtuluş Savaşı’nda merkezi Ankara’da bulunan 20. Kolordu’nun denetimi altında bulunmaktaydı. Gerek Yozgat’ın yeni Mutasarrıfı Necip Bey, gerek se Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın Kuva-yı Milliye hareketi karşısındaki olumsuz tutumları ve engellemeleri nedeniyle, Sivas Kongresi günlerine kadar Yozgat’ta direnişle ilgili önlemli bir gelişme olmamıştır. Ancak, Muhittin Paşa’nın 19 Eylül 1919’da Kuva-yi Milliye’ce tutuklanması Necip Bey’in de 20 Ekim 1919’da Heyet-i Temsiliye’nin isteği üzerine görevden alınmasıyla bu durum değişmiştir. Anadolu’nun her yanında olduğu gibi, Yozgat’ta da Milli Mücadele’ye yönelik örgütlenmeye gidilmiştir. Kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Yozgat Şubesi’nin başına Başçavuşzade Ahmet Efendi getirilmiştir. Şubenin diğer Yönetim Kurulu üyeleri arasında Müftü Hulusi Efendi, Çapanoğlu Edip ve Celal Bey’ler de yer almışlardır. Ancak, yönetim kurulunun kendi içerisinde bir beraberlik oluşturamadığından dolayı, yönetim kurulu üyeleri özellikle de Mehmet Hulusi Efendi’yle Celal ve Edip Bey’ler arasındaki sürtüşme Milli Mücadele’nin yazgısını etkileyecek ölçüde sonuçlar doğuran “Çapanoğlu İsyanı”nın da nedenlerinden birisini oluşturmuştur. Cumhuriyet Döneminde Yozgat Yozgat, Cumhuriyet öncesi kurulan altmış vilayetten birisi olup, başlıca kaza merkezleri; Merkez, Akdağmadeni ve Boğazlıyan’dan ibarettir. Uzun süre “Bozok” adını taşıyan İl, Yozgat Milletvekillerinden Süleyman Sırrı İÇÖZ’ün 25 Haziran 1927 tarihli teklifi üzerine “Yozgat” adını almıştır.Daha sonra Sorgun’un da ilçe olmasıyla ilçe sayısı merkez dahil dörde çıkarılmıştır (1928). Yozgat’ın, bu dönemde dört ilçe ve 10 ‘u nahiye olmak üzere toplam 636 yerleşim yeri mevcuttur. Zamanla yeni ilçeler kurulmuş ve ilçe sayısı merkez ilçeyle birlikte 9 olmuştur.Bu ilçeler; sarasıyla; Merkez, Akdağmadeni, Boğazlıyan, Sorgun, Çekerek, Şefaatli, Sarıkaya, Çayıralan ve Yerköy’dür.1990 Yılında çıkarılan bir kanunla; Aydıncık, Çandır, Saraykent, Kadışehri ve Yenifakılı da ilçe olunca ilçe sayısı merkez ilçeyle birlikte 13 rakamına ulaşmıştır.Yozgat halen, idari açıdan; 14 ilçe ve 65 belediye olmak üzere toplam 684 yerleşim yerinden ibarettir.
-
İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Yozgat’ın topraklarının küçük bir bölümü de Karadeniz Bölgesi’ndedir. Doğusunda Sivas, güneyinde Kayseri ve Nevşehir, batısında Kırşehir ve Kırıkkale, kuzeyinde Amasya ve Çorum kuzeydoğusunda da Tokat illeri ile çevrilidir. İç Anadolu Bölgesi’ndeki en geniş platolarından Bozok Platosu üzerinde yer alan Yozgat’ın toprakları dalgalı ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. İlin kuzey kesimini Deveci Dağları’nın (1.907 m.) uzantıları, doğusunu Akdağlar, güneyini Kurşunlu Dağı (1.786 m.), kuzeybatısını Zincirli Dağı (1.633 m.) engebelendirmektedir. Bozok Platosu’nun kuzeyinde boydan boya uzanan Deveci Dağları Yozgat ile Tokat İlleri ile İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri arasında doğal bir sınır oluşturmaktadır. Ayrıca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusundaki Akdağlar’ın en yüksek noktaları Hamzasultan Tepesi (2.281 m.), SırıklıDağ (2.090 m.) ve Geyiklidağ (1.933 m.)’dır. Kızılırmak vadisi boyunca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Akdağ’lar, Kızılırmak’ın akış yönünü belirlemiş, ayrıca Yozgat’ın Sivas ile arasındaki doğal sınırını oluşturmuştur. Korkenez Dağı (1.524 m.), Yazır Dağı (1.683 m.), Dağnı Dağı (1.755 m.), Keklicek Dağı (1.369 m.), Güvencik Dağı (1.607 m.) ilin diğer yükseltileridir. Yozgat’ın orta kesimini dalgalı düzlükler şeklinde Bozok Platosu kaplamaktadır. Akarsu vadilerinin yer yer parçaladığı bu plato deniz seviyesinden 1.200-1.400 m. yüksekliktedir. Ayrıca bu plato ilin başlıca tarım alanıdır. Bozok Platosunun güneyi lavlarla kaplı olup, akarsular burada derin vadiler oluşturmuştur. İldeki tepeler arasında alüvyonların çökmesi ile ovalar oluşmuştur. Bunların başında Boğazlıyan ve Yerköy ovaları gelmektedir. Boğazlıyan Ovası, Boğazlıyan ilçesinin batısındaki tepelerden inen dere ve çayların taşıdığı alüvyonlarla kaplıdır. Yerköy Ovası ise, Delice Irmağı’nın taşıdığı alüvyonların çöküntü alanıdır. Bunların dışında Sarıkaya ilçesinin 5-6 km. kuzeyindeki ova sellerin taşıdığı alüvyonlardan oluşan taban ovasıdır. Vadi kenarlarında ve dağ eteklerinde sellerin taşıdığı alüvyonlardan oluşmuş birikinti konileri bulunmakta olup, bunlar daha çok Karamağara Deresi’nin vadi kenarında belirgin biçimde görülmektedir. İl topraklarından kaynaklanan sular Kızılırmak ve Yeşilırmak aracılığı ile Karadeniz’e dökülmektedir. Bu suları Yeşilırmak’ın kollarından Çekerek Çayı ile Kızılırmak’ın kollarından delice Irmağı toplamaktadır.Ayrıca Akdağların doğu ve güneydoğu yamaçlarından kaynaklanan küçük dereler de ilin dışında Kızılırmak’a katılır. Bunlardan delice Irmağı’nın kollarından Konak Çayı üzerinde kurulmuş olan Gelingüllü Barajının yapay bir gölü de bulunmaktadır. Doğal göllerin bulunmadığı ilde akarsu yataklarının yapısı uygun olduğu için çok sayıda sulama, içme suyu ve taşkın koruma amaçlı barajlar yapılmıştır. Barajların gerisindeki göletlerde toplanan sular yöresel olarak küçük çapta iklim yumuşamalarına da yol açmıştır. Yozgat’ın jeolojik yapısında dikkat çeken bir özellik de, yer altı sularının çok fazla değişik yerlerde kaynak olarak yer üstüne çıkmasıdır. Bu nedenle Yozgat yer altı suları bakımından oldukça zengindir. Yüzölçümü 14.123 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 682.919’dur. İlde İç Anadolu Bölgesi’ne özgü Karasal iklim hakimdir. Yazlar sıcak ve kurak; kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Yaz ile kış; gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları yüksektir. Sert iklim koşulları, Yeşilırmak havzasına giren Çekerek Vadisi’nde biraz yumuşamakta, az da olsa Karadeniz ardı ikliminin etkileri görülmektedir. Yozgat’ın bitki örtüsü step görünümündedir. Eskiden geniş alanları kaplayan ormanlar tahrip edilmiştir. Akdağlardaki ormanlar alçak kesimlerde meşe, yüksek kesimlerde de sarıçam ve ardıçlardan oluşur. İl merkezinin yakınındaki Yozgat Çamlığı ise karaçamlarla kaplıdır. Akdağmadeni, Çayıralan, Çekerek ve Merkez ilçe, ormanların en yoğun olduğu alanlardır. İlin ekonomisi tarım, tarıma dayalı sanayi, hayvancılık ve ormancılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında, arpa, buğday, şeker pancarı, yeşil mercimek, patates, nohut, soğan, fiğ, kavun ve karpuz gelmektedir. Sebze ve meyvecilik az miktarda yapılmaktadır. Hayvancılık yaygın olup, sığır, manda, koyun, kıl keçisi ve Ankara keçisi yetiştirilir. Tavukçuluk ve arıcılık da yapılmaktadır. Kalkınmada ikinci derecede öncelikli iller kapsamındadır. Başlıca sanayii kuruluşları; un, bira, yem, deri, bitkisel yağ, çivi, çimento, prefabrik konut, tuğla ve briket fabrikalarıdır. Ayrıca orman ürünlerini işleyen, dokumacılık yapan, tarım araçları üreten atölyeler bulunmaktadır. Yer altı kaynakları yönünden oldukça zengin olan Yozgat’ın Akdağmadeni yöresinde demir, flüorit, grafit, tuğla-kiremit hammaddesi, Çayıralan’da mermer, Sarıkaya’da demir, Sorgun’da linyit, Şefaatli’de flüorit, Yerköy’de çimento hammaddesi ile kaya tuzu yatakları bulunmaktadır. Ayrıca Boğazlıyan, Sarıkaya, Sorgun ve Yerköy’de maden suyu kaynakları bulunmaktadır. Yozgat’ın Sorgun İlçesi’nin güneyindeki Alişar Höyük’te yapılan kazılarda ele geçen buluntular yöredeki ilk yerleşimin Kalkolitik Çağda (MÖ.5500-3500) başladığını göstermiştir. MÖ.XVII.yüzyılın başlarından itibaren Hititler buraya yerleşmiştir. Nitekim Sorgun ilçesindeki Kerkenes Kalesi, Boğazlıyan’da çalapverdi ve diğer köylerde yapılan kazılarda Hititlerin yörede yaygın biçimde yerleşmiş olduğunu gösteren buluntularla karşılaşılmıştır. MÖ.1200’lerde Deniz Halkları denilen Yunanistan’dan gelen Koloni gruplarının arkasından yöre, Friglerin egemenliğine girmiştir. MÖ.VII.yüzyılda Kimmerlerin, MÖ.VI.yüzyılda Lydialıların ve ardından Perslerin yönetimine geçen yöre MÖ.334’te Büyük İskender tarafından ele geçirilmiştir. İskender’in ölümünden sonra kısa bir süre Kapadokya Krallığı buraya hakim olmuş, ardından Anadolu’yu istila eden ve göçebe bir kavim olan Galatlar buraya yerleşmiş, İç Anadolu’da kurdukları Galatia Devletinin bir bölümü de Yozgat’ı içerisine almıştır. Bu nedenle de Yozgat’ın bulunduğu yer, Galatların Ata Yurdu olarak isimlendirilmiştir. MÖ.II.yüzyılın başlarında kurulan Galatia Krallığı bir süre Pergamon ve Pontus krallıklarına bağlı kalmış ve MÖ.85’te Roma’nın egemenliğini kabul etmişlerdir. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu ile birlikte Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun sınırları içerisinde kalmıştır. Bu dönemde Arap akınları, Sasaniler bu bölgeyi ele geçirmeye çalışmışlarsa da sürekli bir hakimiyet kuramamışlardır. Bizans’ın Armeniakon, Kharsianon ve Sebasteia Themalarının içerisinde kalan Yozgat’a Malazgirt Savaşı’ndan önce Türkmen boyları yerleşmeye başlamıştır. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Oğuzların Kızılkocalu, Salmanlu, Ağcalu, Çiçeklu, Zakirlu, Mesudlu, Ağcakoyunlu, Kavurgalu, Demircilu, Şam Bayadı, Söklen, Hisar Beglü, Karalu boyları Yozgat yöresine yerleşmişlerdir. İldeki bir çok yerleşim yeri yakın tarihlere kadar bu isimler ile tanınıyordu. Yozgat yöresine Oğuzların Bozok boyu yerleştikten sonra da yöre bir süre Bozok ismi ile anılmıştır. Danişmendliler bir süre yöreye egemen olmuş, XII.yüzyılın ikinci yarısından sonra da yöre, Anadolu Selçuklularının sınırları içerisine girmiştir. XIII.yüzyılda Baba İshak isyanı ve Babâilik yöreyi etkilemiş, XIV.yüzyılın başlarında da İlhanlı, Eretna Beyliği ve Kadı Burhaneddin devleti yöreye hakim olmuştur. Kadı Burhaneddin’in 1398’de öldürülmesinden sonra Yıldırım Beyazıt yöreyi Osmanlı topraklarına katmışsa da Timur 1402-1403’te Yozgat ve çevresini ele geçirmiştir. Timur’un Anadolu’dan ayrılmasından sonra Osmanlı şehzadeleri arasında çıkan saltanat kavgaları sırasında Yozgat ve çevresi zor günler geçirmiştir. Çelebi Mehmet zamanında Yozgat ve yöresi 1413’te yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yavuz Sultan Selim zamanında Yozgat ve çevresinde baş gösteren Celali İsyanlarından yöre büyük ölçüde zarar görmüş, ve isyanlar bastırılmıştır. Kanunî Sultan Süleyman zamanında arazi yenilenmesi sırasında 1526’da yeniden karışıklıklar çıkmış ve bunlar kısa sürede kontrol altına alınmıştır. XVII.yüzyılın sonlarında Türkmen boylarından Çapanoğulları Bozok’ta büyük güç kazanmıştır. Çapanoğullarından Ahmet Ağa, Mütesellimliğe (Vergi toplayan görevli) getirilmiştir. Bu görevde başarı göstermiş, Kapıcıbaşı payesi ile ödüllendirildikten sonra Yozgat ve yöresinde imar işlerine girişmiştir. Ayrıca 1755’te İstanbul’da baş gösteren et sıkıntısını gidermiştir. Buna karşılık da Bozok sancağı Çapanoğlu Ahmet Ağa’ya verilmiştir. Bunun sonucu olarak Çapanoğulları yörede kuvvetli bir konuma gelmiş, halka yaptığı baskılardan ötürü saraya sık sık şikayet mektupları yazılmıştır. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti Ahmet Ağa’ya yapmış olduğu zulümlere son vermemesi durumunda malikanesinin elinden alınacağı bildirilmiştir. Ahmet Ağa buna rağmen Maraş Valiliği’ne de göz dikmiş ve 1765’te idam edilmiştir. Bundan sonra Çapanoğulları Yozgat yöresinde etkinliklerini yitirmişlerdir. 1768’de Mütesellim olan Mustafa Bey saray ile iyi geçinmiş, devlete asker ve malzeme yardımında bulunmuş ve Çapanoğulları 1772’den sonra Yozgat ve yöresinde yeniden söz sahibi olmuşlardır. Çapanoğulları Mustafa Bey’den sonra kardeşi Süleyman Bey zamanında da saray tarafından desteklenmiş ve kendisine mukataa olarak Bozok verilmiş, ayrıca Çapanoğulları Amasya, Şarki Karahisar, Sivas, Kayseri, Maraş, Antep, Halep, Rakka, Adana, Tarsus, Konya Ereğlisi, Niğde, Nevşehir, Kırşehir ve Ankara’da da büyük bir nüfuza sahibi olmuşlardır. Çapanoğullarının bu konumu XX.yüzyılın başlarına kadar sürmüştür. XIX.yüzyılın sonlarında Ermenilerin Hınçak Komitesi Yozgat’ta büyük faaliyet göstermiştir. Boğazlıyan’da propaganda yaparak Yozgat Mutasarrıfı Leon Efendi aracılığı ile İngilizlerle bağlantı kurup, İstanbul Hükümeti üzerinde baskı kurmaya çalışmışlardır. Bu arada Ermeni çeteleri Yozgat yöresinde soygunlara başlamıştır. Ermenilerin Anadolu’daki faaliyetlerinin artması üzerine Osmanlı Hükümeti Tehcir Kanununu çıkararak casusluk ve vatan hainliği yapan köy ve kasabaları boşaltmış ve diğer yerlere sevk etmiştir. Osmanlı Hükümeti’nün bu kanununu dinlemeyen Ermeniler 2 Eylül 1915’te Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesini ateşe vermişler, bölgeye gönderilen jandarmalarla çatışmışlardır. Bu olayların meydana geldiği sırada Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey İçişleri Bakanlığı’ndan gelen telgraf emri ile Ermenilerin 24 saat içerisinde bölgeden çıkarılarak Suriye’ye sevk edilmelerini uygulamak istemiştir. İstanbul Hükümeti İngilizlerin baskısı ile Boğazlıyan isyanına neden olanların cezalandırılmasını istemiştir. Boğazlıyan kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili Kemal Bey Ermeni tehcirinde görevini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu iddiası ile yargılanmıştır. Kurulan mahkemede Ermeni komiteciler çoğunlukta olduğu gibi İngiliz yüksek komiserliği de bir çok yalancı şahit çıkarmıştır. Bunun üzerine mahkemede sanık olan Kemal Bey ve avukatı Sadettin Ferit Bey tarihi bir savunma yapmıştır: “Düne kadar hakimler heyeti halinde olan sizler, şu dakikada bir tarih mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz. Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının matemi Müslümanların yüreklerinin sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin halkı tahrik etmekten geri kalmadığı malumdur. Ermeniler ise, Rus Ordularının kah önüne geçerek, kah arkasında kalarak, ekseriya memleketin asker kuvvetinden mahrum kalmasına güvenerek facialar meydana getirmekten çekinmiyorlardı. Yozgat Vilayeti dahilinde sevk edilen bazı Ermeni - Muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlara reva gördükleri facialara şahit olmuş, bazı asker kaçaklarının tecavüzü ihtimal dahilindedir. Ancak, savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla iddia makamının da isteği üzerine, kurbanlar verilmesi bir siyaset icabı sayılıyorsa, bu kurban, ben olamam. Siz kurban seçmekte değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa, herhalde bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir.” Kemal Bey’in bu sözlerinden sonra yalancı şahitler, olayları gerçekmiş gibi anlatarak Kemal Bey’i iftira etmişler.Buna karşılık Kemal Bey de: “Hepsi yalandır, uydurmadır. Reis Paşa, ben ne bunların söyledikleri Keller köyüne gittim ne de oradan geçtim. Burada vuku bulduğunu iddia ettikleri cinayetlerden de haberim yok. Hele parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek; rica ederim. Bu vahşeti kim yapar? Bu derece şem’i bir işi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Esasen, birini ispat edemezler. Çünkü, hepsi iftiradan ibarettir. Benim haberim olmadan bir şey olmuşsa bilemem. Fakat bu ana kadar bu mevzuda hiç bir şikayetçi gelmemiştir. İlk defa burada Mahkeme huzurunda bu şikayetlerle karşılaşıyorum” demiştir. Mahkeme bu şekilde devam ederken, İngilizler ve Ermeniler Kemal Bey’in asılması için Mahkeme Başkanı Hayret Paşa’ya baskı yaptıklarından, Hayret Paşa istifa etmiş yerine “Nemrut” lakabıyla anılan Mustafa Paşa getirilmiştir. Kemal Bey 8 Nisan 1919’da idama mahkum olmuş, ancak Padişah Sultan Vahdettin kararı imzalamamışsa da Şeyhülislam’ın fetvası ve İngilizlerin baskısı ile Kemal Bey İstanbul’a getirilerek, Beyazıt Meydanı’nda idam sehpasına çıkarılırken son sözü sorulduğunda; halka dönerek: “Sevgili vatandaşlarım, Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet” demiştir. Bunun üzerine halk “Kahrolsun böyle adalet” diye bağırmaya başlamıştır. Kemal Bey sözlerine devamla: “Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin. Amin. Borcum var, servetim yok üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Millet...” demiştir. Kemal Bey’in idamı İngilizlerin hiç beklemediği şekilde büyük tepki ile karşılanmış, Kadıköy’de büyük bir cenaze töreni yapılmıştır. TBMM 14 Ekim 1922’de çıkardığı özel bir kanunla “Milli Şehit” olarak kabul etmiş ve Boğazlıyan’da bir mahalle ile bir okula “Milli Şehit” adı verilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında yörede Kuvayı Milliye’yi zor duruma düşüren bir isyan çıkmıştır. Yozgat Mutasarrıfı Necip Bey Kuvayı Milliye’ye karşı olumsuz bir tutum içerisinde olmuş ve İstanbul Hükümetinin yanında yer almıştır. Bunun üzerine Çapanoğulları ayaklanarak 14 haziran 1920’de Yozgat’ı işgal etmişlerdir. Ankara Hükümetince isyanı bastırmak üzere Çerkez Ethem kuvvetleri buraya gelmiş ve 27 Haziran 1920’de isyanı bastırmıştır. Bunun ardından Eylül 1920’de isyancılardan oluşan Akdağmadeni alayı Yunanlılar ile savaşmaya gitmeyi reddetmişler ve bunun üzerine yörede ikinci bir ayaklanma baş göstermiştir. İsyancılar Amasya-Tokat arasındaki Çengelhanı işgal etmiş, Kırşehir’in Nogalkızı Köyü’nde de Kuvay-ı Seyyare’yi pusuya düşürmüşlerdir. Bunun üzerine ikinci Kuvvay-ı Seyyare ayaklanmaları bastırmıştır. Bu ayaklanmanın en önemli yanı da Ankara Hükümeti ile Çerkez Ethem arasındaki ilk siyasi ayrılığın baş göstermesidir. Çerkez Ethem, ayaklanmanın böylesine büyük boyutlara ulaşmasında, daha sonra Ankara Vali Vekilliğine getirilen Yahya Galip Bey’in büyük payı olduğunu ileri sürmüştür. Atatürk’ten Yahya Galip Bey’in yargılanmak üzere Yozgat’a gönderilmesini istemiştir. Ancak, TBMM Çerkez Ethem’in bu isteğini geri çevirmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra il konumuna getirilerek 25 Haziran 1927’de Bozok olan ismi Yozgat olarak değiştirilmiştir. Yozgat’ta günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Çadır Höyük, Mercimek Tepe Höyüğü, Alişar Höyüğü, Sorgun yakınlarında Şah Muratlı Köyü’ndeki Kerkenes Kalıntıları, Tavium Antik Kenti Kalıntıları, Behramşah Kalesi, Kilise kalıntısı, Çeşka Yer altı Şehri, Karabıyık Köprüsü (1516), Sarayköy Çapanoğlu Cami (1779), Saat Kulesi (1908), Başçavuş Cami (1800-1801), Kayyumzade Demirci Ali Efendi Cami (1804), Cevheri Ali Efendi Camisi (1788), Kızıltepe Köyü Camisi (1816-1817), Kubbeli Cami (1152), Salih Paşa Cami (1813), Şah Ruh Mescidi, Osmanpaşa Türbesi (1240), Görpeli Türbesi , Ali Çelebi Türbesi, Mahmut Çelebi Türbesi, Çerkez Bey Türbesi, Şah Sultan Hatun Türbesi, Çinçinli Sultan Hanı, Hamidiye Saatli Çeşmesi (1901), Divanlı Köyü Mağaraları ve Muteber Divanlıoğlu Konağı, Karslıoğlu Konağı, Nizamoğlu Konağı, Salim Korkmaz evi başta olmak üzere Türk sivil mimari örneklerinden evler bulunmaktadır. Ayrıca Cumhuriyetin erken dönem mimarisine ait ilkokul, askerlik şubesi, hükümet konağı gibi yapılar da onları tamamlamaktadır. Ayrıca ilde Yozgat Çamlığı Milli Parkı, Kadıpınarı Orman İçi Dinlenme ve Mesire yerleri vardır.