-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
Çanakkale 17.yüzyılda sonralarından 20.yüzyıl başlarına dek önemli bir seramik merkezi olmuştur. Burada çoğunlukla çukur tabak, kase, küp,sürahi, testi ve vazolar yapılmıştır. 18.yüzyılla 19. Yüzyılın ilk yarısı örnekleri stil, kompozisyon, renk ve desen özellikleri ilgi çekmiştir. Günümüzde Çömlekçilik, Halıcılık, kilimcilik, örgü işeri,oya dantel ve nakış işleri gibi el sanatları devam etmektedir. Uygarlık tarihinin en eski sanatlarından olan seramikçilik ve halıcılık, Çanakkale Folklorunun otantikliğini kaybetmeden en belirgin özelliklerini günümüze kadar taşımıştır. Çanakkale adının burada yapılan çanak-çömlekten geldiği kabul edilmektedir. Çanakkale’nin 17. yüzyılın sonlarında ipek, yelken bezi, çanak-çömlek imalatıyla ün yaptığı bilinmektedir. Çan ilçesinde El dokuma, Bindallı, halı ve seramik üretimi yapılmaktadır. Saraycık Köyü’nde Üç etek ve Bindallı üretimi yapılmaktadır. Yenice, Yağcılar Köyü ve Aşağı Okçular Köy’lerinde kilim dokumacılığı yapılmaktadır. Bayramiç ve Ahmetçe Köyü’nde hesap işi nakışı üretimi yapılmaktadır. Bayramiç ilçesinin Nebiler Köyü’nde kilim ve çul üretimi yapılmaktadır. Bayramiç ilçesinin Ali Kabaklar Köyü’nde kilim ve çuval üretimiyle birlikte bu yörede yünden giysiler ve pamuklu çamaşırlar dokumacılığı yapılmaktadır. Merkez Kurşunlu Köyü ve Çamyayla Köylerinde kilim ve çul üretimi yapılmaktadır. Biga ilçesinin Ağaköy Köyünde hasır ve hasırdan el çantası, sepet, zembil ve plaj hasırı yapılmakta, İlçe merkezinde, Hamdibey ve Turan mahallelerinde kamış ve söğüt çubuğu kullanılarak sepetçilik, sepetten başka koltuk ve sandık gibi eşyalar da yapılmaktadır. Bu üretilen eşyalar ülkemizin dört bir yanındaki turistik yerlere pazarlanmaktadır. Yolindi, Elmalı, Kaynarca, Araba Alan ve Işıkeli Köylerinde çorap, kemer, kuşak, başlık, etek ve yelekler dokuma ve boncuk süslemeleriyle yapılarak yerli ve yabancı turistlere pazarlanmaktadır. Ilıcabaşı, Elmalı, Yolindi ve Kaynarca Köylerinde kaşık, kepçe, sofra ve kayık küreği üretimi yapılmaktadır. Ahmetler, Paşaçayı, Bezirganlar Köylerinde kilim dokumacılığı, ilçe sınırlarında bulunan taşlar işlenerek taş oymacılığı yapılmaktadır. Bu sanatın fabrika ortamında yapılması desteklenirse ilçe ekonomisine katkı sağlayacaktır. İlçede yapılan çan ve minyatür çan süsleri başta Yunanistan olmak üzere dış ülkelere pazarlanmaktadır. Azda olsa fıçı, saksı ustalığı yapılmaktadır. Biga ilçesinde pehlivanların giydiği “kıspet” dikilmektedir. İrfan Şahin Usta’nın diktiği kıspeter yurtiçinden ve yurtdışından (Makedonya, Almanya, İsviçre) siparişler almaktadır. Ayvacık ilçesinde Halı dokumacılığı yapılmaktadır. Kaymakamlığın desteği ile ilçe ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Babakale’de bıçakçılık ve ahşap oymacılığı üretimi yapılmaktadır. Ezine ilçesi Akköy Köyü’nde testi yapımı üretimi gerçekleştirilmektedir. Eceabat ve köylerinde seramik, yerli pamuktan şalvar dokumacılığı, çorap, kese, havlu marama işçiliği yapılmaktadır. Kumkale Halileli Köyünde çanak, çömlek ve küp üretimi yapılmaktadır. Ezine ilçesinin Yörük köyünde halı dokumacılığı yapılmaktadır. HALI DOKUMACILIĞI : İlimizde özellikle Ezine, Ayvacık ve Bayramiç yöresinde halıcılık yaygındır. Kilim dokumacılığı ile başlayan halıcılık “düğümlü doku” denilen halıcılığa geçmiştir.El halılarının en çarpıcı özellikleri desen çeşitleri, kaliteli dokusu ve kullanılan renkleridir. Halılarda kullanılan ana materyal yündür. Yörede kurulan kooperatif çalışmalarıyla halıların kalitesinin korunmasına önem verilmektedir. Özellikle Ayvacık’ta kendine has desenleriyle saf yünden dokunan halılar Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından geliştirilen bir proje kapsamında doğal boyalar kullanılarak modern tezgâhlarda dokunmakta ve yurt dışına ihraç edilmektedir. Ayvacık halılarından yılda 2.500 m2 dokunmakta ve % 80’i ihraç edilmektedir. Yörede; çare, çorap ve kese işçiliği de yaygındır. SERAMİK : Çanakkale XVII yy. sonlarından XX yy. başlarına dek önemli bir seramik merkezi olmuştur. Kaliteli kil yataklarına sahip olması bölgenin önemli bir çanak-çömlek üretim merkezi olmasını sağlamıştır. Çoğunlukla çukur tabak, kase, küp, sürahi, testi ve vazolar yapılmıştır. Son yıllarda Çanakkale’de el sanatları işçiliği vazo, saksı, kavanoz, testi, küllük, fincan, tuzluk vb. el sanatlarıyla sürmektedir.Bugün Çanakkale seramiklerini yaşatma çalışmaları Kültür Müdürlüğü’nün 1997’de açtığı seramik kursları ve Çanakkale Seramiklerini Yaşatma Derneği tarafından sürdürülmektedir. Son yıllarda Çanakkale’de el sanatları, toprak işçiliği vazo, saksı, kavanoz, testi, küllük, fincan, tuzluk vb. yapımıyla sürmektedir. Bunlar hediyelik eşya olarak pazarlanmaktadır. Truva Atı’nı simgeleyen ve seramikten yapılmış el sanatı hediyelik eşyalar Çanakkale iskelesinde bulunan dükkanlarda ve ören yerleri girişindeki alışveriş noktalarında satılmakta. HALI-KİLİM Ezine, Bayramiç ve Ayvacık köylerinde yörükler arasında dokumacılık yaygındır. Anadolu’ya özgü motiflerin kullanıldığı halılar % 100 yünden yapılmaktadır. Halılarda kullanılan temel renkler kırmızı, sarı, yeşil ve mavidir. Kırmızı ve mavi renkler büyük desenlerde ve zeminde, yeşil ve sarı kenarlarda veya desen kenarında kullanılır. Genellikle hazırlanan ürünler seccade büyüklüğünde ve desenlidir. Bu yörede kurulan kooperatif çalışmalarıyla halıların kalitesinin korunmasına önem verilmektedir. DİĞER DOKUMA ÜRÜNLER Bayramiç ve Biga köylerinde aba, çamaşırlık pamuklu, Eceabat köylerinde yerli pamuktan makrome ve şalvar dokunur.Yörede çare, çorap, kese işçiliği de yaygındır. Çanakkale 17.yüzyılda sonralarından 20.yüzyıl başlarına dek önemli bir seramik merkezi olmuştur. Burada çoğunlukla çukur tabak, kase, küp,sürahi, testi ve vazolar yapılmıştır. 18.yüzyılla 19. Yüzyılın ilk yarısı örnekleri stil, kompozisyon, renk ve desen özellikleri ilgi çekmiştir. Günümüzde Çömlekçilik, Halıcılık, kilimcilik, örgü işeri,oya dantel ve nakış işleri gibi el sanatları devam etmektedir. ÇANAKKALE HALILARI Halı sözü geline verilen çeyiz veya mihir anlamına gelen "kalı"dan gelmektedir. Halı dokumalarının günümüze kadar korunabilmiş ilk örneklerinin M.Ö. lll. Yüzyıla ait olduğu tahmin edilmekte olup, Batı Türkistan bölgesinin halının ilk üretildiği yer olduğu tahmin edilmektedir. Halıcılık sanatı 6.yüzyıldan itibaren Selçuklu Türkleri ile birlikte Orta Asya'dan batıya doğru yayılmıştır. Anadolu Selçukluları zamanında dokunmuş olan halılar gerek estetik gerekse teknik yapıları bakımından yörelere özgü karakteri de beraberinde taşıyıp devamlı gelişmeler göstermiş ve daha sonraki Türk halı sanatının temellerini teşkil etmiştir. İslamiyetle birlikte gelen stilize edilmiş motif anlayışı ile birlikte Orta Asya halılarında görülen klasik motifler ve şamanizm sembol ve ifadelerinden olan hayvan figürleri de Türk halılarında yer alan ana motif kaynaklarını oluşturmaktadır. Anadolu Türk halılarında Selçuklulardan sonra görülen türleri; -Hayvan Figürlü Anadolu Halıları, -Erken Devir Osmanlı halıları, -Klasik Osmanlı Halıları şeklinde gruplamak mümkündür. 17.yüzyıldan sonra Anadolu'da dokunan halılar bölgesel özellik kazanarak malzeme evsafı, doku, renk, ve desen anlayışı bakımından değişik yapı özellikleri kazanmışlardır.Bunlar Çanakkale Halıları, Ezine Halıları, Uşak halıları, Yörük Halıları,Kula Halıları, Hereke halıları Isparta Halıları ......gibi bir çok isimler altında anılmaya başlanmıştır. İlimizde en çok halıcılık Ayvacık,Ezine ve Bayramiç ilçelerinde yaygındır. Ayvacık'ta kendine özgü desenleri olan saf yün halı dokunmaktadır. Başlıca türleri turnalı, altıntabak, elekli, hanımeli, karasulu, çınar yaprağı,Yörük ve sarıbaş'tır. Ayvacık İlçesinde yıllardan beri dokunan halıların değerlendirilmesi S.S. Süleyman Köy kalkınma Kooperatifi kanalıyla gerçekleştirilmeye başlanılmıştır.Yörede modern tezgahlarda ve Marmara Üniversitesinin gözetiminde doğal boyalı ipliklerle dokunarak bir çok ülkeye ihracat yapılmaktadır. 1981 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesi tarafından DOBAĞ (Doğal Boya Araştırma geliştirme) projesi geliştirilmiş, Ayvacık yöresinde dokunan halıların otantik ve geleneksel yapılarının araştırılması,geliştirilmesi, solmayan kök boyaları ile halılara özgün bir kalite kazandırılması amaçlanmış, Orköy kredisi ile 1982 yılında ilk dokuma halılar OTİM' de açılan bir sergide tanıtılmıştır. 1986 yılında Japonya'nın Osaka şehrinde bulunan Milli Etnoğrafya Müzesinde Türk Halk Sanatları bölümünde DOBAĞ halıları sergilenmiştir. 1987 yılında Washington'da Dünya Bankasının yardımı ile sergi açılmış , ilçeden giden bir köylü kadını bir ay ay müddetle bu sergide halı dokumuştur. Halen bu kooperatifin Ayvacık, Bayramiç ve Ezine ilçelerinden 25 köyde 250 civarında ortağı mevcuttur. Yılda ortalama 2500-3000 civarında halı üretilmekte , üretimin % 80'i Norveç, A.B.D. Almanya, İrlanda, İsviçre, İngiltere, Avustralya, İsviçre, İngiltere, Avusturalya başta olmak üzere diğer ülkelere ihraç edilmekte ve yılda ortalama 400.000 dolar döviz girdisi sağlanmaktadır. Çanakkale Valiliği Sosyal Dayanışma Vakfı'nın yürüttüğü ''YörükHalı" işletmeside faaliyetini sürdürmektedir.
-
Hayatın Dönüm Noktaları DOĞUM VE ÇOCUKLUK DÖNEMİ : Doğumdan sonraki üçüncü gün babaanne tarafından hazırlanan yemekler akraba, komşu ve tanıdıklara ikram edilir. Bugün önce anne yıkanır, sonrasında bebek yıkanıp tuzlanır. Bu yemeğe katılan misafirler çeşitli yiyecek ve içecekler getirirler. Eğer çocuk erkekse helva pişirilip komşu ve akrabalara dağıtılır. Doğan bebek kız ise genellikle ilimizde yaşayan Romanlar arasında altı ay kınası adı verilen etkinlik gerçekleştirilir. Kınanın yapılacağı gün kızın önüne bir tepsi içinde ayna, kalem, Kuran konulup, bunlardan birinin seçilmesi istenir. Çocuğun seçtiği nesneye göre, büyüyünce ne iş yapacağına, nasıl bir insan olacağına dair hükümler verilir. Örneğin: kız çocuğu aynayı tutar ise, büyüdüğünde, süsüne ve giyimine özen göstereceğine; kalemi tutar ise okuyup, eğitimli bir insan olacağına; Kuran’ı tutar ise dinine ve geleneklerine uygun bir ömür süreceğine inanılır. Daha sonrasında çalgı takımı eşliğinde türküler söylenip, oyunlar oynanır. Bu arada bebeğe, yakınları tarafından kına yakılır. Meşrubat içilip kınaya katılanlara ellerine yakmaları için kına dağıtılır. İlimizin bazı yerleşimlerinde kırklama öncesinde yirminci veya otuzuncu günde Kırk Yarısı denilen bir ritüel yapılır. Bundan amaç o günden itibaren çocuğun evden dışarıya çıkarılmaya başlanmasının sağlanmasıdır. Kırk Yarısı töreninde banyo yapılacak suyun içine yirmi veya kırk bir tane taş konur. Konulacak taşlar iyi huylu ve sevilen bir çocuğa toplatılır. Kırk Yarısı’nda kullanılacak su önce çocuğa, sonra anneye dökülür. Bebeğin tam kırkı ise kırkıncı gün gerçekleştirilir. Bugün yine kırk bir tane taş toplanarak ekmek, tuz ve altın yüzüğün konulmuş olduğu suyun içine atılır. Bu su ile yine kırk yarısında olduğu gibi önce bebek sonra annesi yıkanılır. Yıkama işleminden sonra kullanılmış olan sular, insan ayağının değmeyeceği (örneğin gül dibine) bir yere dökülür. Eğer bu su uygun bir yere dökülmezse çocuk cinlere karışır. Kırklanmadan sonra bebek komşu komşu gezdirilerek, ekmek, tuz ve yumurta toplanılır. Çocuğun ilk dişi çıktığında bütün komşular, birer tas buğday alıp, diş çıkaran çocuğun evinde toplanır. Toplanan bu buğdaylar kaynatılarak pişirilir ve yenilir. Bu esnada türküler ve maniler söylenilerek eğlenilir. Çocuğun ilk saçını kesen berbere ücretin dışında çorap, mendil ve havlu gibi eşyalar hediye edilir. Türkmenler’de ise çocuğun ilk saçı dört ile dokuz yaş arasında kesilirmiş. Günümüzde ise bu işlem çocuk altı ay ile on sekiz ay arasında iken yapılıyor. Bu ritüele Türkmenler’de Çocuk Başı adı verilir. Bu işlem esnasında Dede veya Rehber dua okur. Salman adı verilen görevli de saçı keser. İlk saçı Salman görevinde olan kimselerden başkası kesemez. Kesilen saçla birlikte çocuk dolaştırılarak törene katılanlardan hediye toplanılır. Hediyeler bu saçın üzerine bırakılır. Saç kesiminden sonra da Dede veya Rehber aile büyüklerine “ne veriyorsunuz?” diye sorar. Aile büyükleri -kimi zaman da komşular- çocuğa değerli şeyleri hediye ederler. Verilen hediyeler hayvan veya zeytin ise hemen bağışlandığı sene çocuğa verilir. Baba ve dede ise oğlan çocuklarına tarla bağışlar. Verilen bu tarlalar evleneceği zaman oğlan çocuğuna teslim edilir. Yapılan bu işe Saçına vermek adı verilir. Kesilen saç saklanır. Öldüğünde de kendisi ile birlikte toprağa gömülür. Dualanmayan saç kesilemez. SÜNNET Sünnet düğünlerine, önceden davet edilen akrabalar ve dostlar toplanarak, sünnetten bir gece önce kına gecesi yapılır. Bu gecede yenilir, içilir ve eğlenilir. Gecenin uygun bir zamanı, sünnet çocuğunun kına yakma töreni başlar. Kına ahretlik anneleri ve çocuğun yengesi tarafından yakılır. Sünnet çocuğunun annesi de her kına yakana çember hediye ederek boynuna asar. Ertesi gün sünnet çocuğu, mendillerle süslenmiş atlara, arkadaşları ile bindirilerek, ahretlikleri ve çok yakınlarının evlerine gidilir. Bu evlerden şerbet ikram edilir. Ancak şerbet bardağı kırdırılır ki, bu erkekliğe ilk adım atışın bir göstergesi olarak yorumlanır. Sünnet çocuğu kendi evinin önünde atın üzerinden inmek istemeyerek, babasından sünnet hediyesi olarak bir hediye bağışlamasını bekler. Mevlüt başladığında da stresli bir ortamdan ayrılmak için özel arabalarla sünnet çocuğu gezdirilir. ASKERLİK İlimizde gelenekselleşmiş uygulamalardan biri de askerlikle ilgilidir. Askerlik kutsal bir görev olarak kabul edilmesinin yanı sıra ergenlikten olgunluğa geçişi de simgeleyen bir geçiş dönemidir. Askerliğini yapmış gençlerin evliliklerine bu nedenle halk arasında daha olumlu bakılır. Askerlik uğurlamaları ve karşılamaları ilimizde çeşitlilik göstermekle birlikte, bir genelleme yapmamızı sağlayacak kadar ortak noktaların varlığından da söz edebiliriz. Askerlik kâğıdı gelen gençler, yakın akrabaları, köylüleri ve arkadaşları tarafından yemeğe çağrılır. Bu davetlere, çevrede askere gidecek olan başka gençler de varsa, topluca katılırlar. Kimi zaman askere gidecek olan gencin babası kurban keserek, herkesi yemeğe davet eder. Kurban etinden hazırlanan yemekleri davetlilere sunar. Asker olanların evleri, sülüslerini almaya gitmeden önceki günün akşamında bütün yakınları ve köylüleri tarafından ziyaret edilerek ,“güle güle gitsin, güle güle gelsin”, “Allah kavuştursun” temennileri iletilir. Gençlerin askere gidecekleri günün sabahında bütün köylüler köy meydanda toplanırlar. Gençler herkesle tek tek vedalaşırlar. Bu vedalaşma sırasında asker gençlerin cebine para konur, harçlık verilir. Kimi zaman davul, zurna eşliğinde kimi zaman, alkışlarla gençler arabaya bindirilir. Arkalarında da su dökülür. Askerden döndüğünde, köylüleri ve akrabaları gençlerin ailelerini, ziyarete giderek “ gözün aydın” dileklerini iletirler. Birkaç gün sonra askerden dönen gencin babası kurban keser ve yemek hazırlayarak herkesi davet eder. Kurban kesmek yerine mevlit okutan ve pilav, çorba gibi yiyecekler dağıtan aileler de vardır. EVLENME Erkek tarafı, hatırı sayılır yakın akrabalarının kadınlarını kızın annesine, erkeklerini kızın babasına dünür gönderir. Allahın emri ile kız istenir. Kimi durumlarda erkek tarafı bazı aracılarla haber vererek doğrudan kız evine gider. Çoğu kez ilk gidişte kız tarafı olumlu bir yanıt vermez. İkinci kez bir süre sonra tekrar kız evine gidilir. O gün söz kesme günüdür. Ondan kısa bir süre sonra kıza yüzük, şeker, çikolata gibi hediyeler götürülür. Bazen de takı takılır. Bu takı takma işine Küçük Nişan denilir. Büyük Nişan gerçek nişandır. Erkek tarafı kız tarafına vereceği hediyelerle yüzük, küpe, altın, bilezik, inci gibi, geline alacağı ve takacağı bütün mücevherleri; elbiselik, gelinlik, duvak ve teli bir sepet yada bohça içine koyarak, çalgılar ve nişan davetlileri ile kız evine gider. Orada hep birlikte eğlenilir. Ertesi hafta kız tarafı, damadın güveylik çamaşırları ve bazı eşyaları ile erkek tarafına vereceği hediyeleri alıp, düğün gününü kararlaştırmak için oğlan evine giderler. Düğüne yakın zamanda Görüşme olur. Bu günlerde bütün akraba ve tanıdıkların hediyeleri, verenin adı söylenmek kaydıyla davetlilere gösterilir. Düğünün başlaması sokak sokak “çerez gezmesi” ile olur. Bu gezmeye, gelinin yakınları çalgı ile gelirler. Davet edilecek evlere perşembe sabahından itibaren kalabalık halde gidilir. Ev sahibi gelenleri ağırlar, yedirir içirir. Bu gezme işinin bütün gece sabaha kadar hatta bazen ertesi günün akşamına kadar sürdüğü olur. Cuma akşamı gece eğlentisi başlar. Büyük bir salonda ya da boş bir alanın kenarına dizilen sandalye ve tahtalar üzerine ortada boş bir oyun yeri bırakılacak şekilde oturulur. Gelin, başına çiçekler takmak suretiyle süslenir. Yeni yetişen kızlardan başlanarak, yeni evlenmiş olanlar ikişer ikişer oyun alanına gelirler ve karşılama oynarlar. Oyun oynayanların yakınları “caba” diyerek para atarlar. Eğlencenin bitimine yakın gelin de oyuna kalkar. İkinci gün Kına Gecesi’dir. Kızlar, yeni gelinler ve gelin, dallı, bindallı, üç etek denilen elbiseler giyerler. Yatsı nazmından çıkan delikanlılar, erkek tarafı sağdıcının taşıdığı bir tepsi içindeki kınayı mum ve çiçeklerle, çalgı eşliğinde kız evine getirirler. Çeyiz altı türküsü denilen “karyolamın demiri” dizesiyle başlayan türkü söylenilerek oyunlar oynanır ve ev ev gezip çerez toplanır. Toplanan çerez ile birlikte kız evine giderek eğlenceye devam ederler. ÇEYİALTI TÜRKÜSÜ Ooof Karyolamın demiri Verem ettin sen beni Nasıl Verem olmayım Eller sarıyor seni Pazar günü öğleden sonra çeşitli oyunlar, eğlenceler eşliğinde, köy meydanında damat tıraşı yapılır. Damat tıraşından sonra oğlan tarafı çalgılar eşliğinde oyunlar oynayarak kız evine gelir. Kız tarafının sağdıçları gelinin bir eşyasını saklayarak veya gelini vermeyeceklerini söyleyerek nazlanırlar. Oğlan tarafından yüklüce bir bahşiş alınmadan kız evden dışarıya çıkartılmaz. Baba evinden alınan kız, oğlan evine getirilir. Kapıda bekleyen damat bir tas içine koyduğu buğday, para, şeker gibi nesneleri gelinin üzerinden davetlilere doğru serper. Yatsı namazından sonra damat gerdeğe girer. Böylece düğün tamamlanmış olur. ÖLÜM Geçiş dönemlerinin sonuncusu olan ölüm gelenekleri, ölenin diğer tarafta huzurlu yatmasını sağlamaya dönük pratikleri içermektedir. Bu adetler topluluklara göre çeşitlilik göstermektedir. Ölecek kişinin ölümüne yakın, çehresine bir parlaklık, canlılık geldiğine ve eğer ağır bir hastalık sürecinde ise ani bir iyileşme gösterdiğine inanılır. Kişi kadın olsun, erkek olsun, öldüğünde camiye haber edilir ve öldüğünün çevreye duyurulması sağlanmış olur. Eğer mevta akşam namazından sonra vefat etmiş ise, cenaze gece gömülmez. Gömme işlemi ertesi güne bırakılır. Ölümün o haneden kesilmesi ve yeni ölümlerin olmaması için ölünün üstüne keskin bir metal (bıçak, makas vb.) konulur. Ayrıca ceset sertleşmeden önce çenesinin kaymaması için ağzı bağlanır. Gözleri açık ise kapatılır ve bacakları ayrık kalmasın diye bitiştirilerek, iki ayak başparmağı birbirine bağlanır. Ölen eğer erkek ise genellikle yıkama işlemini bir hoca yapar. Yanında ise aileden yardımcı olan insanlar bulunabilir. Ölen kişi kadın olduğunda, genellikle çevrenin bu işlerde elinin yatkın olduğunu kabul ettiği kadınlar, yıkama işlemini yaparlar. Yıkanan mevta namazının kılınması için camiye götürülür. Ölenin cinsiyetinin belli olması amacıyla kadınlar için tabutun baş kısmına genellikle çevre, kimi zaman da zeytin dalı ve çiçek; erkekler için ise havlu konulur. Camide cenaze namazı kılınıp, cemaate ölen kişinin “nasıl bilindiği” sorulur. Bu soruya karşılık cemaat de “iyi biliriz” diye yanıt verir. Cenaze namazından sonra mevta bir müddet omuzlarda taşındıktan sonra, şehirde ise vasıta ile mezarlığa götürülür. Eğer mevta köyde ölmüş ve köyde gömülecek ise cenaze namazı camide kılındıktan sonra çoğunlukla omuzlarda taşınarak mezarlığa götürülür. Kimi durumlarda ise köylerde vakit namazının kılınmasını müteakip cenaze omuzlara alınıp mezarlığın önündeki musalla taşına konur. Cenaze namazı mezarlık girişinde bu musalla taşında kılınır. Mevta mezara indirildikten sonra hoca dua eder, cemaat de edilen dualara katılarak “âmin” der. Mevtanın mezara indirilişi işlemini genellikle en yakınlarından iki erkek yapar. Mevtanın üstünün toprakla örtülmesi işleminde yakın erkek akrabalar öncelik alırlar. Daha sonra cemaat de birer ikişer kürek toprak atarak, gömme işlemini tamamlar. Mezara toprak atılırken, kürek elden ele verilmez, yere bırakılır ve bir başkası alır. Kürek elden ele verilirse, tez vakitte bir cenazenin daha olacağına inanılır. Mevtanın ayakkabıları ve kullandığı giysilerin bir kısmı fakir fukaraya dağıtılır veya insanların yoğun olarak kullandıkları bir yere bırakılır. Cenazenin arkasından ölü evinde 41 yasin okunur. Mevtanın arkasından hoca tarafından, ölenin dini gelenekleri uygulamadaki eksiklikleri dikkate alınarak devir adı verilen bir para toplanır ve bu para ihtiyaç sahiplerine dağıtılır. Devir parası mevtanın ekonomik gelirine göre hesaplanır. Ölünün arkasından ilk yedi gün boyunca her gece Tebareke ve Yasin okunur. Cenazenin çıktığı günlerde ölü evinde yemek pişmez. Yemekler komşular ve akrabalar tarafından getirilir. Ölümünün yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günlerinde çeşitli dini uygulamalar gerçekleştirilir. Kuran okunur, mevlit okutulur ve helva pişirilir. İnanışa göre ölünün kırkıncı günde burnunun düştüğü; elli ikinci gününde ise etlerinin kemiklerinden ayrıldığına inanılır. Mevlit okutulması geleneği istenirse her yıl tekrarlanır. İlimizde mezarlık ziyaretleri, kişinin ölümünün yıl dönümlerinde ve arife, bayram günlerinde yapılır.
-
Çanakkale’de bilinen halk oyunlarından bazıları şunlardır: 1- Erkek Oyunları: a) Harmandalı B ) Kaba Güvende c) Karanfilin Moruna (Çiftleme Zeybeği) d) Kusköy Zeybeği e) Çan Sekmesi (Süzme) 2- Bayan Oyunları a) Çan Sekmesi B ) Evreşe Yolları c) Karyolamın Demiri d) Harmandalı e) Bayramiç Karşılaması Ezgileri ve adımları bilinen bu oyunların dışında, ezgileri belirlenmiş ve bazı adımları bilinen ancak tamamı saptanamayan oyunların adları ise şunlardır: 1- Cengerme (Cengi Harbi- Yol Havası) 2- Çanakkale Türküsü 3- Alay Havası (Yapıldak) 4- Çemberimde Gül Oya 5- Türkmen Yol Havası 6- Bağ Özü 7- Ada Zeybeği 8- Koca Kule (Yanık Kule) 9- Çenk Kızı (Cıngıllı) 10- Koca Arap 11- Sürmeli Zeybeği 12- Kozak Zeybeği 13- Ninnalar 14- Dere Kunduzu (Refikam) 15- Lapseki Çeşmesi 16- Karanlık Dere 17- Gündoğdu Zeybeği 18- Yandım Ayşe (Erkek) 19- Asmadan Gel Asmadan 20- Edremit Güvendesi 21- Yörük Yaylası 22- Saba Güvende Zeybeği (Yenice) 23- Eski Alay Havası 24- Eminem Giymiş Alları 25- Tabancalı 26- Evciler Zeybeği 27- Bursa’nın Damları 28- Çavuşköyü Zeybeği (Biga) Düğün ve eğlencelerde oynanan bu oyunların dışında, dini nitelikli bir dans olan samahlar, Türkmen ibadetlerinin gerçekleştiği cemlerin ayrılmaz ve önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Çanakkale yöresinde oynanan samahlar, Orta ve Doğu Anadolu samahlarından daha ağır bir tempoda gerçekleşir. Bu tipten oyunların dışında, Çanakkale’ye göçler yolu ile gelen diğer toplulukların da (Çerkezler, Pomaklar, Boşnaklar vb.) Çanakkale oyunlarının yanı sıra kendi oyunlarını da oynadıkları bilinmektedir. Oyunlarda kullanılan müzik aletleri, oynanan oyunlara ve oynayan topluluklara göre değişiklik gösterir. Geleneksel zeybek oyunlarında klarnet, keman, davul, darbuka kullanılırken, samahlarda bağlama, Çerkez oyunlarında akordeon ve phacic kullanılır. Çanakkale türkülerinin önemli bir kısmı, maniler arasına serpiştirilen nakaratlar yardımıyla oluşmaktadır. Bilinen bir ezgiye (örneğin evreşe yolları) mani eklemeleri ile türkü söyleyicilerinin, mani repertuarına göre uzayıp kısalabilir ve her seferinde türkü sözleri değişebilir. Çanakkale türkülerinde esas olan ezgidir. SEYİRLİK OYUNLAR Çanakkale’de seyirlik oyunlar, son yirmi, yirmi beş yıllık süreçte süratle ortadan kalkmaya başlamıştır. Yakın bir gelecekte, bu geleneğin tükenmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir. İlimizde günümüzde, Karagöz ve Meddah gelenekleri yoktur. Kukla ise seyirlik oyunlar içinde, el kuklası olarak bebek adıyla varlığını sürdürmektedir. Seyirlik oyunlar, ilimizin bazı köylerinde sünnet düğünlerinde gerçekleştirilmektedir. Oynanan bu seyirlik oyunlar, Anadolu’nun diğer bölgelerinde oynanan oyunlarla benzerlik gösterirler. Çanakkale’de oynanan seyirlik oyunlardan bazıları şunlardır: 1- Dede-Nine 2- Kız Kaçırma 3- Arap 4- Berber 5- Deve 6- Bebek 7- Aşuk-Maşuk 8- Askerler (Hasbi) 9- Ayı 10-Testi Güreşi Sünnet eğlenceleri dışında kadınlar arasında kız isteme günlerinde, eğlence amacıyla oynanan oyunlar da vardır. Ancak günümüzde bu oyunlar da sonlanmaya başlamıştır. Bu oyunlarda kadınlardan biri erkek kılığına girerek, kız evindeki kadınların arasına karışır. Sergilediği erkek tavırları, gülmece unsurunu yaratır.
-
*****ALTIN : ( Au) Madendağ-Kartaldağ-Kirazlı Yatağı Tenör : 1,2-6,8 gr/ton Au Rezerv: 64889 ton mümkün .Yatak geçmiş yıllarda işletilmiştir. *****ANTİMUAN (Sb) Yenice (Kabalı, Boynanlar )zuhurları Tenör:- Rezerv : Biri geçmiş yıllarda kısmen işletilmiştir. *****ASBEST ( Asb) Dombaycılar Mah.(Alakeçi) Biga ( Çakırlı, Değirmencik) Kızılviran, Çakırlı Yatakları Tenör :- Rezerv: Dombaycılar yatağı geçmiş yıllarda işletilmiştir. *****BAKIR-KURŞUN-ÇİNKO ( Cu-Pb-Zn) Biga-Maden, Sarkat Dereleri yatağı Tenör : % 26 pb ve % 7 Zn, % 0,7 Cu Rezerv :Yatak daha önce işletilmiştir. Halen 444 450 000 ton tüvenan cevher mevcuttur. Yenice-Çulfa, Alan Dere, Kurttaşı, Kalkım, Arapuçan Yatakları Tenör : % 1.74-20 Pb, % 0,8-9 Zn ve % 0,8-1,35 Cu Rezerv: 41,300 ton görünür, 10364 000 görünür+ muhtemel, 183 897 ton muhtemel, 3 869 500 ton mümkün, 10 000 ton jeolojik rezerv, Yenice cıvarında işletilmekte olan ve daha önce işletilmiş olan bir çok yatak vardır. Bayramiç –Kuştepe Yatağı Tenör : % 11,72 Zn ve % 0,97 Pb, % 0,49 Cu Rezerv: Önceki yıllarda işletilen yatakta 150500 ton tüvenan cevher vardır. Çan, Lapseki-Doğancılar, Değirmendere, Kundakçılar Yatakları Tenör : % 10 Pb ve % 9 Zn, % 1 Cu Rezerv: 100 000 ton görünür+muhtelif *****BARİT (Ba) Lapseki-Kurudere Yatağı Tenör: % 90,00 BaCo3 Rezerv : 91 000 ton görünür+muhtemel *****BENTONİT (Ben) Ayvacık (Misvak) Bayramiç (Kuşburnu ) Yatakları Tenör : Ağartma toprağı Rezerv :30 000 ton mümkün *****ÇİMENTO HAMMADDELERİ (Çmh) Gelibolu Yatağı Tenöt:- Rezerv: 13-14 milyon ton kireçtaşı, 3,5 milyon ton kil *****DEMİR ( Fe) Yenice-Çamoba sahası Tenör :- Rezerv : sahada 200,000 ton cevherin tamamı işletilmiştir. Merkez-Kuşçayırı sahası Tenör : % 40 Fe Rezerv : 370 000 ton . Tenörün düşük ve sio2 ‘nişn yüksek olması nedeniyle işletilmemektedir. *****DİYATOMİT (Diy) Çan (Keçialan) Yatağı Kalite : düşük Rezerv: Küçük *****GRAFİT Çanakkale Civarı ( Kalite ve rezerv açısından önemlim olmayan grafir zuhurları vardır.) Biga-Yuvalar Yatağı Tenör : % 1,69 Rezerv : 400-500 ton *****GÜMÜŞ (Ag) Yenice –Bağırkaç, Handeresi, Arapuçan Yatakları Tenör : - Rezerv: geçmiş yıllarda işletilen bu yataklarda toplam 1 143 000 ton görünür, 1 400 000 mümkün rezerv vardır. Kartaldağ-Kirazlı Yatağı Tenör:16,8 gr/ton Rezerv : Yatak geçmiş yıllarda işletilmiştir. *****KAOLEN ( Kao) Çan-Yayaköy, Bahadırlı, Akpınar Yatakları Tenör : % 15-36 AL2O3, % 1,2-9 Fe2O3 Rezerv: 4500 ton görünür, 620 000 ton görünür+ muhtemel, 3 216 100 ton muhtemel, 2687 970 ton mümkün yataklar işletilmektedir. Çatlıkara –Taşağıl T.yatağı Tenör : % 19 AL2O3 Rezerv: 2,050,000 ton görünür+ muhtemel Bayramiç-Söğütgediği Yatağı Tenör : % 21-27 Al 2 O3 , % 1,1-11 Fe 2 O3 Rezerv : 44180 ton görünür +muhtemel rezerv vardır. Yatakta demir tenörü yüksek olmasına rağmen yatak işletilmektedir. *****KİL (Kil) Yenice-Yarışköy-Çandere yatağı Tenör : % 25-34 Al2 O3, % 1,8-8 Fe2O3 Rezerv : 463 950 ton görünür+ muhtemel Çamyağanköy Yatağı Tenör:- Rezerv : 293 750 ton muhtemel Bayramiç-Amancaköpektaşı yatağı Tenör: % 5,5-17 Al 2 O3 Rezerv : 1 313 000 ton görünür+ muhtemel *****KUVARS (Q) Ezine-Ahlatoba, Kemerdere, Akköy Yatakları Tenör:- Rezerv : Bir çoğu geçmiş yıllarda işletilerek terkedilmiş olan yataklarda 22 650 ton muhtemel rezerv vardır. *****MANGENEZ (Mn) Çan , Kumarlar yatağı Tenör : % 19,6 Mn, % 6 Fe2 O3 Rezerv : 7000 ton görünür+ muhtemel Lapseki –İlyaslı yatağı Tenör : % 30,9 Mn Rezerv: 100 000 ton görünür *****MANYEZİT İntepe (Karantina Köyü ) Zuhuru Tenör: % 48,71 MgO Rezerv:- *****MERMER Ezine (Bergaz( Geyikli, Tavaklı) yatakları Kalite : Gri ve gri-beyaz renkli Rezerv : 28 181 000 ton mümkün *****MOLİBDEN (Mo) Biga (Dikmenköy) Yenice (Sofular, Çakıroba) Bayramiç (Tongurlu) Zuhurları Tenör : % 0,015-0,44 Mos2 Rezerv:- *****VOLFRAM (W) Yenice (Hamdibey) Adapires, Kireçlikdere, Çakıroba ) zuhurları Tenör : % 5-10 Ca WO4 Rezerv:- *****TUĞLA-KİREMİT ( TdKi) Sütlüce ve Yeniköt Yatağı Kalite : İyi kalite Reze4rv :- *****URANYUM (u) Ayvacık-Küçükkuyu Yatağı Tenör : % 0,08 U3 O8 Rezerv . 250 ton
-
AFRODİT KAPLICASI (Küçükçetmi Kaplıcası) Adını, mitolojideki güzellik tanrıçası Afrodit'ten alan;insanların, şifalı sularında derman aramaya geldikleri kaplıcanın ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.Ancak; Cenevizliler tarafından onarıldığı sanılmaktadır. İlyada Destanı'na göre Zeus, hastalanan güzellik tanrıçası Afrodit'i yanından uzaklaştırır. Afrodit İda Dağı'nda bir mağaraya konulur. Bu mağarada, 42 derece sıcaklıktaki suda yıkanan Afrodit, eski güzelliğine kavuşur. Ancak Zeus'un yanına bir daha dönmez. O gün bu gündür Afrodit kaplıcası, güzelleşmek isteyenlere güzellik, iyileşmek isteyenlere iyilik dağıtmaya devam etmektedir. Küçükçetmi köyü sınırları dahilinde Adatepe'ye bakan yamaçtadır. Küçükkuyudan Ayvacık istikametine doğru giderken hemen çıkıştan sonra TEK'na gelmeden sağa sapın.Bu yol Küçükçetmiye gider.Küçükçetmiyi dıştan geçtikten sonra devam eden toprak yol Kaplıca'da son bulur. Tesiste 5 kişilik bir havuz ile beş küvetli banyo odası vardır. Su sıcaklığı 43 derece, Ph değeri 7 dir. Tesis köy muhtarlığından kiralama yolu ile bir aile tarafından işletilmekte olup, elektrik yoktur. Basit ve temiz bir kaplıcadır.Konaklama imkanı vardır,ancak yemek için Küçükkuyu'ya inmek,veya kendinizin yapması gerekir.Çam,zeytin ve meyve ağaçları arasında sakin, sessiz bir ortamı vardır.Hafta sonları randevu ile gidilmesi tavsiye edilir. TUZLA KAPLICASI Ayvacık ilçesi, Tuzla köyündedir.Tuzla Köyü'nün doğusunda çıkan 80 derece sıcaklıktaki termal su, Çanakkale Valiliği'nin yaptırdığı kaplıcada değerlendirilmektedir.Romatizma,kadın hastalıkları başta olmak üzere pek çok hastalığa iyi gelen kaplıca, özellikle yaz aylarında gelen talebi karşılayamamaktadır.Ayrıca, sıcak su kaynağının civarında yapılan çamur banyosu da pek çok hastalık için şifa kaynağıdır Açık ve kapalı olmak üzere iki ılıca vardır.Yamaçta biriken tuzlar uzaktan kar manzarası gösterir. 55 derece sıcaklığındaki bu su içmeye elverişli olmayıp, yalnızca banyo yolu ile faydalanılabilmektedir. . KÜLCÜLER KAPLICASI Bayramiç ilçesi, Külcüler köyü yakınlarındadır. Çamlık bir alan üzerine kurulmuş olan tesislerde, iki havuz bulunmaktadır. 34,5 derece sıcaklığındaki su, bol kükürt içermektedir. Bu kaplıcadan, romatizma, solunum yolları, kadın hastalıkları ve nevralji gibi rahatsızlıkları olan hastalar yaralanabilirler. İ.Ö. 2000 yılından beri yararlandığı söylenmektedir. Külcüler suları kalevi reaksiyonda kükürtlü sular sınıfında bulunmaktadır. Sodyum ve sülfat iyonları fazla bulunmaktadır. Kaplıcadaki esas kaynağın sıcaklığı 34,5 derece, yukarı kaynağın sıcaklığı 29 derece ve çeşme kaynağının sıcaklığı 31,5 derecedir. Ilıca suyunun radyoaktivitesi 11,4 Eman, çeşme suyunun 8,7 Eman ve yukarı kaynağın ise 14,1 Eman'dır. PALAMUTOBA ILICASI Bayramiç ilçesinin 12 kilometre kuzey batısında bulunan Palamutoba ılıcası suyu Ilıcaderesi adı ile anılan dar ve iki tarafı sarp ve kayalık yamaçlardan oluşan derenin içinde kaynamaktadır. Özellikle sodyum katyonu ile sülfat ve klorür anyonlarınca zengin olan suyun reaksiyonu kalevidir. Radyoaktivitesi 5 Eman olarak bulunmuştur. Suyun sıcaklığı 34 derecedir. KIRKGEÇİT KAPLICALARI Biga'nın Ilıcabaşı Köyü'nde bulunan kaplıca, ıhlamur ağaçlarının çoğunlukta olduğu bir alanda yer alıyor. 2000 yıl önce fizik tedavi merkezi olarak kullanılan Kırkgeçit Termal Tesisleri suyunun, üstün nitelikli özellikleri var. Sülfat, klorür iyonları, bor elementi, kalavi kükürt ve hidrojen içeren suyun sıcaklığı 52 derecedir. pH derecesi 8.6, radyoaktivitesi 6.5'tir. Kırkgeçit Termal Kaplıcaları suyu, suni soğutma yapılmadan normal ısısı ile kullanılıyor. * Romatizma* Kireçlenme* Lumbago* Kadın hastalıkları* Bel fıtığı * Cilt hastalıkları* Kısırlık tedavisine iyi geliyor Geniş bilgi için http://www.kirkgecitkaplica.com/ ÇAN KAPLICALARI Çan ilçesi yakınlarındadır. Yeşillik bir alan üzerine kurulu kaplıca tesisleri, otel banyo ve havuzları ile de ilgi çekmektedir. 46.5 derece sıcaklığa sahip suyu, karaciğer, safra yolları, bağırsak bozukluğu ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkilidir. ÇAN TEPEKÖY ILICASI (Kara Ilıca) Tepeköy Ilıcası Çan’a 26 Km. uzaklıktadır. Etili bucağına bağlı Tepeköy’dedir. Ilıcada 20 yataklı bir otel ile kum banyo ve havuzları vardır. Kara ılıca adı ile bilinen kükürtlü kaplıca Etili bucağına bağlı Tepeköyünde bulunmaktadır. Tesislerin varlığı bilinmektedir. Kaynakların hepsi saniyede 8 - 10 litre su vermektedir. Suların hepsi kükürtlü hidrojence zengindir. Sularda sodyum ve kalsiyum katyonları ile sülfat anyonları fazlaca bulunmaktadır. Suların sıcaklıkları 39 derece ile 48,7 derece arasında değişmektedir. Reaksiyon hafif asittir. Kara ılıca sularında ölçülen radyoaktivite 9 - 21,9 Eman arasında değişmektedir. BARDAKÇILAR ILICASI Çan ilçesi Bardakçılar Köyünün güneybatısında yer alır. 7 adet kaynak saptanmıştır. Kaynakların sıcaklıkları 54-60 oC arasındadır. Toplam debi 2 l/s dir. Sular , fluorür içeren, sodyumlu, kalsiyumlu , sülfatlı sıcak sular sınıfına girer. Kaptajları vardır. Ilıcada bir küçük bir motel halka hizmet vermektedir. KESTANBOL KAPLICALARI Kestanbol Kaplıcası :Ezine ilçesi, Kestanbolu Köyü yakınlarındadır. Günümüzde de kıymetli olan kaplıcalar çok eskiden de bir şifa yurdu olarak kullanılmıştır. Antigon zamanında kullanılmıştır. Antigon zamanında Akçakeçili’nin batısındaki derede Antigon kaplıcaları kullanılmıştır. Osmanlılar döneminde bu kaplıcalar önemini kaydetmiştirRivayetlere göre İsa peygamberin havarilerinden Saint_Paul buraya gelip bir ölüyü kaplıcaya sokmak suretiyle diriltmiştir. Bu rivayet kaplıca sularının sağlığa olan olumlu katkılarını belirtmek için yaratılmıştır. Kaplıcada bir de kitabe vardır. Meali (anlamı) şudur:”Dert ve devayı yaratan ve her türlü hastalıklara şifa veren Allah, bu kaplıca ziyaretçilerini hemen sağlıklarına kavuştursun.” Kaplıca,Osmanlı Sultanlarından 1. Abdülhamit zamanında, 1895 yılında yeniden yapıldığı senelerde Çanakkale Mutasarrıfı Cemil Bey’in çok büyük gayreti olmuştur. 1.Dünya Savaşı sırasında oteli yanmış olan kaplıca harabe haline gelmiştir. 1963 yılında ilçe kaymakamı Mümin Özışık tarafından modern binalar tesis edilerek halkın hizmetine açılmıştır. Kaplıcada sertlik derecesi sıfır olan bir içme suyu vardır. Konaklamak için otel, lokanta ve ayrıca kür için banyo ile havuzlar vardır. Yapılan analizlere göre 1 litre suda anyonlar olarak 2681 mg klor, 32 mg sülfat, 3 mg nitrat 336 mg hidrokarbon ve kanyonlar olarak 2396 mg sodyum 624 mg kalsiyum, 22 mg magnezyum bulunmaktadır. Kaplıca suyunun sıcaklığı 54-75 derece arasında değişmektedir. Kaplıca suyu kadın tenasül hastalıklarına, cilt hastalıklarına, romatizma, siyatik gibi rahatsızlıklara iyi gelmekte, bağırsak parazitleri için tedavi edici nitelik taşımaktadır. ALAKEÇİLİ KAPLICASI Ezine ilçesine 25 kilometre mesafede Kestanbolu ve Tuzla kaplıcalarının yakınlarında bulunmaktadır. Akçekeçili köyünün 4 kilometre uzağında dere içindedir. Depremle kaçtığı tahmin edilen sıcak suyun daha sonra kaplıca binasının alt kısmından çıktığı görülmüştür. Litresinde 22 gram kadar erimiş madde vardır. Suyun sıcaklığı 37 derecedir. Reaksiyonu hafif asittir. Yalnız radyoaktivitesi bu civarda bulunan bütün suların üzerindedir. Yaklaşık olarak 30,2 Eman'dır. Hafif asit karbonikli suyun karıştığı çamur yara kapatan olarak bilinir. KOCABAŞLAR ILICASI Çanakkale'nin Lapseki ilçesinin 17 kilometre güney doğusunda bulunan Kocabaşlar köyüne yakın bir yerdedir. Sıcaklığı 36,5 derece olan ılıca suyu kalevi reaksiyondadır. Sodyum ve kalsiyum katyonları ile sülfat anyonları fazla bulunan oligometalik bir kaynaktır. Ölçülen radyoaktivite 10 Eman'dır. Su saniyede 2 litreden fazla çıkmaktadır. HIDIRLAR KAPLICASI Hıdırlar Kaplıcası Yenice ilçesi, Hıdırlar Köyü'nde, eski adı Agonya olan mevkidedir. Kaplıca tesisleri, yemyeşil bir alan üzerine kurulmuş olup denizden yüksekliği 800 m'dir. Su, birkaç yerden kaynamaktadır. 73 derece sıcaklığındaki sudan, banyo yapmak sureti ile faydalanılabilmektedir. Ayrıca sıcak çamur banyosu da yapılabilir. Bu şifalı su, kükürtlü olup içmeye elverişli değildir. Banyo yapılarak, romatizma, nevralji ve kadın hastalıklarına çare bulunmaktadır. KUM ILICASI Yenice İlçesi Kabalı Köyünün 3 Km KB sındadır. 8 adet kaynak vardır. 2 tanesi kaynak grubu şeklindedir. Kaynakların sıcaklığı 45-67 oC arasında değişmekte olup , toplam debi 2,5 l/s dir. Kaynakların suları , fluorür içeren sodyumlu, sülfatlı sıcak sular sınıfına girer.Kaptajları yoktur. Ilıcanın olduğu yerde tarihi bir hamam vardır. KİRAZLI VE BALABAN MADEN SULARI Çanakkale’ye 35 Km. uzaklıktaki Kirazlı bucağında bulunan Kirazlı maden suyu ve Kirazlı Balaban maden suyu olarak adlandırılan iki kaynak bulunmaktadır.Kirazlı sularının sıcaklığı 25 derece. Litresinde 11 - 53 miligram arasında serbest karbondioksit bulunan suların reaksiyonları oldukca asittir. Kirazlı sularında erimiş maddeler tutarı 393 miligram, eksi suyunda 454 miligram, toprak alkalisi metallerine göre Kirazlı suyu yumuşak, Kirazlı ekşi suyu çok yumuşaktır. Kirazlı ekşi suyunda 11,3 Eman ve Kirazlı suyunda 3,8 Eman olarak ölçülmüştür. Her iki sudan ve özellikle Kirazlı ekşi suyundan içenlerin böbrek ve mesane taşlarını düşürdükleri iddia edilmektedir.
-
AYVACIK- TUZLA KÖYÜ MURAT HÜDAVENDİGAR CAMİİ VE KÜLLİYESİ (I.Murad (Hüdavendigâr) Camisi ) Hüdavendigâr Külliyesi, Tuzla Köyü'ndedir. Cami, medrese ve hamamdan meydana gelmiştir. Cami, 1366 yılında Murat HÜDAVENDİGAR tarafından yaptırılmıştır. Medrese, camiin batısındadır. Dershane ve on odadan meydana gelmiştir. Zamanımıza sadece bir odası ulaşabilmiştir. Ancak, cami şu an faaliyettedir. Hüdavendigar'ın Kızılca Tuzla Camii, eski Tuzla-i Behramiye Sancağı'na giden yolun sağında , şimdiki Tuzla Köyü'nün ise güney kıyısındaki yamacın düzlüğüne inşa edilmiştir.Camii, ilk devirde çok görülen kare mekanlı ve tek kubbeli ve son cemaat yerine sahip planların bir örneğini teşkil eder. Diğer yandan dört yönde yer alan, duvarların bir ucundan bir ucuna kadar ulaşan ve kubbe altına kadar uzanan sağır kemerlerdeki işçilikte ise, üç sıra tuğla bir sıra taştan -ilk devir özelliği olarak- almaşık sistemin uygulandığı görülür.Camiin, beden duvarlarının kalınlığı 1 metreden fazladır. Dört yanı saran sağır kemerlerden sonra, ilk devirde yaygın bir özellik olan, iki sıra tuğladan balık sırtı Camiin, beden duvarlarının kalınlığı 1 metreden fazladır. Dört yanı saran sağır kemerlerden sonra, ilk devirde yaygın bir özellik olan, iki sıra tuğladan balık sırtı tekniği bir uygulamadan sonra kasnaksız olarak hemen kubbeye geçilir. Kubbe, dört duvar üzerinden mantar gibi bitmekte ve burada kasnağın kullanılmasıyla da ağır bir etki bırakmaktadır. Kubbe, tuğlaya benzeyen bir kiremit tipi ile örtülüdür. Kubbenin tümü üzerinde aydınlatma fenerinin olması ve ilk devirde pek görülmeyen aydınlatma pencerelerinin çok olması dikkat çeker. İki metre boyundaki kapıda Behramkale Camii'nde olduğu gibi Bizans eserlerinden çıkarılan parçalar, kullanılmıştır. Camiin minaresi, yapının kuzeydoğu köşesinin son cemaat yeri ile bitiştiği yerde bulunur. Mekan, sade ve gösterişsizdir.Dört köşede de zemine kadar inen ve kemerlerin oluşturduğu üçgenlerle kubbeye geçilmiştir.Mazgal pencereler iç kısımda daha genişler ve dış kısım ise gittikçe daralır.Bunun sebebi, ışığın iç kısma iyice aksetmesini sağlamaktır.Mihrap ve minber yeni ve sadedir. Camiin iç mekanı defalarca onarım gördüğü ve her defasında kireçle sıvandığı için fazla bilgi vermemektedir. Çanakkale ve yöresinde ilk devir ve orta devir eserlerinden, kitabesi olan ve 600 senedir ayakta duran tek eserdir. AYVACIK-BAHRAMKALE KÖYÜ HÜDAVENDİGAR CAMİİ 14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği sanılmakta olup 238 m. yükseklikteki tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Camiin dikkat çeken özelliklerinden birisi de dört yöndeki köşelerinin üst noktalarının pahlanması yani taş kenarlarının eğik kesilmiş olması ve pahlanan kısımların şekline uygun olarak üçgen şeklinde kapatılmasıdır. Kubbe, sekizgen bir kubbe kasnağına oturtulmuştur. Camii, bir kubbe ve sütunlu bir giriş kapısını da içine alan dörtgen bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Camiin, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Camiin mermer giriş kapısı, Carnelıus kilisesinin kapısıdır. Carnelius kilisesini tamir ettiren Skamandros hükümdarının kilise kapısına yazdırmış olduğu duaya dokunulmamış,sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmıştır. Üzerinde haç işareti bulunan taşın bir camiin dekorasyonunda kullanılmış olması çok ilginç ve bir o kadar da etkileyicidir.Camiin iç duvarlarının dekorasyonunda kadırga resimlerinin kullanılmış olması da çok sık rastlanılan bir durum değildir AYVACIK-BABAKALE KÖYÜ BABAKALE CAMİİ Ayvacık ilçesi, Babakale Köyü’nde bulunan bu camiyi Sultan II.Ahmet döneminde Vezir Kaptan Mustafa Paşa 1725 tarihinde yaptırmıştır. Cami değişik dönemlerde yapılan onarımlar nedeni ile özelliğini yitirmiştir. Günümüzde dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. İbadet mekanı iki yanlarda altta dikdörtgen söveli, üstte de yuvarlak alçı şebekeli dörder pencere ile aydınlatılmıştır. Giriş kapısının ve mihrabın iki yanında da altlı üstlü birer penceresi bulunmaktadır. Cami girişinin önünde sonradan ahşap bir sundurma yapılmıştır. Minaresi taş kaide üzerine yine taştan silindirik gövdelidir. Minare alemi XIX.yüzyılda ampir üslubunda kubbemsi olarak yenilenmiştir. AYVACIK-YEŞİLYURT KÖYÜ CAMİSİ Yeşilyurt Köyü Camisi kiliseden camiye çevrilmiştir. Kilisenin ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra mübadele kapsamında Çanakkale’den Rumların ayrılmasından sonra camiye dönüştürülmüştür. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kaba taş ve tuğladan yapılmıştır. Üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Beden duvarları üzerinde iki sıra halinde pencereler bulunmaktadır. Bunlardan ikisi yuvarlak kemerli, biri de ikiz pencereler halinde ampir üsluptadır. Camiye çevrildikten sonra yanına dikdörtgen taş bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli, tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Mihrabı herhangi bir özellik taşımamaktadır. AYVACIK-ADATEPE CAMİSİ Çanakkale, Ayvacık İlçesi Adatepe Köyü’ndeki bu caminin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber zağanos Paşa’nın eşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlı cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Mihrap ve minberi mukarnaslı olup, üzerlerinde rumi motifler ve bitkisel bezemeler görülmektedir. Ayrıca haziresinde de Osmanlı taş işçiliğini yansıtan mezar taşları bulunmaktadır. Caminin altında bir de sarnıç vardır. Caminin köşesine kare kaide üzerine silindir gövdeli köfeki taşından bir minare eklenmiştir. AYVACIK- TUZLA KÖYÜ MURAT HÜDAVENDİGAR CAMİİ VE KÜLLİYESİ (I.Murad (Hüdavendigâr) Camisi ) Hüdavendigâr Külliyesi, Tuzla Köyü'ndedir. Cami, medrese ve hamamdan meydana gelmiştir. Cami, 1366 yılında Murat HÜDAVENDİGAR tarafından yaptırılmıştır. Medrese, camiin batısındadır. Dershane ve on odadan meydana gelmiştir. Zamanımıza sadece bir odası ulaşabilmiştir. Ancak, cami şu an faaliyettedir. Hüdavendigar'ın Kızılca Tuzla Camii, eski Tuzla-i Behramiye Sancağı'na giden yolun sağında , şimdiki Tuzla Köyü'nün ise güney kıyısındaki yamacın düzlüğüne inşa edilmiştir.Camii, ilk devirde çok görülen kare mekanlı ve tek kubbeli ve son cemaat yerine sahip planların bir örneğini teşkil eder. Diğer yandan dört yönde yer alan, duvarların bir ucundan bir ucuna kadar ulaşan ve kubbe altına kadar uzanan sağır kemerlerdeki işçilikte ise, üç sıra tuğla bir sıra taştan -ilk devir özelliği olarak- almaşık sistemin uygulandığı görülür.Camiin, beden duvarlarının kalınlığı 1 metreden fazladır. Dört yanı saran sağır kemerlerden sonra, ilk devirde yaygın bir özellik olan, iki sıra tuğladan balık sırtı Camiin, beden duvarlarının kalınlığı 1 metreden fazladır. Dört yanı saran sağır kemerlerden sonra, ilk devirde yaygın bir özellik olan, iki sıra tuğladan balık sırtı tekniği bir uygulamadan sonra kasnaksız olarak hemen kubbeye geçilir. Kubbe, dört duvar üzerinden mantar gibi bitmekte ve burada kasnağın kullanılmasıyla da ağır bir etki bırakmaktadır. Kubbe, tuğlaya benzeyen bir kiremit tipi ile örtülüdür. Kubbenin tümü üzerinde aydınlatma fenerinin olması ve ilk devirde pek görülmeyen aydınlatma pencerelerinin çok olması dikkat çeker. İki metre boyundaki kapıda Behramkale Camii'nde olduğu gibi Bizans eserlerinden çıkarılan parçalar, kullanılmıştır. Camiin minaresi, yapının kuzeydoğu köşesinin son cemaat yeri ile bitiştiği yerde bulunur. Mekan, sade ve gösterişsizdir.Dört köşede de zemine kadar inen ve kemerlerin oluşturduğu üçgenlerle kubbeye geçilmiştir.Mazgal pencereler iç kısımda daha genişler ve dış kısım ise gittikçe daralır.Bunun sebebi, ışığın iç kısma iyice aksetmesini sağlamaktır.Mihrap ve minber yeni ve sadedir. Camiin iç mekanı defalarca onarım gördüğü ve her defasında kireçle sıvandığı için fazla bilgi vermemektedir. Çanakkale ve yöresinde ilk devir ve orta devir eserlerinden, kitabesi olan ve 600 senedir ayakta duran tek eserdir. AYVACIK-BAHRAMKALE KÖYÜ HÜDAVENDİGAR CAMİİ 14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği sanılmakta olup 238 m. yükseklikteki tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Camiin dikkat çeken özelliklerinden birisi de dört yöndeki köşelerinin üst noktalarının pahlanması yani taş kenarlarının eğik kesilmiş olması ve pahlanan kısımların şekline uygun olarak üçgen şeklinde kapatılmasıdır. Kubbe, sekizgen bir kubbe kasnağına oturtulmuştur. Camii, bir kubbe ve sütunlu bir giriş kapısını da içine alan dörtgen bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Camiin, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Camiin mermer giriş kapısı, Carnelıus kilisesinin kapısıdır. Carnelius kilisesini tamir ettiren Skamandros hükümdarının kilise kapısına yazdırmış olduğu duaya dokunulmamış,sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmıştır. Üzerinde haç işareti bulunan taşın bir camiin dekorasyonunda kullanılmış olması çok ilginç ve bir o kadar da etkileyicidir.Camiin iç duvarlarının dekorasyonunda kadırga resimlerinin kullanılmış olması da çok sık rastlanılan bir durum değildir AYVACIK-BABAKALE KÖYÜ BABAKALE CAMİİ Ayvacık ilçesi, Babakale Köyü’nde bulunan bu camiyi Sultan II.Ahmet döneminde Vezir Kaptan Mustafa Paşa 1725 tarihinde yaptırmıştır. Cami değişik dönemlerde yapılan onarımlar nedeni ile özelliğini yitirmiştir. Günümüzde dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. İbadet mekanı iki yanlarda altta dikdörtgen söveli, üstte de yuvarlak alçı şebekeli dörder pencere ile aydınlatılmıştır. Giriş kapısının ve mihrabın iki yanında da altlı üstlü birer penceresi bulunmaktadır. Cami girişinin önünde sonradan ahşap bir sundurma yapılmıştır. Minaresi taş kaide üzerine yine taştan silindirik gövdelidir. Minare alemi XIX.yüzyılda ampir üslubunda kubbemsi olarak yenilenmiştir. AYVACIK-YEŞİLYURT KÖYÜ CAMİSİ Yeşilyurt Köyü Camisi kiliseden camiye çevrilmiştir. Kilisenin ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra mübadele kapsamında Çanakkale’den Rumların ayrılmasından sonra camiye dönüştürülmüştür. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kaba taş ve tuğladan yapılmıştır. Üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Beden duvarları üzerinde iki sıra halinde pencereler bulunmaktadır. Bunlardan ikisi yuvarlak kemerli, biri de ikiz pencereler halinde ampir üsluptadır. Camiye çevrildikten sonra yanına dikdörtgen taş bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli,tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Mihrabı herhangi bir özellik taşımamaktadır. AYVACIK-ADATEPE CAMİSİ Çanakkale, Ayvacık İlçesi Adatepe Köyü’ndeki bu caminin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber zağanos Paşa’nın eşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlı cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Mihrap ve minberi mukarnaslı olup, üzerlerinde rumi motifler ve bitkisel bezemeler görülmektedir. Ayrıca haziresinde de Osmanlı taş işçiliğini yansıtan mezar taşları bulunmaktadır. Caminin altında bir de sarnıç vardır. Caminin köşesine kare kaide üzerine silindir gövdeli köfeki taşından bir minare eklenmiştir. AYVACIK- TUZLA KÖYÜ MURAT HÜDAVENDİGAR CAMİİ VE KÜLLİYESİ (I.Murad (Hüdavendigâr) Camisi ) Hüdavendigâr Külliyesi, Tuzla Köyü'ndedir. Cami, medrese ve hamamdan meydana gelmiştir. Cami, 1366 yılında Murat HÜDAVENDİGAR tarafından yaptırılmıştır. Medrese, camiin batısındadır. Dershane ve on odadan meydana gelmiştir. Zamanımıza sadece bir odası ulaşabilmiştir. Ancak, cami şu an faaliyettedir. Hüdavendigar'ın Kızılca Tuzla Camii, eski Tuzla-i Behramiye Sancağı'na giden yolun sağında , şimdiki Tuzla Köyü'nün ise güney kıyısındaki yamacın düzlüğüne inşa edilmiştir.Camii, ilk devirde çok görülen kare mekanlı ve tek kubbeli ve son cemaat yerine sahip planların bir örneğini teşkil eder. Diğer yandan dört yönde yer alan, duvarların bir ucundan bir ucuna kadar ulaşan ve kubbe altına kadar uzanan sağır kemerlerdeki işçilikte ise, üç sıra tuğla bir sıra taştan -ilk devir özelliği olarak- almaşık sistemin uygulandığı görülür.Camiin, beden duvarlarının kalınlığı 1 metreden fazladır. Dört yanı saran sağır kemerlerden sonra, ilk devirde yaygın bir özellik olan, iki sıra tuğladan balık sırtı Camiin, beden duvarlarının kalınlığı 1 metreden fazladır. Dört yanı saran sağır kemerlerden sonra, ilk devirde yaygın bir özellik olan, iki sıra tuğladan balık sırtı tekniği bir uygulamadan sonra kasnaksız olarak hemen kubbeye geçilir. Kubbe, dört duvar üzerinden mantar gibi bitmekte ve burada kasnağın kullanılmasıyla da ağır bir etki bırakmaktadır. Kubbe, tuğlaya benzeyen bir kiremit tipi ile örtülüdür. Kubbenin tümü üzerinde aydınlatma fenerinin olması ve ilk devirde pek görülmeyen aydınlatma pencerelerinin çok olması dikkat çeker. İki metre boyundaki kapıda Behramkale Camii'nde olduğu gibi Bizans eserlerinden çıkarılan parçalar, kullanılmıştır. Camiin minaresi, yapının kuzeydoğu köşesinin son cemaat yeri ile bitiştiği yerde bulunur. Mekan, sade ve gösterişsizdir.Dört köşede de zemine kadar inen ve kemerlerin oluşturduğu üçgenlerle kubbeye geçilmiştir.Mazgal pencereler iç kısımda daha genişler ve dış kısım ise gittikçe daralır.Bunun sebebi, ışığın iç kısma iyice aksetmesini sağlamaktır.Mihrap ve minber yeni ve sadedir. Camiin iç mekanı defalarca onarım gördüğü ve her defasında kireçle sıvandığı için fazla bilgi vermemektedir. Çanakkale ve yöresinde ilk devir ve orta devir eserlerinden, kitabesi olan ve 600 senedir ayakta duran tek eserdir. AYVACIK-BAHRAMKALE KÖYÜ HÜDAVENDİGAR CAMİİ 14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği sanılmakta olup 238 m. yükseklikteki tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Camiin dikkat çeken özelliklerinden birisi de dört yöndeki köşelerinin üst noktalarının pahlanması yani taş kenarlarının eğik kesilmiş olması ve pahlanan kısımların şekline uygun olarak üçgen şeklinde kapatılmasıdır. Kubbe, sekizgen bir kubbe kasnağına oturtulmuştur. Camii, bir kubbe ve sütunlu bir giriş kapısını da içine alan dörtgen bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Camiin, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Camiin mermer giriş kapısı, Carnelıus kilisesinin kapısıdır. Carnelius kilisesini tamir ettiren Skamandros hükümdarının kilise kapısına yazdırmış olduğu duaya dokunulmamış,sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmıştır. Üzerinde haç işareti bulunan taşın bir camiin dekorasyonunda kullanılmış olması çok ilginç ve bir o kadar da etkileyicidir.Camiin iç duvarlarının dekorasyonunda kadırga resimlerinin kullanılmış olması da çok sık rastlanılan bir durum değildir AYVACIK-BABAKALE KÖYÜ BABAKALE CAMİİ Ayvacık ilçesi, Babakale Köyü’nde bulunan bu camiyi Sultan II.Ahmet döneminde Vezir Kaptan Mustafa Paşa 1725 tarihinde yaptırmıştır. Cami değişik dönemlerde yapılan onarımlar nedeni ile özelliğini yitirmiştir. Günümüzde dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. İbadet mekanı iki yanlarda altta dikdörtgen söveli, üstte de yuvarlak alçı şebekeli dörder pencere ile aydınlatılmıştır. Giriş kapısının ve mihrabın iki yanında da altlı üstlü birer penceresi bulunmaktadır. Cami girişinin önünde sonradan ahşap bir sundurma yapılmıştır. Minaresi taş kaide üzerine yine taştan silindirik gövdelidir. Minare alemi XIX.yüzyılda ampir üslubunda kubbemsi olarak yenilenmiştir. AYVACIK-ADATEPE CAMİSİ Çanakkale, Ayvacık İlçesi Adatepe Köyü’ndeki bu caminin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber zağanos Paşa’nın eşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlı cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Mihrap ve minberi mukarnaslı olup, üzerlerinde rumi motifler ve bitkisel bezemeler görülmektedir. Ayrıca haziresinde de Osmanlı taş işçiliğini yansıtan mezar taşları bulunmaktadır. Caminin altında bir de sarnıç vardır. Caminin köşesine kare kaide üzerine silindir gövdeli köfeki taşından bir minare eklenmiştir. BOZCAADA-ALAYBEY CAMİİ Bozcaada meydanında, parkın karşısında bulunan Alaybey Camisi’nin kitabesi günümüze ulaşamadığından ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Çanakkale Vakıflar Müdürlüğü’nde de bu konuda bir bilgiye rastlanmamıştır. Buradaki cami ile ilgili bir vakfiyede Bozcaada’da Miralay Ahmet Ağa Camisi’nin ismi geçmekte olup, caminin Miralay Ahmet Bey tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Büyük olasılıkla Alaybey ismi de buradan kaynaklanmaktadır. Burada bulunan XVI.yüzyıla tarihlenen Ali Ağa Camisi’nin harap olduğu ve Miralay Ahmet Ağa tarafından da yenilendiği sanılmaktadır. Mimari üslubundan XVIII.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Cami avlusuna yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının üzerinde, önünde ve arkasında dikdörtgen birer kitabe bulunuyorsa da yazıları okunamayacak derecede silinmiştir. Arkadaki kitabe 1903 (1321) tarihli olup, caminin bu tarihte onarıldığını veya yenilendiğini göstermektedir. Camiye kuzey yönündeki beş taş basamakla çıkılmakta ve basık kemerli çift kanatlı ahşap bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının iki yanında basık kemerli bir pencere ve bunun üzerinde de birisi kapı üzerine rastlamak üzere üç küçük pencere daha bulunmaktadır. Caminin doğu ve batı cephelerinde üçer, güney cephesinde de dört penceresi vardır. Caminin içerisi barok üslupta bitkisel motiflerle geç devirde bezenmiştir. İbadet mekanının üzeri ahşap bir tavanla örtülmüştür. Mihrap ve minberde bezeme elemanları yoktur. Giriş kapısının iki yanındaki köşelerde bulunan birer ahşap merdivenle de kadınlar mahfiline çıkılmaktadır. Caminin kuzeybatı köşesine kesme taştan tek şerefeli bir minare yerleştirilmiştir. Caminin bahçesinde XVI.-XIX.yüzyıl mezarlarından oluşan küçük bir hazire, geç devirde yapılmış bir şadırvan ve Kuran kursu olarak yararlanılan küçük odalar bulunmaktadır. Bozcaada’da Cezayir-ı Bahr-i Sefid salnamesine göre üç caminin bulunduğu yazılıdır. Bunlardan üçüncü cami ile ilgili herhangi bir ize rastlanmamıştır. BOZCAADA-KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA CAMİSİ (YALI CAMİ) Bozcaada’da Yalı Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Köprülü Mehmet Paşa 1657 tarihinde yaptırmıştır. Halk arasında Yalı Camisi olarak isimlendirilen caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla orijinalinden oldukça uzaklaşmıştır. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür. Kuzey cephesinden dört basamaklı bir merdivenle girilen sahanlıkta çift kanatlı ahşap bir kapı iki yanında da basık kemerli birer penceresi, bunun üzerinde de üçer yuvarlak pencere bulunmaktadır. Giriş kapısının üzerindeki kitabe yeri boş olup, kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Girişin eksenindeki güney cephesinin ortasına dışa çıkıntılı mihrap yerleştirilmiştir. Alçıdan olan mihrap, basit motiflerle bezenmiştir. Mihrabın iki yanında da basık kemerli iki pencere vardır. Caminin batı cephesinde iki penceresi bulunmaktadır. Caminin içerisi yapımı ile ilgisiz ahşap lambri ile kaplanmıştır. Kuzeydeki kadınlar mahfili ile tavan sade bir işçilik göstermektedir ve mimari yönden önem taşımamaktadır. Doğu cephesine yerleştirilen minare 1965 yılında yenilenmiştir. EZİNE-ABDURAHMAN BEY CAMİİ (ULU CAMİİ) LULU Cami ( Abdurrahman bey cami):Osmanlı camilerinin ilk büyük örneklerinden olması yönünden önemlidir. Orhan Gazi döneminde Abdurrahman Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami., moloz taştan alçak ve kalın duvarlı bir yapıdır. Pencere kenarları üç dizi tuğla ve bir dizi taştan yapılmıştır. Tavanı dört granit sütun taşımaktadır. Minare kıble duvarının içindedir. Son cemaat yeri mermer sütunludur. 2. Sultan Mahmut döneminde yenilenen tavan ampir üslûptadır. Güzel sıtalaktiklerle süslü mihrap, ilk yapıdan kalmadır.bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir EZİNE -SEFERŞAH CAMİİ Seferşah Camii:XIV. yy’da Yıldırım Beyazıt döneminde yapılmıştır. Duvarlar moloz taştan, saçaklar tuğladandır. Ayrıca yapımında çevredeki antik yapılardan getirilen Bizans kalıntıları kullanılmıştır. Mihrap duvarında iki katta dört pencere vardır. Son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Kandil motifleriyle süslenmiştir.Caminin yanında Sefer Şah’ın mezarı bulunmaktadır EZİNE-ZEYTİNLİ CAMİİ Zeytinli CamiiHicri 977 (M.1561) yılında Sadrazam İbrahim Paşa Kedhüdası Mehmet Kedhüda tarafından yapılmıştır. Daha sonraları, Ezine esnafından Pamukçuzade Hacı Mustafa Efendi Camiinin karşısında bulunan baba yadigarı evlerini tapu katibi Suluzade Halil Efendi’ye bırakarak karşılığında adı geçen caminin genişletilmesini istemiştir. Cami Hicri 1317 (M.1901) tarihinde şimdiki haline getirilmiştir. GELİBOLU-BOLAYIR GAZİ SÜLEYMAN PAŞA CAMİİ Gelibolu, Bolayır’da Orhan Gazi döneminde, Rumeli fatihi Gazi Süleyman Paşa tarafından 1358’de yaptırılmıştır. Cami 1676 ve 1889 yıllarında onarım görmüştür. Yoldan görülen kalın sıvalı yüzlerine bakınca, eskiliği anlaşılmayan bu camii, Orhan devri inşaatının bir çok hususiyetlerini iki arka cephesinde muhafaza etmektedir. Cami içten içe 9,05x10,75 ebadında olup derinliği genişliğinden fazladır. Duvarlar yanlarda 90cm ön ve arkada daha kalındır. Cephenin kalın sıvası, revak olup olmadığını aramaya imkan bırakmıyor. Kapı iç ve dışta, iki taşkın ayağa oturan, iki merkezli bir sivri kemer altında basit bir basık kemerden ibarettir. Bu takın yüksek oluşundan, zaten bir revaka pek yer kalmayacağı tahmin olunabilir. Cami sekiz altlık, altı üstlük pencere ile aydınlanır. Bir de mahfilin hizasında düz bir üstlük pencere varsa da, sonradan açılmış olması ihtimal dahilindedir. Cami aslında da çatılı imiş. Şimdiki tavan yeni ve şahsiyetsiz bir iştir. Mihrabın etraf çerçevesi bozulmuş, yalnız beş sıra istalaktitli yaşmağı kalmıştır. Minber hendesi şekilli kabartma dolu korkuluklu, taştan oyulu mihrabcıklarla müzeyyen güzel bir parçadır. Caminin mihrab ve garb duvarları, esas itibariyle, eski yüzlerini muhafaza etmektedir. Fakat asıl mihrab duvarının şark ucu ilk şeklini gaaib etmemiş olup, iri kaba yontma taşlar arasında 2, sonra 3, sonra iki tane 1, sonra 3 ve 1-2 tuğla sırasıyla yapılmıştır. Garb-ı cenubi duvarının köşesi ise tamir görmüştür. Birinci Umumi Harb de gülle isabet etmiş olması muhtemeldir. Pencere kemerleri mümasi sivri olup kemer aynası Gebze Baba Sultan ve sair yerlerdeki Orhan Devri binalarında olduğu gibi 10cm içeriye gömülüdür. Tabi söveler de çukurda idi; fakat sonradan duvar yüzüne mermer veya köfeki söveler ve demir parmaklıklar konmuştur. Minarenin küpten aşağısı eskidir.Üstü bombardımandan sonra yenilenmiştir. GELİBOLU-GAZİ SÜLEYMAN PAŞA CAMİİ (BÜYÜK CAMİİ) Sultan Murat adına Çandarlı Kara Hayrüddin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Gazi Süleyman Paşa’nın Gelibolu’yu fethi nedeniyle camiye ismi verilmiştir. Gelibolu’da halk arasında “Büyük Cami” olarak bilinir. Caminin bitişiğinde çeşmesi mevcuttur. Boyutları 31.5 x 26.2 m olup, sekiz ayağa dayanır. Ayrıca büyük bir fener mevcuttur. GELİBOLU-CERRAH HÜSEYİN CAMİİ Camikebir mahallesinde çarşı mevkiinde bulunmaktadır. Cerrah Hüseyin tarafından yaptırılmıştır.Önceleri tekke olarak görev yapmış bilahare mescit haline getirilmiş, sonra camiye çevrilmiştir.İki kubbelidir ve tek giriş kapısı vardır.Sağ kubbe altı açık olup, sonradan kapatılmıştır. Kullanım alanı 110 m2 dir. GELİBOLU-HALLAÇ HÜSEYİN CAMİİ Yazıcızade Mahallesinde, Mevlevihane yakınında bulunmaktadır. Eskiden Hallaç Hüseyin Mesçidi olarak hizmet vermiştir. Mescit ker****ten yapıldığından zamanla yıkılmış, 1969 tarihinde cami koruma derneği tarafından bugünkü yeni cami yaptırılmıştır. Kullanım alanı toplam 240 m2 dir. GELİBOLU-YAZICIOĞLU CAMİSİ Gelibolu’da Sultan II.Murad döneminde yapılan bir camidir. Ancak, giriş kapısı üzerindeki kitabede Sultan Abdülmecid tarafından yeniden yaptırıldığı yazılıdır. Cami, son cemaat yeri ile birlikte dikdörtgen bir plan göstermektedir. Kesme taştan ampir üslubunda yapılmıştır. İbadet mekanını altı pencere aydınlatmaktadır. Bu pencerelerdeki demir parmaklıklar orijinaldir. Aynı zamanda da caminin yanında oldukça yüksek minaresi ve Yazıcıoğlu’nun türbesi bulunmaktadır GÖKÇEADA-MERKEZ CAMİİ Çınarlı Mahallesi’nde olup 200 yıllık Osmanlı mimari örneklerini taşımaktadır LAPSEKİ-ÇARDAK YAKUP BEY CAMİİ Çardak Gazi Yakup Bey Camii 1472 yılında Abdullah Bin Hacı Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. yapısıdır. Duvarlar iki dizi tuğla ve moloz taştandır. Köşeli revaktaki sütun ve başlıklar çevredeki antik kalıntılardan yapılmıştır. Kubbe sağır ve oldukça yüksek sekiz köşeli kasnağa oturmaktadır. Minare kapısı, revağın içindedir. Bursa kemerli ve stalaktitlidir. Yapısının iç süslemesi son dönemdendir. Yalnızca mihraptaki yedi sıra stalaktit ve silmeler eski biçimini korumaktadır. Günümüzde halen ibadethane olarak kullanılmaktadır. LAPSEKİ-SÜLEYMAN PAŞA CAMİİ XIV.yüzyılda Orhan Gazi döneminde Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu caminin Gazi Süleyman Paşa’nın 1345-1357 yılında Rumeli’ye geçerken kiliseden camiye çevirdiği söylenmektedir. Ancak Bizans dönemine ait herhangi bir mimari iz görülmemektedir. Günümüze orijinalliğini büyük ölçüde yitirerek gelebilmiştir. Dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. İki katlı bir son cemaat yeri vardır. Stalaktitli mihrabı ile minaresi orijinalliğini korumaktadır. LAPSEKİ-UMURBEY HÜDAVENDİGAR CAMİİ Lapseki Umurbey’deki bu cami Sultan I.Murad döneminde yapılmıştır. Ancak son yıllarda yapılan onarımlarla özelliğini yitirmiştir. Bu yapının Bizans dönemine ait bir kilise üzerine yapıldığı sanılmaktadır. Caminin son cemaat yeri kilise narteksidir. İbadet mekanı iki dizi sütunların taşıdığı ahşap bir tavan ve çatı ile örtülüdür. Bu direkler Roma dönemine ait yeşil mermerdendir. Minare kaidesi orijinal olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. MERKEZ İLÇE-ARAP PAŞA CAMİİ Arap İbrahim Paşa (Kurşunlu) Camii: Cami kitabesine göre cami yanan Çınarlık Camii’nin yerine 1867 yılında Biga sancağı mutasarrıfı Arap İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı yapının üzeri kubbe ile örtülüdür. Kurşun kaplı kubbesi nedeniyle adı Kurşunlu Cami olarak bilinmektedir. MERKEZ İLÇE-ÇİMENLİK KALESİ CAMİLERİ Çimenlik Kalesi içerisinde bulunan Mescit, 12.12x5.24 m. ölçüsünde ince uzun dikdörtgen planlıdır. Mescidin alt kısmı taştan, üst kısmı da tuğladan yapılmıştır. Burçlardan biri üzerine tuğladan minaresi oturtulmuştur. Minarenin şerefe çıkmaları beş sıra testere dişi biçiminde tuğlalarla bezenmiştir. Çanakkale savaşı sırasında mescide isabet eden bir top mermisi yüzünden minaresinin yarısı yıkılmış, 1968’den sonra da onarılmıştır. İbadet mekanındaki mihrap kıble yönündedir. Mihrap tuğladan ve mukarnaslıdır. Mescidin giriş kapısı çift renkli ve geçmeli mermerlerden yapılmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde iç avlunun güney tarafına dikdörtgen planlı, 12.00x15.00 m. ölçüsünde ahşap bir mescit daha eklenmiş, üzeri de çatı ile örtülmüştür. Kale içerisindeki bu mescitler halkın ibadetine açık idi. Ancak kale müze olarak kullanıldığından mescitler ibadete açık değildir. KALE MESCİDİ (Merkez) Çanakkale Kalesi’nin içerisinde bulunan bu cami de Fatih Sultan Mehmet döneminde, XV.yüzyılda yapılmıştır. Kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Dikdörtgen planlı caminin üzeri kasnak üzerinde yükselen bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin giriş kapısı basık kemerli olup, kahverengi ve beyaz taştan yapılmıştır. Kilit taşı üzerinde gül, yıldız ve rumi şekiller bulunmaktadır. Kesme taştan yapılmış olan caminin mihrap ve iki yan duvarı orijinalliğini korumaktadır. Mihrap altı sıra halindeki stalaktitlerle bezenmiştir. Orijinalliğini koruyan minarenin kaidesi kesme taştan gövde ve şerefesi tuğladandır
-
TARİHÇE Çanakkale,aynı adı taşıyan boğazın Anadolu yakasında ve bu boğazın en fazla darlaştığı bir kesimde düz bir alanda kurulmuştur. Çanakkale kuruluşu pek eski dönemlere inmeyen ve temeli Fatih Sultan Mehmed döneminde atılmış olan bir XV.yüzyıl şehridir.Şehrin bu yeniliğine karşılık çevresinde yapılan kazılar yörede tarih öncesine kadar inen yerleşmelerin varlığını ortaya koymuştur.Bunların başında Çanakkale Boğazı’nın güney ağzı yakınında kurulmuş olan Truva gelir.Bu şehrin en eski katları Eski Tunç çağına kadar inmektedir. Antik Çağda Çanakkale Biga Yarımadası’nın eski adı Troas’tır. Antik Çağ’da Troie,Troia ve Troade isimleri ile de bilinmektedir. Anadolu’nun kuzeybatısında bulunan Troas bölgesi,ismini Hellespontos’un hemen girişinde yer alan Troia kentinden alır.Troia bölgede M.Ö. 3.bin yıl başından,M.Ö. 2.bin yılı sonuna kadar kendine özgü kültür yaratmış,bu kültür Batı Anadolu’nun oldukça geniş bir bölümüne yayılmıştır.Son kazıların sonuçları,Troia’da yerli kültürlerle sıkı ilişkileri olan bir Anadolu kültürü olduğu ortaya koymuştur. Çanakkale Boğazı,kaynağını mitolojik öğelerden bölgenin en eski halkı,Beşiktepe ve Kumtepe yerleşimlerinden bilinen Kalkolitik Dönem yerli halklardır.Buralarda yerleşim günümüzden 6000-7000 yıl geriye gitmektedir.M.Ö: 4800-4000 tarihleri arasında burada bir köy yerleşimi olduğu anlaşılmaktadır.Bunu M.Ö. 3600-3650 yılları arasında kurulduğu tahmin edilen Dardonos izlemektedir. M.Ö. 1200 civarında bölgeye Troya savaşlarının başlaması ile Akhalar gelmiştir.Bu tarihlerde Yunanistan da bir kısım feodal beylikler biçiminde yaşayan Akhalar tarafından istila edilmiştir.Homeros’un İlyada destanında,savaş nedeni Sparta kralı Menelaos’un güzel karısı Helena’nın Troya kralı Priamos’un oğlu Paris tarafından kaçırılışı olarak belirtse de,gerçek savaş nedeninin Akhalar’ın Hellesepontos Boğazı ve yöresine yerleşmek istemeleri olduğu açıktır. İlyada destanının içeriğinde tarihsel bir gerçeklik aranmalıdır.Bu destana göre Akhalar stratejik bir yerde kurulmuş olan Troya kentini ele geçirmek için savaşmışlar ancak bu savaşları sonuçsuz kalmıştır.Troya kalesi Odysseia destanında anlatıldığı üzere bir savaş hilesi,yani tahta at yardımıyla ele geçirilmiştir. Truva,yüzyıllarca toprak altında kaldıktan sonra 19.yüzyılda,Alman arkeoloğu Heinrick Schliemann(1822-1890) tarafından girişilen kazılar sonunda meydana çıkarılmıştır. Bugün,Truva şehri kalıntıları ,yurdumuzun bütün dünyada ilgi toplayan köşelerinden biridir.İlk olarak 1963 Ağustosu’nda Truva şenlikleri düzenlenmiş,bu tarih ve efsane şehrinin değeri bir kat daha arttırılmıştır. Bölge’ye gelen kavimlerden biri de Frigler’dir.Frigler’in Çanakkale Boğazını aşıp,Kuzeybatı Anadolu’ya girdikleri ve bölgede bir süre kaldıkları sanılmaktadır.Daha sonra ,kendiliklerinden ya da bunları da yerlerinden eden başka kavimlerin baskılarıyla Anadolu’nun daha içlerine gitmiş olmalıdırlar. M.Ö. 2.bin sonunda bir şekil yaşadıkları kentleri terk etmek zorunda kalan ve bir daha da eski kentlerine dönemeyen bu insanlar,ancak birkaç yüzyıl sonra,bölgeye yeni kentler kurmak amacıyla gelen Yunanlı göçmenlerle birlikte atalarının yerleşmelerine dönebilmişlerdir.M.Ö. 7.yüzyılda Kuzeybatı Anadolu Lidyalılar’ın egemenliği altındadır. M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren bölgeye Yunanlı göçmenler gelmeye başlar.Troas’taki Yunan kolonicilerinin ilk öncüleri Lesbos adasındaki Aiol kentleri Mytiline ve Metymna’dan gelen Aiollerdir.Aiol kolonizasyonu sonrasında bölgeye Miletos önderliğindeki İonlar gelmeye başladı.Miletoslular,Çanakkale Boğazında Abydos’tan Kyzikos’a kadar bir dizi kent kurmuşlardır.Lidya hakimiyeti Kroisos’un M.Ö. 547’de yenilgisiyle sona erince bölgenin yeni efendileri Persler oldu. M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender,Perslere karşı büyük bir hareket başlatmış ve Çanakkale Boğazını geçerek Troas bölgesine gelmiştir.Burada bugünkü Karabiga yakınlarında bir yerde ünlü Granikos meydan savaşında Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.Bu savaştan sonra bölgenin iç yapılanmasında pek fazla bir değişikliğin olmadığı gözlenir.İskender geçtiği kentlerde yüksek rütbeli subayların Perslerde olduğu gibi satrap unvanı ile vali olarak bırakmıştır. Granikos zaferinden İskender’in ölümüne kadar geçen süre içinde bölgemin sakin bir yönetim altında yönetildiğini görmekteyiz.M.Ö. 323 yılında Büyük İskender’in ani ölümü üzerine satraplar iktidar kavgalarına başlamışlardır.İskender’in diadoklarından Antigonos M.Ö. 323 sonrasında bölgeyi yönetimi altına almıştır.Bölgedeki fazla nifusa sahip olmayan,küçük,güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia(Aleksandria Troas)adı altında büyük bir kent kurulmuştur.Ancak Troas bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301)sonra tekrar değişmiş,yönetim doğudaki Antigonos’tan batısındaki Lysimakhos’un eline geçmiştir. M.Ö. 3.yüzyılın başlarında Balkanlarda ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar,M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas bölgesine egemen olmuşlardır.Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir.Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır.M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III.Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra,savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II.Eumenes’e (M.Ö. 197-150)vermişlerdir.Bölge daha sonra yönetimi altında bulunduğu Bergama Kralı III. Attalos’un krallığı bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.Uzun yıllar Roma hakimiyeti altında yönetilen Troas,Roma İmparatorluğu’nun getirmiş olduğu barış ortamında oldukça sakin bir süreç geçirmiştir. Roma İmparatorluğuna takiben burası yine Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir.İmparator Jusrinian,Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir. VII ve VIII.yüzyıllarda Müslüman Araplar’ın gelip geçtiği bu yöreye Bizans egemenliğinin son dönemlerinde Türkmen akınları da başladı.I.Kılıçarslan’ın oğlu Sultan Melikşah döneminde(1120-1116) Selçuklu Bizans çatışmaları çerçevesi içinde Selçuklu emirleri Muhammed ve Monolog,Bursa ve Ulubat üzerinden Çanakkale yöresine kadar ulaştılar.Anadolu Selçukluları’nın parçalamasından sonra kurulan beyliklerden Karesi Beyliği’nin toprakları da bu yöreye kadar uzanıyordu. Osmanlı Hakimiyetinde Çanakkale 1345 yılında Orhan Gazi,Biga Yarımadasında egemen olan Karesi Beyliğinin yönetimine son vererek topraklarının büyük bir kısmını eline geçirmesi ancak,Çanakkale Boğazına tamamen hakim olamamıştır. Çanakkale ve çevresindeki kalelerin art arda fethi,önemli miktarda Türk nüfusunun buralara gelip iskan etmesine ve yeni Türk yerleşim alanlarının oluşmasına neden oldu.Osmanlılar’a yeni ilhak eden Karesi topraklarındaki göçebe Türkmenler,göç eden nüfusun başında geliyordu.Lapseki,Gelibolu ve Bolayır gibi merkezlerde zaviye başta olmak üzere cami,mescit,hamam,kervansaray,hanlar gibi dinin ve sosyal binalar inşa edildi.Hatta paşa sancağının ilk merkezi Gelibolu oldu.Bu arada bu iki kıtayı birbirine bağlayan ve özellikle ordunun Rumeli’ye sevki için kullanılan Lapseki,Çardak ve Gelibolu limanlarının önemi daha da arttı.İstanbul’un fethi sonrasında bu limanlar sadece Rumeli ile bağlantıyı sağlamakla kalmadı,payitahtın iaşesini de sağlar oldu. Osmanlı deniz ulaşım sistemi ile ilgili listelerde bu limanlar da yer almaktadır.Söz konusu iskele cetvelinde yer almayan Karabiga limanı,daha çok İstanbul’un odun ihtiyacı ile zahire başta olmak üzere yiyecek temininde kullanılmaktaydı.Özellikle Biga kazası ve çevresinde kesilen odunlar Karabiga limanına getirilmekte ve buradan İstanbul’a gönderilmekteydi.Bir ara odun naklinde Kemer limanı da kullanılmaya başlansa da Kemer’de kadırga yapımı için toplanan palutlar(pelit,meşe)’ın,odun nakli sırasında çalınmasından dolayı bu kesin bir biçimde yasaklanmıştı. Cetvelde yer almayan Marmara denizinin diğer bir limanı olan Kemer ise kadırga yapımı ve Tersane-i amire için kereste,Tophane-i amire için kazık naklinde kullanılmaktaydı.Liman,bir anlamada önemli tersanelerinden olan Gelibolu tersanesinin yedeği konumunda olup donananın kadırga ihtiyacının yoğun olduğu durumlarda önemli inşa faaliyetlerine sahne olmuştu. Çardak limanı ise iki kıtayı birleştiren bir liman olmanın yanında İstanbul un iaşesi ve sefer zahiresinin naklinde de önemliydi.Saray için Lapseki kazasından toplanan karpuz,kavun ve üzüm gabi yaş meyveler ile çeşitli kuru meyveler ve balbumu bu limandan sevk edilmekteydi. Anadolu’nun kuzeybatı uç noktasında yer alana ve Osmanlı klasik dönem idari yapılanmasında ağırlıklı olarak Biga ile Gelibolu sancaklarına karşılık gelen Çanakkale ili,stratejik konumu sebebiyle özellikle İstanbul fethi öncesinde Rumeli’ye hareket eden Osmanlı kuvvetleri için bir geçiş güzergahı olmuştur.Biga ve Gelibolu sancaklarının Marmara denizine bakan kıyıları,Anadolu’yu Rumeli’ye ve Rumeli’yi de Anadolu’ya bağlayıp ulaşımı sağlarken,Çanakkale boğazına bakan kıyılarındaki müstahkem mevkileri de İstanbul’a gelen ticari emtiayı kontrol edip gümrük hizmetlerini yerine getirmiştir. Çanakkale ve çevresi Fatih Sultan Mehmed ve IV.Mehmed dönemlerinde daha da önemli bir hale geldi.Fatih,İstanbul savunması için Çanakkale boğazının en dar yerinde,Anadolu yakasında Sultaniye ve hemen karşısındaki Rumeli yakasında Kilidülbahr,Anadolu yakasında 1463 yılında inşa edilen ve Kal’a-i Sultaniye adı verilen bu yapı kare şeklinde idi.Köşelerinde burçlar ve ortasında büyük bir kale ve yine Fatih Sultan Mehmed tarafından inşa ettirilen bir de cami bulunuyordu.Fatih kale içinde bu camiden başka şehirde bir başka cami ve hamam yaptırtmıştı.Stratejik önemi çok fazla olan bir kesimde kurulan bu kale etrafında zamanla gelişen bir yerleşme yeri oluştu.Çanak imalat ve ticaretin şöhrete kavuşması sonucunda da Kal’a-i Sultaniyye’ye Çanak-Kal’ası denilmeye başlandı ve zamanla bu isim yerleşerek eski ismini unutturdu.Daha sonrada Çanakkale şekline dönüştü. Çanakkale yöresi,Osmanlılar döneminde özellikle denizcilik konusunda önem kazanmıştır.Ünlü Osmanlı amirali Barbaros Hayrettin Paşa 1533’te İstanbul’a gelmiş,Padişah Kanuni Sultan Süleyman tarafından kendisine Beylerbeyi unvanı verilerek Gelibolu kaptanlığına atanmıştır. Çanakkale Boğazı,Girit savaşları sırasında 1647 yılında Venedikliler tarafından tekrar kuşatıldı.Osmanlı Donanması Çanakkale Boğazından dışarı çıkıyor ve Girit’e yardım gönderemiyordu.Bu savaş uzun yıllar sürdü.Nihayet on yıl sonra 1657 yılında Köprülü Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı Birlikleri Venedikleri yenerek boğazı temizlediler.1717 yılında Osmanlı Donanması boğazdan çıkarak Bozcaada önlerinde boğazı ablukaya alan Venediklileri tekrar yendi.1770 yılında Cezayirli Hasan Paşa,Rus donanmasını yenerek,boğazı ve Rusların işgal ettiği Zimmi adasını kurtararak Kaptan-ı Deryalığa yükseldi.Bu tarihten sonra da Çanakkale Boğazı önemini korumuş,ele geçirilmesi ve denetlenmesi çeşitli devletler arasında önemli bir sorun olmuş,bir çok savaş ve çatışmalar neden olmuştur.Ülkeler arasında savaşlardan sonra yapılan barış antlaşmalarında mutlaka boğazlar ile ilgili maddeler yer almıştır.Örneğin 13 Temmuz 1841tarihinde imzalanan 4 maddelik Londra Boğazlar Sözleşmesinin 1.maddesinde;Osmanlı Devleti,barış zamanında eskiden beri uygulamakta olduğu boğazlardan yabancı savaş gemilerinin geçişini yasaklamayı bundan sonra da sürdürmeyi;İngiltere,Rusya,Fransa,Prusya ve Avusturya’da bu karara saygı göstermeyi taahhüt ediyorlardı.Böylece Avrupa Devletleri boğazları geçiş rejimi ile hukuksal statüsünü Osmanlı İmparatorluğunun takdir ve yetkilerine bağlı olmaktan çıkarıp,uluslar arası taahhütlere bağlı bir ilkeye dönüştürüyordu.Boğazlar Konusundaki uluslar arası antlaşmalar 20 Temmuz 1936 Montrö Sözleşmesine kadar süre gelmiştir. İdari bakımdan Çanakkale şehri Osmanlı İmpartorluğu’nun ilk dönemlerinde Anadolu eyaleti içindeki Biga sancağına bağlı bulunuyordu.Daha sonra yaklaşık 1533 yılında kurulmuş bulunan ve merkezi Gelibolu olan Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetinin içinde yer aldı.Sonra bu vilayetin merkezi Çanakkale oldu.1876 yılından sonra da müstakil Biga sancağının merkezi haline geldi. Çanakkale Boğazı bölgesinde karada yapılan savaşların en büyüğü ve en anlamlısı da kuşkusuz 20.yüzyılın başında vuku bulan Çanakkale Savaşları’dır. Türk ve Dünya tarihinde Çanakkale Savaşları olarak geçen ve tarihte benzeri az olan bu olay,Birinci Dünya Harbinin önemli bir dönemidir.Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri(İngiltere-Fransa) arasında,Çanakkale Boğazı ve dolaylarında yapılan kara ve deniz savaşlarını kapsayan Çanakkale Savaşları,3 Kasım 1914 -9 Ocak 1916 tarihleri arasında uzun bir zaman sürmüştür. Türk Ordusu Çanakkale’de yarım milyona yakın bir düşman kuvvetine karşı koyarak,müttefiki olan Almanya’ya büyük yardımda bulunduğu gibi,1.Dünya Savaşının kaderi ve Rus Çarlığı’nın çökmesinde önemli bir rol oynadı.Karma bir yönetim ve çok az bir cephaneyle,sıkıntılar içinde yürütülen savaşlar sonunda Türkler 253.000 kayıp verdiler. İngiliz ve dominyon kayıpları da 198.340 ile 215.000 arasında hatırı sayılı değişiklikler arzeder. Fransız zayiatı ile boğularak kaza sonucu ölümler dahil olmak üzere; toplam müttefik kayıpları muhtemelen 256.000 idi. Bunlardan 46.000'i harekât esnasında ölmüş veya hayatlarını aldıkları yaralar yüzünden kaybetmişlerdir. Elhasıl Türklerin savaşa katılan asker sayısı: 500.000. Ölü: 55.177, yaralı: 100.177, kayıp: 10.067, hastalıktan ölen: 21.498, hastalık nedeniyle askerliği terk: 64.440, Toplam zayiat: 251.309. Fransızların savaşa katılan asker sayısı: 79.000. Kayıpları: 47.000 İngilizlerin savaşa katılan asker sayısı: 410.000. Kayıpları: 205.000 olarak gösterilmektedir. Mamafih, bu ve benzeri sayıların gerçeği yansıttığı söylenemez. Cumhuriyet Döneminde Çanakkale XX.yüzyılda Çanakkale’nin nüfusu,zaman zaman şehre yerleştirilen askeri birlikler dolayısıyla artmış,bazen da bu birliklerin başka yerlere aktarılması sonucunda azalmıştır.Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımında (1927) şehirde sadece 8515 kişi sayılmıştı 1935 sayımında nüfusu 11.495’e ulaştı.II.Dünya Savaşı içinde buraya asker yığılmasının sonucu olarak 24.621 nüfusa erişti.Savaşın bitiminden birkaç ay sonra yapılan 1945 sayımında,askeri birliklerin çekilmesi henüz tam gerçekleşmediğinden ancak 22.869’a düşen nüfus 1950’de hemen hemen 1935’teki seviyesine indi.1950’den sonra şehir nüfusu devamlı artış göstererek 1970’te 27.042’ye ,1980’de de 39.975’e çıktı.1990 sayımının sonuçlarına göre ise 50.000’i de aşarak 53.995 e ulaştı. Şehrin alana üzerindeki gelişmesi de 1950’li yıllara kadar yavaş olmuştur.O yıllarda şehrin yerleşme alanı yüzyılın başındaki sınırlarını hemen hemen koruyordu.Şehir sadece Koca çay’ın Çanakkale Boğazı’na ulaştığı yerin gerisindeki düzlükte ve bu düzlüğü kuzey rüzgarına karşı nisbeten koruyan Hastane bayırının bir bölümünde yayılıyordu.Çanakkale’nin eski mahallelerinden olan Fevzipaşa mahallesi çayın ağzındaki düzlükte,Kemalpaşa mahallesinin bir bölümü ise Hastane bayırında kurulmuştur.Şehri son kırk yıl içindeki gelişmesi,ağırlık merkezi gene ilk kuruluş yeri olan düzlük başta olmak üzere Kocaçay boyunca doğuya,kıyı kesiminde ise kuzeye doğru olmuştur.Fakat kuzeyde kıyı kesiminde ise kuzeye doğru olmuştur.Fakat kuzeyde kıyı kemsinde bulunan askeri bölge şehrin bu yöndeki genişlemesini sınırlamıştır.Bu sebeple Çanakkale şehri güneyde Kocaçay’ın karşı yakasına da atlamış,bu doğrultuda ve doğuda Balıkesir ve İzmir karayolları istikametinde iç kesimlere doğru yayılmıştır. Çanakkale’deki sanayi kuruluşları daha çok şehir dışında İzmir ve Balıkesir karayolları boyunca gelişmiş olup küçük ölçüdeki sanayi kuruluşları ise şehrin içinde dağınık vaziyette bulunmaktadır. Çanakkale ili Balıkesir, Tekirdağ ve Edirne ile kuşatılmıştır. Çanakkale ilinin Marmara deniziyle Ege denizinde de sınırı vardır.Ege denizinde de sınırları vardır.Ege denizinde bulunan Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada ile üçüncü büyük adası olan Bozcaada bu ilin sınırları içindedir.Çanakkale ili; Ayvacık,Bayramiç,Biga,Bozcaada,Çan,Eceabat,Ezine,Gelibolu,Gökçeada,Lapseki ve Yenice olmak üzere on üç ilçeye ve otuz iki bucağa ayrılmış olup 9737 km(kare) genişliğindeki topraklarında 585 köy bulunmaktadır.İlin 1990 sayımına göre nüfusu 432.263 nüfus yoğunluğu ise 44 idi. 1992 yılında açılan üniversite kentin yaşamını değiştirir.Sokakları emeklilerden çok genç nüfus doldurur.Konut açığı had safhaya ulaşır.Bu dönemde çevre ile ilçe ve köylerden göç hızlanır.
-
ÇORBALAR: Tarhana Çorbası: Bir tencereye biraz zeytin yağ konur. Bunun içine bir kaşık domates salçası ilave edilerek kavrulur. Üzerine bir litre kadar soğuk su ilave dökülür. Önceden hazırlanan tarhanadan iki yemek kaşığı ilave edilerek eriyinceye kadar karıştırılır. Tarhana eridikten sonra (karıştırma bırakılır) kaynatmaya devam edilir. Kaynayan çorba biraz koyulaşır, tuz ilave edilerek sıcak sıcak servis yapılır.Bazı evlerde tarhana piştikten sonra 4-5 diş sarımsak soyulup güzelce dövüldükten sonra ilave edilir. Tarhana çorbasına yağ ve salça konmamış ise süt veya süt kaymağı ilave edilirse buna sütlü tarhana çorbası denir. Yoğurt Çorbası: Yoğurt, pirinç, yumurta, sıvı yağ Pirinç su ile beraber kaynatılır. Çırpılan yoğurda yumurta bir kaşık un ilave edilir. Pişmiş pirincin üzerine çırpılarak dökülür. 10 dakika kaynatılıp üzerine tereyağ ve kırmızı biber ilave edilir. Sütlü Çorba Bulgur, süt, su, tuz Yarı yarıya süt, yarı yarıya su bir miktar bulgur konulup kaynatılır piştikten sonra üzerine tereyağ ve kırmızı biber konulup servise hazır olur. YEMEKLER Kuru Bamya: Soğan, kuzu eti, salça Soğanla et pişirilip üzerine salça ilave edilip suyu konur. Kuru bamyamız üzerine dökülüp 30 dakika kaynatılır. Servise hazır edilir. Kuzu Kapamasi: Kuzu eti, soğan, domates, yeşil biber, sarımsak, tuz Bir tepsinin içine et, soğan, domates, yeşil biber sarımsak tuz harmanlanıp tepsinin üzeri kapatılıp su koymadan fırına verilir. İki saat sonra servise hazır edilir. Oğlak Çevirme: 1 bütün oğlak. İp, düzgün bir sırık Oğlak sırığa geçirilip ön aylakları boyna gelecek şekilde, arka ayakları ortası açık şekilde karnı bir miktar ip ile dikilir. Daha önceden yakılan kızgın ateşin 1 metre gerisinden başlanıp üzeri sürekli yağlanarak çevrilmeye başlanır. Ateşin feri azaldıkça ateşe doğru yaklaştırılır. Nar gibi kızardıktan sonra servise hazır olur. Terbiyeli Köfte: Kıyma, pirinç, karabiber, zencefil, yenibahar, kimyon, kırmızı biber, tuz, ekmek Kıymamızı ekmek, pirinç ve tüm baharatlarla harmanlanıp yoğrulur. Köftemiz bilye şekline gelir. Suyu kaynatıp bilye haline gelen köfteyi una bulanıp kaynayan suyun üzerine bir seferde dökülür. 20 dakika sonra altı kapatılır. Kızarmış tereyağ ile süslenip servise hazır edilir. Bakla Keşkeği: Baklalar ıslatılarak bekletilir, kabukları soyulur. Kabukları soyulan baklalar bir tencerede pişirilir. Soğuduktan sonra kevgirden (delikli kap) geçirilir. Bir tencereye yağ, rendelenmiş soğan, salça ilave edilerek kavrulur. İçine kevgirden geçirilen baklalar ilave edilir. Biraz et suyu koyarak kaynamaya bırakılır. Piştikten sonra tabaklara koyup üzerine et ve baharatlar ilave edilerek servis yapılır. Tumbi: Malzeme: 1 adet orta boy soğan 2 adet domates 2 adet patlıcan maydanoz, karabiber, biber pul biber 1 su bardağı sütlü göce ½ yağ (zeytin yağ) Yapılışı: Önce bir tavanın içine soğanı doğrarız. Sonra domatesleri küp şeklinde doğrayarak ilave ederiz. Aynı şekilde patlıcanları da tavaya koyar iyice kavururuz. Kavrulduğunda 2 bardak su ilave ederiz. Su kaynarken içine atar ve kapatırız. Fazla soğumadan tepsiyi yağlayıp elimizle yarım oval şekil vererek tepsiye dizeriz 100 derecelik fırına salarız. (fırına vermeden önce tumbilerin üzerine salça ve zeytinyağını çırparak süreriz) Peynirli Patlıcan: Malzemeler: 4 adet patlıcan peynir veya lor maydanoz, biraz tuz çiçek yağ Yapılışı: Patlıcanları ikişer parça şeklinde birbirinden ayırmadan kesin aralarına peynirli maydanozu koyup kapatın ve yağı kızdırılmış tavada kızartın. Mantı: Malzemeler: Un, tavuk butu, 2 baş soğan, 1 çay bardağı yağ, 2 su bardağı süt tarhanası, 1 yemek kaşığı karabiber, nohut Yapılışı: 2 baş soğan, 1 çay bardağı yağ ile kavrulur, 2 su bardağı süt tarhanası katılarak kavurmaya devam edilir, içine bir bardak sıcak su konularak kabartılır, içine bir yemek kaşığı karabiber konulur ve karıştırılır. 2 tane hamur açılır ve 5 er santimlik bölünür, içersine 1er tatlı kaşığı iç konur, dört köşesi kapatılıp bohça hale getirilir, yağlanmış tepsiye dizilir, fırında üzeri pembeleşinceye kadar pişirilir, üzerine 1 su bardağı pişirilmiş nohut serpilir, 1 tencerede haşladığımız 2 tavuk butu didilerek üzerine serpilir ve suyu da üzerine dökülür, suyunu çekinceye kadar fırında bekletilir ve sıcak servis yapılır. Turp Otu Salatası: Malzemeler: 1 kilo turp otu, ½ çay bardağı zeytinyağı, 1 limon Yapılışı: Ayıklanmış ve yıkanmış turp otları kaynayan su tenceresine bastırılır. Yapraklar etli oldukları için fazla kaynatılmamalıdır. (yumuşarsa lezzeti kaybolur) kalın sapları pişince süzülerek servis tabağına alınır. Üzerine yağ ve limon koyunca yeşil yapraklar sararır. Bu nedenle sofraya yeşil gelmek isteniyorsa son dakikaya kadar yağ, limon ve tuzu koyulmalıdır. Ilık yenirse çok daha iştah açıcı olur. Özellikle balık ile yenmesi iyi olur. Kaçamak: Mısır unu, ayran, yumurta, sıvı yağ, pekmez. Mısır unu ayran, su tuz ilave edilip sıvık ve katı arasında bir şekle gelinceye kadar karıştırılır tencereye konup birbiriyle özdeşinceye kadar pişirilir. Tepsinin içine biraz yağ, yumurta kırılır pişirilen malzeme tepsiye yayılıp kızgın fırına verilip çıkarılır üzerine pekmez dökülüp servise sunulur. Şelame: Malzemeler: Un, Çerkez peyniri, yağ Yapılışı: Börek hamuru gibi tutulur. Oklava ile kalınca daireler halinde açılır. Açılan hamurun üzerine ufak boy tencere kapağı kapatılarak daire şeklinde kesilir. Bunların içine de Çerkez peyniri ufalanır. Sonra bunlar çeşitli şekillerde katlanır. Ve şiven içinde yağda kızartılır. Şelamenin şekilleri şu şekilde yapılır. 1- içine peynir ufalanan hamur D şeklinde katlanır. Kenarları rulet ile kesilir. Bu parçalar hamurun iki yanına katlanır. 2- İçine peynir ufalanan hamurun üstüne, bir hamur daha kapatılır. Bunların kenarları yine rulet ile D şekilde kesilir. Yine parçalar iki yöne katlanır. DENİZ ÜRÜNLERİ Lakerda: Torik veya iri palamut balığından yapılır. Başı ve kuyruğu kesilip çıkartılan balıklar dilimlenerek bir gün suda bekletilir. Temiz bir teneke yada cam kabın içine her iki yanı kalın tuza batırılarak döşenir. Burada önemli olan bir kürdan yada benzeri bir araçla kemik iliğinin çıkarılmasıdır. Aksi halde balık kurtlanır. Daha sonra üzerine temiz bir tahta ve taş benzeri baskı konarak olmaya bırakılır. Balık Izgara: Sardalye, çinekop, lüfer, palamut, kolyoz, barbunya, mercan, sarpa, kupa, uskumru, ve yılan balığının ızgarası çok lezzetli olur. Temizlenmiş ve deniz suyu ile yıkanmış balıklar, tuz ve kekik ile bekletilir. Kömür ateşinde pişirilir. Sardalyalar ayıklanmadan da ızgara yapılabilir. Ayrıca bu balığı asma yaprağına sararak ızgara yapmakta ayrı bir lezzet katar.Yılan balığı ızgara yapılmadan önce kılçıklı kısımları ayrılmalıdır. Balığın kuyruk ve baş kısmı çok kılçıklıdır. Bu kısımlar çorba için çok uygundur. Izgara için ortada kalan kısmı dilimlenerek kullanılır. Yılan balığı çok yağlıdır ve şifası ile lezzetinin bu yağda olduğu söylenir. TATLILAR Zerde: Malzemeler: Pirinç, zerdeçal, şeker, gülsuyu. Yapılışı: Pirinçler suda yıkanıp suda kaynatılacak pişmeye döndüğünde şekeri ilave edilerek. Şeker eridikten sonra zerdeçal konulacak. İyice piştiğinde gülsuyu konularak tabaklara dökülerek soğumaya bırakılacak. Üzerine kuş üzümü, çam fıstığı, tarçın dökülerek servise hazırdır. Biga Peynir Tatlısı: Malzemeler: Günlük tuzsuz peynir (teleme), un, yumurta, kabartma maddesi, irmik, Yapılışı: Tüm malzemeler makine ile yoğrularak makine ile kalıplara döküldükten sonra, fırında pişirilir. 24’lük ve 50’lik paketler ile ambalajlanır. Hazırlanışı: 24 adet peynir tatlısı, 1 kg şeker ve 1,2 kg su ile birlikte geniş bir kapta büyüyüp koyu parlak bir görünüm alıncaya kadar yaklaşık yarım saat orta ateşte kaynatılır. Pişirildiği kapta soğumaya bırakılan tatlılar 2 adeti bir porsiyon olacak şekilde servis yapılır. Arzu edilirse üzerine kaymak veya krem şanti konarak da servis yapılabilir. Peynir Helvası: Özellikle yağlı, tuzsuz, taze koyun peynirinden yapılır. Peynir küçük parçalara ayrılır bir kapta hafif ateşte karıştırılarak eritilir. Süt haline gelen eriyik bir müddet kaynatıldıktan sonra önce un (isteğe bağlı irmik) sonra toz şeker karıştırılıp iyice yedirilir. Topak olmaması için pişene kadar hafif ateşte ve aynı yönde olmak kaydıyla karıştırılır. Bazı kişiler topak olmaması için çay kaşığının burnu ile biraz karbonat karıştırılır. Sütlü İrmik: 3 numara irmik, süt, katıyağ , sıvıyağ, karbonat, şeker, şamfıstığı, vanilya 1 bardak irmik yarım bardak sıvı katı yağ karışımı, 2 bardak süt, 15 gr şam fıstığı 1 vanilin, çay kaşığı ucu ile karbonat. Sıvı ve katı yağ ateşe konup kızdıktan sonra şam fıstığı kavrulur. Pembeleşen fıstığın üzerine irmik ilave edilip buğday rengini alıncaya kadar durmadan karıştırılır. Yan tarafta kaynayan süte şeker, karbonat, vanalin ilave edilip irmiğin üzerine döküp 30-35 dakika karıştırılır. Katılaşmaya başlayınca soğumaya bırakılır. Servise hazır hale getirilir. İÇECEKLER Erik Macunu (Hoşaf) Bardacık eriği olgunlaştığı esnada toplanıp temizlenip kazana doldurulup pişirilir. Marmelat şeklini alıncaya kadar kaynatılıp süzülür. Cam şişelere doldurulup senenin her hangi bir gününde oradan bir miktar alınarak su seker ilave edilerek çoğaltılıp içilir. Uynuk (Ayran) Yoğurt yayığa dökülerek yayık sopası ile su ilave edilerek dövülür. Genişçe bir kaba dökülüp üzerindeki yağ toplanır kalan kısmı da ayran olarak tüketilir. Ahlat Suyu Tam olgunlaşmış ahlatlar temizlenir. Bir ağaç fıçının içine doldurulur üzerine su basılır. Bir ay bekletildikten sonra içilecek miktarda çıkarılır isteğe göre şeker ilave exdilip servise sunulur. Ayva Komposta: Ayva, tarçın kabuğu, şeker. Ayvalar kavun dilimi şeklinde soyulur. Çekirdekleri toplanıp bir tüle bağlanır. Yeteri miktarda su ilave edilip ayva, çekirdek, tarçın kabuğu kaynatılır. Ayvanın piştiği görüldüğü vakit şeker ilave edilip 5 dakika kaynatılır. Soğuduktan sonra servise sunulur.
-
GENEL BİLGİLER Yüzölçümü: 9.737 km² Nüfus: 432.263 (1990) İl Trafik No: 17 Kıyılarıyla Avrupa ve Asya'yı birleştiren Marmara ve Ege Denizini birbirini bağlayan Çanakkale savaşlarının en kanlı muharebelerinin cereyan ettiği, çok sayıda şehitlik, anıt ve mezarlıkların bulunduğu Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Troya, Assos gibi eski uygarlık merkezlerinin beşiği olan il iç ve dış turizmde önemli bir yer almaktadır. İLÇELER Çanakkale ilinin ilçeleri; Ayvacık, Biga, Bozcaada, Çan, Eceabat, Ezine, Gelibolu, Gökçeada, Lapseki ve Yenice'dir. Gelibolu: Gelibolu, Marmara Bölgesi'nin batısında, Çanakkale Boğazı'nın kuzeyinde, Avrupa yakasında, Gelibolu Yarımadası üzerinde kurulmuştur. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Gallipoli olarak da bilinen Gelibolu'da hayatlarını kaybeden 500,000 asker anısına kurulmuştur. Parkta abideler, eserler ve mezarlıklara ilaveten Tuz Gölü ve doğal güzelliği ile Arıburnu Kayalıkları yer alır. Yeşil tepelerdeki güzellikler, kumsallar ve mavi sular bu tarihi savaşta cesurca çarpışan askerlere şeref dolu bir dinlenme ortamı sağlamaktadır. Bayramiç: Bayramiç ve yöresinin geçmiş çağlarda Troya krallığının sınırları içerisinde olduğu bilinmektedir. İlçe merkezinin bu dönemlerine ilişkin bilgiler, bugün ilçe sınırları içinde kalan bazı eski yerleşim merkezlerinden elde edilmektedir. 1356 yılında Osmanlılar, bugün Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınan ve resterasyonu yapılan halk arasında "Hadımoğulları konağı" olarak tanınan binayı yaptırmışlardır. Eceabat: Bugünkü Eceabat ilçesinin sınırları içinde, Maydos (Madytos), Sestos (Akbaş), Kynossema (Kilitbahir), Idaion (Bigalı kalesi) Traklarca kurulan önemli yerleşim merkezleridir. Anıtsal Osmanlı kaleleriyle ünlüdür. Antik dönemde Maydos (Madikuz) adlarıyla bilinmektedir. Ezine: Antik Çağ'da Neandria olarak bilinen Ezine, Hamaksitosun kuzeyinde bir Aiolya yerleşim merkezidir. Orhan Gazi döneminde, Türk boylarının bölgeye gelişlerinden sonra Ezine Osmanlı topraklarına katıldı. Bugün Neandria, sankrea ve Alexandreia-Troas gibi Antik Dönemin yerleşme merkezlerinden bir kısmını da hudutları içerisinde barındıran Ezine'de Orhan Gazi döneminden, ahi Yunus Zaviye ve Türbesi, Murad-ı Hüdavendigar döneminden Asılhan Bey Cami ve Kabri,Yıldırım Bayezid Han döneminden Seferşah Hamamı önemli tarihi varlıkları olarak dimdik ayakta durmaktadır. NASIL GİDİLİR Karayolu: Şehir merkezindeki otobüs terminalinden günün her saatinde ilçelere otobüs ve minibüs seferleri yapılmaktadır. Otogar Tel: (+90-286) 217 10 79 / 5109 - 1248 Demiryolu: Tren garı şehir merkezinde olup, şehir içi minibüsleriyle ilin her yerinden rahatlıkla gara, gardan da tüm Türkiye'ye ulaşım sağlanmaktadır. Denizyolu: Çanakkale'den Gökçeada'ya direkt feribot seferleri vardır. Çanakkale'den Bozcaada'ya gidebilmek için Ezine-Geyikliye oradan Yüklük iskelesine gidilerek ulaşım sağlanır. Liman Tel : (+90-286) 814 12 63 GEZİLECEK YERLER Müzeler ve Örenyerleri Çanakkale Müzesi Adres: İzmir Cad. - Çanakkale Tel: (286) 217 32 52 Faks: (286) 217 11 05 Assos (Behramkale) Ayvacık ilçesinde yeralan Assos dört mevsim yerli ve yabancı turistleri konuk etmektedir. Akropol denizden 238 m. yüksekliğindedir. Athena Tapınağı M.Ö. 6ncı yüzyılda burada aynı yerde yapılmıştır. Biga yarımadası ve Edremit Körfezi'ni koruması özelliği yanında, eski ihtişamı nedeniyle bu Dorik tapınak restore edilmiştir. Tapınağın kalıntılarına vuran ay ışığını seyretmek için bir süre kalıp beklenebilir ya da sabah erkenden kalkıp güneş yavaş yavaş yükselirken şehrin yukarısından Edremit Körfezi'nin şahane görüntüsü izlenebilir ve böylece bu cennet köşesinin neden seçildiği anlaşılır. Tepelerden denize doğru agoralar, bir tiyatro ve bir de Jimnasyum yer almaktadır. Akropol'un kuzey köşesinden, hepsi de 14 üncü yüzyılda Osmanlı Sultanı I. Murat zamanında yapılan bir cami, bir köprü ve bir de kale görülür. Aşağısında ufak ve sevimli bir liman bulunmaktadır. Behramkale'nin 25 km. batısında, Gülpınar köyünde M.Ö. 2nci yüzyılda Apollon Smintheus Tapınağı'nın yapıldığı tarihi şehir Chryse yer almaktadır. Gülpınar'ın 15 km. batısında, işaretleri bulunmayan sivri kayalıklı bir sahil boyunca uzanan yolda, denize inen dik yamaçtaki hoş köy evleriyle, Babakale bulunmaktadır. Bozcaada Çevresi 14 mil tutan Bozcaada, önemli bir turistik merkezdir. Etrafındaki irili ufaklı adacıklarla çevrili olan ada, Çanakkale Boğazı'na 15 mil, Limni'ye 30 mil, Midilli'ye 33 mil mesafededir. Ulaşımın sağlandığı Ezine ilçesi Geyikli beldesi Yükyeri Feribot İskelesine ise 3,4 mil uzaklıktadır. Adada Liman Koyu, Değirmenler Koyu, Poyraz Limanı, Çanak Limanı, Çapraz Limanı, Çanak Limanı, Kocatarla Limanı, Lagor Limanı, Ayana Limanı, Ayazma Koyu, Sulubahçe Koyu, Habbeli Koyu olmak üzere on iki adet cennet benzeri koyu vardır. Bu koylara Adadaki dalış merkezi tarafından koylarında dalış turları düzenlenmektedir. Bozcaada'ya yaklaşıldığında bir Venedik kalesi dikkat çeker. Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar döneminde kullanılan kale, Çanakkale Boğazı'nın önemi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet döneminde esaslı bir şekilde onarılmıştır.Adanın şarabı suyu kadar boldur; bir tur atıldığında birçok bağ ve şaraphaneler görülür. Adanın batısındaki yeldeğirmenleri adanın olduğu kadan çevrenin de önemli ölçüde elektrik enerjisini sağlamaktadır. Adada konaklamak için her talebe uygun otel ve pansiyon bulunmaktadır. Gökçeada Türk adalarının en büyüklerinden biri olan Gökçeada körfezlerle çevrilidir. Farklı tonlardaki çam ve zeytin ağaçları ile kaplı tepelerinde yer yer kutsal pınarlar ve manastırlar bulunmaktadır. Buraya, Çanakkale ve Kabatepe'den tarifeli, muntazam araba vapuru seferleri yapılmaktadır. Gökçeada (Kuzu limanı), Çanakkale'den izlenen rotaya göre 32 mil, Gelibolu yarımadasındaki Kabatepe limanına 14 mil, Bozcaada'ya 33 mil, Ege denizinde bulunan Yunan adalarından Limni'ye 16 mil, Semadirek adasına 14 mil uzaklıktadır. Tatlı su kaynakları bakımından dünyanın en zengin adalarından biridir. Adanın koylarına dalış turları düzenlenmektedir. Truva İntepe Bucağı, Tevfikiye Köyü yakınında, Çanakkale'ye 30 km. uzaklıkta, Hisarlıktadır. Arkeolojik kazılar farklı zamanlardaki yerleşim mekanlarını, şehir surlarını, ev temellerini, bir tapınak ve tiyatroyu ortaya çıkarmıştır. Tahtadan sembolik bir at eski savaşı hatırlatmaktadır. Tarihi limanı Alexandria - Troas M.Ö. 3. yüzyılda yaptırılmıştı. St. Paul burayı iki kere ziyaret etmiş, ve üçüncü misyonerlik yolculuğuna, Assos'a yine buradan başlamıştır. Dardanos Çanakkale'ye 11 km. uzaklıkta Kalabaklı Çayı kıyısında, Maltepe'dedir. Bu mezar anıtı, bir koridor, ön oda ve ana mezar odasında oluşmaktadır. İçinde bir çok iskeletle, altın takılar, bronz ve pişmiş topraktan gereçler, kandiller, gözyaşı şişleri, müzik araçları bulunmuştur. Mezarda Arkaik İyonik ve Roma dönemlerinden yapılar vardı. Gülpınar Ayvacık çevresinde kalıntıları bulunan antik eserlerden İlyada Destanı'nın birinci bölümünün geçtiği Apollon Smintheus Tapınağı, Gülpınar'da bulunmaktadır. Tapınak kalıntıları ve tapınaktan çıkan eserler buradaki müzede sergilenmektedir. Bölgede bulunan müzede Tapınağa ait rölyeflerde bu sahneleri görülebilmektedir. Zeus Altarı Küçükkuyu beldesine bağlı Adatepe Köyünün üst tarafında bulunan,ön tarafı diklemesine uçurum olan mağara, Zeus'un mağarası olarak bilinmektedir. Alexandreia Dalyan Köyündedir. M.Ö 310'da 'Sgia' adlı küçük bir köyün yerine kurulmuştur. Güçlü ve zengin bir ticaret merkezi olarak gelişen kent Romalılar döneminde de önemini korumuştur. Neandria Kayacı Köyü yakınında Çığrı Dağı'ndadır. Kenti çevreleyen surlar 3 m. Kalınlıkta ve 3200 m uzunluktadır. Sestos Eceabat'a 4 km. uzaklıkta,Yalova köyündedir. Akbaş Limanı'nın güneyinde kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmet Kilitbahir Kalesi'ni yaptırırken, Sestos kalesinin taşları kullanılmıştır. Troia Örenyeri Kaleler Sultan Kale (Kale-Yi Sultaniye) Kente adını veren önemli ve görkemli bir anıt niteliğindir. XV. yy. ortalarında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış 1551'de Kanuni Sultan Süleyman döneminde onarılmıştır. Gelibolu Kalesi Antik dönemde kurulduğu bilinen kaleyi, Bizans İmparatoru I. Justiniaus onartmıştır. Evliya Çelebinin anlattıklarına göre, dik ve kesik kayalarla kurulu 6 köşeli bir kaleydi. Kazdağı (Ayazma) Bayramiç ilçesi, Evciler köyünden sonra 5 km. mesafededir. Kazdağı'na özgü uzun ağaçları, gürül gürül akan suları ve piknik yerleri ile ilimizin en güzel mesire yerlerinden birisidir. Kazdağı'nda (Ayazma) her yıl ağustos ayı içinde Geleneksel Kazdağı Güzellik Yarışması düzenlenmektedir. 1774 m. yüksekliğindeki Kaz Dağı (Ida Dağı) muhteşem manzarası, sakin yeşil alanları ve sıcak su kaynaklarıyla Kaz Dağı Milli Parkı'nın yanında, Çanakkale'nin güney ucundadır. Bayramiç ve Evcilerden geçerek Kaz Dağı Milli Parkı'na ulaşan kuzey girişinde gündüz kampingleri için birçok imkan mevcuttur. Çanakkale'ye 60 km olan Bayramiç'te 18 inci yüzyıl güzel Hadimoğulları Konağı (Osmanlı evi), içindeki etnografya müzesi ile yer almaktadır. Milli Parklar Çanakkale - Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Yeri: 1973'te kurulmuş ve Birleşmiş Milletler Milli Parklar ve Koruma Alanları listesinde olan Park, Çanakkale ili sınırları içerisinde, Gelibolu Yarımadasının güney ucunda, Çanakkale Boğazı'nın Avrupa yakasında 33.000 hektarlık bir alanı kapsamaktadır. Ulaşım: Park'a Edirne ve İstanbul'dan Tekirdağ ve Gelibolu yolu ile;Ankara, Bursa ve İzmir'den ise Çanakkale'den Kilitbahir ve Eceabat'a düzenlenen feribot seferiyle ulaşılır. En yakın havaalanı Çanakkale'dedir ancak tarifeli sefer yapılmamaktadır. Özelliği: Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Deniz ve Kara Muharebelerinin yapıldığı yerler Park içerisindedir. Ayrıca Batık gemiler, toplar, sperler, kaleler ve burçlardan ve savaşla ilgili yüzlerce başka kalıntıdan oluşan geniş bir yelpazenin yanı sıra 250.000'i aşan Türk Şehidinin ve yine 250.000'i aşan Avustralya,Yeni Zelenda, İngiliz ve Fransız askerlerinin savaş mezarları ve anıtları buradadır. Muharebe alanları,savaş mezarları,,anıtlar ve savaşlı ilgili kalıntılar "tarihi sit alanı" ve "kültürel varlık" olarak tescil edilmiştir. Ayrıca MÖ 4000 tarihine dek giden birçok "Arkeolojik sit alanı ve anıtı"vardır. Çok çeşitli "doğal sit alanları ve anıtlar" içerisinde ise kumsallar, koyaklar, Akdeniz çalıları(maki) ile karışık koru parçaları, çarpıcı görünümlü jeolojik ve jeomorfolojik oluşumlar,bir tuz gölü(yakın zamana kadar bir kıyı gölüydü)ve 15. yüzyıl askeri mimarisinin eşsiz örneklerini içeren ilginç bir "kültürel miras" kolleksiyonu vardır. Görülebilecek Yerler: Gelibolu Yarımadası, denizlerin kendine has akıntıları, az yükseltili, dik yamaçlı kıyıları ,oya gibi işlenmiş girintili çıkıntılı koyları,uzun kumsalları ile yörenin ormanlık tepeleri, vadileri savaşın akışında etkili rol oynamıştır. Milli Parkta; Kilitbahirtaş Yaylası,Seddülbahir Savaş Alanı,Maeste Koyu,Tekke Köyü,Ertuğrul Koyu, İkizler Koyu, Hisarlık Tepe, Alçı Tepe,Zığındere, Kereviz Dere, Arıburnu, Anafartalar Savaş Alanlarında Kaba Tepe, Kanlı Şist, Conkbayırı,Savla ovası, Kakma Dağı ayrıca Türk Şehitlik ve Anıtları, Yabancı Mezarlık ve Anıtlar, Savaş kalıntıları (Tabyalar-silahlar, siperler, batıklar) Arkeolojik ve Tarihi Sitler,Müzeler ve Yerleşmeler görülmesi gerekli yerlerdir. Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Tabii çevrenin zengin güzellikleri ve savaş alanları dışında, Kabatepe'deki müze, piknik ve kamp alanlarından faydalanılabilinir. Ayrıca Eceabat İdare ve Ziyaretçi Merkezi ile buradaki günübirlik alan ve kır gazinosundan faydalanmak mümkündür. Çadır ve karavanla konaklama imkanı mevcuttur. Kaplıcalar Kestanbol Termal Turizm Merkezi Yeri: Çanakkale iline bağlı Ezine ilçesindedir. Ulaşım: Ezine ilçesine 15 km. Marmara Denizi'ne ise 2 km. uzaklıktadır. Özellikleri: Hipotermal , hipertonik, radyoaktif, Ana Kaynak, İkinci Kaynak, Çamur Suyu, Hipotermal , hipertonik, Hamam Kaynağı, Hipotermal , hipotonik, Göz Suyu Kaynağı, Klorür, sodyum, demir, Ana Kaynak, İkinci Kaynak, Hamam Kaynağı, Klorür, sodyum, demir, karbondioksit, Çamur Suyu, Klorür, sodyum, kalsiyum, Göz Suyu Kaynağı Yararlanma Şekilleri: Banyo, Çamur banyosu, inhalasyon, serpinti kürleri Tedavi Ettiği Hastalıklar: İltihaplı kadın hastalıkları, romatizma, siyatik, kireçlenme, bazı kemik tüberkülozları, küçük çocuklardaki lenf bezleri şişkinlikleri, üst teneffüs yollarının spazmodik astmatiform sendromları ve serpinti (serosol) tarzında ve antibiyotikler yaparak üst teneffüs yolları ve akciğer hastalıklarında etkilidir. Konaklama Tesisleri:100 yatak kapasiteli konaklama tesisi mevcuttur. Sportif Aktiviteler Çanakkale Dalış Bölgeleri Çanakkale Orman Kampları Çanakkale Gençlik Kampları COĞRAFYA Çanakkale, Türkiye'nin kuzeybatı yönüne düşen Balkan Yarımadası'nın Doğu Trakya topraklarına bir kıstakla bağlanmış, Gelibolu Yarımadası ile Anadolu'nun uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde toprakları bulunan bir ilimizdir. Kent doğu ve güneydoğu yönünde Balıkesir ili, batıda Ege denizi, kuzeyde Tekirdağ İli ile Marmara denizi tarafından çevrelenmiştir. Çanakkale ilinde, Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinin geçiş iklim hüküm sürmektedir. Yağışlar genellikle bahar ve kış aylarında olmaktadır. Turizm sezonunda, iklim mutedil olup, deniz suyu sıcaklığı temmuz ve ağustos aylarında maksimum seviyeye çıkmaktadır. TARİHÇE Eski çağlarda adı Hellespontos ve Dardanel olarak anılan boğazın iki yakasında topraklara sahip olan Çanakkale tarihinin ilk devirlerinde başlayarak sürekli iskan edilmiştir. İlk şehir medeniyeti MÖ 3000'de Troya'da kurulmuş 2500'e kadar devam etmiştir. Daha sonra Lidye, Pers, Bergama Krallığı, Roma, Bizans ve Osmanlı hakimiyetine girmiştir. NEREDE KALINIR Turizm Tesisleri Veri Tabanı Güncelleme Projesi çalışmaları devam etmektedir. Proje tamamlandığında Tesis türleri ve bilgilerine ilişkin eksiklikler giderilmiş olacaktır. NE YENİR Her kenarından denize kıyısı olan Çanakkale ve ilçeleri tam bir deniz ürünleri cennetidir. Her mevsin taze balık ve deniz ürünleri bulmak mümkündür. Gökçeada ve Bozcaada üzümleri ve burada yetişen üzümlerden geleneksel yöntemlerle imal edilen şarapları tadılmalıdır. NE ALINIR Çanakkale'den eski el sanatları ürünlerinden, seramik çanak, çömlek imalatları almadan, Bozcaada ve Gökçeada'da imal edilen şaraplardan satın almadan dönmeyin. YAPMADAN DÖNME Gelibolu'yu görmeden, Şehitlikleri ziyaret etmeden, Kaz dağını gezmeden, Assos'ta gün batımı izlemeden, görsel sanatlar festivalini görmeden, Truva'yı gezmeden, tahta ata çıkmadan, Bozcaada'da şaraplarını tatmadan Gökçeada'nın koylarında dalış yapmadan, ...Dönmeyin
-
merhaba
_asi_ şurada cevap verdi: _asi_ başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
Teşekkür ederim Hatun hb -
ADIYAMAN RESİMLERİ NEMRUT DAĞI CENDERE KÖPRÜSÜ ADIYAMAN BARAJI ADIYAMAN MESİRE YERİ KARAKUŞ TÜMÜLÜSÜ ARSAMEİA
-
NEMRUT DAĞI Nemrut Dağı, üzerinde barındırdığı dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gündoğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer olmasıyla da ilgi çekmektedir. Her yıl binlerce insan gündoğumu ve gün batışını seyretmek için Nemrut Dağına gelmektedir. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak ilan edilen Nemrut Dağı, çevresindeki Kommagene Uygarlığı eserleri ile birlikte ülkenin önemli Milli Parklarından biridir. Nemrut Dağındaki dev heykeller ve tümülüs, Arsameia (Eski Kale), Yeni Kale, Karakuş Tepesi ve Cendere Köprüsü Milli Park sınırları içerisinde yer alıyor. TARİHÇE İki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2150 m. yükseklikte izleyen dev heykellerin sırrının çözülmesi için Kommagene Uygarlığı'nın keşfine gitmek gerekir. Nemrut Dağı'nın Kraliyet Akademisi tarafından araştırma yapmak üzere bölgeye gönderilen genç bilim adamı Otto Punchtein başkanlığındaki ekip, Nemrut Dağı'nın tepesindeki tümülüs ve tümülüsün doğu ve batı yanlarında oluşturulmuş teraslar üzerindeki devasa heykeller ve çeşitli kabartmalardan oluşan eserler üzerinde çalışır. Uzun çalışmalar sonunda Grekçe yazılı kitabeyi çözen Punchstein, bu eserlerin Kommagene Uygarlığı'na ait olduğunu ve Kommagene Kralı I. Antiochos tarafından yaptırıldığını keşfeder. Antiochos'un ağzından yazılan kitabe, Nemrut Dağı'nın sırrını ve Antiochos'un yasalarını içermektedir. Kommagene Uygarlığının ortaya çıkmasını sağlayan kazılar, Nemrut Dağı'ndan başka Arsameia, Samsat ve Fırat Havzasında gerçekleştirilmiştir. Bölgede yapılan kazılarda ortaya çıkartılan taşınabilir eserler müzelerde, geri kalanları da Milli Park Alanı içerisinde korumaya alınmıştır. KOMMAGENE KRALLIĞI Yunanca "Genler Topluluğu" anlamına gelen Kommagene, ismiyle bağdaşırcasına, Grek ve Pers uygarlıklarının inanç, kültür ve geleneklerinin bütünleştiği güçlü bir krallıktır. Toros Dağlarındaki çeşitli yolların birleştiği noktada bulunan antik Kommagene Krallığı, Suriye'nin Kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri'nin çevrelediği verimli topraklarda yer almıştır. Tarıma ve hayvancılığa elverişli ve ekonomik önemi yüksek sedir ağacı ormanlarını barındıran Kommagene topraklarının, ilk çağlardan beri yerleşim alanı olarak kullanıldığı civardaki mağara ve arkeolojik buluntulardan anlaşılmaktadır. Antik dünyanın küçük ancak güçlü ülkesi Kommagene, baba tarafı Pers Krallarından "Krallar Kralı olarak anılan Darius'a ile, anne tarafı Makedonya Hükümdarı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu Mithradates Kallinikos tarafından, İ.Ö. 109 yılında bağımsız bir krallık olarak kurulmuştur. Farklı topluluklardan meydana gelen ve ayrı inanç ve kültürlere sahip Kommageneliler arasındaki birliği sağlamak konusunda büyük başarı sağlayan Mithradates Kallinikos, tanrılarla olan bağını kuvvetlendireceği ve böylece ulusunu barış içerisinde yaşatacağı inancıyla ülkesinin çeşitli yerlerinde tapınaklar yaptırmıştır. İKLİM Kahta ilçe sınırlarındaki Nemrut Dağında karasal iklim özellikleri görülmektedir. İlçe sınırlarındaki Atatürk Baraj gölü nedeniyle, iklim yapısı önemli bir ölçüde değişikliğe uğrayarak Akdeniz iklimi ile benzerlik göstermeye başlamıştır. Ancak yaz ortasında bile, Nemrut Dağında gün doğumu oldukça soğuk olur. ULAŞIM Nemrut'a ulaşmak için Adıyaman'ın Kahta ilçesine kadar şehirlerarası otobüslerle gelinebileceği gibi, Kahta'ya 15 km. mesafedeki Adıyaman Havaalanı da kullanılabilir. Alternatif olarak Kahta'ya 1,5-2,5 saat mesafelerdeki Şanlıurfa, Malatya ve Gazi Antep havaalanı da kullanılabilir. Kahta-Adıyaman arası 34 km.dir. Nemrut Dağı ve Kommagene eserlerini görmek için Adıyaman ve Kahta'daki otellerden rehberlik ve ulaşım hizmeti almak mümkündür. Gerektiğinde minibüs kiralanabilmektedir. Kahta'dan 43 km.dir. Kâhta-Siverek arasında kalan Fırat Nehri üzerinden, düzenli olarak çalışan feribotla ulaşım sağlanmaktadır. Kahta Otogar Gülaras Turizm Tel : (+90-416)725 51 07 Kahta Petrol Tel : (+90-416)725 51 09 Adıyaman Ünal Tel: (+90-416)725 62 24 NEMRUT DAĞI TÜMÜLÜSÜ Nemrut Dağı, Adıyaman'ın 86 km. doğusunda Kahta ilçesinin Karadut köyünde, dünyanın sekizinci harikası olarak tanınan, tepesinde küçük kırma taşların yığılmasıyla oluşturulmuş konik bir tümülüsün bulunduğu, 2150 m. yükseklikte, görkemli bir kültür ve turizm merkezidir. İ.Ö. I. yüzyıla tarihlenen ve orijinali 55 m. olan tümülüsün bugünkü yüksekliği 50 m., çapı 150 metredir. Gündoğumu ve gün batışının tüm ihtişamıyla izlenebildiği bu tepede, Kommagene Kralı I. Antiochos kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan bir tümülüs ve tümülüsün üç tarafını çevreleyen kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Tümülüs, Kral I. Antiochos'un şerefine tertiplenen törenlere mahsus üç terasla çevrilidir. Doğu, batı ve kuzey terasları olarak adlandırılan bu alanlardan doğu ve batı teraslarda; sıra halinde dizilmiş blok halinde sekiz yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8-10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize eder. Heykeller her iki tarafta da şu şekilde sıralanmıştır: Kral I. Antiochos (Theos) Fortuna (Theichye-Kommagene-Tanrıça) Zeus (Oromasdes) Apollon (Mithras-Helios-Hermes) Herakles (Ares-Artagnes) Kült yazıtlarında anne tarafından Büyük İskender'den (Yunan-Makedonya) baba tarafından ise, Darieos'dan (Pers) geldiğini ifade eden Antiochos, atalarından gelen bu etnik farklılığı birleştirerek, kültür zenginliği haline dönüştürmenin göstergesi olarak tanrı heykellerinin yüzünü doğuya ve batıya çevirmiştir. Zaten tanrı heykellerinin isimleri de hem Grek, hem de Pers dili ile ifade edilmiştir. TERASLAR DOĞU TERAS Kommagene ülkesinde güneşin doğuşunu ilk gören yer olan doğu terasına sert kayalardan oyulmuş merdivenli yollardan çıkılır. Doğu terası; tanrılar galerisi, atalar galerisi ve sunaktan oluşur. Tanrılar galerisindeki devasa tanrı heykelleri anıt mezara sırtını dönmüş biçimde sıralanmıştır. Tanrılar galerisinin beş heykelinden biri olan Antiochos, güney uçta ilk sırada yer almaktadır. Kendisini tanrılarla aynı kategoride gören Antiochos heykelini bu sıralamaya dahil etmiştir. 2. Heykel Kommagene-Fortuna Latince'de şans, uğur, bereket anlamındadır. Heykeller arasında en uzun olan 3. Heykel Zeus-Oromasdes, Tanrılar tanrısı Kronos'un oğlu, baş tanrı ve gökler hakimidir. 4. Heykel Apollon-Mithras, Anadolu mitolojisinde baş tanrı Zeus'un oğlu olup ışık ve güneş tanrısıdır. Kuvvet ve kudretin sembolü olan Herakles Anadolu'da Herkül adıyla anılır. KUZEY TERAS Batı ve doğu teraslarını birbirine bağlayan 100 metre uzunluğunda bir tören yoludur. 80 metre uzunluğunda tamamlanmamış stel kaideleri bulunur. BATI TERAS Muhteşem bir gün batımının izlenebildiği, Doğu terasına benzer şekilde yapılmış batı terasında, tanrılar galerisindeki heykel sıralaması ve heykellerin arkasındaki kült yazısı bazı detaylar hariç aynıdır. Doğu terasından farklı olarak, tanrılar galerisinin kuzey ucunda, dördünde Kral Antiochos'un tanrılarla selamlaşması, diğerinde aslan figürü bulunan, kumtaşından yapılmış beş kabartma (rölyef) bulunmaktadır. Aslan horoskop olarak bilinen kabartma, 25.000 yılda bir meydana gelen astrolojik bir olayın sembolize edilmiş halidir. Doğu ve Batı terasın her ikisinde de tanrı heykellerinin tahtlarını oluşturan taş blokların arkasında Grek harfleriyle yazılmış 237 satırlık uzun bir kült yazıtı Nomos bulunmaktadır. KOMMAGENE ESERLERİ ARSAMEİA ÖREN YERİ (Nymphaios Arsameia'sı) Kral I. Antiochos kitabelerinde söz edildiğine göre, Arsameia İ.Ö. 2. yüzyılın başlarında Kommagene'lerin atası Arsemez tarafından Kahta çayının doğusunda Eski Kahta kalesinin karşısında kurulmuş krallığın yazlık başkenti ve idare merkezidir. Güneydeki tören yolunda Mitras'ın kabartma steli, ayin platformu üzerinde Antiochos-Herakles tokalaşma steli ve bunun önünde Anadolu'nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı, yazıtın bulunduğu yerden başlayan 158 m. derine inen bir tünel ile yazıtın batısında benzer bir kaya dehlizi bulunmaktadır. Tepe üzerindeki platformda Mithradathes Callinichos'un mezar tapınağı ve sarayı yer almaktadır. Yapılan saray kazılarında çok sayıda heykel parçası, bir kraliçe ve Antiochos başı bulunmuştur. Arsameia ören yeri, Adıyaman'a 60 km. uzaklıktadır. YENİ KALE Adıyaman'a 60 km. uzaklıkta Kocahisar köyü yakınındadır. Kommagene'ler tarafından inşa edilen Yeni Kale, karşıdaki Arsameia ile birlikte kullanılmıştır. Romalılar ve ardından Memluklular tarafından restore edilen Kale en son 1970'lerde Dörner tarafından kısmen onarılmıştır. Kale içinde çarşı, cami, zindan, su yolları, güvercinlik kalıntıları ve kitabeler bulunmaktadır. Kale'den Nymphois'e inen su yolu bir tünelle Arsameia'ya başlanmıştır. 80 metreyi bulan bu yolla halen suya ulaşmak mümkündür. KARAKUŞ TÜMÜLÜSÜ (Kadınlar Anıt Mezarı) Milli Parkın güneybatısında Adıyaman-Kahta girişinde bulunan, Kommagene Kralı II. Mithradates tarafından annesi İsas adına yaptırılan anıt mezar, sütun üzerindeki kartaldan dolayı Karakuş Tümülüsü olarak anılmaktadır. Doğu, batı ve güney yönlerde dörder sütun varken günümüze doğuda iki, batıda ve güneyde birer sütun kalmıştır. Doğu sütun üstünde aslan ve kartal heykel kalıntıları, batıdaki sütunun üstünde tokalaşma steli, yerde aslan heykel parçası vardır. Nemrut Dağı giriş noktası olarak belirlenen Karakuş Tümülüsü Milli Park Koruma alanı içersindedir. CENDERE KÖPRÜSÜ Adıyaman'a 55 km. uzaklıkta ve Karakuş tümülüsünün kuzeydoğusundadır. Kahta çayının en çok daraldığı kesimde iki ana kaya üzerinde 92 iri kesme taştan yapılan bir büyük kemer ve doğu tarafındaki küçük bir tali kemerden oluşur. Samsat'ta karargah kuran XVI. Roma Lejyonu tarafından İ.S. 200'ün başında inşa edilen köprünün giriş ve çıkışlarında sütunlar bulunmaktadır. Köprü ve yapımı hakkında bilgiler içeren kitabelerden, köprünün Roma hükümdarı Septumus Severus'a ve Romalılar tarafından askerlerin anası olarak anılan eşi Julia Domna adına yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Ne yenir? Yeme-içme için genellikle otel restoranları kullanılmaktadır. Ayrıca, Kahta'da baraj gölünün kıyısında taze göl balığı da yenebilir. Ne alınır? Bölgede çok fazla hediyelik eşya bulunmamaktadır. Nemrut yolu üzerindeki otel ve kafeteryalarda, yörede dokunan kilim, tanrı heykelleri ve rehber kitaplar bulunabilir. Bunları yapmadan dönmeyin Nemrut'da gün doğumu ve gün batışını izlemeden Baraj Gölü kıyısında alabalık yemeden Kahta Kommagene Festivalini izlemeden Nemrut Heykelleri satın almadan Nemrut'tan dönmeyin...
-
ADIYAMAN MÜZESİ Atatürk Bulvarı üzerinde yer almaktadır. Arkeolojik eserlerseksiyonunda, Paleotik Çağdan başlamak üzere çakmak taşından el baltaları, delici ve kazıcılar, obdisiyenden ok uçları, pişmiş toprak fügürinler ile Kalkolitik Çağ, İlk, Orta ve Geç Tunç Çağları, Demir Çağı, Roma ve Bizans Dönemleri ile Selçuklu ve Osmanlı Çağları'na ait seramikler, cam eserler, kemik aletler, altın, gümüş ve bronzdan yapılmış Süs eşyaları, fügürinler, damga ve silindir mühürler teşhir edilmektedir. Ayrıca, Geç Hitit Çağından taş ,steller ile Kommagene Krallığına ait sikkeler ve mozaik örnekleri sergilenmektedir. Etnografik eserler bölümünde Adıyaman yöresinden derlenen halı, kilim, cicim, halı - yastık gibi dokumalar, kadın ve erkek giysileri, gümüş takılar, ev eşyaları teşhir edilmektedir. Müzedeki taş eserlerden bazıları iç bahçede sergilenmektedir. 1982 yılında modern binasına kavuşmuş ve bu tarihten sonra kendi binasında hizmet vermeye başlamıştır. Müze binası, konum olarak şehir merkezinin en güzel yerinde, geniş-bahçeli, bodrum kat üzerine yapılmış tek katlı bir binadır. Eserler iki büyük salon ve bu salonu birbirine bağlayan ara salon ile iç bahçede sergilenmektedir. Aşağı Fırat Bölgesinde yapılan ve yıllarca süren yerli ve yabancı kazılar sonucu teslim edilen, satın alma ve diğer yollardan müzeye gelen eserler ile müze, bölgenin en zengin müzesi haline gelmiştir. Müzede Paleolitik Döneme ait el baltaları, delici ve kesiciler; Kalkolitik Döneme ait pişmiş topraktan kaplar, Tunç Çağına ait süs eşyaları; Roma ve İslâ dönemine ait seramik kaplar sergilenmektedir.Yine çeşitli dönemlere ait mühürler, kadın ve erkek takıları, insan ve hayvan figürinleri, mozaikler, altın, gümüş ve bronz sikkeler; yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir.
-
Adıyaman’da giyim kuşam şehir merkezinde ve ilçe merkezlerinde geleneksel biçimini yitirmekle beraber, kırsal kesimde geleneği koruyan kıyafetlere rastlamak mümkündür. Kadın ve erkek giyiminde Adıyaman yöresi özelliklerini en iyi yansıtan, asırlar boyu süre gelmiş,günümüzde ise yok olmaya yüz tutmuş yöresel kıyafetlerimiz bugün sadece kırsal yöredeki halkımızca tüm özelliklerini muhafaza eder şekilde kullanılmaktadır. Şehir merkezinde ise kadın ve erkek kıyafetlerinin geleneksellikten uzaklaşarak modernleştiği görülmektedir. Adıyaman ilinde gerek erkek gerekse kadın kıyafetlerinde, özellikle son yıllarda, genelde şehir merkezinde geleneksel giyimin tamamıyla terk edildiği,ancak kırsal kesimde kültürümüzün özünü yansıtacak önem ve değere sahip kıyafetleri, büyük bir zevkle giyildiği görülmektedir. Kadın Kıyafeti Kadın kıyafetinde baş süslemesi oldukça ayrıntılıdır. Terlik adı verilen özel bir başlığın etrafına puşu diye bilinen bir bez sarılır. Daha sonra bunun üzerine gümüş işlemeli ve kenarlarından gümüş paralar sarkan bir taç geçirilir. Bu gümüş paraların yerine kadının ailesinin mali durumuna bağlı olarak altın liralar da takılabilir. Sonra bu baş süslemesinin üzerine dört metre eninde bir keten örtülür ve bu ketenin iki ucu çene altından geçirildikten sonra başın arkasında bağlanır. Genç kızlar baş süslemesini aynı biçimde bağlarlar ama keten örtmezler. Eskiden kadın takıları arasında ailenin maddi durumuna bağlı olarak tercih edilen altın ya da gümüş kemerleri, “Çelen” adı verilen ve başın iki yanından sarılıp arkada bağlanan altın başlığı ve 15 ila 20 adet misket şeklinde altın toplardan oluşan “hab” adıyla bilinen gerdanlıkları ve başka yörelerde “gıramuse veya gıramusa” da genilen “kıramus” adlı iri altın liralardan oluşturulan bir başka boyun takısını görmek mümkündür. Günümüzde ise fanteziye yönelik altın çeşitleri kullanılmaktadır. Erkek Kıyafeti Kadın kıyafetindeki değişiklik sürecini kıyafetlerinde de görmek mümkündür. Son yılardaki hızlı değişim giysi kültürümüzde kalıcı etkiler bırakmıştır. Kırsal kesimlerde yöresel kıyafetlerin örneklerine rastlamak mümkündür. Dağ köylerinde kıl kumaştan yapılmış şalvar, Aba denilen ceket ve yakasız gömlekten ibarettir. Aba yakalı ve yakasız şekilleri olan bir çeşit gömlektir. Ayakta çorap ve yemeni bulunmaktadır. Şalvar ve yakalı veya yakasız gömlekle bütünleşen kıyafetin üzerine “fillik kuşak” denilen ipek,püsküllü, beyaz renkte bir kuşak sarılmaktadır. Kıyafet, “fillik kuşak” adıyla bilinen beyaz, ipek püsküllü bir kuşak sarılarak tamamlanır. Ayağa ise el örgüsü çorap ve üzerine yemeni giyilir.Erkek kıyafetlerinde kıl kumaştan yapılan şalvarlar ve abalar günümüzde varlığını yitirmeye başlamıştır.
-
Kültür Ve Tabiat Varlıkları (Tescilli ) MERKEZ İLÇE - Arkeolojik Sit Alanları ADI : YERİ: 1- Pirin (Perre) Örenyeri Örenli Mahallesi 2- Turuş Kaya Mezarları Kuyulu ( Turuş ) Köyü 3- Belören Yerleşmesi Akpınar Köyü 4- Haydaran Kaya Mezarları Taşgedik ( Haydaran )Köyü 5- Kuşakkaya Örenyeri Kuşakkaya Köyü 6- I Nolu Tümülüs Fırlaz Köyü 7- II Nolu Tümülüs Fırlaz Köyü 8- III Nolu Tümülüs Fırlaz Köyü 9- IV Nolu Tümülüs Fırlaz Köyü 10- V Nolu Tümülüs Fırlaz Köyü 11- VI Nolu Tümülüs Fırlaz Köyü 12- Kızılcahöyük Tümülüsü Kızılcahöyük Köyü 13- Adıyaman Höyük Ulu camii Mah. 14- Düdere Höyük Hasankendi Köyü 15- Karapınar Höyük Karapınar Köyü 16- Fırlaz Höyük Fırlaz Köyü 17- Külaf Höyük Külafhöyük Köyü 18- Battal Höyük Battalhöyük Köyü 19- Turuş Büyük Höyük Kuyulu (Turuş) Köyü 20- Turuş Küçük Höyük Kuyulu (Turuş) Köyü 21- Bozhöyük Höyüğü Bozhöyük köyü 22- Yassıhöyük Karahöyük Köyü 23- Karahöyük Höyüğü Karahöyük köyü *****Dini Ve Kültürel Yapılar ***** 1- Palanlı Mağarası Palanlı köyü 2- Malpınar Kaya Yazıtı Durak Köyü / Malpınar mezrası 3- Burç Anıt Mezarı Burç Köyü 4- Haydaran Kaya Kabartması Taşgedik (Haydaran) Köyü 5- Ulu camii Ulu cami Mahallesi 6- Eskisaray Camii Eskisaray Mahallesi 7- Çarşı Camii Eskisaray Mahallesi 8- St. Paul Kilisesi Mara Mahallesi 9- Abuzer Gaffari Türbesi İpekli (Elifi) Köyü 10- Mahmut El Ensari Türbesi İpekli ( Elifi) Köyü 11- Abdurrahman-i Erzincan-i Türbesi İndere (Zey) Köyü 12- Hasan-i Mekki Türbesi Hocaömer Mahallesi 13- Zeynel Abidin Türbesi Uludam Köyü (Akyurt Mezrası) 14- Amr Bin Ümeyye Türbesi 15- Şeyh Habip Türbesi Stadyum Yanı 16- Beşiroğlu İbat Türbesi Hocaömer Mahallesi 17- Kazgan Baba Türbesi Ova Kuyucak /Gazihan Mezrası 18- Çıplak Dede Türbesi Sarıharman köyü 19- İsak Peygamber Türbesi Kab camii Mahallesi *****Sivil Mimari Yapılar***** 1- Göksu Köprüsü Gümüşkaya Köyü 2- Cumhuriyet İlkokulu Sıratut Mah. 3- Eski Askerlik Şube Binası Varlık Mah. 4- Paşa Hamamı Kab cami Mah. 5- İsmet Tanrıverdi Evi Durukaynak Köyü 6- Çevre kahvesi Kab cami Mah. Oturakçı pazarı 7- Tuzhanı Kab cami Mah. oturakçı pazarı 8- Değirmenli Ev Ulu cami Mah. 270 Ada 6 Parsel 9- Tonozlu Dükkanlar ( 5 adet) Kab cami Mah. 430 Ada 24, 25,26,27,32 Parsel 10-Tuzhanı Çevresindeki Dükkanlar (28 Adet) Kab cami Mah. Oturakçı Pazarı BESNİ İLÇESİ *****Arkeolojik Sit Alanları***** 1- Sofraz Büyük Tümülüs Üçgöz (Sofraz) Beldesi 2- Sofraz Küçük Tümülüs Üçgöz (Sofraz) Beldesi 3- Sesönk Tümülüsü Yeniköy Köyü 4- Atmalı Kaya Mezarları Atmalı ( Özbağlar ) Köyü 5- Yeniköy Kaya Mezarları Yeniköy Köyü 6- Hacıpınar Yerleşmesi Çomak / Höyük Mezrası 7- Çakır Höyük Çakırhöyük Beldesi 8- Yukarı Söğütlü Höyüğü Yukarı Söğütlü Köyü 9- Taşlıyazı Höyük Taşlıyazı (Telbizek) Köyü 10- Hozgiş Höyük Yeniköy / Hozgiş Mezrası 11- İkiz Höyük Çakırhöyük Beldesi 12- İnlice Höyük İnlice Köyü 13- Zirce Höyük Yayıklı Köyü 14- İznik Höyük İznik Köyü 15- Levzin Höyük İznik Köyü 16- Beşyol Höyük Beşyol Köyü 17- Tekağaç Höyük Tekağaç Köyü 18- Fal Höyük Kutluca Köyü 19- Kargalı Höyük Kargalı Köyü 20- Şambayat Höyük Şambayat Beldesi 21- Tavaş Höyük Aşağı Söğütlü Köyü 22- Mırıktıl Höyük Yoldüzü Köyü 23-Hementil Höyük Sarıkaya Köyü 24- Hürük Höyük Beşyol / Hürük Mezrası 25- Höyük Höyüğü Çomak / Hüyük Mezrası 26- Köseceli Höyük Köseceli Köyü 27- Mozaikli Yapı Oyalı Köyü 28- Sofraz (Üçgöz) Nekropol’ü Üçgöz Beldesi 29- Suvarlı Kaya Mezarları Suvarlı Beldesi *****Dini Ve Kültürel Yapılar***** 1- Kızılca oba Camii Eski Besni 2- Kurşunlu Camii Eski Besni 3- Ali Paşa Camii Eski Besni 4- Ulu camii Eski Besni 5- Öksüz Minare Üçgöz Beldesi 6- Mustafa Paşa Camii Üçgöz Beldesi 7- Hasan Paşa Camii Üçgöz Beldesi 8- Hacı Ali Bey Türbesi Üçgöz (Sofraz) köyü 9- Cüneyid Dede Türbesi Süphane Köyü 10- Zeyva Türbesi Merkez 11- Hacı Zeyrek Türbesi Merkez 12- Halil Baba türbesi Merkez 13- Mustafa Baba Türbesi Merkez 14- Tılamız Baba Türbesi Merkez *****Sivil Mimari Yapılar ***** 1- Bekir Bey Hamamı Eski Besni 2- Meydan Hamamı Eski Besni 3- Celladın Köprüsü Eski Besni 4- Tahta oba Köprüsü Eski Besni 5- Nazhutan Köprüsü Eski Besni 6- Tabakhane Köprüsü Eski Besni 7- Mağaraönü Köprüsü Eski Besni *****Askeri Yapılar***** Besni Kalesi Eski Besni KAHTA İLÇESİ ***** Arkeolojik Sit Alanları***** 1- Nemrut Dağı Kutsal Alanı Karadut Köyü 2- Arsameia Kutsal Alanı Kocahisar Köyü 3- Kaya Yerleşimi Akıncılar Beldesi ***** Dini Ve Kültürel Yapılar***** 1- Karakuş Tümülüsü (Anıtmezar) Çukurtaş Köyü 2- Hz.Süraka Türbesi 3-İzinoğlu Türbesi Büyükbey köyü 4-Hacı Yusuf Sarıdana köyü 5-Yinoğlu Türbesi 6-Kemaliye Camii Merkez ***** Sivil Mimari Yapılar***** Cendere köprüsü Kesertaş köyü *****Askeri Yapılar ***** Yenikale Kocahisar Köyü *****Doğal Sitler ***** Cendere Kanyonu Kocahisar köyü GERGER İLÇESİ *****Arkeolojik Sit Alanları ***** 1- Sutepe Örenyeri Sutepe Köyü 2- Gerger Kalesi Kaya Anıtı Oymaklı Köyü *****Dini Ve Kültürel Yapılar ***** Üzeyir Peygamber Türbesi Alidam köyü *****Askeri Yapılar***** Gerger Kalesi Oymaklı köyü SAMSAT İLÇESİ ***** Dini Ve Kültürel Yapılar***** 1- Melik-ül Efdal Türbesi Bakacak dağı 2- Saffan Dede Türbesi Taşkuyu köyü 3- Küçük Hasan Türbesi Merkez 4- Şeyh Hamza Türbesi Kırmacık köyü 5- Şeyh Hasan Türbesi Uzuntepe köyü SİNCİK İLÇESİ *****Arkeolojik Sit Alanları***** 1- Derik Kutsal Alanı Keşgün Köyü GÖLBAŞI İLÇESİ *****Arkeolojik Sit Alanları***** 1- Azaplı Höyüğü Balkar Beldesi 2- Kavkutlu Höyük Harmanlı Beldesi *****Sivil Mimari Yapılar***** 1- Vijne Köprüsü Harmanlı / Yaylacık Köyü 2- Altınlı Köprü Yolbağ Köyü 3- Tren İstasyon Yapıları ( 6 adet ) İstasyon Mah. ***** Doğal Sitler ***** 1- Gölbaşı Gölü Gölbaşı / Merkez 2- İnekli Gölü Gölbaşı / İnekli Köyü 3- Azaplı Gölü Gölbaşı / Azaplı Köyü ÇELİKHAN İLÇESİ ***** Arkeolojik Sit Alanları ***** Zerban Höyük Pınarbaşı Beldesi TOPLAM : Tek Yapılar : Askeri 3 Dinsel 45 Sivil 57 Toplam : 105 Sitler : Doğal 4 Arkeolojik 61 Toplam: 65 Genel Toplam : 170 *****Korunan Alanlar ***** Oturakçı Pazarı : Oturakçı Pazarı Adıyaman Şehir Merkezinde bulunmakta olup, bu tarihi çarşıda yöreye özgü halı, kilim, cicim, çanta , heybe vb. el sanatı ürünleri satılmaktadır.
-
ADIYAMAN EKONOMİSİ Adıyaman’ın başlıca gelir kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Toprak tarıma elverişlidir ve tarım gittikçe modernleşmektedir. Bağ ve bahçe boldur, 25 çeşit üzüm yetişir. Bunlardan en meşhuru Besni’de yetişen “Peygamber Üzümü”dür. Bağcılıkta çok ileri gitmiştir. Tütün ekimi yapılmakta ve yüksek verim alınmaktadır. Şeker pancarı, pamuk, buğday, arpa, mercimek, nohut, pirinç, biber, afyon, sebze ve meyveler (İncir, dut, kayısı, zerdali ve armut) ile antepfıstığı yetiştirilir. Kuruyemiş, pestil ve pekmezi meşhurdur. Pirinç, biber, kavun ve karpuz da oldukça fazla yetiştirilir. Besni pekmezi Anadolu’da isim yapmıştır. Halkın % 80’i tarımla uğraşır. Antepfıstığı önemli bir gelir kaynağıdır. Dağlarda bulunan 5 milyon yabani fıstık ağacı değerlendirildiğinde, Adıyaman büyük bir gelire sahip olacaktır. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile Adıyaman ikinci bir Çukurova durumuna gelecektir. HAYVANCILIK: Kıl keçisi sayısı koyun ve sığırdan fazladır. Tarımdan sonra ikinci gelir kaynağı hayvancılıktır. Hayvancılık genellikle aile işletmesi şeklindedir. MADENLER: Adıyaman’da krom, bakır ve petrol çıkar. Adıyaman’daki petrol kuyularının sayısı 40’ı geçmiştir. Günlük üretim 1988 yılında 6430 varil civarındadır. Yeni kuyular açılmakta ve mevcut kuyuların istihsalini artırma çalışmaları yapılmaktadır. Bu kuyular, Adıyaman il merkezi, Kahta Toybelen ve Sarıdana, Batı Fırat-Çemberlitaş yakınlarındadır. SANAYİ: Adıyaman sanayi bakımından henüz gelişmemiştir. Sümerbank Adıyaman Pamuklu Dokuma Sanayii A.Ş. Fabrikası (1959), Adıyaman Tütün Bakımevi Peynir ve Tereyağı Fabrikası (kapasitesi düşüktür), Adıyaman Çimento Fabrikası, Et Kombinası ve Yem Fabrikası başlıca sanayi tesisleridir. Ayrıca Besni’de dokuma atölyelerinde “Savan” denilen bir yaygı dokunur. Küçük sanayi bir arada toplayan sanayi sitesi vardır. Madeni Eşya ve Makina Aksamı Fabrikası da ilin dördüncü fabrikasıdır. Halıcılık yeni yeni gelişmektedir. Yağ, un, tuğla, kiremit, çırçır, çeltik fabrikaları, Güney Gaz GPG dolum tesisi ve dokuma atölyeleri ile sanayi gelişme devresindedir. Kıl keçisi yününden dokunan kilimleri çok meşhurdur. Altı yüzü aşkın iş yerinden 210’unu dokuma ve deri işleyen atölye teşkil eder. Ayrıca 120 iş yeri gıda ve tütün, 110 iş yeri makina ve madeni eşyaya aittir. ULAŞIM : 66 kilometrelik bir yol ile Fevzipaşa-Malatya demiryoluna, 108 kilometrelik bir dağ yolu ile Malatya’ya, Fırat nehri üzerinde yapılan köprü ile Diyarbakır’a bağlanmıştır. Kahta bölgesinde Fırat üzerindeki köprü vasıtasıyla transit yol ile civar illere bağlanmıştır. Demiryollarından istifade için Gölbaşı ilçesine gitmek icab eder.
-
Adıyaman Halk Oyunları Adıyaman Halk Oyunları kadın ve erkeğin yan yana yer aldığı bir karografiye sahiptir. Bu da Adıyaman Halk kültüründe kadının rolünü göstermesi açısından oldukça mühimdir. OYUN ÇEŞİTLERİ Sal Oyunu: Fırat nehrinde salla geçen düğün alayını konu alır. Düz oyun : Fırat kenarında yanında çeşitliliği adamın kızına aşık olan, fakat kızı alamayan ve sevdasından hastalanan bir gencin serüvenlerini konu alır. Oyuna Davet: Düğünlerde gençlerin birbirlerini oyuna davet etmelerini konu alır. Hasat Oyunu : Ailece ekin biçen ve hasattan sonra yakınlarını ziyaret ve şölen düzenleyen çiftçi ailesini konu alır. Kımıl oyunu: Kımıl (Süne) haşerenin ekinlere zarar vermesi sonucu meydana gelen kıtlığı ve halkın kımılla mücadelesini canlandırır. Göçer oyunu: Hayvancılıkla uğraşan bazı köylülerin yaz aylarında yaylalara göç etmelerini ve burada başlarında geçenleri canlandırır. Helli can : Helli adı bir bey kızı ile rüyasında gördüğü ve daha sonra var olduğunu öğrendiği Can adlı gencin evlenerek mutlu olmalarını konu alır. Ağırlama: Düğünlerde yaşlı, ağırbaşlı ve hatırı sayılır kimselerin ağır ve gösterişli bir tempo ile oynadıkları oyun. Hallaç Oyunu: Pamuk atmaya gittiği evin kızına aşık olan bir hallacın serüvenini anlatır. Türkan: Sevdiği gencin dışında birine verilen Türkan adlı bir kızın yolda müsaade alarak iki rekat namaz kılıp ölmesi olayını canlandırır. Dingi : Güzel ve güçlü bir kızın ding ding şeklinde ses çıkararak bulgur dövmesi sırasında aşık olan gencin hikayesi canlandırılır. Barış: Birbirilerine düşman aile yada aşiretlerin barışmalarını canlandırır. Kaynama Oyunu: Düğünde kaynananın gelinin önünde eline Çömçe (Kepçe) ve ayna alarak oynamasını canlandırır.
-
YEDİYAMAN EFSANESİ Çok eskilerde bu kentte oturan ve putlara tapan bir babayla yedi oğlu vardır. Bu yedi kardeş, putlara tapan babalarının dini inancını benimsemediklerinden, babalarının ava çıktığı bir gün putları kırarlar. Baba, av dönüşü putların oğulları tarafından kırıldığını görünce onları birer birer öldürür, Halk, yiğitlikleri ve mertlikleri nedeniyle, kahraman gözüyle baktığı bu kardeşlere, YEDİYAMAN adını takmıştır. Sonradan bütün bölgeye yayılan. YEDİYAMAN adı, zamanla değişerek Adıyaman şeklini alır. Bugün şehrin güneyinde YEDIKARDEŞ diye bilinen ve yedi mezarın bulunduğu yer, halk arasında halen kutsal sayılmakta ve adaklar adanıp, mum yakılmaktadır. HISN-İ-MANSUR KALE EFSANESİ Efsaneye göre, Adıyaman kalesinin orta yerinde mil üzerinde dönen bir köşk varmış. Su köşkte savaşı seyreden Arap kumandanının kızı, kaleyi kuşatan Türk kumandanını görür ve ona aşık olur. Kız Türk kumandanına haber göndererek kendisini almayı kabul ettiği takdirde kale anahtarını vereceğini söyler. Bir gece gizlice Türklerin tarafına kaçan kızı, Türk kumandanı kabul eder ve kendisiyle görüşür. Bu sırada kız, elbiselerinin içinde bir şeyin kendisini rahatsız ettiğini söyler. Elbiseleri çıkarıldığında kuru bir yaprağın vücudunu tahriş ettiği görülür. Bu duruma çok sinirlenen Türk Kumandanı "Baban seni kuru bir yapraktan dahi sakınır yetiştirdiği halde kendisine ihanet ettin. Kim bilir bize ne türlü ihanetler yaparsın", diyerek kızı öldürtür. Kale ve şehri yaptığı hücumlarla ele geçirir. SAMSAT KALESİ EFSANESİ Kommagene ülkesinin baş kenti Samsat’ta oturan bir kral var. Kralın güzel kızına her ülkeden talipler gelir, hepsi de geniş topraklar, sonsuz paralar sunar kızın babasına. Kızıyla evlenmelerine izin versin diye . Kral içme suyu problemi bulunan şehre suyu kim önce getirirse kızı ona vereceğini söyler. Yarışmacılar birbirleriyle çekişerek geceli gündüzlü düşünerek çalışırlar. Bir gün şehir halkı, yakınlarına kadar uzanan ve her gün ilerleyen dev su kanalları görür. Arkasından şehre hayat veren sular akmaya başlar. Arsameia’nın genç prensi bugüne kadar kalan su kanallarıyla şehre suları akıtır. Genç prensesle evlenerek çalışmalarının karşılığını SAMOSATA’dan alır. Romalılar devrinde SEPTİMUS SEVERUS zamanında yaptırılan ve 2 bin yıllık bir geçmişe sahip olan Kalıta çayı üzerindeki (Cendere köprüsününde halk arasında bir öyküsü vardır. Septimus Severus köprünün her ucunda iki adet olmak üzere dört sütun diktirir. Bu sütunlar kendisini, eşi JULİA DONNA, oğulları CARACALLA ve GETA’yı temsil eder. Ancak savaş sırasında Geta öldürülünce sütunlardan.birini yıktırır. Böylece köprünün bir tarafında iki, diğer tarafında bir sütun kalır. Bu nedenle köprüde halen üç sütun bulunmaktadır.
-
Coğrafya - GENEL DURUM Adıyaman ili Orta Fırat bölümü içinde yer alır. Eski coğrafyacı ve tarihçilere göre: Güneyde Arap Yarımadasından, Kuzeyde Toros Sıradağları’na doğru uzanan Arap çöllerinin sona erdiği yerde, Toros sıra dağlarının eteklerinde verimli topraklar yer almaktadır. Arap çöllerini kuzeyden bir ay gibi saran bu topraklara binlerce yıldan beri ‘Bereketli Hilal’ adı verilmiştir. Ortadoğu ülkelerinin merkezinde yer alan ‘Bereketli Hilal’ topraklarında Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarından gelen ana kara yolları birbirlerini kesmektedir. Tarih boyunca ‘Bereketli Hilal’ Bölgesi ana ticaret yollarının kavşak noktalarında, büyük ticaret ve sanayi şehirleri doğmuş, büyümüş, yıkılmış ve yerlerine yenileri kurulmuştur. ‘Bereketli Hilal’ bölgesinin bir parçası sayılan Orta Fırat Bölümünün illerinde olan Adıyaman şehri, ‘Bereketli Hilal’ bölgesinin en üst sınırını oluşturmaktadır. Adıyaman ili uygun coğrafi özellikleri dolayısıyla tarihinin her döneminde insanların yaşamayı tercih ettikleri bir yerleşim bölgesi olmuştur. - YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ Adıyaman 'in Kuzey kesimi torosların uzantısı olan Malatya dağları ile çevrilidir. Çelikhan, Gerger ve Tut İlçelerinin arazilerinin çoğu dağlıktır. İlin belli başlı dağları; Akdağ, Dibek, Ulubaba, Gördük, Nemrut, Bozdağ ve Karadağdır. Güneye inildikçe ova nitelikli araziler başlar. Kahta, Samsat, Keysun ve Pınarbaşı ovaları ilin önemli ovalarıdır . BİTKİ ÖRTÜSÜ Adıyaman ili Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri arasında köprü vazifesi gören bir şehirdir. Hatta kısmen Akdeniz Bölgesinin özelliklerini de taşır. Bu nedenle bitki örtüsü de bu üç bölgenin özelliklerini taşımaktadır. Yüksek rakımlı yerler genelde meşe ağaçları ile kaplanmış olmakla birlikte, su ve toprak erozyonu nedeni ile çıplak hale gelmiş araziler de mevcuttur. Yaz mevsiminin uzun ve kurak geçmesi dolayısıyla orman içi bitki örtüsü yok denecek kadar azdır. Tarım yapılmayan alanlar çayır, mera, yabani ağaçlar ve makilerle kaplıdır. Sazlık, bataklık alanlarda suyu seven bitki türlerine rastlanmaktadır. Rakım yükseldikçe ağaç türleri değişmekte kimi bölgelerde meşeliklere rastlamak mümkün olmaktadır.Doğan, şahin, baykuş, keklik gibi yabani kuş türleri yanında tavşan, tilki, çakal gibi yaban hayvanları da Adıyaman il sınırları içerisinde yaşama alanlarına sahiptirler. AKARSULAR Fırat Nehri İlin en önemli akarsuyudur. Diğer akarsuları ise şunlardır; Sofraz Çayı, Ziyaret Çayı, Çakal Çayı, Kalburcu Çayı, Eğri Çayı, Besni Akdere Çayı, Şepker Çayı, Çat Deresi, Gürlevik Deresi ve Halya Deresi ile Gölbaşı, İnekli, Azaplı ve Abdulharap gölleri ilin diğer su kaynaklarıdır. Fırat Nehri: İlin en önemli akarsuyu-dur. Şanlıurfa ve Diyarbakır illeri ile sınırı oluşturur. İl içindeki uzunluğu 180 km. dir. Kâhta, Kalburcu ve Göksu Çayları nehrin başlıca kollandır. Kahta Çayı: Çelikhan yöresindeki Bulam, Abdülharap ve Recep sularını toplayıp Cendere Köprüsünden geçtikten sonra Eski Kahta ve Alut Arazisinde biriken dağ sularını da alarak Fırat Nehri'ne karışır (45.5 km). Göksu Çayı: Kahramanmaraş ili sınırlarından çıkar. Erkenek, Tut.ve Akdere civarından geçer. Sofraz suyunu da aldıktan sonra Gümüşkaya'nın batısında Fırat Nehrine karışır. İI sınırlan içindeki uzunluğu 90 km. 'dir. Sofraz Çayı: Besni ilçesi Toklu Köyü civarından çıkar. Hacıhalil Köyü yakınlarında Keysun Suyu'nu alarak Akdere civarında Göksu Çayı'na karışır. İl sınırları içindeki uzunluğu 51 km.'dir. Ziyaret Çayı: Kaynağını Cebel ve Zey Köyleri sularından alarak ipekli Köyü civarında Atatürk Barajı Gölü'ne karışır. Adıyaman ilinin önemli sayılabicak diğer akarsuları ise şunlardır: Çakal Çayı (37.5 km.) Kalburcu Çayı, Eğriçay (32 km.}, Besni Akdere Çayı (59 km.) Keysun Çayı (45 km..), Birimşe Çayı (35 km.), Şepker Çayı, Çat Deresi, Gürlevik Deresi ve Halya Deresi (41 km.) - GÖLLER - GÖLETLER İlde dört doğal, bir de yapay olmak üzere beş adet göl vardır. Bunlar Gölbaşı, İnekli, Azaplı ve Abdulharap doğal gölleri ile Atatürk Barajı suni gölüdür. Gölbaşı Gölü: 2.19 km2 yüzölçümünde olan bu göl, Gölbaşı ilçesi Belediye sınırları içerisinde yer almaktadır. Çevresinde turistik tesisler bulunan gölde balık üretimi de yapılmaktadır. İnekli Gölü: Yüzölçümü 1.09 km2 dir. Yağışların fazla olduğu dönemlerde Gölbaşı ve Azaplı Gölleri ile doğal olarak açılan kanallarla birbirine bağlanırlar. Azaplı Gölü: ilçenin batısında bulunan bu gölün yüzölçümü 2.72 km2 dir. Kışın sularının artması nedeniyle çoğu kez Gölbaşı Gölü ile birleşik bir görünüm arz eder. Abdülharap Gölü: Çelikhan ilçesinin 3 km. kuzeyinde yer alan gölün yüzölçümü 5 km2 dir. Yüzeyi yoğun olarak saz ve otlarla kaplanmış olan bu göl. Çat Barajı'nın tamamlanması halinde, baraj göl sahası içinde kalacaktır. Atatürk Barajı Gölü: Güney Doğu Anadolu Projesi'nin (GAP) uygulamaya konulmasıyla oluşan bir göl olup Adıyaman ve Şanlıurfa illeri arasında geniş bir alanı kaplar. Bölgenin sulama suyu ve balık üretiminin temini açısından son derece önemli bir göldür. Rezervuar sahası 81.700 hektardır. Çamgazi Barajı Gölü: Adıyaman merkez ilçeye bağlı Atatürk Barajı yolu üzerindedir. Baraj gövdesi zonlu toprak dolgu tipinde yapılmakta olup sulama amaçlı inşa edilmektedir. Sulama alanı 6536 hektardır. Çat Barajı Gölü: Güney Doğu Anadolu Projesi'nin (GAP) uygulamaya konulmasıyla oluşan göl olup Adıyaman-Çelikhan Abdulharap Gölü üzerindedir. Sulama amaçlı kullanılan baraj gölü 14.481 hektarlık alanı kaplar. Göletler: Adıyaman ili gölet inşası bakımından yeterli su potansiyeline sahiptir. Bu nedenle mevcut göletlerin yanısıra çoğunluğu GAP Projesi çerçevesinde olmak üzere bir çok gölet inşa halindedir. Bazı göletler de planlama aşamasındadır. Bunlara ait özet bilgiler aşağıdaki tabloda verilmiştir. - DAĞLAR Kuzey kesimi, Torosların uzantısı olan Malatya Dağları ile kaplıdır. Güneye inildikçe yükselti azalır ve tamamiyle ova nitelikli araziler başlar. Çelikhan, Tut ve Gerger ilçelerinin tamamına yakını dağlık bölge özelliğini taşır. Merkez, Besni ve Kahta ilçelerinin kuzey kesimleri dağlık, güney kesimleri ova şeklindedir. Samsat ilçesi ise ilin en düz arazilerine sahiptir. - İKLİM Adıyaman'ı doğudan batıya doğru bölen Anti Torosların kuzeyinde kalan dağlık bölgenin iklimi ile güneyinde kalan bölgenin iklimi birbirinden farklıdır. Kuzeyde bulunan Çelikhan ile Gerger ilçesinin bir kısmı Doğu Anadolu Bölgesi iklim özelliklerini taşımaktadır. batıda bulunan Gölbaşı ile Besni ilçesinin bir kısmı ise Akdeniz Bölgesi iklimine sahiptir. Güneyi, yazları kurak ve sıcak,kışları ılık ve yağışlı; kuzeyi yazları kurak ve serin, kışları yağışlı ve soğuktur. Doğu Anadolu ile Akdeniz Bölgeleri arasında köprü konumunda olan İlin iklimi, bu özelliği dolayısıyla bölgedeki diğer illerden farklıdır. Atatürk Baraj Gölü alanının oluşmasından sonra, İlin ikliminde bir yumuşama ve nem oranında bir artış olmuştur. İlde hakim rüzgarlar kuzey, kuzeydoğu ve kuzeybatı istikametindedir.
-
Adıyaman Sivil Mimari Örnekleri Adıyaman Sivil Mimari örnekleri çoğunlukla iki katlı olup, mimari elemanlar olarak yöresel kalker taşlarından yararlanılmıştır. Bazı örneklerde de taştan birinci katların üzerine ahşap uygulanmıştır. Alt katlarda mutfak, kiler, çamaşırhane gibi bölümlere yer verilmiş, avluya açık olan üst katlarda da günlük yaşam ve yatak odaları yer almaktadır. Bu evler dışa açık dikdörtgen pencerelerle aydınlatılmıştır. Bu pencerelerin büyük çoğunluğu yuvarlak, yayvan kemerlidir. Bazı odalarda, özellikle kapı girişlerinin üzerinde konsollara dayalı dışa doğru şahnişler yerleştirilmiştir. Kalker taşının ağırlıklı kullanıldığı köşeler, kemerler ve sütunlarla da dış cepheler hareketlendirilmiş olup, taş işçiliği ön plandadır. Evlerin çoğunda, alt ve üst katlarda farklı planlar uygulanmıştır. Çoğu evin kışlık ve yazlık olarak odalarının ayrıldığı, batı duvarlarına ocakların yerleştirildiği, yazlık odaların pencerelerinde cam ve kepengin olmadığı dikkati çekmektedir. Bazı evlerde tavan süslemelerine önem verilmiş, ahşap göbekler birbiri içerisine girmiş bitkisel motifler sıkça uygulanmıştır. Ayrıca kapı pencere ve dolap kapaklarında da ahşap işçiliği gözlenmektedir. Evlerin üst örtüleri çoğunlukla topraktan ve düz damlıdır. Bununla beraber ikinci katları ahşap olan evlerde çatıya yer verilmiştir. Bu evlerin bazılarında kitabeler yer almaktadır. Bazı örneklerde antik kent kalıntılarından faydalanıldığı görülmektedir. Adıyaman evleri daha çok Samsat ilçesinde yoğunlaşmıştır. Bu evler XIX.yüzyıldan kalmıştır. Belli başlıları Kadir Aslan Evi (1835-1836), Mustafa Kuran’ın Tepeköy’deki evi (XIX.yüzyıl sonu), Nazif Toprak’ın Fırat Nehri’ne bakan tepe üzerindeki XIX.yüzyılda yapılan evi, Nazif Satıcı’nın Tepeönü’ndeki evidir.
-
Adıyaman Cami ve Mescitleri Ulu Cami (Merkez) Adıyaman Çarşısı içerisinde yer alan Ulu Cami ilin en büyük camisidir. Belgelere göre Zülkadiroğullarından Alaü’d-devle tarafından yaptırılmıştır. Günümüzdeki yapı eski yapının yıkılarak 1873’te yapılmış şeklidir. 1902 yılında Mehmet Fevzi Efendi tarafından onarılmıştır. Ulu Cami, kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kesme taştan, dört payenin taşıdığı merkezi bir kubbe ile üzeri örtülüdür. Ayrıca dört köşesinde dört küçük kubbe ile ana kubbe desteklenmiştir. Orta kubbe oldukça yüksek ve kasnaklıdır. Caminin biri kuzey, diğer ikisi de batı ve doğu köşelerinde bulunan üç kapısı vardır. Bunlardan doğu köşesindeki beş basamaklı bir merdivenle sahanlığa çıkılarak içeri girilmektedir. Kuzey girişinin önünde dört sütunun taşıdığı çapraz tonozlu, beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Girişin ahşap kapısı 1902 yılında Çevre Mehmet Fevzi tarafından yapılmış, son derece güzel bir eserdir. Kare kaideli silindirik gövdeli minaresi caminin kuzeydoğu köşesindedir. Buradaki iki kitabede 1798 ve 1854 tarihleri yazılıdır. Büyük olasılıkla bunlar caminin onarımı ve minarenin yapımı ile ilgilidir. Ulu Cami (Besni) Caminin kuzey cephesindeki giriş kapısı üzerindeki kitabeden XVII.yüzyılda yaptırılmış olduğu anlaşılmaktadır. Besni’nin en büyük camisi olan bu yapının önünde iki sıralı sütunların meydana getirdiği üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Doğu yönündeki minare ile birlikte L şeklinde bir plan düzeni göstermektedir. İbadet mekanı mihrap duvarına paralel üç sıralı ve her sırada üçer sütun ile dört nefe ayrılmıştır. Sütunları birbirine bağlayan kemerler üst örtüyü taşımaktadır. Kuzeydoğusundaki minare saçak hizasına kadar kare kaide üzerinde yükseldikten sonra şerefe altı zengin mukarnaslarla süslü silindirik gövdeye geçilmektedir. Caminin biri minare yanında, diğeri de ibadet mekanının altındaki beden duvarlarında olmak üzere iki çeşmesi bulunmaktadır. Besni Ulu Camisi mimari elemanları, iç mekan düzeni ve üst örtüsü ile yerel bir üslubu yansıtmaktadır. Kab Camisi (Merkez) Adıyaman Çarşısı ile Hükümet Konağı arasında Kab Mahallesi’nde bulunan bu cami, kitabesine göre 1768 yılında yapılmış, 1923 yılında da Hacı Mehmet Ali isimli bir kişi tarafından yeniden yapılmıştır. Bunları belirten kitabeler kuzey ve güney yönündeki kapıların üzerindedir. Dikdörtgen planlı caminin önünde son cemaat yeri, yazlık ve kışlık olmak üzere iki tanedir. Cami ve son cemaat yeri kesme taştan yapılmış olup, üzerini kasnaktan itibaren bağdadi sıvalı ahşap bir kubbe örtmektedir. İbadet mekanındaki iki payenin yardımıyla ve bunları birbirine ve duvarlara bağlayan kemerlerle içerisi kare şekline dönüştürülmüştür. Bunun dışında kalan bölümler, önceden caminin bütününde olduğu gibi ahşap tavanla örtülmüştür. Caminin kuzey kenarında kare kaide üzerinde silindirik tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. 1934 yılında yıldırım düşmesi sonucu yıkılan minaresi yenilenmiştir. Ayrıca çevresinde hamam, çeşme ve helalar bulunmaktadır. Siratut Camisi (Merkez) Siratut Mahallesi’nde, Cumhuriyet Caddesi üzerindeki bu cami Hacı Mehmet İnan tarafından Cumhuriyetin ilanından sonra eski caminin yerine yeniden yaptırılmıştır. Caminin giriş kapısı üzerinde okunamayacak derecede bozulmuş olan kitabesinin eski camiye ait olduğu sanılmaktadır. Dikdörtgen planlı caminin üzeri ahşap bir kubbe ile örtülüdür. Önünde dört kemerli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Çarşı Camisi (Hacı Abdülgani Camisi) (Merkez) Adıyaman Çarşısı içerisinde bulunduğundan ötürü Çarşı Camisi olarak isimlendirilen bu cami, vakfiyesinden öğrenildiğine göre Hacı Abdülgani tarafından 1557’de yaptırılmıştır. Ardından Hacı Mehmet Bini Seyfettin Rızaullah tarafından 1640 yılında yenilenmiş, 1910’da 1957 ve 1982 yıllarında onarılmıştır. Dikdörtgen planlı caminin ibadet mekanının ortasında dört dikdörtgen payenin taşıdığı ahşap bir kubbe, bunun dışında kalan kısımlarda ahşap tavanlarla örtülmüştür. Beden duvarları beyaz köfeki taşından olup, kenarlarda payandalarla desteklenmiştir. Caminin kuzey yönünde kesme taştan yapılmış son cemaat yeri bulunmaktadır. Son onarımlarla cami özelliğini yitirmiştir. Hacı Süleyman Mescidi (Merkez) Yeni Pınar Caddesi üzerindeki Hacı Süleyman Mescidi, kitabesinden öğrenildiğine göre 1720 yılında yaptırılmış, 1890 ve 1899 yılında da onarılmıştır. Dikdörtgen planlı küçük bir yapı olan mescidin önünde dört sütunlu ahşap tavanlı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. İbadet mekanının üzeri ahşap bir tavan ve çatı ile örtülüdür. Mescit mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Eski Saray Camisi (İbrahim Bey Camisi) (Merkez) Eski Saray Camisi kitabesinden öğrenildiğine göre 1638 yılında İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Günümüze gelen yapının yalnızca doğu cephesinin bir kısmı ile güney cephesi ilk yapıya asit olup, diğer bölümler tamamen değişmiş ve yapı orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Dikdörtgen planlı, ahşap tavanlı caminin mihrap yönündeki duvarları kesme taştandır. Üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Son onarımlarda cami genişletilmiş, bu nedenle de son cemaat yeri ibadet mekanı içerisinde kalmıştır. Adıyaman camileri içerisinde en dikkat çekici mihrap bu camide olup, yarım silindirik mihrap nişi mukarnaslarla sonuçlanmaktadır. Ayrıca mihrap nişinin etrafı kemerli bir bordürle de çevrelenmiştir. Caminin doğu yönündeki kapısı üzerinde de orijinal kitabesi bulunmaktadır. Toktamış Camisi (Besni) Günümüzdeki Besni’nin güneyinde terk edilmiş olan Eski Besni’nin bulunduğu yerdeki bu cami, oldukça harap ve yıkık durumdadır. XVII.yüzyılda yapıldığı sanılırsa da bu iddia kesin değildir. Caminin son cemaat yeri ve minaresinin dışında kalan bütün bölümleri moloz taştan yapılmıştır. İbadet mekanı duvarlarında yer yer ağaç hatıllar kullanılmıştır. Son cemaat yeri ile orijinal olan minaresi keme taştandır. Üst örtüsü toprak damlıdır. İbadet mekanı dikdörtgen planlı olup, yöresel mimari üslubunu yansıtmaktadır. Külhanönü Camisi (Besni) Bu caminin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapıda kullanılan malzeme ve mimari elemanlara dayanılarak geç devir Osmanlı camisi olduğu sanılmaktadır. Dış duvarları kesme taştan olup, dikdörtgen planlı caminin önünde üç bölümlü son cemaat yeri vardır. İbadet mekanı üç sıra halindeki pencerelerle aydınlatılmıştır. Üst örtüsü çatı ile kaplanmıştır. Kuzeybatı köşesine son cemaat yerinin çıkıntısı ile caminin ana duvarlarının birleştiği yere kare kaideli on iki kenarlı gövdesi olan minare yerleştirilmiştir. Çarşı Camisi (Besni) Eski Besni’nin merkezinde bulunan bu cami çarşı içerisinde olduğundan ötürü Çarşı Camisi olarak tanınmıştır. Kapısı üzerindeki kitabeden 1492 yılında Kalaunoğlu Mehmet Nasır tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Bu kişinin Mısır Kölemen Sultanları ile bağlantısı olup olmadığı bilinmemektedir. Cami yöresel üsluba göre yapılmış, düzgün bir planı bulunmamaktadır. Girişte aynı zamanda avlu olarak kullanılan bir son cemaat yeri ve dikdörtgen planlı ibadet mekanı bulunmaktadır. İbadet mekanı, iki sıra halinde üçer sütunla üç nefe ayrılmıştır. Caminin ikinci katında ne amaçla bilinmeyen bir takım odalar yer almaktadır. Dış cephesinin yalnızca doğu yönünde pencereler açılmış, diğer yönlere de yontma taştan sağır duvarlar yerleştirilmiştir. Batı cephesi arazi meylinden ötürü toprak altında kalmıştır. Bu nedenle de caminin üzerini örten topraktan arazi seviyesi ile aynı hizaya gelmiştir. Doğu cephesinde giriş kapısı üzerine 12 kenarlı minaresi yerleştirilmiştir. Musalla Camisi (Merkez) Musalla Camisi’nin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Minaresi 1890 yılında yıkılmış, cami bir süre kadro harici bırakılmış ve cezaevi olarak kullanılmıştır. Dikdörtgen planlı olan bu cami Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Cami mimari yönden önem taşımamakta olup, günümüzde ibadete açıktır.
-
Adıyaman Kaleleri Adıyaman Kalesi (Merkez) Adıyaman’ın ortasındaki yığma tepe üzerindeki bu kaleyi VII.yüzyıl ortalarında Bizans saldırılarına karşı koymak amacıyla Emevi komutanı Mansur İbn-i Cavana yaptırmıştır. Kaleye komutan Hısn-ı Mansur ismi verilmiştir. Bu kale sonradan Adıyaman kentinin oluşmasına neden olmuştur. VIII.yüzyılın sonlarına doğru da Harun-ür Reşit tarafından onarılmıştır. Günümüze oldukça harap ve yıkık bir durumda gelebilmiştir. Adıyaman Kalesi ile ilgili bir efsaneye göre; kalenin orta yerinde bir mil çevresinde dönen bir köşk varmış. Bu köşkte Arap kumandanının kızı kaleyi kuşatan Türk kumandanını görmüş ve ona aşık olmuştur. Kumandana haber göndererek kendisi ile evlenmeyi kabul ettiği takdirde kalenin anahtarını vereceğini söylemiştir. Bir gece Türk kumandanının yanına kaçmış ve ona elbiselerinin içerisindeki bir şeyin kendisini rahatsız ettiğini söylemiştir. Elbiselerini çıkardığında bir kuru yaprağın vücudunu zedelediği görülmüştür. Kumandan “Baban seni kuru bir yapraktan dahi sakınır yetiştirdiği halde kendisine ihanet ettin. Kim bilir bize ne türlü ihanetler yaparsın”, diyerek kızı öldürtür. Bundan sonra da kaleyi ve şehri ele geçirir. Besni Kalesi (Besni) Besni ilçesindeki bu kalenin Hititlerden kaldığı sanılmaktadır. Timur’un Anadolu’yu işgali sırasında, 1400’lerde Timur’luların eline geçmiş, Yavuz Sultan Selim 1516’da bu kaleyi ele geçirmiş ve onarmıştır. Günümüze harap durumda ulaşabilmiştir. Kahta Kalesi (Kahta) Kahta’nın 20 km. kuzeyinde Eski Kahta Köyü (Kocahisar) yakınındadır. Kahta Çayına hakim kayalık bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Hititlerden kalma bir kale olup, MÖ.IX.yüzyılda yapılmıştır. Eski Hitit metinlerinde bu kalenin ismi geçmektedir. Yavuz Sultan Selim zamanında 1516’da ele geçirilmiş, Sultan I.Mahmut tarafından da onarılmıştır. Bugünkü kale meydanında bu kaleden arta kalan bir cami kalıntısı, hamam, iki su sarnıcı, kral sarayı ve diğer bina kalıntıları bulunmaktadır. Kaleden Kahta Çayına inen 400 m.uzunluğunda kayalar oyularak yapılmış merdivenli bir yol vardır. BU yolun yapılış amacı kalenin kuşatıldığı sırada su gereksiniminin bu yolla sağlanmasıdır. Theresa Cille ve Profesör Dörner’in burada yaptıkları kazılarda büyük boyda kabartmalar ele geçirilmiştir. Ayrıca Anadolu’daki yazılı kayaların en büyüğü de kalenin güney yamacındadır. Buradaki Grekçe yazıtta Kommegene Devletinin başkenti Arsemia, Kral Antiochos’un aile seceresi, siyasi amaçları ve dinsel inançları yazılıdır. Ayrıca I. Antiochos’un babası Kommagene Kralı I.Mithridates’in burada gömülü olduğu ve onuruna her ay törenler düzenlendiği bu yazıttan öğrenilmektedir. Keysun Kalesi (Besni) Besni İlçesinin güneyindeki Çakırhöyük (Keysun) bucağında, geniş bir ovanın ortasında bulunan kalenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Günümüze surlarından birkaç parça gelebilmiştir. Tarih boyunca ova ortasında bulunduğundan ötürü bir çok kez yakılıp yıkılmış, sık sık da el değiştirmiştir. Kalenin çevresindeki Ovene ve Tavas isimli su kaynakları ünlüdür. Samsat Kalesi (Samsat) Samsat’ta bir höyük üzerindeki bu kale Hititler döneminden kalmıştır. Yapılan değişikliklerle Roma döneminde de kullanılmıştır. S.Müller, E.Meeyer ve F.Sardient burada kazı yapmış, bu kazılar sonucunda; surlar, su kemerleri, su kanalları ile mozaik döşemeli saray kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Yeni Kale (Kahta) Yeni Kale, Kocahisar (Eski Kahta Köyü) yakınında Kommagene Krallığı tarafından yapılmıştır. Yakınındaki Arsemia ile birlikte kullanılan kale Romalılar ve Memluklar tarafından onarılmış, bazı ekler yapılarak kullanılmıştır. F.Dörner 1970’li yıllarda burada bir kazı ve onarım çalışması yapmış, kale içerisindeki camiyi, zindanı, su yollarını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca burada kitabeler bulunmuştur. Kaleden Nymphois’e inen su yolunun 80 m. uzunluğunda bir tünelle Arsemeia ile bağlantısı olduğu ortaya çıkarılmıştır. Derik Kalesi (Sincik) Cendere Köprüsü’nden Sincik İlçesi Datgeli Köyü’nün yakınında 1.400 m. yüksekliğindeki bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kalenin MS.70’lerde Romalılar tarafından yapıldığı ve uzun süreli kullanıldığı bilinmektedir. Kalenin içerisinde büyük bir mabet bulunduğundan ötürü kutsal bir alan olarak kabul edilmiş ve çevresinde yaşayanlarca ziyaret edilmiştir. Kutsal bölge olarak kabul edilen bu kalenin yakınında Kommegene krallarının Temenos kalıntıları bulunmaktadır. Gerger Kalesi (Gerger) Gerger ilçesinin güneyindeki Oymaklı (Nefsi Gerger) Köyü yakınındadır. Aynı zamanda Berber Kalesi olarak da tanınan, sarp bir kayalık üzerindeki Orta Çağ’dan kalma bu kale, günümüze son derece iyi bir durumda gelmiştir. Hitit döneminde yapıldığı sanılan kalenin, MÖ.II.yüzyılda Kommegenelerin soyundan Arsemes tarafından kurulduğu iddia edilmektedir. Kale aşağı ve yukarı kale olmak üzere iki bölümden, blok taşlardan meydana gelmiştir. Kalenin batı surlarında Kral Samos’a ait bir kabartma bulunmaktadır. Arap akınları sırasında Arapların eline geçen kalenin içerisine cami, dükkanlar ve su sarnıçları yapılmıştır.
-
Adıyaman Köprüleri Cendere Köprüsü (Kahta) Kahta İlçesinin 18 km. kuzeyinde Fırat Nehri’nin kollarından Cendere Çayı’nın en dar yerinde bulunan Cendere Köprüsü’nün ne zaman yapıldığı konusunda çelişkiler bulunmaktadır. Köprünün Kommagene Krallığından kaldığı veya Roma İmparatoru Septimus Severius’un (MS.192-211) emri ile yapıldığı kaynaklarda geçmektedir. Cendere Köprüsü’nün yanı başına, Karakuş Tepesi’ndeki yuvarlak sütunlar, köprünün yerini belli etmek için dikilmiştir. Köprü ayakları kayalıklar üzerine oturtulmuştur. Köprünün boyu 30 m., yüksekliği de 18 m.dir. Köprünün büyük bir kemeri ve doğu tarafında da küçük bir tali kemeri bulunmaktadır. Kemerlerin her biri 10 tonluk 92 blok taştan meydana getirilmiştir. Bu köprü çağının en güzel mühendislik örneklerinden birisidir. Burada Kommegene Krallığına ait bazı yazıtlar da bulunmuştur. Kızılin (Göksu) Köprüsü Gümüşkaya Köyü’nün 3 km. kuzeybatısında Göksu Çayı üzerindeki Göksu Köprüsü Roma döneminde, MS.I.-II. yüzyılda yapılmıştır. Bu köprü Samsat’ı Besni’nin Çakırhöyük Bucağına bağlamaktadır. XIX.yüzyılın sonlarında burada çıkan bir itilaf nedeni ile dinamitlenerek yıkılmıştır. Günümüzde köprünün orta kemeri dışında kalan bölümleri sağlam durumdadır. Altınlı Köprü (Gölbaşı) Adıyaman, Gölbaşı İlçesi Yolbağ (Karamağara) Köyü’nde, Karatepe’nin eteklerindeki vadide yer alan bu köprünün yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Roma dönemine ait olduğu sanılan köprü, kemerleri beyaz kesme taştan, diğer kısımları da moloz taştan yapılmıştır. Köprü 4 büyük kemerden meydana gelmiştir. Günümüze orijinal şekli ile gelen köprü halen kullanılmaktadır.
-
ADIYAMAN TÜRBELERİ Abuzer Gaffari Türbesi (Merkez) Adıyaman’ın 5 km. doğusundaki Ziyaret Köyü’nün hemen girişindedir.Sahabeden Abuzer Gaffari’nin türbesi olup, kitabesinde 1136 tarihi yazılıdır. Sultan IV.Murat Bağdat seferi dönüşünde bu türbenin yapılmasını istemiştir. Yanında küçük bir de mescidi bulunmaktadır. Şam ile Medine arasındaki Rebze Köyü’nde de aynı isimde bir türbe daha bulunmaktadır. Bu türbeler aynı kişiye ait ise bunlardan birisinin Makam olduğu sanılmaktadır. Arslan Paşa Türbesi (Samsat) Türbenin yazıtı bulunmadığından yapım tarihi ve kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XIX.yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Kalker taşından kare planlı bir türbe olup, üzeri bir kubbe ile örtülmüştür. Hacı Hasan Türbesi (Samsat) Türbenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ile Hacı Hasan’ın kimliği bilinmemektedir. Türbe 4.72x4.72 ölçüsünde kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kubbeyi taşıyan kemer ayakları sonraki yıllarda duvar ile örülmüş ve yapı özelliğini kaybetmiştir. Hacı Yusuf Türbesi (Kahta) Kahta İlçesinde Hacı Yusuf Köyü’ndedir. Nakşibendi tarikatından Hacı Yusuf’un türbesidir. XIII.yüzyılın ikinci yarısına ait olan türbe 4,95x4,95 ölçüsünde kare planlıdır. Dört yanı kemerli olup, dışa açıktır. Hasan-Mekki Türbesi (Merkez) Hacı Ömer Mahallesi’nde bulunmaktadır. Halife Ömer döneminde buraya yapılan Arap akınları sırasında ölen Hasan Mekki’ye ait olduğu söylenmektedir. Yapı mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Mahmud-ı Ensari Türbesi (Merkez) Adıyaman’ın 7 km. doğusundaki Akdağ’ın yüksek bir tepesinde bulunmaktadır.Bağdat seferi dönüşünde Sultan IV.Murat’ın emri ile sahabeden Mahmud-ı Ensari adına yapılmıştır. Giriş kapısı üzerinde 1126 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. Mehmet Gazi Paşa Türbesi (Samsat) Samsat’ın Tepeönü Köyü’nde bulunan türbe XIX.yüzyılda yapılmıştır. 4.50x4.50 ölçüsünde kare planlı kubbeli bir türbedir. Türbenin dört yanında sivri kemerler üzerine kubbe oturtulmuştur. Sefan Türbesi (Samsat) Samsat İlçesinin Birik Köyü’ndedir. Hicretin 17.yılında Ermeni Savaşlarında şehit düşen Sefan isimli bir kişiye aittir. Türbeyi sonraki yıllarda Mehmet Ali Efendi yaptırmıştır. Şeyh Abdurrahman Erzincani Türbesi (Merkez) Adıyaman’ın 7 km. kuzeyinde İndere (Zey) Köyü’nde bulunan türbe, söylentiye göre Sultan IV.Murat Bağdat seferine giderken bu köyde konaklamış, Şeyh Abdurrahman Erzincani ordunun beslenmesi ve bakımını üstlenmiştir. Padişah bu işi ne ile karşılayacağını merak etmiş, çok az yiyecek ve arpa ile büyük bir orduyu beslediğini görünce Ondan Bağdat’ın alınması için dua etmesini istemiştir. Bağdat seferi dönüşünde aynı köye uğrayan padişah şeyhin öldüğünü öğrenince türbesinin yapılmasını istemiştir. Abdurrahman Erzincani, aslen Erzincanlı olup, Adıyaman’a yerleşmiş bir velidir. Türbesinde kendisinden başka eşi ve kızının sandukası bulunmaktadır. Zeynel Abidin Türbesi (Merkez) Adıyaman’ın 15 km. doğusunda bulunan Zeynel Abidin’in Hz. Ali’nin torunu olduğu bilinmektedir. Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
-
Malpınarı Kaya Yazıtı (Merkez) Adıyaman’a 35 km. uzaklıkta Fırlaz Köyü’nün güneyindeki Göksu Nehri’nin kenarında bulunan Geç Hitit Dönemine ait çivi yazılı bir kitabedir. MÖ.900-600 yıllarına tarihlenen bu kitabe, 182x85 cm. ölçüsünde 9 satır halinde doğal bir kaya yüzeyinin üzerine yazılmıştır. Arsemia Anıtı (Kahta) Kahta Çayı’nın doğusunda, eski Kahta Kalesinin karşısında bulunan Kommegene Krallığının yazlık başkenti Arsemeia’da bulunan bir anıttır. MÖ.II.yüzyılın başlarında Kommegenelerin atası sayılan Arsemeia’nın güneydeki tören yolu üzerinde bulunan kabartma stelde Antiochos ile mitolojik tanrılardan Herakles’in el sıkışma sahnesi tasvir edilmiştir. Bunun üzerinde de Grekçe bir yazıt bulunmaktadır. Bu kabartmanın bulunduğu yerde çok sayıda heykel parçası ile kraliçe ve Antiochos’un büstleri bulunmuştur. Aynı zamanda stelin önünde Anadolu’nun en büyük Grekçe yazıtlarından biri vardır. Bu yazıtın bulunduğu yerden başlayan ve 158 m. derinliğe inen bir de tünel yer almaktadır. Haydaran Kaya Kabartması Adıyaman’ın 15 m. kuzeydoğusundaki Taşgedik Köyü’nde bir mağara içerisinde kayalara yapılmış bir kabartma bulunmaktadır. Bu kabartma 2.00x1.00 ölçüsünde olup, bir kadın ve bir de erkek figürü tasvir edilmiştir. Her ikisinin arasında da ışık saçan bir yıldız görülmektedir. Turuş Kaya Mezarları Adıyaman’a 40 km. uzaklıkta, Adıyaman-Şanlıurfa karayolunun 1 km. batısında yer alan Turuş Kaya Mezarları Roma dönemine tarihlendirilmiştir. Kayalara oyularak yapılan mezarlara zeminden 10-13 basamakla inildikten sonra ulaşılır. Bu mezarların duvarlarında ve kapı girişlerinde çeşitli figürleri içeren kabartmalar bulunmaktadır.