Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Kars şehitlikleri

    SARIKAMIŞ ALLAHUEKBER DAĞI ŞEHİTLİĞİ Bininci Dünya savaşının başladığı yıllarda 36 yıldır Rus işgali altında bulunan Sarıkamış Ardahan ve Kars’ı işgalinden kurtarmak isteyen Harbiye Nazırı (Bakanı) ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın emriyle 118.000 mevcutlu Üçüncü Ordu 22 Aralık 1914&’de harekete başladı. Enver Paşa 3. Ordunun Komutanlığına da vekalet etmekteydi. Savaşa lojistik yönden hazırlıksız başlayan 9., 10., 11., Kolordular sıfırın altında 40 ile 50 derece soğukta ve 60-70 Cm. kar üzerinde Rus birlikleri ile kahramanca savaştı. Yer yer zaferler kazandı. Allahuekber dağları, 37.000 şehit verilerek aşıldı. Sarıkamış kuşatıldı. “Sarıkamış Kuşatma Hareketi” aşırı soğuk ve açlık yüzünden hedef ele geçirilmeden 5 Ocak 1915’de sone erdi. Bu dağlarda Osmanlı Ordusu cephede hastalık ve donma sonucu yaklaşık 60.000 şehit verdi. Her türlü imkana sahip ve yıllardan beri hazırlanan düşman birliklerinin de bu savaşlarda 32.000 askeri öldü. Bu anıt Sarıkamış Kuşatma Harekatı’nda şehit düşen 60.000 şehidimizin anısına Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmış ve 10 Ekim 1996 tarihinde ziyarete açılmıştır. ARAP BABA ŞEHİTLİĞİ Kars merkez kaleiçi ve Atatürk mahalleleri arasında bulunmaktadır. Şehitliğin 50.100 m. kadar yakınında Ruslar tarafından başı kesiliyor. Şehit başını da koltuğuna alıp bugünkü yere gelip düşüyor. Çevre halkı bir yatır olarak bilip, sonradan bir hayırsever tarafından mezarı, belediye tarafından da etrafı 1 m. yüksekliğinde taş, beton duvarla çevrilmiştir. Üzerinde de demir çit (70 cm. yüksekliğinde) yaptırılmıştır. Muntazam demir kapısı vardır. Çevre halkı bu mezarda yatanın şehit olduğunu, fakat adının ne olduğunu, hangi yıl şehit edildiğini bilmemektedir. Herhangi bir yazıtta olmadığından şehidin kim olduğu belirsizdir. Çevre halkı ve hayır severler tarafından 2 m. uzunluğunda, 1 m. eninde , 50 cm. kadar yüksekliğinde betondan bir mezar yaptırılmıştır. Çevre duvarı üç tarafında (bir tarafını ev çevirmekte) taş ve harç kullanılarak 1977 yılında belediye tarafından çevrilmiş ve yapılmıştır. KARS ÜÇLER (ÜÇ ŞEHİTLER) ŞEHİTLİĞİ Kars Sukapı mahallesi gece kondu semtindedir. Tapusu yoktur. Mezar üzerinde kitabe veya tarih bulunmadığından hangi yıl ve kime ait olduğu bilinmemektedir. Çevredeki yaşlıların anlattıklarına göre önceleri burasının bir ev olduğu, oturanın Müslüman olmadığı söylenmektedir. Bu adam sonraları rüyasında görerek burayı kazıp, üç ceset bulunca evini terk edip, burayı mezarlık olarak bırakıyor. Sac ayağı şeklinde üç mezar bulunmaktadır. Birisinin yarısı çevre duvarı altında kalmıştır. Çevresini kuru kayma bir duvarla gelişi güzel (1 m. yüksekliğinde) çevrilmiş, mezarlarda yine gelişi güzel taşlarla örülmüştür. Bu şehitlerin üç kardeş oldukları , üçü de aynı yer ve zamanda düşmanlar tarafından öldürüldükleri ve buraya gömüldükleri de söylenmektedir. Bu yüzden de adına çevre halkı tarafından “ÜÇ ŞEHİTLER” veya “ÜÇLER” denilmektedir. KARS MEHMETÇİK ASKER ABİDESİ ŞEHİTLİĞİ 4-llx6 m. ebadındaki anıt aslında 50x100 m.lik dikdörtgen bir sığınağın üstüne yapılmıştır. Dere yatağına yakın meyilli bir arazi, yataktan sırta doğru düzleştirilip taş beton korugan yapıldıktan sonra (Giriş Kuzeyde) üzeri toprakla örtülerek bir tepecik haline getirilmiştir. Sonradan (Anıt Yapılırken) 3 tarafı, arazinin yapısına göre, 4-1m. arasında yükseklikleri değişen istinat duvarı ile çevrilmiş, üzeri de düzlenmiştir. Yanı Anıta güzel bir meydan olmuştur. Alana, doğudan geniş merdivenli bir çıkışta yapılmıştır. Anıtın yakın çevresinin zemini 18x34 m. lik kısmı taş döşenmiştir. Anı, gri renkli kesme taştan 9.10 m. yüksekliğinde yapılmıştır. Kuzey Doğu ve Güney duvarında iki kemerli geçit vardır. Kuzey batısındaki uzun l.20m. yüksekliğindeki duvar köprü menfezleri gibidir. Geçitleri 50x50cm. ebadındadır. Anıtın arka kısmı 6 m. den itibaren l0’ar santim genişletilmiş çatı örtüsünde yine ayını taştan yine l0.cm. taşırılarak l3.cm. yüksekliğindeki saçaklı örtü görüntüsü verilmiştir. Madeni levhası üzerine madeni harflerle “MEÇHUL ASKER ANITI” kelimeleri yazılmıştır. Söz konusu Anıt Bülbül mahallesindedir. KARS ŞEHİTLİĞİ İlimiz Bülbül mahallesindedir. 1876-1877 harplerinde ve Milli Mücadelede ölen 100’den fazla şehit yatmaktadır. Kars bülbül mahallesindeki yaklaşık 7-8 dekar büyüklüğündeki genel mezarlığın doğu köşesine çevrilmiştir. Taş beton duvarları 1 metre yüksekliğinde,50cm. enindedir. Demir kapısı vardır. Anıt, kesme taşlardan 5 metre yüksekliğindedir. Alttaki podyumla 6 metreyi geçer. Yanında kesik prizma şekilde meşale için betondan bir yer yapılmıştır. Tabanı var (70x70) üst kısmında l55xl55 boyutundadır. Podyumundan meşale yerinin yüksekliği ll5 cm.dir. Podyuma 7 basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Podyumun yüksekliği ise çevre duvarları eşittir. Podyum önünde 80x270 boyutunda (kırılmış ) bir musalla vardır. Mezarlar düzgün bir şekilde sıralamış, 6 mezar dışında diğerleri aynı boyutlardadır. (135x265) betondan 35-40 cm. yüksekliklerde orta yerleri toprak, baş uçlarındaki 35x40 cm. boyutunda mezar üst yüzeyinden 15-20 cm. yüksek mermer kitabe konacak şekilde (26x36) mermer kitabenin boyutu yuvalar yapılmıştır. Bu yuvalar mezarın iç kısmına doğru meyillidir. Mezarların 9 da yazıt vardır. Diğerleri boştur. En eskisinin ölüm tarihi l950 dir. Daha çok burada şehit olan er, erbaş ve subaylara ait olduğu anlaşılmaktadır. Çevre duvarı köşelerine 140-145 cm. yüksekliğinde sütunlar (Beton) duvar üzerine dikilmiştir. 13,15,26,27,28,35,36,37 ve 39 nolu mezarların yazıtları vardır. Diğerlerinin yazıtı ve kimlere ait olduğu belirsizdir.
  2. _asi_

    Kars tabyaları ve özellikleri

    Kars Tabyaları ve Özellikleri Coğrafi mevki itibariyle Erzurum-Kars Yaylası; Mezopotamya-iran Kafkasya ve Anadolu arasında bir düğüm noktası teşkil ettiği gibi, bu ülkelerde binlerce yıldan beri parlayıp sönen medeniyetlerin de bir kavşak noktası olmuştur. Ağrı ve Erzincan illerini de içine alan Erzurum-Kars bölgesi (yaylası) coğrafik olarak Anadolu'nun giriş kapısıdır. Osmanlıar da bu bölgeyi sınırları içine almayı ve savunma bölge emniyeti açısından bir zorunluluk olarak görmüşler ve bölgenin savunmasını XVIII nci yy.'dan itibaren tabyalar vasıtası ile yapmışlardır. Tabyaların yapılması ve savunma hatları bölgenin coğrafik yapısıyla yakından ilgilidir. Kars ilinde toplam 46 adet tabya bulunmakta olup bugüne kadar bir çoğu tahrip ve deforme olmuş, ancak 10 tanesi gezilebilmektedir. KARS TABYALARI 1. İnönü Tabya, 2. Arap Tabya, 3. Karadağ Tabya, 4. Hafız Paşa Tabya, 5. Gaziler Tabya, 6. Kerim Paşa tabya, 7. Kanlı Tabya, 8. Cenup Tabya, 20. 9. Şimendifer Tabya, 10. Yusuf Paşa Tabya, 11. Süvari Tabya, (Teasdale Tabya), 12. Çifte Göğüs Tabya, 13. Çukur Tabya, 14. Çim Tabya (Halen üzerinde Veterinerlik Fakültesi bulunmaktadır), 15. Fevzi Paşa Tabya, 16. Thomson Tabya, 17. Hüseyin Paşa Tabya, 18. Dik Tabya, 19. Veli Paşa Tabya, 20. Çakmak Tabya 21 Churchil Tabya, 22 Zohrab Tabya Williams Tabya 23. Muhlis Paşa Tabya (Teasdale Tabya), KARS TABYALARININ ÖZELLİKLERİ KARS KALESİ Mevkii : Kaleiçi mahallesinde bulunmaktadır. Yapım Tarihi : 1152 tarihinde yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Saltuklu Sultanı Melik İzzetin Saltuk tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1225 Harzemşahlarla yahılan savaşlar 1358 Celayiroğulları ile yapılan savaşlar 1467 Akkoyunlular ile yapılan savaşlar 1514 Avşarlılar ile yapılan savaşlar 1616 Osmanlı ile yapılan savaşlar 1722 Osmanlı-İran Savaşları 1877 Osmanlı-Rus Savaşı 1918 Osmanlı-İran Savaşları Kapasitesi : 2000 Kişi (Yaklaşık1 Tugay) kapasitesi vardır. Özellikleri : Yeri dolayısıyla çevreye hakim olmak amacıyla yapılmıştır. İç kale ve kale içini çevreleyen urlar ve burçların çevresi 3500 m. dış mahalleyi çevreleyen tek katlı duvar ve bütün çevresi 27000m. dir. Melik İzzetin'in emri ile Veziri Firuz Aka tarafından yaptırılmıştır. Kale; İç, Orta ve Dış olarak 3 bölümden oluşmaktadır. Ulaşım İmkanı : Kale içi mahallesinden araç ile kaleye ulaşilabilmektedir. İSİMSİZ (İNÖNÜ)TABYA Mevkii : Dereiçi mevkiinde yer alan Elektrik Santralinin doğu sırtında yer almaktadır. Yapım Tarihi : 1848 - 1853 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Sultan Abdulmecit zamanında yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 250 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : Körkuyu tepesinde yapılmış irtibat hendekleri ile tepenin Kuzey ve güneyindeki Tank hendeklerinden oluşmaktadır. Açık araziyi ateş altına alan koruganları vardır. Karadağ ve Arap Tabya ile bir üçgen oluşturur. Ulaşım İmkanı : Atatürk mahallesinden Terminale giden yoldan soldaki tali yola girilerek ulaşılır. KARADAĞ TABYA Mevkii : Atatürk Mahallesi üstündeki mobil telefon baz istasyonun bulunduğu tepede yer almaktadır. Yapım Tarihi : 1848 - 1853 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Sultan Abdulmecit zamanında yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 250 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : En büyük tabyalardan biridir. Arap ve İnönü Tabyaları ile birlikte bölgede çepeçevre savunma imkanı sağlamaktadır. Tabyada sığınak, kışla binası, süvari hendeği, hendeği ateş altına alan mazgallar ve irtibat hendekleri mevcuttur. Tabyada Arap Baba olarak bilinen, Karadağ Muhafız ve Topçu Takım Komutanı M. Haşimi Kanevi'nin mezarı vardır. Tabya 20nci Yüzyıl başlarında Ermeni hapisanesi olarak kullanılmıştır. Ulaşım İmkanı : Yeni terminal yolundan Atatürk mahallesine girilmek suretiyle mobil telefon baz istasyonun bulunduğu tepeye(Karadağ T.) ulaşılır. HAFIZPAŞA TABYA Mevkii : Hafız Paşa Kışlası içerisinde bulunmaktadır. Yapım Tarihi : 1853 tarihinde yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Hafız Paşa tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 70 - 80 Kişi (Yaklaşık 1 Bölük) kapasitesi vardır. Özellikleri : 2 bölümden oluşmaktadır. a) Dibiyok kuyusu; Tk. Mevzii seviyesinde suni sütreler mevcuttur. 3 adet Mk.Tf.Yuvası bulunmakta olup zamanla tahrip olmuştur. B )İç tarafta ise suni tesis edilmiş ve komuta yeri mevcuttur. Bu tabyanın savunmada hiçbir hüviyeti yoktur. Tabyadan geriye suni toprak sütreler ve hendek kalıntıları kalmıştır. Ulaşım İmkanı : Digor yolu üzerinde H.Paşa kışlası nizamiyesinden girilir. KERİM PAŞA TABYA Mevkii : Dereiçi mevkiinin güneydoğu sırtındadır. Yapım Tarihi : 1854 tarihinde yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Kerim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 70 - 80 Kişi (Yaklaşık 1 Bölük) kapasitesi vardır. Özellikleri : Kuzey kesimi uçurum tarafından sınırlandırılmıştır. Kışla binası etrafı yüksek bir koruganla sevrelenmiştir. Kışla binasının kuzeyinde Dereiçi mevkiine hakim bir mk.tf. yuvası mevcuttur. Karadağ ve Arap Tabyalarla beraber geniş bir alanı kontrol altında tutar. Ulaşım İmkanı : Atatürk mahallesinden baz istasyonuna çıkan yoldan sola dönmek suretiyle ulaşılır. KANLI TABYA Mevkii : Bülbül Mahallesinde bulunmaktadır. Yapım Tarihi : 1722 - 1732 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : İran hükümdarı 2nci Tahmasb zamanında yapılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1722 - 1732 Osmanlı - İran Savaşı 1807 Osmanlı - Rus Savaşı 1823 Osmanlı - İran Savaşı 1828 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Kapasitesi : 800 - 1000 Kişi (Yaklaşık 1 Alay) kapasitesi vardır. Özellikleri : 2 nci Tahmasb kaleyi kuşattığı zaman kale savunmasına karşılık bir karargah olarak yaptırılmıştır. Tabya etrafında suni toprak sütreler mevcuttur. Osmanlı - Rus Savaşlarında (1827-1828) en çetin çarpışmalardan biri bu Tabya'da yapıldığı için Tabyanın adı Büyük Tabya iken halk tarafından Kanlı Tabya olarak anılmaya başlanmıştır. Ulaşım İmkanı : Şehir merkezine 700 m mesafede DSİ Lojmanları yakınında olup her türlü araçla ulaşılabilmektedir. CENUP TABYA Mevkii : Karacaören Köyünün 500 m. Kuzeydoğusundadır. Yapım Tarihi : 1848 - 1853 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Sultan Abdulmecit zamanında yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 200 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : Bir bağlantı hendeğiyle irtibatlanmış olup. İki dairesi hendekle çevrelenmiş koruganlar, makineli tüfek yuvaları ve mevziiden oluşur. Tabyanın batı kesimi Kars ilinin özellikle güney düzlüğüne hakim bir sıtta yer almaktadır. Tabya genel olarak da güney ve güneydoğuyu ateş altına alacak şekilde inşa edilip tahkimatlandırılmıştır. Ulaşım İmkanı : Kars'a Erzurum istikametinden gelirken, şehrin girişinde anayoldan sağa dönülerek Karacaören köyü'ne ve tabyaya ulaşılabilmektedir. SUVARİ TABYA Mevkii : Eski Kars-Erzurum yolunun sağında. Kars çayı kenasında, Simer Oteli karşısında bulunmaktadır. Yapım Tarihi : 1722 - 1732 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : İran Hükümdarı 2. Tahmasb tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1722 - 1732 Osmanlı - İran Savaşı 1807 Osmanlı - Rus Savaşı 1823 Osmanlı - İran Savaşı 1828 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Kapasitesi : 200 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : İçinde mazgallı sığınark, etrafı yarım ay şeklinde hendekle çevrilidir. Bugün sığınağın demir mazgalı ve demir kapısı sağlam durumdadır. Kuzey kesimi Kars çayınca sınırlandırılmıştır. Restore edilerek turizme açılmıştır. Ulaşım İmkanı : Kars'tan Çakma Köy'e ve Üniversiteye giden araçlarla ulaşılabilir. HÜSEYİN PAŞA TABYA Mevkii : E/H Tb.nun 500 m. güneyindedir. Yapım Tarihi : 1848 - 1853 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 200 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : Şehri tahkim etmek için kullanılmıştır. Tabyada havalandırma ve ışıklandırma oldukça iyidir. Tabyanın içinde sığınak, kışla binası, Tabyayı çevreleyen hendek, hendeği ateşleri ile karşılıklı destekyebilen mazgallar, 8 adet korugan, 4 adet makineli tüfek yuvası ve irtibat hendekleri mevcuttur. Tabyada bulunan koruganlar halen cephanelik olarak kullanılmaktadır. Ulaşım İmkanı : Çakma Köy yolu üzerindeki Çakmak Batı kışlası nizamiyesinden girilir. Askeri Yasaklı Bölge içinde korumaya alınmıştır. VELİ PAŞA TABYA Mevkii : Çakmak Doğu Kışla içerisinde bulunmaktadır. Yapım Tarihi : 1854 tarihinde yapılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Veliyüddin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 200 - 250 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : İngiliz hatları hendeği ile çevrelenmiş olup cephanelik amacı ile yapılmış ikili korugandan oluşmaktadır. Genellikle piyade mevzii olarak hendek gerisindeki toprak sütrelerden istifade edilir. Tabyanın güneddoğusu uçurum olup doğal engel oluşturmaktadır. Şehrin tahkim etmek için kullanılmıştır. İki adet makineli tüfek yuvası bulunmaktadır. Bu yapılar günümüzde cephanelik ve depo olarak kullanılmaktadır. Ulaşım İmkanı : Çakma Köy yolundan sağa dönülerek Çakmak Doğu Kışla nizamiyesinden girilir. Askeri Yasaklı Bölge içinde korumaya alınmıştır. ÇAKMAK TABYA Mevkii : Çakmak Batı Kışlasının kuzeyinde bulunmaktadır. Yapım Tarihi : 1848 - 1853 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Sultan Abdulmecid tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 200 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : 1950 Rakımlı Çakmak Tepede İnşa edilmiş U şeklinde hendek, 5 adet korugan, tepenin batısında yaklaşık 550 m. boyunda ikinci bir hendek ile bu hendeği ileriden koruyan, kısmen tahrip edilmiş olan 2 adet makineli tüfek yuvası, tabyanın güneydoğu sırtlarını koruyan 1 adet makineli tüfek yuvasından oluşmaktadır. Ulaşım İmkanı : Çakma Köy yolundan sağa dönülerek Çakmak Batı Kışla nizamiyesinden girilir. Askeri Yasaklı Bölge içinde korumaya alınmıştır. WILLIAMS TABYA Mevkii : Çakmak Doğu Kışla içerisinde bulunmaktadır. Yapım Tarihi : 1848 - 1853 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Sultan Abdulmecid tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 200 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : Şehri kuzeydoğudan tahkim etmek için kullanılmıştır. Tabya'da havalandırma ve ışıklandırma çok iyidir. Tabyanın içinde sığınak, kışla binası, tabyayı çevreleyen taş duvarlarla sağlamlaştırılmış hendekler, hendeği ateşi ile koruyabilen mazgallar ve irtibat hendekleri, 2 adet Mk. Tf. yuvası mevcuttur. Kışla binası ve koruganlar günümüzde kullanılmaktadır. Ulaşım İmkanı : Çakma Köy yolundan sağa dönülerek Çakmak Doğu Kışla nizamiyesinden girilir. Askeri Yasaklı Bölge içinde korumaya alınmıştır. MUHLİS PAŞA TABYA Mevkii : Çakmak Doğu Kışla içerisinde bulunmaktadır. Yapım Tarihi : 1848 - 1853 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kimin Zamanında Yapıldığı : Sultan Abdulmecid tarafından yaptırılmıştır. Hangi Muharebelere Sahne Olduğu : 1855 Osmanlı - Rus Savaşı 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı 1918 - 1920 Osmanlı - Ermeni Savaşı Kapasitesi : 200 - 250 Kişi (Yaklaşık1 Tabur) kapasitesi vardır. Özellikleri : 5 adet korugan ve muhtelif yerlerde yıkıntıya uğrayan toplam olarak 3,75 m. boyundaki hat ile çevrilmiş bulunmaktadır. Hendeğin ölçüleri yer yer değişmektedir. Erat koğuşunun arkasında bir adet korugan bulunmaktadır. Tabyanın güneydoğusu uçurumdur. Bugün koruganlar cephanelik olarak kullanılmaktadır. Ulaşım İmkanı : Çakma Köy yolundan sağa dönülerek Çakmak Doğu Kışla nizamiyesinden girilir. Askeri Yasaklı Bölge içinde korumaya alınmıştır. Alıntı...
  3. _asi_

    Kars tabyalarının tarihçesi

    Kars ilinde ilk tabyalar 1734 yılında yapılmaya başlanmıştır. Bunların en eskisi Timur Paşa Kulesidir. Yine aynı yıllarda yapılan Tahmasb Tabyası (ismini Afşarlı Nadir Ali Han'ın 150 bin kişilik ordusuyla konduğu yerden alır) ve Yeni Tabya 1807'deki savaşla Kanlı Tabya adını almıştır. Daha sonra 1853, 54, 55 yıllarında müttefikimiz İngilizlerin planlamasına göre. Hafız Paşa, Veli Paşa, Karadağ, Arap Tabya, İnönü Tabya ve Çukur Tabya yapılmıştır. Sultan Abdülaziz zamanında Müşir Fosfor Mustafa Paşa Komutasındaki tahkimat heyeti 1864-1876 yılları arasında 12 yıl süre ile yukarıda adı geçen tabyaları tahkim etmişlerdir. 93 (1877) savaşında bu tabyalar Türk Ordusunun çok işine yaramıştır. Koruganlar ise 1941 - 44 yılları arasında Tanksavar ve Makineli Tüfek yuvalan, tank engel hendekleri olarak Kars Çayı'nın sağında ve solunda yapılmışlardır. Kars'ta 1853 - 54 yıllarında yapılan tabyaların adları o zamanki Paşa ve Albay rütbeli kimselerin adlarını (hatırasını) taşımaktadır. Çayın sağındakilerden Kerim Paşa Tabyası, Baba Kerim denilen Abdülkerim Paşanın; Fevzi Bey Tabyası, Fevzi Bey'in; Çayın solundakilerden Veli Paşa Tabyası, Kars Tümen Komutanı Veliyüddin Paşanın adı geçen tabyalardır. Ordumuz 1854 sonbaharını, Kars tabyalarını yapmak ve eskiden yapılanları kuvvetlendirmekle geçirmiş ve bu konuda Erkanı Harp Reisi Abdülkerim Paşanın büyük gayreti olmuştur. Bu konuda Albay Williams'ında önerisiyle Erzurum'daki mühendis Albay Lake Kars'a çağrılmıştır. Bu arada kışı beraber Erzurum'da geçiren Albay Williams terfi ederek paşa olmuş Vasfi Paşa ile beraber 1855 Martından itibaren Erzurum Tabyalarının da gereği gibi yapılması için çalışmıştır. Burada yapılan 15 tabyaya Erzurumlular her gün hesaplarına gönüllü bin işçi vermişler ve tabyalar aynı yılın Mayıs sonlarında törenle açılmıştır. Bu tabyaların en büyüğüne Mecidiye, ikincisine Vasıfiye ve üçüncüsüne Williams adları verilmiştir. Rusların 1854'teki başarıları üzerine Murat Irmağı başlarına sokularak, buradan Akdeniz'e ilerleyeceklerini ve tarafsız olan iran Devletini kendilerine dost ve müttefik yapacaklarını büyük bir hazırlık ve çoklukla ilerleyen ordularla Kars'ı düşürdükten sonra Erzurum — Sivas üzerinden yürüyüp İstanbul ile Çanakkale boğazını tehdit ederek Karadeniz'deki müttefik kuvvetlerinin yolunu keseceğini düşünen ingiltere; Anadolu Ordusuna kuvvet gönderilmesine çok gayret gösterdi. Fakat İngiltere İmparatorluğunun yakın doğudaki kuvvet ve nüfuzlarını çekemeyen Fransa İmparatorluğu bu hususlara önem vermiyor, Türkiye'nin toprak bütünlüğü ve Avrupa Devletleri dengesini koruma uğruna Kırım'a gönderdiği kuvvetlerin Komutanı General Pelissier Anadolu'ya asker gönderilmesini istemiyordu. 1854 sonlarında siyasi baskılarla İran'ı yola getirip İstanbul'da dostluk antlaşması imzalamaya mecbur bırakan İngiltere gönderdiği uzman subaylarla, İran Ordusunun düzen ve eğitimini geliştirmiş, Hint yolunu korumak üzere bu ülkeyi emniyet altına almış bulunuyordu. Bütün bu düşüncelerle, İngiliz Birlikleri yerine, Kars ve Erzurum'a gönderilen 5-6 subayla, Anadolu'nun doğu yollarını düşmana kapayabilen bu iki kalemizin istihkam ve iyi yerleştirilmiş toplarla kuvvetlendirilmesini çok isteyen İngiltere General Williams ile Erzurum konsolosluğu vasıtası ile bu hususların gelişmesine çalışıyordu. 1855 baharında yukarıda anılan Erzurum tabyaları yapılırken Ordu Başkomutanı Vasıf Paşa hep orada kalmış, tabyalardan üçünün bitirilmesi törenine katıldıktan sonra Kars'a gelmişti. Daha önce General Guyun tarafından Kars'ı kuzeyden gelecek hücumlara karşı korumak için, Kars Çayı solunda ve Dereiçi kuzeyindeki sırtlarda şimdiki telsiz ile hastane arasında uygun planlara göre üç küçük Tabya Albay Lake tarafından yapılmıştır. Bunlara doğudan batıya doğru; Tizdeyl, Çhurchill ve Zohrab adları verilip İngiliz tabyaları denilmiştir. 1855 yılında batıyı koruyan Tasmahb Tabyası da kuvvetlendirilmiştir. Buranın kuzeyi ile kuzeydoğusunda; Yüksek Tabya, Gürcü Tabyası, Laz Tabyası adlı tabyaların yapılması bitirilmiştir. 1918 Nisanında Ermenilerin çekilirken yaktığı ve bugün harabeleri şehrin İnönü Meydanı doğusunda duran Mecidiye adlı süvari kışlaları da bu sırada bitirilmiştir. Arabistan Ordusuna mensup Şam'dan gelen askerlerimize kuzeydoğuda ve hakim bir tepe üzerine yaptıkları tabya Arap Tabya olarak adlandırılmıştır. Erzurum, Kars ve aradaki yollar bu şekilde mevzi savunmanın gereği gibi tahkim edilmiştir.
  4. _asi_

    Kars Av Köşkü(Katerina Köşkü)

    AV KÖŞKÜ (HALK DİLİNDE KATERİNA KÖŞKÜ) 93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Rusların Kars Vilayetindeki 40 yıl devam eden işgali sırasında Askeri Garnizon (OBLAST) şehri ilan edilen vilayette, İl merkezinde olduğu gibi Sarıkamış İlçesinde de yeni imar çalışmaları başlatmışlardır. Halk arasında Katerina Köşkü olarak bilinen Av Köşkü, Sarıkamış’taki diğer binaların aksine oldukca özgün bir mimari ile yapılmıştır. Köşkün yapım kitabesi olmamasına rağmen, (1914 yılında Rus Çarı II. Nikola ve Eşi Sarıkamışa gelerek bu köşte kaldıklarından) yapılış ve kullanılış amacı dikkate alındığında, 1900-1902 tarihlerinde inşaa edildiği düşünülmektedir. Kışlık Konak olarak kullanılan Av Köşkü, doğu-batı istikametinde dikdörtgen planlı olarak inşaa edilmiştir. Kuzey cephesindeki asıl giriş kapısının bulunduğu sütunlu kapıya açılan kule biçimli yapı ve zemin katın tamamı düzgün kesme bazalt taşından, bu yapının sağ ve solundaki bölümlerin dış cephe duvarları ahşap malzeme ile yapılmıştır. Simetrik çam ağaçlarının bir birine geçmesiyle ikişer sıra hatıllardan oluşan ahşap malzemenin çapı hemen hemen aynı olup, ahşap hatıllar üst üste ve yan yana geçme tekniğinde inşaa edilmiştir. Bu sistem, duvarlara binen yükün eşit dağılmasını da sağlamıştır. Kışlık sayfiye yeri olarak bilinen orman içerisinde simetrik ölçülerle ahşap süsleme tezyinatlı olarak inşaa edilen Köşk, (bakımsızlıktan dolayı bazı yıpranmalar oluşmasına rağmen) günümüze kadar özgün mimari özelliğini koruya gelmiştir.
  5. _asi_

    Kars efsaneleri

    Kars söylencelerinde masalsı öğelerin ağır bastığı görülür. Yörede Orta Asya kökenli gök kültünden kaynakların pek çok söylenceye rastlanır. Bunların oluşması ve yaşamasında günümüzde de anlatıla gelen Dede Korku! hikayelerinin etkili olduğu görüşü vardır. Karsın 40 km doğusunda yer Ani ören yeri için de birçok söylence anlatılır. Söylencelerde gök kültüne ilişkin motiflerle Ani kaynaşmış gibidir. Yöredeki yaygın söylencelere birkaç örnek: Kar-Su (Kars) Kalesi'nin Adına İlişkin Efsane Orta Asya'daki Horasan' dan yola çıkan Türk boyları bir ilkbahar sabahı günümüzdeki Kars Kalesi önüne gelirler. Karlar yeni yeni erimekledir. Karadağ'ın güneyindeki göl yeri, gerçek bir göl görünümündedir. Karadağ'da ve İçkale'de kar, dişkale eteğinde eriyen karların oluşturduğu bir göl vardır. Kalenin altından geçen çay, bahar selleriyle kabarmıştır. Gelenler bu güzellikten etkilenir. Kaleyi ele geçirdiklerinde buraya Kar-su Kalesi adını verirler. Bu ad Kars Kalesi'ne dönüşür. Ani Kuyusu'nda Kışlayan Bulut Ejderhası Efsanesi Ani yöresinde tahıl sakla ma kuyuları vardır. Bulut ejderhalarının komik yerleri olan bu kuyulardan birine, bir adam düşer. Cezasını çekmek için yeryüzüne gönderilmiş bir ejderhayla karşılaşır. Ejderhanın gözleri alev alev yanmaktadır. Adam bir köşeye sığınır. Ejderha onu görür ona bir şey yapmaz. Öğlen olunca ejderhaya gökten ak bir yumak biçiminde yiyecek iner. Ejderha bunun bir parçasını adama verir, gerisini yutar. Bu böyle sürüp gider. İyi beslenen adamın saçı sakalı uzamış, vücudu kıllanmıştır. Aradan kırk gün geçer. Arlık sabrı kalmayan adam ne olacaksa olsun deyip haykırmaya başlar. Ejderha başını sallar, biraz daha sabretmesini işaret eder. Bir süre sonra gökten bir zincir sallanır. Ejderhanın cezası bitmiş, göğe dönme zamanı gelmiştir. Adama kuyruğuna tutunmasını işaret eder. Adam denileni yapar, kuyudan çıkınca kuyruğu bırakır ve kurtulur. Evine dönüp olanları anlattığında, bir ermiş gibi karşılanır. Ejderhaların Ani'deki yumuşak kayalara oyulmuş kuyularda kışladıkları inancı yörede yaygındır. Ani'nin yıkılışına ilişkin Efsane Ani Nuşirevan'dan sonra Müslümanların, bir süre sonra da Kıllı Ohan adlı bir Ermeni Kralının eline geçer. Kıllı Ohan çok zalim bir kraldır. En ufak bir nedenle ortalığı yakar, yıkar, insanları öldürür. Böylece zamanında bayındır bir şehir olan Ani yıkıntıya döner. Kıllı Ohan'ın koyduğu yasalara göre kentte evlenen gelini önce krala getirecek, kral onunla bir gece geçirdikten sonra eşine verilecektir. Bu yasa Müslümanlara çok ağır geldiğinden ne oğlan evlendirir nede kız götürürler. Günün birinde şehrin ileri gelenlerinden Odabaşıoğlu ölmeden oğlunu evlendirmek ister. 'Nasıl olsa bir çaresini bulurum" düşüncesiyle toy — düğün kurar. Oğlunu güzel bir kızla evlendirir. Kayınvalide gerdek odasını hazırlamıştır. Ocak yakılmış, rafa mayalı hamur konmuş, yeni doğan kuzuyla anası da odaya alınarak önlerine su ve taze ol konmuştur. Bu sırada Odabaşıoğlu'nun oğlunu evlendirdiğini duyan Kıllı Ohan hazırlanmış, kızı beklemektedir. Gece olduğu halde gelinin gelmediğini görünce öfkelenir. Adam gönderip Odabaşıoğlu'nu çağırtır. Oğlu, geline karşılık tüm servetini ortaya koyarsa da Kıllı Ohan'ı razı edemez. Odabaşıoğlu'nun direndiğini gören kral meydanda asılmasını buyurur. Odabaşıoğlu idam sehpasının yanında ayağını yere vurarak haykırır: "Ey Ani, bu zulüm ile yaşayacağına bat, yıkıl." Daha sözü biterken şehrin altı üstüne gelir. Aradan yıllar geçer IV. Murat döneminde baş kaplan olan Murat Reis , son çıktığı seferden dönmüş, padişahın sofrasına konuk olmuştur. Başından geçen ilginç olayları anlatırken Serendip Denizi'nde gördüğü bir ejderhadan söz eder. Ejderha, günde üç kez denizden çıkıp ormandaki filleri yutmaktadır. IV. Murat buna inanmaz öfkelenir. Murat Reis üzülmüştür. Şehzade ve sır katibiyle aynı yere gidip, onların da olanları gözleriyle görmesini önerir. IV. Murat kabul eder. Serüvenli bir yolculuktan sonra Serendip'e varıp Murat Reis'in anlattıklarının gerçek olduğunu görürler, gördüklerini seyir defterine yazıp, mühürlerler. Oradan ayrılacakları sırada çapayı bir türlü attıkları yerden kurtaramazlar. Murat Reis dalıp ne olduğunu anlamak ister. Biraz derine indiğinde, kuru bir düzlük görür. Düzlükte üç kaili bir ev vardır. Çapa evin pencerelerinden birine takılmıştır. Çapayı kurtarmaya çalışırken genç bir adam onu içeri buyur eder. Odada ocak yanmakladır. Rafta mayalı hamur, yeni doğmuş bir kuzuyla anasının yanında su ve ot bulunmaktadır. Delikanlı karısına seslenerek konuğa yiyecek getirmesini söyler. Bu arada çok meraklanan Murat Reis delikanlıdan gördüklerini açıklamasını ister. Delikanlı Odabaşıoğlu'nun oğludur. Ani , alt üst olduğunda kendisini karısıyla birlikte bu evde bulmuştur. Delikanlının hala Kıllı Ohan'dan korktuğunu gören Murat Reis, artık böyle bir kişinin yaşamadığını söyler. Bu arada karısı gemidekiler için kırk, padişah için yedi ekmek yapmıştır. Murat Reis bunları alarak gemiye döner. Başından geçenleri anlatır. İstanbul'a vardıklarında IV. Murat başlarından geçenleri ilgi ile dinler. Murat Reis söylediklerinin kanıtı olarak ekmekleri verir. Ekmekler, aradan aylar geçmesine karşın taze ve fırından yeni çıkmış gibi sıcaktır. Urum Papa'nın Yedi Olmaz İşine İlişkin Efsane Bir zamanlar Ani'de Urum Papa adlı biri yaşamaktadır. Bu adam bir gün Ani'nin yaylağı Alacadağ'da yatmaktadır. Yedi yılda bir sağ dirseği üzerine abanıp doğrulmakta, yedi olmaz iş sayıp "Yok" yanıtını alınca yemden uzanmaktadır. Bu yedi iş şöyledir. "Göğe direk dikildi mi?", "Katır doğurdu mu?", " Denize köprü kuruldu mu?" , "Yumurtaya kulp takıldı mı?", "Deveye nal çakıldım!?", " Ölü dirildi mi ?", " Ani şeneldi mi?". Tüm bu olmaz işler gerçekleşirse Ani şenlenecektir. İnanışa göre bunlar olmayacağından Ani kıyamete değin insan yüzü görmeyecektir. Üç Oğuz Kardeşler Efsanesi Çıldır ve Ardahan' da çok yaygın olan bu söylence de Dede Korkut Hikayeleri'nin belirgin izlerini taşımaktadır. Çok eski dönemlerde Ardahan suyu boylarında Çıldır Gölü yakınındaki dağlarda, iri yapılı Uğuzlar yaşamaktadır. Bunların üç beyi vardır. Bunların üçü de kardeştir. Büyüğü Ağca Kale'de, ortancası Taşköprü' de , küçüğü de Uğuz Çayırı'nda kışlar. Yazın da büyüğü Akbaba Dağı'na, ortanca Kısır Dağı'na, küçükse Uğuz Dağı' na yaylaya çıkar. Büyüğü halka çok zulmeder, ortancası göle taşı doldurur, deryaya köprü kurmak isler, küçükse Uğuz Dağı'nın doruğuna kale yaparak, tanrılık iddiasıyla göğe merdiven kurmak neve sindedir. Bu kardeşlerin zulmü ve büyüklenmesi Allah'ı kızdırır, üç kardeşi de Uğuzlarla birlikte yok eder. Ağca-Kale yerle bir olur, köprü ve kule bitirilmeden yıkılır.
  6. _asi_

    Kars etkinlikler takvimi

    MAHALLİ ŞENLİK, FESTİVAL VE GÜNLER TARİH ADI İL/İLÇE DÜZENLEYEN KURUMLAR İLETİŞİM Ocak Sarıkamış Şehitlerini Anma Sarıkamış Sarıkamış Kaymakamlığı Tümen Komutanlığı Belediye Başkanlığı 0 474 413 40 15 Faks: 413 58 25 -------------------------------------------------------------------------------- Ocak Kültür Sanat Festivali Kars Kars Belediye Başkanlığı 0 474 223 26 34 0 474 223 21 52 Faks: 223 21 55 -------------------------------------------------------------------------------- 26 Ocak K.Karabekir Paşanın Ölümü Kars Kars Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü 0 474 223 10 01 Faks: 223 24 17 -------------------------------------------------------------------------------- 08 Mart Kars Festivali Sarıkamış Kars Valiliği Sarıkamış Kaymakamlığı Sarıkamış Belediye Başkanlığı Sarıkamış Kızılay Başkanlığı 0 474 413 40 15 Faks: 413 58 25 -------------------------------------------------------------------------------- 21 Mart Nevruz Şenlikleri Kars Kars Valiliği Belediye Başkanlığı 0 474 223 10 01 Faks: 223 24 17 -------------------------------------------------------------------------------- Nisan-Mayıs Ağaç Bayramı Kars Çevre ve Orman İl Müdürlüğü 0 474 212 60 28 Faks: - -------------------------------------------------------------------------------- 6 - 8 Mayıs Aşıklar Bayramı Kars Kars Belediye Başkanlığı 0 474 223 26 34 0 474 223 21 52 Faks: 223 21 55 -------------------------------------------------------------------------------- 19 Mayıs Atlı Cirit ve Rahvan Binicilik Selim Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü Selim Belediye Başkanlığı 0 474 212 68 13 Faks: 223 32 70 -------------------------------------------------------------------------------- 10 - 13 Temmuz Kaysı Festivali Kağızman Kağızman Kaymakamlığı Belediye Başkanlığı 0 474 351 60 12 Faks: 351 63 70 -------------------------------------------------------------------------------- 15 - 16 Temmuz Geleneksel Sarıkamış Güreş Şenlikleri Sarıkamış Sarıkamış Belediye Başkanlığı 0 474 413 40 15 Faks: 413 58 25 -------------------------------------------------------------------------------- 30 Eylül 1-2 Ekim Kafkas Kültürleri Festivali Kars Kars Belediye Başkanlığı 0 474 223 26 34 0 474 223 21 52 Faks: 223 21 55 -------------------------------------------------------------------------------- 6 Ekim Atatürk'ün Kars'a Gelişi Kars Kars Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü 0 474 223 10 01 Faks: 223 24 17
  7. _asi_

    Kars gelenek görenekleri

    Evlenme Gelenekleri Yörede evlenme gelenekleri pek az değişime uğramıştır. Evlenme çağı kızlarda 15-19 erkeklerde 18-23 yaşlan arasındadır. Çoğunlukla görücü usulüyle evlenilir. Oldukça azalmış olmasına rağmen bazı yörelerde devanı eden başlık parası geleneği, kız kaçırma olaylarını da artırmaktadır. Bu ise yakın zamana değin aileler arası düşmanlıklara yol açmıştır. Kızların söz hakkı yok gibidir. Erkeklerse evlenme istemlerini ev içinde çekingen küskün tavırlarla belirtir. Aracılarla iletirler. Yanıtta aracılara verilir. Erkeğin istediği kızı ana-baba da uygun görürse, kızın evine elçi gönderilir. Erkeğin herhangi bir isteği olmasa da, eğer oğlan evlenme çağına gelmişse kız boylamaya (beğenmeye) çıkılır. Elçi gönderme, doğrudan kız isleme anlamına geldiğinden, Önce kadınlar gidip kızı görürler. Elçiler, yörenin saygın kişilerinden seçilir. Oğlanın babası ya da yakınları da elçilerle birlikte gider. Bunun için de genellikle Cuma günleri seçilir. Elçiler arasında en yaşlı kişi sözü açar, isteklerini bildirirler. Kız babası da evlenmeden yanaysa, "Allahın emri varsa men ne diyecem? Bir de gızdan sorak, bahah ne der" diye cevaplar. Karısı aracılığıyla kızın düşüncesini elçilere iletir. Evlenmeden yana değilse "Kocalık kızımız yok. Sizin yitiğiniz bizde değil başka yerde ara yın"gibi yanıtlar verilir. Kız tarafının olumlu yanıtıyla "şirni (tatlı) yeme günü" kararlaştırılır. Erkek tarafınca getirilen kolonya, şeker, meyve gibi şeyler konuklara sunulur. Bu aynı zamanda "beh günü" (söz kesme) olarak da değerlendirilir. Kız evine söz yüzüğü, kalağı (baş örtüsü) ve çeşitli hediyeler getirilir. Kalağının bir ucuna kararlaştırılan başlığın bir bölümü bağlanmıştır. Kadın ve erkekler ayrı odalarda toplanır. Güveyin yakınlarından biri kıza yüzüğü takar. Kimi zamanda kız, erkeklerin toplandığı odaya getirilerek, yüzük orada takılır. Sonra "boy görmesi" denen para verilir. Kız da bahşiş alır. Beh nişan niteliğinde olmakla birlikte, ayrıca nişan töreni de düzenlenir. Nişan günü kararlaştırılır. Kız evinde yapılan nişana her iki tarafın yakınları çağırılır. Kız evine ve geline çeşitli armağanlar alınır. Güvey evi hazırlanacak yemeklerin gereçlerini ve birkaç koyunu kız evine gönderir. Evlenecekler ayrı köylerdeyse, ertesi gün "karşı nişan" an lamına gelen "hon" düzenlenir. Han, güvey evinde yapılır, kız yanı kendilerine armağan getirenlerin her birine mendil, çorap götürür. Ayrı bir sinide de kele ya da çörekle birlikte, güvey için giysilik iç çamaşırı, çorap, mendil ve nişan yüzüğü bulunur. Düğünün iki bayram arasına ya da Muharrem ayına rastlamamasına özen gösterilir. Nişanlılık süresi uzunsa "kız yanı olayı" yapılır. Damat kız tarafınca iyi tanınan bir arkadaşı aracılığıyla, gizlice nişanlısını görmeğe gider. Düğün öncesinde, belli bir günde çeyiz, düzme için iki tarafın önde gelenleri çarşıya iner. Başlıkla birlikle alınacaklar saptanır. Çarşıya inenlere de armağan alınması adettendir. Oğlan evi, kız evinin bütün ihtiyaçlarını evine gönderir. Düğüne her iki taraf kendi konuklarını ayrı ayrı çağırır. Konuklara "allı" denir. İlkin gelin yada güveyin evine alınan konuklara "allı çayı" verilir. Çayda çeyiz görme, kına ve düğün günleri bildirilir. Kimi köylerde "atlı" deyimi yalnız oğlan evinden kız evine giden konuklar için kullanılır. Konuklar köy halkınca paylaşılır. Her evde birkaç atlı misafir edilir. Kars yöresinde sağdıçlık geleneği yanında birde 'solduç' geleneği vardır. Gelin ve güveyin (damalın) en yakın arkadaşlarından biri sağ öbürü sol koluna girer, düğün süresince yanlarından ayrılmazlar. Düğünden bir gün önce beş dallı ağaç dalları ya da birbirine tutturulmuş çatallardan oluşan "kız şahı" kaldırılır. Kız şahmın çevresi ipe dizilmiş meyvelerle bezenir. Sağdıç evinden kalkan kız şahmın tüm harcama ve sorumluluğu yine ondadır. Meyve kaçırıp sağdıca getirene bahşiş vermek zorunludur. Bunu önlemek için şahın önünde "çubukçu" yürür. Elleri mendille bağlanan güvey, sağdıçla solduçun ortasındadır. Şah gelin evine gelinceye dek yol boyunca "dostun dostluğuna, düşmanın horluğuna, her bir Allah ", bağrışlanyla havaya ateş edilir. Şahın ardından genç kızlar gelirler, sağdıç ve solduç da gelin evine girer. Gece gelinin evinde kına gecesi düzenlenir. Kına yakılmadan önce gelinin de güveyinde avucuna para konulur. Bu para yoksulluktan uzak kalmak inancıyla yoksul bir çocuk tarafından üç kez sayılarak alınır. Daha sonra odadaki tüm konuklara kına yakılır oyunlar oynanır. Ertesi sabah gelin alma günüdür. Gelin hazırlanırken kapı önünde davul çalınır, oyunlar oynanır. Aşıklar türkü söyleyip, alışma yaparlar. Hu sırada "ağlatma", "ağır ağlatma" ve "yürük hava" çalınır. Öğle saatlerinde gelin ata biner. Bu güvey evine hareket anlamına gelmektedir. Gelin ata binerken Köroğlu, Cezayir, Suvazıopol (Sivastopol) havaları çalınır. Yengelerde gelinin yanındadır. Onlarla birlikte "müjde yastığı"da yola çıkar. Yastığı bundan önce güvey evine götürene çeşitli armağanlar verilir. Yol boyunca cirit oynanır. Akşam ezanından, sonra güvey sağdıcının evinden de "oğlan şahı" kalkar. Bu da güvey evine gelir. Gece koyun kesilir, buna "düş garı" denir. Yemekten sonra konuklar hediye olarak para verirler, bu paralar kız yengesinindir. Konuklar dağılınca sağdıçlar gelin ve güveyi gerdek odasını götürür. Şah meyvesinin gerdek öncesinde yenmesi uğur sayılır. Doğum ve Çocuklarla ilgili Gelenekler Yörede çocuk, kısmet-bereket olarak nitelenmektedir. "Kız bereket, oğlan devlet" deyimi yaygındır. Bu anlayış ise çok çocukluğu ve çocuğa ilgiyi artırmaktadır . İlk çocuk erkekse "baca sökme" denen gelenek uygulanır. Komşu çocukları bacaya çıkarak kiremitleri kaldırır yada toprak dökerler. Bu aile reisinin bahşiş vermesine değin sürer. Aşerme döneminde gebelerin istekleri karşılanmazsa, çocuğun sağlıklı olmayacağına inanılır. Doğumun sancıları başlayınca ebe çağrılır. Doğumu kolaylaştırdığına inanılarak bacadan silah atılır. Doğumdan sonra göbek bağı ninenin ayakkabısı üzerinden kesilir. Bu işte kullanılan çakı yıkamadan kapatılır ve annenin yastığı altına konur. Çocuğun göbeği kuruduktan sonra çakı açılır ve yıkanır. İlk banyo suyuna teni güzel olsun diye yumurta kırılır. Terlemesini önlemek için tuz serpilir. Daha sağlıklı olacağı inancıyla kundağa ısıtılmış hölük (elenmiş toprak) konur. Yaşamının aydınlık olması için gündüz de olsa anasının ve çocuğun baş ucunda lamba yakılır. Bebek lamba ışığında anasının çevresinde üç kez dolandırılır. Bu sırada ebe "sen mi ağır, yük mü ağır ana ?" diye sorar. Anne "ne ben ağır, ne de yük ağır deyince" kundak yanına bırakılır. Çocuk al yanaklı al dudaklı olsun diye yüzüne ve dudaklarına kanı; kara kaşlı, kara gözlü olsun diye de ceviz kabuğu yakılıp külü kaşının gözünün üzerine sürülür. Al basmasına karşı loğusanın baş ucuna Kur'an asılır. Yalağının çevresine kıldan örme ip gerilir ve yalnız bırakılmaz. Doğumdan hemen sonra da aynı amaçla ilk lokmayı ebe alır, üç kez anaya uzatıp geri çekerek kendisi yer. Kırkı dolmadan loğusa çocuk dışarıya çıkarılmaz. Bezi dışarıya asılmaz, cinleri kaçırmak inancıyla yanlarında sürekli ateş yakılır.
  8. _asi_

    Kars mutfağı

    Yemekler 1-HELVA (Umaç Helvası) : Malzemeleri : 250 gr. un, 250 gr. şeker, 250 gr. yağ. Yapılışı : Önce bir kap içerisine unu koyup üzerine hafifçe su serperek el içinde umaç haline getirilir. (Tarhana görünümünde). Sonra ocak üzerine konmuş olan kızgın yağın içerisine dökülür. Rengi pembeleşinceye kadar karıştırılır. Sonra ateşten alınarak önceden hazırlanmış, az suyla ısıtılarak karıştırılmış şeker üzerine dökülerek yine karıştırılır. Normal kıvamına gelince servise sunulur. Çabuk hazırlanan, vitamin verici güzel bir tatlıdır. 2- HÖRRE (UN ÇORBASI) : Hafif ateşin üzerine tencerede bir miktar un ile yağ konur. Bu un pembeleşinceye kadar devamlı karıştırılarak tutulur. Sonra içerisine bir miktar su konur ve bir süre kaynatılır. Koyu bir kıvama gelinceye kadar karıştırılır. Kıvamına gelince ateşten indirilip servise sunulur. Çorba ılıkken tuz ilave edilir. 3-KARS BÖREĞİ : Malzemeleri : 250 gr. un, 150 gr. tereyağı, ½ litre süt, 250 gr. gravyer peyniri, 5 yumurta ve bir tutam tuz. Yapılışı : 250 gr. un bir kaba konulur. 5 yumurta kırılıp yumurta teli ile iyice karıştırıldıktan sonra ½ litre süt ve 75 gr. tereyağı ve tuz ilave edilir. Biraz daha karıştırılır. kalan tereyağı bir kapta eritilir, fırçayla bir tepsiye sürülür. Tepsi ateşte hafifçe kızarınca bulamaçtan ½ kepçe dökülür, ateşte yalnız alt kızardıktan sonra 250 gr. rendelenmiş gravyer peynir biraz sütle yumuşatılıp maydanoz atılır. Pişirilen hamurların yarısının kızaran yerlerine sürülür. Diğer hamurların kızaran baş yönleri peynirin üzerine kapatılır. Sıcakken servis yapılır . 4-HANGEL Malzemeleri : 1 kg. un, üç bardak su, bir tutam tuz, iki adet yumurta, bir baş soğan, 200 gr. Tere yağı, bir yemek kaşığı salça, bir kilo yoğurt, iki diş sarımsak. Yapılışı : 1 kg. Una 2 yumurta ile bir tutam tuz ilave edilerek 1 kg. ile bir derin kaba kulak memesi kıvamına gelecek şekilde yoğrulur. Daha sonra 5 veya 4 künde haline getirilir. Her bir künde yufka halinde açılıdır. Açılan yufkalar ağaç peşkun üzerinde bir bıçak ile el desteği ile kare şeklinde kesilir. Daha sonra kesilen kare şeklindeki hamurlar büyük bir kazan içerisine konan sıcak su, iki yemek kaşığı tuz, bir çay bardağı sıvı yağ ile pişirilir. Bu pişirme süresi yaklaşık 10-15 dakikadır. Büyük kazan içerisindeki pişen kare şeklindeki hangeller büyük bir süzgeçten geçirilerek içi yoğurtlanmış bir tepsiye dökülür. Önceden hazırlanmış olan sarımsaklı yoğur ilave edilir. Daha sonra tere yağında pembeleşmiş soğanlar hangelin üzerine ilave edilerek servise sunulur. 5-KETE : Malzemeleri : 2 kilo süt, 2 yumurta, 4 kaşık yağ, 1 yemek kaşığı tuz, 1 bal kaşığı şeker tuzu, 1 yemek kaşığı pakmaya. Yapılışı : ılık sütü ve tüm malzemeyi iyice yoğurarak çok yumuşak bir hamur yapılır ve hamur ekşimeye bırakılır. Hamur ekşirken bir yandan da ketenin içi hazırlanır. Ketenin içini de erinmiş tereyağı, tuz ve un bir kabın içine koyulur ve iyice ovulur (isteğe göre içe şeker tozu da koyulur.) iyice mayalanan hamurdan yuvarlak bezeler alınır. Onlar büyük yufka şeklinde açılır. Sonradan açılan yufkalar yağlanarak katlanır. 4 kat olunca da içine yapılan içten koyularak katlanır. Parmaklarla iyice bastırılarak büyütülür. Sonra üzerine süt ile yumurta karışımını sürerek fırına sürülür servise hazır hale getirilir. 6-SULU KÖFTE : Malzemeleri : 1 kilogram köftelik et, 150 gr. Kırık pirinç, bir kaşık tuz, bir kaşık salça, bir adet kuru soğan, bir çay kaşığı kara biber, bir çay kaşığı et otu. Yapılışı : salça ve et otu dışında diğer malzemelerin hepsi karıştırılıp ceviz büyüklüğünde köfteler yapılır. Bir yemek kaşığı salça, bir yemek kaşığı tere yağı, eritilerek daha sonra kaynamakta olan yağlı ve salçalı suya köfteler atılır. Kontrol altında ve kısık ateşte pişirilmesi beklenir. 7-ERİŞTE PİLAVI:(Patatesli veya Mercimekli) Malzemeleri : yeşil mercimek, erişte, tereyağı, tuz, su, patates Yapılışı : 250 gr. Mercimek ayrı bir tencerede haşlanarak süzülüp, acısı giderilir. Ayrı bir tencerede kaynatılan suyun içine bir kilogram erişte dökülür. Az bir süre kaynatılarak suyu süzülür. 3 yemek kaşığı tereyağı eritilerek halka halka doğranan patatesler yağda kızartılarak üzerine erişte ve mercimek ilave edilerek kısık ateşte demlenmeye bırakılır. 8-HAŞIL: Malzemeleri i: bulgur, su, yağ, sarımsaklı yoğurt. Yapılışı : kış yemeği için yapılan hazırlıklarda yöremizde haşıl için buğdaydan hazırlanan bulgur suda pişirilerek süzgeçten geçirilerek bir tepsiye dökülür. Eritilen tereyağı, sarımsaklı yoğurt üzerine dökülerek hazır hale getirilir. 9-EKŞİLİ ET: Yapılışı : Domatesler yıkanır. Etler küçük küçük doğranır. Eğer et yağlıysa hiç yağ koymadan, eğer yağsızsa içine yağ eklenerek kendi suyuyla kavrulur. Etler renk değiştirene ve suyunu çekene kadar kavurmaya devam edilir. Bu arada soğanlar ve domatesler halka halka doğranır. Etler kavrulunca içine soğanları eklenir. Bir süre karıştırılır. 5-10 dakika sonra doğranmış domatesler ilave edilir. İstenilirse hepsi bir arada eklenile bilinir. Tercihe göre kıyılmış maydanoz katılır. Tuz ve karabiber koyulur. Tencereye hiç kaşık sokulmaz, sallayarak karıştırılır. Yarım saat kısık ateşte pişirildikten sonra yarım limon sıkılır. Ve hazır hale gelir. 10-FESELLİ : Yapılışı : Hamur mayalanır ve biraz bekledikten sonra yufka açılır. İçine yağ sürülür kare şeklinde içe doğru kapatılır. Yakılmış ocağın üzerine saç ters çevrilerek kapatılır. Feselliler sacın üzerine doğrudan temasla, daha sonra ters düz edilerek pişirilir. Oldukça lezzetlidir. 11-TENCEREDE ŞİŞ KEBAP : Yapılışı : Domatesler orta büyüklükte parçalara ayrılır. Biberler üç parçaya bölünür. Soğanların parçalanmamasına dikkat edilerek domatesler gibi doğranır. Daha sonra hazırladığımız malzemeyi ve kuş başı etleri aynen şiş kebap yapar gibi çöplere bir et bir sebze gelecek şekilde dizilir. Hazırladığımız şişleri bir büyük kaşık tereyağı koyduğumuz genişçe bir tencerede iyice esmerleşinceye kadar çevrilir. Bütün şişler hazır olduğunda başka bir tencereye bir yada büyüklerine göre iki domates rendelenir. Bir biber ufak fuak doğranır. Birazda yağ eklenerek sos hazırlanır. Sonra hazırlanan şişlerde tencereye koyularak yarım saat kısık ateşte pişirilir. 12-YAPRAK MANTI: Yapılışı : yaprak mantının hamuru mayasızdır. Hamur hemen yapılır ve açılır. Yufka şeklinde ince açılan hamur küçük kareler biçiminde kesilir. Daha önceden kaynatılan suya yaprak mantıları atılarak pişirilir. Üzerine soğan, yağ bazen de salçayla ateşte kavrulmuş sos dökülür. Sarımsaklı yoğurtta oldukça leziz bir tat verir. 13-TANDIRDA KAZ ÇEKMESİ: Yapılışı: Tandır yöremizde hemen hemen her evde bulunur. Bir bucuk metre derinliğinde kesik huni şeklinde kırmızı toprakta yapılmış bir ocaktır. İçinde odun veya tezek yakılarak kızdırılır. Ekmek ve yemek yapımında kullanılır. Kaz kesildikten sonra 4-5 saat güneşe doğru asılarak kurutulur. Bu sırada bulgur tuzlu suda haşlanır. Kaynamaya başlayınca hafif ateşe alınır. Suyunu çekip göz göz olmaya başlayınca tavada kızdırılmış tereyağı üzerine dökülür, tandırın dibine oturtturulur. Tam üstüne gelecek şekilde kaz ayaklarından aşağıya doğru asılır. Tandırın sıcaklığı ile kızaran kazın yağı pilavın üzerine damlar. Pilavda tandırın sıcaklığında demlenir. Kaz piştikten sonra çıkarılır. Etleri pilavın üstüne konularak sıcak sıcak yenilir. Tandır olmayan evlerde bulgur pilavı ayrı yapılır. Kaz fırında ayrı kızartılır. Her ikisi de sıcakken kazın fırın tepsisinde biriken yağı pilavın üzerine dökülerek birlikte sıcak sıcak yenilir. 14-KESME ÇORBA : Yapılışı: Açılan yufka üçe veya dörde bölünür. Bu parçalar üst üste konularak tel tel kesilir. Makarna şeklinde kesilen parçalar suya atılarak pişirilir. Bu arada ince ve uzun olarak yuvarlanmış hamurdan küçük küçük parçalar kesilerek kızgın yağda kavrulur. Pişen kesme çorbasına bu parçacıklar atılarak servis yapılan çorba, yoğurtla oldukça leziz bir tat verir. 15-HASUDA : (Tatlı) Yapılışı : Önce şerbet hazırlanır. Şerbetin içine çok az un atılır ve çırpılır. Daha sonra tavada yağ ısıtılır ve içine hazırlanan şerbetle un dökülerek karıştırılır. 5-10 dakika ateşte pişirildikten sonra hazır olur. 16-KUYMAK: Yapılışı : Önce bir tavaya kaymak konularak ısıtılır. Daha sonra alabildiği kadar mısır unu veya buğday unu konularak sürekli biçimde karıştırılır. Biraz su dökülerek karıştırılmaya devam edilir. Ta ki kaymağın yağı çıkıncaya kadar, yağ çıktığı zaman servise hazırdır. 17-KATMER Yapılışı : Normal hamur mayalanır ve bir süre bekletilir. Yöresel değimle hamurun ekşimesi beklenir. Daha sonra hamur yufka şeklinde açılır ve yufkalar 5 erli olarak aralarına yağ sürülmek kaydıyla rulo yapılır ve tepsinin ortasından başlanmak kaydıyla kıvrımlı olarak sarılır. Tepsi düzeltilir. Üzerine yumurta sarısı sürülerek fırına verilir. Köylerde ise ocak (Şömine) 4 adet demir çubuk konur. Bunun üzerine tepsi konulduktan sonra tepsinin üzerine saç ters çevrilerek kapatılır. Ters çevrilmiş dış bükey saçın üzerine ise demir hare kapatılarak içine tezek konur. 18-ERİŞTE AŞI : Yapılışı : Nohutlar akşamdan ıslatılır. Suyu değiştirilir. Haşlanarak suyu süzülür. Mercimek yıkanır haşlanır ve süzülür. Soğan, domates, patates ve havuç temizlenip küp küp doğranır. Bir tencerede tereyağı kızdırılıp soğan kavrulur. Domatesi ilave edilip birkaç dakika pişirilir. Havuç ve patatesi ilave edilip tuz serpilir. Kısık ateşte 15 dakika pişirilir. Sıcak su, nohut ve mercimeği ilave edilir. Ara ara hızlıca karıştırılarak 20 dakika daha pişirilir. Unu hamur yoğurma kabına alınır. Tuz serpip harmanlanır. Suyu ilave edilip sert kıvamlı bir hamur yoğrulur. Hamur unlanmış tezgahın üzerinde merdaneyle açılır. İnce şeritler halinde kesilen erişte hazırlanır. Erişte tencereye eklenip yumuşayıncaya kadar pişirilir. Taze yada kurutulmuş reyhan ilave edilerek tencere ocaktan alınır. 19-KUZU ETLİ PİLAV : Yapılışı : Göğüs eti 3 su bardağı tuzlu suda haşlanarak didiklenir. Etin suyu ayrılır. Etler bir tavaya alınıp kendi yağıyla 5-10 dakika kavrulur. Pirinç bol suyla yıkanıp süzülür. İki bucuk su bardağı et suyu yavan bir tencereye alınır. Pirinç ve ilave edilerek karıştırılır. Kapağı kapalı olarak suyunu çekinceye kadar 15 dakika pişirilir. 100 gr. Tereyağı küçük parçalar halinde pilava ilave edilir. Tahta kaşıkla harmanlanıp kapağı kapalı olarak 5 dakika dinlendirilir. Ayva soyulup küp şeklinde doğranır. Bir toprak güveçte pilav, et ve ayva harmanlanır. Önceden ısıtılmış 180 derece ayarlı fırında 20 dakika pişirilir. Soğan soyulup, küp şeklinde doğranır. Kalan tereyağı küçük bir tavada kızdırılıp, soğan kavrulur. Salçayı ekleyip ezerek içine karıştırılır. Pilav servis tabaklarına paylaştırılarak üzerine bir iki kaşık salçalı sos eklenir. Sıcak olarak servis yapılır. 20-NEZİK: Yapılışı : Hamur su yerine kaymakla yoğrulur. Lezizliğini de zaten burada kazanır. Biraz bekletilen hamur fazla büyük olmamak kaydıyla ve birazda kalınca yufka biçiminde açılır. Açılan yufkalar doğrudan ters çevrilmiş sacın üzerinde ters düz edilerek pişirilir.
  9. _asi_

    Kars göller ve barajları

    Kars ilindi irili ufaklı çok sayıda göl mevcuttur. Çıldır, Karzak, Aygır ve Çenklice Gölleri belli başlılardır. Bu göllerin dışında Erhan gölü, Turna gölü, Çenekci gölü, Kuyucuk gölü kaydadeğer göllerimizdendir. Bu doğal göllerin yanında tek yapay göl ise Arpaçay Baraj Gölüdür. İlimizde Çıldır Barajı, Arpaçay Barajı, Bayburt Barajı olmak üzere 3 önemli baraj mevcuttur. Bunlardan Arpaçay ve Çıldır barajları hem enerji hem de sulama, Bayburt barajı ise sadece sulama imkanı sağlamaktadır. Çıldır Gölü Bu göl ilimizin kuzeydoğusunda alır. Bir kısmı Ardahan ili sınırlarında bulunan gölün güney kesimleri Kars ilinin toprakları içerisindedir. Denizden 1957 m yükseklikte bulunan ve 120 km2 ile Van gölünden sonra Doğu Anadolu'nun en büyük ikinci gölü olan Çıldır Gölünün suları tatlıdır. En derin yeri 22 m'yi bulur. Çevresinde bir çok yaban kuşları barınan gölde civarındaki halka gelir getiren sazan ve alabalık bulunur. Gölün fazla suları Cara deresiyle Kars Çayına karışır. Aygır Gölü Kars-Göle yolu üzerinde 4 Km2 'lik alana sahip, küçük bir cav setti gölüdür. En derin yeri 30 m olan gölün suları tatlıdır. Susuz ilçesinin batısında yer alan bu göl, çevresindeeriyen kar suları ve dibindeki kaynaklarla beslenir. Bu göle kışın donan sularının ilkbaharda erimesi sırasında göl içerisindeki havanın geri tepmesi ile çıkan ve at kişnemesine benzer bir sesten dolayı Aygır gölü adı verilmiştir. Deniz (Çengilli) Gölü Aladağ'ın Kağızman ilçesine bakan yamaçlarında yer alır. Dipten beslenen ve suları tatlı olan göl içerisinde bol miktarda balık bulunur. Turna Gölü Kağızman'a bağlı Kötek bucağının Kuzeydoğusundaki volkanik alanda yer alan gölün alanı 2 km2'den biraz fazladır. Kabaca daire biçiminde olan göl, çevresini saran tepelere doğru bir takım girintiler yapar. Kıyıları çimenlerle kaplı olan Turna Gölü bu tepelerden inen kar suları ve dibinden kaynayan pınarlarla beslenir. Orta kesimlerine doğru oldukça derinleşen ve suları tatlı olan gölde balık yoktur.
  10. _asi_

    Kars geleneksel el sanatları

    Halı, Kilim ve Benzeri Dokumalar Her sanat eseri onun hammaddesinin en bol bulunduğu yerde üretilir. Halı, kilim ve benzeri dokumalar da bu kaidenin dışında değildir. Bir hayvancılık bölgesi olan, koyun yetiştirilen Kars ve çevresinde de, bu kaideye uygun olarak, yıllar boyu halı, kilim, çerim, zili, sumak ve çiği kilimi gibi çeşitli kirkitli (dokuma tarağı ile sıkıştırılan) dokumalar yapılmıştır. Arkeolojik ve tarihî vesikalara göre dünyanın en eski kavimlerinden olan Türkler, halı, kilim ve benzeri dokumalarında mucitlerdir. Düğümlü halının vatanı Halı Türkistan'dır. Araştırmalar burada yaşayan kavimlerin, hayvanlarından elde ettikleri yünlerle, hayvan postunu taklit ederek, sunî post elde ettiklerini ortaya koymuştur. İşte bu sunî post görünüşündeki dokuma ile, halının en iptidaî şekli orlaya çıkmış ve bu dokuma halının öncüsü olmuştur. Bu sunî post ilk defa çul dokuma üzerine saçak yönleri düğümlemek suretiyle elde edilmiş; bu dokuma giderek çeşitli aşamalar geçirmiş, saçak yün yerine eğrilip bükülmüş iplik kullanılarak, hah meydana gelmiştir. Halının ilkel örneği olan suni post görünüşündeki dokumanın ortaya konuluşundan bu yana yüzyıllar geçmesine rağmen, bu dokumanın benzerini ve gelişme safhalarını gösteren örneklerini günümüzde de görmek mümkündür. Bu dokumaya Kars'ta genellikle "geve" denilmekte iken Azerbaycan ve Kağızman'da "hırsek" denilmekledir. Hu dokuma da aynen halı gibi dokunur. Aradaki fark "geve" de tüylü yüzey için boyanmış ve boyanmamış saçak yün, "hah"da ise eğrilip bükülmüş yün iplik kullanılır. Bu dokuma, düğümlü halının yani Türk halıcılığının öncülüğünü temsil eden bir örnek olarak çok önemlidir. Vaktiyle Kars'ın özellikle kırsal kesiminde, yaylakçı ve yerleşik hayatla devamlı dokunmuş olan bu dokumaya "geve" denilmesinin yanında Kars'la ayrıca bütük halılara da "geve" denilmektedir. Önceleri pek çok dokunmuş olmasına rağmen ne yazık ki bugün ancak eskiden dokunmuş olanlara ender olarak evlerde veya hah dükkanlarında rastlanmaktadır. Bu tür dokumalar artık yapılmamaktadır. Kars'la gevenin yanısıra, dokuma teknikleri ve görüşleri birbirinden çok farklı olan; zili, sumak, kilim, cecim, ve çeşitlen ile çiği kilimi gibi kirkitli dokumaların hemen hepsi dokunmuştur. Kars'la çok değişik ve geometrik desenli (Resim 3), çeşitli kilimler dokunmuş, kilimler üzerine ayetler yazılmış, ayrıca kilimler ve halılar üzerinde Göktürk harfleri ve eski Türk damgaları işlenmiştir (Resim 4). Vaktiyle Sarıkamış'a bağlı olan Bardız Nahiyesinde kufi yazılı tarihi belge niteliğinde kilimler dokunmuştur. Bunlardan biride Enver Paşa'ya hediye edilmek üzere dokunmuş ve bugün Ankara Etnografya Müzesinde bulunan kûfi yazılı Bardız kilimidir. Kilimde 1914- 1918 yılları arasındaki tarihi olaylar, kûfi yazılarla yazılmıştır. Çok ince bir sanat eseri olan bu kilimin ortasında 12 mısralık bir kahramanlık şiiri yazılıdır (Resim 5). Kilimin ortasındaki dikdörtgen içindeki şiir şu şekildedir: Yine çıktı asumana nâm (ü) şanı Türklerin; Titredi düştü lerze can evine düşmenin, Kılıcımız Oğuzidir, yetiştir murada, Binler yaşasun sevgülü Hakan'ı Türklerin. Vatanın mübarek uzvu Kars, (Ardahan), Battım El uzadup mâderi'ne kılmakta hücum, Kahramanlar yolu açtı, Türkistan'a gidelim, Yaşasun şeci ordu, merdâneleri Türklerin. Bugün güzel Bayram içre, Âlem-i İslâmiyan Terennümde ruhlarımız, Millet oldu kâmbiyâh Düşmenimiz melûl (mahzun) cümle dostlar şâdüman Yaşasun muhterem vüzerası, vükelâsı Türklerin Çiği kilimi Bu dokumaya her ne kadar "Çiği kilimi" denilirse de dokuma tekniği kilimden çok farklı, üstten almalı bir dokumadır. Zili gibi dokunur. Ancak, kilim tekniği ve çiği tekniği aynı yaygı üzerinde alternatif olarak yer alır. Bugün artık dokunmayan, örneklerini bile görmek mümkün olmayan ender bir dokumadır. Bu dokumanın bir örneği Kars Merkez Camiinde bulunmaktadır. Eşine ender rastlanan bu dokumanın saçakları 30 - 35 cm uzunluğundadır. Bu dokumanın önemi, artık dokunmayan, örnekleri bulunmayan bir dokuma olmasının yanı sıra, adını, bazı oymakları Anadolu'ya gelip yerleşmiş bulunan en eski Türk Uruğundan (boyundan) almış olmasıdır. Bu da dokumanın, ezelden beri bir Türk dokuması olduğunun delilidir. Çünkü Çik / Çigil / Çiğil milattan önceler yüzyıllara uzanan Saka yada (İskitlerin) (Skyth / Çikit) öncüleri sayılan ve sonraları, Göktürk ve Karahanlılar da devlet idaresinde önemli yeri olan, en eski ve en kalabalık bir Türk kavminin adıdır. Çözgüyüzlü Cecim literatürde tanıtılmadan kaybolan dokümanınızdan birisidir. Yakın zamana kadar Kars'ta ve çevresinde dokunmuş olan bu dokuma da bugün artık dokunmaz olmuştur. Dokunuşu oldukça zor olan bu dokumanın örneklerinden at çulu, heybe ve kolanlar ile yaygılar görülmüştür (Çözgüyüzlü dokumanın da teknikleri farklı bir kaç çeşidi vardır. Sumak denilen türün dokunuşu oldukça oyalayıcı olup ve o nispette zarif, güzel ve gösterişlidir. Bu dokuma oldukça zor ve oyalayıcı olduğundan, genelde kız çeyizi için dokunurdu ve her kızın çeyizinde bu dokumadan yapılmış yaygnını yanı sıra, bir kaç farmaş ve sedir yastıkları bulunurdu. Biçilerek sandık biçimini alan farmaş, kız gelin giderken içine çeyizin konulması, sonra içinde misafir yorgan ve yaşlıklarının korunmasında kullanılır, aynı zaman da beşik olarak da kullanılırdı. Ayrıca sıra sıra ve üst üste dizilen, çeşitli örneklerde dokunmuş farmaşlar ve nakışlı çuvallar evi süslerdi. Maalesef bu sanal eserleri de artık dokunmaz olmuş,eskiden dokunanlar da hep yurt dışına gitmiştir. Bu sebeple bugün örneklerini bile bulmak hemen hemen imkansız görünmektedir. Sumakların da farklı tekniklerle dokunan, görünüşleri de ayrı olan çeşitleri vardır (Resim 12 ve 13). Kars Müzesinden farklı bir teknikle dokunmuş al çulları görülmüştür (Resim 11). Örneğin, literatürde "balıksırtı" denilen teknik Kars Çevresinde kayık veya zencir olarak adlandırılır. Kars halıları ve Kars halıcığı Kars halıları çok eski tarihlerden itibaren ün salmıştır. Daha önceki yıllarda Kars halıları, orijinal desenleri ile yurt dışına ve özellikle Almanya'ya ihraç ediliyor ve bu desenler nerede görülürse görülsün "Kars Halısı" olarak tanınıyordu. Kars halısı olarak bilinen halılardan bîr grubu, köylere ve halk arasında "ejderha" desenli olarak adlandırılıyordu Bunlar genelde, sekizgen göllü / madalyonlu halılarda. Sekizgen içindeki örneği ejderha kafasına benzettikleri için "ejderha gollü halı" demişlerdir (Resim 14 - 15). Bu halılara sekizgenlerin çevresindeki kıvrımlı desenlerden dolayı "kuyrum-lu" diyenler de vardır. Bu halıların benzerleri yabancı literatürde de yer almıştır. Örneğin Gans RUEDIN'in Cavcasian Caurpets, (Ne.w York 1968) adlı eserinde, Kars halıları ile çok yakın benzerlik gösteren ve Lorı Pambak halısı olarak belirttiği bir halı bulunmaktadır. Üzerinde "1944, Kerimoğlu Rahim" yazılıdır RUEDIN'ın Lorı- Pampak Halısı olarak belirttiği bu halıların Kars halısı ile benzerliği veya aynı oluşu doğaldır. Çünkü her iki bölgede de (Yukarı Kür - Çoruh Koylarında ve Kars'ta) aynı kökten gelen Borçalı Karapapaklar (Terekemeler) yaşamaktadır. Kerimoj "Azerbaycan halıları, Bakü, 1983, I.evha 77" eserinde benzer halıyı Kazak grubundan Borçalı halı olarak belirtmişi ir (Resim 17). Resim 14-17'ye bakınız). Diğer bir tür Kars halısı da, (Resim 18 ve 19'da) göülen halı örnekleridir. Yıllardır köy ve kasabalarımızda yapılmış olan ve Kars halısı olarak bilinen bu halı grubu 1978 - 1984 yıllarında İstanbul'dan gelen bir ihracat firmasının etkisiyle Kilise halı olarak empoze edilmiş ve adı değiştirilmiştir. Maalesef milli kültürümüzü unutturmak ve daha başka emeller peşinde olanların bu saptırması, halı dokuyanlarca da benimsenmiş ve eski Kars halıları bu adla anılmaya başlanmıştır. Jon THOMPSON "Magic Carpels, Cambridgeshire, 1983, s.115" adlı eserinde bulunan halının "Sevan" deseni olarak bilindiğini ayrıca bu desenin, Kazakistan ve Eski Türk halılarında da buluduğunu, belirtmektedir . RUEDİN (Caucasian Carpets, New York, 1986) eserinde bu grup halıları Sevan Kazak halısı olarak tanıtmıştır. BugünErmenistan sınırları içerisinde yer alan Sevan, aslında Gökçegöl'ün Ermenice adıdır. Vaktiyle,Borçalı-Kazak boylarından Karapapaklar'ın yaşadığı bu bölgede ve Kars'ta, aynı kavim yaşadığına göre, her iki tarafta da eş değerde modellerin işlenmesi de, tok tabidir (Resim 18-19-21-22). Latif Kerimov "Azerbaycan Halıları, Bakü, 1983, cilt III. R.76" eserinde bu grup halıları objektif görünüşü ile Bortalı Kazak grubu halısı olarak tanıtmıştır. Kars'ta tipik Kars Halıları olarak bilinen örneklerin yanı sıra, geometrik desenli halılar da dokunmuştur. Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan da anlaşıldığı üzere Kars'ta Türk halıcılığının öncüsü dediğimiz "Geve"den, ince ve zor bir dokuma olan "Sumak" dokumaya kadar, kirkitli dokumaların her çeşidi yapılmıştır. Özel Kars halısı olarak bilinen örnekler yakın zamana kadar köylerimizde çok sayıda dokunuyor ve evlerde sık sık rastlanıyordu. Bu halılar iplik hazırlanışından, dokumaya kadar her yönü ile bu bölgenin ürünü ve kadınlarımızın el becerileri ile yapılıyordu. Fakat, ne yazık ki, köylerimizde artık bu dokumalar dokunmaz olmuş; dokunsa bile adı değiştirilmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi bir grup Kars halısı, "kilise halı olarak tanıtılmış, ayrıca bir grup halıya da "Adler halısı" adı takılmıştır. Bu çok hatalı ve yabancılar eliyle milli kültürümüzü ve dokuma sanatımızı yozlaştırırı bir tutumdur.bu grup halıları objektif görünüşü ile Bortalı Kazak grubu halısı olarak tanıtmıştır.
  11. _asi_

    Kars geleneksel şenlikleri

    Çok eski zamanlardan beri kutlanılan Nevruz yanında, hıdrellez, koyun yüzü, seyran gibi şenlikler yöre yaşantısında önemli bir yer tutar. Nevruz Hem Hz. Ali'nin Halifeliği, hem de bahar bayramı olarak kullanılan nevruzun hazırlıkları bir halta öncesinden başlar. Evlerde genel temizlik yapılır. Giysiler alınır ve hediye gönderilirin kutlanması anlamında taşımaktadır. Kutlama Çarşamba akşamı ateş yakma töreni ile başlar. Toprak damlar üzerinde gecenin geç saatlerine değin bu ateş ile Hz. Ali'nin halk ile savaşa çıkmayı duyurması canlandırılır. Ertesi gün (Perşembe) ölü bayramıdır. Evlerde helvalar yapılır, yemişler alınırın. Mezarlığa gidilip, mevlit ve Kuran okunarak dualar edilir. Sonra da herkes yanında getirdiği helva ve yemişleri çocuklara, öksüzlere, yoksullara dağılır. Artanlar ise mezarlar üzerine serpilir, nevruzdan önceki geceye yörede "ihya gözleme" denir. Bu Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilişinin taziyesi anlamındadır. Köy ya da mahalle halkı bir evde toplanır. Sabaha kadar dualar edilir, ağıtlar söylenir. Akşam ve sahurda ilk kez yemek yenir ve gün ağarırken dağılınır. Gündüz yeniden bir araya gelinerek nevruz kutlanılır. Bu günde hindi kızartmak gelenekselleşmiştir. Herkes birbirine mendil, çorap, iç çamaşırı, yemiş gibi armağanlar verir. Nevruz nişanlıların da görüşme günüdür. Hıdrellez Baharı karşılama anlamındaki hıdrellez şenlikleri Ocak sonu ile Şubat başlarında yapılır. Hazırlıkları harman kaldırılırken sonbaharda başlar. İler ev son harmandan bir kısım buğdayını hıdrellez için eler ve saklar. İlk kar yağınca da "bakalım mübarek hıdrellez nasıl gelecek" sözleri ortalığa yayılmaya başlar. Zemherinin (Ocak) 27'sinden gücükün (Şubat) 3'üne değin iki Cuma arası hıdrellez olarak kullanılır. "Bu cumada atlandı, öbür cumaya inecek" diyerek hıdrellezin gelmesi beklenir. Hıdrellez için saklanan buğday sac üzerinde kavrulur. Biraz kavurga yapılır, birazda hafif kızartıldıktan sonra sacdan alınıp "kir kire (el değirmeni ile) çekilir kavurga yapılır." Bakır bir tasa alınan kağut, boş bir leğen, su dolu ibrik, kullanılmamış havlu, ayna, tarak, küçük bir masrafa ve bir kaşık ile birlikte boş bir odaya bıraklır. Böylece hıdrellezin odaya gelip, leğende abdest alınacağına, tastaki kağuta elini basıp içine su dökürek karıştıracağına ve eve bereket getireceğine inanılır. Halta boyunca odalarda toplanılarak kavurga kağut yenir. Hıdrelleze ilişkin öyküler anlatılır. Kavrulan hıdırellez buğdaylarından birkaç avuç bir torbada bahara saklanır. Ekilecek tohuma katıldığında ekilecek ürünün bereketli olacağına inanılır. Koyunun Yüzü : Yaz başında koç katımından 100 gün sonra kutlanır. Sıkıntılı kış günlerinin geride kalışı, sürünün o yılki durumunun belirginleşmesi koyunun yüzü şenliklerinde kullanır. Koç katımından sonra herkes 100 gün sayar. Çobanlar toplanarak eğlence düzenler. Aralarından ikisi kadın kılığına girerek köye iner. Çeşitli sazlar eşliğinde türküler söylenir, oyunlar oynanır. Bu sırada kadın kılığına giren çobanlar evin oğluna, eş yada hanımının kulağına geldiklerini söyleyerek kilere dalarlar. Sandıkları açmaya çalışır, kimi zamanda evin erkeğine cilve naz yaparak sezdirmeden ellerinde sakladıkları iğneleri batırırlar. Bu taşkınlıkları önlemek için erkekler para ve sigara, kadınlarda yağ, bulgur, çorap gibi armağanlar vererek çobanları ağırlamaya çalışır. Yüzüncü gün içinde hangi koyunun kısır, hangisinin gebe olduğu anlaşıldığından sürü sahipleri düzenlenen törenlerde çobanlan ödüllendirirler. Seyran Şenliği Yaz ortasında yapılan şenlik bir tür hasat öncesi eğlence sidir. Yaylaya çıkıldıktan 1,5-2 ay sonra yöre köyleri birbirine haber vererek belirlenen düzlük-suluk bir alanda toplanılır. Her köy kendi sazlarıyla yaylasından seyran yerine iner. Erkekler bir yanda olmak üzere , geniş halkalar oluşturulur. Bir davul-zurna ekibi kadınların, bir ekip de erkeklerin arasında çalarak halaylar tutulur, tek oyunlar oynanır. Bu şenliklerin en büyük eğlencesi köyler arası karşılaşma niteliğindeki güreşlerdir. Eleme yöntemi ile birinci olana çeşitli armağanlar verilir. İkindi zamanı her köy davul-zurnasıyla kendi yaylasına döner .Yemekten sonra ateş yakılır, eğlence burada sürdürülür. Sabah yeniden seyran yerine inilir, şenlik bir hafta sürer. Kotan Sürme ve Modgamlık Geleneği Kars köylerinde Temmuz ayının karşılığı "kotan ayı"dır Kotan ayı yazın en hareketli dönemi ve yöre yaşamının mihenk tası gibidir. Çocukların doğumu kotanla anımsanır: "bıldır kolanda doğduydu ya" ya da askere gidiş: "kotan gelecek ki bir yıl ola". Rus köylülerinin yöreye getirdiği kotan, toprağın derinliğine işlenmesi ve o döneme göre toprak sürmede kolaylık sağlayışı ile kısa zamanda benimsenip, yaygınlaşmıştır. Bir kotan koşumu 8-10 çift öküz, ve bir o kadar insan gerektirir. Herkes "ağır reçber" (zengin) değil ki ha deyince kotan koşsun. Bu durumda birkaç kişi bir araya gelir, öküzüyle, adamıyla "modgam ollur" yani kotan ortaklığı kurar. "Gündönümü" (22 Haziran) ile başlayan Modgamlık "ot biçimine" (Ağustosa ) dek sürer. Modagamlıkta anlaşma "gün hesabı" üstüne kurulur. Kolan (araç) kiminse ilk hak onundur. Genellikle dört gün kotana (sahibine) ayrılır. Sonra kolanı sürenin "majgal"m sırası gelir. Majgal adı, kotanın tutulacak yerinden, yani "mac"dan kaynaklanmaktadır ki; majgalın hakkı da üç gündür. Öküz sahiplerinin payı ise iki gün¬dür. Öküzlerin gözetimi, bakımıyla ilgilenen "öküzcü"Jerden gece öküzcülerine de iki gün kotan sürülür. En düşük pay birer günle boyundurukta oturan ve öküzleri süren 8-10 yaşlarındaki çocuklarındır. Bu çocuklara da "hodekh" denilir. Şafakla koşulan kotan, günbatımında çözülür. Kimin tarlası sürülmüş ise, kotanda çalışanların yemeğini o verir. "Kuşluk yemeği" gün doğunca tarlaya getirilir. Sabahlan genellikle yağlılardan oluşan ağır yemekler verilir. Yarma ve un lapasına yağ ile süt katılarak yapılan "haşıl" değişmez yemeklerdendir. Bişi, yağlı yufka, erişte pilavı, kuymak ve helva da kuşluk yemekleri arasındadır. Öğleye elemek ve yoğurt verilir. Çalkarama (ayran) içine ekmek doğranarak "umaç"yapılır. Akşam yemeklerinde ayran aşı, kesme aşı, boz aş, herie gibi çorba türleri bulunur. Cuma dinlenme günü olup kotan koşulmaz. Perşembe gün batımında kolan açıldıktan sonra herkes evine döner. Yörede yaygın inanışlardan biri kotan ile ilgilidir; "malın (hayvanların) gönlünde 10 adet düğüm varmış, Perşembe akşamı, 'yarın dinlenme günüdür' diye bunun dokuzunu açar, birisini saklarmış ve şöyle dermiş: 'ne olur ne olmaz insan oğlu mukhenettir (kadir bilmez) bakarsın Cuma günü de koştu. Kotan sürerken uyku gelmesini, uyuşukluğu önlemek, ritim sağlamak için koro halinde söylenen türkülere "horavel" denir. Öküzlerin de horavel ritmine uyduğu söylenir. Genellikle majgalın "heey hey hey" çekmesiyle horavel başlar: "sürün gidelim başa/ kotan değmesin daşa/ ho de hodakh!" bunu bir ağızda çekilen "hoooo!...hoo!--.hoo!..." sesleri izler. Kotanlama denen atışmalarsa işin en eğlenceli yanını oluşturur. Kotan guruplarından biri iş başı yapmış, diğerleri daha kalkmamışsa "kızıl tuman ağ baldır/ hodakh yatmış gel kaldır" diye söz atılır. Onlar koşuma hazırlanırken de yeni bir horavel çekilir: "gökle yıldız sayılmaz/çiğ yumurta soyulmaz/biz bir baş gidip geldik/onlar yatmış ayılmaz". Kotan koşulduktan sonra karşı horavel söyleyecek grup, önce öbür kotandakilerden birine seslenir: "Memmeeet, Memmet / sabahın dar sesine / bacın keklik ben avçı/düşmüşüm ensesine". "Karşı grup bunu hemen yanıtlar: Duvarçığı yağladım / baş böğrüme bağladım/ gettim sizin kapıya yar yar diye ağladım". Bu atışmalar aralıklarla akşama değin sürer. Kotan koşunu açma da töresel özellikler gösterir. Tarlalar sürülüp, bitirilince kotanlar açılır, o gece tarlada yatılır. Sabah hodaklar çevreye yayılır, çiçek toplar. Kotandaki koşun sırasına göre öküzler arabaya koşulur, baştan sırla çiçeklerle bezenir. Önceki öküzlerin boyunduruğuna da bayrak asılır. Kotan, yatak, yorgan arabaya yüklenir. Kotan da olduğu gibi arabayı da majgal sürer. Hodaklar boyunduruğa oturur. Türküler horavellerle köye girilir. Doğruca kolan sahibinin evine gidilir, topluca yemek yiyilir ."Hergi kurtardık, Allah sağlıkla ekmemizi nasip elsin" denilip helalleştikten sonra dağılır. Kars'ta Halk Takvimi Ocak: Karakış-Zemheri Şubat: Güçük(Kısa ay) Mart: Döldökümü (Kuzuların Doğumu) Nisan: Yağmur Ayı Mayıs: Çiçi yayı Haziran: Yayla Ayı Temmuz: Kotan Ayı Ağustos: Ot Biçimi Eylül: Böğürme (Rüzgarın Böğürmesi) Ekim: Harmanay-Sarabayı Kasım: Koçayı (Koç Katımı) Aralık: Nahır ayı (Sığır sürüsünün otlaktan dönmesi)
  12. _asi_

    Kars halk edebiyatı

    MANİLER Kars'ta mani söyleme geleneği günümüzde de tüm canlılığıyla yaşamakladır. Düğünlerde, tarlada, çeşme başlarında, toplantılarda maniler söylenir. Atışmalar yapılır. Çeşitli Türk oyunlarının özelliklerini taşıyan maniler, tarlada cift sürerken söylenen kotanlardalar zengin bir dağarcık oluşturur. Karapapak oymağı ağzıyla söylenmiş birkaç mani: Bulağa yağdı biyem Islandı pallar (çamaşır) yuyan Mehlenize goymurdun Goynuna girdim uyan. Bulah başı toz olar Üstü dolu kız olar Her ne desen gıza de Gelin hilabaz olar Terekeme oymağı ağzından bir mani: Gare(n) fil dal yuharı Dalları baş yuharı. Men geçtim yar kapısınan Demedi gel yuharı Yerli Kars ağzıyla birkaç mani Sarıkamış yolları Eğri büyrü golları. Mendil alim süpürüm Balam gelen yolları Gardaş benim neliğim Vahamda iğnelim Köçende koçum gardaş Konanda kölgeliğim Kotanlama Toprağı kabartmada kullanılan pullukların büyüğüne yörede kotan denilmektedir. Kotan sürerken söylenen manilere ise kotanlama, kotam sürene majgal her boynu(çifti) yönetene de hodak denir. Hodaklar zevkle çalışmak ve gece uyumamak için kotanlama okurlar. Bu okumalar karşılıklı ve doğaçlama olur. Her dörtlükten sonra bir ağızdan "hooooo" diye bağırılır. Kotanlamaların konusu doğa insan ilişkisidir. Herhangi bir olay karşısında söylenir. Hodak tarladaki taşın altından yılan çıktığını gördüğünde Şu ağ taşı kaldırırsam. İnce yılan Öldürürsem. Yılan inceden öter. İncili dağda gül biter, Hooooooo... Tarlanın yanından geçen yolcuya şu kotanlamayla seslenilir Burdan bir atlı geçti. Nah parlattı geçti. Ellere selam verip. Bize el attı geçti. Hoooooo.... Baharın gelişiyle doğanın canlanışı, koyunun kuzunun zıplayışı kotanlamada şöyle dile getirilir. Ay çevirmeler çevirmeler. İçinde ak koyunum meler. Mele koyunum mele. Belki sevdiğim gele. Hooooooo.... Uzaktan sevdiğinin geçtiğini gören hodak ona şöyle seslenir Burdun bir maya geçti. Sallandı çaya geçti. Ben sevdim eller aldı . Emeğim zaya geçti. Hoooooo.... ATASÖZLERİ Yöre insanı, güç koşulların biçimlendirdiği yaşamında doğayla içiçedir. Ortak ürünlerin çoğunda olduğu gibi atasözlerinde de doğayla ilgili deneyimlere, izlenimlere, benzetmelere yer verilir. Yalnız bir cümleyle dünya görüşü özetlenir. Kars'tan derlenmiş atasözlerine birkaç örnek Toyuk (tavuk)gaznan (kaz ile)yerise (yürürse). (Ayağını yorganına göre uzat anlamında kullanılır.) Yumurtana göre kığılla (bağır). (Aynı anlamdadır.) Boyunduruk ne biler, zor camuşdadır. (Kişinin çektiğini, zorlukları başkalarının tam olarak bilemeyeceğini dile getirir.) İt başı honçada durmaz. (Honça, Kars'ta güveyin kız evine kuru yemişle doldurup üstüne renkli örtü örterek gönderdiği tepsidir. Bu atasözü, değerli şeylerin yanında değersiz şeylerin yakışıksız kalacağını anlatır.) İti gaya gölgesine bağlayıplar, öz kölgemdi deyip. (İti kaya gölgesine bağlamışlar bu benim gölgemdir, demiş (Toplumdaki yerini bilmek, başkasının gölgesinde büyüklenmemek gerektiğini vurgular.) Kurbağa deryaya işiyip en büyük balığa haber gönderip ki, men bu deryaya ortağam. (Yukarıdaki atasözüyle aynı anlamdadır ve gereksiz büyüklenmenin gülünç kaçacağını açıklar. Korun talaşına mı mum bahalıdır. (Mumun pahalı olması körün umurunda mı. (Görmeyen ya da bakıp da değerlendiremeyenler için çevresinde olanlar bir anlam taşımaz, manasındadır.) Sürüşen (sürçen) atın başı kesilmezidir. (Bir kez yanılanı hemen gözden çıkarmamak gereğini anlatır.) At atın ya huyundan ya tüyünden alar (alır). Kapını mökkem (muhkem, sağlam) kapat, komşunu oğru (hırsız) tutma. (Elinden gelen önlemi almadan başkasını suçlama, anlamındadır.) Maya buddu gelinen, ner buâdu oğul çıkar. (Dişi deve gibi boylu poslu, güçlü gelinden, erkek deve gibi güçlü oğul çıkar.) (Soya çekimin önemini vurgular.) Halana bak oyna. (Yapacağın işte deneyimlilere danış anlamındadır.) Herkes aklının tehrini (ürününü) yiyer. (Kişiler yeteneklerine göre başarılı olur, iş tutar, aklının yettiğini yapar demektir.) Zenatine hor bakan aç kalır. (Yaptığı işi küçümseyenin verim alamayacağını vurgular.) Derdine vaktinde ağla. (Derdini, eksiğini zamanında gör, önlemini al anlamındadır.) Bulut Göli'ye (Göle'ye), dön gel geriye; bulut Muş'a, başla işe. (Doğa deneyimlerinden kaynaklanan bir atasözüdür. Bulutlar Göle taralında, yani kuzeyde ise hava bozacak demektir. Tarlaya gidilmez, geri dönmek gerekir. Bulutlar Muş tarafında, yani güneyde ise o gün hava iyi olacaktır ve işe başlanabilir.) KARS ADINA YAZILMIŞ DİĞER ATASÖZLERİ Koyunu olmayanın bıçağı keskin olur. Çiğnenen sakız tez çürür. Pehlivan güreşte belli olur. Vuran oğul babaya kalmaz Komşu baldan tatlıdır. Sevildiğin yere çok gitme Yapı daşı yerde kalmaz Yetimi döveceğine üstünü cır İt ayıbını bilse özüne tuman diker El tutanın eli kesilmez Atın ölümü arpadan olsun Allah dağına bakar kor verir, bağına bakar bal verir. Gülen kızın ağlayan gelinliği olur. Oğul dayıya benzer, kız halaya benzer Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür. Ağlayan uşağa, gepe vermezler Çığrılan yere erinme, çığrılmayan yere görünme Aşağı sakal, yukarı bıyık BİLMECELER Kars'ta bilmeceye "Tapbaca" denir. Tapbacaların çoğu mani biçiminde söylenir. Yöreden yerel ağızla söylenmiş birkaç terekeme tapbacası Bu dağda lale gezer Elinde piyale gezer Ne giğiller ne de yumurtar Dahncah lale gezer (Ay, Yıldız) Dağda düleyman(mayali süt, peynir) gördüm Suda Süleyman gördüm Duzsuz pişen aş gördüm Yatar göyşer (döner)daş gördüm (Deleme peynir, balık, helva, değirmen) Daşdandı kömürdendi Keçen gün ömürdendi Lale bir yemiş yedi Ağacı demirdendi (şiş kavaf, "sis kebap), NİNNİLER Yöreden yerli Kars ağzıyla söylenmiş birkaç ninni Örneği Ellerin balası külden, topraktan Benim balam gülden, yapraktan Nenni de balam a nenni Nenni de yavrum a nenni Gizdir nazdır Bin guruş azdır Bin daha getir Gel sel yüreğimi götür Nennide balama a nenni Nenni de yavruma a nenni Meydanda atlar Yanyana otlar Balama gurban olsun Goç goç yiğitler Nenni de balama a nenni Nennide yavruma a nenni
  13. _asi_

    Kars Halk müziği

    Halk müziği Kars, türküleri ve oyun havalarının ezgi yapısı ve ritim özellikleriyle çok renkli yörelerdendir. En önemli özelliği de aşıklık geleneğini yaşatan tek il olmasıdır. Kars'ta iki resmi derleme yapılmıştır. İlki 1950'de Ankara Devlet Konservatuarca gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmaya Muzaffer Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve Rıza Yetişen katılmıştır. 1973'te TRT'nin yaptığı ikinci derlemeyi Nida Tüfekçi , Muzaffer Yönden, Zihni Devcin gerçekleştirmiştir. Derleme aşıklık geleneği, atışma örnekleri ve davul, zurna havalarını içermektedir. Ayrıca Latifşah, Ani, Alparslan, Emrah, Köroğlu gibi müzikli halk hikayeleri, açık makamları da kayda alınmıştır. Yurdun çeşitli kesimlerinde genellikle hava, gayda, ağız, ayak gibi sözcükler makam yerine kullanılmaktadır. Kars'ta ise ezgisel yapıya makam denilmektedir. Araştırmalarda ayrı ayrı adlandırılan makamların, çoğunun ayrı dizede olduğu, ancak ritim, tavır ve ağız değişikliklerine göre adlar aldıkları, görülmüştür. Bu makamlardan bir bölümü şöyledir: Yerli divanisi, Osmanlı divanisi, Merke divanisi, Çıldır divanisi, Yürük divanisi, Çiğali, Tecnis, Çıldır güzellemesi, Şüregel güzelemesi, Yürük güzelemesi, Haşdımah, Yanık Kerem, Keremi, Kesik Kerem, Guba Kerem, Bala Mehmet, Çoban Kare, Gevheri, Zübeyde, Züverek, Dademi, Şikeste, Garibi, Karam, Güriçistan, Gazeli, Sultani, Sahal, Kollu, Seyyad, Hicram, Kars barı, Mansuri, Emrahi, Sümmani, Yürük Türkmeni, Derbeder, Osmanlı bozuğu, Keşir Oğlu, Yıldızeli, Gereyli, Civan Öldüren, Çukurova, Köroğlu, Gülbeyi, Meşdi Rüstem, Şarabani, Bizim Elli, Muhanimce. Yörede aşık makamlarıyla söylenenler dışında, bilinip söylenenler şunlardır: Yallı havaları (nanay), gelin-güvey türküleri, kına havalan, harman-hasat türküleri, ağıtlar, öğütler, Köroğlu, Sümmani, Şenlik, Hasta Hasan, Emrah gibi ozanların deyişleri, cirit, güreş havaları, kahramanlık türküleri, göç türküleri, semahlar, dağ havaları, Azeri ezgilerinin tümü de (oyun havası, bayatı, mahnı) ilgiyle çalınıp, söylenir. Yörenin ünlü türküleri Saraydan İndi Yeridi, Mert Dayanır Namert Kaçar, Gönül İster Gülün Konmasını, Başına Döndüğüm Kurban Olduğum, Beyim Gözün Aydın Olsun, Bu Gelen Nahir mıdır, Bayırda Gezen Bacılar, Yaylasından inmişler. Tanyeri Atanda Şafak Şokende , Derdi Danıştınsa Hangi Lokmana, Kiziroğlu (Bir Hışımla Geldi Geçti), Uca Dağların Başında, Bulguru Kaynatırlar, Ardahan'ın Yollarında, Can Maral Can, Kemanımın Telleri, Ay Gara Gaş, Amman Avcı, Kars'a Giderim Kars'a, Al Lala, Dağdan Kestim Dirgenlik, Ayrı Düşeli Senden, Yavrum Evlatlarım, Bağa Girdim Üzüme, Yaylalarda Üç Atım Var, Olam Boyun Kurbanı yörede derlenen ünlü türkülerdir. Ağıtlar Sınır kenti olarak pek çok savaşa sahne olmuş ve bir çok acı yaşamış olan Kars'ta ağıt yakma geleneği yaygındır. Birinci Dünya Savaşı'nda Sarıkamış'ta şehit olanlar için yakılan ağıtlardan biri şöyledir Zalim felek sana nettim neyledim Bardız-Dere halin yanıp söyledim Düşman kılıçları çalha çaldadır Kimse yol öğretmez, eyce yaldadır Bu Otuz Harbi'ne can mı dayana Dağıldı herbiri gitti bir yana Nice nevcivanlar bölendi kana Yitirdiler bilmem hangi çöldedir. Soğanır'da nice alaylar dondu Nice bin hanenin ocağı söndü Pervane olup Kars uğruna yandı Gine derler zulmün çoğu daldadır. Halk Müziği Araçları Yöre halk sazları yönünden de çeşitlilik gösterir. Aşıklar genellikle meydan sazı (divan sazı) çalarlar. Bu sazlarda tel sayısı altı ile dokuz arasında değişir. Derleme gezilerinde başka yörede rastlanmayan tel dizimi saptanmıştır. Altta iki tel, ortada dört tel, üstte iki telden oluşan bu dizimin akordu da değişiktir. Birinci tel 'la', orta telin biri 'la', ikisi 're', dördüncüsü 'sol', üst teli 'sol' sesi verecek şekilde düzenlenmiştir. Bağlama ailesinin tüm sazları tezeneli ve tezenesiz çalınır. Tar, Azeri türkülerinde çalınır ve tel anlamındadır. İkili üç dizi telden oluşur. Teller, 'la-mi-la' ya da 'do-sol-do' aralıklarıyla düzenlenir. Turların kimilerinde bum teli ve uyum teli vardır. Bağa ve boynuzdan yapılan mızrapla çalınır. Üflemeli sazlardan zurna, dilli ve dilsiz kaval, zil zurna (cura zurna) denilen küçük boy zurnalar, mey ve balaban da yaygındır. Yaylı sazlardan Azeri kemane dört tellidir. Anadolu'nun öbür yörelerindeki kemanelerden çok büyüktür ve dizde çalınır. Vurmalı sazlardan davul, zilli salkıma, tef, koltuk, davul, kasnak içine küçük demir halkalar çakılmış değişik tefler, kaşık, zil, tongurdak başlıca sazlardır.
  14. _asi_

    Kars geleneksel halk oyunları

    Kars, geleneksel oyunlar bakımından en zengin illerdendir. Bunun nedeni değişik kültür birikimi olan insan topluluklarının yöreye yerleşmesidir. Türkmen boyları, Azeriler ve Doğu. Anadolu yöresi insanlarının oyunları bir arada görülebilir. Halk oyunları Kars, halk oyunları yönünden bar bölgesine girer. Halaylara ve semahlara da kimi ilçe ve köylerde rastlanır. Tek halkalı, çift halkalı oyunlar olduğu gibi karşılama biçiminde oynanan oyunlar da vardır. Kars halk oyunları çoğunlukla kaçma (kadın-erkek) oynanır. Kars'ın kimi ilçelerindeki oyunlarda nitelikli bir görünüm açısından Kafkas oyunlarıyla benzerlikler görülür. Orta oyunu özelliğinde konulu, Öykülü danslarla da günlük olaylar, savaşlar ve olağan üstü konular simgelenir. Nanay denilen çalgısız oyun havaları da yaygındır. Bara Artvin ve Kars yörelerinde "yattı" denilmektedir. Toplu barlara genellikle küçük yörelerde rastlanmaktadır. Dağlık yörelerdeki barlar çoğunlukla beceri gerektiren hızlı oyunlardır. Açık havada davul zurna, kapalı yerlerde ney ve davul eşliğinde oynanır. Kimileri öbür illerde de bir takım ayrılıklarla oynanan barlar şunlardır: Düz Bar, Ağır Bar, Bar Sekmesi, Tütiye, Mahmudiye, Aşırma (Tek Ayak Bar ), Üç Ayak Bar, Çember Sıçratma (Tik Bar), Bekir-Bengi, Karapürçek, Ters Bar, Tek Tamzara, Çift Tamzara, Sarhoş Barı, Daldalar, Tavuk Barı, Ezingah Deresi, Kars'ın Önü, Durna Barı, Hoşbilezik (Altun Yüzük), Mustafa Barı, Kotan Barı, Can Maral (Göçergin Vurdum), Zencirli Köroğlu, Dur Yerinde (Şüregel Barı), Ardahan Barı, Yayla Barı, Köroğlu Barı, Koçarı Barı, Temur Ağa, Deliloy, Laçın Barı, Papuri (Pağpuru), Sallama, Gülüm Oğlan, Ay Işığı, Bir Gül Ektim, Diz Kırma, Kır-Al, Boyakçının Gelini, Hey-Narı, Kundurayı Mor Boyarlar, Şerbeti Kaldı Tasta, Bu Gelen Nahır mıdır, Sorul, Almalı Dağlar, Senalar, Bizim Bağda, İndim Derede Durdum, Dağdan Kestim Değnek; Karapapak denilen Türkmenlerin oynadığı Terekeme, Ağır Terekeme, Tellice, Lezgi (Hangi), Koloş, Orta Çala, Süsen Sümbül, Kalender, Memmet Bağır, Almadere, Çil Horuz, Düz Yallı, Narı, Şanalım, Kesme; Azerbaycan asıllı toplulukların oynadığı Edilceben Senem , Ceylani, Askerani (Gence), Mirzayi, Kaşengi, Lezgi, Beşacılar, Nez Beri (Naz Barı), Lale, Kuçeler (Köseler), Enzeli, Karabağ, Uzun Dere, Arzuman, Iğdır Yallısı, Sincani (Zengani), Gumurü Yallısı, Gulbi; Doğu Anadolu'dan gelen toplulukların oynadığı Delilo, Koççeri, Göle'nin Düzü, Hay Molo, Nare, Lorke, Gaçke Barı, Kule, Hey Narı, Berzini, Çepik, Hekari gibi halk oyunları oynanmaktadır. Bunların en bilinenleri şöyle oynanır. Lezgi Azeri oyunlarındandır. Tek, ikili, alaca dizi (kadın-erkek), toplu karşılamaz gibi değişik adlar alır. Tek oynandığında "Lezinka" denir. Toplu oynanırsa, yöreye göre Lezgi, Lehuri adını alır. Oyunda erkek kartalı, kadınsa sülünü simgelemektedir. Oyuncular haliz oluşturur, dönerek oynarlar, arada bir durdurulur. Bu sırada oyunculardan biri, kimi kez alanın ortasına fırlayarak özel gösteri yapar. Tek kişilik gösteriler sırasında halkadakiler el çırpmakla yetinirler. Pappuri Yerli oyunlardandır. Oyun sallanmayla başlar, sert hareketlerle hızlanır. Ağırlaşarak ve hızlanarak süren oyunda birden durulur. Kızlar ortaya farlar, elele tutuşup bir kez döndükten sonra yerlerine geçer. Bu kez aynı hareketi erkekler yapar. İlk figürlerdeki sağa sola sallanarak yürüme, küçük bebeklerin yürüyüşünü andırdığından, oyuna bebek anlamına gelen, "pappi"dcn türeyen Pappuri denildiği sanılmaktadır. Üç Ayak Yerli barlardan Üç Ayak , hareketlilik ve çeviklik gerektiren bir oyundur. Oyun sırasında ayaklar üç kez yere vurulur. Üç kez de yerinde sayar. Adım da bu üçlü hareketlerden almıştır. Kızlı-erkekli oynanır. Terekeme Adını Kars'la yerleşmiş bir Türk boyu olan Terekemelerden (Karapapak) almıştır. Terekeme erkeklerinin alınganlığını, yiğitliğini; kadınlarının ise ağır başlı, çekingen davranışlarını yansıtır. Oyun çok ağır bir havada, iki kız oyuncunun, seyircileri ellerindeki mendili başlarına ve göğüslerine götürüp selamlamalarıyla başlar. Döne Erkek ve kadın birlikte oynanan yerli oyunlardır. Genellikle üç kız, dört erkekle oynanır. Ağırdan başlar, gittikçe hızlanır. Oyuncular elele tutuşur, iki adım sağa sekilir, sonra üç adım sola yürünür. Tempo hızlandıkça yürüme ve sekmeler sıçramaya dönüşür. Çökmelere de yer verilerek oyun sürdürülür. Bu sırada türküsü yinelenir: Yar döne, döne, döne N'oldu sevdiğim sene Laçın-Ters Laçın Barı Kızli-erkekli oynanır. Kağızman da oynanan biçimi şöyledir: Oyun sağ ayakta sallanmayla başlar. İki sağ, iki sol yerinde sallanarak yürünür. Ağırdan başlayan oyun git gide hızlanır. Sonra Ters Laçın oynanmaya başlanır. İki sağa yürünür, sallama yapılır. Üç sola çekilir. Yeniden sallama yapılır. Oyun böylece sürer, yalnız erkeklerle oynandığında çökmeler, atlamalar ve daha çevik ha¬reketler yapılır. Ters Laçında ters yönde ilerlendiği için, oyuna bu ad verilmiştir. Türküsü şöyledir Laçın bana laçın bana Destele ver saçın bana Ters Laçinde ise Lohoy lohoy laçıno Dönder gelsin laçıno Kıskanç Bir erkek ve iki kız, tarafından oynanmaktadır. İlkin beraber ve hareketli bir müzikle oyun alanına çıkılır. Sonra kızların her biri bir köşeye ayrılır. Erkek çeşitli hareketlerle kızlara kur yapar ve kıskandırır. Oyunun sonunda kızların ikisiyle beraber erkek pisti terk eder. Koçare Koçare, erkeklerin oynadığı canlı oyunlardandır. Oyuncular kollarını birbirlerinin omuzlarına dolayıp,vücutlarını geriye atarak oynarlar. Koçare adı, göçmek anlamındadır. Koçarenin türküsü şöyledir: Neymin naymın koçarı Niye oldun koçeri Köpekler seni dişler Bekleme gel içeri Paşa Göçtü Kars, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra hareketli ve askeri bir merkez olmuş, halk ordu ile içiçe yaşamıştır. Paşa göçtü, ordunun harekete geçişi ve komutanların uğurlanmasında oynandığından, bu adla anılır. Kızlıerkekli gruplar elele tutuşarak oynarlar. Döndürme Bu oyuna kimi yörelerde döndürme, kimi yörelerde çöğütme denilmektedir. Kızlı-erkekli karşılama biçiminde oynanır. Kızlar ve erkekler iki dizi oluştururarak ve maniler söyleyerek oynarlar: Kızlar Çoban itin gudursun Arkacında sır dursun Eğer seni almazsam Seni yıldırım vursun Erkekler Alma attım yiyesen Şu sepetin göyersen Eğer bana gelmezsen Seni kızken ölesen Kızlar Oğlan bir kara hindi Duvar dibine sindi Toprak başına oğlan Kızlar üstüne güldü Kemal Paşa Atatürk'ün 6 Ekim 1924'te Kars'a gelişinde ezgilenen türkü eşliğinde, kızlı erkekli oynanmaktadır. Türkü şöyledir: Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa Askerin, milletin, devletinle bin yaşa Serfiraz ettin bu kademleri Mes'ut eyledin KARS' a gelmeyi Hoş gelişlerin, bu görüşlerin Tebrik eyleriz, tebrik eyleriz Cephede mitralyöz ayna gibi parlıyor Sarkistan Türkleri sancak elde bekliyor Marş marş askere kurban Marş ileri, dönmez geri Türk'ün askeri, Türk'ün askeri Sağdan sola, soldan sağa Al da bayrağı düşman üstüne Gelenekselleşen bu oyun daha çok milli bayramlarda oynanmaktadır. Oyun sonunda oyunculardan biri gömleğinin içinden bir bayrak çıkararak ortaya fırlar ve oyun biter. Halay Kimi yörelerde oynanan halay Ağrı, Bitlis ve Muş yöresindekilerle büyük benzerlik gösterir. Ağırlama bölümüyle başlayanların ikinci bölümüne hızlı anlamında "yelli" denir. Türkmenler halaylara özellikle barlara "yallı" derler. Bunlar daha çok nanaylarla, yani sözlü olarak oynanır. Üç Ayak, Sarı Seyran, Kürdün Kızı, Şekeroğlan başlıcalarıdır.
  15. _asi_

    Kars halk şairleri ve aşıkları

    Kars bir sınır kenti olarak birçok kültürün etkileşim alanında kalmış, yöreye çeşitli zamanlarda birçok Türk oymağı yerleşmiştir. Bu nedenle çok zengin ve renkli bir folkloru vardır. Türk oymaklarıyla gelen öğeler, yörede yaşanan savaşlar, kıyımlar, doğal olaylar, yaşam koşulları karşısındaki halkın duyguları halk edebiyatı ürünlerine yansımıştır. Aşık edebiyatının yörede çok köklü bir geleneği vardır. XV. Yüzyıldan başlayarak yetişen pek çok ozan Doğu Anadolu Bölgesinde ve Azerbaycan'da etkili olmuştur. Dede Korkut Hikayeleri günümüzde de yaşamakta, aşık toplantıları, atışmaları, halk öykücülüğü canlılığını korumaktadır. Yörenin Türk oymaklarından değişik renkler taşıyan çok zengin bir ortak ürünler dağarcığı vardır. Halk Şairleri ve Aşıklar Altay Türklerinin kam, Kırgızların baksı yada bakşi, Oğuzların ozan dedikleri, halk edebiyatının en eski temsilcileri zamanla değişikliklere uğrayarak. Dede Korkut hikayelerinde Korkut Ata kimliğinde ortaya çıkar. Daha sonra XV. Yüzyıl ortalarında Anadolu Türk Beylerinin saraylarında ozan-çalgıcıların yerini aşıkların aldığı görülür. Kars'ta aşıklık geleneği tüm özellikleriyle günümüzde de sürmekte ve yörede pek çok halk ozanı yetişmektedir. Kars'la, Ramazan'da ve uzun kış gecelerinde ya da eğlence ve düğünde aşıklar, ustalardan ve kendilerinden deyişler çalıp söyler, halk Öykülerini anlatır, atışmalar düzenler, muammalarla birbirlerini sınarlar. Bu toplantılarda Dede Korkut Hikayeleri yanında, Aliyar, Cihan Abdullah, Asuman ile Zeycan, Arzu ile Kamber, Kerem ile Aslı, Latifşah, Kiziroğlu, Saraçoğlu, Yaralı Yusuf gibi halk öyküleri anlatılır, dersler çıkartılır. Şiirleri günümüze ulaştırabilmiş eski aşıklarımızdan bazıları şunlardır: Toruni (Deruni) XVII. Yüzyıl da yaşadığı sanılmaktadır. Aruzla da şiirler yazmış, bunlarda Deruni, deyişlerde 'Toruni takma adını kullanılmıştır. l628'de doğduğu bilinmektedir. Abaza Mehmet Paşa ile Şemsi Han arasındaki mücadeleyi anlattığı tarihsel destanı günümüze ulaşmıştır. Yöre cönklerinden bir deyiş şöyledir: Güzel köy kahrı Yandırma dehri Ver içem zehri Senin aşkına Gel geçme yandan Olmuşam benden Bezmişem candan Canın aşkına Dede Kasım XVII. Yüzyıl sonları, XVIII. Yüzyıl başlarında yaşadığı sanılmaktadır. Dikmelaş'lıdır. Azerbaycan ve Türk halk ozanları, o dönemde Dede Kasım'ı usla saymıştır. Yaşamı söylencelere konu olmuştur. Bir görüşe göre Dede Kasım, Tufarganlı Abbas, Kurbani ile Peri, Tahar-Mirze, Cihan ile Abdullah, Yaralı Masum, Aliyar, Mehdi Bey, Ali Kağan gibi türkülü hikayelerin tümünün düzenleyicisidir. Dede Kasım'ın bir deyişi şöyledir: Deli gönül ne yanarsın oda sen Billah bundan hergiz sanga yâr olmaz Bi ve fanın özü nedi® sözü ne Bi ve fada gayre i namus ar olmaz. Nazar eyle gör bu dünya nicedi® Kimi bezirgândı® kimi hocadı® Serv ağacı her ağaçtan ucadı® Aslı yokdu® budağında bâr olmaz Aşık Tüccari (1720-1805?) Selim'in Tiknis (Büyükdere) köyünden Bektaşi halk ozanıdır. Yaşamı üzerine fazla bilgi yoktur. Döneminde baş aşık sayılmıştır. Yaralı Mahmud İle Mahbut Han, Zohre Han, Eşref Bey yaygınlaştırdığı halk öykülerinin dendir. Cönklerde şiir ve destanları vardır: Aşağıdaki dörtlük Kağızman'daki bir cönkten alınmıştır: Hicren orağında gam köşesinde Geldi dert benimle imtihan oldu Yığıldılar hicran seyircileri Açıldı bir dükkan, bir divan oldu. Aşık Şenlik (1850-1913) Karapapak oymağındadır. Asıl adı Hasan'dır. Çocukluğu çobanlıkla geçmiş, yörenin ünlü saz ve söz ustalarından ders almıştır. Revan'daki bir düğünde kendini çekemeyen aşık ve hanlarca ağıllandığı? söylenir. Kimi Azeri ozanları yanında Köroğlu, Dadaloğlu, Karacaoğlan etkisinde kendine özgü bir şiir geliştiren Aşık Şenlik, Doğu Anadolu ve Azerbaycan'da ünlüdür. Şiirlerinde doğa, aşk, yaşam, ölüm, yiğitlik yanında din ve tasavvuf konularına da yer vermiştir. Ya¬şanan olaylardan esinlenerek düzenlediği Latifşah, Sevdakar, Salman Bey hikayeli halk türkülerinin tüm özelliklerini taşımaktadır. İsmail Aşıkoğlu 1938'de öykülerinden Sevdakâr'i, yaşam öyküsü yanında şiirlerinden örneklerle yayınlamıştır. Aşık Şenlik'le ilgili en kapsamlı çalışma Ensar Aslan'ın 1975'te yayınladığı Çıldır'lı Aşık Şenlik adlı kitabbıdır. Aşığın ünlü bir deyişinden bir bölümü şu şekildedir: Havayı, hevese ciğerini yakma Erenler verdiği köze yazıhtır Her gördüğün mahbub dilbere bakma Sorarlar hesabı gözden yazıhtır Sefil Şenlik beyan etti işarı Bize taksim erenlerin erkanı Her yerde biler mi şeref bostanı El gadrin bilmesse sözen yazıhtır Kağızmanlı Hıfzı (1893 1918) Asıl adı Recep olan Kağızmanlı Hıfzı, Mevlevi'dir. Medrese öğrenimi görmüş, köy imamlığı ve çiftçilik yapmıştır. Kağızman'da bir Ermeni soykırımında şehir olmuşt ur. 15 yaşlarında şiir söylemeye başlayan Hıfzı'nın dizelerinde duygusal öğeler ağır basar. Genç yaşta ölen amca kızı Ziyade için söylediği ağıt ünlüdür. Koşma, semai, destan türünde yazdığı otuz deyişi Kağızmanlı il Recep Hıfzı adlı kitapta toplanmıştır. Amca kızı Ziyade için yazdığı ağıttan iki dörtlük Emmim kızı aç kapıyı gireyim Hasta mısın halin hatrın sorayım Susuz degil misin bir su vereyim Çaylarda çalkalanan sellerin hani Yatarsın gaflette gamsız kaygusuz Nini balam nini kalma uykusuz Hem garip hem çıplak hem aç hem susuz Felek fukarası malların hani Aşık Avâsl (1886-?) Sarıkamış'ın Oluklu köyündendir. Asıl adı Hüseyin YİĞİT'tir. Deyişlerinde yöre yaşamını. Sarıkamış'ta yapılan savaşları, halkın çaresizliğini dile getirmiştir. Bunlar içinde Birinci Dünya Savaşı sonrasında yazdığı Sarıkamış destanı ünlüdür. Destandan iki dörtlük Canlar figan eder koyma yasında Dağlar aciz kaldı fırag sesinde Nehameler herap oldu pasında Kars'ı gören ne verana yetişsin Tozanh'da kalabalık tutuştu Ahlı selim köye velvele düşsün Göçün önü Olukluya yetişsin Şimdi görün ne tayına yetişsin. Murat Çobanoğlu (1940 - 2005) 1940 YILINDA Kars istasyon mahallesinde doğmuştur. Küçük yaştan beridir aşıklıkla iç içe yaşadı. Babası da Kars'ın ünlü aşıklarından Gülistan ÇOBANOĞLU ve aynı zamanda Murat ÇOBANOĞLU' nun ustasıdır. İlk olarak 1967 yılında Konya Aşıklar Bayramında genç yaşında birinci olunca, tüm Türkiye'de ad aldı. Bu arada çeşitli etkinliklere katıldı. Yurt içi ve yurt dışı turneleri oldu. Hepsinde birbirinden güzel başarılar kazandı ve namı iyice yayıldı. 1990 yılında Kültür Bakanlığı'nda Devlet Sanatçısı unvanını alarak şu anda sanatı sürdürmektedir. Evli ve 4 çocuk babasıdır. Kars'ta ozanlar kahvesinin sahibidir. Halen en başarılı aşıklarımız arasındadır. Murat ÇOBANOĞLU’ nun ilk iki eseri (bestesi) aşağıya çıkarılmıştır. Bir fendile geldi geçti Kiziroğlu Mustafa Bey Hışmı dağı deldi geçti Kiziroğlu Mustafa Bey Bir beyin oğlu zor beyin oğlu. Vay ben ona eş olaydım Anadan onbeş olaydım Keşke ondan kardeş olaydım Kiziroğlu Mustafa bey Bir beyin oğlu zor beyin oğlu Bir atı var ala paça Mecel vermez kırat kaça Az kaldı ortamdan biçe Kiziroğlu Mustafa bey Bir beyin oğlu zor beyin oğlu Hay edende haya teper Huy edende huya teper Köroğlu’ nu Suya teper Kiziroğlu Mustafa bey Bir beyin oğlu zor beyin oğlu SEVDİĞİM YAR Sevdiğim yar bana göndermiş name Rüzgar dokunmamış dal ister benden Bir lezzet olması demiş dadında Hiç arı görmemiş bal ister benden Nerden alayım nerden bulayım Ne bir ağacım var nede bir bağım Ne bir yuvam vardır nede otağım Ne bir sedirim vardır nede konağım Al kumaş içinden şal ister benden Nerden alayım nerden bulayım Kaşları karadır kipriyi oktur Feleye karşılık oyunum yoktur Bir kuzu bulamam koyunum yoktur Yinede bir sürü mal ister benden Nerden alayım nerden bulayım ÇOBANOĞLU derki iz bula bilmem Kışın çok ararım yaz bula bilmem İnsanlarda doğru söz bula bilmem Yalan söylemeyen dil ister benden Nerden alayım nerden bulayım Kars'ın yetiştirdiği günümüz aşıklarından bazılarının doğum tarihleri ve mahlasları şöyledir: Şeref Taşlıova (1938-Taşlıova), Murat Çobanoğlu (1940-2005), Mevlüt İhsani (1928-İhsani), Sefer Taşkıran (1942-Firgani), İsmail Cengiz (1928-Azeri), Nuri Çırağı (1949-Çirağı), İhsan Deniz (1930-Şahbazoğlu). Ayrıca Arif TELLİOĞLU, Orhan KARADAĞOĞLU, Maksut FERYADI, Emrah NAROĞLU, Ali Rıza EZGİ, Mürsel SİNAN, Önder ERDAĞI ve Günay YILDIZ ilin önemli aşıklarındandır.
  16. _asi_

    Kars seyirlik oyunları

    Orta oyunları Kars, köy seyirlik oyunları ve ortaoyunları açısından da çok zengindir. Kına gecelerinde, düğünlerde oyuncular becerilerini sergileyerek seyircileri güldürürler. Tiyatronun temeli sayılan köy seyirlik oyunları, köylerde toplantıların, eğlencelerin en zevkli bölümleridir. Kervan Oyunu, Deve Oyunu, Köşe Oyunu, Yüzük Oyunu, Aşık Oyunu, Yaş Oyunu, Hortlak Bezeme, Harembaşı Oyunu, Yayık, Pişik bu oyunların başlıcalarıdır. Yörede, bir köyden öbür köye (oğlan evinden kız evine) gelin almaya giden oğlanın yakınlarına "atlı" denir. Bu oyunlarda da en güç roller atlılarındır. Kervan Oyunu Seyircilerin çevirdiği alana önce, koyun postu giymiş, yüzünü isle karartmış, başına da papak (başlık) geçirmiş kervancı gelir. Yanında iki de adamı vardır. Tipiye yakalanmış ve köye sığınmıştır. Muhtarı sorar. Kız. tarafından biri ayağa kalkarak, muhtar olduğunu söyler. Kervancı atlılardan birini göstererek, "hele şu sandalyeyi ver de önce oturayım, uzak yerden geliyorum, çok yorgunum, sonra konuşalım" der. Gösterilen atlı sandalye olur. Kervancı üstüne oturur. Sonra "bu gece bizi köyünüzde konuk eder misiniz?" diye sorar. Muhtar öbürlerine danışarak kalabileceklerini söyler. Kervancı, önce hayvanların evlere dağıtılmasını ister. Aklına gelen hayvanları sayarken, muhtar demesin ki ortada hayvan varmış gibi "bir eşeğim var, bir katırım var, bir ayım var, itim var" diye atlılara dağıtır. Kervancıyı da kendi evine götürmek üzere yanma alır, alandan alır. Bir süre sonra ya da düğün birkaç gün sürdüğünde ertesi gece, kervancı alana girer, muhtara teşekkür eder. "Siz bize çok iyilik ettiniz, havalar düzeldi, yola koyulalım, hayvanlarımı toplamaya geldim. Hepsini seslerinden tanırım. Hele ararsın bakalım eşeğim. Bakayım horozum da bir karışıklık olmasın sonra" der. Atlılar hayvan sesi çıkarır. Kimi kez de "bu benim kendimin sesine hiç benzemiyor" diyerek atlıları güç durumda bırakır. Gülüşmelerle oyun sona erer. Aynı oyun yörede Köse Oyunu adıyla da bilinir. Körüyü Gapa (Körüğü Kapa) Bu oyun da düğünlerde oynanır. Oyun bir kalaycı, iki de çırakla oynanır. Yüzleri kömürle karartılmıştır. Kalaycı, keçi kılından sakal takar, çırakların elinde birkaç bakır kap, bir buçuk metre uzunluğunda bir sopa ve bir kaç kalaycı aracı vardır. İzleyicilere kalaylanan kapları olup olmadığını sorarlar. Olumlu yanıt alınca usta çıraklara döner: "haydi oğullar getirin körüğü kuralım" der. Atlılardan biri körük olur. Çıraklar onu apar topar getirip ortaya oturtur. Oyunlar gelinin onuruna yapıldığından eğlencelerde atlılar karşı çıkamazlar. Kalaycı çı¬rakların yardımıyla elindeki sopayı ortaya gelen atlının ceketinin sağ kolundan sokar, sol kolunda çıkarır. Çırağın biri adamın arkasına geçerek sopanın iki ucundan tutar, bir körükmüş gibi sağa sola sallamaya başlar. Ağzından da körük gibi ses çıkarır. Öbür çırak kapları siler, usta da kap kalaylıyormuş gibi yapar. O sırada bir kişi hızla alana girer ve: "usta ne durursun, baban öldü, hadi gidelim" der. Usta aldırmaz: "adam sende boşver, zaten çok yaşlıydı, çok kötüydü" di¬yerek işi sürdürür. Aynı kişi az sonra koşarak yine gelir: "usta anan da öldü" der. Usta yine aldırmaz "aman sende galmağal (kalabalık) eyleme, o zaten karımla geçinemezdi, çek körüğü" diyerek aldırmaz. Haberci sonuncu gelişte karısının öldüğünü söyleyince usta dövünmeye başlar: "Hayvah hay" der, "şimdi evim yıkıldı". Kendi saçıymış gibi körük olan atlının saçını yolar. Çıraklara "hele toplayın hacatı (araçları), kapayalım körüğü nefes almasın" deyip doğrulur. Körüğün ağzını kapatıyormuş gibi hazırlanarak ocak kurumunu adamın ağzına yüzüne sürer. Pisik En yaygın oyunlardandır. Pisik, yerli ağzında kedi demektir. Erkeklerden bir gün önce eve getirdiği eti karamanın yediğini öğrenir. Karısı ise "Eti pisik yedi" der. Kadın kocasını görmüyorrnuş gibi yaparak pisik türküsünü söyler ve oynar: Tandıra koydum bacayı Üstüne Örttüm keçeyi Tez getir yarın acayı Han harabın kedisi Ev harabın kedisi Kocası türküye katılır Böyle yüzsüz olur mu ? Pisik de hırsız olur mu? Kedi de değil kendisi Kadın duymamışcasına türküsünü sürdürür. Oyun bu şekilde karşılıklı türkülerle devam eder. Çocuk Oyunları Yörenin çocuk oyunları, diğer yörelerdeki oyunlara benzer. Çocuklar büyüklerin oyunlarına da katılır. Aşık Oyunu, Yüzük Oyunu değişik adlarla Kars'la da görülür. Yüzük Kimde? oyuna da bunlardandır. Yüzük kimde Oyuncular bir dizi oluşturur. İçlerinden biri ebe olur. Tüm oyuncular arkalarını dönerek gözlerini yumar. Ebe elindeki kemerle dizidekilerden birinin eline vurarak "yüzük kimde" diye sorar. Eline vurulan kuşkulandığı kişiyi gösterir. Ebe bu kez onun eline vurarak yüzüğün kimde olduğunu sorar. Sonunda yüzüğü bulan ebe olur. Ebe de onun yerine geçer. Oyun böylece sürer.
  17. _asi_

    Kars ekonomisi

    Kars ilinin ekonomisi tarım hayvancılık ve ormancılığa dayanır. Faal nüfûsun % 85’i bu sektörlerde çalışır ve gayri sâfî millî hâsılanın % 60’ı bu sektörlerden elde edilir. Sanâyi turizm ve ticâret sektörü yeni yeni gelişmektedir. TARIM : Tarla tarımından sağlanan ürünler sınırlıdır. İklim şartları tarla tarımını engeller. Kağızman Tuzluca’da pamuk şekerpancarı fasulye ve fiğ ekilir. Sebzecilik ve meyvecilik ileri değildir. Meyve olarak en çok elma yetişir. Kars ilinde buğday arpa şekerpancarı pamuk ve az miktarda tütün yetişir. HAYVANCILIK : Kars ilinde hayvancılık tarla tarımından önce gelir. Geniş mera ve çayırları ve buradaki zengin bitki örtüsü hayvancılığın gelişmesine yol açmıştır. İl topraklarının % 70’ini kaplayan mer’a ve çayırlarda hâlen mevcut olan hayvan potansiyelinin en az 10 mislini beslemek mümkündür. Kars en çok sığır besleyen ildir. Canlı hayvan ticâretinin merkezidir. ORMANCILIK : Kars ili orman bakımından müsait olmasına rağmen orman varlığı zengin değildir. İl topraklarının ancak yüzde dördü ormanlarla kaplıdır. Orman ve fundalık saha 100 bin hektara yakındır. Ormanlarda daha çok sarıçam ladin ve kızılağaç bulunur. Bu ormanlardan yaklaşık 75.000 m3 sanâyi odunu elde edilir. MADENLERİ : Kars ilinde tuz arsenik asbest manyezit alçıtaşı perlit kaynakları tesbit edilmişse de yalnız tuz kaynakları işletilmektedir. SANAYİ : Sanâyi sektörü son senelerde gelişmektedir. Başlıca sanâyi tesisleri şunlardır: Çimento Fabrikası Et Balık Kurumu Kombinası Sümerbank Ayakkabı Fabrikası Yem Fabrikası İplik Fabrikası Un Fabrikası Deri İşleme Fabrikası Karset sucuk ve Pastırma Fabrikası ve Tuğla Kiremit Fabrikasıdır. ULAŞIM : Havaalanı yoktur. Demiryolu mevcuttur. Hergün Haydarpaşa-Kars arasında karşılıklı ekspres ve haftada dört gün posta seferleri yapılır. Kars’la Malatya Adana ve İskenderun arasında da tren seferleri vardır. Demiryolu Kars’tan sonra Rusya’ya girer. Kars Sarıkamış ve Selim istasyonları mevcuttur. Karayolu bakımından Trabzon-Gümüşhane-Erzurum-Kars yolu ile Karadeniz’e bağlanır. Ankara-Sivas-Erzincan Erzurum yolu Kars’ın Karakurt mevkiinde ikiye ayrılır. Bir yol Kars’a ve Rus sınırına gider. Diğer kol Iğdır-Doğu Bayezid-İran sınırına ulaşır. Bu yollarla hem doğu hem de batı bölgelerine bağlanır.
  18. _asi_

    Kars bitki örtüsü

    Kars'ın doğal bitki örtüsü yükselti ve iklim özelliklerine göre şekillenmiştir. Doğu Anadolu'nun kuzeyine yerleşmiş bulunan bu yüksek plato, aslında doğal orman alanı içerisindedir. Doğal orman sınırlarının oluşmasında birinci derecede rol oynayan nemlilik oranı ilde Doğu Anadolu ‘nun diğer bölümlerine göre daha yüksektir. Nemlilik oranına bağlı olarak ormanların doğal alt sınırı yükselmektedir. Orman alt sınırı Kars'ta 1800-1900 m'den başlamaktadır. Kars yöresinin diğer bir özelliği de bitki örtüsünün doğal üst sınırı çok yükseklere çıkabilmesidir. Bölgede ormanlar 2800 m'ye kadar çıkabilmektedir. Yurdun bir başka yerinde ormanların bu kadar yükseklere çıktığı görülmemektedir. Bugün Kars ilinin büyük bir bölümü ormanlardan yoksun bulunmaktadır. Asırlardır süren olumsuz insan etkileri sonucu, iklim ve yükselti nedeniyle zaten fazla zengin olmayan doğal bitki örtüsü yer yer bütünüyle ortadan kalkmıştır. Yine de Sarıkamış ve çevresinde yoğun sarıçam ormanları görülmektedir. Kağızman çevresinde soğuk kışlara uyum sağlamış meşelere de rastlanılmaktadır. İlde dağların zirvelerine yakın kesimlerinde yer alan bodur algin bitki toplulukların kapladıkları alanları saymazsak, kalan kesimler soğuk bozkır kapsamına girer. Soğuk bozkır alanlarında kar 5-6 ay sürekli olarak toprağı örter. Erime ancak Nisan ortalarından itibaren başlar ve yavaş yavaş Mayıs ortalarına, bazı kesimlerde ise Haziran sonlarına kadar sürer. Kar örtüsünün altında kalan çayır bitkileri karın erimesiyle birlikte hızlı bir gelişme içerisine girer. Kısa zamanda her taraf çayır ve otlaklarla kaplanır. Bu çayır ve otlaklar ise hayvancılık açısından önemli bir imkan sağlamaktadır.
  19. _asi_

    Kars iklimi

    Kars Doğu Anadolu Bölgesinin en soğuk bölgesinde yer alır. İlde 'Doğu Anadolu yüksek yayla iklimi' görülür. Kars'ta kışları uzun ve sert, yazları ılımlı hatta serince geçen bir iklim vardır. Burası Türkiye'de soğukların en bariz olduğu ve uzun sürdüğü yerlerdendir. Bu durumun temel nedenleri; yüksek dağ sıralarıyla denizlerin ılımanlaştırıcı etkisinden ayrılması, yüksekliğin fazla olması, Kış mevsiminde Büyük Asya Kara Kütlesi üzerinde yerleşen soğuk ve ağır hava kütlesi (Sibirya yüksek basınç merkezi) nin buraya kadar sokulmasıdır. Bütün bu faktörler Kars ikliminin temel karakterini belirler . Kars yöresi iklimi üzerinde etkili olan başlıca iklim elemanları; sıcaklık, basınç ve rüzgar, nem ve yağıştır. Sıcaklık Merkez ilçede yapılan ölçümlere göre yıllık sıcaklık ortalaması 6.30 C dir. İl genelinde kış dönemi Ekim ayı ortalarında başlamakta ve Mayıs ayının ortalarına kadar sürmektedir. Merkez ilçede aylık ortalama sıcaklık Ocak ayında en düşük düzeye düşer. Bu ayın sıcaklık ortalaması -11,6 0 C dir. Kars'ta en soğuk geçen aylar Aralık ve Ocak, en sıcak geçen aylar ise Temmuz ve Ağustos' dur. Sıcaklık ortalaması yaz aylarında bile 17 0 C nin biraz üstüne çıkmaktadır. Yıl içerisinde donlu gün sayısı 160'ı bulur. Kışın sıcaklığın –40 0 C nin altına düştüğü dahi görülmektedir. Erken başlayan kış geç biter. Kısa bir ilkbahardan sonra gecelerin serin fakat gündüzlerin 30 0 C nin üzerine çıkabildiği bir yaz mevsimi gelir. Bu mevsimden sonra kısa bir sonbahar yaşanır. İlde ilkbahar ve sonbahar gibi ara mevsimler hemen hemen yok gibidir. Kars'ta en yüksek sıcaklık Temmuz ayında 34,80 C olarak, en düşük sıcaklık ise Ocak ayında -39,60 C olarak gerçekleşmiştir. Basınç ve Rüzgarlar Kars ili genellikle basınç bakımından kışın Sibirya üzerinden gelen yüksek basıncın, yazın ise Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi üzerindeki alçak basınç sisteminin etkisi altındadır. Sekiz senelik basınç ortalaması 820,1 milibar, en düşük basınç 800 milibar , en yüksek basınç ise 833,8 milibardır. Ortalama rüzgar hızının 2,0 mlsn olduğu Kars'ta egemen rüzgar yönü, yıl içinde toplam 2559 kez esen güneybatıdır(Lodos). Bunu kuzeydoğudan esen Poyraz ve güneyden esen Kıble rüzgarları izlemektedir. Merkez ilçede en hızlı rüzgar saniyede 35,7 m hızla esen batı ve kuzeybatıdır. Üçüncü sırada ise kuzeyden esen Karayel gelmektedir. Nem ve Yağış Kars'ta 32 senelik değerlere göre senelik ortalama nem %67 olup, kış aylarında nemin %100 olduğu dahi görülmüştür. Nem oran yazın ise nadiren %2' ye kadar düşer. Bütün mevsimlerde bulutluluk oranı fazladır. 35 senelik ortalama değerlere göre bir yıl içerisinde 71 gün açık, 214 gün bulutlu, 80 gün ise kapalıdır. 35 yıllık gözlemlere göre toplam bulutluluk süresi 10 üzerinden 5,1'dir. Kars'ta egemen olan yüksek basınç alanı ilin fazla yağış almasına engel olur. Kars'ta kış aylarının oldukça düşük sıcaklıkta geçmesine karşın Kars'ın bu dönemde az yağış alması bu nedene dayanmaktadır. Bu arada bölge alanının bozuk yapısı ilin aldığı yağışları da etkiler. Zira ilde görülen yağışlar hava kütlelerinin yer kabartılarına ve daha çok dağlara çarparak yükselmesi sonucunda oluşan yağışlardır. Çok kısa süren ilkbahar ve yaz aylarında ise bölgede oraj (sele yol açan yağış hareketi) ile birlikte konvektif yağışlar da oluşmaktadır. Merkez ilçede yıllık yağış ortalaması 527,7 mm'dir. Merkez ilçeye en az yağış Aralık ve Ocak aylarında , en çok yağış ise Mayıs ve Haziran aylarında düşmektedir. Yağışların mevsimlere göre dağılışı incelendiğinde hemen hemen kurak mevsim yoktur. İl genelinde en fazla yağış ilkbahar aylarında görülmektedir. Yağışın aylara göre dağılışı Ocak ayında 27,4, Şubatta 30,0, Martta 29,8, Nisanda 44,7 , Mayısta 89,8, Haziranda 78,9, Temmuzda 56,5, Ağustosta 46,2, Eylülde 31,4, Ekimde 39,8, Kasımda 50,7, Aralıkta 23,9 mm'dir. 38 senelik ortalamalara göre senenin 43 günü yağışlı geçer. Yılın ??? günü karla kaplıdır. Şimdiye kadar kaydedilen en yüksek kar kalınlığı 120 cm'dir. Senenin yaklaşık 181 günü donlu geçer. Kış ayları genellikle sislidir. İlkbahar ve sonbahar aylarının ise 5-6 günü sisli geçer. 38 senelik değerlere göre yıllık sis ortalaması 30 gündür. Kars İlinde karasal iklim görüldüğünden gece soğuma nedeniyle kırağı olayı sık sık görülür ve Eylül ayından Haziran ayına kadar devam eder. Aynı nedenlerden dolayı çiğ olayı da sık görülür. Ortalama nem oranı 54 yıllık gözlemlere göre Kars'ta ortalama nem oranı % 70 dir. En nemli aylar Kasım ve Aralık aylarıdır. Kasım ayında %76 olan nem, en az nemli ay olan Eylül'de % 61'dir. Bu rakamlara bakarak Kars'ın nemli bir il olduğu söylenebilir.
  20. _asi_

    Kars akarsuları

    Kars ili toprakları bütünüyle Hazar Denizi ana havzasında yer alır. İl topraklarından çıkan suların büyük bir bölümü Aras ırmağı aracılığı ile Hazar denizine gider. İlin en önemli akarsuları Aras ırmağı ile Arpaçay ve Kars Çayıdır. Aras Nehri Bingöl'den kaynağını alıp,yukarı Pasinde sağdan ve soldan gelen birçok dereler katılarak Pasin suyu adıyla Çobanköprüsünden sonra aşağı Pasin'e girince Aras (Araz) diye anılan bu ırmak Kars ilinde Zivin suyu ile Kötek- Bayam suyunu soldan ve Şahyolu dağlarından gelen dereleri de sağdan alarak Arpaçay ile birleştikten sonra çok büyümüş olarak sürmeli çukuruna girer. Iğdır önünde saniyede Nisan'da 180- 200, Mayıs'da 140, Haziran'da 50, Temmuz ve Ağustos aylarında 20-25 metreküp su akıtır. Hazar denizine dökülmeden önce Aras Arpaçayını soldan; Balıklı gölden çıkıp Beyazıt ovasından gelen Sarısuyu sağdan alıp Nahcıvan ve Alınca çaylarını, soldan Kötürheydan gelen Kızılçayı, Behreşan boğazından gelen suyu dağdan alarak Karaboğaya geçer. Kura (Kür) nehrine kavuşur. Aras ırmağı Kars ilinde donmadan akan yegane sudur. Bunlardan başka Karasu, Kağan çayı, Acı çay ve Digor çayı önemli akarsulardır. Arpaçay Çıldır gölü doğusundaki Bingöllerdeki Hozu ile kızılkilise sularının beslediği Arpa gölünden çıkar. Soldan üç küçük kol aldıktan sonra güneye dönüp Dedekorkut kitaplarında anılan Cızıgların güneyinden gelen suyu da alıp, Gümrünün 4 Km batı yanından geçer. Elegez'den gelen suların birleştiği Karakilise çayını soldan alarak büyüdükten sonra Başşuragel altında Kars çayı ile birleşir. Bundan sonra Başgedikler çevresinde derin yataktan akarak meşhur Ani şehrini Güney- Doğu ve güneyden çevirerek Digor'dan gelen Karabağ suyunu da sağdan alıp,Tekelibağ önünde Aras nehrine katılır. Kars Çayı Allahuekber sıradağlarının soğanlıdağ yolundaki Yaycı ve Kırkpınar yaylalarından kaynağını alan Sarıkamış suyu ile Kızılçubuk suyu Çatak köyü önünde birleştikten sonra Selim ilçesi altında en uzun yaylacıktan gelen dereleri de alarak Kireçhane boğazından Kars'a girer. İlkbahar ile bol yağmurlu zamanlarda şehrin doğusundaki Kurtkale düzeyinden gelen Darboğaz suyunun şehrin ortasındaki iki arktan alarak Taşköprüden itibaren 8 Km kadar süren Kaleboğazı ve Dereiçi kalesi boğazından geçer. Bundan sonra Kars Çayı Berdik deresi ile Cilavuz (Susuz) suyunu alır ve Ağcalar köyü altında yeniden derin boğaza girer. Karaurgan köyü suyunu soldan aldıktan sonra Şahnalar köyü üçüncü boğazdan yani Camışlı boğazından Güneydoğuya dönerek Akyaka ilçesinin Aslanhane köyü altından Arpaçayına kavuşur.
  21. _asi_

    Kars coğrafi yapısı

    Yer Şekilleri İl alanında, aşınmış yuvarlak tepecikler ve sönük biçimler yaygındır. Volkanlardan çıkan lav ve küllerin çevreye yayılması sonucunda geniş yaylalar ve ovalar durumunu almıştır. Dik yamaçlara ve çıplak kayalıklara sadece vadi içlerinde rastlanılabilir. Platolar Akarsu vadileri boyunca sıralanan ovaların arasında yer alan Kars Platoları, Kars şehrinin % 51'ini oluşturmaktadır. Çok geniş ve dalgalı olan platoların bazı kesimlerinde küçük düzlükler ve çöküntü gölleri bulunur. Kars Platoları, Sarıkamış'ın hemen güneyinden başlayarak, doğuda Arpaçay vadisine, kuzeyde Başgedikler düzlüğüne dek uzanır. Platonun Sarıkamış'ın güney ve doğusuna düşen kesimleri ormanlarla kaplıdır. Basa dön Kars Platoları, Aras Vadisi'ne doğru alçalır. Plato doğuya ve kuzeydoğuya doğru genişler ve yükselti hızla artar. Kars platolarının genel yükseltisi 1500-2000 m. arasındadır. Kalın bir toprak tabakası ve volkanik tüflerle kaplıdır. Düzenli bir sıra oluşturan Allahuekber ve Yalnızçam Dağları ile Kısır Dağı, Kel Dağ ve Akbaba Dağı'nın dorukları dışında kalan kesimlerde, çeşitli yükseltilerdeki platolar uzanmaktadır. Çöküntü olanlarının tabanlarında ve akarsu vadilerinde yer alan plato düzlükleri genellikle geniş otlaklarla kaplıdır. Bu bölge “Erzurum-Kars Yaylası” adı ile anılır. Bu yayla, yüksek ve hafif dalgalı alanların biraraya gelmesi ile oluşmuştur. Ovalar Türkiye'de yüksek ovalara en ilginç ve en güzel örnek olarak Kars'taki ovalardır. Arpa ve buğday yetiştirilen ovalarda, son yıllarda sulamanın da ön plana çıkması ile şeker pancarı da önemli ürünler arasına girmiştir. Kars ovası Allahuekber Dağları ile Sarıkamış-Kars Platosu arasındaki doğuya doğru açılan büyük çöküntü oluğunda yer alır. Yükselti ve topografya nedeni ile Kars Ovası'nda arpa ve buğday dışında tarım ürünleri pek yetişmez. Bunda sulamanın yetersizliği de önemli bir etkendir. Kars Ovası'nın yüzölçümü 2500 m2 olup, bu alan ile Doğu Anadolu bölgesinin en geniş ovasıdır. Ova il yüzölçümünün %19'unu oluşturmaktadır. Basa dön Dağlar İl toprakları yüksek dağlarla kuşatılmış ve genelde batı-doğu doğrultusunda uzanan akarsularla derin biçimde yarılmış geniş bir plato niteliğindedir. Kuzey kısımlarını Kabak, Kısır ve Akbaba dağları engebelendirir. Doğu kesimini engebelendiren Dumanlı Dağı (2699 m) ildeki başlıca yükseltiler arasındadır. Güney kesimlerini ise Karasu – Aras Dağlarının uzantıları teşkil eder. İl topraklarının orta kesimi Erzurum – Kars platolarının doğu kesimini kapsar. Bu dalgalı düzlüklerin yükseltisi 2000 – 2200 m' yi bulduğundan çevredeki dağlar pek yüksek görülmez. Ova denilebilecek düzlüklere yalnızca Kağızman yöresindeki Aras Irmağı vadisinde rastlanılır. Doğu Anadolu'nun diğer yörelerine göre yer şekilleri az çok farklılıklar gösterir. En sönük şekilli yöresi burasıdır. Çıkan lavlar ve küller etrafa yayılarak çukur yerleri doldurmuş, böylece yer şekillerinin sade bir görünüm kazanmasını sağlamıştır. Bu nedenle Kars yöresi geniş ve sade şekilli hatta tek tür görünüşlü yaylalar ve ovalar halinde serilir. Kars yöresi her yerden ziyade ovaları, yaylaları hatta dağların tepesine kadar olan yerleri bile kalın bir toprak örtüsüyle kaplıdır. Bütün bu özellikleri yanında önemli dağları şunlardır: Sarıkamış'ın güneyinde Çamyazı'ya doğru uzanan Süphan Dağı(2909 m)-en yüksek noktasına Ziyaret Tepesi denir-, Allahuekber Dağları üzerindeki Allahuekber Tepesi (3120 m), Kars ovasının yakınlarında uzanan Ağadeveler Dağı (2423 m), Hacıhalil Dağı (2366 m), bu dağın kuzeyinde yer alan ve Kars şehrinin içme suyunun karşılandığı Borluk Dağı (2450 m), Arpaçay vadisinin güney kesimlerindeki Tarhan Dağı (2617 m), Çıldır Gölü yakınlarındaki Kısır Dağı ki, bu dağın yüksek kesimleri iki çataldır. Bunun Kars'a bakan kısmına Hacı Galo Dağı (2944 m), Çıldır'a bakan kesimine Zuzan Dağı (3197 m) denir. Bunların yanında, Kars'ın kuzeydoğusunda Yağlıca Dağı (2970 m), Sarıkamış'ın güneyinde ise Aladağ (3134 m) yer alır.İl alanında, aşınmış yuvarlak tepecikler ve sönük biçimler yaygındır. Volkanlardan çıkan lav ve küllerin çevreye yayılması sonucunda geniş yaylalar ve ovalar durumunu almıştır. Dik yamaçlara ve çıplak kayalıklara sadece vadi içlerinde rastlanılabilir.
  22. _asi_

    Kars içme ve kaplıcaları

    Kars ili şifalı sular bakımından zengindir. Ancak ildeki bu değerlerden yeteri kadar yararlanılmamaktadır. Kars'taki şifalı suların çoğunda tesis bulunmamaktadır. Bu kaynaklar arasında Kağızman'daki Kötek kaplıcaları, Aktaş ve Kızıltaş kaplıcaları ve Akyaka kaplıcaları önde gelmektedir. Sarıkamış'taki Karaurganlı İçmesi, konaklama yerleri ve içmeleri bulunan şifalı bir kaynaktır. Made suyu özellikle mide rahatsızlıklarına iyi gelmektedir. Susuz'daki çermik ise romaztizmal hastalıklara iyi gelmektedir. Akyaka kaplıcaları ise bakımsızlıktan dolayı kullanılamamaktadır. Akyaka Kaplıcaları Bölgenin tek kullanılan kaplıcası olan Akyaka kaplıcaları Akyaka yerleşim merkezinin yaklaşık 1 km. doğusunda yer almaktadır. Havuzların açıkhava havuzu olması nedeniyle ancak yaz aylarında kullanılmaktadır. Susuz Kaplıcaları İlçe merkezinin 2 km. yakınında dere içerisinde, üzeri açık bulunmaktadır. Suyu sıcaktır. Kağızman Kaplıcaları Kars – Kağızman yolu üzerinde, il merkezine 65 km. uzaklıkta morpet boğazındaki içme suyu, hazımsızlığı çok iyi gelmektedir. Ayrıca Kötek kapalı kaplıcaları da cilt hastalıkları ile romatizmal ağrılarda etkili olup, suyu oldukça sıcaktır. Selim Dölbentli Köyü Kaplıcası ( Balıklı Göl) Bu kaplıca Selim ilçesinin Dölbentli köyünde bulunmaktadır. Halk arasında bu kaplıcada yaşayan balıkların sayıları sınırlı olup, artmamaktadır. Ayrıca bu balıkların sırtlarındaki yara izlerinden şehit oldukları söylenmektedir. Başka sularda yaşayamadıkları ve avlanmalarının halk arasında günah olduğu söylenmektedir. Kaplıca suyunun başta romatizma olmak üzere çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir.
  23. _asi_

    Kars Genel Bilgi

    Kars Genel Bilgi Doğu Anadolu Bölgesi’nin kuzeydoğusunda yer alan Kars, doğuda Ermenistan, güneydoğuda Iğdır, güneyde Ağrı, batıda Erzurum, kuzeyde de Ardahan ili ile çevrilidir. İl toprakları yüksek dağlarla kuşatılmış ve genelde batı-doğu doğrultusunda uzanan akarsularla derin biçimde yarılmış geniş bir plato görünümündedir. İlin Kuzeyini Kabak, Kısır ve Akbaba Dağları ebgebelendirir. Dumanlı Dağı (2.699 m.) ilin başlıca yükseltisi olup, doğusunu engebelendirmektedir. Güneyinde ise Karasu ile Aras Dağlarının uzantıları yer almaktadır. İlin belli başlı yükseltileri ise; Sarıkamış’ın güneyinde Çamyazı’ya doğru uzanan Süphan Dağı (2.909 m.), Allahuekber Dağları üzerindeki Allahuekber Tepesi (3.120m.), Kars Ovasının yakınlarında uzanan Ağadeveler Dağı (2.423 m.), Hacıhalil Dağı (2.366 m.), bu dağın kuzeyinde yer alan Borluk Dağı (2.450 m.), Arpaçay vadisinin güney kesimlerindeki Tarhan Dağı (2.617 m), Çıldır Gölü yakınlarındaki Kısır Dağı’dır. Bunların yanı sıra, Kars’ın kuzeydoğusunda Yağlıca Dağı (2.970 m.), Sarıkamış’ın güneyinde ise Aladağ (3.134 m.) yer almaktadır. Erzurum-Kars platolarının doğu kesimini oluşturan, il topraklarının orta kesimindeki düzlükler 2000-2200 m. yüksekliğindedir. Büyük bir plato özelliği gösteren il topraklarının %51’i platolarla, % 19’u ovalarla, %30’luk kısmı ise dağlık ve tepelik alanlarla kaplıdır. Kars’ın bulunduğu alan, jeolojik devirlerde 3.Zaman sonu ile 4.Zaman özelliği göstermektedir. Bazalt, andezit ve killi bir toprak yapısı gösterir. Kuzey kısımlar tamamen bazalt nitelikte olmasına karşılık vadi ve ovalarda değişik örtüler tespit edilmektedir. İl alanlarında sönmüş, yuvarlak volkanik tepeler ve bunlardan çıkan lav ve küllerin çevreye yayılması sonucunda yaylalar ile ovalar oluşmuştur. Türkiye’de yüksek ovalara en güzel örnek olarak Kars ovaları gösterilmektedir. Bu ovalar Allahuekber Dağları ile Sarıkamış-Kars platosu arasında doğuya doğru açılan büyük çöküntü oluğunda yer almaktadır. Özellikle Kars Ovası 2.500 km2’lik alanı ile Doğu Anadolu’nun en geniş ovasıdır. Akarsu vadileri boyunca sıralanan ovaların arasında yer alan Kars Platoları, Aras Vadisi’ne doğru alçalır. Bu platolar doğudan kuzeydoğuya doğru genişler ve yükseklikleri de artar. Kars platoları kalın bir volkanik tüf tabakası ile kaplı olup, yükseltileri 1500 ile 2000 m. arasında değişir. Bu platoların geniş ve dalgalı olan kesimlerinde küçük düzlükler ve çöküntü gölleri bulunmaktadır. Kars platoları Sarıkamış’ın güneyinden başlayarak doğuda Arpaçay vadisine, kuzeyde Başgedikler düzlüğüne kadar uzanır. Platonun Sarıkamış’ın güney ve doğusuna düşen kesimleri ormanlarla kaplıdır. İl topraklarını Aras Nehri sulamaktadır. Batıdan il topraklarına giren Aras Nehri, Kağızman yöresinde genişleyerek, kuzeyden gelen Arpa Çay ile birleşir, Iğdır Ovasını suladıktan sonra Türkiye sınırlarından dışarı çıkar. Kars ilinde irili ufaklı çok sayıda göl bulunmaktadır. Bunların başlıcaları Çıldır Gölü (bir kısmı Ardahan ili toprakları içerisinde yer alır), Aygır Gölü, Kuyucuk Gölü, Turna gölleri ve yapay Arpaçay Baraj Gölüdür. Deniz seviyesinden 1.768 m. yükseklikteki Kars’ın yüzölçümü 9.442 km2 olup, toplam nüfusu 182.495’tir. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en soğuk bölgesinde yer alan Kars’ta yüksek yayla iklimi görülmektedir. Kışlar uzun ve sert, yazlar ılık ve serin geçer. Bu bölgenin iklim, Türkiye’de soğukların en yüksek dereceye çıktığı ve uzun sürdüğü yerdir. Bunun nedeni, yüksek dağ sıralarıyla denizlerin ılımanlaştırıcı etkisinden ayrılması, yüksekliğin fazla olması, Kış mevsiminde Büyük Asya Kara Kütlesi üzerinde yerleşen soğuk ve ağır hava kütlesi (Sibirya yüksek basınç merkezi)’nin buraya kadar sokulmasıdır. İlin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen başlıca ürünler, arpa, buğday, çavdar, fiğ, mısır, soğan, patates, şeker pancarıdır. Ovalarda sebze ve meyve üretimi yapılır. Kayısı, karpuz, elma, kavun, erik ve armut yetiştirilir. Az miktarda da ceviz, üzüm, salatalık, domates ve lahana yetiştirilir. Hayvancılıkta ise büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmaktadır. Mor Karaman Koyunu, kıl keçisi, sığır ve süt ineği yetiştirilmekte olup, buna dayalı olarak mandıralarda kaymak tereyağı, peynir üretilir. Ayrıca pastırma ve kavurma yapımı da çok yaygındır. Kıl, yün ve yapağı da keçe, kilim, heybe dokumacılığı yapılır. Arıcılık ön plandadır. Kars’ın kalkınmada öncelikli iller arasında olmasından ötürü, Et balık Kurumu Kars Kombinası ve Süt Endüstrisi Kurumu, Kars SEK Mama Mamülleri İşletmesi, yem ve çimento fabrikaları vardır. Küçük sanayi de oldukça yaygındır. İl yer altı kaynakları yönünden zengin olmamakla beraber, Kağızman yöresinde kaya tuzu, asbest, magnezit; Sarıkamış yöresinde perlit, tuz yatakları ve maden suyu kaynakları bulunmaktadır. Kars Anadolu’nun en eski yerleşim alanlarından birisidir. Tarih öncesi çağlardan itibaren sürekli bir yerleşimin burada olduğu, arkeolojik araştırmalar sonucu, özellikle höyük ve mağaralardaki buluntulardan anlaşılmaktadır. Alt Paleolitik Çağa ait buluntulara Susuz ilçesi, Cilavuz Dere düzlükleri ile Kars Platosu’nda rastlanmıştır. Bunlar, şölyen-aşölyen tipte işlenmiş bir el baltası; Ağzıaçık Suyu’nun batısındaki düzlüklerde oval çevreli , iki yüzü çok güzel işlenmiş, ucundan biraz kırılmış bir diğer aşölyen baltası; Ani çevresinde ele geçen bir el baltası; Yazılıkaya’nın yaklaşık 6 km. güneyinde, Tombultepe yamaçlarında püskürük kayalardan yapılmış, şölyen tipte el baltaları ve iri yongalardır. Orta Paleolitik Döneme ait Musteryen tipi bir alet Borluk Vadisinde; Yazılıkaya Tombultepe yakınındaki Kurbanalan mağarasında da benzeri aletlere rastlanmıştır. Yörede Üst Paleolitik Döneme ait avcılık ve toplayıcılığın farklılaştığı, araç gereç yapımının geliştiği, bulunan aletlerden anlaşılmaktadır. Bu dönemde duvar resimleri de ortaya çıkmıştır. Camışlı Köyü’nün batısında, Aladağ’ın doğu yamaçlarındaki Yazılıkaya’da bazalt yapılı bir kayanın dik ve düzgün yüzünde biri büyük, biri küçük iki panoya rastlanmıştır. Bu panolarda insan ve hayvan figürlerine yer verilmiştir. Dağ keçileri, geyikler ve eşeklerden oluşan bu figürler, bu dönemde avcılık ve toplayıcılığın yaygın olduğunu göstermektedir. Ayrıca Kurbanalan Mağarasında Prof.Dr.Kılıç Kökten’in yaptığı araştırmalarda da Üst Paleolitik Döneme ait, taş araç ve gereçler bulunmuştur. Prof.Kökten’in yapmış olduğu araştırmalarda Paleolitik Dönemden sonra Mezolitik ve Neolitik Döneme tarihlenen araç, gereç ve duvar resimleri ortaya çıkarılmış, çevrede menhirler, dolmenler ve kromlekler bulunmuştur. Kağızman’ın güneyinde Mısır Dağı’nın olduğu yerde yapılan araştırmalar ve Ani ile Azat Gölü’ndeki höyüklerde Kalkolitik Dönemin sürdüğünü gösteren buluntular ortaya çıkarılmıştır. Bakırla kalayın karıştırılması ile elde edilen tunç aletlere Yazılıkaya’daki küçük deney çukurunda ve Kurbanağa Mağarası’nda rastlanmıştır. Ayrıca burada el yapımı çanak çömlekler ile yapı kalıntılarına ait olduğu sanılan iri taş yığınları ile karşılaşılmıştır. Kars yöresi MÖ.IX.yüzyılda Urartu egemenliğine girmiştir. Urartu Kralı II.Sardur MÖ.VIII.yüzyılda Sevan Gölü’nün batısındaki toprakları ele geçirmiş, daha sonra Kimmerler ve İskitler yöreyi istila etmiş, Medler de MÖ.560’da Urartu egemenliğine son vermiştir. Bazı tarihlerde MÖVI. Yüzyıldan başlayan Armeniai Krallığının ve Prensliklerinin burada hakim olduğundan söz etmektedirler. Pers yönetimi altında Satraplık görevini üstlenen bu prensliklerin başlıcaları Orontes Hanedanı (MÖ.400-200), Artaksias Hanedanı (MÖ.200) idi. Romalılar Artaksias hanedanından II.Tigran’ı yenerek bölgeyi ele geçirmişlerdir. Roma’nın Araxes eyaleti olan yöre, Romalılar ile Partlar arasında sürekli el değiştirmiştir. Bu yöre daha sonra Sasanilerle Bizanslılar arasında da çekişmeye neden olmuştur. VII.yüzyılda Arap akınları buraya kadar ulaşmış ve IX.yüzyıla kadar da Araplar buraya egemen olmuştur. Arapların denetiminde kurulan Ermeni yönetimlerinden Bagratlı Hanedanının bir kolu Ani ve Kars’ta hüküm sürmüştür. Bizanslılar 1045’te yöreyi ele geçirmiştir. XI.yüzyılın ortalarında Selçuklu akınları başlamıştır. Selçuklu hükümdarı Alpaslan 1064’te yöreye hakim olmuş, merkezi Ani olmak üzere Selçuklulara bağlı Ani-Şeddadlılar Hükümeti kurulmuştur. 1064 yılında Sultan Alparslan tarafından fethedilmesinin ardından Kars ve çevresi, Selçuklulara bağlı beylikler tarafından idare edilmeye başlanmıştır. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Sultan Alparslan Erzurum, Erzincan, Tercan ve Pasinler’le birlikte Kars’ı da kumandanlarından Kasım Bey’e vermiştir. Selçuklu yönetiminden sonra Kars ve Ani Gürcülerin eline geçmiş, 1230’da Moğollar buraya hakim olmuş ve şehirleri yıkmışlardır. Moğol egemenliği yörede 1356’ya kadar sürmüş, onu Altınordu ve Karakoyunlu yönetimleri izlemiştir. Timur’un 1387’deki istilasından sonra yöre yine Karakoyunluların egemenliğine girmiştir. Akkoyunlu ve Safevilerin yönetiminden sonra Kars, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1534’te Osmanlı topraklarına katılmıştır. III.Murat’ın Lala Mustafa Paşa’ya verdiği emirle onarılan Kars Eyalet Merkezi konumuna getirilmiştir. 1876 tarihli vilayet salnamelerine göre yöre, Erzurum vilayetine bağlı Kars sancak merkezi konumunda idi. XIX.yüzyıl boyunca sürekli Rusların saldırı ve kuşatmalarına uğramış, 1876’da Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Kars’ta, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Ruslar tarafından Kars, Ardahan, Oltu ve Kağızman Sancaklarından oluşan bir Askeri Valilik (oblast) kurulmuştur. Ayastefanos Antlaşması (1878) ile Ruslara bırakılmıştır. Osmanlıların I.Dünya Savaşı’na girmesi ile birlikte Rus Çarlığı 1 Kasım 1914’te Doğu Anadolu’ya doğru saldırıya geçmiş, 6 Kasım’da başlayan ve altı gün süren Köprüköy Savaşı’nda Ruslar yenilmiştir. 1915 yılında Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Kars’ı kurtarmak için Sarıkamış Harekâtı’na başlamış, Allahuekber Dağları’nda doğa ile olan mücadelesinde yenik düşmesine rağmen bir kısım asker kısa bir süre de olsa Kars’a girmeyi başarmıştır. Ancak, Ruslar yeniden duruma hakim olmuşlardır. Rusya’da Çarlık rejimini sona erdiren devrim hareketinden sonra 3 Mart 1918’da yapılan Brest-Litowsk Antlaşmasıyla Kars bölgesin terk etmişlerdir. Bu arada Ermeniler Kars yöresine saldırarak katliam yapmışlar, şehri yakmışlardır. Buna engel olmak isteyen Karslılar kendi olanakları ve Wilson Prensiplerine uygun olarak 5 Kasım 1918’de Milli İslam Şurası adı ile demokratik bir yerli hükümet kurmuşlardır. Batum, Artvin, Ahıska, Ahılkelek, Serdarabad ve Ordubad’a kadar Nahçıvan Türkleri de Kars’taki bu yerli Hükümete katılarak sancak ve ilçe teşkilatını kurmuşlardır. Ermeni ve Gürcüler yöreye bir süre egemen olmuşlar, 30 Ekim 1920’de General Kâzım Karabekir buradaki Ermeni kuvvetlerini yenmiş ve Moskova ve Kars Antlaşmaları ile Türkiye sınırları içerisinde kalmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin bir ili olan Kars’tan, 1992 yılında Ardahan ve Iğdır ilçeleri ayrılarak ayrı birer il konumuna getirilmişlerdir. Kars’ta günümüze gelebilen tarihi eserler; Kars Kalesi, Sarıkamış Micingirt Kalesi, Taş Köprü, Su Kapısı, Kümbet Camisi (Havariler Kilisesi), Ani (Ocaklı) Harabeleri, Surlar, Selçuk Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Gamuşlu Kaya Resimleri, Büyük Katedral, Surp Gregor Kilisesi, Gençkız kayalıklarındaki Kilise, Çoban Kilisesi, Keçeli Kilise, Havariler Kilisesi, Altıgen Martyon, Kral Gagik’in Surp Gregor Kilisesi, Aziz Prkch Kilisesi, Abukhamrents (Polatoğlu) Kilisesi, Yanık Kilise, Bakireler Manastırı, Küçük Hamam, Ebul Muhammeran Camisi, Menü Cehr Camisi, Selçuklu Kervansarayı, Yusuf Paşa Cami, Fethiye Cami, Evliya Camisi, Av Köşkü, Kazım Karabekir Anıtı’dır. Ayrıca Aktaş, Kızıltaş ve Akyaka Kaplıcaları ile Sarıkamış’ta Karaurganlı İçmesi, Susuzdaki Çermik ildeki doğal kaynaklardır.
  24. KOP DAĞI VE KAYAK SPORLARI TURİZM MERKEZİ YERİ VE ULAŞIM: İlimiz merkezine 39 km.de , Erzurum iline 80 km. mesafede Bayburt – Erzurum karayolu Ana Tur güzergahı üzerindedir. Ulaşım karayolu ile sağlanmakla birlikte merkez Erzurum Hava alanına 70km., Aşkale Tren istasyon merkezine 20 km. , Trabzon Hava Alanına 215 km., Erzincan Hava alanına ise 240 km. mesafede ,Tarihi İpek Yolu güzergahı üzerinde Karadeniz Bölgesini Doğu Anadolu Bölgesine bağlayan önemli bir merkezdir Bakanlar Kurulunun 7.02.1991 tarih ve 91/1514 sayılı kararı ile Kop Dağı “Turizm Merkezi” ilan edilmiş ve bu merkez üzerinde “Kop Dağı Kayak ve Kış Sporları Merkezi” planlama çalışmaları Turizm Bakanlığınca yapılarak bitirilmiştir. Kop dağı Kayak ve Kış Sporları Merkezi Planında mevcut olan Kayak evinin bulunduğu alan ile günü birlik tesislerin bulunduğu alanların bir kısmı gerektiğinde yatırımcılara tahsis edilmek üzere İl Özel İdaresince kamulaştırılmış olup, yol, su elektrik gibi alt yapı çalışmaları tamamlanmış, merkezde yapılacak tesislere örnek teşkil edecek Kayak Evi inşaatı bitirilmiştir. “Bayburt Kop Dağı Kayak ve Kış Sporlar Merkezi” Ülkemiz ve İlimiz açısından önem arz eden çalışmalardandır. ÖZELLİKLERİ: • Merkez Karadeniz ile Doğu Anadolu Bölgesi arasında bir geçiş noktasıdır. • Merkezde kış mevsimi uzun ve yoğun olarak geçmekte ve yılın üçte ikisinde kar ve kayak imkanı bulunmaktadır. • Merkezde 1240 metre uzunluğunda 70 adet teleksi askısı bulunan teleksi tesisi bulunmaktadır. • Merkezin 2950 metrelik zirvelerden başlayan kayak pistleri uluslar arası standartlarda amatör ve profesyonel sporcularımıza hizmet sunmaktadır. • Merkezde 110 yatak kapasiteli Konaklama amaçlı Kayak evi hizmet vermektedir. • Merkez Gençlik ve Dağ turizmi yönünden oldukça idealdir. • Merkez Kamp-Karavan, Atlı Doğa yürüyüşü, Trekking, ayak paleti ile karda yürüyüş gibi etkinliklerin yapılabilmesine elverişlidir. • Merkezde ornitoloji foto safari, jeep safari ,bisiklet turları yapılabilecek bir çok alan mevcuttur. FLORA (Bitki İnceleme) • Kop Dağı Kayak(Kış) Sporları Turizm Merkezi ‘nin 2100 metre rakıma kadar olan kısımlarında; çam, mazı, meşe, titrek kavak, ve Özbek kavağı, büyük yapraklı ıhlamur, dağ akça ağacı, karaağaç, ak söğüt, adi ceviz, sakallı kızılağaç, kiraz, yabani elma, mahlep, sarıçam, kadran ardıcı,bodur ardıç, boyacı sumağı, erik ılgın, yabani fındık, kuşburnu, alıç ve tespiti yapılamayan yüzlerce odunsu bitki bulunmaktadır. • Merkezde peygamber çiçeği, ablan otu, başlık otu, saman çiçeği, bodur mazı ve henüz tespiti yapılamayan yüzlerce otsu ve endemik bitki çeşidi mevcuttur. • Turizm Merkezi’ nin bulunduğu saha görsel ve estetik kaynak değerler açısından oldukça yüksek bir potansiyele sahiptir. FAUNA (Hayvan Varlığı) • Kop Dağı Kayak (kış) Sporları Turizm Merkezinde florada olduğu gibi, faunada da çeşitlilik öne çıkmaktadır. Tespiti yapılabilen hayvan türleri ise; • Tavşan, tilki, sansar, karaca,çengel boynuzlu dağ keçisi, ayı, gelincik, porsuk, sincap, kirpi, yarasa, kurt, yaban domuzu, bıldırcın, tavşancıl, akbaba, kartal, atmaca, ur kekliği, kırlangıç, güvercin, kumru, guguk,, baykuş, ibibik, ağaç kakan, karatavuk, kiraz kuşu, ala karga, saksağan, kuzgun ve tespiti yapılamayan en az 30 çeşit mevcuttur. • İmar planları yaptırılarak yatırımcıların beğenisine sunulmuştur. Yaptırılan bu planlara göre hazine’ ye ait bölgenin imar durumu ise; MERKEZİN KAYAK KRONOLOJİSİ • 1940’ lı yıllarda kayak sporunun ülkemizde milli takımlar seviyesine gelmesi ile ilimizde de kayak sporu öncelikli hale geldi. • KOP Dağı Kış (kayak) Sporları Turizm merkezinde il ve bölge halkının amatör ve profesyonel sporcuları kayak yapmışlardır. • Kayak sporlarının yoğun olarak yapıldığı ve bölgede yaklaşık 2500 kayakçının dikkatini çeken merkez 1991 yılında turizm bölge ve alanı ilan edilerek turizmin hizmetine kazandırılmıştır. Merkezde bulunan kayak evi, konaklama, yeme içme tesisleri ile gelen ziyaretçilere hizmet sunulmaktadır.
  25. _asi_

    Bayburt Aydıntepe Yer Altı Şehri

    Bayburt Aydıntepe Yer Altı Şehri Bayburt Aydıntepe İlçesi’nde yer alan kent , tüf içerisinde , yüzeyden 2-2,5 m. derinde başka yapı malzemesi kullanmadan ana kayaya oyulmuş galeriler , tonozlu odalar ve bu odaların açıldığı daha geniş mekanlardan oluşmaktadır . Yaklaşık bir metre genişliğinde ve 2 ile 2,5 metre yüksekliğinde tonoz örtülü galeriler yer yer her iki yana genişlemektedir . Kareye yakın planlı odalar bu mekana açılmaktadır. Ayrıca gözetleme mekanlarının oluşturduğu havalandırma amaçlı konik biçimdeki deliklerin , galeri odalarını aydınlatmak için duvarlara açıldığı gözlenmektedir . Halen kazı çalışmaları devam edilen kent hakkında şu an ileri sürülen iki görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden biri ; bu kentin , bölgede daha önce sözü edilen Halde şehrine ait olduğudur. Bu arada Halde’nin “Khalde” olduğu eski ismi Hart (Aydıntepe) olan ilçenin isminin de “Halt” dan geldiği de iddia edilmektedir . Diğer görüşe göre ise, Hart’ta bu yer altı kentinden başka, Geç Roma, Erken Bizans devirleri arasında yer alan bir mezarın ortaya çıkarılması , Hıristiyanlığın henüz yerleşmediği bir dönemde bu bölgenin bir sığınak niteliği taşıdığı anlaşılmıştır. Romalılar tarafından kovulan ilk Hıristiyanlar bu bölgeye geldiklerinde bu yer altı kentine sığınmışlardır. Dolayısı ile yeraltı şehrinin Erken Hıristiyanlık dönemine ait olabileceği sanılmaktadır .
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.