Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

dominik

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.844
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    9

dominik tarafından postalanan herşey

  1. Darbenin orduda tasfiye planları Balyoz Planı’nda imzası olan Orgeneral Çetin Doğan, darbeden sonra Birinci Ordu’dan atılmasını istediği subayları tek tek belirledi. Listede 823 muvazzaf var Dönemin Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan 5 -7 Mart 2003 tarihleri arasında yapılan Selimiye Kışlası’ndaki plan seminerini kapatırken sözlerine şöyle başladı: “Arkadaşlar bu plan seminerini, 1.Konjonktürel gelişmelere göre dikkatlerimizi nerelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir… Söylediğimiz her söz, atacağımız her adım evvela laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması, kollanması için olmalıdır. Laik demokratik cumhuriyetten daha üstün, bundan daha büyük tehlikemiz yok mevcut durum içerisinde… Kuzey Irak’ta olsun, Yunanistan’la olsun nerede olursa olsun dışarıya yönelik hudutlarımız ötesinde meydana gelebilecek tehdit hiçbir zaman içeride irticanın yaratacağı tehditten, irticanın baş kaldırması, ayaklanması ile ortaya çıkacak tehlikeden daha büyük olamaz. Bu tehlikenin bertaraf edilmesi sağlam bir bünyeye, Atatürkçü bir yapıya ordunun Türk ulusunun kavuşması her türlü tehdidi ve engeli karşılamasına yetecektir.” Defterleri dürülmeli Doğan daha sonra sözü ordu içinde irticaya bulaşmış personele getirdi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Zaman zaman ordudan atılıyor çünkü irtica bulaşmış oluyor. Nasıl oluyor ki modern çağdaş bir kurum, kurum içerisinde bulunan insanlar bunların fetvalarına kanarak, bunların efsanelerine kanarak aydınlık çağdaş yoldan çıkıyorlar; ama bir gerçek bu. O halde evvela Silahlı Kuvvetler içindeki bünyesel sağlamlığını korumak durumundadır. Buna bulaşmış, irticaya bulaşmış insanların uslanması ve fikir değiştirmesi olanağının olmadığı birçok örnekleriyle sabittir ve o yüzden de bunların defterleri mutlaka evvela ilk adım olarak dürülmeli, ordu bünyesi sağlam bir hale getirilmelidir. Bunun ötesinde böyle bir olay olduğu zaman çünkü içimizden çıkacak çatlaklıkların, tereddütlerin maliyeti çok çok daha büyük olacaktır. Kendi içimizde kendimizle savaşmak zorunda kalacağız. Bunun önlenilmesi için evvela ordu bünyesinin sağlamlaştırılması lazım.” Çetin Doğan’ın bir kere bulaşmış olan bir daha uslanmayacağı için “ilk adım olarak” yapılmasını istediği “irticacı subayların defterinin dürülmesi” için seminerden daha önce hazırlıklara başladığı anlaşılıyor. “Listeler hazırlansın” talimatı Aralık 2002 tarihinde Mart 2003’teki seminer hazırlıklarının da gözden geçirildiği Aylık Karargâh Koordinasyon Toplantısı’nda yaptığı konuşmada (Konuşma metninin yer aldığı 1708- 1b-02lId.Ks. (633) sayılı ve bir Kurmay Albay imzalı resmi Karargah İçi Mütalaa belgesi Taraf’ta) irticai ve bölücü personelin tespitiyle ilgili Personel Başkanlığı ve İstihbarat Başkanlığı’nın verdiği emrin yerine getirilmesini istiyor. Doğan o konuşmasında seminerdeki konuşmalarından daha açık konuşuyor: “Silahlı kuvvetler olarak biz siyasetin dışındayız. Siyasetin dışında olmak Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ilkelerinin örselenmesine, göz ardı edilmesine göz yumarız anlamına gelmez. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarihi misyonu kendisine verilen tarihi görevi bu devletin kurucusu olma, tarihi Kemalist çizgisini her zaman muhafaza etmek zorundadır. O nedenle hem Personel Başkanlığı’ndan hem de İstihbarat Başkanlığı’ndan yayımlanan emrin bir paragrafı da aynen girmiştir. Öncelikle kategorili personelle ilgili düşüncelerimi söyleyeyim: İçimizde şimdiye kadar barınmayanlar Meclis’e taşınmıştır. Bu meydan okumadır. Bu meydan okumaya karşı biz geri adım atmayız. Ve bundan sonra da yine içimizde olabilecekler, var olanlar takip ettiğimiz insanlar vardır. Kategorili personelin pervasızca biraz daha cesaretlenmiş olmaları Silahlı Kuvvetler içersinde bunlara daha fazla hiçbir suretle yer vermeme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.” Üç albay, 66 binbaşı, yüzlerce yüzbaşı Doğan’ın bu emirleri doğrultusunda dönemin Birinci Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanı bir Kurmay Albay tarafından hazırlanan “1 nci or. Bölgesinde ilişiği kesilmesi teklif edilen personel listesi” adlı resmi belge içinde irticacı ve bölücü olarak fişlenmiş 823 muvazzaf subay ve astsubayın adı var. Bu belge Birinci Ordu Komutanlığı’nın 5-7 Mart 2003 tarihindeki seminer için hazırladığı Plan –Çalışması- 2003 adlı dokümanın eklerinde yer alıyor. Sadece Birinci Ordu’nun baktığı Marmara Bölgesi’ndeki illerdeki askeri tesislerde görev yapan albay, binbaşı, yüzbaşıları kapsayan listede subayların isimleri, görev yaptıkları yerlerin yanına niye fişlendikleri yazılmış. Bu subaylardan 3’ü albay, 66’sı binbaşı, gerisi yüzbaşı ve teğmenlerden oluşuyor. Doğan’ın ilk adım olarak tasfiye edilmesini istediği personelden irticacı olduğu düşünülenler için “eşi çağdışı kıyafet giyiyor”, “mesai saatleri içinde namaz kılıyor”, “irticai eğilimleri mevcuttur”, “siyasal İslami görüşleri benimser ve destekler” türü ibareler kullanılmış. Bazı subaylar için “Kürt milliyetçiliği yapar”, “Bölücü örgütlerle ilişkisi var” denilirken, bazı subayların ordudan tasfiye gerekçesi de bunun tam tersi: “Aşırı milliyetçi partiyle ilişkili” “Sakıncalı, şüpheli” gibi fişlemelerin yanısıra listede isminin yanına “takipte” notu konulmuş subaylar da var. İstanbul’u ev ev arayamayız 5-7 Mart 2003 tarihli seminerin sonunda Çetin Doğan’ın yaptığı konuşma, konuşulanın bir savaş oyunundan daha fazlası olduğunu ortaya koyuyor. İşte ses kayıtları Taraf’ın elinde olan o konuşmadan bazı bölümler: “İstanbul bölgesi ki bu bölge tabi yakın mücavir bölgedeki hassas bölgeler olarak Sakarya ve Kocaeli bölgesi çok önemlidir ve burada adeta kurtarılmış bölgeler vardır. Nasıl doğuda iç tehdidin çok büyük, bölücü tehdidin çok büyük olduğu dönemlerde kurtarılmış bölgeler varsa ortaçağ karanlığı içinde bir yaşam tekkeler, zaviyeler, gece toplantıları, gündüz toplantıları, kıraat etmeler devam etmektedir. Ve bunlar çığ gibi büyümektedir. … Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapıtaşı olan Silahlı Kuvvetlerin aşındırılması ve temellerinin yıkılmasına sebep olacağını asla unutmayalım. Ve bu yüzden de biz istihbaratımızı kendi bölgemizde garnizon komutanları, tali bölge komutanları, Emasya komutanları kendi bölgelerindeki iç geliş-meyle ilgili bilgileri, belgeleri toparlamaya devam edecektir. Buradaki yerel yönetimleri tanıma için yerel yönetimleri ve daha yakından bunları anlamak ve bir sorumlulu-ğun üstlenilmesi durumunda halkın yaşam- ını, bütün sorumluluklarını, günlük yaşamını yürütme erkini de silahlı kuvvetler üstleneceği için şu anda doğal afetler koordinasyon merkezleri ve yaptığımız tatbikatların büyük yararı olacağına inanıyorum ve karşımızdaki çalışan insanları daha iyi yakından tanıyacağız ve herhangi bir durumda da bunlarla işbirliği, kimlerle yapabiliriz kimleri tasfiye etmemiz gerektiğini anlayacağız. … Bu kadar büyümüş bir metropolün (İstanbul) teker teker ev ev aranması mümkün değildir. Eskiden yaptığımız uygulamalarda da elle tutulur gerçek anlamda bir sonuç da alınmamıştır… Bu onun için de bölgedeki sıkıyönetim planlamalarını yeni baştan daha belki radikal tertip ve tedbirlerle ama yeterli gücü bölgede bulundurarak, bundan amaç şu; bütün güçleri kullanmak değil varlığıyla caydırıcılık esastır. Kaynak: -http://www.taraf.com.tr/haber/46706.htm-
  2. Balyoz kozmik odada O dönem Albay olan Tanyeri ile Değerli’nin Mart 2003 tarihli ‘kozmik saklama’ yazışmaları Balyoz Planı’nın bir örneğinin kozmik odada bekletildiğini ortaya çıkardı Genelkurmay, 1. Ordu’da 5-7 Mart 2003’te yapılan plan seminerinin bütün belgelerinin kendisine gönderilmediğini ve 2007’de imha edildiğini açıklamıştı. O dönemde kurmay albay olan Süha Tanyeri ile Turgut Değerli’nin Mart 2003 tarihli kozmik saklama yazışmalarını ele geçiren Taraf, Genelkurmay açıklamasının gerçeği yansıtmadığını iddia etti. Oysa Taraf’ın elindeki belgeler, Balyoz planına dair bütün belgelerin yazılı ve sesli kayıtlarının kozmik odada saklandığını ortaya çıkardı. İşte o belgelerdeki yazışma:  1. Ordu Harekat Başkanı Kurmay Albay Tanyeri: Plan semineri kapsamında yapılan hazırlıklar CD’lere kopyalanarak Kozmik’te saklanacaktır. Bilgisayardaki ilgili tüm bilgiler silinecektir. (11.03.2003) 3. Kolordu Kurmay Başkan Vekili Albay Değerli: (Tanyerine cevaben) Plan seminerine ait tüm yazılı ve elektronik yazılar arşivlenmek üzere Kozmik’e teslim edilmiştir. (14.03.2003) ‘Kozmik’te sakla’ emri 2003’te verilmiş Albay Süha Tanyeri’nin plan seminerinin arşivlenerek kozmikte saklanması için gönderdiği 11 Mart 2003 tarihli, “Gizli” ibareli talimatı aynen şöyle: 1 - Birinci Or. K.lığı Plan semineri 05-07 Mart 2003 arasında icra edilmiştir. 2 - Plan semineri icrası kapsamındaki hazırlıklar arşivlenmek maksadıyla CD’lere kopyalanarak Kozmik’te saklanacaktır. 3 - Plan semineri ile ilgili bilgiler bilgisayar ortamında ve evrak olarak Kozmik haricinde bulundurulmayacak (menfi), bilgisayarda bulunan konu ile ilgili bilgiler silinecektir. Ergenekon’un eklerine girdi Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş´ın ofisinde ele geçirilen 51 No´lu DVD´de de izine rastlanan Balyoz Planı’na, Ergenekon´un 3´üncü iddianamesinin ek klasörlerinde yer verildi. Akşam’ın haberine göre plan, ´Balyoz Hrk. P1.EK-G Mu Eki isimli klasör içerisinde bulunan belgeler ´Özel Kuvvetler Komutanlığı´ başlığı ile yazılmış ´Çok Gizli´ adıyla klasörlere girdi. Ancak, belgelerin içeriği klasörlere konulmadı ve mahkemeye gönderildi. Ek klasörlerde ‘Balyoz’ başlığı altında 16 dosya yer alıyor. 51 nolu DVD´de sadece Balyoz yer almıyor. Çoğu, ´Özel Kuvvetler Komutanlığı´ başlığı altında ´Altay, Atak, Barbaros, Alev, Fişek, Acar, Doğan, İsrail ve dindar memurlar adlı başka dosyalar da yer alıyor. ‘Bilgilere göre Balyoz doğru’ Emekli Yarbay ve 19-20. dönem Milletvekili Tevfik Diker, darbecilerin, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli orgeneral Hilmi Özkök’ü bir şekilde tasfiye etmeden başaramayacaklarını bildikleri için ilk hedefte onu etkisizleştirmekle işe başladıklarına dikkat çekti. “Özkök tasfiye edilseydi, darbe kesin yapılacaktı” diyen Diker, Balyoz planına ilişkin belgelerin de kendisine ulaşan bazı bilgilere göre doğru olduğunu vurguladı. • CİHAN Kaynak: -http://www.stargazete.com/politika/balyoz-kozmik-odada-haber-240188.htm-
  3. Devletin "Ugur Mumcu cinayetini aydinlatmak namus borcumuzdur" demesi sadece hatirlarda kalan bir yalandan ibaret. Katiller kendi aranizdan cikti, tümünüz cinayetin gerekcesini ve planlayanlari biliyorsunuz ama 17 yildir bizi uyutmaya devam ediyorsunuz. Bir de kalkip ülkenin yegane koruyucusuyuz diyorsunuz. Görüyoruz bizleri nsil korudugunuzu. Faili mechuller ülkeleri arasinda 21. YY. en önde gelenlerindenizdir herhalde. Sözüm ona devletimiz en demokratik sisiteme sahip, gelismis ve cagdas bir cizgisi var. Yemede yaninda yat, ezberleri bize devamli anlatin, nasilolsa siz ne derseniz biz de size amen diyoruz ve her ne yaptiysaniz sonuna kadar arkanizdayiz. "17 YILDIR KARANLIK AYDINLANMADI Uğradığı bombalı suikast sonucu 24 Ocak 1993’te yaşamını yitiren araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu, ölümünün 17. yılında anıldı. Mumcu için Türkiye’nin dört yanında anma etkinlikleri düzenlendi. Ankara’daki anma etkinlikleri programında Batıkent Uğur Mumcu Parkı’ndaki Uğur Mumcu anıtına çelenk bırakıldı. Gaziosmanpaşa’daki Uğur Mumcu’nun sokağındaki evinin önünde toplanıldı. Mumcu’nun Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki kabri ziyaret edildi. CHP İstanbul İl Örgütü’nün düzenlediği İstanbul’daki anma ise Harbiye’deki Uğur Mumcu anıtı önündeydi. Mumcu’yu İzmirliler ise Narlıdere Limanreis Mahallesi’ndeki anıtı başında andı. MERSİN, İZMİR VE GAZİANTEP’TE ANMA Mersin Devlet Opera ve Balesi, Mumcu anısına ‘’Sesleniş Oratoryosu’’nu sergiledi. Sözleri Uğur Mumcu’ya ait eser, konuk sanatçı Mustafa Erdoğan yönetiminde Kültür Merkezi’nde seslendirildi. İzmir’de Aliağa Belediyesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği Aliağa Şubesi’nce düzenlenen etkinlikler kapsamında, "Uğur Mumcu Dünden Bugüne Işık Tutuyor" adlı söyleşi düzenlendi. Tüpraş Halk Eğitim Merkezi’nde yapılan söyleşide Prof. Dr. Alpaslan Işıklı ile Gazeteci Yazar Deniz Kavukçuoğlu Mumcu’nun örnek bir insan olduğuna vurgu yaparken, Işık Kansu da, Mumcu’nun Rabıta adlı kitabında geçen isimlere dikkat çekti. Antep Balıklı Parkı’nda yapılan anma törenine de çok sayıda sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı. FAİLLER HÂLÂ BULUNAMADI Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikasta kurban gitti. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı ve patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edildi. Suikastı, İslami Hareket Örgütü, İBDA-C, İslami Cihat gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında Mossad’ın ve kontrgerilla’nın olduğu da iddia edildi. Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’yu ziyareti sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu" sözünü verdi. Suikastçiler ve arkalarındaki güçler hâlâ bulunamadı." Kaynak: -http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1264417457&day=25&month=01&year=2010-
  4. Nedir bu telas, madem ortada hol yok yumurta yok. Madem iddalarin ici bos ise söylenmesi gereken sadece dilin kemigi yok, önüne gelen konusuyor denilir ve is burada biter. Ama ortada bir telas var.
  5. Lütfen ordusu cuntacilik yapipta vea yapma pilanini bilipte yazmayan bir ülkenin gazetecisini söylermisiniz burada? Yani hangi ülkenin benzeri bizim ülke gibide oradaki "serefli" gazeteciler sirf dis dünyaya iyi görünmek icin ordularinin pisliklerini aciga cikartmamislar? Varsa böyle bir örnek gösterin, yoksa varmis gibi yorum yapmayin lütfen.
  6. 85 yildir sadece bana degil size ve hepimize devlet tarafindan hikayeler anlatildi. Kimileri hala bu hikayelerin etkisindeler. Vatan sevgisi adi altinda insanlar tek tip olarak yilardir yetistirildi. Gösterilen tepkiler bunun bir göstergesi. Agzini acsan derhal cevap vatan ile geliyor, ekmek istersin vatan derler, hak istersin vatan derler, polis, asker, vali, basbakan,.... surada yanlis yapti dersin cevap gene vatan olarak verilir. Vatan sevgisi adi altinda memleketin icini disini bosalttilar, hala sorunlu ülkeler arasinda ön siralardayiz, dünya kamuoyunda hicte positif görülmüyoruz. Kendi kendimizi begenmekten baska bir sansimizda yok, öylede yapiyoruz zaten.
  7. 85 yildir dinledigimiz hikayelere devamli gercek diyenler ne hikmetse simdilerde kendilerine dokunan haberleri duyunca birden hikaye ve gazellerden bahsetmeye basladilar.
  8. İkinci Kardak krizi Balyoz Harekât Planı’ndaki ses kayıtlarına göre Tuğgeneral Yurdaer Olcan, “milli birlik için” Yunanistan’a karşı düşük yoğunluklu çatışmaların planlanmasını teklif ediyor Genelkurmay’ın “bilgimiz dahilinde yapıldı” dediği 5-7 Mart 2003 tarihli 1. Ordu’daki plan seminerinde üzerinde durulan senaryolardan biri akla Kardak Krizi’ni getiriyor. Plan seminerinin 175 sayfalık ses kayıt dökümlerinde Tuğgeneral Yurdaer Olcan birinci öncelikli olarak gördüğü iç tehdidin halledilmesi, ülke içinde milli mutabakatın sağlanması için Yunanistan’a karşı düşük yoğunluklu çatışmaların planlanmasını teklif ediyor. Basını da kullanalım Dönemin 1. Zırhlı Tugay Komutanı olan Olcan’ın teklifi şöyle: “İç tehdidin birinci öncelikli hal edilmesi gereken bir tehdit olduğunu düşünmekle birlikte bence komutanım iç tehdidin çözülmesi, ülke içerisinde özellikle vatandaşlar arasında birlik, beraberlik dayanışma duygusunu da artırması bakımından küçük çaplı düşük yoğunluklu çatışmalarla Yunanistan’ın psikolojik destek sağlaması amaçlı -yoksa oradaki mil kararının çözülmesi zor bir konu büyük bir çaplı harekât veya siyasi çalışmalar gerektiriyor- bu nedenle komutanım, Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri’nden hatta sınırda küçük çaplı olayların gerekirse basını da kullanarak halkın bir amaç birliği etrafında toplanmasının sağlanmasına fayda sağlayacağını, siyasi tedbirleri de alarak iç tehdidin öncelikle ve yurt sathında giderilmesinin sağlanmasını müteakiben uzun vadede komutanım, Güneydoğu, Kuzey Irak meselesinin halledilme-sinin uygun olacağını düşünüyorum. Arz ederim.” Kuzey Evros kriz planı Seminerin 3. gününde bizzat dönemin 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan tarafından bu teklif dile getiriliyor ve tartışmaya açılıyor. Doğan’ın teklifi Yunanistan’ın Türkiye sınırındaki Kuzey Evros’un bir kısmına Türk ordusunun girip suni bir kriz çıkartması. Doğan şöyle diyor: “Bunun dışında diğer bir harekât tarzı da tabii Hava Kuvvetleri’nin tahsisi sureti ile bölgeye yeterli hava gücünün tahsisi sureti ile iç güvenlikte eş zamanlı sınırlı kuvvetlerle Sulucadere Tarafeyni, Kızıldere güneyinde belli bir dar alanda Yukarı Kuzey Evros diyeceğimiz bölgenin ele geçirilmesi sureti ile her iki harekât tarzını yani hem iç güvenliği hem bunu yapabileceğimiz konusunda bir görüş belirdi. Bu harekât tarzımızın da aynı zamanda içte, dışa karşı bir harekat olacağı için milli birlik ve beraberliğin sağlanmasına bir katkı sağlayabileceği düşünceleri belirtildi.” Gökçeada’yı nasıl Rumsuzlaştırdık Aynı neminerde Plan Harekât Şube Müdürü Albay Tuncay olarak adı verilen bir subay tarafından yapılan sunum ise Gökçeada’dan Rumların nasıl sistematik bir plan içinde göçe zorlandığını ortaya koyuyor. Tuncay’ın sözleri Gökçeada’ya ilişkin anlatılan 1965’te kurulan Açık Cezaevi’ne gelen mahkûmların tacizleri sonucu Rumların göçe zorlandığı iddialarını doğrular nitelikte: “Şimdi burada çok mahrem çok gizli şeyleri de ne yapıcağız görüşeceğiz. Zaten öyle yani plan çalışmasının ana amacı bu. İlk kapsamda buradaki Rumları Gökçeada’dan göçertmek için jandarma komando birliği gönderdik. Bölgeye açık hapishane yaptık. Bölge içerisinde bunun sonuçları da önemli işte miktarda göç oldu. Adım adım sanıyorum devlet kuruluşlarında bölgede bir işte açık cezaevinde bazı şeyler yapıldı bazı ekimler dikimler falan filan. Bunun ortaya saldığı bazı konular bunu tartışmıyorum. O zamanki şartlar içerisinde şimdi böyle bir şey yapmak olanak dışı ama o zamanki Türk Yunan ilişkileri çerçevesinde böyle bir şey yapılma zarureti çıkmış onlara da Batı Trakya’daki uygulamalara karşı. Sonra kuvveti çekince de bölgeye komando birliği koyduk.” Kaynak: -http://www.taraf.com.tr/haber/46700.htm-
  9. Taraf / BURHAN EKİNCİ - Istanbul - 24.01.2010 Kaynak: -http://www.taraf.com.tr/haber/46698.htm-
  10. Ugur Mumcu'yu sevmek ve ona karsi saygili olmak ezberlerimizin son bulmasiyla olabilir. "17 yıldır karanlıkta Evinin önündeki arabasına konan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu’nun ölümünün üzerinden 17 yıl geçti. 24 Ocak 1993 yılında öldürülen Uğur Mumcu’nun ardından başta Başbakan Süleyman Demirel olmak üzere devlet yöneticileri, bu cinayeti aydınlatmanın “namus borcu” olduğunu söylediler. Ancak 12 hükümet, 14 içişleri bakanı, 12 adalet bakanı değişti. Ne yazık ki, Uğur Mumcu cinayeti bütün bağlantılarıyla hâlâ aydınlatılamayı bekliyor. Arkasında birçok soru işareti bırakan Mumcu suikastını, Tevhid- Selam ve Kudüs örgütleri adına üstlenen iki kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Fakat, arabaya bomba yerleştirdiği belirtilen Oğuz Demir yakalanamadı. Buna karşın Mumcu Ailesi, ‘suçlular’ yakalansa bile azmettiriciler bulunamadığı için Mumcu Dosyası’nın kapanmadığını düşünüyor. Dönemin Uğur Mumcu Suikastını Araştırma Komisyonu Başkanı Ersönmez Yarbay da “Yakalananlar yüzde 99 Mumcu’nun katilleri değil” diyor. Komisyon devleti adres gösterdi Uğur Mumcu’nun ağabeyi avukat Ceyhan Mumcu, 1993 yılında faili meçhul cinayetleri araştırmak için Meclis’te bir komisyon kurulduğunu hatırlatarak “Bütün faili meçhulleri içeren komisyon raporunda kanıt toplamada özensiz davranıldığı vurgulandı. Mumcu’nun koruma istemediği iddia edilmişti. Raporda devletin ressen koruması gerektiği ifade edilerek devlet kusurlu bulunmuştu. Komisyon, DGM Savcısı Ülkü Coşkun ve Başsavcı Nusret Demiral’ı çok sert eleştirdi ve değiştirilmesi istemişti” dedi. 1992’de Uğur Mumcu’nun 312 yazı yazdığını ve bunların birinde bile İran’ın hedef alınmadığını anlatan Ceyhan Mumcu, şöyle devam etti: “Yarısı 24 Ocak’la, yarısı Barzani-Talabani ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi. Bardağı taşıran yazı bunlardan biri. İran’la ilgili tek bir yazı var o da Humeyni’nin ‘Ne Amerika ne Rusya’ diye söylediği sözle ilgili övgü yazısı. Uğur’a suikast saat 13.00’da oldu. İran’la bağlantılı bir örgüte operasyon saat 16.00’da yapıldı ve ‘katilleri bulduk’ dendi. Ama bunların İran’la bağlantıları zayıftı. Suikastla ilgili yakalanan Ferman Özmen ve Necdet Yüksel adlı iki kişi daha sonra Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı gibi 18 cinayeti üzerine aldı. Ama Uğur’un arabasına bombayı koyduğu söylenen Oğuz Gürses hâlâ firarda.” Gerçek failler bulunmadı İkinci defa kurulan Meclis Uğur Mumcu Cinayeti’ni Araştırma Komisyonu Başkanı Ersönmez Yarbay ise, 100’e yakın kişiyle görüşme yaptıklarını belirterek, Mumcu cinayetiyle ilgili yakalanan kişilerin gerçek suçlular olmadığını söylüyor. Yarbay, “Benim gözümde Mumcu failleri yüzde 90 ihtimalle bulunmamıştır” dedi." Alinti: -http://www.taraf.com.tr/haber/46699.htm-
  11. Balyoz kozmik odada gizlendi Taraf - Istanbul - 24.01.2010 Genelkurmay Başkanlığı, Selimiye Kışlası’ndaki plan semineri hakkında bilgilerinin olmadığını açıkladı. Oysa, o toplantının yazılı ve elektronik kayıtları arşivlenerek kozmik odada saklandı Genelkurmay Başkanlığı, Selimiye Kışlası’nda 5-7 Mart 2003 tarihlerinde yapılan plan seminerlerinde değerlendirilen Balyoz Harekât Güvenlik Planı’yla ilgili olarak, “Bizim sistemimiz içinde böyle bir bilgi yok” açıklaması yaptı. Genelkurmay’a göre “harp oyunu” oynanan o plan seminerlerinden geriye herhangi bir belge kalmamış. Genelkurmay, o seminerlerde nelerin konuşulduğunu ve nelerin kararlaştırıldığını da bilmiyor. Değerlendirilen konuların özetini içeren sonuç raporu ise, Genelkurmay arşivlerinde dört yıl bekletildikten sonra imha edilmiş... Islak imzalı ‘saklayın’ talimatı Oysa Taraf’ın elindeki belgeler, hazırlıkları inceden inceye planlanan bu plan seminerinin kayıtlarının, gizlilik derecesi yüksek olan diğer askerî belgeler gibi “Kozmik”te koruma altına alındığını gösteriyor. Birinci Ordu Komutanlığı Harekât Başkanı Kurmay Albay Süha Tahyeri’nin ıslak imzalı talimatına göre, Selimiye Kışlası’nda düzenlenen ‘rütin’ plan seminerinin yazılı ve sesli kayıtları, kozmikte saklandı. Albay Süha Tanyeri’nin plan seminerinin arşivlenerek kozmikte saklanması için gönderdiği 11 Mart 2003 tarihli, dört maddeden oluşan “Gizli” ibareli talimatı aynen şöyle: »1 “ 1’inci Or. K.lığı Plan semineri 05-07 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilmiştir. »2 Plan semineri icrası kapsamında yapılan tüm hazırlıklar arşivlenmek maksadıyla CD’lere kopyalanarak Kozmik’te saklanacaktır. »3 Plan semineri ile ilgili bilgiler bilgisayar ortamında ve evrak olarak Kozmik haricinde bulundurulmayacak (menfi), bilgisayarda bulunan konu ile ilgili bilgiler silinecektir. »4 Belirtilen işlemin yapılarak, sonucunun 14 Mart 2003 tarihine kadar 1’inci Ordu Komutanlığı’nda bulundurulmasını...” Bilgisayar kopyaları silindi Albay Süha Tanyeri’nin emrinin yerine getirildiğini gösteren cevap yazısı ise 14 Mart 2003 tarihli. Üçüncü Kolordu Komutanlığı’nda görevli Kurmay Başkanı Vekili Albay A. Turgut Değerli imzasıyla Birinci Ordu Komutanlığı’na gönderilen yazının konu başlığında, “Plan Semineri ile ilgili bilgilerin Arşivlenerek Kozmik’te Saklanması” yazıyor. İki maddelik o kısa yazıda şunlar belirtiliyor: »1 “1’inci Ordu Komutanlığı’nda 05-07 Mart 2003’te icra edilen Plan Seminerine ait tüm yazılı ve elektronik yazılar toplanarak arşivlenmek üzere Kozmik’e teslim edilmiştir. »2 Plan Semineri ile ilgili hiçbir evrak ve dokümanın Kozmik haricinde bulundurulmadığı ve bilgisayar ortamında bulunan dosyaların silindiğini, arz ederim.” Birinci Ordu Harekât Başkanı Kurmay Albay Süha Tanyeri ile Üçüncü Kolordu Komutanlığı’nda görevli Kurmay Albay A. Turgut Değerli arasında geçen bu yazışma, plan semineri kayıtlarının Kozmik’te arşivlendiğini gösteriyor. Genelkurmay Karargâhı’nın, geçen yedi yılın ardından bu belgelerin varlığından haberdar olmadığını iddia etmesi ise başka bir vahametin işareti. Kaynak: -http://www.taraf.com.tr/haber/46702.htm-
  12. Balyoz gibi sorular Genelkurmay’ın açıklamaları medyayı tatmin etmediği gibi kafaları karıştırdı. Haberlerde ve köşe yazılarında Genelkurmay’ın cevap vermesi istenen sorular ardı ardına sıralandı. Genelkurmay’ın Balyoz Planı’yla ilgili internet sitesi ve ‘İhtiyaç Hali’nde düzenlenen bilgilendirme toplantısında iki açıklaması ile bazı gazetelerin Ankara temsilcilerine yapılan bilgilendirme medyayı tatmin etmediği gibi birçok soruyu da beraberinde getirdi. Gazete ve TV haberleri ile köşe yazarlarının sütunlarında Genelkurmay’a onlarca soru yöneltildi. İşte o sorular: İSMİ DEĞİŞİK OLSA DA PLAN VAR MI? • Genelkurmay Taraf’ın yayımladığı ‘Balyoz Güvenlik Harekât Planı’ belgelerin Genelkurmay Başkanlığı’nın 2003-2006 Tatbikat Programı’nda bulunan ve 1. Ordu Komutanlığı tarafından 5-7 Mart 2003 arasında icra edilen Plan Semineri’ne ilişkin olduğunu söyledi. Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Metin Gürak ise önceki gün “Balyoz isimli bir planımız yok” dedi. • Balyoz Planı ya da ismi değişik olsa da savaş oyunları seminerinde “Hükümeti devirmek için, cami bombalamak, şehit sayısını artırmak, ekonomik kriz çıkarmak, gazetecileri tutuklamak, darbe hükümetini belirlemek” gibi unsurları içeren bir senaryo oynandı mı oynanmadı mı? PLANDAKİ İÇ TEHDİT AK PARTİ Mİ? • Genelkurmay ilk açıklamasında “Plan Semineri’nin gayesi, dış tehdide ilişkin olarak hazırlanan Harekât Planları’nı geliştirmek ve ilgili personelin eğitimlerini sağlamaktır” dedi. Balyoz Planı’ndaki eylemler hangi dış tehdidin unsuru? • Genelkurmay açıklamasında “Plan Semineri’nin, Ordu Geri Bölge Emniyeti ve savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde uygulanan sıkıyönetim konuları üzerinde de durulmuştur” denildi. ‘Plan seminerinde bahsi geçen iç tehdit AK Parti hükümeti mi? (Radikal) GENELKURMAY HAKİME GÜVENMİYOR MU? • Seminerde subaylar dış tehditten kurtulma planlarıyla birlikte hükümeti değiştirip yeni hükümet kurma gibi sıkıyönetim senaryosunu da konuşup belge ve raporlarına yansıttı mı?’ (Radikal) • Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu, Kozmik Oda’daki incelemeyi gerekçe göstererek “Devlet sırrı deşifre olduğu için buradaki planları iptal ediyoruz” dedi. TSK, hakime güvenmiyor mu? O plânları gören askerî personel bir hâkimden daha mı güvenilir? (Zaman) ORDU HALKINI DÜŞMAN GÖRÜR MÜ? • Genelkurmay yaptığı açıklama ile Balyoz Planı’nı sahiplenip savundu. Şimdi İlker Başbuğ’a sormak istiyorum o binlerce sayfalık seminer belgelerini okudunuz mu? Savunduğunuz o belgeleri sahiplenerek, o seminerde işlenen suçları da sahiplendiğinizin farkında mısınız? (Taraf) • Bir ordu kendi halkına karşı tatbikat düzenleme hakkını kendinde nasıl görür? Halk, aleyhine tatbikat düzenlenecek düşman mıdır? (Star) • Kimisi ‘niçin şimdi yayımlandı?’ diyor. Üç hafta önce yayımlansa veya beş ay sonra yayımlansa ne değişecek? Sorulacak soru, bu tür ‘Plan Seminerleri’nin nasıl yapılabildiği? (Radikal) GERÇEK Mİ SORUŞTURMASI AÇILACAK MI? • Genelkurmay bazı gazetecilere yaptığı bilgilendirmede “Plan ve raporları imha edildi. Bizde böyle bir doküman yok” denildi. Genelkurmay, imha edilen ve kendilerinde hiçbir kaydı olmayan bir planın içeriğini yalanlayabilir mi? • Genelkurmay bazı gazetecilere yaptığı bilgilendirmede “Böyle bir plan ve seminerle ilgili bir emir yok. Buna rağmen yapıldı ise bu o planı yapan ve konuşanları bağlar. Bu konuda kimseye kefil değiliz” diyor. Genelkurmay, bu açıklamaları kameralar ve gazeteciler karşısında yapmıyor? • Genelkurmay “Seminerde bu plan konuşuldu mu” soruşturması açacak mı? ‘Kozmik Oda’ imhadan önce mühürlenmeli Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu’nun, Seferberlik Tetkik Kurulu’nda hakimin incelediği planların hepsinin devlet sırrı niteliği kaybolduğu için imha edileceği” açıklaması hukukçuların tepkisini çekti. İncelenen belgelerin delil olup olmayacağına bizzat yapan hakimin karar vereceğini belirten emekli Cumhuriyet başsavcısı Petek, Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili’yi kozmik odayı dava sonuçlandırılıncaya kadar belge asıllarının muhafazası için koruma altına almaya çağırdı. SAVCI HARAKETE GEÇMEZSE SUÇ İŞLER Belgelerin imha edilmesinin delillerin karartılması anlamına geleceğini belirten Petek, “Belgelerin imha edilmesi soruşturma devam etmekte iken delillerin yok edilmesi anlamına gelir. Delillerin yok edileceği basın önünde söylendiğinden inceleme yapılan suç konusu belgelerin imhasının önlenmesi gerekir. Hıfzı Çubuklu’nun açıklamasından sonra savcının hemen harekete geçmesi yargıla sonuna kadar belge asıllarının muhafazası yönünde karar aldırması gerekir. Suç oluşturması muhtemel delillerin imhası, kaybolması ve karartılmasını önlemek ve gerekli tedbirleri almak savcının görevidir. Yapmaması görevi ihmal oluşturur” diye konuştu. HIFZI ÇUBUKLU GİZLİLİĞİ İHLAL ETTİ Çubuklu’nun “kozmik büroda yapılan aramalar sonucunda bir şey bulunamadığı” açıklamasına da tepki gösteren eski Başsavcı Petek “Çubuklu’nun söylemi hem soruşturmanın gizliliğini ihlaldir hem de adil yargılamayı etkilemeye teşebbüstür” dedi. • LÜTFİ KAPLAN Kaynak: -http://www.stargazete.com/politika/balyoz-gibi-sorular-haber-240042.htm-
  13. CHP genel baskani Baykal 17 yildir aydinlanamayan, daha dogrusu aydinlatilmasi istenmeyen Ugur Mumcu olayi icin "biz Mumcu'nun neden öldürüldügünü biliyoruz" diyor. Kendisi birilerinin avukatligini üstleniyor ama 17 yildir sonucsukalan Mumcu olayinin avukatligi nedense üstlenmiyor. Ergenekonun avukatligini yapacagina bu tür faili mechul(!) cinayetlerin avukatligini yapsinya ?!! Karanlikta kalan binlerce faili belirsiz cinayet var,bunlar icin avukatlik diplomasi gecmiyormu yoksa bu zati muhteremin ?!! Belkide bunlarin failleri, itaat ettigi kisilere dayandigi icindir sessiz kalip avukatligini üstlenmiyordur kimbilir ?!!
  14. "Gazeteci Uğur Mumcu, ölümünün 17. yılında, evinin karşısında bulunan Uğur Mumcu Parkı'nda düzenlenen etkinlikle anıldı. ANKARA - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "(Uğur Mumcu cinayeti) Olayın bağlantıları, doğrudan sorumluları ortaya çıkar. Bu umudumuzu, bu bekleyişimizi sürdürüyoruz" dedi. Gazeteci Uğur Mumcu, ölümünün 17. yılında, evinin karşısında bulunan Uğur Mumcu Parkı’nda düzenlenen etkinlikle anıldı. CHP Gençlik Kolları üyeleri ile çok sayıda vatandaşın katıldığı anma etkinliğinde, katılımcılar, Mumcu’nun anıtına karanfil bırakarak mum yaktı. Anma etkinliğine, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın yanı sıra CHP Genel Sekreteri Önder Sav, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, CHP Ankara milletvekilleri Eşref Erdem, Zekeriya Akıncı ve Nesrin Baytok da katıldı. Baykal ve beraberindekiler, Mumcu’nun evine giderek eşi Güldal Mumcu ile görüştüler. Çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Baykal, "Olayın bağlantıları, doğrudan sorumluları ortaya çıkar. Bu umudumuzu, bu bekleyişimizi sürdürüyoruz" diye konuştu. Baykal, cinayetin üzerinden 17 yıl geçtiğini hatırlatarak hala somut bir sonucun ortaya çıkmadığını söyledi. Kendilerine herhangi bir resmi yetkili tarafından olayla ilgili resmi bir bilgi de verilmediğini anlatan Baykal, şöyle devam etti: "Biz, Uğur Mumcu’nun niçin öldürüldüğünü çok iyi biliyoruz. Önemli olan bu bilincin toplum tarafından sahiplenilmesi ve paylaşılmasıdır. Yani bugün önümüze bir isim koymasalar da çete koymasalar da Mumcu’nun, temsil ettiği değerlere karşı bir tertibin kurbanı olduğunu bilmeliyiz. Kim yaptıysa yaptı, onu temsil ettiği temel ilkeler için ortadan kaldırmak istediler. Neydi o temel ilkeler? Türkiye’nin ulusal bütünlüğü, laik, demokratik cumhuriyet, inançların siyasi amaçlarla istismar edilmemesi, terörün, ticaret, din ve siyaset bağlantılarının ortaya çıkartılması, bu konudaki gerçeklerin yılmadan cesaretle kararlılıkla topluma anlatılması. Bu anlayışa tahammül edemediler. Bu anlayışı göze alamadılar. Onların temsil ettiği anlayışı çok ciddi tehdit ettiğini gördüler. Bunun için ortadan kaldırdılar. Biz, Uğur’un aydınlık düşüncesi, çağdaş, ilerici anlayışı, bağımsızlık duygusu, Mustafa Kemal sevgisi, laik, demokratik, bağımsız Türkiye özlemi doğrultusunda verdiği mücadeleye karşı, bu mücadeleyi etkisiz kılmak için iç, dış bazı çevrelerin dayanışması sonucunda bu cinayetin ve suikastın işlendiğini düşünüyoruz. Bu konuda bir tereddütümüz yok." Bir gazetecinin "Hala umudunuz var mı?" sorusu üzerine CHP Genel Başkanı Baykal, şunları söyledi: "Umudumuzu hiç kaybetmedik ama umudumuz bir ifşaattan çok Mumcu’nun temsil ettiği değerlerin gittikçe daha çok sahiplenilmesi. Uğur Mumcu’nun anlattıklarının, aradan bunca yıl geçtikten sonra, 17 yıl oldu onu kaybedeli, belki 20 yıl önce yazdığı yazılarda dile getirdiği bağlantılar, ortaya koyduğu tespitlerin, teşhislerin günümüz için ne kadar önemli, değerli ve yapıcı olduğunu çok açıkça görüyoruz. Şunu inançla söylüyorum; Mumcu, bugün yaşadığı dönemden daha günceldir. Bu herkes için söylenir bir söz değildir ama Uğur Mumcu için bunu söyleyebiliriz. Mumcu, bugünün Türkiye’sine yönelik güncel değerlendirmeler yapmıştır, güncel anlayış sergilemiştir, o bakımdan yaşıyor. Uğur Mumcu’nun değeri, önemi, her geçen gün hepimizin gönlünde, zihninde çok saygın bir yer tutuyor. Artık olay nitelik değiştirdi. Cinayetin ifşaatı olmaktan çıktı. Büyük bir simgedir Uğur. O simge kimliği daha da belirginleşiyor ve netleşiyor. Değeri, önemi her geçen gün daha çok farkediliyor." "Buradaydık" adlı bir sinevizyon gösterisinin de yapıldığı etkinlikte Güldal Mumcu ve çocukları, parktaki anıta çelenk bırakarak karanfil koydu. İstanbul'da Mumcu'nun Harbiye'deki anıtı önüne çelenk bırakıldı CHP İstanbul İl Başkanlığınca düzenlenen anma töreninde, Mumcu’nun Harbiye’deki anıtı önüne partililerce çelenk bırakıldı. Tören başlangıcında CHP Genel Saymanı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek, İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, partililer ve vatandaşlar, anıta karanfil bıraktı. Özyürek burada yaptığı konuşmada, Uğur Mumcu’nun, Amerika’nın, Rusya’nın ve hiç bir süper gücün etkili olamayacağı bir Türkiye hayal ettiğini, bütün karanlıkları aydınlatmak ve Atatürk ilkelerinin egemen olduğu bir Türkiye için çalıştığını söyledi. Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden 17 yıl geçtiğini, cinayetin faillerinin ve tetikçilerin arkasındaki kişilerin ortaya çıkarılamadığını savunan Özyürek, şunları kaydetti: "8 yıldır iktidarda olan, her konunun üstüne gittiğini söyleyen AKP, ne yazık ki Uğur Mumcu’nun da, Ahmet Taner Kışlalı’nın da katillerini ortaya çıkaramadı. Bu katilerin bir kısmı aramızda geziyor. Bir kısmı, yeni hain planlar kuruyor. Uğur Mumcu’nun eksikliğini bugün daha da hissediyoruz. O, bugün aramızda olsaydı, kafa karışıklığına yol açan pek çok olayı aydınlatır ve halkımız doğruları öğrenmenin mutluluğunu yaşardı. İstiyoruz ki artık bütün karanlıklar aydınlansın, faili meçhul cinayetlerdeki katiller ortaya çıksın, hesap versin. Ama bunu başaramadık. Uğur Mumcu’nun idealleri, görüşleri, mücadelesi hepimize ışık tutmaya devam ediyor. Onun yolunda yürüyeceğiz ve Türkiye’yi laik, demokratik ve çağdaş bir ülke olarak sonsuza kadar yaşatacağız. Ona layık olmanın yolu budur." CHP İstanbul İl Başkanı Tekin de Uğur Mumcu ve "Uğur Mumcu’ları" unutmayacaklarını dile getirerek, "İçimiz acıyor. Bundan sonra ülkemizde faili meçhul cinayetler olmasın" dedi. Ellerinde Uğur Mumcu’nun fotoğraflarını taşıyan partililer, konuşmaların ardından dağıldı. Marmaris’teki törene Ceyhan Mumcu katıldı Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, "Başka cinayetler, başka acılar yaşanmasın diye Uğur Mumcu’nun cinayetini aydınlatmaya çalışıyoruz, ama pek başarılı olduğumuz söylenemez" dedi. Uğur Mumcu, ölüm yıl dönümünde, Muğla’nın Marmaris ilçesinde sivil toplum kuruluşlarınca düzenlenen törenle anıldı. Atatürk Meydanı’nda düzenlenen törene katılan Ceyhan Mumcu, yaptığı konuşmada, cinayetin perde arkasının aydınlatılamadığını savundu. Cinayetin, anma töreninin yapıldığı dakikalarda gerçekleştiğini ifade eden Mumcu, şunları söyledi: "Sema açıktı ama hava çok soğuktu. Yer baştan aşağı kanla kaplıydı. Birlikte büyüdüğümüz, birlikte genç yaşına bastığımız, birlikte yaşam mücadelesi verdiğimiz Uğur Mumcu’nun parça parça olmuş kolu bir tarafta, bacağı bir tarafta, yüreği karşı binalara saplanmış o sahneyi gördüm. İnsan belleği unutma gibi bir yeteneğe sahiptir ama o sahne benim belleğimde hiç azalmıyor. Ruhsal yapımın bir parçası olmuş. Bunun bir tesellisi de var. Ölüm yıl dönümünde hepimiz bir aradayız." Anma törenlerinin acılarını hafiflettiğini ve mücadele güçlerini arttırdığını belirten Mumcu, "Elimizden geldiği kadar Uğur Mumcu’nun hiç olmazsa cinayetini azmettirenleri bulmaya çalışıyoruz. Başka cinayetler, başka acılar yaşanmasın diye Uğur Mumcu’nun cinayetini aydınlatmaya çalışıyoruz ama pek başarılı olduğumuz söylenemez" diye konuştu. Vatandaşlar, törende, Uğur mumcu’nun Atatürk Anıtı’nın yanındaki fotoğrafının etrafına beyaz ve kırmızı karanfiller koydu. Samsun'da karanfillerle anıldı Uğur Mumcu için, Samsun’un İlkadım İlçesi Bahçelievler Mahallesi’nde adını taşıyan parkta anma töreni düzenlendi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan törene 12 sivil toplum kuruluşundan yaklaşık 200 kişinin katıldı. Törende konuşma yapan Atatürkçü Düşünce Derneği Samsun Şube Başkanı Murat Erkan, 17 yıl önce evinin önünde uğradığı bombalı suikast sonucu yaşamını yitirenh Uğur Mumcu’nun, kalemini hiçbir zaman pazarlık unsuru yapmadığını söyledi. Erkan, “Uğur Mumcu laikliğin, hukukun üstünlüğünün, özgürlüğün, demokrasinin, bilimin, insanı doğruya güzele götüren aydınlanmanın, emeğin yılmaz bir savunucusu olmuştur. Bugün çağdaşlık ve laiklik düşmanı çevrelerin, emek düşmanlarının, hortumcuların, vurguncuların, Uğur Mumcu’yu ve diğer devrimci aydınlarımızı neden katlettiklerini iyi düşünmemiz gereken bir gündür” dedi. Törene katılanlar daha sonra Uğur Mumcu anıtına kırmızı karanfil bıraktı. Antalya'da Cumhuriyet Meydanı'nda toplanıldı Antalya’nın Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen anma törenine yaklaşık 200 kişi katıldı. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Antalya Şubesi tarafından düzenlenen anma törenine, çeşitli sivil toplum örgütü temsilcileri destek verirken, Cumhuriyet Halk Partisi ve İşçi Partisi çelenk gönderdi. Meydanda açıklama yapan ADD Antalya Şube Başkanı Mustafa Durna, Mumcu'nun ‘karanlık eller’ tarafından katledildiğini söyledi. Bugüne kadar öldürülen aydınların tüm sorumlusu olarak emperyalizmi işaret eden Durna, ulusal devlet ve üniter yapının parçalanmak istendiğini iddia etti. Emperyalizmin kılık değiştirerek Türkiye Cumhuriyeti'ne saldırmaya devam ettiğini kaydeden Mustafa Durna, “Emperyalistler işgalden önce kendileri için alan temizliği yapar” dedi. İmralı Cezaevi'nde yatan teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın muhatap alınmasının, Kandil'den gelen PKK'lı grubun karşılanması esnasında yaşanan olayların ve Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca'nın davul- zurna ile karşılanmasının mağdur olanların yaralarını kanattığını söyleyen Durna, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin emperyalistlerce aşağılanmak istendiğini belirtti. Ankara'da eylem yapan TEKEL işçilerine Antalya'dan selam yolladıklarını da söyleyen Durna, “Ulusal birliğimize sahip çıkarak düşmanlarımızı gene şaşırtacağız” dedi. Mersin Devlet Opera ve Balesi (MDOB), "Sesleniş Oratoryosu"nu seslendirdi. Sözleri Uğur Mumcu’ya ait eser, konuk sanatçı Mustafa Erdoğan yönetiminde Kültür Merkezi’nde seslendirildi. Koro şefliğini Zdravko Lazarov, orkestra şefliğini ise Sunay Muratov’un yaptığı konserde, solist olarak Işıl Azaz ve Kenan Korbek yer aldı. Yaklaşık bir saat süren etkinliği CHP Mersin milletvekilleri İsa Gök ve Ali Rıza Öztürk’ün yanı sıra çok sayıda vatandaş izledi. Oratoryo sonrası CHP’li bir grup, Atatürk Parkı’ndaki Uğur Mumcu Anıtı’nda düzenlenen törende, saygı duruşunda bulunarak İstiklal Marşı’nı okudu. CHP İl Başkanı Yılmaz Şanlı, buradaki açıklamasında, Mumcu’nun Türkiye’nin yetiştirdiği önemli aydınlardan biri olduğunu belirtti. Gruptakiler açıklamanın ardından Uğur Mumcu Anıtı’na kırmızı karanfil bırakarak, mum yaktı. Münih ve Hamburg'da anma etkinliği düzenlendi Almanya’nın Münih kentinde Türk Halk Derneği tarafından gazeteci-yazar Uğur Mumcu’yu anma etkinliği düzenlendi. Etkinlikte, 1 dakikalık saygı duruşunun ardından İstanbul Barosunun eski başkanlarından Turgut Kazan, "Türkiye’de hukuk devleti" konulu bir konferans verdi. Kazan, bağımsız işleyen yargı organlarının gerekliliğine işaret ederek, "bu durumdan kurtulmanın, demokrasiye inanan insanların sandık başında oylarına sahip çıkmasıyla mümkün olacağını" söyledi. Hamburg Fenerbahçeliler Derneği tarafından düzenlenen bir toplantı ile Uğur Mumcu ve geçen yıl geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını yitiren Hamburg Fenerbahçeliler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Zeki Can için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Hamburg ve Almanya Fenerbahçeliler Derneği Başkanı Mustafa Çömlek, uzun yıllar geçse de Mumcu’yu Almanya’da saygı ile andıklarını, Mumcu’ya şükran borçları olduğunu söyledi. Çömlek, daha sonra derneğin 2010 çalışma programı hakkında bilgi vererek, "Taraftar dernekleri aynı zamanda Türkiye’nin de en güçlü sivil toplum dernekleri arasında gelmektedir. 2010 yılında fanatizmden uzak, diğer taraftar dernekleri arasında birlik ve beraberlik içerisinde ortak çalışmalar yürütmeyi düşünüyoruz" dedi. Sosyal Demokrat Parti (SPD) Altona ilçesi Belediye Meclisi Üyesi Behçet Algan da, Abdi İpekçi ve Mumcu’yu saygı ile andıklarını belirterek, "Abdi İpekçi’nin öldürüldüğü gün Almanya’ya gelme kararı verdim. Keşke İpekçi öldürülmeseydi de, memleketim olan Adana’dan buraya gelmek zorunda kalmasaydım. Uğur Mumcu da yıllar önce Hamburg’a gelmişti. Evimde konuğum olmuştu. Mumcu, Türkiye’nin nasıl karanlığa gittiğini, yıllar önce gören aydın bir gazeteciydi" dedi. Hamburg Türk Toplumu (TGH) Başkanı Hüseyin Yılmaz, "Mumcu’nun da söylediği gibi, Atatürk’ü okudukça ona daha çok yaklaşıyorum" şeklinde konuştu. Hamburg ve çevresi Atatürkçü Düşünce Derneği Onursal Başkanı Gökten Küçük, Mumcu gibi değerli insanların unutulmaması ve devamlı yaşatılması gerektiğini ifade etti. "Scottys" adlı restoranda düzenlenen anma etkinliğine, Çömlek’in yanı sıra derneğin onursal başkanı Mehmet Yalçın, Bremen Fenerbahçeliler Derneği İkinci Başkanı Selçuk Sevinç, Hamburg Galatarasaylılar Derneği Başkanı Abdullah Akar, Hamburg Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Lütfü Kortağ, Hamburg Sivaslılar Derneği Başkanı Salim Yıldız ve çok sayıda dernek üyesi katıldı. (aa, dha)" Alintidir Ruhu şadolsun.Bu haberi okuyunca ölümün ve dünyanın ne garip birşey olduğu aklımdan geçti.AKP hükümeti sadece kendisine karşı yapılan karanlık işlerle uğraşırken istekli olmadığı halde bazı diğer karanlık işler ve cinayetlerinde ortaya çıkma olasılığıda belirdi.Ancak AKP nin isteksizliğine zaten gerekte yok.Çünkü CHP var.Chp karanlık işlerin ortaya çıkmaması için gözünü karartmış,elinden geleni yapıyor.Bu karanlık yapılanmanın Ordunun ,Yargının,Medyanın,Mafyanın,Emniyet ve MİT in bir kesiminin organizasyonunda gerçekleştiğini bilmeyen yok artık.Bu cinayetlerin bu organizasyonca gerçekleştiğide biliniyor artık.En azından bir kanaat var.Fakat soruşturulması gerekiyor.Soruşturulmasını kim engellemeye çalışıyor?Başta Chp olmak üzere Anayasa Mahkemesi,Ordu,Yargının bir bölümü,Emniyet ve istihbaratın bir bölümü.Garibime giden 1-Uğur Mumcunun eşi Chp Milletvekili 2-Cinayetin faillerinin ortaya çıkmasını Baykal istediğini söylüyor ve Mumcunun evinde söylüyor.3-Karanlık yapılanmanın deşifre edilmesini engellemeye çalışanların hepsinin Rahmetli Mumcu ile aynı görüşteki insanlar olması.Sanırım Mumcu bir an dünyaya geri gelse bu defa kahrından ölürdü.Allah rahmet etsin bu manzara ile failler nasıl bulunacak merak ediyorum.
  15. Kaynak: -http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1264337519&year=2010&month=01&day=24-
  16. KONUŞ O ZAMAN! 1979’da Abdi İpekçi’nin öldürülmesinin ardından Ağca soruşturmasında ek süre talep edilmemesiyle ilgili spekülasyonlara dair dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, “Konuşursam işler karışır” dedi ÜRUĞ’A YANIT Eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın sorgulanmasında ek süre vermeyerek soruşturmayı engellediğini iddia ettiği dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı emekli Orgeneral Necdet Üruğ’un, “İstanbul’daki vaziyet nedeniyle ek süre talebini kabul etmedim” sözlerine ilişkin olarak konuştu. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, “Konuşursam iş karışabilir” dedi. DAHA SONRA SÖYLEYECEK! Necdet Üruğ, Hasan Fehmi Güneş’in, “Katil Ağca için ek süre vermeyerek soruşturmayı engelledi” şeklindeki iddiasını önceki gün NTV’deki ‘Canlı Gaste’ programına katılarak yanıtlamıştı. Gazeteport’un haberine göre Üruğ’un “ek süre verilmesi halinde meydana gelebilecek sakınca”nın ne olduğu şeklindeki sorusuna ise Güneş, “Onu Necdet Bey’e soracaksınız. Bana sorarsanız çok acı şeyler söyleyebilirim iş karışabilir. Söylerim daha sonra” demekle yetindi. Konuşursam işler çok karışır! İstanbul Sıkıyönetim Komutanı emekli Orgeneral Necdet Üruğ’un, “İstanbul’daki vaziyet nedeniyle ek süre talebini kabul etmedim” sözleriyle ilgili olarak, “Bana sorarsanız çok acı şeyler söyleyebilirim ama iş karışabilir” dedi. Eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın sorgulanmasında ek süre vermeyerek soruşturmayı engellediğini iddia ettiği dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı emekli Orgeneral Necdet Üruğ’un, “İstanbul’daki vaziyet nedeniyle ek süre talebini kabul etmedim” sözleriyle ilgili konuştu. Güneş, “Bana sorarsanız çok acı şeyler söyleyebilirim ama iş karışabilir” dedi. Üruğ, Güneş’in, “Katil Ağca için ek süre vermeyerek soruşturmayı engelledi” şeklindeki iddiasını önceki gün NTV’deki Canlı Gaste programına katılarak yanıtlamıştı. Güneş, “Ben Necdet Bey’i dinledim. Benim cevap vermemi gerektirecek bir şey söylemedi. Ayrıca soruşturmanın yürütülmesine yetkisini kullanarak müsaade etmediğini de söyledi. Ondan sonraki kısımları benim cevap vermemi gerektirecek nitelikte değil. Yani bizim söylediklerimizi kabul etti aslında” dedi. Gazeteport’un haberine göre Üruğ’un “ek süre verilmesi halinde meydana gelebilecek sakınca”nın ne olduğu şeklindeki sorusuna ise, “Onu Necdet Bey’e soracaksınız. Bana sorarsanız çok acı şeyler söyleyebilirim iş karışabilir” diye konuştu. Güneş ayrıntıya girmedi ve “Söylerim daha sonra” demekle yetindi. Kaynak: -http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1264339295&day=24&month=01&year=2010-
  17. Arkadasla lütfen birisi bana Ugur Mumcu olayinin yillardan beri neden aydinlatilamadigini aciklarsa cok sevinirim. Cünki bu soruyu dogru cevaplandirabilirsek gercek suclulari bulmamaiz hicte zor olmayacak. Ugur Mumcu öldüreli yillar gecti ve o günden günümüze degisik iktidarlari yasadik. Kimler mahkemeler delilleri vermek istemedi? Kimler delilleri yok etti? Kimler bu gercek suclularin bulunmasini halaaa engelliyor? Ezberimizi birakalim biraz olsun gerceklerle yüzleselim.
  18. Ezberlenmis sloganlar yerine kanitlarla konussak daha faydali olur. Ben burada en temel din özgürlügünü dahi taninmadigini göstermisim. Nerede din özgürlügü mesela Alevi vatandaslar icin? Onlar 85 yidir gsp edilmis haklarini bariscil yoldan ariyorlar, hemde Atatürk'e istisnasiz sahip cikmalarina ragmen. 70 milyon müslümanin razisi olmadan diyaneti kurmanin neresi laiklik? Hikayelere ve ezberlere son versek!!!
  19. Hala korku ve düsmanlik senaryolariyla ayakta kalmanin hesabi yapiliyor. Askerlik kalksindiyenler derhal Yunanli kardeslerini kordon boyunda karsilarlarmis. Bunun ismi sadece nefret, düsmanlik ve korku senaryosudur.
  20. Iki basliy argiyi savunanlarin, orduya hic toz kondurmayanlarin kimseye demokrasi dersi vermeye hakki yok. Türkiye'de ordunun yillrdan beri demokrasi karsiti hareketlerde bulundugunu dahi görmezlikten gelmek gercek niyeti ortaya koyuyor.
  21. Yillardan beri bir cok zanli ellerinde silahlarla ve bazi pilanlarla yakaliniyor ve sonunda mahkeme tarafindan yargilaniyor. Pilani hazirla, ama uygulayama sonunda ortaya cikincada ehhh ne yani sanki ben bu pilani uyguladimmida beni yargiliyorsunuz de. Ne güzel mantik bee. Dahe hala cuntacilari destekliyorz ya ona yaniyorum. Neden bu pilani yaptin diye hesap soracagi yerde bizlere hukuik konusunda akil veriyorlar. Bu zihniyetle daha basimiza cok belalar gelir. Birde cuntacilari savunurken en keskin demokrat kesiliyoruzya hayret yani.
  22. Anlattiklariniz sadece sucu baskasinin üzerine atmaktan baska bir anlama gelmez. Atatürk'ü gözümde ben büyütmüyorum basta siz olmak üzere sayisiz insanlar büyültüyorlar. Ve biz devamli Atatürk'ü büyültmenize gerek yok, sonucta öyle büyük devrim falan yapmadi deyince bize derhal saldirilar yapilyordu, ama ne hikmetse kendinizde kesf etmissiniz sonunda. Alevilere 85 yildir haklarini vermemekte direnmemiz Türkiye'de devrim falan yapilmadigini en iyi göstergesidir. Kürt'lere gelince eleinden geleni yapti ve her dönemde kanli sekilde bastirdiler, ama dincilerden bayagi korkmuslar sizin söyleminize göre. Bir daha burada lütfen Atatürk'ü öyle büyük falan diyerek övmeyin, yok efendim büyük devrim yapmis hikayelerinede gerek yok. Yaüilanlar ortada, kendinizde sonunda itiraf ediyorsunuz, Atatrük'ün öyle büyük gücü falan yokmus, bize anlatilanlar tümüyle hikayeymis. ama genede 85 yildir Alevilere dahi en dogal haklarini vermemekte direnmemiz ne kadar gülünc bir sistemde ve devlette yasadigimizin acik bir göstergesi.
  23. Cok dogru bir yaklasim, ama bu yaklasimi isimize gelenler icin degilde savundugumuz herkes icin gecerli olunca ciddixe aliniriz. Mesela TSK'ni savundugumuz kadar yanlislarinida elestirirsek baskasindandacayni tavri bekledigimizde ciddiye aliniriz.
  24. "Soruyorum tekrardan. Madem Atatürk kimsenin dinine karismadiysa, neden Cem Evlerini yasakladi ve diyaneti herkes icin gecerli yapip Alevi vatandaslarin inanc özgürlügüne saygi göstermedi?" ne zamandan beri AB tarafindan ezberletilen slogan oluyor?
  25. Hodri meydan! CENGİZ ÇANDAR Taraf gazetesinin yayımlamaya devam ettiği, Genelkurmay’ın tanımıyla ‘Plan Semineri’ adındaki ve yine Genelkurmay’ın tanımıyla ‘akıl ve vicdan’ın kabul edemeyeceği belgelerin gündeme yerleştirdiği isim, önceki gün televizyon kanallarında ‘Hodri meydan’ çekmişti. Emekli Orgeneral, eski 1. Ordu Komutanı ve 28 Şubat’ın kötü ünlü ‘Batı Çalışma Grubu’nun başkanı Çetin Doğan. ‘Akıl ve vicdan’ın kabul edemeyeceği ‘cami bombalama’larına ilişkin çekmişti ‘Hodri Meydan’ı... Taraf gazetesi, benim öğrendiğim kadarıyla elindeki belgeler içinde bulunmasına rağmen yayımlamamayı düşündüğü, söz konusu ‘cami bombalamaları’nda görev alması tasarlanan askeri personeli isim isim, rütbeleri ve sicil numaralarıyla, Çetin Doğan’ın ‘Hodri Meydan’ına cevap olarak dün yayımladı. Fatih Camii’ni bombalamak yani ‘kaos ortamı’ yaratmak amacıyla belirlenen 9 kişi, aynı amaçla Beyazıt Camii’ni bombalamak için belirlenen yine 9 kişi. İsimleriyle, rütbeleriyle, sicil numaralarıyla. Yani, Taraf, bir anlamda ‘Al Sana Hodri Meydan!’ cevabını vermiş oldu. Belgelerin ya da söz konusu ‘Plan Semineri’nde bu kişilerle ve eylem tarzıyla ilgili verilen bilgilerin ‘gerçek’ olup olmadığıyla ilgili bir tartışma veya spekülasyon, abes. Abes çünkü hiçbir gazetecinin toplam 18 kişiyi gerçek isimleri, rütbeleri ve de sicil numaralarıyla ‘icat’ ederek yayımlamasının imkânı, ihtimali yok. Sadece bu ‘bilgiler’ değil, elde ses kayıtları da mevcut. Bunlar da yayımlanıyor. Yayımlananların ‘gerçekliği’ne aslına bakarsanız Genelkurmay da itiraz etmiyor. Kimisi ise bunlar ‘niçin şimdi yayımlandı?’ sorusunu soruyor. Üç hafta önce yayımlansa veya beş ay sonra yayımlansa ne değişecek? Ne vakit yayımlansa, ‘niçin şimdi?’ sorusu sorulabilir. Sorulacak soru bu mu? Sorulacak soru, bu tür ‘Plan Seminerleri’nin nasıl yapılabildiği? Bunlar ‘Harp oyunu’ ya da ‘hayali senaryo’ da olsa, içeriklerinde ‘gerçek isimler’ mevcut. Öyle ki, yine dün Taraf’ın yayımladığı bir ‘hükümet listesi’ de var. ‘Düşman gazeteciler-Yararlanılacak gazeteciler’ listesine ek olarak. Bütün bu listeler de, madem ‘oyun’ oynuyoruz ‘x,y...’ gibi hayali isimler yok. Gerçek isimler. ‘Senaryo’, Silahlı Kuvvetler bünyesine sızmış tehlikeli, çok tehlikeli bir ‘hastalığı’ yansıtıyor. ‘İç tehdit’ ve ‘iç düşman’ adındaki virüsle enfekte edilmiş bünyeden, ‘hastalıklı’ ürünler, adını ne koyarsanız koyun yayılıyor. Türkiye’nin demokrasi yolunu, demokrasi ruhunu, zehirliyor. *** Bu listelerdeki ‘gerçek’ isimlerden biri, ‘milli mutabakât hükümeti’ne ‘Başbakan’ sıfatıyla yerleştirilen TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, dün bir basın toplantısı yaptı ve kendisinden beklenildiği üzere gerekeni yaptı. Rifat Hisarcıklıoğlu, ‘Darbe yapmayı vatana ihanet kabul ettiğini’ belirterek “İhanete teşebbüs edenlerin yanında da olmam, olamam” dedi. ‘Bugüne kadar yapılmış darbelerden zarar görmüş biriyim. Demokrasi dışı hiçbir oluşumda yer almadım. Türkiye’nin geleceği demokrasi dışı tezgâhlarda aranmamalıdır. Zulüm ile abad olunmaz. Adaletsizlik zulüm ve korku üzerine kurulan bütün sistemler yok olmaya mahkûmdur... Herkesin hesap sorabildiği ve hesap verebildiği birinci sınıf demokrasi istiyoruz. Demokrasiye sahip çıkmanın yolu darbeyi ve darbe teşebbüslerini lanetlemek kadar sağduyulu olmak ve kişilerin ve kurumların saygınlığını yıpratmamaktan geçer’ diye devam etti. İşte bu. Bu tür ‘kirli tezgâhlar’a adı kendi iradesi dışında bulaştırılmış olanların yapması gereken bu. Listelerde ‘yararlanılabilir’ diye isimleri yer alan 137 basın mensubu arasında bir dizi ismin, ‘tutuklanacaklar’ listesinde yer alan benim gibi isimler kadar, benim adımın da içinde yer aldığı 36 isim kadar ‘mağdur’ konuma düşürüldüğünü biliyorum, öyle olduğuna inanıyorum. Onlar da, öyleleri de ‘kirli tezgâh belgeleri’ni yayımlayan Taraf gazetesine kızacakları yerde, yapmaları gereken, çıkıp Rifat Hisarcıklıoğlu gibi ‘darbeyi vatana ihanet’ olarak nitelemek ve öylelerinin yanında asla olamayacaklarını ilân etmektir. Bunu niçin yapmalılar? Bunu yapmaya mecbur mu onlar? Böyle bir mecburiyetleri yok. Türkiye’deki demokrasi bilincini keskinleştirmek, ona sahip çıkmak ve ‘darbeci zihniyet’in karşısına dikilmek için yapmalılar. *** Taraf’ın yayımının ortaya saçtığı ‘gerçekler’ aslında çok daha derindeki, ülkemizin kaderini ve geleceğini ilgilendiren bir ‘büyük sorun’a işaret ettiği için önemli. Türkiye, bir ‘askeri vesayet rejimi’ altında yaşamaya devam edecek midir yoksa buna kesinlikle son mu verecektir? Seçimlerle işbaşına gelip giden sivil iktidarlar, aslında ‘askeri vesayet rejimi’ni gizleyen, örten bir ‘sanal iktidar’ olarak mı var olacaklardır yoksa demokratik bir ülkenin meşru tek otoritesini mi temsil edeceklerdir. İçinde yaşadığımız günlerde, önümüze saçılan belgelerle önümüze dikilen soru budur. Eğer, yukarıda ardı arda sorduğumuz iki sorunun ikinci seçeneklerine ‘evet’ diyorsak, yani Türkiye’nin kağıt üzerinde ‘demokratik bir hukuk devleti’ değil, gerçekten öyle olmasını istiyorsak, seçilmiş iktidarların ‘sanal’ değil, ‘gerçek’ iktidarlar olmasından yanaysak, yapılacak iş çok karmaşık değil. Zor olabilir ama karmaşık değil. 1. ‘İç tehdit’ ve ‘iç düşman’ kavramına son. Bir ülkenin vatandaşı ya da vatandaşları, ‘tehdit’ de, ‘düşman’ da olamazlar. Ne olabilirler? ‘Suçlu’ olabilirler. Yasaların suç saydığı fiilleri işlemiş olurlar, ona karşı ne yapılacağı da yine yasalarda belirlenmiş olur. Demokratik hukuk devleti demek budur. 2. Hiçbir demokratik hukuk devleti, ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ ya da ‘Kırmızı Kitap’ adı verilen, yasal dayanağı bulunmayan, gizli belgelerle yönetilemez. Ülkenin en yüksek organı olan TBMM’nin bilgisi ve denetimi dışında hiçbir belge, altında hükümetin imzası alınmış bile olsa yasal da olamaz, geçerli de olamaz. ‘Kırmızı Kitap’a son. 3. TSK İç Hizmetler Yönetmeliği ve hele onun bilmem kaçıncı maddesi yasaların ve Anayasa’nın üzerinde, -herhangi bir dönemdeki komutanların yorumuna tabi biçimde- olamaz. 4. Demokratik hukuk devletinde, Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanı’na bağlı olmamasını bırakın, Başbakan’a bile bağlı olmaksızın, sadece ‘sorumlu’ olduğu bir düzen olamaz. 5. Demokratik hukuk devletlerinde, Türkiye’deki gibi EMASYA protokolü, İller Kanunu, Olağanüstü Hal Yönetmeliği vs. gibi sivil otoritenin otoritesini ortadan kaldıracak cinsten içeriklere sahip metinler olamaz. Olursa ne olur? Olursa, şimdilerde ortaya çıkan ‘Plan Seminerleri’nin ‘Balyoz Harekât Planları’ gibi utanç verici çalışmalar mantar gibi türer. Bütün bu nedenlerle hükümete ‘gerçek iktidar’ olması çağrısını yapmalıyız. ‘Demokrasi’ için demeliyiz: ‘Hodri meydan’! Kaynak: -http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=976207&Yazar=CENG%DDZ%20%C7ANDAR&Date=23.01.2010&CategoryID=98-
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.