Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DARBENIN ADI BALYOZ


dominik

Önerilen İletiler

Darbenin adı Balyoz

Taraf - Istanbul - 20.01.2010

2003 tarihli Çarşaf ve Sakal kodlu eylem planlarına göre, darbe ortamı yaratmak amacıyla Fatih ve Beyazıt camilerinde cuma günü bombalı saldırı düzenlenecekti

 

2002 yılının son günleriydi. 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden yirmi iki yıl geçmiş, 28 Şubat 1997 postmodern müdahalesinin hedefi olan siyasetçilerin bir bölümünün kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi 3 Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelmişti.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir grup bu sonuçtan çok rahatsızdı. Bu grup, 12 Eylül’deki Bayrak Harekâtı’nı birebir model alan çok kapsamlı bir darbe planı için düğmeye bastı ve yaptığı çalışmaya Balyoz Güvenlik Harekât Planı adını verdi.

 

Balyoz, daha önce basına yansıyan Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz ve Eldiven kod adlı darbe planlarından farklı olarak, icra sürecinin bütün aşamaları en ince ayrıntılarına kadar tasavvur edilmiş bir darbe planı.

 

Her şey hazır ve kayıtlıymış

Bu planın her veçhesi bilgisayar ortamında belgelere dökülmüş durumda. Darbe hazırlık toplantılarının ses kayıtları, bu toplantılara katılan üst rütbeli muvazzafların ellerinden çıkma notlar, “çok gizli” kaydı altındaki resmî harekât emirleri, sıkıyönetim ve darbe zeminini hazırlama amaçlı Çarşaf, Sakal, Suga ve Oraj kod adlı eylem planları, darbe sırasında gerçekleştirilecek gözaltı ve el koyma süreçleri ile darbe sonrasında uygulanacak hükümet programı bu belgelerde en ince ayrıntısına kadar yer alıyor.

 

Ayrıca, darbe sırasında görev alacak personel ve sorumlulukları, gözaltına alınacak gazetecilerin ve darbecilerin öngördüğü bakanlar kurulunun üyeleri de bir bir listelenmiş.

 

5000 sayfadan çok belge var

Taraf Balyoz Darbe Planı’nın 2002 sonunda başlayan ve 2003 martına kadar süren çalışmalarının, basılı haliyle toplam beş bin sayfayı aşan belgelerine ulaştı. Bu belgeler arasında, “ıslak” yazışmalar, power point sunumları ve orijinal antetli askeri CD’ler var. Dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın, dönemin Harp Akademileri Komutanı Hava Orgeneral İbrahim Fırtına’nın ve Dönemin Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek’in imzasını taşıyan harekât planları ile Birinci Ordu Harekât Başkanı Kurmay Albay Süha Tanyeri’nin darbe hazırlıklarının konuşulduğu toplantıda aldığı özel notlar, darbe planının konuşulduğu kapsamlı bir toplantının kesintisiz ses kayıtları ve planın icra aşamasına geçtiğini gösteren çok kapsamlı fişleme tutanakları da bu belgeler arasında yer alıyor.

 

Taraf, 2004’te emekliye ayrılan Orgeneral Çetin Doğan önderliğinde yürütülen ve Kara Kuvvetleri’nin yanı sıra Hava, Deniz ve Jandarma’dan adları belirlenmiş personelin katılımı sağlanan darbe planının, Türkiye’nin sadece yakın geçmişine değil güncel meselelerine de ışık tutan ayrıntılarını bugünden itibaren okurlarına sunacak.

 

İzleyen paragraflarda, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grubun sıkıyönetim ve darbe hevesini gerçekleştirebilmek için İstanbul’un büyük camilerinde Cuma namazı kılan cemaatin havaya uçurulmasından bir Türk askerî uçağının yine Türk askerlerince düşürülmesine varan bir dizi suçu nasıl planladığının ibretlik hikâyesini okuyacaksınız.

 

Org. Çetin Doğan’ın öncülüğünde

Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın bir babası varsa, o da dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan.

 

Doğan, AKP’nin iktidara gelişinden hemen sonra tüm birliklere tebliğ ettiği “Laik Cumhuriyet İlkelerine Karşı Son Zamanlardaki Davranışlar” konulu, belgesi Taraf’ta mevcut yazıyla doğrudan AKP’yi hedef alıyor.

 

Hükümeti devirme amaçlı girişimlere zaman kaybetmeden başlanması gerektiğini ifade eden Doğan, bu hedefe yönelik olarak, her yıl düzenlenen rutin Birinci Ordu Plan Seminerleri’nde değişikliğe giderek “iç tehdit” olgusunu dış tehdidin önüne alıyor ve söz konusu semineri de hazırlattığı darbe planını kamufle eden “jenerik bir senaryo çalışması” olarak lanse ediyor.

 

Rutin toplantıda örtülü görev

Ayrıntılarını yan sayfada yayımladığımız Balyoz Güvenlik Harekât Planı, Türkiye genelinde sıkıyönetim ilân edilmesi sonrasında yapılacak darbenin icraat yöntemini tarif ediyor ve 2 Eylül’deki Bayrak Harekât Planı’nın 2003 Türkiye’sine uyarlanması esasına dayanıyor.

Planın altında “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” unvanıyla imzası olan Orgeneral Doğan, yukarıda sözü geçen Birinci Ordu Plan Semineri’nin “kamuflaj” işlevini ve öncesinde yapılmasını emrettiği hazırlıkları şöyle anlatıyor:

 

“Balyoz Planı’nın, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan şeklinde oynanacağı plan seminerine kadar, irticai, yıkıcı ve bölücü gruplara ait mevcut tüm listeler ile teşkil edilecek olan özel görev timlerinin listeleri güncellenecek ve devamlı olarak güncel tutulacak. Buna paralel olarak, Balyoz Güvenlik Harekât Planı, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan şeklinde, ‘GİZLİ’ gizlilik derecesinde ve özel olarak seçilmiş, sınırlı sayıda personelin katılımıyla icra edilecek bir plan seminerinde denenecek ve müzakere edilecek.”

 

Bu ifadeler ve toplam 29 generalle 133 subayın katıldığı toplantı esnasındaki konuşmalar, söz konusu rutin seminerden bir “örtülü görev” çıkarıldığının da kanıtı.

 

12 Eylül’ü model aldılar

Taraf’ın, akışını gerek yazılı dökümden gerekse, bizzat Doğan’ın emriyle yapılan ses kayıtlarından takip ettiği 4-6 Mart 2003 tarihli Birinci Ordu Plan Semineri’nin bir “darbe provası” olarak cereyan ettiğini, seminer esnasında kurmay bir subayın sarf ettiği şu sözler de kanıtlıyor:

 

“12 Eylül darbesiyle ülke süt liman hale geldi. Şimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uğraşa gerek yok. Yani kuvvetleri sağa sola göndermenin… Bana göre yapılacak en kolay hareket tarzı, 12 Eylül gibi bir harekâtın baştan itibaren organize edilmek suretiyle, bir anda söndürülmesine imkan sağlar diye düşünüyorum. Tabii, bunu burada söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalışıyoruz.”

 

Sıkıyönetim uğruna katliam

Birinci Ordu Plan Semineri öncesinde hazırlanan hareket planları “Türkiye genelinde sıkıyönetim ilan edilmesi” ve “darbe için elverişli koşulların oluşturulması” hedeflerini taşıyor. Bu hedeflerle çok sayıda insanın ölmesine yol açabilecek, büyük tepki ve kaos yaratacak, Türkiye’yi Yunanistan’la savaşa sokabilecek eylemler öngörülüyor.

 

Bu planlardan biri “ÇOK GİZLİ” damgasını, Şubat 2003 tarihini ve Harp Akademileri Komutanı Hava Orgeneral İbrahim Fırtına’nın imzasını taşıyan Oraj Hava Harekât Planı.

Planın “Vazife” bölümünde aynen şöyle deniyor:

 

“Hava Kuvvetleri Komutanlığı olarak Türkiye genelinde sıkıyönetim ilan edilmesini sağlamak ve Sıkıyönetim Komutanlıklarının faaliyetlerinin başarıya ulaşmasını sağlamak maksadıyla; Yunanistan’la gerginliği artıracak ve irtica yanlılarını tahrik ederek TSK aleyhine faaliyetlere başlamalarını sağlayacak, envanterindeki mevcut silah sistemlerini kullanarak psikolojik etki yaratarak hükümet ve TBMM üzerinde baskı kuracak, personel görevlendirmesi yaparak Sıkıyönetim Komutanlıklarına destek verecektir.”

 

Jetimizi düşürtelim ya da düşürelim

Oraj Hava Harekât Planı, “Türk Hava Kuvvetleri’nin Ege Denizi’ndeki uçuşlarının sayısının arttırılmasını” ve “Türk savaş uçaklarının Yunanistan tarafından engellendiğinin ve taciz edildiğinin gündeme getirilmesini” öngörüyor.

 

Oraj’ın “İcra” bölümünün tüyler ürpertici ikinci maddesi aynen şöyle:

 

“Emirle Ege uçuşları sırasında Yunan Hava Kuvvetlerine ait uçaklar taciz edilerek tahrik edilecek bir çatışma ortamı oluşturulacaktır. Mümkünse bir uçağımızın Yunan Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesi sağlanacak, bu gerçekleşmediği takdirde yeniden teşkilatlandırılan ÖZEL FİLO personelinden bir pilotun uygun zaman ve yerde kolundaki uçağa atış yapmak sureti ile kendi uçağımızın düşürülmesi sağlanacaktır. Uçağın, Yunan Hava Kuvvetleri tarafından düşürüldüğü yönünde medyada haberler yaptırılarak, AKP Hükümetinin bu konudaki acizliği ortaya konulacaktır.”

 

Ege’de savaş provokasyonu

Orja’nın devamında, Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getirebilecek gerilim planı şöyle ayrıntılandırılıyor:

 

“Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde ve özellikle Filolarda Yunan Hava Kuvvetleri’ne yönelik husumet ve gerginlik kontrollü olarak artırılacak, pilotların uçuşlarda daha agresif olmaları sağlanacaktır. Benzer olaylarda meşru müdafaa kapsamında atış dahi yapabileceği gayri resmi olarak pilotlara deklare edilecektir.”

 

Bu provokasyon havada devam ederken, Trakya sınırında gerginliğin arttırılması ve bütün bölgede seferberlik havası yaratılması da hedefleniyor:

 

“Gerginlik Trakya sınırında da arttırılacak, Trakya sınırına yakın bölgelerde devriye görevleri icra edilecek, Deniz Kuvvetleri ile Ege Denizinde sürekli müşterek eğitim yapılacaktır. Balıkesir, Bandırma, Çiğli, Çorlu ve Dalaman meydanlarında 24 saat esasına göre yerde uçak bekletilecek, en küçük olaylarda dahi scramble uçakları kaldırılacaktır. 134 üncü Filo K.lığı (Türk Yıldızları) iki günde bir sanayi odaları, iş adamları, barolar vb. davetlisi olarak farklı şehirler üzerinde gösteriler yapacak, halkın TSK’ne duyduğu sempati pekiştirilecek, gösteriler sırasında halka ve özellikle de çocuklara hediyeler dağıtılacaktır.”

 

Hava Müzesi’ne cübbeli baskın

Orja’nın Türk-Yunan gerilimi senaryosunu iç karışıklığa tahvil etme ve ordu ile “irticacı” tabir edilen kesim arasında çatışma ortamı yaratma amaçlı icra hükümleri, Fatih ve Kadıköy semalarındaki gösterileri de kapsıyor. Bu gösteriler ardından, “cübbeli, sarıklı, çarşaflı” gruplar oluşturularak Hava Müzesi’ne saldırılması planlanıyor:

 

“134’üncü Filo Komutanlığı İstanbul’da birer gün ara ile iki gösteri yapacaktır. İlk gösteri Kadıköy Meydanı üzerinde olacak ve büyük bir kalabalığın katılması sağlanacak İstanbul garnizonu içerisinde bulunan askeri öğrenciler ile er ve erbaşlar sivil kıyafetli olarak gösteriye katılacaktır. İkinci gösteri ise Fatih’te Çarşamba semti üzerinde gerçekleştirilecektir. Gösterinin yapıldığı gece yarısı cübbeli, sarıklı ve çarşaflı gruplar ellerindeki yeşil bayrakları ve molotof kokteylleri ile Hava Müzesini basarak müzedeki uçakları tahrip etmeleri sağlanacaktır.”

 

Şiddete şiddetle karşılık verilecek

Planın devamında şöyle deniyor: “3’üncü ve 8’ inci Ana Jet Üs Komutanlıkları başta olmak üzere tüm hava birlikleri nizamiyelerine şeriat isteyen gruplar tarafından saldırılar düzenlenecek, mülki amirlerin izinleri beklenmeden olaylara müdahale edilecek geçici süreler ile hava birlikleri etrafındaki bölgelerde sokaklarda, caddelerde ve çevre yolu ve karayollarında güvenlik bölgeleri oluşturularak denetim sağlanacak, arama yapılacak, şüpheli olduğu gerekçesi ile bazı şahıslar belli süreler alıkonulacaktır. Şiddet gösterenlere şiddetle cevap verilecek gerekli durumlarda silah kullanmaktan çekinilmeyecektir.”

 

Ankara Ticaret Odası’nın davetiyle

“Tek yol sıkıyönetim” şiarını taşıdığı izlenimi veren Orja, hedefini açıkça ortaya koyuyor:

“Hükümetin sıkıyönetim ilan etmesi sağlanıncaya kadar faaliyetlere aralıksız devam edilecektir. Meclisin sıkıyönetim ilan etmesi için gerekli oy oranı yakalanamazsa, Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) davetlisi olarak Ankara şehir merkezi üzerinde hava gösterileri yapılacak, TBMM’nin çalıştığı gün ve saatlerde meclis üzerinden çok alçak uçuşlar yapılmak sureti ile TSK’nin varlığı hissettirilecektir.

 

Sıkıyönetim ilan edildikten sonra Ege ve Trakya’da faaliyetler tedricen azaltılacak ve gerilim ihtiyaç nispetinde düşürülecektir. Özellikle İstanbul’daki sivil itaatsizliğe karşı Bandırma, Çorlu Meydanlarında 4’er uçak 24 saat hazırlık durumunda gösteri uçuşu ve gerçek atış yapabilecek şekilde yerde karışık yükle hazır bekletilecek, bu maksatla 162 nci Filo Komutanlığı’nın yarısı Çorlu Meydanı’na intikal ettirilecektir.”

 

Balyoz Güvenlik Harekât Planı’yla bağlantılı eylem planlarından en vahim ikisi “Çarşaf” ve “Sakal” adlarını taşıyor.

 

Çarşaf Eylem Planı Harekât Emri’nde Jandarma Yüzbaşı Hüseyin Topuz’un, Sakal Eylem Planı Harekât Emri’nde ise Jandarma Binbaşı Hüseyin Özçoban’ın imzaları var. Belgeleri Taraf’ın elinde bulunan her iki eylem planı da, İstanbul’daki camilere saldırı düzenlenmesini öngörüyor. Çarşaf Planı İstanbul Fatih, Sakal Planı ise Beyazıt Camii’ni hedef alıyor ve her iki plan da hemen hemen aynı keşif, taarruz ve tahrip talişmatlarını içeriyor.

Bu talimatları Çarşaf Planı’ndaki haliyle, ilgili belgeden aktarıyoruz:

 

Fatih ve Beyazıt’a Cuma saldırısı

Vazife bölümünde “Darbe için elverişli koşulları oluşturmak maksadıyla, İstanbul Fatih Camii’nde G Günü S Saatinde tedhiş faaliyeti icra edilecektir” yazan Çarşaf Eylem Planı’nın “İcra” hükümleri şöyle:

 

“Keşif Emniyet Timi tarafından faaliyetten bir hafta ve bir gün önce Cuma namazı vaktinde yapılan keşif neticeleri Keşif Emniyet Tim Komutanı tarafından Ekip Liderine bildirilecek ve hedef bölgesindeki son değişikliklere göre faaliyet planı güncellenecektir. Faaliyetten bir saat önce bölgenin son keşfi yapılacak, faaliyeti etkileyebilecek herhangi bir husus varsa ivedi olarak Ekip Liderine bildirilecektir. Üç kişiden oluşacak olan Keşif Emniyet Timinin iki personeli hedef bölgesi dışında , bir personeli ise içeride (cami avlusu ve cami içerisinde) keşif yapacaktır. Dış keşifte; bir personel camiin yakın çevresinin keşfini (Cami avlusu yakın çevresi) diğer personel ise uzak keşfini (Cami 500 m. Çevresi ) yapacaktır. Hedefte tahrip, cep telefonu düzenekli patlayıcı ile gerçekleştirilecek, patlayıcı madde ayrı bir Ekip tarafından hazırlanacak ve faaliyetin icra tarihinden bir gün önce Taarruz Tim komutanı tarafından teslim alınacak ve faaliyet zamanına kadar Tahrip Unsuru tarafından eğitim ve provaları yapılacaktır.”

Çarşaf’ın devamında şöyle deniyor:

 

“Tahrip düzeneği Cuma namazının farzının kılınmasını müteakip patlatılacaktır. Tahrip düzeneğini patlatacak Taaruz timi en geç S saatinde yerlerini almış olacaktır. Taarruz timi icra edeceği faaliyetin provasını bir gün önceden aynı saatte aynı mekânda yapacaktır. G günü sabah S-2 saatinde tüm hazırlıklar yapılmış ve malzemeler alınmış olarak hedef bölgesine hareket edilecek, (hedef bölgesi ve civarı G günü kalabalık olacağından) araçlar tenha bir yerde park edilecek ve hedef bölgesine yaya olarak yaklaşılacaktır. Keşif Emniyet Timi hedefte son keşfini yapmasını müteakip Emniyet görevi için tertiplenecek Keşif Emniyet –A Camiinin kuzeyinde, Keşif Emniyet –B camiinin güneybatısında Keşif Emniyet-C Camiinin güneydoğusunda hedef bölgeyi gözlemleyecek şekilde yerleşecektir. Keşif Emniyet Timinin yerleşmesini müteakip Taarruz Timi yerini alacaktır.

 

Tahrip düzeneği bir çanta içerisine yerleştirilmiş olarak Tahrip -A tarafından camii içerisinde caminin iç kısımlarındaki cemaate yakın ayakkabılığa bırakılacak kendisi de cami çıkışında kapıya yakın bir yerde yerini alacaktır.

 

Keşif Emniyet Timi en geç S saatinden 10 dakika evvel yerleşmiş olacaktır. Tahrip düzeneğini patlatacak Taarruz Timi en geç S saatinden 5 dakika önce yerlerini almış olacak, faaliyet Cuma namazının farzının kılınmasından sonra icra edilecektir. Tahrip-A farzın kılınmasını müteakip süratle camiden çıkacak ve “Tahrip Hazır” İşaretini verecektir.

Tahrip-A’nın camiden çıkmasını müteakip avluyu terk etmesi “Tahrip Hazır” camiden çıkmayı müteakip avluda şadırvanda ellerini yıkaması ise “Tahrip İptal” işareti olacaktır. Tahrip –A’ nın “Tahrip hazır işaretini” gören ve camii avlusunda bekleyen Tahrip-B, camii avlusundan çıkıp 300 m. kadar uzaklaştıktan sonra ilgili telefon numarasını arayarak tahribi gerçekleştirecektir. Tahrip timi patlamayı müteakip bölgeden süratle sıyrılacaktır. Patlama esnasında; Kayıt –A camii üst katından, Kayıt-B camii alt katından patlama ânını ve sonrasında oluşan panik havasını çekecek, patlama sonrası önce camii avlusunda toplanan ve sonra ana caddeye intikal ederek caddeyi kapatan öfkeli kalabalığın camii avlusunda toplanmasını ve caddedeki eylemlerini hem Kayıt-A hem de Kayıt-B birbirlerinden bağımsız ayrı noktalardan üzerlerindeki video kayıt cihazlarıyla kaydedeceklerdir. Kayıt timi (Kayıt-A ve Kayıt-B ) kaydettikleri görüntü kayıtlarını Keşif Emniyet Tim Komutanına teslim edecek ve müteakiben bölgeyi geldikleri araçlarla terk edeceklerdir. Keşif Emniyet Tim K.’nı söz konusu görüntüleri ivedi olarak internet üzerinden yayılmasını sağlayacaktır. Patlamayı müteakip oluşan kargaşadan da istifadeyle cami içerisindeki Tahrik timinden Tahrik-A bir kısım radikal Fatih esnafı içerisine sızdırılmış Tahrik-B ile irtibata geçecektir. Tahrik- A ve Tahrik-B irtibatlı bulundukları ve halkın içerisine sızmış bulunan provokatörleri harekete geçirecek. Böylece Cami cemaatinin, çoğunluğunu Fatihli esnafın oluşturduğu öfkeli radikal grupla ana cadde üzerinde birleşmesi sağlanacaktır. Yapılacak manipülasyonlarla öfkeli grubun yaşananları irticai söylemler ve sloganlar eşliğinde protesto etmesi sağlanacaktır. Faaliyetin icrasından sonra; Tahrip unsuru tahribi müteakip, Kayıt Timi kayıtlarını tamamlamalarını ve Keşif Emniyet tim komutanı ile buluşmayı müteakip yaya olarak ayrı güzergâhlardan arabalarını park ettikleri bölgeye intikal edecek ve kendi araçları ile bölgeden uzaklaşacaklardır. (Tahrip unsuru bir araca, Kayıt timi diğer araca binecek şekilde)Faaliyet sonrası durum, trafik sıkışıklığı, yol kapaması, arama ve bunun gibi sebeplerle araçlı intikale imkân vermediği takdirde, unsurlar yaya olarak ayrı ayrı güzergâhlardan toplu taşım araçlarını kullanarak “emin ev”de buluşacaklardır.”

 

Amaç yaralı sayısını arttırmak

“Çarşaf” ve “Sakal” eylem planlarının “koordinasyon talimatı” başlıklı bölümlerinde hedef “yaralı sayısını arttırmak” olarak kayda geçiriliyor. Çarşaf’ın ilgili bölümü şöyle:

 

“Ekip Lideri ve ekibi tarafından; Fatih esnafı içerisinde yer alan ve dini grup cemaatlerle faaliyet içerisinde olan şahıslarla irtibat çok dikkatli kurulacak, içeriden yürütülecek propagandanın çerçevesi operasyon öncesi bildirilerek yönlendirilecektir. Faaliyette kullanılacak tahrip düzeneği başka bir Ekip tarafından temin edilecek ve üst komutanlığın yapacağı koordine neticesinde, emredilecek yer ve zamanda Tahrip Unsur komutanına teslim edilecektir.

 

Konulacak malzemenin ölümden daha çok yaralanmaya sebep olacak şekilde hazırlanması sağlanacaktır. Cami ve çevrede bulunan kameraların durumu tespit edilecektir. Tv’lerde canlı yayına bağlanarak fikir ifade edebilecek olanların tespiti ve yönlendirmesi Ankara’dan yapılacaktır.”

 

Emniyetli telefonlar, kiralık araçlar

“Çarşaf” planının “Komuta ve Muhabere” bölümünde ise şöyle deniyor:

“Operasyon Ekip Lideri tarafından yönetilecektir. Ekip lideri Tahrip Timinde Tahrip-B görevini icra edecek, görevi müteakip, faaliyetleri hedef bölgeye hakim bir noktadan takip ve kontrol edecektir.Ekip lideri etkisiz hale gelmesi durumunda Tahrik Tim Komutanı(Tahrik-A) emir komutayı alacaktır. Operasyon esnasında muhabere, emniyetli cep telefonları ile sağlanacaktır. Operasyon timinin cep telefonları evlerinde ve eşlerinde olacaktır. Operasyon günü için kullanılacak cep telefonlarını Keşif Timi temin edecek aynı gün sabah tüm telefonlar personele dağıtılacaktır. Sadece ihtiyaç olduğu takdirde telefonlar kullanılacaktır. Olayı müteakip cep telefonları kapatılıp Keşif Emniyet Tim K.’na geri teslim edilecektir. Operasyonda kiralık araçlar kullanılacak ve araçlar kiralanırken gerçek isimle kayıt yapılmayacaktır.”

 

Balyoz Harekât Planı

Harekât planının altında 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın imzası var. Doğan’ın imzasında kullandığı unvan “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı.”

 

Planın vazife bölümünde hedef şöyle anlatılıyor: “Balyoz Komutanlığı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlayarak muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek ve laik demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri, bir daha hortlamamak üzere ebediyen ortadan kaldırmak maksadıyla; derhal, AKP Hükümetini iktidardan uzaklaştıracak ve mevcut irticai yapılanmayı şiddetle bertaraf ederek, belirlenen kadroları iktidara getirerek laik devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis edecektir.” İşte icra planını da yarın Taraf’ta okuyacağınız Balyoz Harekât Planı’nın geniş bir özeti.

 

Maksat:

(1)BALYOZ Komutanlığı, İç Hizmet Kanunu’nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına yerine getirme azim ve kararlılığı içerisinde laik devlet otoritesinin temini için gerekli olan tedbirleri alacaktır.

 

(2)Harekatın maksadı; ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve laik demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri, bir daha hortlamamak üzere ebediyen ortadan kaldırmaktır.

 

Düşman Durumu:

(1)İrticai grupların, hedefe giden yolda engel olarak gördükleri TSK’ya karşı bir taraftan sızma gayretleri artarak devam ederken diğer taraftan yıpratma, komuta zafiyeti içerisinde ve dinsiz gösterme çabaları da artan bir ivme ile devam etmektedir.

 

(2)Mevcut iktidarın uygulamalarından cesaret bulan irticai grupların, devlet düzenimizin temelini oluşturan laiklik ilkesini kendi çıkar ve amaçlarına göre yorumladıkları görülmektedir. Bu kapsamda; başta öğretim kurumları olmak üzere, kamu hizmetlerinin yerine getirildiği çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında, irticai hareketin simgesi olan türban ve başörtüsü kullanılmasında ısrarlı davrandıkları gözlenmektedir. Bu yoldaki ısrar, masumane bir tercihten ziyade, laik cumhuriyet ilkelerine karşı dine dayalı bir devlet düzeni kurmaya yönelik din ve vicdan hürriyetini aşan sistemli çabaların bir parçası olarak devam ettirilmektedir.

(3)ABD ve AB ülkelerinin karşılıklı paslaşmalarını seyreden ve ülke menfaatlerini gözetmeden her talebi emir telakki eden, Büyük Atatürk’ün deyimi ile müstevlilerin siyasi emellerine boyun eğmiş AKP Hükümeti;

(a)İrticai faaliyetlerin ülke içerisinde artmasına, güç kazanmasına, kadrolaşmasına ve teşkilatlanmasına tam destek vermekte,

(b)Ekonomik çözümsüzlüklerin yol açtığı boşluklardan da istifade ederek, istediği karşı devrimi gerçekleştirebileceğini hissettirmekte ve tüm ülke genelinde AKP yandaşları, tarikat ve cemaatler ile devlet kademelerinde hızla kadrolaşmakta,

©İktidarın kendisine sağladığı imkân ve kabiliyetleri kullanarak medya, sivil toplum örgütleri ve bürokrasiyi kendine bağımlı hale getirmeye çalışmakta,

(ç)Mevcut yetkiler ile hukuki boşluklardan da istifade edilerek mürteci ve dogmatik yapıda insan yetiştirmeye uygun ortam sağlayan medrese, tekke ve zaviye tipi, eğitim ve öğretim birliğini ortadan kaldıran çarpık bir eğitim sisteminin yeniden hayata geçirilmesini hedeflemekte,

(d)Bu amaçlarına ulaşmak maksadıyla, anayasa değişikliği ve hukuk reformu adı altında TSK ile birlikte laik cumhuriyetin en önemli teminatı anayasal kurumların etkinliğini kıracak, kendi amaçları doğrultusunda evrimleştirecek yollar aramakta,

(e)Başta dışarıdan müzahir ABD ve AB ülkeleri olmak üzere, içeriden irtica ile iltisaklı medya, hukuk, bürokrasi, emniyet, maliye ve daha birçok kamu kurum ve kuruluşunda örgütlenmiş yandaşları ile koordineli ve planlı çalışmalarla laik kesimi ve rakiplerini hareket edemez hale getirmekte,

(f)AB üyeliğini ve terör sorununu bahane ederek, Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirmeye yönelik çabalarını, dış desteğin de etkisiyle devam ettirmektedirler.

(4)AKP Hükümetine, AB üyeliği kapsamında dış güçler tarafından sağlanan mali ve siyasal destek devam ederken, Ortadoğu ve Arap ülkeleri ile İslami gruplar tarafından sağlanan ekonomik destek de artmaktadır. ABD, AB, irticai unsurlar, bölücü unsurlar ve AKP ortak eylem ve söylem birliği ile hareket etmektedirler.

(5)İktidar ve irtica yanlısı basın yayın organları her geçen gün cesaretlenip palazlanırken, muhalif basın, geçmişte yaptığı şahsi yanlışlıkların bedelini, görevini yapmayarak ve/veya yapamayarak ödemektedir. Toplumsal muhalefet sindirilmiş, muhalif basın ekonomik ve mali denetim tehdidi ile susturulmuştur.

(6)İrticai faaliyet gösteren vakıf ve dernekler ile yıkıcı bölücü unsurlar işbirliklerini alenen yapma pervasızlığını göstermektedirler. Bunu AB süreci, birlik - beraberlik, kardeşlik, demokrasi vb. evrensel temaları kullanarak yapmaktadırlar.

(7)Buna karşın muhalefet partileri de etkin, önleyici, alternatif oluşturan, siyasal iktidarın faaliyetlerini denetleyici ve geniş halk kitlelerinde yankı bulan bir muhalefet sergileyememekte; basit, tutarsız, kişiliksiz, silik ve günü kurtarmaya yönelik söylemlerle muhalefet yapmaktadırlar. Mevcut durumları itibari ile halkta giderek artan bir umutsuzluğa yol açmaktadırlar. Laik cumhuriyeti kurtaracak, birlik ve beraberliği sağlayacak ve gerekli tedbirleri alacak siyasi ufuktan yoksun liderler, koltuklarını korumanın ötesinde, kısır ve uzlaşmaz tavırların üstünde bir davranış ortaya koyamamaktadırlar.

 

Dost Durumu:

(1)3 Kasım seçimlerinde AKP, % 30 civarında oy almıştır. Ancak son günlerde öne çıkan ümmetçilik faaliyetlerine rağmen, bu oranın tamamının irticayı desteklediği sonucunun çıkarılmasının uygun olmayacağı değerlendirilmektedir. Bunlardan birçoğu daha önceki hükümetlerin icraatsızlığına tepki oyları olup, AKP içinde de harekatımıza, müzahir ve dost gruplar bulunmakta, ihtimaller karşısında yönetici elite yakın durmaktadırlar.

(2)Buna rağmen, şimdiye kadar içimizde barınmayanlar meclise taşınmıştır. Bu meydan okuma karşısında kategorili personel pervasızca biraz daha cesaretlenmiş ve kadrolaşma faaliyetlerine hız vermişlerdir. Bu nedenle anılan personelin, sadece Silahlı Kuvvetler içerisinden değil, bütün kamu kurum ve kuruluşlarından derhal uzaklaştırılmaları bir zorunluluk haline gelmiştir.

(3)Her türlü olumsuz şartlara rağmen cumhuriyeti koruma ve kollamaya yönelik eylem ve planlamalarımız devam etmektedir. Bu kapsamda;

(a)TSK bünyesindeki dost ve müzahir unsurlar dışında kalan, özellikle yüksek rütbeli personelin kontrol altında tutulmasına,

(b)TSK’nın her kademesine müzahir eleman temini konusunda referans uygulamasına (ÇYDD, ADD, Türkiye Gençlik Birliği vb.) devam edilerek azami koordinasyon sağlanmasına,

...

(d)TSK haricindeki dost unsurlar tarafından yapılacak ekonomik operasyonlar, basın yayın faaliyetleri ve sosyal sorumluluk projelerinin yakından takip edilmesine ve gerektiğinde koordinasyonun sağlanmasına,

(e)Aleyhe yapılan her türlü propaganda ve yasal düzenleme girişimlerinde muhalefet partileri ile koordineli fikir ve eylem birliği içerisinde hareketler sergilenmesine devam edilecektir.

 

Kaynak: -http://www.taraf.com.tr/haber/46614.htm-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 102
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Taraf "Dünyanın uydusu Ay'dır" dese inanmam... Bu haberi de okumadım bile... Bir de Zaman... Akit'i duymuyorum artık. Kumkuma üçlü diyordum bunlara, şimdi de Akit'in yerine Star ile bunlara yine aynı üçlü diyorum. Bunlar Dünya Güneş etrafında dönüyor dese yine inanmam... Dünyanın üçte ikisi suyla kaplı deseler de inanmam... Ağız birliği edip "Evrim teorisi gerçektir" deseler Darwin'den bile şüphe ederim! "Yoksa o da mı AB den euro yemiş?" diye huylanırım! :P

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Taraf"i referans gösterenlerin,ayni agzi kullanmalari acaba bir tesadüfmü yoksa tencere yuvarlandi kapagini buldu hesabimi?

 

Rahmetli Ugur Mumcu,cok ciddi belgeler ele gecirmisti.Bugünün bazi libos yazarlari hakkinda Ugur Mumcu'nun yazdiklari,onun ta o günlerden kimin ne oldugunu anlamis oldugunu bize gösteriyor.Ömürleri,TSK'ya saldiri ile gecenlerin asil kimliklerinin ifsa edilmesi gerekir.Kimdirler nedirler,arkalarinda kimler var kimler tarafindan askere saldirsinlar diye finanse edilmektedirler,sanirim birgün bunlar ortaya konacaktir.

 

 

Türkiye'de,insanlar fakirlesmis,issizlik almis basini gidiyor.35 gündür Tekel calisanlari soguga yagmura ragmen haklarini ariyor.Emekliler dileniyor.Daha buna benzer sayisiz sorunlarin oldugu ülkemizde,birtakim kendini bilmez medya ve aydin bozuntusu,bu sorunlarla ilgilenmek yerine,halki tamamen asker ve devletle karsi karsiya getirmek icin mümkün olan

her melaneti yapmaktadirlar.

 

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tsk gibi istihbarat ve kendini kamufle etme becerisi belli bir kurumun bu tür iddia edilen olaylarda adının geçtiği basının menşei ilginçtir,inandırıcı değildir..Taraf dedikleri basın kurumunu gördük sırf türban takıyor,bir kaç radikal görüşü var diye işe alındığı belli,daha dünyadan haberi olmayan,Erbakan'ın 15 sene önceki politika hayatını bilemeyecek kadar sığ görüşe sahip olan "Ülke Tv.de" katıldığı programda rezil olduğunu bizzat gözlerimle görmüş birisi olarak bu basın kuruluşu magazin haberciliğinin siyaset versiyonudur diyorum.. ..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Darbenin adını sen koy

 

Arkadaşlar buraya bir anket açalım, bir dahaki darbe planının adı ne olsun diye. Nedir bu Allah aşkına! Bu taraftar arkadaşlar muhtemelen TSK’nın varyasyonlara karşı hazırladığı tatbikat planlarına ulaşmışlar her hafta birini basıyorlar ama benden söylemesi o planlar bas bas bitmez. Askeriye yan gelip yatma yeri değil, adamlar iç güvenlikten, sınır ihlallerine, düşman işgalinde savunmadan, harp zamanı hücüm manevralarına kadar yüzlerce plan hazırlıyorlar her yıl. Taraftarlar biraz karıştırsalar ellerindeki dosyaları, Yunanistan’a saldırı planları da çıkar. Şimdi bu TSK’nın Yunanistan’a saldıracağı anlamına mı geliyor? Bu bir…

 

İkincisi; “minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker” dizelerini bağıra bağıra okuyan ve sayısız video görüntüsünde, bu Kemalist cumhuriyeti yıkacağına yeminler eden bir başbakanımız var. Bu da yetmezmiş gibi yargının üst tarafı, başbakanımızın kurduğu partinin irticai faaliyetlerin merkezi olduğunu söylüyor. Şimdi hal böyleyken, TSK tabiî ki o içi süngülü asker dolacak camiye bir hal çare düşünecektir. Bu ülkeyi ve rejimi korumaya yemin etmiş bir kurum tabi ki olabilme ihtimali çok düşük tehlikelere karşı bile bir eylem planı hazırlayacaktır ve tabiî ki istikbalde dahi dahilî ve harici bedhahlarız olacaktır. Potansiyel tehlikelere karşı hazırlanmış planlar TSK’nın yan gelip yatmadığını gösterir eğer aksi olsaydı bu bizi tedirgin ederdi. Her güçlü ülkenin istihbaratının ve ordusunun bu tarz planları ve faaliyetleri vardır ama maalesef diğer ülkeler bu planları cemaatten ve sorostan beslenen gazetelere servis etmiyor, bizde bu işi dünyada bir tek TSK yapıyor zannediyoruz çocuksu bir hayal gücü ile…:)

 

TSK demokrasi düşmanı olsaydı, daha önceleri darbe ile geldiği iktidara demir atıp kalırdı. Daha fazla demokrasi isteyen arkadaşlar bu isteklerini, elinde bulundurduğu iktidar gücü ile demokrasiyi dikta rejimine çeviren partilere sandık başında tepki oyları ile iletebilirler… Sayın Süleyman Demirel’in bir sözünü de son olarak eklemek isterim “Kendine güvenen darbeden şüphelenmez” .

 

Saygılarımla,

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Darbe planları,halkı kafese sokma çabaları vardır bu ülkede bunu hepimiz çok iyi biliyoruz,ancak benim dikkatimi çeken başka bir yönü var bu haberin,Böyle kapsamlı bir darbe planı yapanlar,bunu gerçekleştiremeyince,bununla ilgili belgeleri neden 7 sene boyunca saklamışlar?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Darbenin adını sen koy

 

Arkadaşlar buraya bir anket açalım, bir dahaki darbe planının adı ne olsun diye. Nedir bu Allah aşkına! Bu taraftar arkadaşlar muhtemelen TSK’nın varyasyonlara karşı hazırladığı tatbikat planlarına ulaşmışlar her hafta birini basıyorlar ama benden söylemesi o planlar bas bas bitmez. Askeriye yan gelip yatma yeri değil, adamlar iç güvenlikten, sınır ihlallerine, düşman işgalinde savunmadan, harp zamanı hücüm manevralarına kadar yüzlerce plan hazırlıyorlar her yıl. Taraftarlar biraz karıştırsalar ellerindeki dosyaları, Yunanistan’a saldırı planları da çıkar. Şimdi bu TSK’nın Yunanistan’a saldıracağı anlamına mı geliyor? Bu bir…

 

İkincisi; “minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker” dizelerini bağıra bağıra okuyan ve sayısız video görüntüsünde, bu Kemalist cumhuriyeti yıkacağına yeminler eden bir başbakanımız var. Bu da yetmezmiş gibi yargının üst tarafı, başbakanımızın kurduğu partinin irticai faaliyetlerin merkezi olduğunu söylüyor. Şimdi hal böyleyken, TSK tabiî ki o içi süngülü asker dolacak camiye bir hal çare düşünecektir. Bu ülkeyi ve rejimi korumaya yemin etmiş bir kurum tabi ki olabilme ihtimali çok düşük tehlikelere karşı bile bir eylem planı hazırlayacaktır ve tabiî ki istikbalde dahi dahilî ve harici bedhahlarız olacaktır. Potansiyel tehlikelere karşı hazırlanmış planlar TSK’nın yan gelip yatmadığını gösterir eğer aksi olsaydı bu bizi tedirgin ederdi. Her güçlü ülkenin istihbaratının ve ordusunun bu tarz planları ve faaliyetleri vardır ama maalesef diğer ülkeler bu planları cemaatten ve sorostan beslenen gazetelere servis etmiyor, bizde bu işi dünyada bir tek TSK yapıyor zannediyoruz çocuksu bir hayal gücü ile…:)

 

TSK demokrasi düşmanı olsaydı, daha önceleri darbe ile geldiği iktidara demir atıp kalırdı. Daha fazla demokrasi isteyen arkadaşlar bu isteklerini, elinde bulundurduğu iktidar gücü ile demokrasiyi dikta rejimine çeviren partilere sandık başında tepki oyları ile iletebilirler… Sayın Süleyman Demirel’in bir sözünü de son olarak eklemek isterim “Kendine güvenen darbeden şüphelenmez” .

 

Saygılarımla,

 

:alkis::alkis::alkis: Atatürk barajını havaya uçurma planlarıda vardır..boğaz köprülerini imha planlarıda vardır..reklamlardan sonra..biraz ara.. :D

 

rodinatc çok güzel ifade etmişsin kardeşim eline sağlık.. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Taraf "Dünyanın uydusu Ay'dır" dese inanmam... Bu haberi de okumadım bile... Bir de Zaman... Akit'i duymuyorum artık. Kumkuma üçlü diyordum bunlara, şimdi de Akit'in yerine Star ile bunlara yine aynı üçlü diyorum. Bunlar Dünya Güneş etrafında dönüyor dese yine inanmam... Dünyanın üçte ikisi suyla kaplı deseler de inanmam... Ağız birliği edip "Evrim teorisi gerçektir" deseler Darwin'den bile şüphe ederim! "Yoksa o da mı AB den euro yemiş?" diye huylanırım! :P

 

Sn.Demirefe;Bugibi gizli bilgiler eskilerde sn.D.Perinceke servis edilir,D.Perincek kamuoyuyla paylasir herkes inanirdi degilmi? Simdilerde ise bugibi bilgiler Taraf gazetesine (Bende sevmem tarafi) servis ediliyor. Ister kabul edin isterse etmeyinde, bunlar gerceklerdir.

 

 

 

12 eylülü hatirlayalim...! Biz bunlari yasamistik.

 

70 lerde sokaklarda terör estiren ülkücülerin yaptiklari, Maras katliami ile darbenin bahanesi olmus,sol neredeyse silinmisti. "Günes nezaman dogacak" isimli filmin oynadigi sinemaya,gücü düsük bir bomba atilmis (ülkücüler tarafindan) koministler sinemayi bombaladi diye,önceden belirlenmis (kapilara isaretler konmus.Ayni 6-7 eylül örnegi)alevi ve solcularin oturduklari evlere baskinlar düzenlenmis,yüzlerce insan katledilmisti. Tüm bu olaylar yasanirken, asker ve polis sadece seyretmekle yetinmis,göstermelik ciliz müdaheleler...? 12 Eylül darbesi gerceklestiginde, cezayi yine madur olanlar cekmislerdir. Diyarbakir,Mamak,Metris ve bircok cezaevi, sol ve alevilerin iskencehaneleri haline gelmis,o cezaevlerindede yüzlercesi hayatini kaybetmisti. Ogünleri eniyi anlatan Aziz Nesinin "Saga 5 sola 15 yil" adli hikayesidir.

 

Bu konuya gelecek olursak camilerin bombalandiginda suc kime atilacakti sorusu akillara geliyor. Türk insaninin su anki zihniyetinde cami bambalama olayini solculardan,alevilerden (Hic alakasi yokken)baskasi yapmaz. Darbe yapilip cunta is basina gectimi, faillerde hazir zaten eskilerde oldugu gibi. 12 Eylülde solun beli kirilmisti,saglam kalanlarida gecmislerini unutup saga kaymislardi. Bu seferkinde kirmakla kalmayip,hepten yok ederlerdi kanimca. VURUN ABALIYA...!!!

 

60 ve 70 lerde asker,polis,derin devlet ve mhp (ülkücüler) Türkiyede elbirligiyle kaos ortami yaratmis, 12 eylül sonucunda PKK yi yaratmislardir.

 

Su anda PKK olayinin bariscil yollardan cözülmesini kimler,hangi kurumlar istemezler diye önünüze bir soru koysalar nasil cevap verirsiniz? Benim cevabim söyle olurdu.

 

1 - Türk Silahli Kuvvetleri: Egerki PKK olayi cözülür baris saglanirsa: TSK kan kaybeder,itibari zedelenir (kendilerince) askerlik yapmayacagim diyenlerin oranlari hizla artar,pasalarin kralliklarinin sonu olur. Haliylede o askerler PKK olayinin bitmesini hicmi hic istemezler.

 

2 - MHP - ülkücüler: MHP nin kuruldugundan itibaren yaptigi tek siyaset irkciliktir,baskada belirgin bir siyasetleri yoktur. PKK olayi cözüldügünde, gelecek nesilin beyinlerini milliyetcilik (irkci milliyetcilik)tuzaklariyla yikayamayacaklarindan,kan kaybedecekleri korkusuyla pkk nin bitmesini istemeleri neredeyse imkansizdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aklın ve mantığın sesini duymak, hâla bu ülkenin yaşanabilir bir yer olarak kalabildiğini gösteriyor. Ben de tam sayın rodinatc'ın yazdıklarını yazmak niyetiyle açmıştım. Baktım benden erken davranmış.

 

Yok beni bu saçmalıklar değil de, zeka düzeyinin aşırı düşüklüğü çok sıkıyor. Zamanyolu abuk, uydurma ve aşırı basit senaryoları gibi. Yani bakayım zeka düzeyi nereye kadar düşmüş diye biraz izleyeyim desen sıkıntıdan sonunu getiremezsin. Bazen mizah niyetine izlediğim oluyor!

 

Bu taraf yaveleri de öyle...

 

Yok şimdi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli savaş, işgal, direniş, gerilla taktikleri üzerine araştırmalar, think-tanklar geliştiren bir birimi yoksa da olmalı. Stratejik araştırmalar yapan bir birim mutlaka vardır, yoksa da olmalı. Ben genelkurmay başkanı olsam örneğin strateji ve araştırma sözcüklerinin kısaltması olarak STAR adı verdiğim bir birim kurardım. Bu birim Batı Trakya veya Kuzey Irak, (hatta Kafkasya, niye olmasın, senaryo değil mi) işgalinden, Amerikan işgaline veya AB ya da Rusya saldırısına uğramaya, iç karışıklıklardan ayaklanmalara, isyanlara kadar akla gelen gelmeyen her konuyu stratejik anlamda irdeler. Silahlı Kuvvetler bünyesinde böyle çalışmalar yoksa ayıp olurdu. Var olduğunu duymak sevindirici.

 

Ben de aynen sayın rodinatc gibi ordunun yatmadığını, çalıştığını duyduğuma sevindim. Aynen böyle devam etmeli. Umarım ediyordur. Kurmay yetiştirmek kolay değildir. Stratejik planlama yeteneğini bu tür senaryolar geliştirerek ispatlar ve geliştirirler. Boru değil, kurmay bu, adı üstünde...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk barajını havaya uçurma planlarıda vardır..boğaz köprülerini imha planlarıda vardır..

Kesinlikle... Olmaması düşünülemez. Ola ki Sevr'i hortlatmayı başardılar, dinci ve etnik bölücülerin ihaneti ve işbirlikçiliğini de kullanarak İstanbul'a yeniden demir attılar. Olasılık bu, olmaz ama, stratejik araştırma değil mi, varsayacaksın. Üstelik dünyanın binbir türlü hali var olduğu hiç gözden ırak değildir.

 

Türk direniş birimleri için iki boğaz yakası arasındaki düşman koordinasyonunu bozmak ilk akla gelecek önlemlerden. "Geldikleri gibi gidin"ceye kadar...

 

Tarafçılar coşacak şimdi... :lol: "Ne duruyorsunuz yahu? Boğaz köprüsünü uçurma planı yapılmış!" :o "Yarınki baskıya yetiştirin! Tüm muhbirlere haber salın, belgeleri ulaştırsınlar!" :kahkaha:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Balyoz Darbe Planı'na suç duyurusu

 

Sanatçı Lale Mansur'un da aralarında bulunduğu 13 kişi, ''Balyoz Güvenlik Harekat Planı'' hazırladıkları öne sürülen kişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.

 

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesine gelen grup, suç duyurusu dilekçesini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sundu.

 

 

Balyoz harekat planına soruşturma

 

Adliye çıkışında grup adına bir açıklama yapan Lale Mansur, ''Darbelere karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu'' olarak suç duyurusunda bulunduklarını belirterek, dilekçeyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı'ya sunduklarını söyledi.

 

Adliyede güzel bir şekilde karşılandıklarını ve dilekçelerinin işleme konulduğunu ifade eden Mansur, 23 Ocakta ''Kozmik sırlar açıklansın suçlular yargılansın'' diye Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde yürüyüş yapmayı planladıklarını ve bu yürüyüşe şimdi ''Balyoz Güvenlik Harekat Planı''nı da eklediklerini kaydetti.

 

Suç duyurusu dilekçesinde, emekli Oramiral Özden Örnek, emekli Orgeneraller İbrahim Fırtına, Çetin Doğan ve Ergin Saygun hakkında TCK'nın ilgili maddeleri uyarınca dava açılması istendi.

 

-TARAF GAZETESİ MUHABİRİ ADLİYEDE-

 

Bu arada, Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet Baransu da adliyeye gelerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı ile görüştü.

 

Çıkışta basın mensuplarına açıklama yapan Baransu, bugün yapılan suç duyurusundan sonra Çolakkadı ile görüştüğünü belirterek, ''Balyoz Güvenlik Harekat Planı''na ilişkin ellerindeki belgelerin istendiğini söyledi.

 

Baransu, resmi yazıyla istenmesine gerek olmadığını belirterek, bu belgeleri en yakın zamanda ilgili savcılığa ulaştıracaklarını bildirdi.

 

kAYNAK . -http://www.stargazete.com/guncel/balyoz-darbe-plani-na-suc-duyurusu-haber-239572.htm-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Genelkurmay'dan Balyoz açıklaması

 

Genelkurmay Başkanlığı dün gündeme gelen Balyoz Darbe Planı iddiaları üzerine bir açıklama yaptı. 5 maddeden oluışan açıklamada şöyle denildi:

 

1. 1’inci Ordu Komutanlığı tarafından 5-7 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilen Plan Seminerine ilişkin çeşitli iddialar ve değerlendirmeler medyada yer almaktadır.

 

2. Söz konusu Plan Semineri, Genelkurmay Başkanlığı 2003-2006 yılları Tatbikatlar Programında bulunmaktadır.

 

3. Plan Seminerinin gayesi, dış tehdide ilişkin olarak hazırlanan Harekat Planlarını geliştirmek ve ilgili personelin eğitimlerini sağlamaktır.

 

Plan Semineri, giderek tırmanan bir gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo içerisinde uygulanmıştır.

 

1’inci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde icra edilen bu Plan Seminerinde, Ordu Geri Bölge Emniyeti ve savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde de uygulanan sıkıyönetim konuları üzerinde de durulmuştur.

 

4. Bu Plan Seminerine ilişkin olarak ortaya atılan iddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir.

 

5. Söz konusu iddiaları ciddiye alarak üzerinde yorumlar yapılmasının ve bilgi kirliliği yaratılmasının; özellikle toplumumuzda tedirginlik yaratmak isteyenlerin amacına hizmet edeceği değerlendirilmektedir.

 

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

 

Kaynak: -http://www.stargazete.com/politika/genelkurmay-dan-balyoz-aciklamasi-haber-239558.htm-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğan’dan önce itiraf sonra inkâr

 

t24’e “Plan ve senaryolar EMASYA gereği hazırlandı” diyen Çetin Doğan, Star TV’de çark etti: TSK’yı sindirmeye çalışıyorlar

 

Balyoz Darbe Planı’nda imzası bulunan 2003 yılının 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, cuntanın kanlı planını sahiplendi. t24.com.tr internet sitesine konuşan emekli Orgeneral Çetin Doğan, söz konusu plan ve senaryoların “Cumhuriyet’i koruma ve kollama görevinin gereği olarak hazırlandığını” söyledi.

 

Doğan şunları dedi: “Taraf gazetesinde çıkan haberle ilgili düşünce ve görüşlerimi şimdilik özet olarak size aktarayım: Türk Silahlı Kuvvetleri’nde her kademede mevcut planları gözden geçirmek üzere Harp oyunu, Plan Tatbikatı ve seminerler yapılması doğal bir uygulamadır. Ordu Komutanlığı yaptığım 1999-2003 yıllarında (önce Ege Or.K.lığı bilahare 1’inci Or.K.lığı) elbette Ordu Harp Oyunları ve seminerler düzenlenmiş ve bu etkinliklere Ordu Komutanlığı bünyesinde görevli subay ve generaller katıldığı gibi KKK ve Gnkur. Başkanları ve beraberinde getirdikleri general ve subaylar gözlemci olarak katılmışlardır.

 

Rutin bir uygulamaymış

Görev nedeniyle bu komutanların katılamadığı etkinliklere mutlaka kendilerini temsilen bir üst rütbeli generalin görevlendirilmesi rutin bir uygulamadır. Harp oyunu ve seminerde işlenecek konular ve senaryoların daha önceden üst komutanlara bildirilmesi esastır. Seminer ve harp oyunlarında birliğin mevcut tehditlere karşı kuvvet yapısı ve planların yeterliliği irdelenir.

 

EMASYA gereği bunu yapıyoruz

TSK’nın, nitelikleri Anayasa’da yazılı Türkiye Cumhuriyeti’ni her türlü dış ve iç tehdide karşı koruma ve kollama görevi bulunmaktadır. İç tehdide karşı koruma görevi kapsamında TSK’nın her kademesinde elbette planları vardır. Bununla ilgili olarak Gnkur. Hrk. Başkanlığım döneminde İçişleri Bakanlığı ile protokol da imzalanmıştır. İç tehdit sadece bölücü tehdidi değil, irticai tehdidi de kapsar. Bu kapsamda EMASYA (Emniyet ve Asayiş) planları seminerlerde elbette ele alınmıştır. Silahlı Kuvvetler’in eski bir mensubu olarak daima meşru bir zeminde bulundum. Şahsıma yönelik çirkin bir iftira kampanyasında bulunanların asıl hedeflerinin ben değil TSK olduğunu biliyorum. Halen Ergenekon savcılarını mahkemeye verdim. Dava süreci devam ettiği için bu konuya girmek istemiyorum.”

 

5-7 MART 2003 İSTANBUL SELİMİYE KIŞLASI

Orgeneral Çetin Doğan (1. Ordu Komutanı-Açılış konuşması): Bu plan çalışmasında yalnız şimdiye kadar olan plan çalışmalarının dışında belki de Türkiye’de ilk defa ordu çapında bizim planlarımız içerisinde yer almakla beraber ikinci plana ittiğimiz aslında günümüzdeki gelişmeleri dikkate aldığımız zaman birinci öncelikli ele almamız gereken iç tehdidi bu seminerde öne alıyoruz.

 

İçinde yaşadığımız koşulları hepiniz biliyorsunuz, yaşadığımız durumları ve gelişmeleri hepiniz biliyorsunuz. Ve olası en kötü senaryo derken o kötü senaryodan daha kötü senaryo ….yor aslında gelişmeler bir yönüyle bundan birkaç ay evvel öngördüğümüz senaryodan daha kötüsüne mi gidecek bilmiyorum. Öyle endişe verici bazı gelişmeler de var. Bu bakımdan da bu olumsuz gelişmeler içte gelişecek olumsuz gelişmelere karşı hazırlıklı olmak için planları gözden geçirmek ve hatta yoksa planlarımız yeni planlar üretmek durumundayız.

Şimdi iç tehdit söz konusu olduğu zaman biz doğrudan doğruya EMASYA planlarına el atıyoruz. EMASYA planları il idaresi kanununun öngördüğü tarzda Genelkurmay’dan yapılmıştır. Hasbel kader benim dönemimde EMASYA planları yenileştirilmiştir.

Biliyorsunuz silahlı kuvvetlere yönelik eylemlerde doğrudan doğruya il idaresi kanununa göre valinin kuvvet talebine gerek duyulmadan, bunun altını çiziyorum, yasal bir isteği söz konusu olmadan da her seviyedeki birlik komutanının resen duruma müdahale hakkını iç hizmet kanunu vermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı alenen fesat çıkarma tahkir ve bizim normal askerî ceza kanununda suçlar kapsamına giren konularla ilgili komutan doğrudan doğruya müdahale etme, bu müdahale sonuçlarını bildirme yükümlülüğüne sahiptir ve böyle yasal bir zemin vardır.

Evet, şimdi yeni durumu incelemeye başlıyoruz. Olasılığı tehlikeli senaryonun en yüksek tehlikeli senaryonun arzı ve müteakiben durum değerlendirmeyi şey yapacağız.

 

Albay Süha Tanyeri (1. Ordu Kurmay Başkanı): Komutanım, olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoyu arz ediyorum.

» Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması ve bu durumun Türkiye tarafından kabul edilmemesi nedeniyle oluşan belirsizlik Ege Denizi’nde ve hava sahasında her iki devletin de kendisine ait kabul ettiği alanlarda çatışmalara sebep olmuştur. Bu olaylar sonucunda Yunanistan tarafından bir Türk F16 savaş uçağı ege denizi açıklarında düşürülmüş. Sakız Adası 8 mil açığında deniz kuvvetlerimize ait bir hücüm bota Yunan savaş uçaklarınca taciz atışı açılmıştır. Bu gelişme ile Türk Yunan hududunda gerginlik had safhaya ulaşmıştır.

» Bu gelişmeler üzerine Bakanlar Kurulu tarafından Milli Güvenlik Kurulu’nun teklifi üzerine 1. ve 2. Ordu bölgelerini kapsayacak şekilde; 2 Şubat 2003 tarihinden geçerli olmak üzere kısmî seferberlik ilanına karar verilmiştir.

» Karar Resmî Gazete’de yayımlanmış ve TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

» Güneydoğu Anadolu’da terör olaylarının artması Kuzey Irak’taki belirsizliğin, yerini Kürt gruplarla gerginliğe bırakması Amerika Birleşik Devletleri’nin harekât öncesi verdiği sözleri tutmaması ve bu konudaki isteksizliği ve Kopenhag zirvesi sonucunda Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi üzerine hükümetin yeni ittifaklar arayışları içine girmesi irticai kesimlerin İslam devleti kurma özlemlerini fiilen harekâta geçirmiştir. Özellikle Kocaeli, Adapazarı ve İstanbul’da rejim aleyhinde gösteriler düzenlenmeye başlanmıştır.

» 22 Şubat 2002 tarihinde İzmit’te bir grup ilköğretim okulu müdürü ve öğretmenleri çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında türban ve başörtüsü yasağını protesto etmeye yönelik kanunsuz bir gösteri yapmaya teşebbüs etmiştir. Başlangıçta yürüyüşün önlenmesi için alınan tedbirleri müteakip meydana gelen olaylar giderek büyümüş, emniyet güçlerinin olaylara müdahale etmede gecikmiş olması bazı bölgelerde ise müdahale etmeyerek pasif destek vermesi nedeniyle pek çok işyeri tahrip edilmiş ve iki gün içinde 25 kişi ölmüş, yaklaşık 500 kişi yaralanmıştır.

» İstanbul Fatih’te 28 Şubat 2002 tarihinde aşırı dinciler tarafından Atatürkçü düşünceyi savunan dernek binalarına yapılan saldırı sonucunda çıkan çatışmalarda çok sayıda bina ve işyeri tahrip edilmiş, olayların İstanbul genelinde yayılması sonucu 30’un üstünde insan ölmüştür. Kentteki pek çok mağaza ve ev yağmalanmıştır. Can derdine düşen halk orduya ait kışla ve jandarma karakollarına sığınmıştır.

» İstanbul’un birçok semtinde sokak çatışmaları hergün vuku bulmaktadır. İstanbul genelinde halk sokağa çıkamaz hale gelmiştir. İşyerleri ve birçok alışveriş merkezine yönelik yağmalama olaylarının artış göstermesi nedeniyle esnaf kepenk kapatmak zorunda kalmış ve birçok zaruri gıda maddesi temininde zorluklar yaşanmaya başlamıştır.

» Yetkililer tarafından İzmit ve Adapazarı’nda da gerilimin oldukça yükseldiği dile getirilmiştir.

» Bu olaylar üzerine Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu’nun tavsiyesiyle sıkıyönetim ilan etmiş. Ve karar Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı gün TBMM’nin onayına sunulmuştur. Ancak TBMM’de üye yeterli sayısına ulaşılamadığı için sıkıyönetim kararı onaylanmamıştır.

» Gelişen bu durumlar üzerine Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nca Kuvvet Karargâhı’nda ordu komutanlarının katılımıyla bir değerlendirme toplantısı yapılacağı, muhtemel tedbirler ile iç tehdide yönelik geliştirilecek hareket tarzları gibi konuların da dikkate alınacağı bildirilmiştir.

» Kuvvet Karargâhı’nda yapılacak değerlendirme toplantısında sunulacak ordu görüşünü belirlemek maksadıyla mart ayının ilk haftasında ordu karargâhında kolordu ve tugay komutanlıklarının katılımıyla bir toplantı icra edilecektir. Bu toplantıda yukarıda belirtilen ana esaslar çerçevesinde dış ve iç tehdide yönelik alınacak tedbirler, planlarda yapılacak tadilatla ilgili teklifler iç ve dış tehdide müdahalede ihtiyaç duyulacak kuvvet miktarı görüşülecektir. Arz ederim.

 

ÇARE: MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ

Orgeneral Çetin Doğan: Tamam, teşekkür ederim. Şimdi bu konunun görüşülmesine geçmeden evvel birkaç şey söylemek istiyorum. Onu hızla geçelim. Şimdi arkadaşlar, bu bir jenerik senaryo ama günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik taşıyor. Eee, olasılığı en yüksek tehlikeli bir senaryo olarak öngördüğümüz konuda kısaca burada anlatıldı ayrıntılı olarak. Evet, içteki birlik bütünlüğü nasıl sağlayacağız, arkadaşlarımız bu konuyu işte gündeme getirdiler. Milli birliğin ve beraberliğin oluşmasında evvela inandırıcı milli birliği sağlayıcı bir hükümetin varlığı ile olur. Dini öne çıkartan, ümmet anlayışını öne çıkartan milli birliğimiz hiçbir zaman sağlanmaz. İnsanların dini inançları farklı farklıdır. Bu eski ümmet Osmanlı döneminde din adına, gaza yapma adına savaşlar vardı. Eski dönemlerde bütün ulusları 7 yıl, 40 yıl, 100 yıl savaşlarına falan soktular ama şimdiki dönemde ulusal çıkarlarımız ulus-devlet olmanın özelliğinden dolayı ulusal birliğimizde ilk Atatürk’ün o sözü ulusal birliğimizi öne çıkartır. Bunun için de her şeyden önce evet, hükümetin ve meclisin kendisine çekidüzen verdirici, ben onu söyleyeceğim şeyde Genelkurmay Başkanı’na Kuvvet Komutanı’na diyeceğim ki siz meclisi ve hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın ‘bu işin sonu boktur’ işte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliğimizin evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım. Milli Mutabakat Hükümeti kurulması sureti ile halkın tasvip edeceği tarafsız bağımsız daha tek...edeceği bu kadar gaile içinde ülkeyi daha sonra bütün bu gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması en önemli birinci... bu tabii, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı hani bugün de gidip onu şu anda yapın diye gideceğim yok yanlış da anlamayın. Bizim yaptığımız tekliflerimiz vardır. O teklifleri de şimdi sizlerle paylaşmak istemem. Neyse ama böyle bir konuda ortaya konacak tavır ve davranış budur.

 

210 BİN KİŞİ DİRENEBİLİR

Albay Yalçın (15. Kolordu Harekât ve Eğitim Şube Müdürü): Sayın Komutanım, takdimi perde sunudan takdim planına göre 25 dakikalık süre içerisinde gizlilik derecesinde arz edeceğim. Ordu geri bölgesindeki İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Balıkesir ve Bilecik illerinde toplam 16 milyondur.

Ordu geri bölgesinde irticai yıkıcı ve bölücü faaliyetler açısından en riskli olan İstanbul’da aşırı sağ, bölücü ve aşırı sol terör örgütleri ve gruplarının toplam 180 ila 210 bin arasında bir kitleyi amaçları doğrultusunda etkileyebileceği, yağma, gösteri, yürüyüş gibi toplumsal olaylarda kullanabileceği, bu örgütlerin sayıları tam olarak tesbit edilemeyen militanlarıyla sabotaj ve bombalama, suikast gibi silahlı eylemlerde bulunabileceği değerlendirilmektedir.

» Kritik bölgeler ve mukavemet etmesi beklenen kişiler kontrol altına alınacak her türlü mukavemet kesin bir kararlılıkla kırılacaktır.

» Planın istihbarat amaçları içinde yer alan, kuruluş amaçları dışında çalışan veya faaliyetlere devam etmesinde sakınca görülen dernek, sendika ve meslek kuruluşlarıyla bunların yan örgütlerinin faaliyetleri üst komutanlık emirleri doğrultusunda durdurulacaktır.

» Geçmişte irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere katıldığı tesbit edilen şahıslar gözaltına alınacaktır.

» İrticai yıkıcı ve bölücü faaliyetleri desteklediği bilinen sıkıyönetim bildirilerine uymayan çeşitli yolsuzluklara adı karışmış kamu personeli yerine güvenilir, liyakatli, sivil veya emekli olmuş personel görevlendirilecektir.

» Valilik, belediye başkanlığı, televizyon stüdyosu radyo evleri gibi binaların emniyeti sağlanacak, giriş ve çıkışlar kontrol altına alınacaktır. Planın istihbarat ekinde belirtilen irtiai, yıkıcı ve bölücü faaliyetleri desteklediği bilinen yayın organlarının yayını ve dağıtımı durdurulacaktır.

 

BİZE 12 EYLÜL LAZIM

Korgeneral Ergin Saygun (3. Kolordu Komutanı): Komutanım, ben evvela müsaade ederseniz şu konuyu vurgulamak istiyorum. Bu bir EMASYA değildir. Bu bir devletin bekasıyla ilgili bir şey. Rejimin devamı ile ilgili bir şeydir. Bu bakımdan diğer kuvvetlere mensup bölgemizdeki kurum ve kuruluşların da bu yaklaşım içinde olması ve bu yapılacak bütün planlamada yer alması, bilfiil görev alması gerekir.

 

(İsmi belli değil): Şimdi bu ülkede gerçek vatanseverler ne yapacak yani şimdi onların karşısında bir kitle de yani onlar nasıl silahlanmışsa buna karşı bundan evvelki olduğu gibi onlara karşı bir harekât icra edilince yeni bir oluşum ortaya çıkacak yani. Buna silahlı kuvvetler müdahale mi edecek yoksa teşvik mi edecek yani bu oluşum içinde ülkenin yüzde oy potansiyeline baktığımızda ortaya çıkan irticai tablonun karşısında da %80’e yakın bir rakam var. Yani bunların da örgütlenmesi halinde, organize olması halinde, irticai unsurlara karşı yapılabilecek karşı bir harekâtın da olabileceğini gözardı etmemek lazım. 1. Tugay komutanımızın söylediği konu aslında 12 Eylül öncesinde ülke yangın yerine dönmüş her gün 50 tane insan ölüyordu. Sağ sol birbirine girmişti. Ama bir 12 Eylül darbesi bütün bunların hepsini ortadan kaldırdı. O ülke sütliman haline geldi. E şimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uğraşa gerek yok. Yani kuvvetleri sağa sola göndermenin bana göre yapılacak en kolay harekât tarzı bir 12 Eylül gibi harekâtın baştan itibaren organize edilmek suretiyle bir anda söndürülmesi imkân sağlar diye düşünüyorum. Burada tabii, burada söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bundan sonraki konuşmalarda da dikkate alın…

 

İDRİS GÜLLÜCE’NİN YERİNE...

Tuğgeneral Varol (2. Zırhlı Tugay Komutanı): Tugayın sorumluluk bölgesi Maltepe, Kartal Pendik Tuzla ve Sultanbeyli ilçelerini kapsamaktadır.

Tuzla Belediye Başkanı İdris Güllüce ve Sultanbeyli Belediye Başkanı Yahya Karakaya yerine tesbit edilen personelle değiştirilecek .

 

FENERBAHÇE STADYUMU TOPLAMA YERİ

Albay Memiş (23. Motorlu Piyade Alay Komutanı): Komutanım, harekâtın 3. safhasında geçmişte irticai yıkıcı bölücü faaliyetlere karıştıkları tesbit edilen şahıslar gözaltına alınacaktır. Gözaltına alınan ve tutuklananlar başlangıçta Üsküdar bölgesinde Burhan Felek Spor Tesisleri’nde Ümraniye’de NETAŞ misafirhanesinde, Kadıköy’de Fenerbahçe Stadyumu’nda toplanacak, bilahare sorgulanmak üzere Ümraniye Cezaevi’ne götürülecek jandarma ve polis sorgulama timleri vasıtasıyla sorgulanacaktır.

 

HALKA KARŞI ACIMASIZ OLMALIYIZ

Gafur Paşa (Soyismi ve rütbesi belirtilmemiş): Komutanım, seçimlerden sonra gazetelerde şöyle bir haber geçti kırıntı gibi bilmiyorum. Arkadaşlardan da okuyan var mı ben okudum Tayyib’i tebriğe gidenlerin arasında çok sayıda emniyet mensubunun olduğu. Komutanım, valiler toplantısında kararnameden sonra İçişleri Bakanlığı’ndaki toplantıyı biz basına yansıyan kadarıyla namaz kılma olayları bu kadrolaşma Abdülkadir Aksu’nun bilinen şeyler zaten.

 

Metin Yavuz Yalçın (52. Zırhlı Tümen Komutanı): Ben 2. ve 5. Kolordu Komutanlığı’ndan yeterli emniyet tedbirlerini alabilecek bütün birliklerimi oraya görevlendiririm. Onun dışındakilerin tamamını buraya getiririm. İstanbul’un üzerine çökerim. Ve belediye başkanıymış, yok ondan sonra savcıymış, hâkimmiş, kaymakammış, bu konuya olumsuz bakan tablolarda yer alan insanları gerekirse belediye başkanlıkları komutanları o görev de uhdesinde olacak şekilde görevlendirmek suretiyle ve ağır bir baskı ve biraz evvel ifade ettiği gibi. Ben tabii komutan arkadaşıma katılıyorum ama bir yerde de hani karşımıza halkı almak meselesi ayrı, bunlar kararlarını vermişlerdir. Bu ülkeyi bölecek parçalayacaklardır ve ülkeyi başka bir rejimin içerisine taşıyacaktır. Böyle kararlı olan bir halka karşı da acımasızca hareket etmek bizim görevimizdir.

 

HALK DENİZDİR BİZ BALIK

Çetin Doğan (Kapanış Konuşması): İçeride yapacağımız güvenlik harekâtının klasik bir EMASYA harekâtı olmayacağını bütün arkadaşlarım burada yaptıkları takdimlerle ortaya koydular. Klasik EMASYA anlayışından mutlaka çıkılacak ama bunun anlamı halka gereksiz yere kuvvet kullanma, o halkın yaşantısını daha da bozma gibi olmayacak. Halkı kendi etrafımızda toparlayarak, daha evvel söylediğim gibi sivil toplum kuruluşlarını, üniversiteleri Türk Silahlı Kuvvetleri’yle bütünleştirerek bunun üstesinden gelmek zorundayız.

Mao’nun dediği gibi halk denizdir, biz balığız demiştir komünist rejimini yerleştirmek için. Biz ama laik demokratik Cumhuriyet’in sahipleri ve bekçileri aynı düşünceyi halkın deniz olduğunu laik demokratik Cumhuriyet’in bekçilerinin de balık olduğunu ve bu deniz içerisinde, bu su içerisinde yaşama koşulunun halkımızın desteğine mutlaka sahip olmamız gerektiğini de asla unutamayacağız. Ve şu anda halkımızın desteği çok yüksektir ve bu desteği yıpratacak adımlar atılmasına, içimizden başka türlü sesler çıkmasına mani olacağız. Onun için de bölgedeki sıkıyönetim planlamalarını yeni baştan daha radikal tertip ve tedbirlerle ama yeterli gücü bölgede bulundurarak...

 

Kaynak: -http://www.taraf.com.tr/haber/46634.htm-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gözaltına alınacak gazeteciler listesi

 

Darbecilerin hedefinde demokrat görüşleriyle bilinen 36 gazeteci var

 

Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından hazırlanan Balyoz darbe planında gazetecilere ilişkin ayrıntılar da yer alıyor. Gazetecileri iki gruba ayıran cunta, tutuklanacak 36 gazetecinin ismini sayarken, 137 gazeteciden de faydalanmayı umuyor.

 

İşte cuntanın tutuklamayı düşündüğü 36 gazeteci: Abdullah Aymaz, Abdullah Yıldız, Abdurrahman Dilipak, Ahmet Altan, Ahmet Taşgetiren, Akif Emre, Ali Bayramoğlu, Ali İhsan Karahasanoğlu, Cengiz Çandar, Ekrem Dumanlı, Emre Aköz, Etyen Mahçupyan, Fehmi Koru, Gülay Göktürk, Haluk Örgün, Hasan Celal Güzel, Hasan Karakaya, Hidayet Karaca, Hrant Dink, Hüseyin Gülerce, Kazım Güleçyüz, Mehmet Altan, Mehmet Ocaktan, Murat Belge, Mustafa Erdoğan, Mustafa Kaplan, Mustafa Karaalioğlu, Nazlı Ilıcak, Nuh Gönültaş, Perihan Mağden, Sadık Albayrak, Serdar Arseven, Sibel Erarslan, Umur Talu ve Yavuz Bahadıroğlu.

 

137 gazeteciden faydalanmayı umdular

Orgeneral Çetin Doğan’ın başında bulunduğu cuntanın hazırladığı darbe planında 137 gazeteciden “faydalanılması” hedefleniyor. “Harekât Planına Kamuoyu Desteği Sağlanmasında Faydalanılacak Medya Mensupları” başlıklı belgede adı geçen gazetecilerin darbe planından haberdar ya da herhangi bir şekilde TSK ile ilişkili olduğu yönünde hiçbir ifade mevcut değil. Listedeki isimlerin darbe planlayan grubun zihnindeki “muhtemel destekçiler” olduğu anlaşılıyor. Liste aynen şöyle: Abbas Güçlü, Adnan Bulut, Ali Baransel, Ali Can Değer, Ali Kırca, Ali Sirmen, Alper Turgut, Altemur Kılıç, Arslan Bulut, Ayşe Nur Bulut, Ayşe Nur Arslan, Ayşe Özgün, Baki Şehirlioğlu, Behiç Kılıç, Bekir Coşkun, Bülent Özdemir, Can Ataklı, Cem Aydın, Cüneyt Arcayürek, Coşkun Kırca, Emin Çölaşan, Enis Berberoğlu, Erdal Güven, Erdal Şafak, Erdem Arif Sürek, Ergün Ayaz, Erol Manisalı, Erol Mütercimler, Ertuğrul Özkök, Esin Dalay, Faruk Kırtay, Fatih Altaylı, Fatih Çekirge, Fikret Bila, Filiz Güler, Gül Sülün, Güler Kömürcü, Gündüz Aktan, Güneri Civaoğlu, Güngör Mengi, H. İbrahim Büyükfuran, Hakan Aygün, Haluk Şahin, Hasan Pulur, Hasan Ünal, Hayati Arıgan, Hayrullah Mahmud, Hikmet Bila, Hulki Cevizoğlu, İbrahim Yıldız, İclal Aydın, İlhan Selçuk, İlker Sarıer, İsmail Küçükkaya, İsmail Polat, İsrafil K. Kumbasar, Kadri Gürsel, Kemal Yavuz, Kemal Yurteri, Kerim Can Kamal, Levent Gençelli, Leyla Umar, Mehmet Ali Kışlalı, Mehmet Faraç, Mehmet Güler, Mehmet Soysal, Mehmet Şehirli, Mehmet Tezkan, Mehmet Yakup Yılmaz, Melih Aşık, Metehan Demir, Metin Uca, Mine Kırıkkanat, Mine Şenocaklı, Muharrem Sarıkaya, Murat Çelik, Murat Demirel, Murat Yetkin, Mustafa Bağdiken, Mustafa Balbay, Mustafa Mutlu, Mümtaz Soysal, N. Oktay Apaydın, Nail Güreli, Namık Kemal Zeybek, Necati Doğru, Necdet Sevinç, Nejdet Çokan, Nuray Başaran, Nuri Çolakoğlu, Nuri Elibol, Nuri Sefa Erdem, Oktay Ekşi, Olga Ünaydın, Orhan Birgit, Orhan Saat, Özdemir İnce, Rahmi Turan, Rıza Zelyut, Ruhat Mengi, Ruşen Çakır, Sabahattin Önkibar, Saygı Öztürk, Sedat Ergin, Sefer Darıcı, Serdar Akinan, Serhat Alaattinoğlu, Soner Yalçın, Sultan Uçar, Süheyl Batum, Süleyman Arat, Şenol Demirci, Şükran Pakkan, Şükrü Küçükşahin, Taki Doğan, Taşkın Şenol, Tayfun Devecioğlu, Taylan Sorgun, Tufan Türenç, Tuncay Özkan, Ufuk Büyükçelebi, Uğur Cebeci, Uğur Dündar, Uğur Şefkat, Ümit Özdağ, Ümit Zileli, Ünal İnanç, Yalçın Bayer, Yalçın Bel, Yaşar Nuri Öztürk, Yavuz Gökalp Yıldız, Yazgülü Aldoğan, Yılmaz Özdil, Yücel Yener, Zafer Mutlu, Zafer Tokuş, Zekeriya Beyaz ve Zübeyir Kandıra.

 

Kaynak : -http://www.taraf.com.tr/haber/46633.htm-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İki yüz bin kişiye tutuklama

 

Çetin Doğan cuntası, darbeye direnebilecek 200 bin kişiyi Şükrü Saraçoğlu ve Burhan Felek statları ile Ümraniye Netaş tesislerine doldurmayı planlamış

 

Padişah Üçüncü Selim’in Nizam-ı Cedid Ordusu için yaptırdığı Selimiye Kışlası, inşa edilmesinden tam iki asır sonra, 2002 kışında yine hareketli günler yaşıyordu. Bu kez “gayrı nizami” bir hareketlilikti söz konusu olan.

 

Selimiye’yi karargâh olarak kullanan Birinci Ordu’nun Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanarak tek başına hükümet kuran AKP’yi “düşman” bellemiş ve yönetimden düşürülmesine karar vermişti. Bu amaçla Aralık 2002’de bir darbe planı hazırlattı ve buna “Balyoz Güvenlik Harekât Planı” adını verdi.

 

Söz konusu planın, giriş, genel durum ve maksat fasıllarını Taraf dün yayımladı. 20 Ocak 2010 tarihli gazetemizde ayrıca, Balyoz Darbesi’ne zemin hazırlamaya yönelik Çarşaf, Sakal ve Oraj planlarının ana hatlarına da yer verdik.

 

Bugün, kaldığımız yerden, Balyoz Harekât Planı’nın hikâyesine devam ediyoruz. Planın nasıl hazırlandığını, neleri kapsadığını, nasıl hayata geçirilmesinin hedeflendiğini, darbe sırasında ve sonrasında yapılacak operasyonların ve hedef alınan şahısların dökümünü bu sayfalarda okuyacaksınız.

 

Tek bir irticacı kalmayacak

Balyoz Harekât Planı’nın altına “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” sıfatıyla imza atan Çetin Doğan, bu planı, Türkiye çapında sıkıyönetim ilanı sağlandıktan sonra, “AKP hükümetini devirecek bir karar ve eylemler bütünü” olarak tahayyül etmişti. Bu karar ve eylemleri, Kara, Hava, Deniz kuvvetleri ve Jandarma’ya mensup subayların çalışmasıyla hayata geçirmek için binlerce sayfalık plan, emir ve fiş hazırlatmakla kalmadı. Bir de, Selimiye’de “rutin” görünümlü seminer düzenleterek, katılan 29’u general toplam 162 subayla birlikte masa başında darbe provası yaptı.

 

Bu seminerin kesintisiz ses kaydı ve 175 sayfalık teyp dökümü Taraf’ın elinde ve bunun geniş bir özetini bugünkü dokuzuncu sayfamızda bulacaksınız.

 

Şimdi gerek bu seminerde konuşulanlara kulak vererek, gerekse seminerin rehber metni olan Aralık 2002 tarihli Balyoz Harekât Planı’na bakarak, Orgeneral Doğan ve arkadaşlarının nasıl bir darbeye heves ettiklerini anlamaya çalışalım.

 

Balyoz Planı’nın dünkü gazetede de kısaca aktardığımız “Vazife” bölümünde, gayet net bir darbe görevlendirmesi vardı; kısaca hatırlayalım: “Harekât derhal, AKP hükümetini iktidardan uzaklaştıracak ve mevcut irticai yapılanmayı şiddetle bertaraf ederek, belirlenen kadroları iktidara getirerek laik devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis edecektir.”

 

Bu ifadelerden sonra, planın “icra” bölümü başlıyor ve en tepede, harekâtın maksadı, “laik demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri, bir daha hortlamamak üzere ebediyen ortadan kaldırarak laik devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek” diye tanımlanıyor.

Devamındaki bölüm, ordu içindeki bir grubun “irticacı” tabir ettiği ve “düşman” saydığı AKP ve yandaşlarına karşı nasıl topyekûn bir imha hareketi planladığını kanıtlıyor. Plandan okuyalım:

“Bu maksadın tahakkuku için; Ulu Önder Atatürk’ün ‘Söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır’ veciz sözü ile emrettiği üzere; demokrasinin tamamı ile askıya alınması da dahil olmak üzere nihai amaç olan irticai yapılanmanın tek bir ferdi dahi kalmayacak ve bir daha hortlamayacak şekilde ortadan kaldırılıncaya kadar gerekli her türlü tedbir alınacaktır.”

 

Resmî/gayrıresmî yurtseverler

Planın devamında AKP hükümetine karşı hareketin genel bir tarifi var:

“Öncelikle ve acil olarak, AKP yönetiminin tasfiyesi ve işbirlikçilerinin saf dışı bırakılması maksadıyla, harekât alanının şekillendirilmesi de dahil olmak üzere, resmî/gayrıresmî tüm yurtseverler seferber edilecek, başta Silahlı Kuvvetlerin imkân ve kabiliyetleri olmak üzere maddi ve manevi tüm güçler kullanılacak. Özellikle, gözaltına almalar ve yağma talan, gasp ve milli serveti tahrip gibi eylemler sırasında ikazlara uymayanlara karşı, Silahlı Kuvvetlerin gücünü çok kısa sürede hissettirecek sert uygulamalara başvurulacak. İkinci aşamada, belirlenen kadrolar işbaşına getirilecek, bölücü ve irticacı kadroların şiddetle ve derhal bertaraf edilmesi için, gerekirse özel yöntemler devreye sokulacak.”

 

Yargıç, diplomat, gazeteci Yukarıdaki bölümde yer alan “resmî/gayrıresmî tüm yurtseverler seferber edilecek” ifadesi özellikle önemli. Zira Balyoz Darbe Planı’nın Taraf’ın elde ettiği beş bin sayfayı aşan belgeleri arasında, sadece askerî personele verilen “darbe öncesi ve sonrası görevler” anlatılmıyor.

 

Bu belgeler, “resmî” yurtseverlerin ve düşmanların kimler olduğunu yansıtır şekilde, üst düzey bürokratların “olumlu/olumsuz” ya da “faydalanılıyor” türü ifadelerle fişlendiği listeleri de kapsıyor.

 

Örneğin, 116 Yargıtay üyesi bu kapsamda tek tek fişlenirken, “Gizli” damgalı “Birinci Sınıf Kamu Görevlileri ve Destek Durumları” başlıklı belgede birçoğu büyükelçi seviyesindeki toplam 112 diplomat, “kullanılabilir; bundan sonra da kullanılmalı, yakın teması var, etkili yerler için değerlendirilecek; meslekte başarısız, desteklenmeli”; ya da “filancanın akrabası, olumsuz; kumar ve alkol problemi var” türü ibarelerle tek tek notlanmış.

 

Yine bu listelerde, hangi yargıçların tasfiye edileceği, hangilerinin sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirileceği, kimin darbeye yardımcı, kimin engel olacağına işaret eden notlar da yer alıyor.

 

Aynı şekilde, hemen tutuklanacak Başbakanlık bürokratları ve görevden alınacak ya da yerinde bırakılacak valilerin tam listesi mevcut.

 

“Gayrıresmî yurtseverler” kapsamında ise, hem gazeteciler hem de sivil halktan, her meslekten şahısla nüfus bilgileriyle birlikte listelenmiş. Darbeye yardımcı olması muhtemel şahıslar “iltisaklı birinci öncelikli sivil kişiler” başlıklı ve bir kontrgerilla örgütlenmesini çağrıştıran kapsamlı bir listede yer alıyor.

 

Ayrıca “harekât planına kamuoyu desteği sağlanmasında faydalanılacak medya mensupları” başlığını taşıyan 137 kişilik bir liste de var ve bu listeyi bugün yayımlıyoruz. Bir diğer liste ise yine on ikinci sayfamızda bulabileceğiniz 36 gazetecinin adından oluşuyor ki onlar “darbeden sonra ilk tutuklanacaklar” olma ayrıcalığına sahip.

 

Kilit makamlara asker

Balyoz Harekâtı’nın tam teşekküllü bir darbe planı olarak tasavvur edildiği, planın ve eklerinin askerin yönetime el koyması sonrasındaki görevlendirmelerle ilgili ayrıntılarda da açıkça görülüyor. Bu kapsamda hazırlanan ve yargı dahil sivil bürokraside kimin nereye atanacağını, kimin görevden alınacağını ve kimin tutuklanacağını gösteren listeler Taraf’ta mevcut. Bu listelerin arka planındaki anlayış ise Balyoz Planı’nda şöyle ifadesini bulmuş:

“Devlet otoritesi hâkim kılınıncaya kadar kamu görevlerinin ifâsı için asker ve sivil şahıslar atanacaktır. Bu maksatla; bütün kilit görevleri askerî personel devralacaktır. Anılan kilit personel, Harp Akademileri Komutanlığı, sınıf okulları ve diğer askerî birliklerdeki belirlenmiş general ve subaylardan, yetmediği takdirde emekli general, subay ve astsubaylardan tefrik edilecek, bu personele ait hazırlanmış olan isim listeleri güncellenerek hazır tutulacak.”

 

1923 zindeliği için temizlik

Planda, sırasıyla “özel operasyon ve sorgulama timleri; özel görevli toplama timleri; sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilecek personel; darbe harekâtı timleri; gözaltı timleri; hasar tespit timleri; kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilecek personel; özel hastaneler ve ilaç depolarında görevlendirilecek personel; gümrükler, depolar, ambarlarda görevlendirilecek personel; alışveriş merkezleri ve gıda toptancılarında görevlendirilecek personel” olmak üzere on bir ayrı işleve sahip ekiplerin oluşturulması öngörülüyor. Bu ekiplerle ilgili personel listeleri de hazırlanmış ve sürekli güncellenmesi talimatı plana yansımış.

 

Ekiplerin “gözaltı, sorgu, özel operasyon” benzeri sorumluluklar üstlenmesi boşuna değil, zira plan “toptan bir temizlik” öngörüyor. İlgili iki paragraf aynen şöyle:

“Devlet ve kamu erkinde, en üst kademeden en alt kademeye kadar bütün kadroların temizlenmesi ve 1923 zindeliğine ulaşılması esas alınacak.

İrticai, bölücü ve yıkıcı yapılanmanın yurt içindeki tespit edilmiş tüm malvarlığı ve mali kaynaklarına el konulacak, yurtdışı finans kaynaklarının engellenmesi için ilgili ülkeler nezdinde girişimde bulunulacaktır.”

 

Gömülü mühimmat çıkarılacak

Darbe, dört safhada gerçekleştirilecekti. “Hazırlık, harekat ortamının şekillendirilmesi, icra ve yeniden yapılandırma” olarak sıralanan bu safhalar planda ve harekât emirlerinde detaylandırılıyor.

 

Darbe belgesindeki “Hazırlık” başlığı altında, darbe hazırlığını kamufle edecek olan seminere şöyle değiniliyor:

 

“Balyoz Güvenlik Harekat Planı, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan şeklinde, “GİZLİ” gizlilik derecesinde ve özel seçilmiş, sınırlı sayıda personelin katılımıyla icra edilecek bir plan seminerinde denenecek ve müzakere edilecek.”

 

Yine “hazırlık” safhasında, “AKP ve irticai gruplara yönelik istismara açık noktalar mevcut ve oluşturulması düşünülen yasal mevzuat çerçevesinde değerlendirilecek; gerektiğinde istismar noktaları oluşturulması için sızdırılan personelin kullanılması amacıyla alternatif planlar oluşturulacak” denilen plan, harekat ortamının şekillendirilmesi aşamasına yönelik silahlı eylemlerin kaynağı konusunda da ipucu veriyor.

 

Son birkaç yıldır, Mehmet Âkif’in meşhur mısraını zihinlerde “mühimmat fışkıracak toprağı sıksan mühimmat” şekline dönüştüren bulgulara da ışık tutan bir cümle bu:

“Harekât ortamının şekillendirilmesi safhasında kullanılmak üzere idhar noktalarında depolanan mühimmat çıkartılarak planlandığı şekilde dağıtılacak.”

 

Halka yönelik eylem yapılacak

Balyoz Planı, sıkıyönetim ve darbe ortamının şekillendirilmesi için, “İstanbul ve civarı başta olmak üzere hassasiyet arz eden şehirlerde iltisaklı kişilerin sevk ve idare ettiği halka yönelik eylemler yapılacak” diyor.

 

Bu talimatın detaylandırıldığı “Çarşaf Eylem Planı” İstanbul Fatih Camii’ne Cuma namazı esnasında saldırılmasını, “Sakal Eylem Planı” ise Beyazıt Camii’ne benzer bir saldırı düzenlenmesini öngörüyor.

 

Bu iki planın genel hatları ile “Oraj” kod adlı ve dönemin Harp Akademileri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına’nın imzasını taşıyan ve bir Türk askerî jetinin Yunan uçaklarına düşürtülmesini, olmazsa Türk Özel Filo mensuplarında düşürülmesi hedefleyen bir diğer plan Taraf’ta dün yayımlandı ve halen internet sitemizden okunabilir. Planların kapaklarının imajlarını ise bugünkü sayfalarımızda bulacaksınız.

 

Yine darbeye “ortam hazırlama” amacıyla yapılması öngörülen eylemler arasında, “basın vasıtası ile AKP, tarikat, cemaat ve irtica grupların halk nezdindeki itibarının zedelenmesi” yer alıyor.

 

Ekonomik darboğaz yaratılacak

Planın devamında şöyle deniyor:

TSK haricindeki dost unsurlar tarafından yapılacak ekonomik operasyonlarla hem ulusal hem de uluslararası ortamda ülke ekonomik darboğaza sürüklenerek, AKP hükümetine karşı büyük çaplı toplumsal gösteriler için zemin hazırlanacak ve koordine edilecek. Sürekli irticai faaliyetler ile ilgili haberler, öğrenci olayları, artan şehit cenazeleri, ekonomik bunalım, faili meçhul eylemlerle sokaklara dökülmüş halk temaları sürekli işlenerek, halkın en güvendiği kurum olan TSK’dan gereğini yapmasını beklediği yönünde kamuoyu yönlendirme çalışmaları yapılacaktır.”

 

El Kaide’den eş zamanlı eylem

Balyoz Harekâtı’nın “icra” safhasında yapılması öngörülenler arasındaki ilk eylem tarifi aynen şöyle:

 

“Bölücü Terör Örgütü ve El Kaide’nin büyük şehirlerde özellikle İstanbul’da eş zamanlı büyük eylemleri ve anılan eylemler sonrası icra edilecek, Sivil Toplum Kuruluşu ve üniversiteler ile koordine ederek yönlendireceğimiz çok geniş katılımlı toplumsal gösteriler ve eylemler neticesinde oluşan kaos ve karmaşa nedeniyle öncelikle olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilan edilecek.”

 

Bu irkiltici ifade, ordu içinde PKK ve El Kaide’nin eylemlerine sadece “araç” değil “garanti” gözüyle bakan, bu eylemleri kışkırtma ya da örgütleme gücüne sahip olduğunu düşünen bir grubun varlığını ima ediyor.

 

El Kaide’nin, Balyoz Planı’nın masaya yatırılmasından dokuz ay sonra İstanbul’da tam da plandaki ifadesiyle “eş zamanlı büyük eylemler” gerçekleştirmiş olması, HSBC, Britanya Konsolosluğu ve sinagog saldırılarının hafızalarımızdaki dehşetini büsbütün arttırıyor.

 

Yurtdışına ve basına engel

Balyoz Darbesi’nin icrasının, plana göre şu adımlarla devam etmesi öngörülmüş:

“Olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilanını müteakip derhal, AKP hükümeti iktidardan zorla uzaklaştırılacak ve mevcut irticai yapılanma şiddetle bertaraf edilerek, belirlenen kadroların iktidara getirilmesinin yolu açılacak. Teşkil edilecek birimlerle, başta tüm kara deniz ve hava yolu terminalleri olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları, özel hastaneler ve ilaç depoları, gümrükler, depolar, ambarlar ve büyük alışveriş merkezlerinin tamamı kontrol altına alınacak ve özellikle ülkeye yurtdışından giriş çıkışlara ikinci bir emre kadar müsaade edilmeyecek.”

 

Basın özgürlüğüne karşı alınacak önlemler arasında, bazı gazetelerin basılması da var ve planda, “Hiçbir hak ve özgürlük mutlak ve sınırsız olmadığı gibi, konu laik devletin bekası olunca haber verme ve basın özgürlüğü de sınırsız ve mutlak değildir. Harekâtın icrası ile birlikte her türlü yazılı, sözlü ve görsel basın yayın kuruluşları kontrol altında tutulacak, önceden tespit edilen AKP, yıkıcı, bölücü ve irticai gruplara müzahir tüm basın yayın kuruluşlarının yayınları derhal durdurulacak” deniyor.

 

Büyük değil olimpik gözaltı

Darbecilerin gözaltına alacağı ve bilahare tutuklayacağı şahıslar için karakol, kışla ve cezaevlerinin kapasitesinin yeterli olmayabileceği de hesaplanmış. Balyoz Planı, dokuzuncu sayfamızda, konuşma notlarından bölümler yayımladığımız seminerde de üzerinde durulduğu gibi, gözaltı sayısının yüzbinlerle ifade edilebileceğini öngörmüş ve bu duruma “olimpik bir çözüm” bulmuş. Planın ilgili bölümleri aynen şöyle:

 

“İrticai faaliyetlerde yer aldığı tespit edilmiş ve teşkil edilen Özel Görevli Toplama Timleri tarafından planlandığı şekilde gözaltına alınan kişiler topluca bulundurulacakları stadyum (Burhan Felek Spor Salonu, Fenerbahçe stadyumu, Ümraniye NETAŞ Misafirhanesi vb.) büyük yapılara getirilecek ve sorguları buralarda yapılacak, bilahare hapishanelere sevk edilecek. Mevcut ceza ve tutukevlerinin de kapasiteleri ile gözaltına alınacak ve tutuklanacakların sayıları da dikkate alınarak, Sıkıyönetim Komutanlıklarınca kışlalar içerisinde gerekirse ceza ve tutuk evleri açılacak.”

 

Tutuklama, kapatma, gasp

12 Eylül 1980 darbesindeki Bayrak Harekâtı’nı esas alan Balyoz Planı, yaklaşık çeyrek asır sonrasının Türkiye’sinde gerek piyasa ekonomisinin, gerekse sivil toplumun çok daha gelişmiş olduğunu da hesaba katarak kapsamlı tutuklama, kapatma ve gasp eylemleri öngörüyor. Bu eylemler şöyle sıralanıyor:

 

“Halkın din duygularını istismar ederek kendi siyasal ve şahsi çıkarları doğrultusunda halkı devlete ve rejime karşı kışkırttığı değerlendirilen tüm dernek, vakıf ve kuruluşlar kapatılarak yönetici kadroları tutuklanacak. Ulusumuzun gasp edilen ekonomik haklarının geri alınabilmesi için; ülke dışına para çıkışının engellenmesi ve spekülatif para hareketlerinin önüne geçilmesi maksadıyla bankacılık işlemleri ikinci bir emre kadar durdurulacak. İlk etapta banka genel müdürlüklerine nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askerî personel atanacak; askerî personele yardımcı olmak üzere önceden tespit edilmiş müzahir, dost ve güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecek. İrticai, bölücü ve yıkıcı terör örgütlerine mensup kişi, kurum ve kuruluşların menkul, gayrimenkul, ayni ve nakdi malvarlıklarına el konulacak. Faizsiz bankacılık adı altında faaliyet gösteren İslami finans kurumlarının kurulmasına izin veren yasalar iptal edilecek, bu kurumların varlıkları hazineye aktarılacak. Yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin bankalardaki paralarının öncelikle yurt dışına çıkışı engellenecek, aleyhte faaliyet gösteren yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin banka hesaplarına ikinci bir emre kadar el konulacak.”

Buraya düşmemiz gereken önemli bir not da, banka genel müdürlüklerine ve önemli finans kuruluşlarının başına getirilecek muvazzaf ve emekli subayların, Balyoz Planı’nın eklerinde tek tek isimlendirilmiş olması.

 

Apoletli rejimin resmidir

Balyoz’un Türkiye’nin tepesine inmesinden sonraki safhanın adı ise “Yeniden Yapılandırma.” Darbenin ardından ülkenin nasıl yeniden yapılandırılmasının öngörüldüğüne ilişkin fikir veren hükümet programını ve “milli mutabakat hükümeti” olarak adlandırılan bakanlar kurulu listesini yarın Taraf’ta okuyabilirsiniz.

 

Bugünlük Balyoz’un “Yeniden Yapılandırma” başlıklı bölümünün ana hatlarını aşağıda aktaralım. Burada öngörülen önlemler, ordu içindeki bir grubun sadece seçmen iradesiyle işbaşına gelmiş siyasetçilere değil, bazı subaylara, Emniyet Teşkilatı’na ve sivilleştirilmiş Milli İstihbarat Teşkilatı’na da güvenmediğinin kanıtı:

 

TSK kategorilendirilmiş personelden tamamen arındırılarak, boşalacak kritik kadrolara silah arkadaşlarımızın terfi ve atamaları yapılacak. Emekli olan silah arkadaşlarımızın önceden belirlenen kamu görevlerini devralmaları sağlanacak. İktidardan düşürülecek olan AKP Hükümetinin yerine planlanan hükümet ve bürokratik kadroların görevi devralması sağlanacaktır. DP iktidarından beri devam ettirilen takiyye geleneğine dayalı muhafazakâr iktidarların devlete sızan ve devlet bürokrasisine sinen bütün çağdışı anlayış ve izlerinin silinebilmesi için, ekli programı uygulayacak uzun süreli bir milli mutabakat hükümetinin oluşturulması temin edilecek. İrticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetleri desteklediği bilinen veya çeşitli yolsuzluk ve usulsüzlüklere karışmış bütün kamu personeli, hiçbir istisnaya tabi tutulmadan görevden el çektirilerek yerine güvenilir, liyakatli ve çağdaş değerlere bağlılığıyla dikkat çeken sivil veya emekli olmuş askerî personel görevlendirilecek.”

 

Polis ve MİT askerin emrine Balyoz Planı’nın polis ve MİT için öngördüğü darbe sonrası düzenleme şöyle:

 

“Milliyetçi - Muhafazakâr Sağ iktidarların Türk Silahlı Kuvvetleri’nin karşısına alternatif silahlı güç olarak tasarlayıp güçlendirdiği polis teşkilatının askere bakışı dikkate alındığında; polisin sevk ve idaresinde ağırlıklı olarak jandarma kullanılacak, bu nedenle il jandarma komutanlıkları karargâhlarından istifade ile ivedilikle ağır silahlardan arındırıldıktan sonra polisin mutlaka kontrol altına alınması sağlanacak. Potansiyel tehdit teşkil eden unsurların belirlenmesi ve bunların ele geçirilmesi veya kontrol altına alınması; eldeki arşivin incelenmesi yanında, kim, nerelerde, hangi evlerde barınıyor bunların planlanması; kritik alanların tespiti ve başlangıçtan itibaren kontrol altına alınması doğru ve gerçekçi istihbarat akışını gerekli kıldığından askerden arındırılan Milli İstihbarat Teşkilatı (M.İ.T.) yeniden yapılandırılarak müzahir personel kilit görevlere getirilerek başına muvazzaf bir general atanacak.”

 

Arap ve Kürt zararını telafi

Balyoz’un öngördüğü yeniden yapılanmanın son hükmü de, darbe planlayanların “ırkçı” yüzünü tek bir cümlede deşifre etmeye yeterli:

 

“Cumhuriyetin aşındırılan tüm kazanımları tekrar yerleştirilecek, Türkçe ezan dâhil tüm ulusal değerlerimiz hayata geçirilerek Arap ve Kürt unsurların Türk kültürüne verdikleri zararlar telafi edilecektir.”

 

İstanbul’un korkunç dönüşü

Orgeneral Çetin Doğan’ın Balyoz Darbe Planı’nın son bölümünde, harekâtın merkezinin Ankara değil, İstanbul olacağı kayda geçiyor. “Emir Komuta” başlıklı bölüm aynen şöyle:

“Harekât İstanbul’dan sevk ve idare edilecektir. Sıkıyönetim karargâhları İstanbul Büyükşehir Belediyesi Âfet Koordinasyon Merkezi binası ve anılan binanın imkânlarına sahip diğer kamuya ve/veya sivil sektöre ait binalar kullanılabilecektir. Eylemler ise ilgili bölgelerde kullanılacak Komuta Merkezlerinden sevk ve idare edilecektir.”

 

 

Kaynak: -http://www.taraf.com.tr/haber/46632.htm-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kesinlikle... Olmaması düşünülemez. Ola ki Sevr'i hortlatmayı başardılar, dinci ve etnik bölücülerin ihaneti ve işbirlikçiliğini de kullanarak İstanbul'a yeniden demir attılar. Olasılık bu, olmaz ama, stratejik araştırma değil mi, varsayacaksın. Üstelik dünyanın binbir türlü hali var olduğu hiç gözden ırak değildir.

 

Türk direniş birimleri için iki boğaz yakası arasındaki düşman koordinasyonunu bozmak ilk akla gelecek önlemlerden. "Geldikleri gibi gidin"ceye kadar...

 

Tarafçılar coşacak şimdi... :lol: "Ne duruyorsunuz yahu? Boğaz köprüsünü uçurma planı yapılmış!" :o "Yarınki baskıya yetiştirin! Tüm muhbirlere haber salın, belgeleri ulaştırsınlar!" :kahkaha:

dayıyıda bilgisayarınıda mühürleyip alın..doğru silivriye.. :D

 

Vardır bu çalışmalar..fakat dediğin gibi zeka düzeyi ve nitelikler bunları korku tüneli olarakta görüp belirler..ve sunumda birazda abartarak bazı bölümleride karartarak halka servis ederler.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunlar artık TURŞU olmuş planlar..TSK bu gün ne planlıyor..bilen varsa ortaya bunu koysun..geçmişin turşu olmuş lahana muhabetleriyle her gün yeni gündem her gün cepten eksilen liraların kuruşların örtüsü olmasın.. B)

Bu günlerde TSK kendisini kurtarmaya calisiyor, ama bunu yaparkende gecmiste yaptiklari ev yapmaak isteyipte basaramadiklari onlarin gercek yüzünü ortaya cikartiyor.

TSK asla demokrasinin ve laikligin bekcisi olmamistir, ama bizlere devamli bu tip hikayeler anlatilmistir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğan yaptığı ilk açıklamada bunun en kötü durumlardan birinde uygulanabilecek bir seneryo olarak planlanmış bir seneryo olduğunu açıklamıştı,sormak istiyorum,en kötü olasılık olan ülkenin işgal edilmesi durumunda bile olunsa Tsk hükümete bağlı bir kurum değilnidir? Hangi akla hizmet hükümeti devirip yeni bir koalisyon oluşturma üzerine planlar yapıyorsunuz? Biri bana bunu açıklayabilirmi....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Senaryo olduktan sonra, dünyanın Marslılar tarafından işgalini bile tasarlayabilirsiniz... Suç olamaz... Evrensel hukuka göre suçun oluşumu için en azından "teşebbüs" şarttır...

 

Aksi halde Spielberg, Tom Croise ve cümle "Dünyalar Savaşı" ekibinin daha filmin senaryosunu yazarken stüdyoları basılıp bilgisayarlarına el konup, dünya işgalini planlamak suçundan derdest Lahey uluslararası adalet divanına çıkarılması gerekirdi! :)

 

Uygar dünyada yığınla think-tank kuruluşu bilgisayar ekranında her gün dünya savaşı, nükleer savaş, işgal, darbe, ihtilal planlıyorlar! Buna taktik strateji denir.

 

Silahlı Kuvvetler ülkenin bölünmesi senaryosu üzerine think-tank yapınca "ordu bölücü" mü diyeceksiniz? :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hodri meydan!

 

CENGİZ ÇANDAR

 

Taraf gazetesinin yayımlamaya devam ettiği, Genelkurmay’ın tanımıyla ‘Plan Semineri’ adındaki ve yine Genelkurmay’ın tanımıyla ‘akıl ve vicdan’ın kabul edemeyeceği belgelerin gündeme yerleştirdiği isim, önceki gün televizyon kanallarında ‘Hodri meydan’ çekmişti. Emekli Orgeneral, eski 1. Ordu Komutanı ve 28 Şubat’ın kötü ünlü ‘Batı Çalışma Grubu’nun başkanı Çetin Doğan. ‘Akıl ve vicdan’ın kabul edemeyeceği ‘cami bombalama’larına ilişkin çekmişti ‘Hodri Meydan’ı...

Taraf gazetesi, benim öğrendiğim kadarıyla elindeki belgeler içinde bulunmasına rağmen yayımlamamayı düşündüğü, söz konusu ‘cami bombalamaları’nda görev alması tasarlanan askeri personeli isim isim, rütbeleri ve sicil numaralarıyla, Çetin Doğan’ın ‘Hodri Meydan’ına cevap olarak dün yayımladı. Fatih Camii’ni bombalamak yani ‘kaos ortamı’ yaratmak amacıyla belirlenen 9 kişi, aynı amaçla Beyazıt Camii’ni bombalamak için belirlenen yine 9 kişi. İsimleriyle, rütbeleriyle, sicil numaralarıyla.

Yani, Taraf, bir anlamda ‘Al Sana Hodri Meydan!’ cevabını vermiş oldu.

Belgelerin ya da söz konusu ‘Plan Semineri’nde bu kişilerle ve eylem tarzıyla ilgili verilen bilgilerin ‘gerçek’ olup olmadığıyla ilgili bir tartışma veya spekülasyon, abes.

Abes çünkü hiçbir gazetecinin toplam 18 kişiyi gerçek isimleri, rütbeleri ve de sicil numaralarıyla ‘icat’ ederek yayımlamasının imkânı, ihtimali yok.

Sadece bu ‘bilgiler’ değil, elde ses kayıtları da mevcut. Bunlar da yayımlanıyor.

Yayımlananların ‘gerçekliği’ne aslına bakarsanız Genelkurmay da itiraz etmiyor.

Kimisi ise bunlar ‘niçin şimdi yayımlandı?’ sorusunu soruyor.

Üç hafta önce yayımlansa veya beş ay sonra yayımlansa ne değişecek? Ne vakit yayımlansa, ‘niçin şimdi?’ sorusu sorulabilir.

Sorulacak soru bu mu?

Sorulacak soru, bu tür ‘Plan Seminerleri’nin nasıl yapılabildiği?

Bunlar ‘Harp oyunu’ ya da ‘hayali senaryo’ da olsa, içeriklerinde ‘gerçek isimler’ mevcut. Öyle ki, yine dün Taraf’ın yayımladığı bir ‘hükümet listesi’ de var. ‘Düşman gazeteciler-Yararlanılacak gazeteciler’ listesine ek olarak. Bütün bu listeler de, madem ‘oyun’ oynuyoruz ‘x,y...’ gibi hayali isimler yok. Gerçek isimler.

‘Senaryo’, Silahlı Kuvvetler bünyesine sızmış tehlikeli, çok tehlikeli bir ‘hastalığı’ yansıtıyor. ‘İç tehdit’ ve ‘iç düşman’ adındaki virüsle enfekte edilmiş bünyeden, ‘hastalıklı’ ürünler, adını ne koyarsanız koyun yayılıyor. Türkiye’nin demokrasi yolunu, demokrasi ruhunu, zehirliyor.

***

Bu listelerdeki ‘gerçek’ isimlerden biri, ‘milli mutabakât hükümeti’ne ‘Başbakan’ sıfatıyla

yerleştirilen TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, dün bir basın toplantısı yaptı ve kendisinden beklenildiği üzere gerekeni yaptı.

Rifat Hisarcıklıoğlu, ‘Darbe yapmayı vatana ihanet kabul ettiğini’ belirterek “İhanete teşebbüs edenlerin yanında da olmam, olamam” dedi. ‘Bugüne kadar yapılmış darbelerden zarar görmüş biriyim. Demokrasi dışı hiçbir oluşumda yer almadım. Türkiye’nin geleceği demokrasi dışı tezgâhlarda aranmamalıdır. Zulüm ile abad olunmaz. Adaletsizlik zulüm ve korku üzerine kurulan bütün sistemler yok olmaya mahkûmdur... Herkesin hesap sorabildiği ve hesap verebildiği birinci sınıf demokrasi istiyoruz. Demokrasiye sahip çıkmanın yolu darbeyi ve darbe teşebbüslerini lanetlemek kadar sağduyulu olmak ve kişilerin ve kurumların saygınlığını yıpratmamaktan geçer’ diye devam etti.

İşte bu. Bu tür ‘kirli tezgâhlar’a adı kendi iradesi dışında bulaştırılmış olanların yapması gereken bu.

Listelerde ‘yararlanılabilir’ diye isimleri yer alan 137 basın mensubu arasında bir dizi ismin, ‘tutuklanacaklar’ listesinde yer alan benim gibi isimler kadar, benim adımın da içinde yer aldığı 36 isim kadar ‘mağdur’ konuma düşürüldüğünü biliyorum, öyle olduğuna inanıyorum. Onlar da, öyleleri de ‘kirli tezgâh belgeleri’ni yayımlayan Taraf gazetesine

kızacakları yerde, yapmaları gereken, çıkıp Rifat Hisarcıklıoğlu gibi ‘darbeyi vatana ihanet’ olarak nitelemek ve öylelerinin yanında asla olamayacaklarını ilân etmektir.

Bunu niçin yapmalılar? Bunu yapmaya mecbur mu onlar?

Böyle bir mecburiyetleri yok. Türkiye’deki demokrasi bilincini keskinleştirmek, ona sahip çıkmak ve ‘darbeci zihniyet’in karşısına dikilmek için yapmalılar.

***

Taraf’ın yayımının ortaya saçtığı ‘gerçekler’ aslında çok daha derindeki, ülkemizin kaderini ve geleceğini ilgilendiren bir ‘büyük sorun’a işaret ettiği için önemli.

Türkiye, bir ‘askeri vesayet rejimi’ altında yaşamaya devam edecek midir yoksa buna kesinlikle son mu verecektir? Seçimlerle işbaşına gelip giden sivil iktidarlar, aslında ‘askeri vesayet rejimi’ni gizleyen, örten bir ‘sanal iktidar’ olarak mı var olacaklardır yoksa demokratik bir ülkenin meşru tek otoritesini mi temsil edeceklerdir.

İçinde yaşadığımız günlerde, önümüze saçılan belgelerle önümüze dikilen soru budur.

Eğer, yukarıda ardı arda sorduğumuz iki sorunun ikinci seçeneklerine ‘evet’ diyorsak, yani Türkiye’nin kağıt üzerinde ‘demokratik bir hukuk devleti’ değil, gerçekten öyle olmasını istiyorsak, seçilmiş iktidarların ‘sanal’ değil, ‘gerçek’ iktidarlar olmasından yanaysak, yapılacak iş çok karmaşık değil.

Zor olabilir ama karmaşık değil.

 

1. ‘İç tehdit’ ve ‘iç düşman’ kavramına son. Bir ülkenin vatandaşı ya da vatandaşları, ‘tehdit’ de, ‘düşman’ da olamazlar. Ne olabilirler?

‘Suçlu’ olabilirler. Yasaların suç saydığı fiilleri işlemiş olurlar, ona karşı ne yapılacağı da yine yasalarda belirlenmiş olur. Demokratik hukuk devleti demek budur.

 

2. Hiçbir demokratik hukuk devleti, ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ ya da ‘Kırmızı Kitap’ adı verilen, yasal dayanağı bulunmayan, gizli belgelerle yönetilemez. Ülkenin en yüksek organı olan TBMM’nin bilgisi ve denetimi dışında hiçbir belge, altında hükümetin imzası alınmış bile olsa yasal da olamaz, geçerli de olamaz. ‘Kırmızı Kitap’a son.

 

3. TSK İç Hizmetler Yönetmeliği ve hele onun bilmem kaçıncı maddesi yasaların ve Anayasa’nın üzerinde, -herhangi bir dönemdeki komutanların yorumuna tabi biçimde- olamaz.

 

4. Demokratik hukuk devletinde, Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanı’na bağlı olmamasını bırakın, Başbakan’a bile bağlı olmaksızın, sadece ‘sorumlu’ olduğu bir düzen olamaz.

 

5. Demokratik hukuk devletlerinde, Türkiye’deki gibi EMASYA protokolü, İller Kanunu,

Olağanüstü Hal Yönetmeliği vs. gibi sivil otoritenin otoritesini ortadan kaldıracak cinsten içeriklere sahip metinler olamaz.

 

Olursa ne olur?

Olursa, şimdilerde ortaya çıkan ‘Plan Seminerleri’nin ‘Balyoz Harekât Planları’ gibi utanç verici çalışmalar mantar gibi türer.

Bütün bu nedenlerle hükümete ‘gerçek iktidar’ olması çağrısını yapmalıyız. ‘Demokrasi’ için demeliyiz: ‘Hodri meydan’!

 

Kaynak: -http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=976207&Yazar=CENG%DDZ%20%C7ANDAR&Date=23.01.2010&CategoryID=98-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dayıyıda bilgisayarınıda mühürleyip alın..doğru silivriye.. :D

 

Vardır bu çalışmalar..fakat dediğin gibi zeka düzeyi ve nitelikler bunları korku tüneli olarakta görüp belirler..ve sunumda birazda abartarak bazı bölümleride karartarak halka servis ederler.. :D

Dayı sen üzülme ziyaretine geliriz silivreye :P

Aa hiç merak etme gündemi en tarafsız en doğru şekilde takip etmen içinde taraf ve zaman getiririz sana okursun. :stuart:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Genelkurmay da itiraz etmiyor. Kimisi ise bunlar ‘niçin şimdi yayımlandı?’ sorusunu soruyor.

Teşebbüs olmadan suçun oluşmayacağı dünyada herkesin bildiği temel bir hukuk ilkesidir de ondan... Her şeyi genelkurmay mı öğretsin, en temel hukuk ilkelerini bile? Çocuk olsa şimdiye çoktan öğrendiydi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Akp iktidar olduğunda bir kaç gazete ve TV kanalı hariç tüm medya onları destekledi. Bu tahminen 2007 ye kadar böyle devam etti. Her şey tozpembe gösterildi; muhalif olanların gerçekleri öğrenmeleri zorlaştırıldı. Ben Mhp ve Chp li olmadığımdan okuyacak gazete bulamadım. Tv da uyduda bir, iki kanal izleyebiliyordum; daha sonra bu kanallar da vergi incelemesi, reklam alamama gibi baskılarla ya kapatıldı yada el değiştirdi. Akp nin izlediği Abd ve Ab yanlısı *****, sıfır sorunlu (sıfıra sıfır, elde var -1) politikaları beni milliyetçi yaptı. Bu gün ne oldu bilmiyorum; menfaat mi, gerçekleri görmek mi, Türkiye nin en büyük medya grubu gerçekleri söylemeye başladı. Bunun karşılığında da baskılarla karşılaştı. Sahi bu yandaş denen medyaya hiç vergi müfettişi gönderildiğini duyan var mı? Ben duymadım da...

Yani bu kanalları, bu gazeteleri ben hala okumam. Ben bunu Başbakan boykot çağrısı yapmadan önce onu boykot ederek yaptım. Konuşmalarını dinleyemiyorum; onun söylediği, kurduğu hiçbir cümle bana sürpriz gelmiyor. Bir de iyi hatip demiyorlar mı ifrit oluyorum.

 

Balyoza gelirsek: Böyle bir planın gerçekleşme ihtimalinin olmadığını çocuklar bile görür. Genekon dediler, birer birer serbest bırakıyorlar; içeride suçsuz yere 16 ay yatırdıktan sonra. Subaylar o kadar okumuşlar, yüzlerce plan yapmışlar; türlü olasılıklar üzerine beyin fırtınası yapmışlar. Bunlar camiyi bombalayacak, kendi uçağını düşürecek kadar kafasız olamazlar. Savaş çıkarmak istiyorsan düşürürsün Yunan uçağını olur biter.

 

Eskiden darbeler olmuş, birileri birileri tarafından kullanılmış; bunlar zaten biliniyor. Benim anlamadığım Abd, ülkemizde bir birim kuruyor; bundan askerin, Mit in ve hükümetlerin haberi olmuyor. Buna nasıl izin verildi, niye verildi? anlamak mümkün değil. Dediğim gibi yapılan darbelerden, geçmişte yönetimde bulunmuş herkes sorumludur. Bunların hepsini cezalandıramayacağımıza göre toplu af mı, yoksa başka bir çözüm mü... Toplumsal barışın sağlanması gerekir.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Teşebbüs olmadan suçun oluşmayacağı dünyada herkesin bildiği temel bir hukuk ilkesidir de ondan... Her şeyi genelkurmay mı öğretsin, en temel hukuk ilkelerini bile? Çocuk olsa şimdiye çoktan öğrendiydi...

Yillardan beri bir cok zanli ellerinde silahlarla ve bazi pilanlarla yakaliniyor ve sonunda mahkeme tarafindan yargilaniyor. Pilani hazirla, ama uygulayama sonunda ortaya cikincada ehhh ne yani sanki ben bu pilani uyguladimmida beni yargiliyorsunuz de. Ne güzel mantik bee. Dahe hala cuntacilari destekliyorz ya ona yaniyorum. Neden bu pilani yaptin diye hesap soracagi yerde bizlere hukuik konusunda akil veriyorlar. Bu zihniyetle daha basimiza cok belalar gelir. Birde cuntacilari savunurken en keskin demokrat kesiliyoruzya hayret yani.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.