dominik tarafından postalanan herşey
-
7 YILDA AKP ILE YOZLASAN TÜRKIYE YOBAZ DAHA YOBAZLASIYOR.
Biraz acarmisiniz bu konuyu lütfen, bilgilenmemiz acisindan cok önemli görüyorum. "Hangi Türk sonsuza kadar avrupada kalir..." diye yazmissiniz, sorumu tesbitmi anlasilir degil? 1960 lardan beri yasiyor Türk göcmenleri orada ve dönecegede benzemiyorlar. Daha geleceklerde her gün konsolosluk önlerinde nlerce sabahliyorlar. Bunlar ilac alamamak ugrunami avrupa ülkelerine gelmek icin haftalarca Istanbul'da, Ankara'da, Izmir'de ve diger sehirlerde konsolosluklarin önünde geceli gündüzlü kuyrukta bekliyorlar? Su yazacaklarinizi en erken sekilde yazinda tüm Türk'leri bilgilendilrin ve derhal avrupa ülkelerini terk etsinler ve sizin söylediginiz gibi sosyal haklar konusunda avrupanin dahi önünde olan ülkelerine geri dönsünlerki bosuna cile cekmesinler.
-
"Düşünce ve tahammül;buyrun özeleştiri"
Burada "biz" derken kimleri kast ediyorsun bilmiyorum ama sadecec kendi adimiza daha saglikli olur ve kimse kutuplasmaz.
-
"150 bin kişilik sivil güç Özel Harp’in hizmetinde "
Özel Harp’ten emekli Tuğgeneral Tanrıverdi, dairenin 150 bin kişilik sivil gücü olduğunu söyledi. Bu yarı-sivil gücün kozmik odadaki incelemeyle harekete geçmesi de olasılıklar arasında Bülent Arınç’a suikast girişimi ve ‘düğmeye basılmış gibi’ birbiri ardına yaşanan sosyal vakalardaki rolüyle gündeme gelen Özel Harp Dairesi’nin (diğer adıyla Seferberlik Tetkik Kurulu), 2008’de konsept değiştirdiği ve 150 bin kişilik sivil gücüyle ‘İç tehdit’e karşı harekete geçtiği iddia ediliyor. İddianın sahibiyse, Özel Harp Dairesi’nde 1984-1988 arasında Harekat Şube Müdürü olarak Kurmay Yarbay rütbesiyle görev yapan emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi. YARI SİVİL BİR ORDU GİBİ Edirne’de basın açıklaması yapmak isteyen DHKP-C’liler ile onları linç etmeye çalışan Edirneliler arasında yaşananların polis tarafından istihbarat elemanlarınca gerçekleştiğinin tespiti üzerine gözler provakasyona çevrildi. Askeri istihbaratçılar ve emekli subayların provakasyon ihtimali üzerinde duran polisin çalışmasının ardından Siyaset bilimci Prof. Mümtazer Türköne, Özel Harp’e bağlı 150 bin kişilik bir yarı sivil ordu bulunduğunu ve eylemlerden sorumlu olabileceklerini iddia etti. Rusya dağıldı tehdit değişti. Star’a konuşan Tanrıverdi, 2008 yılında Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, Gayri Nizami Harp Daireleri’nin sayısının arttırılması talimatı verdiğini ve bunun basında yer aldığını hatırlatarak, “Büyükanıt Paşa, Özel Harp’in Rusya’ya karşı kurulduğunu artık Rusya’dan gelecek tehdit olmadığı için iç tehditleri değerlendirdiklerini söyledi. İç tehdit algılamasının değişmesi ve bugün Kozmik Oda’daki arama dahil bir dizi olayın iç tehdit olarak algılanması ile harekete geçilmiş olma ihtimali, zihinlerde soru işareti bırakacak düzeyde” dedi. Türkiye’nin bütününe yayılmış bir Özel Harp yapısından söz eden Tanrıverdi, sayının Prof. Mümtazer Türköne’nin ifade ettiği gibi 150 bin civarında olabileceğini ama kesin sayı hakkında tahmin yürütülemeyeceğini söyledi. Büyükanıt katılım çağrısı yaptı Özel Harp Dairesi’nin sayısının Türkiye çapında arttırılacağı ve sivillerdende katkı sağlanması istendiği yönündeki haber, 2 Haziran 2008’de Taraf gazetesi’nde yayınlandı. Habere göre Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, vatandaşları Özel Harp Dairesi’ne katılmaya çağırıyor. Büyükanıt’ın daveti şöyle: ”Vatanımızın bütünlüğüne ve milletimizin varlığa karşı vuku bulacak bir düşman tecavüzü halinde, Silahlı Kuvvetlerimiz ile birlikte yürütülecek harekatta gizli mücadele usülleri ile barıştan itibaren bazı çalışmalar ve çok gizli hazırlıklar yapılmaktadır. Her Türk’ün seve seve katılacağına inandığım böyle milli bir hazırlık için milli hisleri kuvvetli, yetişmiş, bilgili ve cesur elemanlara ihtiyaç vardır. Yakından izlediğimiz yüksek nitelik ve yetenekleriniz, taktir ile karşılanan müspet davranışlarınız ve milli heyecanınız dolayısıyla sizin de bu çalışmalara katılmanızı uygun gördüm. Gönderdiğim subay size gerekli bilgiyi verecektir. Bu milli konuya ilgi göstereceğinizi ve çalışmalara iştirak edeceğinize inanıyorum.” Kozmik arama harekete geçirdi ASDER Genel Başkanı ve emekli Albay Prof. Dr. Psikiyatrsit Nevzat Tarhan: Özel Harp Dairesi’ne bağlı unsurlar, AK Parti’yi işgalci gibi görerek son kozmik oda aramasından sonra harekete geçmiş olabilir. Mevcut kadrolar 12 Eylül’den önce milliyetçilerin elindeydi. Şu anda medyada hangi isimler var bilmiyorum. İşin teorisini biliyorum. KURUCUSU İDDİAYI KABUL ETMİYOR Özel Harp Dairesi’nin kurucusu olarak 10 yıl boyunca görev yapan Emekli Albay İsmail Tansu ise 150 bin Özel Harp görevlisi olduğu yönündeki iddia hakkında “Rakamı duyunca neredeyse aklım duracak. Mütemadiyen uyduruyorlar. Türkiye’deki tüm kötü işleri bu dairenin üzerine atıyorlar” yorumunda bulundu. Tansu, “Bu daire yasal olmayan bir işi yapmaz. Daire, kendi vazifesinin dışında örgüt kurmakla görevli değil... 150 bin kişinin ise bulunduğunu sanmıyorum” diye konuştu. Kaynak: -http://www.stargazete.com/politika/150-bin-kisilik-sivil-guc-ozel-harp-in-hizmetinde-haber-237574.htm-
-
UGURMUMCU'NUNOGLU ÖZGÜR MUMCU ILE YAPILAN BIR SÖYLESI
Özgür Mumcu, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili konuştu: İslamcıların yaptığına inanmıyorum, PKK ve Kontrgerilla'ya şaşmam Katledilen Uğur Mumcu'nun oğlu Özgür Mumcu ile söyleşi yaptı. Selin Ongun'un yaptığı söyleşi şöyle: Ergenekon her kötülüğün anasıdır”cılar ile “Ergenekon, AKP’nin muhalifleri tasfiye operasyonudur”cular arasındaki müsabaka sürerken, Birgün gazetesi yazarı Özgür Mumcu, skor telaşı içermeyen yazılar kaleme alıyor. 24 Ocak’ta babası Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden 17 yıl geçmiş olacak Özgür Mumcu ile söyleşiyoruz. Özgür Mumcu, suikasta uğradığı esnada, Hasan Cemal-Emine Uşaklıgil ekibine karşı kavgadan sonra döndüğü Cumhuriyet gazetesinde yazılar yazan Uğur Mumcu’nun ideolojik duruşunun özellikle Ergenekon sürecinde yanlış konumlandırılma olasılığını konuştuğumuz sırada önce gözlerini kocaman açarak soruyor: “1990’lı yıllarda ulusalcı yazarlar diye bir sınıflandırma var mıydı?” Ardından hemen ekliyor: “Babam 17 yıldır hayatta değil. Geçen zamanda olan gelişmeleri yaşasaydı tavrı ne olurdu; bu konuda hiç kimse bir şey söyleyemez (…) Öyle noktaya gelen insanlar var ki, Uğur Mumcu’nun kendi yazdıklarını, söylediklerini ona yakıştırmayıp kendi kafalarında kurdukları bir Uğur Mumcu algısının peşinden koşuyorlar. Bu kişiler elbette Uğur Mumcu’yu doğru şekilde algılayıp yorumlamıyor. Öte yandan babamın yazıp çizdikleri hadis değil, biz de 'bunların doğru tefsiri şudur’culuk yapmıyoruz.” Paris-Sorbonne Üniversitesi’nde “Uluslararası hukukta askeri işgal” konulu doktorasını tamamlamak üzere olan Mumcu, söyleşinin sonunda bir de soru-cevap fırlatıyor: “Babam bugün Cumhuriyet’te yazar mıydı; bilemeyiz. Babam içinde olsaydı Cumhuriyet bu Cumhuriyet olur muydu; onu da bilemeyiz.” Ergenekon davası Uğur Mumcu cinayeti ile ilgili olarak kafasında bir soru işareti yarattı mı? Mumcu cinayetinin radikal İslamcıların operasyonu olduğuna neden inanmıyor? CHP’yi neden sağda buluyor? “Kendisine karşı karışık duygular içindeyim” dediği Cumhuriyet gazetesini okuyor mu? Özgür Mumcu, yönelttiğimiz soruları cevapladı. - Ergenekon davası Uğur Mumcu cinayeti ile ilgili olarak kafanızda bir soru işareti yaratıyor mu? İddianamelerde babamın öldürülmesine ilişkin yer alan her şey zaten daha önce bir şekilde kamuoyuna yansımıştı. Örneğin Veli Küçük’ün evinden çıkan belge (Uğur Mumcu suikastından 10 gün sonra, dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal imzasıyla dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e gönderildiği öne sürülen belgede, suikastın CIA denetimindeki altı kişilik bir İsrail timi tarafından gerçekleştirildiği iddia ediliyordu) yeni bir gelişme değildir. Bu belge yıllar önce Uğur Mumcu Umut Operasyonu davasına da girmiş çıkmış bir belgedir. Üstelik o dönemde bu belgenin sahte olduğu da kamuoyuna yansımıştı. Dolayısıyla şunu söylemek mümkün; orada Uğur Mumcu suikastı açısından yeni bir şey yok. ‘Cinayetinin İslamcı operasyonu olduğuna inanmıyorum’ - PKK ve JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan'ın basında yer alan “Uğur Mumcu’nun aracına bombayı JİTEM'ciler koydu. C-4 patlayıcıyı da ABD'li eski asker temin etti” sözlerini nasıl okudunuz? Babam öldürüleli 17 yıl oldu, neredeyse her sene çeşit çeşit senaryo ile karşılaştık. İslamcılar, eski ülkücüler, kontrgerilla, PKK… Birçok şey iddia edildi. O nedenle bu konuya yönelik demeçler artık bende ciddi bir heyecan uyandırmıyor. Şunu da belirtmeliyim; bu cinayeti kontrgerillanın işlediğini duysam şaşırmam. PKK’nın yaptığını duysam yine şaşırmam. Elbette ciddi bir delile dayanarak söylemiyorum, ama ben bu cinayetin bir İslamcı operasyonu olduğuna inanmıyorum. - Neden? Çünkü İslamcıların bunu yapması için bir sebep olduğuna inanmıyorum. 'Babamın İfade özgürlüğü açısından siyasal İslam’la problemi yoktu’ - Ne zamandan beri bu fikirdesiniz? Başından itibaren. Babamın MİT ve PKK arasındaki bağlantılar üzerine araştırma yaparken, üstelik tam da o araştırmaların meyvelerini alacakken öldürüldüğü ortada. Son yazıları ısrarla bu konu üzerinedir. Öldürüldüğü tarihten bir yıl geriye gidip, tarama yapıldığında görülecektir; laiklik ya da İslamcılar üzerine kaleme aldığı yazı sayısı ciddi bir oran teşkil etmez. Öte yandan babam TCK’nın 141-142. maddeleriyle birlikte 163’ün kaldırılmasını da savunurdu. Tarikat, siyaset, ticaret üçgenine eleştirileri vardı, ama ifade özgürlüğü açısından siyasal İslam ile ilgili problemi yoktu. - Özellikle Ergenekon sürecinde kendini Kemalist-sol çizgide tanımlayanların Uğur Mumcu’nun ideolojik netlik ayarını yaparken, aynı Mumcu’nun Cumhuriyet gazetesindeki 163’üncü maddenin kalkmasını savunduğu yazıları neden gözardı ediliyor sizce? Babam, “İslamcılık da ifade özgürlüğü içerisinde olmalı” derken, Kürt sorununda AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) çerçevesinde çözümün daha fazla demokratik haklarla çözümü sağlayacağını söylüyordu. Bu noktada bugün daha reaksiyoner bir Kemalizm ile karşı karşıyayız. “Ulusalcılık” adı verilen, 2000’li yıllarda ortaya çıkan bir dalga bu. 1990’lı yıllarda “ulusalcı yazar” diye bir sınıflandırma var mıydı? Bu dalga şu anda çok reaksiyoner davrandığı için Kürt açılımı ya da siyasal İslam konularında babamın duruşuna dair belirli noktalar ya gözlerinden kaçıyor ya da görmek istemiyorlar. - Uğur Mumcu’nun “ulusalcı yazar” portresine iliştirilmesini sağlıklı buluyor musunuz? Susurluk’u ve 28 Şubat’ı yaşamamış, AKP iktidarını gözlemlememiş, ABD’nin Irak işgalini görmemiş, bu konuları nasıl yorumlayacağını bilmediğimiz bir insandan söz ediyoruz. Babam 17 yıldır hayatta değil. Geçen zamanda olan gelişmeleri yaşasaydı tavrı ne olurdu; bu konuda hiç kimse bir şey söyleyemez. Sadece genel çizgisinden ötürü birtakım varsayımlarımız olabilir, ama bunlar da spekülasyondan ibaret kalır. Dolayısıyla fazla enstrümantalize edilmesini sağlıklı bulmuyorum. Asıl tartışılması gereken babamın ya da herhangi bir yazarın ulusalcı olarak konumlandırılmasından ziyade 1990’lı yıllarda var olmayan ama bugün acayip bir noktaya gelen ulusalcılık kavramının teşhis edilmesi olmalı. ‘Kemalist olduğumu söyleyemem’ - Tam burada “ulusalcı=Kemalist” formülü önerilerek sorulsa; Kemalist misiniz? Son dönemde algılandığı şekliyle Kemalist olduğumu söyleyemem. - Başörtüsü mü türban mı? Kim ne istiyorsa, diyorsa o. ‘Laiklik, başörtüsü yasağı ile savunulmaz' - Siz ne diyorsunuz? Ben başörtüsü yasağına karşıyım, fakat başörtüsü konusunun da anayasa metnine girmesini lüzumsuz buluyorum. Bu girişim sorunu daha karmaşık hale getirdi. Diğer yandan laikliği savunmak başörtüsü yasağını savunmakla olacak bir şey değil. Çok daha ciddi, kapsamlı bir konu. Diyanet İşleri Başkanlığı orada dururken, zorunlu din dersleri varken laiklikle ilgili sorunun karşısına sadece başörtüsünü yerleştirmek başlı başına bir yanlış zaten. ‘Liberaller ergen, Kemalistler beş yaşında çocuk gibi' - “Kemalist olduğumu söyleyemem” kısmına geri dönelim; “Hayır, Kemalist değilim” demeden çizgiyi nezaketle çizdiniz? Aslında şöyle açıklamak daha yerinde olur; Türkiye’de Atatürk’ün algılanması noktasında iki grup var. Genel olarak söylersek birinci grup İslamcıları, ikinci cumhuriyetçileri, liberalleri kapsıyor. İkinci grupta ise Kemalistler, ulusalcılar, milliyetçiler ortak noktada buluşuyor. Birinci grubun, daha ziyade liberal kesimin, bakışı babasına isyan eden bir ergen gibi. Tablo şöyle; Atatürk baba ve 15-16 yaşlarındaki takıntılı ergenler de babalarının söylediği her şeyi yanlış bularak, kendilerine yeni bir rol model arıyorlar. Diğer grup ise babasına âşık beş-altı yaşında bir çocuk gibi davranıyor. Babasının yaptığı her şey doğru, babanın yaptığı hiçbir şey eleştirilemez algısından öteye geçemiyor. Yazık ki bu iki algı dışında bir alan da bırakılmadı. Zaten kutuplaşma bu ikisinin sürtüşmesinden doğuyor. Ben her iki durumu da sağlıklı bulmuyorum. - Bahsettiğiniz sürtüşme Ergenekon süreci ile daha çok alevlendi. Az önce yaptığınız değerlendirmenin eşliğinde soralım; anneniz Güldal Mumcu’nun Ergenekon davasındaki tutuklamalara yönelik “Eğer Uğur hayatta olsaydı ona da sıra gelirdi” sözlerinden yana mısınız? Ergenekon soruşturması sürecine yönelik en önemli eleştirilerden biri de bunun muhaliflere yönelik bir tasfiye hareketi olduğu idi. Annem bu eleştiriyi bu süreçte yaşanan birtakım keyfi göz altılarını işaret ederek dile getirmiş olmalı. ‘Kendi kafalarındaki Uğur Mumcu’nun peşinden koşan insanlar var’ - Uğur Mumcu’nun yanlış algılandığını düşünüyor musunuz? Zaman zaman yanlış algılandığını düşünüyorum tabii. - Somutlaştırabilir misiniz? Şu örnek birçok şeyi açıklayacaktır. Babam Almanya’da yaptığı bir konuşmada, “Kürt sorununun çözümü demokratik hakların genişletilmesiyle sağlanır” gibi bir ifade kullanıyor. Bu konuşma üzerine UMAG’a (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı) gelen bir e-mail’de ise şu ifade yer alıyordu; “Uğur Mumcu’nun videosuna herhalde montaj yapmışlar, o bunu asla söylemezdi.” Öyle noktaya gelen insanlar var ki Uğur Mumcu’nun kendi yazdıklarını, söylediklerini ona yakıştırmayıp kendi kafalarında kurdukları bir Uğur Mumcu algısının peşinden koşuyorlar. Bu kişiler elbette Uğur Mumcu’yu doğru şekilde algılayıp yorumlamıyor. Öte yandan babamın yazıp çizdikleri hadis değil, biz de “bunların doğru tefsiri şudur”culuk yapmıyoruz. - Şimdi bu değerlendirmeleriniz üzerine “Uğur Mumcu’nun oğlunun söylediğine bak, ayıp ayıp”çılar olursa ne buyurursunuz? (Gülüyor) - Ya CHP’ye girişen bir yazınızdan sonra “Bizim Güldal’ın oğlunun yaptığına bak!” diyenler oluyor mu? Bana böyle bir serzeniş gelmedi; anneme demişlerse o da bana aktarmadı. Ben annem de, babam da değilim. Hastalıklı bir CHP düşmanlığından da muzdarip değilim. Eleştirilecek bir şey varsa dile getiririm. ‘Bırakın CHP'yi, Fransız Sosyalist Partisi'ni dahi sağda buluyorum’ - Annenizin siyasette kendini konumlandırdığı yer sizi temsil ediyor mu? CHP iktisadi politikalarının yanı sıra yer yer milliyetçiliğe kayması ile de eleştirdiğim bir parti. Kaldı ki annem partinin yönetiminde değil ve milletvekilleri de insanları birebir temsil etmek durumunda değil. Ben bırakın CHP'yi Fransız Sosyalist Partisi'ni dahi kendimi konumlandırdığım yerin sağında buluyorum. Mehmet Ali Aybar'ın Türkiye İşçi Partisi hariç, Türk siyaset tarihinde içinde gönül rahatlığıyla yer almak istediğim bir parti de görebilmiş değilim. Ancak CHP gibi büyük kitle partilerinin de zaman içerisinde siyasetlerinde değişiklik gözlemlemek olası. Birçok solcunun içten içe dilediği de bu zaten. ‘CHP’nin hiçbir yere varmayacağı da ortada’ - Soruyu değiştirerek tekrarlayalım; az önce “Hastalıklı bir CHP düşmanlığından muzdarip değilim” diyerek eleştiri tonunuza dikkat çektiniz. Siyaset yöntemini “Hastalıklı bir AKP düşmanlığı” üzerine inşa eden bir siyasetçi ile barışık olabilir misiniz? Bknz. Canan Arıtman? Siyaset adına laiklik dışında bir şey bilmeyen, iki lafından biri Atatürk olmazsa rahat edemeyen bir portreye işaret ediyorsunuz. Annemi tanıyorum; böyle dar görüşlü bir çizgi onu yansıtmıyor. Burada bir başka zihniyetten de bahsetmek gerek. Victor Hugo, “Reaksiyonerlik siyasi fikrin iflasıdır” der. Siyasi olarak üretecek yeni bir fikir olmadığını ispat edercesine sadece tepki siyaseti kurmak, AKP’nin yanlışlarına alternatif çözümler sunarak muhalefet yapmak yerine Atatürk’ün sözlerini sloganlaştırıp, üstelik o sözlerin içeriğini algılamadan politika yapmak düzgün bir siyaset yöntemi değildir. Bu yöntemle CHP’nin hiçbir yere varmayacağı da ortada. ‘Erdoğan da, Deniz da son derece huzursuz edici’ - Bir kürsüde Tayyip Erdoğan bağırarak değerlendirme yapıyor, bir kürsüde Deniz Baykal; hangisi daha huzursuz edici sizce? İkisi de son derece huzursuz edici. Salı günleri haber kanalları grup toplantılarını yayınladığından beri bu bağırma halleri de iyice şova dönüştü. Birbirlerini vatan hainliğinden ülkeyi satmaya kadar son derece ağır ithamlarla suçlayan ve üstelik tartıştığını zanneden köşe yazarları da siyasiler kadar rahatsız edici. ‘Hakaret konusunda Kemalistler ve liberaller düşman kardeş gibi’ - Hakaret etme konusunda hangisi daha becerikli; Kemalistler mi, liberaller mi? Aslında düşman kardeş gibiler. Bir taraf diğer tarafı “soros çocuğu” olmakla, satılmış olmakla ya da en iyi ihtimalle saflıkla itham ediyor. Diğeri cuntacılıkla, darbecilikle, demokrat olmamakla suçlanıyor. Ve her iki tarafta bunu yaparken her şeyin en doğrusunu kendisinin bildiğini zannediyor. - Hiç düşünmeden cevaplar mısınız; Ahmet Altan size ne çağrıştırıyor? Taraf gazetesi. - İlhan Selçuk? Ziverbey. - Cem Uzan’a destek verilmesini isteyen, MHP ile koalisyon öneren İlhan Selçuk da Ziverbey’e dahil mi? “İşkencecilerimi affettim” diye yazan Ziverbey. - Hasan Cemal? (Susuyor) ‘Cumhuriyet’e karşı karışık duygular içindeyim’ - Cumhuriyet gazetesi? Çok zor, kendisine karşı karışık duygular içindeyim. - Ne zamandır? Özellikle İlhan Selçuk’un bahsettiğiniz yazılarına katılmam hiçbir şekilde mümkün değil, üzülüyorum. ‘Mustafa Balbay’ın darbe günlüklerini kullanmaması vahim’ - İkinci Ergenekon iddianamesinin ek delil klasörlerinde yer alan ve Mustafa Balbay’a atfedilen günlükler ve telefon konuşmalarına da aynı ölçüde üzülmeniz olası mı? Bu konuda Balbay’ın söylediklerine inanmak istiyorum. - Darbe günlüklerinin Nokta dergisinde yayımlanmadan sekiz ay önce Mustafa Balbay’ın elinde olduğunun ortaya çıkması daha üzücü olabilir mi? Eğer bu doğruysa durumun izahı yok. Böyle bir şeyin elinde olup kullanmaması vahim. Fakat şu anda tutuklu olan bir insandan bahsediyoruz, daha fazla yorum yapmak istemiyorum. ‘Cumhuriyet’in cunta organı gibi algılanması hoyratça’ - Cumhuriyet, okumaktan keyif aldığınız bir gazete mi? “Kendinizi özdeşleştirdiğiniz bir gazete mi?” anlamında soruyorsanız; özdeşleştirmiyorum ki, Birgün’de yazıyorum. - Cumhuriyet’ten teklif aldınız mı hiç? Hayır. Birkaç defa Irak işgali üzerine yazı yolladığım olmuştu. - Birgün’deki yazılarınızın Cumhuriyet’te yayımlanmasını ister miydiniz? Tabii isterdim, ama bu konu, benim için Cumhuriyet’te yazıyor olmak değil, farklı görüşte yazıların Cumhuriyet’te yer alabilmesiyle ilgili. Ama Cumhuriyet’i de bir kalemde silmemek gerek. Cumhuriyet’in tamamen bir cunta yayın organı gibi algılanmasını da biraz hoyratça buluyorum. İlhan Selçuk'un 'çok rahatsız eden' yazıları - Bunun eşliğinde şu notu da düşüyor musunuz; böyle bir algının oluşmasında Cumhuriyetçilerin performansı da göz ardı edilmemeli? Balbay hakkında bir şey söylemeyeceğim; gerçekten savunmasını beklemek istiyorum. İlhan Selçuk ise… (Bir süre susuyor) “İşkencecilerimi affediyorum”, “Trabzon’daki bayrak hadisesi haklı bir tepkiydi” yazıları, Mustafa Özbek’in Ergenekon ile ilişkisi var ya da yok önemli değil, bizatihi siyasi çizgisinin Cumhuriyet ile ilişkilendirilmesi, tüm bunlar çok rahatsız edici. Cumhuriyet’in böyle bir yöne gitmesi elbette üzücü, MHP’yi destekleyen, ona sıcak bakan bir Cumhuriyet benim kafamdaki Cumhuriyet değil elbette. Belirtmem gerek ki Cumhuriyet gazetesi içinde her görüşüne katılmasam bile hâlâ severek takip ettiğim yazarlar var. 12 Eylül'de, cunta hükümetinin bakanı Özal iktidarında, Susurluk sürecinde sınıfta kalanların bugün Cumhuriyet'i eleştirmelerini de çok ciddiye alamıyorum doğrusu. ‘Babam olsaydı Cumhuriyet bu Cumhuriyet olur muydu; bilemeyiz.’ - Bugün babanız aynı Cumhuriyet’te yazsaydı? Babam bugün Cumhuriyet’te yazar mıydı; bilemeyiz. Babam içinde olsaydı Cumhuriyet bu Cumhuriyet olur muydu; onu da bilemeyiz.. Kaynak: -http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=974142&Date=12.01.2010&CategoryID=77-
-
"BIR HALK TEPKISI DAHA!"
Roman'lara ülkeyi bölmek istedikleri icinmi "halk tepkisi" oldu diyorsunuz simdi? Roman'lar Türk kimliklerinimi ret ettikleri icin saldiriya ugramislar? Lütfen konuyu anlayipta yazsak ne kadar faydali olacak. Diger taraftan yorumunuz iyi incelendigi zaman icerigi gercektende Roman vatandaslara tepki koyan "halk" in anlayisinin aynisi oldugu acikca görülüyor.
-
"BIR HALK TEPKISI DAHA!"
ROMANLAR ASİMİLE OLMUŞ Klarnet sanatçısı Hüsnü Şenlendirici, geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin gündemine gelen “Roman Açılımı” ile ilgili, “Biz Romanlar olarak açılımı kendi içimizde yaptık, Türkiye'de Türk vatandaşı gibi yaşayarak” dedi. AA muhabirinin görüştüğü Şenlendirici, süreci çok karışık gördüğünü ifade ederek, “Önümüzdeki dönemde neler olacağını ve nelerin açılıp nelerin kapanacağını göreceğiz” şeklinde konuştu. Şenlendirici, “Türkiye'de yaşayan Romanlar, dünyanın diğer yerlerindeki Romanlara göre çok asimile olmuş ve neredeyse tamamen Türkleşmiş durumda. Hepsi Türklüğü ile övünür. Roman halkı biraz da kendi haklarını savunamayan ve bunun pek farkında olmayan bir halk. Ancak genel olarak bakıldığında şikayetsiz bir şekilde yaşıyoruz. İyisiyle kötüsüyle yaşamaya çalışıyoruz bu ülkede” şeklinde konuştu. “Başbakan'ın ağzından 'Roman' kelimesinin çıkması da heyecan verici ve güzel bir şey” diyen Şenlendirici, şöyle devam etti: “İnsanların bu ülkede Romanların da yaşadığının farkına varmaları güzel. Aslında bizim için çok büyük bir sorun yok, Türkiye'de yaşamak açısından. Romanca konuşan da çok az. Kendi dilimizi bilmiyoruz ama kültürü yaşatmaya çalışıyoruz. Bir de İstanbul'da ya da diğer büyük şehirlerde yaşayan Romanların tamamen bu ülkeye ayak uydurdukları ve bu ülkenin vatandaşları olarak yaşadıklarını söyleyebilirim.” Şenlendirici, Romanların işinin müzik yapmak ve dans etmek olduğunu belirterek, şunları kaydetti: “Ben de müzikal olarak enstrümanımla temsil ediyorum Romanları, siyasi görüşlerimle değil. Tabii ki büyük çoğunluğun istediği şekilde hareket ederim. Elimden geldiği kadar söylemlerimle de destek veririm, müziğimle olduğu gibi. Ancak bunu yapması gereken kişiler başkaları. Ben müziğimle anlatıyorum Romanları. Bunu da başarabildiğimi zannediyorum, Türkiye'de olduğu kadar dünyada da.” Romanların yeni yeni gruplaşmaya başladığını ifade eden Şenlendirici, “Biz Romanlar olarak açılımı kendi içimizde yaptık, Türkiye'de Türk vatandaşı gibi yaşayarak” dedi. Kaynak: -http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?cid=31093&p=1&rid=4369-
-
ISLAM seçkinlerinden kadina birkaç altin ögüt ‘ÖGLE YEMEGI YEMEYIN’
Eller Mersin'e giderken bizim halaa tersine gidecegimiz asikar. Ülkeyi din tüccarlarindan kurtarmanin zamani geldide gecti bile. Ama yapacak fazla bir sey yok oldugununda bilincindeyim cünki, bizim tüm Atatürkcü ve laik siyasilerimiz, bakanlarimiz, askerlerimiz,.... 85 yildir bizlere dini asilamak icin ellerinden geleni yapiyorlar ve hatta herkesin bildigi gibi imam hatip okullari acmakta ve onlarin mezinlarini vali, kaymakam, .... yapmakta bir hayli yaris icerisindeydiler. "Laik" bir ülkede 30 yili askin mecburi din dersleri veriliyor. Bu dersleri mecbur yapanda Atatürkcü Kenan Enver dedemiz, onun takipcileride bu durumdan memnunlarki halaa devam ediyor bu mecburiyet.
-
Ağca’dan Sunday Times’e mektup
Allah akil fikir versin diyecegim ama bu dami ciddiye dahi almak akil iis degil. Yarin cek-senet-milliyetci-irkci bir mafya örgütünün tetikcisi olarak gene gündemden düsmeyecek bir isim. Onun eline vereceksin silahi, iyi islere akli ermez onun. O kim Incil' bizlere yazmasi kim.
-
HAKLARINI ARAYAN ALEVI VATANDASLARA KÜRT'LERE SÖYLENENLERIN AYNISINI BASBAKAN SÖYLEDI
Bana ne Ali'ni agaligindan Veli'nin fazla konustugundan. Burada bir halktan ve onlarin gasp edilen haklarindan bahsediyoruz. Biz önce kendimize bakalim elestirdiginiz konuda. Daha hala cemmatlarin etkisinden kurtulamamis bir Türk toplumu, her siyasetcinin destur almasi gereken bagli bulundugu bir cemaat varken, aynen yilanin deveye boynun egri demesine benziyor. Lütfen sadete gelin. Alevi vatandaslarinda herhalde bir feodal büyügü varki onlarada "severiz sizin hakli mücadelenizi" diyecegiz.
-
ILYAS SALMAN'IN YALANI ORTAYA CIKTI
Hayir asla sorun degil, öyle bir atiftada bulunmamisim. Herkes inandigi ve güvendigi kaynaktan bilgi sunar, ama en azindan kopyeledigim kaynagi veririm ve arkasinda dururum. Türk solu dergisi icerik ve siyasi olarak irkcilik icerir ve bunun aksini idaa ediyorsaniz buyurun söyleyin.
-
7 YILDA AKP ILE YOZLASAN TÜRKIYE YOBAZ DAHA YOBAZLASIYOR.
Arkadasim kusura bakma ama basligi acan sizsiniz ama genede alakasiz yazanda sizsiniz. Yozlasmak ile bati ülkelerindeki iscilerin haklari ile ülkemizi kiyaslamaniz arasinda ne iliski var anlasilir degil. Simdi yozlasmak ile ekonominin, isci ve emekli haklarinin nerede baglantisi var? "Sosyal haklarda onlarin önünde giden bir Türkiye var.." söyleminizi ciddiye dahi alamiyorum, buna kuslar dahi güler. AB ülkelerindeki binlerce emekli göcmen Türkler sosyal haklarinin zenginliginden dolayi kesin dönüs dahi yapmiyorlar. En azindan gideriz oralarda doktora gözükürüz diyorlar ve hemen hemen tümü "Türkiye'de Allah kimseyi hastanelere düsürmesin" deyip emekli olduklari ülkeler ile bagini koparmiyorlar. Ülkemizdeki emeklilerin halini bilmeyen yok, cogu ac, sefil ve sagligi yerindeyse ek işe gider, emekli parasini almak icin kuyruklarda bekler ve bazende ölür. Hangi Türkiye'den bahsediyorsunuz siz dostum?
-
7 YILDA AKP ILE YOZLASAN TÜRKIYE YOBAZ DAHA YOBAZLASIYOR.
Arkadaslar türkiye her dönem yozdu. Ama sunu diyebiliriz, bazi dönemlerde yozlasma dahada hizlanmistir diye. Bu anlamda en hizli yozlasma dönemi 12 Eylül fasist cuntasiyla baslamistir. Insanlar gercekten bencillestirilip bireysel düsünmeye itilmistir. Sadece son 7 yilda yozlastik diyenler bize gecmisimizin yoz olmadigini isbatlamak zorunda. Son 85 yilimiza baktigimizda demokrasiden uzak, kendisini dinin ve feodal yapidan kurtaramayan bir toplumuz. Hemsericilik, irkcilik, seriatcilik, mafyacilik, demokrasi düsmanligi cig gibi büyümüs. Gesmiste bu saydiklarimin hangisi yoktuda sadece son 7 yili örnek gösteriyoruz?
-
7 YILDA AKP ILE YOZLASAN TÜRKIYE YOBAZ DAHA YOBAZLASIYOR.
Türkiye'nin yoz oldugu dogru. Hic bir zaman yozluktan kurtulmadiki, sadece simdi son 7 yilda yozlasmis olsun. Osmanlidan beri Türkiye yozlasiyor ve halada devam ediyor yozlasmaya. Kimse burada kendisini kandiripta AKP öncesi Türkiye'yi iyi gösteripte sonrakini yozlasmis göstermesin. Eski tas eski hamam. Her sey var oldugu gibi devam ediyor. Türkiye yozdu malesef yoz olarakta devam ediyor.
-
ILYAS SALMAN'IN YALANI ORTAYA CIKTI
Benim o arkadasi kast ettigimi nereden cikartiyorsunuz? O arkadasin yorumuna cevap vermek demek derhal onu hedef almak anlaminami geliyor? O arkadasi kast etmis olsdaydim ismini veriridim. Ben yorumumu burada yorum yapan arkadaslarla sinirlandirmiyorumki? Ulusalciyim diyenleri iyi arastirirsaniz Deniz Gezmis ve diger devrmci önderler hakkinda gecmiste neler söylediklerini cok net göreceksiniz. Ama yarin milliyetci gecinenlerinde aynen Ulusalci gecinenler gibi ayni görüsü paylasacaklarindan da süphem yok. Türkes'in yasaminin son dönemlerinde Nazim Hikmet'i gercek bir vatanperver yaptigi gibi, Deniz Gezmis ve arkadaslarinida en keskin Türk milliyetcisi yapacaklarindan süphem yok. Zaman gösterecek bize.
-
HAKLARINI ARAYAN ALEVI VATANDASLARA KÜRT'LERE SÖYLENENLERIN AYNISINI BASBAKAN SÖYLEDI
Son günlerde Kürt vatandaslarimizin hakli mücadelerine karsin devamli su söyleniyor: "Türkyie'de sadece Kürt'ler yasamiyor ve dolayisiyla sadece onlarin sorunu yok. Türk'ün, Cerkez'in, Bosnak'in,... da sorunlari var ama onlar Kürt'ler gibi ayricalik sitemiyorlar" Simdi benzeri söylemler Alevi vatandaslarimiza karsin söylenmeye baslandi, hemde starti sayin basbakan yapti. Be söylüyor basbakan, Alevilerin sorunu var ama sunnilerinde var. Bu aynen su anlama geliyor, birakin hak mak aramayi, Türkiye'de herkesin belirli sorunu var. Bakin sunniler hak mak ariyorlar mi? Ehh sizde sunniler gibi susun ve oturun yerinizde. Yarin greve giden iscilerede benzeri söylenirse hic sasmayalim. Fabrikada greve gitmeyen iscilerinde sorunu var, bakin onlar eylem falan yapmiyorlar, sizde isinize devam edin denilirse sasmayalim. Kaynak: -http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=973576&Date=09.01.2010&CategoryID=78-
-
"BIR HALK TEPKISI DAHA!"
Ülkemizde Kürt'ler nezdinde irkci eylemleri defalarca "halk tepkisi" diye mesrulastirdik. Bunu örnekleri Izmir'deki irkci eylemlerden Canakkale üzerinden Mus'a kadar gidiyor. Simdi bu "halk tepkilerine" bir yenisi daha eklendi. Bu kez "halk tepkisi" "bölücü Kürt vatandaslara" karsi degil Roman vatandaslarimiza karsi. Roman vatandaslarimizinda "bölücü" oldugunu bu eylemlerle ögrenmis olduk. Iyiki ülkemizin "hassas vatandaslari" var, yoksa ülke coktaannn bülücülerin eline gecmisti. Iste irkci ("halk tepkisi") eylemin haberi ve tesadüfe bakin bu tür eylemlerin icerisinde devamli belirli bir görüs hakim. Bunlar güya ülkemizin en demokrat, vatanperver ve atatürkcü milliyetci gecinenleri. Tabii bu tip haberleri ülkemizin vatansever gazetelerinde asla bulamayacaksiniz. Dolayisiyla onlar böyle bir haber yayinlamadiklarina göre okudugumuz haber de sonucta bölücülerin bir iftirasi olarak algilanacak bazi vatansever forum üyeleri tarafindan. *** "ROMANLARA MİLENYUM TEHCİRİ 15:20 08 Ocak 2010 Roman yurttaşlar Manisa’daki saldırıların perde arkasını BirGün’e anlattı: "MHP’li Başkan olayları kışkırttı, Vali de bize ‘burayı terk ediyoruz’ diye kağıt imzalattı” GÖRDES İLÇESİNE GÖNDERİLDİLER Manisa’nın Selendi ilçesinde 1.000 kişilik bir grup 5 Ocak akşamı Roman yurttaşların yaşadığı Zafer Mahallesi’nde birçok ev ve barakayı ateşe verip araçları yakmıştı. Daha sonra kaymakamlık binası önünde toplanan saldırgan grubun, Zafer Mahallesi’nde ikamet eden Roman yurttaşların ‘ilçeyi terk etmesini istedikleri’ iddia edilmişti. Saatler süren olayın ardından 15’i çocuk, 20’si kadın olmak üzere 74 yurttaş, yıllardır yaşadıkları evlerinden alınıp Gördes ilçesine götürülüp bırakıldı. ‘BELEDİYENİN İMKANLARIYLA SALDIRI’ Gördes ilçesine götürülen kadınlardan biri, Manisa Valisi Celalettin Güvenç’in, "Selendi’yi isteğinizle terk ettiğinize dair kağıtların altına imza atın" dediğini söyledi. Başka bir Roman kadın ise, "Salı gecesi bize odada boş kağıtlar verip imzalatmaya çalıştılar. Vali bizim buradan gitmek zorunda olduğumuzu söyledi” dedi. Bir diğer yurttaş ise "MHP’li Belediye Başkanı’nın kışkırtması var. Belediyenin imkânlarıyla arabalar tahrip edildi” iddiasında bulundu. Yılbaşı gecesi babasını kaybeden Burhan Uçkan "MHP'li Nurullah Savaş'ın Belediye Başkanı seçilince olaylar başladı. 5 Ocak'ta da anons yaparak halkı o topladı" iddiasında bulunurken, Roman kadınlar Manisa Valisi Celalettin Güvenç'in kendilerine 'İlçeyi kendi rızalarıyla terk ettiklerini' belirten kağıtlar imzalatmaya çalıştığını söyledi. Roman Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Manisa Akşihar Şube Başkanı Erdoğan Şener "Sonuçta Romanlar tehcir edildi" derken, Sulukule Platformu Yöneticisi Hacer Foggo "Bugüne kadar Romanlarla ilgili hiçbir sosyal iyileştirme yapılmadı. En büyük örneği de Sulukule" yorumunu yaptı. SALDIRGANLAR DİLEKÇE VERDİ Selendi’de 1.000 kişilik bir grup 5 Ocak akşamı Roman yurttaşların yaşadığı Zafer Mahallesi'nde bir çok ev ve barakayı ateşe verip araçları ateş vermişti. Daha sonra kaymakamlık binası önünde toplanan saldırgan grubun, yerel gazetelere göre; Manisa Valisi Celalettin Güvenç'e bir dilekçe vererek, Zafer Mahallesi'nde ikamet eden Roman yurttaşların 'ilçeyi terk etmesini istedikleri' iddia edilmişti. Yerel gazetelerin internet sitelerinde de yayımladığı dilekçede şu ifadelere yer verildi: “Valilik makamına, ilçemize dışarıdan gelen bazı insanlar, ilçemizde hırsızlık, tefecilik, işyerlerinin camlarını kırma gibi ilçemiz halkını rahatsız edici davranışlarda bulunmaktadır. İlçe sakinlerinin sabrı taşmıştır. Toplu linç girişimlerinin önlenmesi için bu insanların ilçemizi terk etmesini istiyor, gereğinin yapılması için bilgilerinize arz ediyoruz." VALİ YALAN MI SÖYLEDİ Saatler süren olayın ardından 15'i çocuk, 20'si kadın olmak üzere toplam 74 Roman yurttaş, Manisa'da yıllardır yaşadıkları evlerinden alınıp polis eşliğinde Gördes ilçesine götürülüp bırakıldı. Olay gecesi gazetecilerin ''Roman vatandaşların bir başka ile nakledilmesi söz konusu mu?'' sorusunu Vali Güvenç, ''Roman vatandaşlar kendi aralarında bir durum değerlendirmesi yapıyorlar. Bu ilçede neden böyle bir huzursuzluk çıktığı konusunda özeleştirilerini yapıyorlar. Bizim nakil konusunda bir kararımız yok'' yanıtını vermişti. ‘KENDİ İSTEĞİNİZLE TERK EDİN’ Durumun hiç de öyle olmadığı evlerinden edilen Romanlar tarafından deşifre edildi. Ntv'nin haberine göre; polis eşliğinde Gördes ilçesine götürülen kadınlardan biri, Manisa Valisi Celalettin Güvenç'in, "Selendi’yi kendi isteğinizle terk ettiğinize dair kağıtların altına imza atmalısınız" dediğini söyledi. Dün ise bu iddiayı başka bir Roman kadın doğruladı: "Bizim başka bir yere gidecek durumumuz zaten yok. Dün (salı geceyarısı) gece bize odada boş kağıtlar verip imzalatmaya çalıştılar ama bilmiyorum okumam yazmam olmadığı için. Ama Vali bize 'burada artık duramazsını, zorunlusunuz gitmeye' dedi. Onu biliyorum." “MHP’Lİ BAŞKAN SORUMLU” "Olayların yılbaşı gecesinde sigaraya tartışmasıyla başladığını söylüyorlar; alakası yok" diyen erkek Romanlardan biri ise Selendi'nin MHP'li Belediye Başkanı Nurullah Savaş ve Manisa Valisi Celalettin Güvenç'i sorumlu tuttu: "Belediye Başkanı’nın kışkırtması var. Belediyenin imkanlarıyla arabalar tahrip edildi. Evlere saldırdılar. 30 senedir oradayız ve aramızda husumet yoktu. Kavgamız olmadı. Bunu yapan belediye başkanıdır. Manisa Valisi, bizimle yaptığı toplantıda, bize kağıtlar uzattı. ‘Kendi isteğimizle gitmek istiyoruz’ dedirtmeye çalıştı. ‘Kendi isteğimizle terk ediyoruz diye yazın ve imzalayın’ dedi. Ben bunu yapmadım." İddia: MHP’li Nurullah Savaş Belediye Başkanı seçilince Romanlara karşı bu tür olaylar başladı MANİSA Selendi'deki olayların yılbaşı gecesi sigara içme tartışması üzerine çıktığı öne sürülmüştü. Romanlara karşı saldırıya dönüşen olayların perde arkası ise yavaş yavaş aydınlanıyor. Roman yurttaş Burhan Uçkun’a şunları anlattı: "Olay sigara içme kavgası değildi. Ben kahveye gittim ve çay içmek istedim. ‘Çingenelere çay vermem’ cevabı alınca tartışma çıktı ve beni dövdüler. Önce hastaneye ardından da karakola götürüldüm. Babam da karakola geldi. Orada beni dövenleri görünce; rahatsızlığı da vardı, sinirlendi ve vefat etti. O gece beni karakolda tuttular ve sabah bıraktılar. Babamı defnettik. Dün benim eşim, amcamın ve halamın kızı ev gezmesine giderlerken, 'Hastanelik yaptık utanmadan geziyorlar’ sataşmalarına maruz kaldılar. Tartışma yaşanmış. Bize haber verildi ve olay yerine giderek ailelerimzi eve getirdik. 14.00'te Selendi Belediye Başkanı anons yaparak, Selendi halkını belediye önüne çağırdı. Saat 20.00'de bir iki dakikalık elektirik kesiliverdi. O anda silahlar patladı, evlerimiz arabalarımız yakılmaya başlandı. MHP'li Nurullah Savaş'ın Belediye Başkanı seçilmesi ile birlikte bu tür olaylarla karşılaşmaya başladık. Daha öncesindeki yıllar çok güzeldi. Hiçbir sorunumuz yoktu. Artık dönmek istemiyorum. Vali bize geri dönmeyeceğimize dair kağıt imzalattı." Elçin Yıldıral Bakan Çelik ‘İyi ki kimse ölmedi’ dedi AKP hükümeti 10 Aralık 2009’da İstanbul Conrad Otel'de ‘Roman Çalıştayı’ düzenlemişti. Devlet Bakanı Faruk Çelik, yaptığı konuşmada, “Romanlar, karşı karşıya kaldığı yüzyıllara varan dışlanmışlıklarla, hoşgörüsüzlüklerle, fiilen maruz kaldıkları her türlü ayrımcılıkla mücadele etmeyi ahlaki bir görev olarak görüyoruz” demişti. Manisa'daki olayları yorumlayan Bakan Çelik, göç etmek zorunda kalan Romanların bir konuta kavuşması konusunda çalışmaların sürdüğünü söyledi. Çelik, "Olayların arkasında bir birikim, tahrik edenler de olabilir. Araştırılıyor. Yaşananları tüm Selendililere mal etmemek lazım. Sevinilecek şey, dünkü olayda bir ölüm olayının gerçekleşmemesi" dedi. Şener: Sonuçta Romanlar artık tehcir edilmiş oldu ROMAN Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Manisa Akşihar Şube Başkanı Erdoğan Şener ise olayın bir provakasyon olduğuna dikkat çekti. Bu insanların 30 yıldır birarada yaşadıklarını ve şimdiye kadar bu tür olaylarla karşılaşmadıklarını söyleyen Şener, Roman Çalıştayı'nın gündeme gelmesinin ardından bölgede gerginliklerin yaşanmaya başladığını belirtti. Dernek Başkanı Şener, "Sonuçta Romanların tehcir edilmesi ile sonuçlandı. Bu insanların şimdi en büyük sorunu barınma. Çünkü evleri taşlandı, yakıldı. Tek bir eşya bile alamadılar" diye konuştu. Foggo: Hiç iyileştirme yapılmadı, Sulukule ortada! SULUKULE Platformu Yöneticisi Hacer Foggo "Tecrit edilen Romanlarla görüştüm. Manisa'da son zamanlarda saldırıların yaşandığını söylediler. Hakaret ediyorlarmış. Minübüsten indirip üstlerini arıyorlarmış. Türkiye'de linç yapanlara hiçbir cezai yaptırım uygulanmıyor. Hatta neredeyse kahramanlaştırılıyorlar. Bugüne kadar Romanlarla ilgili hiçbir sosyal iyileştirme yapılmadı. En büyük örneği de Sulukule" dedi. »ELÇİN YILDIRAL" Kaynak: -http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1262956833&day=08&month=01&year=2010- "
-
JITEM'DE YOK PKK ITIRAFCISI JITEM ELEMANI MUSTAFA DENIZ'DE ÖLMÜSTÜ
Anlatmak istediginizi acikca yazarsaniz daha saglikli olur. Bahsedilen sahsin yasdigini iddaa ediyorlar, hemde gene devletin kendi belgelerine göre. Öldü diyenler öldügünü isbatlamak zorunda degillermi?
-
Kim Kimden Korkar?
Yani yillardir TSK'nin kendi söylemlerini dahi burada inkar ediyoruz ya. Onlar herhalde operasyonlara sadece karsilikli konusup dagdan inmeleri icin ikna etmeye gidiyorlar. JITEM gibi ölüm örgütünü öylesine kurdular.
-
EMİN ÇÖLAŞAN'A AÇIK MEKTUP
Konu olan yorumda siz "Atatürk'te askerdir, Avrupadan daha ileri haklar getirmistir,..." yaziyorsunuz. Bende mesela hangi örnekler diye sormusum. Umarim simdi anlasilmistir.
-
ILYAS SALMAN'IN YALANI ORTAYA CIKTI
Bir cümleyi cimbizlayip yorum yapmaniz yanlis sonuca götürür. Ben sizin söylemleriniz arasindaki celiskiyi gösterdim. Bir taraftan "Türk Solu" gibi icerigi burum burum irkcilik kokan bir dergiyi iyi göstereceksiniz diger taraftanda irkciliga karsi oldugunuzu söyleyeceksiniz. Celiski burada. Kendi yorumlarinizi iyi takip edin lütfen.
-
ILYAS SALMAN'IN YALANI ORTAYA CIKTI
Yukaridaki sözler bire bir "Türk Solu" dergisinden kopyalama. 2Türk Solu" dergisini aciktan savunamadigimiz icin dolayli yoldan bu düsünceye sahip yayin organlarini ve yapilanmayi gercek bir alternatif olarak göstermeye calisiyoruz. Ama kimse buna kanmaz.
-
BU HABER DOGRUYSA DURUM COK VAHIM
Reşadiye’nin şifresi 3 Aralık’ta geldi Taraf / MEHMET BARANSU - Istanbul - 08.01.2010 “Eylem talimatını Kandil vermedi. İnisiyatif kullanan yerel bir birim yaptı” diyen PKK’yı, GES raporları yalanlıyor: Örgütün Zap Kampı sorumlusunun, Tunceli birimine 1 Aralık’ta eylem talimatı verdiği, bu birimin ise 3 Aralık’ta Tokat’taki PKK grubunu harekete geçirdiği telsiz mesajlarından anlaşıldı. Türkiye’yi yasa boğan yedi erin şehit edildiği 7 aralık 2009’daki Tokat Reşadiye katliamıyla ilgili önemli ayrıntılar Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı’nın saldırıdan iki gün sonra hazırladığı raporda yer aldı. Genelkurmay’ın saldırıdan önce örgüt militanları arasındaki telsiz görüşmelerini kaydettiği anlaşılan raporda, Reşadiye talimatının 3 aralık 2009’da, şifreli bir mesajla verildiği ancak bu şifrenin çözülememesi nedeniyle baskının engellenemediği de yer alıyor. GES Komutanlığı’nın 9 aralık 2009’da hazırladığı rapor, Silahlı Kuvvetler Komuta ve Harekât Merkezi ile Türkiye çapındaki ilgili komutanlıklara gönderilmiş. 14 sayfalık raporda, örgütün Kuzey Irak’taki Zap Kampı’ndan 1 aralıkta “eylem” talimatı alan “Mahir” kod adlı Tunceli sorumlusunun, iki gün sonra Tokat’taki “Özel Güç Birimi”nin sorumlusu “Şeyho” kod adlı militana “16’dan 408 üzerinde durun” şifresiyle saldırı emrini verdiği anlaşılıyor. Oysa Genelkurmay Başkanlığı, olayla ilgili açıklamasında, baskından sonraki telsiz konuşmalarının dökümünü kamuoyuna açıklamış ve “Saldırı anlık istihbaratla gerçekleşmiş” demişti. Silahlı eylem hazırlığı biliniyor Raporun en ilginç bölümü ise Tokat ve çevresindeki PKK gruplarının faaliyetlerinin Genelkurmay Başkanlığı’nca haziran ve kasım 2009’dan itibaren bilinmesi ve konuyla ilgili değerlendirme raporlarının çok önceden yapılıp, ilgili birimlere gönderildiği bilgisi. Bu raporda PKK’nın aralık ayı başından itibaren aralarında kadın militanların da bulunduğu Özel Güç Birimleri ile Tokat bölgesi de olmak üzere birçok yerde silahlı eylem hazırlığında olduğu bilgisine yer veriliyor. İç İstihbarat Binbaşı A. Acar ve Harekât Analiz Şube Müdürü Albay C. Turan ve Mu.Albay Erkan Başkanı Salih Kul’un hazırladığı raporun “Tokat-Reşadiye Bölgesindeki Saldırı ve Beklenen Olası Yeni Saldırı Eylemi Hakkında” bölümünde şu değerlendirmeler yapılıyor: “3 aralık 2009 Petek Aktarması. Roj: Mahir’den Şeho’ya anons: ‘16’dan 408 üzerinde durun.’ Muhtemelen bu sözde talimat çerçevesinde, Tunceli-Ovacık bölgesindeki Mahir çağrılı Dersim Saha Özel Güç Sorumlusu tarafından, 3 aralık 2009 günü, muhtemelen Tokat bölgesinde olduğu düşünülen Şeyho Kod adlı Özel Güç birimine, Zap’taki Roj çağrılı muharebeci terörist aracılığıyla, muhtemelen eylem üzerinde durulması ile ilgili şifreli not verildiğini, muhabereye çıkan ancak sesi duyulmayan Şeyho kod adlı teröristin notu aldığının Roj çağrılı teröristin muhaberelerinden anlaşılıyor.” Tokat ve civarında PKK’nın üstlenebileceği ve eylem hazırlığında olabileceği bilgisinin 2009 haziran ayı ortalarından itibaren tüm askeri birimlere iletildiği de yine bu rapordan anlaşılıyor. TSK gruplardan haberdar Raporun “Önceki Raporlar” başlıklı bölümünde Tokat bölgesiyle ilgili verilen istihbarat raporları hatırlatılarak, şu bilgiler veriliyor: “Terör örgütünün Tunceli bölgesindeki mensuplarının, içlerinde kadınlar da dahil Özel Güç birimlerinin olduğu 12-22 civarındaki teröristin, Karadeniz ve Koçgiri Eyaletleri açılımları kapsamında Haziran 2009 ayı ortalarından itibaren Sivas ve Tokat ile olası Gümüşhane-Giresun bölgelerine geçiş yapmak üzere hareketlene-bilecekleri, ayrıca ilk defa 2008 kışında yapıldığı gibi, 2009 kışında da Sivas ve Tokat bölgelerinde üstlenebilecekleri değerlendirmelerinin yapıldığı...” Raporda bu bilgiler verildikten sonra 10 kasım 2009 tarihinden itibaren Genelkurmay Başkanlığı’nın ilgili birimlerinin bu bölgeyle ilgili analiz raporları hazırladıklarına da dikkat çekiliyor. Böylelikle, Genelkurmay Başkanlığı’nın ilgili birimlerinin Tokat’taki hareketlilikten 10 kasımdan itibaren haberdar olduğu anlaşılıyor. Rapordaki değerlendirmede, “10 kasım 2009’daki analizlerde; Zap’taki HPG Ana Karargâh Sorumlusu Nurettin Sofi kod Halef el Muhammed’in, Tunceli bölgesindeki Mervan çağrılı teröriste; ileridekilerin (Sivas-Tokat bölgesindekilerin), bulundukları alanın farklılığı ve özel yapısı nedeniyle daha dikkatli olmaları ve incelikli yaklaşmaları talimatının belirlendiğine” dikkat çekiliyor. Raporun “Değerlendirme” başlıklı bölümünde “Halen Sivas ve Tokat bölgelerinde küçük birimler halinde faaliyet yürüten Tunceli bölgesine bağlı Özel Güç birimlerinin olduğu” ifadesi dikkat çekiyor. Oysa Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, olay öncesi Tokat bölgesinde PKK/Kongra-Gel ve diğer sol terör örgütlerinin barındığına ve faaliyetlerine ilişkin ellerinde herhangi bir istihbarat olmadığını açıklamıştı. Yüzde 50 doğrulukla yerleri biliniyor Rapora göre telsiz konuşmalarından elde edilen verilerle, PKK’lı grubun baskının ardından bulunduğu yerin koordinatları yüzde 50 doğrulukla tespit edildi: “7 aralık 2009 günü Tokat’ta yapılan saldırıyı gerçekleştiren Şeyhmuz çağrı adlı terörist grubun (ilk tesbit) Tokat/Reşadiye Güneydoğusu, Öküzlü, Göltepe, Tozanlıfındıcak ve Hacıali Damları arasında kalan bölgede bulunabileceği değerlendirilmiştir.” Zap’tan üst üste eylem mesajları GES Komutanlığı’nın dinlediği telsiz konuşmaları ve bunlarla ilgili istihbarat değerlendirme raporlarında, PKK’nın 1 aralıktan itibaren Türkiye’nin birçok yerindeki birimlerine, eylem gerçekleştirmeleri için talimat verdiği anlaşılıyor. Kayıtlara göre PKK’nın merkezinden verilen talimatlar, 1 aralık günü ilgili birimlere ulaştı. Tunceli bölgesi de aldığı bu talimatın ardından gerekli değerlendirmeleri yaparak, hangi eylemin hangi grup tarafından yapılacağı bilgisini içeren şifreli talimatları Tokat ve bölgedeki diğer PKK’lılara iletmek üzere 3 Aralık 2009’da Zap’la irtibata geçti. Zap da Tunceli’den gelen eylem talimatını telsizle Tokat başta olmak üzere diğer bölgelere bildirdi. Tunceli bölgesindeki Dersim Saha Özel Güç Sorumlusu “Mahir” kod adlı PKK’lı, Zap’a ayrıca Sivas bölgesindeki “Munzur”a bağlı “Mazlum”, “Volkan” ve “Hejar” kod adlı PKK’lı Özel Güç birimlerine “şifreli eylem talimatının dört gün boyunca günlük tekmillerde anons edilmesi” mesajını da geçti. Tunceli kırsalındaki “Mordem” ve “Murat” adlı PKK’lılara da mesajın iki gün boyunca tekrarlanması isteniyor. Zap da bu talimat kapsamında 4, 5, 6 ve 7 aralık günlerinde mesajları geçti. Tokat saldırısından bir gün sonra Zap’taki “Roj” kod adlı PKK’lıyla, “Mervan” adlı kadın PKK’lı arasında geçen konuşmada, yapılacak eylemlerin riskli olması halinde iptal edilmesi de isteniyor. Eylem arayışı içindeler GES Komutanlığı’nın hazırladığı raporda yukarıdaki olaylar ayrıntılı olarak şöyle anlatılıyor: “Örgütün, 01 aralık 2009 itibariyle vermiş olduğu sözde talimatlar çerçevesinde Cudi bölgesindeki teröristlerin muhtemelen eylem yapamadan bertaraf edildikleri, Mardin bölgesindeki teröristlerin ise Dibek Dağı bölgesinde eylemi gerçekleştirdikleri, Şırnak, Diyarbakır ve Hatay bölgelerindeki teröristlerin ise olası eylem talimatı kapsamında eylem arayış ve planlamaları sürdürüyor olabileceği değerlendirilmiştir. ZAP bölgesindeki Roj çağrı adlı HPG Ana Karargâh muhaberecisi tarafından, 01 Aralık 2009 günü itibariyle, Hatay, Tunceli, Dersim, Diyarbakır, Şırnak, Mardin bölgelerinde henüz tam netleştirilmeyen, deşifre edilemeyen bilgiler kapsamında, kış döneminde muhtemelen eylem yapılmasıyla ilgili talimat verilmiş olabileceğini, Yine Mahir çağrı adlı Dersim Saha Özel Güç sorumlusu tarafından aynı gün (3 Aralık 2009) içinde ZAP’taki Roj çağrılı muhabereci terörist aracılığıyla, bir ihtimal Sivas bölgesindeki Munzur’a bağlı olarak ifade edilen Mazlum-Volkan ve Hejar çağrı Özel Güç birimleri ile ayrıca Tunceli kırsalındaki Mordem ve Murat çağrı adlı gruplardaki Özel Güç birimlerine muhtemelen eylem üzerinde durulması ile ilgili şifreli notların verildiği, Bunlardan Mazlum-Volkan’a verilen notta çalışmanın istenilen şekilde olmaması halinde muhtemelen güvenlik için yeri belirlenemeyen bir noktanın esas alınmasını, Hejar’a verilen notta da imkan olması halinde üzerinde durulmasını, olmaması halinde yapılmamasının belirtildiğinin ifade edildiğini... Zap’taki Roj çağrılı muhabereci terörist, 08 aralık 2009’da Mervin çağrılı kadın teröriste; muhtemelen eylemin oluş şekliyle ilgili fazla ayrıntıya girmeden genel hatlarıyla bilgi vermesini ayrıca Mahir çağrılı grubun talebi olan bazı muhtemelen teçhizat/malzemeler için gerekenin yapılacağı belirtmiştir. Mervin çağrılı kadın teröristin cevaben, kendisi (Roj) tarafından daha önce (03 aralık 2009’da) Murat, Mordem, Hejar ve Mazlum-Volkan çağrılı gruplar için verilen anonsu, anılan teröristlerin yürütecekleri faaliyetlerin riskli olması halinde iptal etmelerini belirtmiştir. 03 Aralık 2009’daki sözde talimatlar kapsamında da Tokat ve Reşadiye bölgesindeki Şeyho Kod adlı teröristin içerisinde olduğu terörist grubun eylemi gerçekleştirdiği, muhtemelen Sivas ve Tokat bölgelerindeki Mazlum-Volkan ve Hejar çağrı adlı iki birimin daha anılan bölgelerde oldukları ve onların da eylem arayışı içerisinde olabilecekleri değerlendirilmiştir.” Kaynak: -http://www.taraf.com.tr/haber/46387.htm-
-
JITEM'DE YOK PKK ITIRAFCISI JITEM ELEMANI MUSTAFA DENIZ'DE ÖLMÜSTÜ
Derin devletciler suclarini ve kurmus olduklari yasa disi örgütlerini inkar ettikce camura batiyorlar. Onlari hic bir yalan ve inkar kurtaramayacak. Türkiye hak ettigi demokratik sisteme er , gec erisecek. ‘ÖLDÜ’ DENİLEN İTİRAFÇI, 8 AY ÖNCE JANDARMA’DA MEMURMUŞ 13:29 07 Ocak 2010 JİTEM'in kurucularından Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile birlikte 1993'te öldürüldüğü söylenen ve Ersever'in sağ kolu olan PKK itirafçısı Mustafa Deniz, Jandarma Komutanlığı'nın belgelerine göre yaşıyor. Jandarma Genel Komutanlığı Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 11 sanıklı JİTEM davasına gönderdiği yazıda, Deniz'in Jandarma İstihbarat Komutanlığı bünyesinde memur olarak çalıştığını ve 18 Mart 2009 tarihinde istifa ettiğini bildirdi. "Gizli" ibareli, Hakim Albay Gazi Koçer imzalı yazıda davada yargılanan JİTEM elemanlarının görev yerleri ve sürelerine ilişkin bilgiler verildi. Belgede 15 Kasım 1993 tarihinde Ankara'nın Polatlı ilçesinde cesedi bulunan Mustafa Deniz'in, Jandarma İstihbarat Komutanlığı bünyesinde memur olarak çalıştığı ve 18 Mart 2009 tarihinde istifa ettiği belirtildi. Böylece şimdiye kadar ölü olarak bilinen Mustafa Deniz Jandarma'dan gelen yazıya göre yaşıyor. PKK’DEN KAÇTI, İTİRAFÇI OLDU Ağrı nüfusuna kayıtlı Mustafa Deniz, 1984 yılında üniversite öğrencisiyken PKK'ye katıldı. PKK içinde Ferhat kod adını alan Deniz, 1989 yılında PKK'den kaçarak itirafçı oldu ve JİTEM bünyesinde faaliyetlere başladı. JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever'in yardımcılığına kadar yükseldi. Deniz Yüksel kod adlı Alaaddin Kanat, Ali Hoca kod adlı Ali Ozansoy, Sarı Adil kod adlı Adil Timurtaş ve Mete kod adlı İbrahim Babat ile birlikte uyuşturucu ve silah kaçakçılığından cinayetlere kadar bir çok karanlık ve kirli işte yer aldığı belirtildi. JİTEM içinde yaşanan çatışmanın ardından Ersever ile birlikte Ankara'ya atanan Deniz'in, Cem Ersever, Ersever'in sevgilisi itirafçı Neval Boz ile birlikte Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ve ekibi tarafından öldürüldüğü açıklanmıştı. Deniz'in cesedinin 15 Kasım 1993'te Ankara'nın Polatlı ilçesi yakınlarında bulunduğu bildirilmişti. ANF Kaynak:-http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1262863763&year=2010&month=01&day=07-
-
ILYAS SALMAN'IN YALANI ORTAYA CIKTI
Daha düne kadar Deniz gezmis'e devlet düsmani diyenler, askere silah cekti ve terörüst oldugunu idaa edenler baktilarki bu yalan tutmadi simdi kendi siyasi görüslerinin lideri olarak lanse etmeye calisiyorlar. Bu bana bir dönemler Kürt yoktu onlarin hepsi dag Türk'leridir diyenlerin simdi ise her söylemlerini inkar edip Kürt'lerin varligini kabul etmelerine benziyor. Ikincisi ise Atatürk tek basina onlara kalkan olarak yetmiyor baska bir kalkan bulmaya calisiyorlar, o kalkanda simdi DENIZ GEZMIS. Ulisalci sol desikleriniz Deniz Gezmis'in idamini onaylayanlar hatirlatmak isterim. Deniz Gezmis cunta döneminde, yani "Atatürkcü ve ulusalci" TSK ve ara hükümet olan gene "atatürkcü ve ulusalci" CHP hükümetinin oylariyla asildi. "Ulusal solcu" Deniz Gezmis'i kim asti eger anlattiklarim dogru degilse? Solcularmi asti? Dincilermi asti? Yoksa kendilerini ulusal sol ve atatürkcü olarak lanse eden fasistlermi asti?
-
Kim Kimden Korkar?
Pes dogrusu vallahi. TSK her aciklamasinda dagda tek bir terörüst dahi kalmayacak, onlari yok edene kadar terörle mücadelemiz devam edecek diyor, siz ise TSK'nin terörüstü yok etme gibi bir amaci yok diyorsunuz. TSK adina sizemi inanacagiz? Yoksa bu TSK'nin basarisizligina yeni bir kilifmi?