Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

rodinatc

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    15
  • Katılım

  • Son Ziyaret

rodinatc tarafından postalanan herşey

  1. rodinatc doğum gününüz kutlu olsun!

  2. İşte bizim böyle bir ordumuz var. Kiminle dans ettiğinize dikkat edin derim ben herkese. Masum bir çobana bunları yapan bir ordu, sırları ortaya döken sizlere ve burda yorum yapan bizlere neler yapmaz. ıyyyy! tüylerim diken diken oldu bir anda, ben en iyisi daha fazla yazmayım... Saygılarımla,
  3. Sayın Güldal Mumcu oturumu doğru yönetememiş olabilir, otorite kuramadığı yerler olabilir, yükselen tansiyonu düşürememiş olabilir ama bunlar Güldal Mumcu’nun bir suçu değil eksiği olur ve eksiklerden dolayı kimseyi suçlu gösteremezsiniz. Kaldı ki objektif bir gözle bakan herkes Sayın Güldal Mumcu’nun da bundan önceki her meclis başkanı gibi bir oturum yönettiğini görür. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Bülent Arınç’ın ara verildiği vakit, haddini, mevkisini aşan hareketlerde bulunmasıdır. Bülent Arınç’a söylenen laflar bundan dolayıdır ve yukarıda da belirttiğim gibi, oturum doğru yönetilmemiş bile olsa, bu Bülent Arınç’ın yaptığı müdahaleyi meşru kılmaz. Bu müdahale, aslında ortada olan fakat ısrarla görmek istemediğimiz bazı vahim durumları da tekrar gözlerimizin önüne getirdi. İlk olarak , AKP’nin demokrasi derken bile, içinden saltanatı geçirdiği ve çok sesliliğe karşı gösterdiği tahammülsüzlüğü bir kez daha gözler önüne serdi. Her ne kadar demokrasiyi dillerinden düşürmeseler de, köşeye sıkıştıklarında kaba kuvvete dahi başvuracak bir zihniyetin insanları maalesef bu gün mecliste o sıraları işgal edenler. İkincisi, suikast romanlarının vazgeçilmez kahramanı, eski meclis başkanı, milli görüşün saltanat kayığından, AKP gemiciğine transfer olan hukuk insanı Sayın Bülent Arınç’ın meclis iç tüzüğünü bildiği halde, şikayetini meşru kanallardan yapmak yerine, aldığı siyasi kültürün de etkisiyle, meclis başkan vekili Sayın Güldal Mumcu’nun odasını basıp da yapmasıdır. Bu AKP’nin demokrasiyi ve kanunları işine gelmedi mi nasılda hemen rafa kaldırdığının bir göstergesidir ve ne olursa olsun Bülent Arınç’ın girdiği oda, bir bayanın odasıdır. AKP zihniyetinin kadına verdiği değer bu zorbaca tavırdan da anlaşılıyor. Her an öldürülme olasılığına karşı, halen milleti için siyaset yapan politikacı Bület Arınç maskesi düşüyor bu kotrolsüz hiddetten dolayı ve amacına ulaşmak için devlet protokolü gereği kendisinden mevkice üstün bir KADINI bile çiğneyebilen gerçek Bülent Arınç yüzü gözüküyor. Üçüncüsü, demokrasiyi bir amaç değil de bir araç olarak kullananların, kuvvetler ayrılığı prensibini kuvvetler birliği haline getirip nasıl da bir balyoz gibi diğerlerinin kafasına indirmek istediğini gösterdi aynı zamanda Bülent Arınç’ın bu haddini aşan hareketi. Tabi bu yazdıklarım anlamak isteyenler için, ısrarla bazı taraflara bakmak istemeyenler için yapacak bir şeyimiz yok ama AKP’li olsaydım emin olun bende odanızı basıp sizi nazikçe uyarırdım bizim sulu gözlü gibi… Saygılarımla,
  4. Hitler mantığı ile bizim mantığımız arasındaki farklar ve benzerlikler. Hitler başına gelen ve ülkede vukuu bulan her olumsuzluğun sebebini Yahudilere bağlardı. Biz bugün kısaca Ergenekon’a bağlıyoruz. Hitler şüphelenme kısmında kısmen daha tutarlıydı, elinde daha somut deliller vardı ama O da işin finalini gaz odaları ve toplama kampları ile yaparak olayı abarttı. Biz ise bugün şüphelenme kısmında daha tutarsız davranmak ile birlikte, şu anlık sadece Silivri ile yetiniyoruz. Tarih hakikatten tekerrürden mi ibaret nedir? Saygılarımla,
  5. Ordumuz diktatörlük peşinde olsaydı, yapılan saldırılara bu kadar medeni tepki göstermezdi, hükümetimiz demokratik olsaydı, bugün muhalif yazı yazacak gazeteciler hapiste değil, işlerinin başında olurdu. Geçmişe mazi geleceğe niyazi senaryoların peşine takılıp gidenler, bugün yapılan light darbeyi tartışmıyor bile. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır taktiği ne de güzel vücut buluyor bazı tarafların kaleminde ve de ne güzel uyutuluyor insanlar çalıntı masallarla. Atı alan üsküdarı geçti, halen burada olabilme ihtimali bile tartışma konusu darbe hikayeleri ile uğraşıyoruz. Sanki demokrasi içinde yüzdürüyor da hükümet bizi, ya ordu darbe yaparsa bu özgürlükten mahrum kalırsak diye paranoya yaşıyoruz. Halimiz, fırtınada gemisi su alan kaptanın, menüde unutulan bir yemeği tartışma konusu etmesine benziyor. Yani koyun can derdinde, kasap da et. Kimileri özgürlük peşinde, kimileri orduya hakaret etmeyi özgürlük olarak görüyor. Kimileri demokrasi peşinde, kimileri sınırsız özgürlüğü demokrasi sayıyor. Kimileri almaktan yana, kimileri eldeki her şeyi satmaktan. Kimileri vatan bölünmesin derken teröristliğe mahkum oluyor, kimileri asıp kesip bölerken kahramanlığa terfi ediyor. Halimiz böyle içler acısı iken, kimileri orduyu yıpratıyor, rejimi değiştirsin diye, kimileri orduya hakaret ediyor kuyruk acısı var diye, kimileri orduyu acımasızca eleştiriyor, ülke bölünürken ses çıkarmasın diye. Benim lafım bütün bu haberleri yapan yandaş kalemşörlere ve onların fikir babalarına. Herkesin rengi belli oluyor, o yüzden hiç TSK’ya nefretinizi özgürlük, demokrasi, cunta, darbe masallarının arkasına saklamayın. Maden çıktınız er meydanına, sallıyorsunuz ortaya her koldan, kiminiz f bandından, kiminiz saltanat tahtından, kiminiz saman altından, kiminiz Amerika’dan, dürüst olun en azından. Dürüstlük ve samimiyet ile yoğrulan her farklı düşünce, fikir, kültür, dil Anadolu’nun zenginliği oldu asırlardır, bundan sonrada olmaya devam edecek ama içtenlikten uzak her eleştiri, o zenginlikten çalan bir hırsız gibidir ve TSK’yı hedefe koyup sıktığınız her kurşunla bu milleti bir arada tutan değerleri de kanatıyorsunuz taktığınız başka başka maskeler yüzünden. Yazıktır yapmayın… Saygılarımla,
  6. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1988’de Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken Darphane işçilerinin grevine destek vermek için gitmiş ve “Zulme son verene kadar haklı ve kararlı mücadelelerin yanında olmayı inancımız gereği görev telakki ederiz” demişti. Darphane işçileri zamanında yanlarına aldıkları kişinin gerçek yüzünü bilselerdi, kim bilir ne yaparlardı? Ben sadece yazıklar olsu diyorum... Son yıllarda tanık olduğum en onurlu mücadelelerden biri olan Tekel İşçilerinin Eylemini gönülden destekliyorum. Keşke ülkedeki sessiz çoğunlukta onlar kadar yürekli olabilse... Saygılarımla,
  7. Ordunun Amerika'nın dümen suyundan gittiği yıllarda yaşanan olaylarda Amerika'nın dolaylı yoldan müdahalesi vardır. Zaten yazıda da bir kez daha belirtildiği üzere Amerika tarafından kurulan ve yönlendirilen bir birimdi özel harp. Bu kanlı, nokta atışı eylemler ordunun tamamına mal edilemez. Bugün ise durum farklıdır. Amerikanın güdümünden çıkan ordu, ulusalcı bir yapıya büründüğü için Amerika tarafından eski defterler servis edilerek dizginlenmeye çalışıyor. Yapan Amerika, ihbar eden de ta kendisi. Güzel oyun değil mi? Başka bir örnek ile Amerika'nın iki perdelik yaratma ve yok etme stratejisini açıklamaya çalışayım. Rusya’nın Afganistan’da cirit attığı yıllarda, Amerika tarafından yaratılan Taliban, batı basınına özgürlük savaşçıları diye lanse ediliyordu. Taliban ile Rusya’yı ve Afganista’nı yeterince oyaladı ve rahatsız etti Amerika o yıllarda. Bügün ise ikinci perde sahnede ve yarattığını yok etmek için Amerika Afganistan’da. Sam amca hiç değişmedi, talibanda. Tek fark var sadece, geçmişin özgürlük savaşçıları bugünün teröristleri oldular artık batı basınının gözünde. Amerika talibanı yüzyılın teröristi ilan etti. Tabi şimdi ne talibanın Amerika tarafından yaratıldığı sorgulanıyor, nede Amerika’nın asıl amacı talibanı yok etmek. Sadece kamuoyunun gözüne, çıkarlarına giden yolda dökülen kanı meşru göstermek için temeli seneler önce atılmış bir bahane taliban. Amaç ise Afganistan’a kapağı atıp oradan Irak’a sıçramaktı. Sam amca bu kozmik düşünü gerçekleştirdi. Özel harbi de Amerika yarattı Türkiye’de, şimdi ise yarattığını yok etmek için geri dönecek. Bir amacı var ve çıkarları doğrultusunda ulusalcı Türk Ordusu bir engel, özel harp bahanelerden birisi, slogan Irak’ta olduğu gibi daha fazla özgürlük ve demokrasi, kapağın atılacağı yeni istikamet te 36 nın kuzeyi. Planların tatbikinde bir değişiklik var yalnız. Irak’ta ordusuyla yaptığını, Türkiye’de referandumla yapacak. Durmak yok eş başkan, yola devam… Halk sizden daha fazla demokrasi ve özgürlük bekliyor. Saygılarımla,
  8. Ordunun plan tatbikatlarını belgeden sayıp, halkı galeyana getirenler, planlı bir şekilde orduya saldıran düzencilere ne diyecekler? Plansa orduya saldıranlarınki de plan. Copy paste darbe hikayeleri üreten gazete müsfettelerinin, TSK’yı yıpratma planları tıkır tıkır işliyor ve kaynak göstermeden bastıkları haberler tel tel dökülüyor. Bu demokrasi bizimde, bu ordu bizim değil mi? Ordunun demokrasiye saldıracağını varsayıp, barut fıçısına dönenler, ordu planlı bir şekilde yıpratılırken niye susuyorlar? Daha geçen gün foruma atılan, şehidimizin tabutundaki bayrak haberinin birinci ağızdan yalanlamasını ekledim. Bu son darbe hikayesi de birçok çelişki ile dolu. Planların sahibi olduğu iddia edilen komutan saatlerce canlı yayında bekledi, Taraftan birileri ile konuşmak ve yüzleşmek için. Ne gelen vardı ne giden. Taraf gazetesi bastığı ve yalan olduğu kanıtlanan birçok haberle, TSK’yı yıpratmayı misyon edindiğini çoktan kanıtladı. Eğer yalan haber basıyorsanız, bu iftiraya girer ve bunu organize bir şekilde yapıyorsanız bu daha büyük bir suçtur. Demokrasiyi diline dolamakla demokrat, taksimde cuntacı baro diye pankart açmakla hukuk sevdalısı olunmuyor maalesef. Daha suç kanıtlanmamış, delillerin güvenilirliği bile belli değil iken, ülkenin omurgası orduyu yargısız infaz ederek, demokrasi, özgürlük ve hukuk savunulamaz. Ne acıdır ki, şüphelerle birilerini ipe götürecek bir düzen kurmak isteyenler, bugün meydanlarda demokrasi ve hukuk isterük diye ciğerlerini parçalamaktadır. Demokrasiyi ve hukuku bundan ibaret sanan bir topluluk, hayalini kurduğu kendine göre adil düzende bir birey olmak yerine, baskın devletlerin büyük projelerinde, bilinci ipotekli bir piyon olmaktan öteye gidemez. Darbeler bu ülkeye her zaman zarar vermiştir ama ipleri Amerika’nın elinde bir hükümetten fazla değil. Hissedilen bu tepkiler, ordumuzu emperyalist devletlerin önüne bir av gibi koymak isteyenlerin planlarına duyulan tarifsiz öfkedir. Afganistan’da, Irak’ta binlerce masum sivilin kanına giren, demokrasiyi gökten B2'lerle indiren bir devletin, araştırmayan, sorgulamayan Türk gençlerinin diline doladığı demokrasi sevdası artık haddinden fazla sırıtmaya başladı. Sevin, sevilin ama bu işe her şeyden önce vatanınızdan ve onu var eden değerlerden başlayın. Seksen darbesinde sağa 5, sola 15 tarife uygulayan da TSK idi, bugün alçakça saldırılarla tasfiye edilmeye çalışılan da yine aynı TSK. Gelin görün kü, liboş aydınlar önderliğinde orduya karşı açılan bu savaşta, TSK ya ilk sahip çıkan o 15 lik tarifeden bedel ödeyen sol kesimdir. Vatanı sevmek işte böyle bir fedakarlık gerektirir. Federal büroların kozmik odalarında şekillenen, bilmem ne hoca efendilerin dergahında dikte ettirilen, hangi TARAFtan oldukları çok açık gazetelerde çarşaf çarşaf basılan demokrasiyi sevmeye benzemez. Sayın demokrasi sevici arkadaşlar! Bir darbe planı da Sayın Yılmaz Beyden. Hürriyet’ten Yılmaz Özdil’in yazısına bir göz atın ve eğer bulabilirseniz, bu planları yapan generaller hangi mahkemelerde yargılanmış kaç yıl hapis yemiş onu da ekleyin lütfen size zahmet. Başkasına iş yüklemek adetim değildir ama ben maalesef bulamadım… Yılmaz ÖZDİL - Hürriyet 23 Ocak 2010 Kaynak: -http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13561133.asp?yazarid=249&gid=61- İkinci darbe planı da benden. Adı “ Darbeli Matkap” ve şuan plan sadece isimden ibaret ama merak etmeyin, bu planlara prim yaptıran isimleri. Benimkinin de oldukça yaratıcı olduğunu düşünüyorum. İsim tutsun da, gerisini birkaç aydın, copy – paste ile doldurur zaten birkaç güne, merak etmeyin… Saygılarımla,
  9. Darbenin adını sen koy Arkadaşlar buraya bir anket açalım, bir dahaki darbe planının adı ne olsun diye. Nedir bu Allah aşkına! Bu taraftar arkadaşlar muhtemelen TSK’nın varyasyonlara karşı hazırladığı tatbikat planlarına ulaşmışlar her hafta birini basıyorlar ama benden söylemesi o planlar bas bas bitmez. Askeriye yan gelip yatma yeri değil, adamlar iç güvenlikten, sınır ihlallerine, düşman işgalinde savunmadan, harp zamanı hücüm manevralarına kadar yüzlerce plan hazırlıyorlar her yıl. Taraftarlar biraz karıştırsalar ellerindeki dosyaları, Yunanistan’a saldırı planları da çıkar. Şimdi bu TSK’nın Yunanistan’a saldıracağı anlamına mı geliyor? Bu bir… İkincisi; “minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker” dizelerini bağıra bağıra okuyan ve sayısız video görüntüsünde, bu Kemalist cumhuriyeti yıkacağına yeminler eden bir başbakanımız var. Bu da yetmezmiş gibi yargının üst tarafı, başbakanımızın kurduğu partinin irticai faaliyetlerin merkezi olduğunu söylüyor. Şimdi hal böyleyken, TSK tabiî ki o içi süngülü asker dolacak camiye bir hal çare düşünecektir. Bu ülkeyi ve rejimi korumaya yemin etmiş bir kurum tabi ki olabilme ihtimali çok düşük tehlikelere karşı bile bir eylem planı hazırlayacaktır ve tabiî ki istikbalde dahi dahilî ve harici bedhahlarız olacaktır. Potansiyel tehlikelere karşı hazırlanmış planlar TSK’nın yan gelip yatmadığını gösterir eğer aksi olsaydı bu bizi tedirgin ederdi. Her güçlü ülkenin istihbaratının ve ordusunun bu tarz planları ve faaliyetleri vardır ama maalesef diğer ülkeler bu planları cemaatten ve sorostan beslenen gazetelere servis etmiyor, bizde bu işi dünyada bir tek TSK yapıyor zannediyoruz çocuksu bir hayal gücü ile… TSK demokrasi düşmanı olsaydı, daha önceleri darbe ile geldiği iktidara demir atıp kalırdı. Daha fazla demokrasi isteyen arkadaşlar bu isteklerini, elinde bulundurduğu iktidar gücü ile demokrasiyi dikta rejimine çeviren partilere sandık başında tepki oyları ile iletebilirler… Sayın Süleyman Demirel’in bir sözünü de son olarak eklemek isterim “Kendine güvenen darbeden şüphelenmez” . Saygılarımla,
  10. Taraf'ın haberi yalan çıktı. ANKARA- Taraf gazetesinin bugün manşetine taşıdığı, Bilecik’te ölen asker Ergin Önen’in cenazesinde ‘Türk bayrağı konulmadı’ haberine, aileden isyan var. Olayın aslının Taraf’ın yazdığı gibi olmadığını anlatan aile, işin aslını İNTERNETHABER’e anlattı. Şehit er Ergin Önen’in ağabeyi Ercan Önen, İNTERNETHABER’e yaptığı özel açıklamada Türk Bayrağı’na bir tepkileri olmadığını ve Taraf’ın yazdığı gibi bir protestonun bulunmadığını söyledi. Taraf Gazetesine öfke kusan Ercan Önen, şunları söyledi: KOMUTANLARDAN İZİN ALDIK “Cenaze Batman Havalimanından camiye götürülünceye kadar tabutta Türk Bayrağı vardı. Ama sadece camiden mezarlığa götürülürken Türk bayrağını kaldırdık. Çünkü, dini sembol olarak kullandığımız yeşil bir örtü ile defnetmek istiyorduk. Bu bizim dini inancımız gereğiydi. Bunu Türk Bayrağı’na protesto olarak yorumlamak provokasyondur.Cenazeyi Batman Havaalanından bizzat ben aldım. Havaalanından camiye kadar cenazenin üzerinde Türk bayrağı vardı. Camiye getirildikten sonra komutanlar ve yetkililerden izin alarak dini inançlarımızı yerine getirmek için Türk bayrağını kaldırıp üzerine yeşil örtü örttük. Cenazeyi yaklaşık 100 metre kadar bu şekilde taşıdıktan sonra defnettik. Bu haber yapılırken bize danışsalardı böyle bir haber yapmazlardı. Doğrusunu yazarlardı. Annem bu haber yüzünden rahatsız oldu. Çok üzüldü, öfkeli. Hepimiz öfkeliyiz.” “BU BAYRAK HEPİMİZİN” Ercan Önen, Türk bayrağının sadece Kürtlere ya da Türklere ait olmadığını Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait olduğunu söyledi. Önen, bir amcasının şehit, bir diğer amcasının da gazi olduğunu da belirterek, “Türk bayrağına saygımız tamdır” dedi. TSK'NIN SORUŞTURMASI BEKLENİYOR Önen, kardeşinin ölümüne ilişkin olarak TSK'ya karşı dava açıp açmayacaklarına yönelik olarak da, "Genelkurmay Başkanlığı kendi içinde zaten bir soruşturma açmış.. Bunun bilgisini bize verdiler. soruşturmanın tamamlanmasını bekliyoruz. Soruşturma sonucuna göre bir tavır belirleyeceğiz. O soruşturma bitmeden herhangi bir yasal işlem başlatmayı düşünmüyoruz" dedi. GÜLŞAH ERDEM İNTERNETHABER- ÖZEL Kaynak -http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=228494- Taraf'ın haberinde şehit askerimizin adı da yanlış yazılmış sanırım. Ergün Önen yerine Ergin Önen olacak. Şehidimize Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Saygılarımla,
  11. “Ergenekon soruşturmasını takip eden, asrın davasını izleyenlerin büyük bir bölümü, bu örgütün arkasındaki uluslararası gücün Almanya olduğunu düşünüyor. Türk kamuoyunda Almanya'nın şu anki hükümetten büyük rahatsızlık duyduğu ve iktidardan edebilmek için bir hayli gayret sarf ettiği inancı hâkim. Bu iddiaya gerekçe olarak da; Almanya'nın Türkiye'deki bazı medya gruplarıyla ticari ve stratejik ortaklıklar içinde bulunması, o medya gruplarının da hükümet aleyhtarı oldukları kadar Ergenekon soruşturmasına karşı çıkmaları gösteriliyordu. İddiaya göre bazı grupların hükümeti yıpratma amaçlı yayınlarının arkasında Almanya var ve bunun en somut örneği Deniz Feneri davası... Gizli olarak yürütülmesi gereken Deniz Feneri davasının içeriğini Türk medyasına vererek hükümeti zor durumda bırakmaya yönelik operasyonun arkasında Alman hükümetinin olduğu tahmin ediliyor.” MEHMET KAMIŞ ZAMAN - 16.01.2010 Kaynak: -http://www.samanyoluhaber.com/y_342426_mehmet-kamis-almanya-imajini-onarmaya-calisiyor.html- Her insanın içinde bir çocuk gizlidir derler ya, işte Mehmet Kamış yazısında bu çocuğu tamamıyla ortaya çıkarmış. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir üslupla Ergenekon’u Almanya Hükümeti’ni ve Deniz Feneri’ni bir birine bağlamayı başarmış. Sayın Almanya (ya da Sayın Avrupa) lütfen Mehmet beyin bu yazısını okuyun ve demokratik bir hukuk devleti nasıl olunur öğrenin. Ülkenizde size muhalefet eden bir takım sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ve medya gruplarımı var? Gerçek demokrasilerde bu tarz muhalefetlere yer yoktur. Hemen bunları hükümet aleyhtarı ilan edip, adını sizin seçeceğiniz (yerel bir halk destanın adı bu işe çok uygun) bir terör örgütü ile ilişkilendirin. Sonra hepsini rahat rahat içeri atar seslerini kesersiniz. Oldu da iktidarınızın içinde bulunduğu bir yolsuzluk mu ortaya çıktı? Bunu sakın böyle şeffaf mahkemeler, açık soruşturmalarla yapmaya kalkmayın. Bunu biri size yapıyorsa alenen densizliktir. Nitekim Sayın Almanya’nın da bize yaptığı açıkça budur. Bu davalar gizli yapılmalıdır. Bir dava gizli olduğu kadar hukukidir. Tabi ordunuz ile ilgili yürütülen soruşturmalarda ve açılan davalarda bu kural tam tersi bir şekilde işler. Delillerle suçu sabit görülmüş elini eteğini dünya işlerinden çeken, kendini ibadete veren birinin dosyasını gizli davalarla hasıraltı edebiliyor, aynı zamanda ortada hiçbir delil yokken senelerce insanları hapishanede tutabiliyorsanız ve bütün bunları yaparken de dansöz gibi kıvırıp, yolsuzluklar rıhtımına gemiciğinizi bağlayabiliyorsanız, siz demokratik bir hukuk devletinin iktidarı olmuşsunuz demektir. Ama daha çok çalışmanız lazım çokkk… Gençliğimizde izlediğimiz filmler dışında Almanya ile bir bağlantım olmamasına rağmen, Almanya adına Mehmet beyden özür diliyorum. Değerli zamanını böyle komplo teorileri üreterek harcadığı için… İktidarı zora sokacak bu davayı, Ergenekon’la ilişkilendirirken sarf ettiği o tarifsiz çaba için… Masalları gerçek, gerçekleri masal gibi göstermek zorunda kaldığı için… Ama Almanya’yı da uyarmak isterim bir yandan, izlediğimiz filmlerin hatırına:) Mehmet beyin bu yazısının ardından converse ayakkabılarını giymiş, sivil görünümlü bir grup genç arkadaş, beyaz eldivenlerini çekip, ergnekoncu Almanya adında bir pandomim şovu sergileyebilirler Berlin sokaklarında. Hazırlıklı olun derim ben… Saygılarımla,
  12. “TÜRKİYE'NİN MİLLİ MENFEATLERİNE UYGUN DIŞ POLİTİKALAR NASIL OLMALIYDI : DEVLETİN LAİKLİK İLKESİNE BAĞLI OLMASI ; MİLLETİN FERTLERİNİN BİR İNANCA SAHİP OLMASINA, İNANCINI ÖĞRENMESİNE, YAŞAMASINA VE YAŞANTISINDA İNANCININ KAYNAKLARINI REFERANS ALMASINA MANİ DEĞİLDİR. ASLINDA DEVLET DE ; SİSTEMİNİ KURARKEN, YASALAR DÜZENLERKEN, POLİTİKALAR GELİŞTİRİRKEN, MİLLETİYLE ÇATIŞMAMAK İÇİN ; MİLLETİNİN İNANCININ DAYANDIĞI REFERANSLARA SAYGILI OLMALI VE BU KAYNAKLARA TERS DÜŞECEK POLİTİKALAR BENİMSEMEMELİDİR. İSLAM İNANCINA SAHİP BİR KİŞİ DIŞ POLİTİKA SEÇENEKLERİNİ DÜŞÜNÜRKEN ; İNANCININ DAYANAĞI OLAN VE HAYATINA YÖN VEREN KUR'AN, SÜNNET, İCMA-İ ÜMMET VE FIKIH ALİMLERİNİN İÇTİHATLARI İLE İLGİLİ HÜKÜMLERİ MUTLAKA BİRİNCİ ÖNCELİKLE DİKKATE ALMASI GEREKİR. REFERANS OLARAK DAHA SONRA DA BEYNELMİNEL VE İÇ HUKUK KURALLARINI DİKKATE ALMALIDIR. BU NEDENLERLE (EK-A ) DA KUR'AN'I KERİMDEN ÇIKARILMIŞ OLAN AYET-İ KERİMELERİN (BAKARA SURESİ 120 NCİ AYET, ÂL-İ İMRAN SURESİ 100 NCÜ VE 149 NCU AYET, NİSA SURESİ 144 NCÜ AYET, MAİDE SURESİ51,52,53,54,55 AYETLER) İNCELENMESİNDE ZARURET GÖRÜYORUM. ADNAN TANRIVERDİ (E)TUĞGENERAL ( Yukarıdaki metin, 20 Nisan 2002 tarihinde tarafımdan takdim edilen bir konferansın satır başlarıdır.A. Tanrıverdi)” Sayın Tanrıverdi, aynı zamanda Adaleti Savunanlar Derneği’nin genel başkanıdır. Dernek şöyle bir itirafta da bulunmaktadır kendi web sitesinde. “Derneğin yedi kurucu üyesinin tamamı TSK`lerinden Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla irtica gerekçesiyle emekli edilmiş personeldir. Dernek Başkanı Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi`dir.” GENEL YÖNETİM KURULU S.NO GÖREVİ ASIL YEDEK 1 Genel Başkan Adnan TANRIVERDİ 2 Genel Başkan Yrd. Abdurrahman 3 Genel Başkan Yrd. Gürcan ONAT 4 Genel Sekreter İrfan ÇALIŞKAN 5 Genel Sekreter Yrd. Önder TAPKIN 6 Genel Sekreter Yrd. İbrahim TÖRE 7 Genel Muhasip Ekrem KARAKAŞ TSK verdiği kararda bence haklıdır ve zatın bu günkü çabası, ortamını bulmuşken TSK’dan intikam alma girişimidir. Yorumları objektif değildir ve sağlam bir dayanağı yoktur. Ayrıca özel harp dairesi ile ilişkisi 22 sene önce kesilmiş birisi, bugün sadece 6 personelin girişine izin verilen kozmik oda hakkında güncel bilgiye nereden erişmiş, dairenin bugünkü konseptine ve faaliyetlerine ne derece vakıftır??? Koskoca bir soru işareti… Bunların haber yapılma sebebi ise AKP’nin politikalarını eleştiren kesimi, harp dairesinin etkisinde eylemlerde bulunan kesim gibi göstermektir. Bunlar Amerika TARAFından AKP’ye öğretilen taktiklerdir. Amerika da Irak’a girmeden önce ortaya bir biyolojik silah lafı attı ve buna dayanarak işgale başladı. Sonrasında biyolojik silahlar fos çıktı. Silahların fos çıkıp çıkmaması bugün kimsenin umurunda değildir ama Amerika halen Irak’tadır. Yandaş medya tarafından şuan durmaksızın topluma pompalanan harp dairesi iddiaları da bir gün fos çıkacaktır ama AKP, bu iddiaları kullanarak girdiği yerlerden çıkmayacaktır. Saygılarımla,
  13. Samanyolu 11.01.2010 Ergenekon'un yeni hedefi Demokratik açılım süreci devam ederken iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü'nün açılımı baltalamak için, önümüzdeki günlerde büyük provokasyonlar yapacağı konuşuluyor. (Bunları kim konuşuyor??? Bir kerede adam gibi kaynak gösterseniz. Ama Pardon hata benim. Toplumu şartlandırmaya ve hedef göstermeye yönelik haberler olduğu için bunlar bir kaynağa gerek yok, en azından ciddi bir kaynağa gerek yok. Zaten kaynağınızı gösterdiniz mi size de yazık, teşhircilikten içeri girersiniz. Çanaklarınızı çevirmişsiniz Amerika’ya, ılımlı ılımlı alıyorsunuz senaryoları f bandından) Önceki yıllarda Trabzon'da, Balıkesir'de ve Adapazarı'nda denendi. Demokratik açılım sürecinde de oyun ülke çapına yayılmak istendi. Beyoğlu'nda az daha başarıyorlardı. Bugün ise Türkiye Manisa ve Edirne'yi konuşuyor. (Yapılan bunca ilginçliğe halkın ülke çapında tepki göstermesi, çok mu yadırganacak bir şey. Sırf ülkeyi 7 senede cumhuriyet tarihinde alınan borç kadar borçlandırmak bile, 7 ceddinizi birkaç kelime ile hatırlamak için yeterli kendi adıma.) Farklı illerde farklı şekilde başlatılan olayların götürülmek istendiği nokta aynı. Önce farklı gruplar arasında çatışma, sonra sokaklarda savaş manzaraları ve ardından Kaos. Kısaca halkı diz çöktürmek için, yine halkın malı, kanı ve canı üzerinden yıllardır oynanan oyun bu. Demokratik açılım sürecinin devam ettiği bugünlerde iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü ve bağlantılı olduğu diğer örgütlerin aynı oyuna çalıştığı konuşuluyor. Manisa ve Edirne'deki olaylar da bu oyunun bir provası niteliğinde... (Manisa ve Edirne’deki olaylarda polisin ihmaline hiç değinilmemiş. Polis zaten Erdoğan’ın da söylediği gibi “rejimin bekçisi”. Ağır silahların da neden istendiği belli oluyor. Halk yapılacaklara tepki göstereceği için bilmem kaç ili kontrol etmek güç istiyor) İddialara göre Türkiye'yi kafeslemeye çalışan örgütler büyük provokasyon için Şubat ayını seçti. Son yıllarda bir çok planı deşifre edilen Ergenekon'un açılımı dinamitlemek için halkı birbirine boğazlatmak niyetinde olduğu konuşuluyor. (Anlaşılacağı üzere şubat ayı, Akp tarafından açılım adı altında yapılacak ve oldukça tepki çekecek bir dizi değişime gebe. Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Halk söz konusu icraatlara tepki göstereceği için şimdiden ortam hazırlanmakta. Haberde boğazlatmak kelimesi kullanılmış. Bu gerçekten dehşet verici. Bir dizi açılım olacak ve belki de yapılacak olanlar o kadar tepki çekecek ki Akp’ye oy veren kesimin bile aklında soru işaretleri belirecek. Tabanın yapılanları sorgulamaması ve kendi otokontrolünü sağlaması için özellikle büyük provokasyona vurgu yapılıyor. Yani Akp tabanından birileri, “ulan acaba biz doğrumu yapıyoruz” diye bir soru bile sorsa büyük provokatör olacak ister istemez. Akp’ye muhalefet eden halkın çoğunluğu zaten çoktan Türkiye’yi kafeslemeye çalışanların etkisi altında, onlar zaten demokratik olan Türkiye’nin demokratik olmasını istemiyorlar.) Bu oyunda bilerek ya da bilmeyerek bazı siyasi partilerin de derin örgütlere hizmet edeceği ve halkın sokağa dökülmesine yardımcı olacakları ileri sürülüyor. (İnsanlar sokağa dökülemez eğer dökülürse coplanacak, gazlanacak, ergenekon’a destek verdi diye gözaltına alınacak yada Samanyolu’nun yönlendirmesiyle saf yandaş kesim tarafından terörist muamelesi görüp taşlanacak. Mükemmel bir milleti millete kırdırma planı… Akp dışındaki partilerin ve Akp’ye muhalefet yapan sivil toplum örgütlerinin demokratik hakları olan ve tepkilerini çağdaş bir biçimde göstermelerini sağlayacak yürüyüş düzenleme özgürlükleri de ellerinden alınmış oluyor. Yukarıda yazıldığı gibi zaten onlar derin, tü, kaka örgütlere hizmet ediyorlar..) Aydınların altını çizdiği bir nokta var. Sokaktan çözüm çıktığı vaki değildir diyen aydınlar, sokağa çıkın diyen hiç kimseye itibar etmeyin uyarısı yapıyorlar. (Bu aydınlar kim Allah aşkına, memleketi iki kadın göğsüne tercih eden cinsten mi? Cinsel azgınlıkları beni ilgilendirmez ama bugün modern dünyanın olmazsa olmazları sendikalaşma, işçi hakları, sosyal devlet anlayışının hep sokağa dökülen halklar tarafında var edildiğini bilmiyorlarsa, onlara da aydın denmez. Olsa olsa Aydın’ın bir kazası olurlar.) Aydınlar bu süreçte özellikle sivil toplum örgütlerine büyük iş düştüğünü söylüyor ve bu oyunu boşa çıkarmak için herkes elini taşın altına sokmalı diyorlar…
  14. Önceden… "... Cumhuriyet ilkesinin de zayıfladığı ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin, laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerine daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum…." Sonradan… Bu devlet, bu ay yıldızlı bayrak, bu Cumhuriyet bizim hepimizin. Önceden Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır. Sonradan Benim çiftçim, köylüm, Hatçem, Fatmam, demokrasinin önüne takoz koyanları, 'Milli egemenlik hakkı halkın olamaz' diyenleri 22 Temmuzda evvelallah tasfiye edecek. Önceden Ben değiştim, toplumsal uzlaşma gerekir, bazı konuları zamana bırakmalıyız Sonradan Dün neysem, bugün de oyum…Değişmedim, değişemem! Siyasete girerken farklı, siyasetten sonra farklı bir yaşam tarzı mı uygulayacağım. Yukarıdakilerin üstüne birde "Bizim ağzımızdan söz bir kere çıkar.” sözü verdik mi, yemede yanında yat. Tam anlamıyla "İçi peynirli bir çeşit tatarböreği." (bakınız google) Fakat yiğidin hakkını yiğide vermek lazım derler. Tayyip beyin ağzından Davos sözü bir kere çıktı ve bu sene Davos’a bir daha katılmadı. Gerçekten takdir ettim. Alkışlanacak hareketler arada geliyor da iş garip noktalara da gidiyor. Şimdi bizim Başbakanımız yalan söz konuşmaz, sözü ağzından bir kere çıkar, ondan sonra da aksini söylemez. Demek ki yukarıdaki sözleri Tayip bey ağzı ile söylemedi. Yoksa ağzı ile söylese kendisinin de belirttiği gibi söz ağızdan bir kere çıkardı ve tam tersini bir daha konuşmazdı. Şimdi Tayip bey kendi söylediği sözü yalanlayacak değil ya. “Söz ağızdan bir kere çıkıyor”…
  15. AB’ye uyum bahanesiyle sınır boylarında görev yapan TSK birlikleri kışlaya alınıyor, yerine İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak 50 bin kişilik, ağır silahlarla donatılmış yeni sivil birlik görevlendiriliyor Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınırdaki koruma-kollama görevinden alınacağını Yeniçağ gazetesi 24 Kasım 2008 tarihinde böyle duyurmuştu. Haber:Sümeyra YILMAZ Sınır güvenliği İçişleri Bakanlığı’na bağlı sivil personelden oluşan yeni bir teşkilata devredilecek. Meclis’te bekleyen Silah Yasası ile bu yeni sivil birlik, asker gibi ağır silahla donatılacak. Akşam’ın haberine göre, Türkiye’nin sınır güvenliği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) alınarak İçişleri Bakanlığı’na veriliyor. Böylece yıllardır asker tarafından yürütülen “sınır güvenliği” görevi, İçişleri Bakanlığı’na bağlı özel eğitimli sivil personelden oluşacak yeni bir teşkilata devredilecek. AB uyum kapsamında yapılacak yasa değişikliğinin ardından, asker, sınır güvenliğinden çekilecek ve yerine profesyonel personelden kurulu sivil kolluk gücü geçecek. Kademeli çekilme: Askerin ’sınır güvenliği’görevinden çekilmesi kademeli gerçekleşecek. 50 bin personelden oluşacak yeni sivil kolluk gücü, askerin kullandığı ağır harp silahları ile donatılacak. Polisten ayrı birim: Yeni düzenlemede, harp silahı ithal edebilecek MSB, TSK ve MİT’in dışındaki diğer kuruluşlar ’Genel Kolluk’ifadesiyle tanımlandı. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, yeni sınır koruma gücünün asker ve polisten farklı bir birim olacağını vurgulamıştı. Kolordu komutanlığı kalkacak: AB’ye uyum çerçevesindeki bu düzenlemeler kapsamında Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlayan askeri birlikler arasında en dikkat çekici konuma sahip Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı’nın kaldırılması gündeme geldi. Bu birlik, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan aldığı yetki devri ile halen İran-Irak ve Suriye sınırının bir bölümünü koruyor. Yeni sınır güvenliği teşkilatının kurulmasının ardından Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı da, görevini kademeli olarak devredecek. ‘Avrupalı polis ağır silah kullanmaz’ AB’nin TSK’yı etkisiz hale getirme emelleri çerçevesinde Türkiye’ye dayattığı ağır silahlı polis gücünün Avrupa ülkelerinin hiçbirinde olmadığı ortaya çıktı. Gazeteport’ta yer alan yazıda Avusturya Polis Teşkilatı Sözcüsü Haslinger’in şu sözleri Avrupa’daki uygulamayı gözler önüne seriyor: “Avrupa’nın hiçbir ülkesinde poliste ağır silah yoktur. Polis tabanca kullanır. Ağır silahlara sahip olan ordulardır. Bu tür ağır silahları ülke savunması yapıyor olmaları nedeniyle ordular kullanır. ” Güvel: İtirazımız dikkate alınmıyor Polise ağır silah alma yetkisi tanıyan “silah tasarısı” nda değişiklik yapılmamasını eleştiren CHP Adana Milletvekili ve Meclis İçişleri Komisyonu üyesi Hulusi Güvel, itirazlarının dikkate alınmadığını belirterek, “silah kaydı eskiden tek ana merkezden yapılıyordu. Şimdi bir silahın kullanımının kim tarafından yapıldığını bulmak daha zor olacak. Farklı çekincelerimiz de vardı, fakat dikkate alınmıyor” dedi. ‘Tasarıda çok eksik var’ Meclis İçişleri Alt Komisyonu, TSK’nın, “askeri silah ve malzemelerin ülkeye giriş çıkışlarının tek elden takip edilmesini zorlaştıracağı ve kontrolsüzlüğe yol açacağı” gerekçesiyle karşı çıktığı Silah Yasası maddesini değiştirmedi. Yeni Silah Kanunu Tasarısı’nı görüşen Komisyon, “Emniyet ve MİT’in harp silahı ithal yetkisini” düzenleyen hükmünü korudu. Değişiklik yapılmamasına itiraz eden ve tasarıda “polisin ağır silah alma yetkisi” dışında düzeltilmesi gereken birçok madde olduğunu belirten CHP Adana Milletvekili Hulusi Güvel, “Tasarıda birçok eksiklik var. İtirazlarımız dikkate alınmıyor” dedi. Haber:Sümeyra YILMAZ - Yeniçağ 09/01/2010 Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=29658 *Jandarmanın görev alanları daraltılıp polise devrediliyor… *Yazılan ve boş çıkan onca haberin ardından Genel Kurmay Başkanı savunma amacıyla bir açılama yapıyor, ortalık birbirine giriyor. Orduya resmen tü tü tü otur bakayım yerine şeklinde bir güzel azar çekiliyor… *Sınır güvenliğimizin başka, özel f tipi bir birim tarafından sağlanması tasarlanıyor… *Terörle mücadele adına emniyetin de içinde olacağı özel birimlerin oluşturulmasından bahsediliyor… *Polise ağır silah ithal etme olanağı tanınıp, orduya eşdeğer bir güç oluşturulmaya çalışılıyor.… Şimdi bu yukarda yazılanlardan ve daha gündemde olmayıp ilerde bunlara eklenecek ilginç yapılanmalardan sonra artık TSK ordu harici her şeye benzeyecek. Zaten temeli çok önceden atılmış, gücünü kanıtlamış bir ordumuz varken bunu dünyada eşi benzeri olmayan bir şeye benzetme çabası niye. İktidarın başka işi gücü mü yok. Eğer terörü bitirmeyi bu kadar kafasına koyduysa, bu güne kadar hiç yapmadığı icraatları yapmayı deneyebilir. Mesela, terör örgütünün dış bağlantılarına ve yuvalandığı ülkelere baskı uygulayabilir. Dış ülkelerde lobi faaliyetlerini güçlendirerek, miyadı dolduğu için Amerika tarafından bize paket edilip verilen apo dışındaki, şuan komşu ülkelerde cirit atan terörist başlarını yakalatabilir. Bugüne kadar gevrek gevrek yüzümüze sırıtan ve onlar terörist değil “özgürlük savaşçıları” diyen Avrupalı diplomat ve siyasetçilere one minutes modunda kahramanca bir çıkış yapabilir. Pkk nın dış ülkelerdeki kasalarını bloke etme girişiminde bulunabilir. Talabani’nin kedilerini Türkiye’ye getirtip adam gibi bir hayvan barınağına istifleyebilir. Amerika, İsrail, İngiltere’deki gibi caydırıcı bir terörle mücadele yasası çıkartabilir. Güney doğuda geçim sıkıntısı ve eğitimsizlik yüzünden kandırılarak dağa çıkartılan gençlere, 8 yıllık iktidarı boyunca aldığı, tüm cumhuriyet tarihine eş dış borcun bir kısmını ayırarak bir paket makarna, iki torba iaşeden daha kalıcı imkanlar kazandırabilir. Örnekler çoğaltılabilir. Şimdi asıl soru Avrupa’da bile olmayan bu sınır güvenliği ve silah uygulaması neden Türkiye’ye dayatılıyor yada dayatılıyormuş gibi gösteriliyor? Kurtuluş savaşında kademeli olarak ilerleyen ordumuz bugün niye kademeli olarak geri çekiliyor? Avrupa birliği direktiflerine göre 2014 yılına kadar bu maddeyi halletmemiz gerekiyormuş. Madde de, ülkedeki kullanılan silahları bilgisayar ortamına geçirip kolluk kuvvetlerine göre dağıtmamızdan ibaret. Yani kimin ne silahı kullanacağı konusunda bir yaptırım yok. Artık gerisini zaten siz çözersiniz… Saygılarımla,
  16. Bu ülkedeki her kişi, kurum ve kuruluşun kendini savunma ve ifade edebilme hakkı vardır. TSK’da bu hakkını kullanmış ve üzerine yöneltilen eleştirilere cevap vermiştir. Bu konuşmayı tehditkar bulanlar TSK hakkında durmaksızın hakaret düzeyinde yazılar yazan köşe yazarlarına ne diyecekler merak ediyorum. Bende bu ülkenin vatandaşıyım ve sivilim ama TSK’nın yaptığı açıklamayı bir tehdit olarak algılamıyorum nedense. Bizim güzel bir sözümüz var, yarası olan gocunur demişler. Bütün yandaş kalemşörler açılamanın arkasından harıl harıl TSK yine baskı yapıyor, siyasete karışıyor diye başladılar feryat figana. Bu ülkenin başbakanı vatandaşa küfür ediyor, partinin milletvekili polise küfür ediyor, belediye başkanı devlete küfür ediyor, nereden beslendiği ve yayın amacı belli olan, TSK hakkında yaptığı yalan haberler ayyuka çıkan gazeteler hergün orduya küfür ediyor, bunlar normal karşılanıyor da benim genel kurmay başkanımın söylediği, gittiğiniz yol yol değildir lafı ile bir kaşık suda fırtınalar kopartılıyor. Daha yeni Taraf gazetesi Arınç’a suikast masalı ile ilgili “açıklayamazsa Başbuğ gider” diye bir manşet attı. Bir gazete, daha ortada hiçbir dayanak, delil yokken NATO’nun ikinci büyük ordusunun genelkurmay başkanına gider çekiyor ve halen yayın hayatını hiç bir şey olmamış gibi sürdürebiliyor. Bu TSK’nın demokrasiye saygısı ile gerçek olabiliyor ve bu kadar özgürlük ortamında bile bölücü basın halen demokrasi, basın özgürlüğü kısıtlanıyor diye ortalığı ateşe veriyor. Demokrasiyi, özgürlükleri bu kadar ağzına sakız yapmış taraflar TSK’nın iki çift sözüne tahammül edemiyorsa ben onların demokrasi ve özgülük anlayışlarını başlarım yad etmeye iki manidar kelime ile. Yüzlerce yıllık köklü ve şanlı geçmişe sahip Türk Ordusu’nun, hangi amaca hizmet ettiği belli, bölücü yayın organlarından daha fazla konuşma ve kendini savunma hakkı vardır bu milletin gözünde, bunu unutmayın. Gittiğiniz yola ben bir şey demiyorum ama o yoldan dönüşünüz olacak mı orasını da artık siz düşünün. Saygılarımla...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.