yam_yam tarafından postalanan herşey
-
ATEİZME SORULAR
Senin "tatminkar" olarak nitelediğin özelliklere bir göz atalım * Doğurmadı-doğrulmadı... * Her şeyi biliyor-görüyor... * Her şeye gücü yetiyor... * Hem her yerde - Hem hiç bir yerde... * Zamanın dışında... vs.vs. Tatminkar dediğin bunlar mı? Sayısız peygamber göndermiş (Ne hikmetse hepsi arap yarımadasına) ama, hala insanların yarısından fazlası ona inanmıyor...
-
ATEİZME SORULAR
Bugün bilim, canlılığın oluşumu hakkında bir model sunmuştur. Evrenin oluşumu hakkında da... Zaman ilerledikçe, daha çok sorulara yanıtlar bulacaktır. O zamana kadar bilinenlerle yetineceğiz. Ben de sana şöyle bir kaç soru sorayım bakalım sen cevap verebilecek misin? Tanrının amacı nedir? Sadece insanlar ve insanların yaşaması gereken bir ortam sağlayıp, onları sınamaktan mı ibaret? Peki insanlar yaratılana kadar tanrı ne yaptı? Tüm bu evren, yalnızca insanlar için mi yaratıldı? O zaman neden insanın oluşması için milyarlarca yıl gerekti ? Sen tüm bu sorulara bir yanıt verebilir misin? Senin ateistlere sorduğun sorular için bilimin verebileceği bazı yanıtlar vardır. Ancak benim size sorduğum soruların bir yanıtını bulamazsın. Yani sizin işiniz daha zor. Kolay gelsin...
-
ATEİZME SORULAR
Bugün bilim, bunların bazılarına yanıtlar vermiş, bazılarının da yanıtlarını aramaktadır. Siz, dünyanın 6 günde yaratıldığını savunanlar; Dünyanın milyonlarca yılda oluştuğunu gözardı mı edeceksiniz. Ya da kendi inancınızla bağdaştırmak için 6 günü 6 evre olarak mı değerlendireceksiniz? 7 kat göğü, atmosfer tabakaları ile mi açıklamaya çalışacaksınız? Bilimin bazı sorulara yanıt verememiş olması sizin haklı olduğunuzu göstermez. Kaldı ki; yanıt verilenler, dini öğretilerin eski inanışlara dayandığını, ve tamamen yanlış olduğunu anlamamıza yetiyor. Bilimin cevap verdiği, ve dini inançlarla çelişen noktaları değerlendirmek yerine, bilimin cevap veremediği sorular karşısında "Bak, işte cevap veremediniz. Demek ki tanrı vardır." demeniz, kendinizi kandırmaktan başka bir şey değildir.
-
Kurani Kerim ve Cinler Alemi
Cinlerle Konuşmak (!!!!) Konuşmak : Bir dilin kelimeleriyle düşüncesini sözlü olarak anlatmak. (TDK) İnsan sesinin oluşabilmesi için öncelikle akciğerlerimizden belirli yoğunluktaki havanın ses tellerimize çarpıp bunları titretmesi gerekir.Ama bu, sesi duymamız için yeterli değildir. Bir kemanı gözünüzün önüne getirin; diyelim ki, parmağınızı kemanın tellerinden birine bastınız ve yayını çektiniz. Eğer, kemanın kasa dediğimiz ahşap kısmı yoksa, o teller dünyanın en iyi teli de olsa, kapı gıcırtısı gibi bir ses duyarsınız. Tellerden keman sesini duyabilmemizi, "tınlatıcı" (résonateur) denilen bu ahşap kısım sağlar. Tüm müzik aletlerinin birer tınlatıcısı vardır. Her müzik aleti, tınlatıcılarının yapılmış olduğu madde ve boyut farklılığına göre değişik sesler verir. İnsanda da iki tınlatıcı grup vardır. Bunlar ana tınlatıcılar ve yardımcı tınlatıcılardır. Ana tınlatıcılar, gırtlak, ağız boşluğu ve burun boşluğudur. Yardımcı tınlatıcılar ise, göğüs boşluğu, sırt ve kafatasıdır. Ancak, kısa bir süre önce aramızdan ayrılan ünlü Polonyalı tiyatro adamı Jerzy Grotowski, oyuncularıyla yaptığı uzun ve zorlu çalışmalardan sonra, mide boşluğu, karın ve dizlerin, yani neredeyse insan bedeninin tümünün bir tınlatıcı olabileceğini kanıtlamıştır. "İnsan Sesi"nin oluşumu hakkındaki bu kısa bigilerden sonra, cinlerle konuştuğunu iddia eden arkadaşa sormak isterim: Sesin oluşumu için gerekenler olmadan o sesler nasıl çıkmış olabilir? Bir cisimden oluşmayan cinler nasıl konuşabilir?
-
Telekom'da imzalar atıldı
YABANCI SAHİPLİKTE İZİN VERİLEN ORANLAR ÜLKE ORANI Çek Cumhuriyeti Sınır Yok Filipinler %40 Hindistan %49 Kanada %47 Kenya %40 Kore %49 Malezya %30 Meksika %49 Polonya %49 Türkiye Sınır Yok Kaynak: ITU, Trends in T Telekomünikasyon hizmeti stratejik değilse; Hemen hemen dünyanın tüm ciddi ülkeleri, telekomünikasyon sektöründe yabancı sermaye sahipliğine neden sınırlama getirmişlerdir? Yunan Telekom Şirketi OTE neden Türkiye’nin etrafındaki ülkelerin (Moldavya, Romanya, Gürcistan, Ermenistan,Ukranya) Telekom Şirketlerini satın almıştır? Bu gelişme üzerine MGK neden Türk Telekom’a komşu ülkelerin Telekom Şirketlerinin özelleştirme ihalelerine katılma tavsiyesinde bulunmuştur? Ve neden Türk Telekom Bulgaristan ve Arnavutluk Telekom ihalelerine katılmıştır Anayasa Mahkemesinin 1994/45 sayılı kararında; “Kalkınmayı hızlandırmak için, elbette, dış borçlanma, yabancı sermaye, yabancı ortaklıklardan yararlanmak gerekir; ancak, özelleştirme yoluyla giderek yabancıların nüfuzuna yol açılması ülke bağımsızlığı yönünden kabul edilemez. Bu gerçek, özelleştirme politikası uygulayan gelişmiş kimi ülkeleri bile önlem almak zorunda bırakmıştır" denilerek, ulusal varlıklarımızın yabancılaştırılması konusuna dikkat çekilmiştir. Mahkeme aynı kararında; "Telekomünikasyon ve elektrik gibi stratejik öneme sahip kamu hizmetlerinin yabancılaşması, ülke savunması, güvenliği ve bağımsızlığı yönünden sakıncalıdır" görüşüne yer vererek, Türk Telekom'un Stratejik olduğunu vurgulamaktadır. Türk Telekom’un Stratejik Önemi Yoktur Diyenler, Ya; “Muhaberesiz Muharebe Olmaz” sözünün ne anlama geldiğini bilmeyenlerdir. 20 milyon ailenin, her türlü bilgisinin; ilişkilerinin, Kamu kuruluşlarının telefon aramaların (kim kimi ne zaman vb) kontrol edilmesinin sonuçlarını değerlendiremeyenlerdir. Nato ve Tafics projelerinin, Silahlı Kuvvetlerin kullandığı, kiraladığı özel devrelerin güzergahlarının taşıdığı anlamı kavrayamayanlardır. E-posta iletişimlerinin, hangi web sitesinin kim tarafından ziyaret edildiğinin kontrol edilebildiğini dikkate almayanlardır. Bütün bu bilgilerin başka ülkeler adına veya kişisel santaj malzemesi olarak kullanılma ihtimalini düşünemeyenlerdir. Ya da; Bunları çok iyi bildikleri halde; bağımsızlık, ulusal çıkar, ulus devlet kavramlarına inanmayanlardır TÜRK TELEKOM’UN 21.500.000 Hatlık Santral Kapasitesine, 80.000 Ankesörlü Telefona, 19.500.000 Sabit Telefon, 250.000 TT Net, 750.000 ADSL, Yüzbinlerce, Kiralık Devre, F/R, Turpak, ISDN/PRI, ISDN/BA,NMT Müşterisine 850 İşyerine, 3000 Telekom Bayisine, 35 milyon km’yi bulan bakır kablo şebekesine, 100 bin km F/O kabloya, AVEA’nın %40 Hissesine, Sahip olduğunu,Belki biliyorsunuz Ama Türk Telekom’un Dış veya iç kredi kullanmayan, borcu bulunmayan, tamamen özkaynaklarıyla yetinen, Dünyadaki nadir Telekom operatörlerinden biri olduğunu, Hiç SSK ve Vergi borcu bulunmadığını, Son 5 yılda personel sayısında 15.000 azaltma gerçekleştirdiğini, Üstelik Bu Başarıya Partizanca yapılan atamalara, Yatırımların kısıtlanmasına, Hazine Müsteşarlığının, Rekabet Kurulu ve Telekomünikasyon Kurumu’nun engellemelerine, Kamu İhale Kanununun kısıtlamalarına, Yalnızca 1700 mühendisle hizmet vermesine, Finans, Pazarlama ve İşletme konusunda uzman eleman sayısının çok sınırlı olmasına, Politik Yönlendirmelere, Personelinin 10 yıldır, özelleştirme stresi altında hizmet vermesine, GSM firmaları ile Türk Telekom aleyhine yapılan-yaptırılan ara bağlantı anlaşmalarına, Gerek sahip oldukları, gerekse büyük reklam bütçeleri ile yönlendirdikleri medya kuruluşları aracılığı ile Türk Telekom aleyhine baskı unsuru oluşturan rakiplerine, Rağmen Ulaşmıştır. Özelleşmeyi Savunanlara Göre Türk Telekom’un Özelleşmesi; Fiyatların Düşmesine, Hizmet kalitesinin artmasına, Sektörün büyümesine ve sektördeki istihdamın artmasına, Devletin Vergi gelirlerinin artmasına, Yatırımların artmasına, Hepsinden önemlisi yabancı sermaye girişine, Neden olacaktır. Ama Bunların Tamamı, İyi Niyetli Birer Temenni Olmaktan Başka Bir Anlam İfade Etmemektedir Özelleşme Sonrası Ne Olacak ? Haberleşme altyapısı doğal tekel konumundadır. Doğal tekellerin temel özelliği ilk yatırım maliyetlerinin yüksek oluşudur. Doğal tekellerde bir bölgede birden fazla hizmet ağı kurmak ekonomik değildir. Dolayısıyla özelleştirmecilerin temel tezi olan rekabet ortamı yaratarak mal ve hizmet fiyatlarını ucuzlatmak fikri geçersizdir. Doğal tekellerde rekabet fikri, kurgusaldır.Sektörde gerçek anlamda rekabetin gerçekleşmesi mümkün değildir. Şu anda Telekom Fiyatları içerisinde en önemli kalem vergilerdir. Telekom Tarifelerinin %34’ünü (%18 KDV, %15 ÖİV, %1 Haberleşme Vergisi) vergiler oluşturmaktadır. Dolayısıyla Özelleşme Sonrası herhangi bir ucuzlama beklemek hayaldir. Türk Telekom’un Giderleri içinde büyük pay tutan ve fiilen zarar eden Uydu İşletmeciliği Türk Telekom’dan ayrıldığı için, Türk Telekom’un giderlerinde önemli azalma olacaktır. GSM işletmecileriyle yaşanan ara bağlantı sorunu tam çözülmese de 2004 yılında Türk Telekom Lehine iyileştirildiği için, 2005 ve sonrasında Türk Telekom’un gelirlerinde önemli bir artış gerçekleşecektir Türkiye’de Kurumlar Vergisi Oranı çok yüksek olduğu için, Telekom’u alan firma Kurumlar Vergisi ödememek için tüm yatırımlarını, gerekli teçhizatı yurtdışında vergi oranları düşük bir ülkede kuracağı bir şirket üzerinden alarak gerçekleştirecek, böylece kârını yurtdışına aktaracaktır. Bunun sonucunda; TC Devleti yıllarca Kurumlar vergisi tahsil edemeyecektir. Türk Telekom’a teçhizat satan yerli sanayii çökecek, kablo fabrikaları kapanacak,bu firmalarda çalışan binlerce işçi işsiz kalacaktır. 16.06.2005 tarih ve 5369 Sayılı Evrensel Hizmetin sağlanması hakkındaki Kanuna göre, bir yerde hizmet sunulması ekonomik değilse, bu yatırımların mali külfeti “Evrensel Hizmet Fonu”ndan karşılanacaktır. Türkiye’de tüm kırsal alan yatırım ve bakım hizmetleri ekonomik değildir. Türk Telekom’un ekonomik olmayan yörelere yaptığı bakım ve yatırım harcamaları yılda 500 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Kısacası Türk Telekom’a özelleştirme sonrası Fon’dan, yani kamu kaynaklarından yılda 500 milyon dolar kaynak aktarılacaktır. Onbinlerce Türk Telekom Çalışanı uzmanlık sahalarıyla ilgili olmayan kamu kurumlarına aktarılacak, çoğu bankamatik memur olarak görev yapacak, üreticiden tüketiciye dönüşecek, hazineye 1 milyar dolara yakın bir külfet yüklenecek, aktarıldıkları kuruluşların personelinden daha yüksek ücret alacaklarından aktarıldıkları kuruluşlardaki iş barışı bozulacaktır. Türk Telekom’da kalacak işçilerin önemli bir bölümü işten çıkarılacak,binlerce işçi işsiz kalacaktır. Oluşan Personel açığı, taşeronlaştırma yoluyla kapatılmaya çalışılacak; arıza ve bakım işlemleri işin uzmanı olmayan taşeronlar vasıtasıyla yapılacağından hizmet kalitesi düşecektir Kısacası, Telekom’un özelleştirilmesi ucuzluğu değil yoksulluk ve eşitsizliği arttıracaktır. Ayrıca devlet; Yılda 1 milyar dolar Kurumlar Vergisinden, 1 milyar dolar kâr payından mahrum kalacak, Fon aracılığı ile Türk Telekom’a yılda 500 milyar dolar kaynak aktaracak, Türk Telekom’dan diğer kamu kurumlarına aktarılacak personele de 1 milyar dolar ödeyecektir. Bir başka ifadeyle Türk Telekom’un özelleştirilmesi hazineye yılda 3.5 milyar dolar ek yük getirecektir. VE BÜYÜK SATIŞ Gazeteler Türk Telekom Özelleştirmesini, “Rekor Fiyat”, “Türkiye Zor Engeli Aştı”, “Özelleştirmede Rekor Büyüklük”, “En Büyük Özelleştirme” başlıkları ile verdiler. “Türk Telekom’un değeri 2 milyar doları geçmez”, “Türk Telekom değerini kaybetti” diye şartlanan kafalar için, Türk Telekom’un %55’i için verilen 6.5 milyar dolar “Rekor Fiyat” tır. Ya Gerçek Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Avea’nın Türk Telekom’un küçük bir iştiraki olduğunu belirterek, "İhaleden çekilenler, Avea’yı bahane ediyor" dedi.” 11.05.2005/Gazeteler Avea’daki %40 Türk Telekom payının değerinin, lisans bedelleri, yapılan yatırımlar ve Türk Telekom’un nakit aktarımı dikkate alındığında asgari 2 milyar dolar olduğu, bu payın da Ulaştırma Bakanı tarafından ihaleyi etkilemeyecek kadar önemsiz bir iştirak olarak tanımlandığı dikkate alındığında, Telekom’a verilen fiyatın değerinin çok altında olduğu ortaya çıkar. Türk Telekom ihalesinden 10 gün önce, 5 milyon aboneli, 500 milyon dolar kâr eden Pakistan Telekom’un %26’sının 2,6 milyar dolara satıldığı, yani tamamına 10 milyar dolar değer biçildiği dikkate alındığında, gerek abone sayısı gerekse kârı Pakistan Telekom’un 4 katı olan Türk Telekom’un toplam değerinin 40 milyar dolar %55’inin de 22 milyar dolar etmesi gerekir. Türk Telekom’u yeniden oluşturmaya çalışsanız; Yer altı Şebekeleri, Santralleri, Gayrimenkulleri, Yer altı kazı ruhsat bedelleri, kamulaştırma bedelleri, Abone edinim maliyeti, Personel eğitim gideri vb.. İle İlk tesis maliyetinin 200 milyar doları bile geçeceği ifade edilmektedir. İhale’den önce Başbakan Erdoğan’ın Saudi Oger'in sahibi, Hariri'nin varisi, Mahdum Hariri ile 'baş başa' sohbeti İtalyan TIM, AVEA'nın 'yönetim, ortaklık, hisse' meselesi çözülmezse 'ihaleye girmeyeceğini, Türkiye'den çekileceğini, Uluslararası tahkime gideceğini' ilan edip, tehdit etmesi, Bilahare Saudi Oger ile İtalyan TIM’in aynı konsorsiyumda yer almaları ve ihaleyi kazanmaları, İhaleden bir gün önce Telekomünikasyon Kurumu’nun Türk Telekom’a CDMA-WLL kullanımı için frekans tahsis etmesi, İhaleye Şaibe Düşüren Gelişmelerdir ÖZET OLARAK Türk Telekom’un Blok Satış Yöntemiyle Özelleştirilmesi Kamu çıkarına aykırıdır. Mali açıdan getirisi az, götürüsü fazladır. Çalışma barışını bozacaktır. İşsizliği artıracaktır, Kamu kaynaklarının yurtdışına aktarılmasına neden olacaktır. Milli Güvenliğimiz için tehlike oluşturma ihtimali çok güçlüdür. Ancak, Türk Telekom’un şu anki haliyle devamı da; Politik baskı ve yönlendirmeler, Riski göze almayan yönetim anlayışı, Yatırımların gerekli hızla yapılamaması, Ağır İşleyen Bürokratik Yapı, Gerekli yapısal değişimin gerçekleştirilememesi, Türk Telekom’a yabancı Yönetim Kurulu, Motivasyonunu kaybetmiş personeli, Nedeniyle, Blok Satış Kadar Sakıncalıdır. ÇÖZÜM Yönetim Kurulunda Çalışanların da temsil edilmesi, Unvan Yükselme ve Atamaların, tahsil, çalışma süresi, ölçülebilir başarı kriterleri gibi esaslara bağlandıktan sonra; Yönetimin özerkleştirilmesi, Ve Halka Arz Yöntemiyle Özelleştirme Başkent İktisatçılar Derneği
-
Telekom'da imzalar atıldı
Vergi Rekortmenleri 2004 yılı Kurumlar Vergisi rakamları tüm özelleştirme tezlerini çürütecek niteliktedir. 2004 Yılı Kurumlar Vergisi Rekortmeni son 5 yılda olduğu gibi yine Türk Telekom'dur. Ziraat Bankası 2. Vakıflar Bankası 3. sıradadır.İlk 20 içinde 10, İlk 100 içinde 24 kamu kuruluşu vardır. Kamu şirketleri sayıları çok az olmasına rağmen, Kurumlar Vergisinin %53’ünü ödemektedirler Özelleştirme’nin Amiral Gemisi Özelleştirme; IMF ve Dünya Bankası emriyle yürütülen, bir yoksullaştırma ve bağımlı kılma operasyonudur.Türkiye’nin bağımsızlığına karşı açılan bir savaştır. Deniz savaşlarında amiral gemisinin batması ile savaş biter. Amiral gemisi batan donanma savaşı kaybeder. Özelleştirme operasyonlarında da şu andaki hedef Amiral Gemisidir. Yani: TÜRK TELEKOM Türk Telekom’un Hikayesi Temmuz 1881’de İstanbul Soğukçeşme'deki Posta ve Telgraf Nezareti binasıyla Yeni Cami'deki postane arasında tek telli bir telefon çekildi. 23 Mayıs 1909’da İlk manuel telefon santralı, İstanbul Büyük Postane binasında 50 hatlık olarak tesis edildi. 6 Mayıs 1911’de İstanbul ve çevresinin telefon imtiyazı Herbert Lows Webb’e verildi. Webb, İstanbul Telefon Anonim Şirketi adıyla bir şirket kurdu. Hükümet, Birinci Dünya Savaşı başlayınca 14 Mart 1915’de şirkete el koydu. 28 Ağustos 1919’da şirket eski sahiplerine iade edildi. Aynı yıllarda İzmir’in telefon işletmesi yetkisi de bir Fransız şirkete verildi. Mâzide ve bilhassa Tanzimat Devri'nden sonra ecnebi sermayesi memlekette müstesna bir mevkiye mâlik oldu.Ve ilmî mânâsıyla denilebilir ki, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır.Artık her medenî devlet gibi, millet gibi yeni Türkiye de buna muvafakat edemez.Burasını esir ülkesi yaptırmayız" Diyen Atatürk’ün emriyle 9. Nisan 1936’da İstanbul Telefon Şirketi 24 Ocak 1938’de İzmir Telefon İşletmesi Bedelleri Ödenerek Devletleştirildi. Yani: Bugün yapılanın tam tersi yapıldı Ve O günden bu yana Türk Telekom; Mühendisinin, İşçisinin, Memurunun emeği ile atılım üzerine atılım yaptı. Ülkeyi dört baştan, önce kurşun, sonra bakır daha sonra da Fiber Kablolarla döşedi Çok yüksek bir Sayısallaşma oranına ulaştı, Kazancıyla uzaya uydular attı, onları işletti, Dünyanın 13. Büyük Sabit Telefon Operatörü olmayı başardı. Türk Telekom’un Özelleştirilmesini Savunanlar, Yalanlara Sığınıyorlar. Türk Telekom, sektörün Liberalleşmesine, dolayısıyla fiyatların düşmesine engel oluyor. Türk Telekom’da personel sayısı çok fazla, bu da fiyatlara yansıyor. Tüm dünyada telekom sektörü özelleştirilmiştir. Verilen Hizmet Stratejik değildir.Dolayısıyla Yabancılara satış doğaldır Türk Telekom’da personel sayısının fazla olduğu bir yalandır. BAZI ÜLKELERİN YASAL YÜKÜMLÜ İŞLETMECİLERİNİN VERİMLİLİK GÖSTERGELERİ ÜLKE PERSONEL SAYISI PERSONEL BAŞINA DÜŞEN HAT Almanya (Deutsche Telekom) 203,268 280 Fransa (France Telekom) 174,262 297 İngiltere (BT) 136,800 262 İspanya (Telefonica) 165,397 361 Macaristan (Matav) 15,377 250 Polanya (TPSA) 74,682 133 Yunanistan (OTE) 21,588 317 TÜRKİYE (Türk Telekom) 56,674 335 Kaynak: OECD Communications Outlook 2001, Türk Telekom 2005 Yani; Türk Telekom, İspanyol Telekom dışındaki ülkelerdeki telekom şirketlerine göre daha az personelle hizmet vermektedir. Üstelik, bu ülkelerin; Arazisi Türkiye Kadar Engebeli Değildir. Kırsal Yerleşim Sayısı Türkiye’nin çok altındadır. Terör Belasına muhatap olmadıklarından, devletleri Güvenlik Görevlisi İstihdam etme mükellefiyeti yüklememiştir Diğer Ülkelerde, Devletin Ana Operatörün Yönetiminde söz sahibi olmadığı, Sektörün Stratejik Olmadığı, Yabancı sermayeye satışın doğal olduğu, Yalandır. İŞTE GERÇEK : ÜLKE ADI ANA OPERATÖR STATÜSÜ ALMANYA Deutsche Telekom %43 devlet hissesi,kalan halka arz AVUSTRALYA Telstra %50,1 devlet hissesi AVUSTURYA Post und Telecom %74 devlet hisseli,stratejik ortak, telekom italya %26 hisseli BELÇİKA Belgacom %51 devlet hisseli,stratejik ortak: (amaritech, singapore telecom, tele denmark) %49 hisseli. ÇEK CUMHURİYETİ SPT Telecom %51 devlet hisseli,stratejik ortak:%27 DANİMARKA Tele Danmark Özel hisseli, Halka arz FİNLANDİYA Sonera Ltd. %53,1 devlet hisseli FRANSA France Telecom %61 devlet hisseli HOLLANDA KPN telef %43,25 devlet hisseli(+1 altın hisse), kalan halka arz İNGİLTERE British Telekom Özel hisseli, Tamamı Halka Arz, En Büyük Hisse %5 İRLANDA Telecom Eircom %1,1 devlet hisseli,stratejik ort:%21,%14 Telia, %63 halka arz İSPANYA Telefonica, Özel hisseli,(devletin altın hissesi var.). Tamamı Halka arz İSVEÇ Telia %70,6 devlet hisseli İSVİÇRE Swiscom %65,5 devlet hisseli İTALYA Telecom Italia %3,46 devlet hisseli(altın hisseli) İZLANDA Telecom Iceland %100 devlet hisseli JAPONYA NTT %33,3 devlet hisseli, Kalanı Halka Arz KORE Korea Telecom %58,9 devlet hisseli LÜKSEMBURG P&T Administretion Devlet hisseli MACARİSTAN Hungarian Telcom %1 devlet hisseli (altın hisse. Starejik ortak: deutsche telecom) NORVEÇ Telenor %79 devlet hisseli POLANYA TPSA %35 devlet hisseli, stratejik ortak: france telecom PORTEKİZ Telecom Portugual %10 devlet hisseli, Kalan halka arz YENİ ZELANDA Telecom New Zealand Özel hisseli,%1 altın hisse devlete ait. YUNANİSTAN OTE %51 devlet hisseli, Kalan halka arz Kaynak: OECD, Communications Outlook 2001 Bir Amerikan telekom şirketi olan Voice Stream'i, Alman Telekom Şirketi ele geçirmek istedi ve 24 milyar dolar teklif etti. Ancak; Globalleşmenin babası ABD Hükümeti bu satışa karşı çıktı! Çünkü yasalara göre bir ABD Telekom Şirketi'nin yabancılara satışı yasaktı! Fakir ülkelere globalleşme adı altında özelleştirmeyi dayatan Amerika'da yasa aynen şöyle diyor: “Hiçbir yabancı hükümete veya temsilcisine ABD’de telekom işletme ruhsatı verilemez".
-
Telekom'da imzalar atıldı
1980’lerde sözlüklerimize yeni ve büyüleyici bir kelime girdi : ÖZELLEŞTİRME Özelleştirme Sayesinde : * Mülkiyet halka yayılacak, * Zarar eden kuruluşlar kâr etmeye başlayacak, * Halk, ekonomiye doğrudan doğruya katılacak, * Ekonomiye canlılık gelecek, * Sanayileşme hızlanacak, * KİT’ler artık devlete yük olmaktan çıkacak, * İstihdam artacak, * Devletin Vergi Gelirleri artacak, * Yolsuzluklar azalacaktı En fazla memur istihdam eden, Ekonomide kamunun ağırlığının en yüksek olduğu, Hatta dünyanın nadir sosyalist ülkelerinden biri olduğumuza, İnandırıldığımız için, hepimiz; o büyülü kelimenin etkisi altında kaldık. Ne demişlerdi? Türkiye en fazla memur istihdam eden ülkedir. Yalan.. İşte Gerçek: Türkiye'de, 30 kişiden biri memur. ABD'de ise her 13 kişiden biri. Memurların nüfusa oranı ülkemizde ancak 3.34 iken, ABD'de bu oran yüzde 7.46. Finlandiya'da her 10 kişiden biri, Kanada'da 12, Almanya ve Hollanda'da 19, İspanya ve İtalya'da ise 25 kişiden biri memur Ne demişlerdi? Türkiye Kamunun ekonomide en fazla pay sahibi olduğu ülkedir. Yalan.. İşte Gerçek; Ekonomik hayat içinde devletin payı, Amerika’da %32.3, Almanya’da %49, Avustralya’da %51.7, Belçika’da %54.3, Fransa’da %54.25, Hollanda’da %49.9, İngiltere’de %41, İspanya’da %42.2, İsveç’de %62.3, İsviçre’de %48.8, İtalya’da %50.2, Japonya’da %35, Kanada’da %42.3, Norveç’de %43.6, Türkiye ‘de ise %26.6. Kaynak: 1)İMF, Economic Outlook, June 1998. 2)OECD, Analytical Databank, Özelleştirme Yalanı-Talanı 25 yıllık özelleştirme macerası, umduklarımızın hiçbirini vermedi bize, 25 yıllık bu süreçte; Özelleştirme kamu malının yağması olarak gerçekleşti. Sonuçları da, ekonomik krizler, yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk oldu Özelleştirme İdaresi 1986-2004 arasında ; 167 Kamu Kuruluşunu özelleştirdi, 4.485.979.987 YTL’si Özelleştirme geliri olmak üzere 5.607.493.989 YTL gelir elde ederken, 7.852.187.789 YTL gideri oldu, aradaki farkı da borçlanarak kapattı. Bazı İlginç Örnekler : Afşin-Elbistan Termik Santrali Afşin-Elbistan termik santrali 1994’de ERG-VERBURD Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.’ye satıldı. Bakanlar kurulu kararından önce fiyat teklifi veren, görüşmelere katılan Erg-Verburd şirketinin aslında varolmadığı daha sonra anlaşıldı. Kararın alındığı tarihte şirket henüz kurulmamıştı. Karardan 19 gün sonra kuruldu. Bu usulsüzlüğün arkasındaki iddialar basına ve kamuoyuna hiç yansımadı. Hani Özelleştirince yolsuzluklar ortadan kalkacaktı? Antalya Limanı Antalya Limanı 1995’de işadamı Süha Süren’e devredildi. Süren’e yapacağı ödemeler için de Sümerbank’tan kredi verildi. Süren kredileri hiç ödemedi. 4 yıl sonra Sümerbank satıldı. Borçları nedeniyle Antalya Limanı, bankanın yeni sahibi Hayyam Garipoğlu’na geçti. Sümerbank’a el konulunca liman da devlete geri döndü. Cebinden hiçbir ödeme yapmayan Süren, 4 yılda limandan 50 milyon dolar kazandı. Limanı özelleştiren devlet ise satış parası bir yana bu gelirden de oldu. Hani Özelleştirme kamuya gelir sağlayacaktı? Et ve Balık Kurumu 1995 yılında, Et Balık Kurumu’nun Ankara kombinası satışa çıkarıldı. Tesisin en cazip yanı Yenimahalle semtine yakın 100 dönümlük arsasıydı. Tesis ve 100 dönüm arsası Gimat adlı bir kooperatife çalıştırma şartıyla 22.3 milyon dolara satıldı. Satış gerçekleşir gerçekleşmez kooperatifi dağıtan işadamları anonim şirket kurdular ve kombinanın arsasının 50 dönümünü 126 milyon dolara Migros’a devrettiler. Arsaya Balkanlar’ın en büyük alışveriş merkezi kuruldu. Arsanın kalan 50 dönümlük bölümü de bir Alman şirketine 100 milyon dolara devredildi. Hani Özelleştirme toplumsal yarar sağlayacaktı? POAŞ Türkiye’nin en büyük petrol dağıtımcısı POAŞ’ın yüzde 51’lik hissesi 1 milyar 260 milyon dolara İş Bankası ile Doğan Holding ortaklığına satıldı. Satış bedelinin 500 milyon doları peşin ödendi. Kalan 760 milyon dolar, devlet bankalarından POAŞ gelirleri garanti gösterilerek alınan kredi ile ödendi. Bu satış sonrası devletin elinde kalan son bölüm hisseler de, özelleştirme yasasına aykırı olarak ihalesiz olarak İş-Doğan ortaklığına satıldı. Hani Özelleştirmede siyasi kayırmacılık engellenecekti? ORÜS İşletmeleri Ormancılığın ve orman sanayinin gelişimine katkıda bulunmak amacıyla kurulan ORÜS İşletmeleri, arsa bedellerinin onda biri fiyatlarla özelleştirildi. Örneğin, 210 dekar arazi üzerine kurulu ORÜS Vezirköprü işletmesi 21 milyar liraya satıldı. Birkaç gün sonra da ihaleyi alan şirket Vezirköprü İşletmesi’ni 364 milyar liraya sattı. ORÜS’e ait işletmelerin tamamına yakını arsaları satıldıktan sonra kapatıldı. Hani Özelleştirme üretimi artıracaktı? Özelleştirildiği 2002 yılına kadar Türkiye’nin en fazla Kurumlar Vergisi ödeyen 10 firması arasında yer alan 2001 yılında en çok kurumlar vergisi ödeyen mükellefler arasında 6. sırada yer alan Petrol Ofisi özelleştikten sonra hiç kurumlar vergisi ödemedi. Hani özelleştirme devletin vergi gelirlerini artıracaktı? 1995 yılında özelleştirilen 31 SEK işletmesinden 7 tanesi, özelleştirme sonrası üretim faaliyetlerini durdurdu. 31 işletme bazında, özelleştirme sonrası personel sayısında %10 oranında azalma olurken, çiğ süt alımında da %6,1 oranında düşüş gerçekleşti. 3 yıl üretim şartı ile 1996 yılında özelleştirilen 7 Sümer Holding işletmesinde ise, özelleştirme sonrası personel sayısı %35, iplik üretimi %22, dokuma üretimi ise %77 oranlarında azaldı. 1996 yılında blok satış yöntemiyle özelleştirilen ÇİNKUR (Çinko Kurşun Metal Sanayi A.Ş.)’da 1995 yılında 154 milyar lira olan şirket zararı, 1998 yılında 1 trilyon 769 milyar liraya ulaştı ve şirket faaliyetlerine Kasım/1999 tarihinde son verdi. Hani Özelleştirme, İstihdamı ve Verimi artıracaktı? Türk Devleti’ne sanayi işletmelerini elden çıkarmasını öneren IMF ve Dünya Bankası, bu kuruluşların çoğunu Batılı Devletlerin kamu sermayeli firmalarının almasına sessiz kalmıştır. EBK, SEK ve TZDK özelleştirilene kadar tarım ve hayvancılıkta kendine yeten bir ülke olan Türkiye, et ürünleri ithalatçısına dönüşmüştür. Hani Devletin İşletmecilik yapması doğru değildi? Kısacası , 1986’dan bu yana Cumhuriyetin Kazanımları olan 167 Kamu Kuruluşu elden çıkarılmasına karşın, özelleştirme gelirleri, özelleştirme giderlerini bile karşılamamış, İstihdam ve üretim azalmış, yolsuzluklar ve siyasi kayırmacılık artmış, devlet vergi kayıplarına uğramış, devlet;özelleştirdiği pek çok bankayı ve sanayi tesisini içi boşaltıldıktan sonra geri almak zorunda kalmıştır. Hedef Stratejik Kuruluşlar 15 yıllık özelleştirme macerasının sonucu hüsran olmasına, KİT’lerin çok büyük bir bölümü özelleştirilmesine rağmen, kimsenin özelleşme sevdasından vazgeçmek gibi bir niyeti yoktur. Elde kala kala, çoğu tekel konumunda olan, çok kârlı, verimli ve stratejik kamu kuruluşları kalmıştır: THY, Tüpraş, Türk Telekom, Ereğli D.Ç, Ziraat Bankası, Halkbank vb.
-
inanani delirten sorular
Her lafıma atlamaktan vazgeç.. Neyi ne şekilde görmek istersen görebilirsin.. Senin "alelade" düşüncelerinle uzun zamandır ilgilenmiyorum...
-
ALLAH YOKTUR!
Arkadaşlar; isteyen istediği tanrıya inanır. Buna bir dediğimiz yok. Tanrının varlığını yokluğunu tartışabiliriz. Bu ayrı bir konu. Ancak "Tanrı vardır. Hadi bana olmadığını kanıtla" demek de ne demek? "Tanrının olmadığını kanıtlayamıyorsan, demek ki tanrı vardır" mı demeleyiz. O zaman "Bana tanrının ayakkabı kullanmadığını ispatlayın. İspatlayamıyorsanız demek ki tanrı ayakkabı kullanıyor" Peah...
-
inanani delirten sorular
Türkçe'ye çevrilmiş Kur'an vardır, ama "sek" okunması tavsiye edilmez. Muhakkak yanında bir zat-ı muhteremin tefsirini okumak gerekir.
-
ALLAH YOKTUR!
Haydaaaaaa. Bu da nereden çıktı yahu ? Kanıt göstermesi gereken taraf sizlersiniz. Bunu daha öğrenemedin mi? "Tanrı vardır. Hadi bana olmadığını kanıtla.." demek saçmalamanın da ötesinde bir olaydır. Bir şeyin varolduğunu iddia ediyorsan eğer, onu kanıtlayacak olan sensin.
-
islama göre türk
İçki içmeyi, zinayı vs. yasaklamış, köle-cariye edinmeyi yasaklamamıştır...
-
islama göre türk
Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, köle ve cariye satın almak serbesttir....
-
ALLAH YOKTUR!
Şu teistlerin hayal güçleri takdire şayan doğrusu. "Ruhun istekleri beyin vasıtasıyla organlara iletilir" miş. Peki hayvanlarda, beyin kimin isteklerini organlara iletiyor ? Karar verme yeteneği sadece insanlarda mı vardır? Hayvanların beyinleri madde değil mi? Yoksa onlarda da mı ruh var ? Hayvanlardan tek farkımız, beyinsel işlevler açısından daha komplike olmamız. Hayvanlar da kızar, hayvanlar da sever, hayvanlar da karar verir. Hayvanların da sorumlulukları vardır. Tüm bunları yine beyinleri yapar. Gelgelelim "onlarda ruh yok, biz de var". Nerden belli ? Kitapta yazıyor... Tekrar ediyorum... Ruha yüklediğiniz tüm işlevlerin, bugün beyin tarafından gerçekleştirildiği biliniyor. Varlığına dair en ufak bir delil yok. Ruh, sizin diğer mitsel inanışlarınızın bir parçasıdır.
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
Ali, 10 cümlenin 9 unda yalan söylüyorsa, Ali'yi kaale almayacağız. Durum bundan ibarettir. Siz Ali'nin yalan söylemediğini iddia ediyordunuz, ben ise sahtekar olduğunu. "Göster" dediniz, gösterdim. Ali bahsi kapanmıştır. Fikirleri tartışmaya devam....
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
H.Y'nın konularını bilimsel gerçekler gibi göstermenize karşılık, bu adamın yanlışlarını sadece küçük bir bölümünü buraya aktardım. Siz zaten bunları biliyordunuz, ancak bu forumu ziyaret eden, ve bunları bilmeyenler için önemliydi. Bir daha bana H.Y. ismi ile gelmeyin...
-
AKLIMIZA TAKILAN NOKTALAR
Ne mantığı yahu? Hangi mantıktan bahsediyorsun sen ? Bu bir mantık değildir. Dinin olduğu yerde mantık olmaz. Körü körüne inanç vardır.Saçma sapan konuşmayın...
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
Umarım artık H.Y. konusu kapanmıştır.
-
ALLAH YOKTUR!
Kralx; sen ne dediğini bilmiyorsun. Bir taraftan ruhun, beyinle bağlantılı olduğunu ve beyin hastalıklarının ruhu etkilediğini söylüyorsun, diğer taraftan ruhun müstakil olduğunu ve beden öldükten sonra varlığını devam ettirdiğinden bahsediyorsun. Madem beyin ile ruh bağlantılı, beyin olmadan ruh nasıl olabilir? Ya da ölümden sonra ruh, düşünmeden ve algıdan yoksun mu olacak? Bu yazdıklarının tutarlı tek tarafı yok. Bence yazdıklarını tekrar bir gözden geçir...
-
ALLAH YOKTUR!
Peki alzheimer, ya da parkinson gibi beyinsel hastalıklara yakalananların, davranış bozuklukları için ne diyeceksin kralx.
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
Çok erken yazmışsın kralx... Halbuki devam ediyordum.. HY'nin "Evrimcilerin İtirafları" isimli kitabından bir alıntı: 10. Alıntı: QUOTE(HY @ Evrimcilerin İtirafları, s. 17) Francis Darwin (Charles Darwin'in oğlu) Babamın kafası kesinlikle bilimsel değildi ve bilgisini genel kanunlar altında genelleştirmeyi denemedi. Ancak onun yaptığı karşısına çıkan hemen hemen herşey için bir teori üretmekti. Onun bilgisinin bana birşey kazandırdırdığını üşünmüyorum.22 22 Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, New York:D. Appleton and Company, 1888, s. 19 AÇIKLAMA: Şimdi ilk olarak bu alıntının kitapta geçtiği bölüme bakalım: QUOTE(Francis Darwin @ The Life and Letters of Charles Darwin, New York, D. Appleton & Co., 1905, s. 19) "My father's mind was not scientific, and he did not try to generalize his knowledge under general laws; yet he formed a theory for almost everything which occurred. I do not think I gained much from him intellectually; but his example ought to have been of much moral service to all his children. One of his golden rules (a hard one to follow) was, 'Never become the friend of any one whom you cannot respect.'" Burda dikkat ederseniz yazının tırnak işaretleri içinde olduğunu görürsünüz. Kitapta burdan önceki sayfalara göz attığınızda önceki 5-10 sayfa boyunca tırnak işaretleriyle ayrılmış pek çok kısa bölüm görürsünüz. Bu bölümlerde bir kişi "My father" yani "Babam" diyerek birini anlatır. Yine bu bölümlerde insanların o kişiye "Doctor Darwin" yani "Doktor Darwin" dediğini görüyoruz. Bu bölümler nerde başlıyor diye biraz geri gittiğimizde 11. sayfada şöyle bir bölümle karşılaşıyoruz: QUOTE(Francis Darwin @ The Life and Letters of Charles Darwin, New York, D. Appleton & Co., 1905, s. 11) What follows was added by Charles Darwin to his autobiographical 'Recollections,' and was written about 1877 or 1878. "I may here add a few pages about my father, who was in many ways a remarkable man." Burdan da anlaşılabileceği gibi 11. sayfadaki o bölümden itibaren Charles Darwin'in kendi otobiyografisi için (1877 veya 1878 yılında) babası "Doctor" Robert Waring Darwin (1786'da Leiden Üniversitesinden Tıp Doktoru ünvanı almıştır) için yazdıkları koyulmuş. Zaten "The Life and Letters of Charles Darwin" kitabının ilk bölümü "The Darwin Family" yani "Darwin Ailesi" başlıklıdır ve bu bölümde Darwin Ailesinin fertleri tanıtılır. HY'nin kitabında geçen bölüm de Charles Darwin'in babası Robert Waring Darwin ile ilgili yazdıklarıdır. Görüldüğü gibi yine HY insanların gözünde Charles Darwin'in değerini düşürmek için aslında onun için söylenmemiş bir sözü sanki onun için söylenmiş gibi göstermeye çalışıyor. Yine insanları yanlış yönlendiriyor Kralx, önce oku sonra yorum yap. Bir insan hem "yaratılışçı" hem de "evrimci" nasıl olabilir. Fleischmann evrim teorisini savunmuyor, bilakis eleştiriyor. Ama H.Y. adamı evrimci gibi gösterip, olaya itiraf süsü katıyor. Hala anlayamadın mı?
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
Sonuncuda birşey unutmuşum onu da buraya ekliyorum: 5. Alıntıdaki cümlelerin aşağı yukarı karşılıklarını İngilizce olarak da buldum ama son cümle olan "Bana göre teori ayakta bile duramamaktadır" cümlesini yabancı yaratılışçılarda göremedim. Heralde o kadar şey yazdık sonuna bir de ben ekliyim şöyle kısa bir cümle diyerek böyle bir bomba patlatmış. 6. Alıntı: QUOTE(HY) Prof. Cemal Yıldırım (Yerli evrim savunucularından, felsefe profesörü): Hiçbir bilim adamı (Darwinist ya da neo-Darwinist olsun) evrim kuramının ispat edildiği düşüncesini ileri süremez.40 Doğrudur, evrim kuramı ispat edilememiştir.41 40. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, Bilgi Yayınevi, Ocak 1989, s.56-57 41. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s.134 AÇIKLAMA: Belki de yaptığı yanlışlıklar içinde ortaya çıkarması en kolay olanı budur. Çünkü hem bir Türk bilim adamının yazısını çarpıtıyor hem de o yazının geçtiği kitaba internet üzerinden bedava ulaşmak mümkün. Şimdi Evrim Kuramı ve Bağnazlık kitabında bu cümlelerin geçtikleri yerlere bakalım: Evrim kuramını 'ispatsız kaldığı' gerekçesiyle bilim dışı saymak ne denli yanlışsa, tartışılmaz "bilimsel bir yasa" saymak da o denli yanlıştır. Hiçbir bilim adamı (Darwinci ya da yeni-Darwinci olsun) evrim kuramının ispat edildiği düşüncesini ileri süremez. Ne var ki, evrim kuramının sağlam olgusal verilere dayandığı gerçeği de yansız ve nesnel düşünen hiç kimsenin gözünden kaçmayacak kadar açıktır. (http://www.1001kitap.com/Bilim/Cemal_Yildirim/evrim_kurami/'>http://www.1001kitap.com/Bilim/Cemal_Yildirim/evrim_kurami/) Bir kez bir olgu olarak evrimsel değişme çeşitli yollardan gözlenebilmektedir. Öyle olmasa bile, fosil ve canlı organizmaların gözlemsel özelliklerinde çıkarsanabilir bir olaydır, evrim. Sonra evrim düşüncesi bir hipotezden ileri bir kuram kimliği kazanmıştır; gözlem ve deney ürünü sayısız verilerle yoklanmış, doğrulanmış bir kuram! Yaratılışçılar bu sonuç karşısında kalınca ağız değiştirmekte, kuramın ispat edilmediğini ileri sürmektedirler. Doğrudur, evrim kuramı ispat edilmemiştir. Ama bilimde hiçbir kuramın ispatı verilmez, verilemez! İspat, mantık ve matematik çalışmalarına özgü bir 'doğrulama' türüdür; bir savı bilimde olduğu gibi olgulara giderek yoklamayı değil, doğruluğu varsayılan kimi ilkelerden mantıksal çıkarsamayla doğrulamayı gerektirir. Evrim kuramı, fizik, astronomi, kimya gibi bilim dallarındaki herhangi bir kuram gibi birtakım olgusal veri ve ilişkilere açıklama sağladığı, çok sayıda güvenilir kanıtlara dayandığı için ayakta durmaktadır; yoksa belli bir inanca dayandığı için değil! (http://www.1001kitap.com/Bilim/Cemal_Yildirim/evrim_kurami/) Görüldüğü gibi, biribiriyle anlam bütünlüğünde olan cümlelerin arasından kafasına göre bir cümleyi seçiyor ve o cümleyi bütün yazı içinde taşımadığı bir anlam taşıyormuş gibi gösteriyor. Yukardaki yazıları okuyan herhangi biri o cümlelerin aslında tek başına okunduğundaki gibi bir anlam taşımadıklarını rahatça anlayabilir. İşte HY'nin yaptığı yanlışlık o cümleleri anlam bütünlüğü içinde bulunduğu cümlelerin içinden cımbızla çeker gibi almak ve insanları yanlış yöne sevk etmek için kullanmaktır. Cemal Yıldırım burda Evrim Teorisinin ispat edilmemiş olmasının normal olduğunu, ispatın ne olduğunu ve Evrim Teorisinin neden sapa sağlam ayakta olduğunu güzelce anlatıyor. Sanırım daha fazla açıklamaya gerek yoktur. Şimdi yeni bir sayfaya geçiyorum. -http://www.evrimcilerinitiraflari.com/05.htm- adresinde "Evrimcilerin, Teoriyi İdeolojik Olarak Savunduklarına Dair İtirafları" başlıklı sayfadaki alıntılara bakıyorum: 7. Alıntı: QUOTE(HY) Prof. Cemal Yıldırım: Darwinizm doğal seleksiyon tezini yoklanması gereksiz, doğruluğu apaçık bir ilke saydığı ölçüde bilimsel bir kuram olmaktan uzaklaşmakta, ideolojik bir öğreti kimliği kazanmaktadır.55 55. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, Bilgi Yayınevi, Ocak 1989, s. 51 AÇIKLAMA: Şimdi bu cümlenin kitapta geçtiği yere bakalım: Darwincilik doğal seleksiyon tezini yoklanması gereksiz, doğruluğu apaçık bir ilke saydığı ölçüde bilimsel bir kuram olmaktan uzaklaşmakta, ideolojik bir öğreti kimliği kazanmaktadır. Ancak hemen belirtmeli ki, bu öğretisel eğilim geçmişte kalmış bir olaydır. Bugünkü anlamıyla "Darwincilik" bilimsel evrim kuramıyla özdeştir. Görüldüğü gibi bir sonraki cümleyi almayıp sadece o cümleyi alarak insanları yanlış yönlendirmeye çalışıyor. Aslında o kadar bariz ki yorum yapmaya bile gerek yok. Sadece kitapta geçen bölümü vermek bile yeterli diye düşünüyorum. -http://www.evrimcilerinitiraflari.com/08.htm- adresinde "Evrimcilerin Möleküler Evrimin Çıkmazı ile İlgili İtirafları" başlıklı sayfadaki alıntılara bakalım: 8. Alıntı: QUOTE(HY) Miller Deneyinin Geçersizliği İle İlgili İtiraflar Dr. Leslie Orgel: Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır.7 7 Leslie E. Orgel, "The Origin of Life on Earth", Scientific American, cilt 271, Ekim 1994, s. 78 9. Alıntı: QUOTE(HY) RNA Dünyası Tezinin İmkansızlığı İle İlgili İtirafları Dr. Leslie Orgel: Bu senaryonun oluşabilmesi için, ilkel dünyadaki RNA'nın bugün mevcut olmayan iki özelliğinin olmuş olması gerekmektedir: Proteinlerin yardımı olmaksızın kendini kopyalayabilme özelliği ve protein sentezinin her aşamasını gerçekleştirebilme özelliği.140 140. Leslie E. Orgel, "The Origin of Life on the Earth", Scientific American, Ekim 1994, c. 271, s. 78 AÇIKLAMA: Şimdi ilk olarak bu cümlelerin orijinal makalede nasıl geçtiğine bir bakalım: QUOTE(Leslie E. Orgel @ "The Origin of Life on Earth", Scientific American, vol. 271, October 1994) I.t is extremely improbable that proteins and nucleic acids, both of which are structurally complex, arose spontaneously in the same place at the same time. Yet i.t also seems impossible to have one without the other. And so, at first glance, one might have to conclude that life could never, in fact, have originated by chemical means. İlk cümlenin çevirinsinde bir sorun yok ama ikinci cümlede geçen "at first glance" sözü nedense HY tarafından pek kale alınmamış. "at first glance" ilk bakışta anlamına gelir. Yani aslında ikinci cümlenin karşılığı şöyle olmalı: "Dolayısıyla ilk bakışta insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır." Burdaki "ilk bakışta" sözünü görünce insanın aklına o cümledeki şeyin aslında doğru olmadığını makalenin devaımda anlatacağı geliyor. Acaba öyle mi? Makale şöyle devam ediyor: QUOTE(Leslie E. Orgel @ "The Origin of Life on Earth", Scientific American, vol. 271, October 1994) In the late 1960s Carl R. Woese of the University of Illinois, Francis Crick, then at the Medical Research Council in England, and I (working at the Salk Institute for Biological Studies in San Diego) independently suggested a way out of this difficulty. We proposed that RNA might well have come first and established what is now called the RNA world - a world in which RNA catalyzed all the reactions necessary for a precursor of life's last common ancestor to survive and replicate. We also posited that RNA could subsequently have developed the ability to link amino acids together into proteins. This scenario could have occurred, we noted, if prebiotic RNA had two properties not evident today: a capacity to replicate without the help of proteins and an ability to catalyze every step of protein synthesis. There were a few reasons why we favored RNA over DNA as the originator of the genetic system, even though DNA is now the main repository of hereditary information. One consideration was that the ribonucleotides in RNA are more readily synthesized than are the deoxyribonucleotides in DNA. Moreover, i.t was easy to envision ways that DNA could evolve from RNA and then, being more stable, take over RNA's role as the guardian of heredity. We suspected that RNA came before proteins in part because we had difficulty composing any scenario in which proteins could replicate in the absence of nucleic acids. During the past 10 years, a fair amount of evidence has lent credence to the idea that the hypothetical RNA world did exist and lead to the advent of life based on DNA, RNA and protein. Notably, in 1983 Thomas R. Cech of the University of Colorado at Boulder and, independently, Sidney Altman of Yale University discovered the first known ribozymes, enzymes made of RNA. Until then, proteins were thought to carry out all catalytic reactions in contemporary organisms. Indeed, the term "enzyme" is usually reserved for proteins. The first ribozymes identified could do little more than cut and join preexisting RNA. Nevertheless, the fact that they behaved like enzymes added weight to the notion that ancient RNA might also have been catalytic. Leslie E. Orgel'in burda yazdıklarıyla ilgili kısaca birkaç noktaya değineyim: - Bu yazıda ilk olarak RNA'nın kendiliğinden oluşmuş olabileceği ve amino asitleri birleştirerek proteinlerin oluşumuna sebep olabileceği anlatılıyor. Ayrıca 1983'te birbirinden bağımsız olarak iki araştırmacının bilinen ilk ribozom ve enzimlerin RNA'lardan oluştuğunu keşfettiğini söylüyor. - Burda bahsi geçen RNA'nın mesajın başındaki "9. Alıntı"da dediği gibi şimdiki RNA'dan farklı özelliklere sahip olduğunu ama son 10 yıldaki araştırmalarda böyle bir RNA'nın var olduğuna dair hatrı sayılır miktarda kanıt elde edildiğini söylüyor. Yani Leslie E. Orgel "RNA Dünyası Hipotezi"ni (RNA World hypothesis) savunuyor. Yani ilk olarak RNA'nın kendiliğinden oluşmuş olabileceğini ve protein, ribozom, enzimler gibi şeylerin RNA sayesinde oluşabileceğini ve yaşamın bu şekilde kendiliğinden oluşabileceğini savunuyor. SONUÇ: 1. Leslie E. Orgel ilk alıntıda Miller-Urey deneyinin geçersizliğiyle ilgili hiçbir şey söylemiyor. Proteinlerin, RNA ve DNA'nın aynı anda aynı yerde kendiliğin oluşmasının neredeyse imkansız olduğunu söylüyor. Ama Miller-Urey deneyi o zamanki ilkel atmosfer tahminlerine göre DNA ve RNA'nın yapı taşları olan nükleik asitlerin kendiliğinden oluşabileceğini göstermiştir. Leslie E. Orgel de zaten buna karşı çıkmıyor. Ama HY öyle olmasını istiyor heralde. 2. 1953 yılındaki Miller-Urey deneyinde ilkel atmosfer koşlullarında var olduğu düşünülen bazı gazların yanlış olarak kullanıldığı doğru ama o zaman için öyle olduğu tahmin ediliyordu ama öyle olmadığı daha sonradan öğrenildi ve yeni bilgilerle aynı deney birçok kişi tarafından yenilendi ve yine aynı sonuca ulaşıldı. Örnek olarak, Pavlovskaia ve Peynskii tarafından Rusya'da; Heyns, Walter, Meyer tarafından Almanya'da; Abelson tarafından ABD'de. (Ümit Sayın, "Dünyada Organik Yaşamın Başlangıcı") 3. RNA Dünyası Hipotezinin en önemli savunucularından biri olan Leslie E. Orgel'in RNA Dünyası Hipotezini savunmak için yazdığı makaledi sözlerinin "RNA Dünyası Tezinin İmkansızlığı İle İlgili İtirafları" bölümünde kullanılması da çok ilginç olmuş. Tam da HY'ye yakışır türden bir yanlışlık.
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
4. Alıntı: QUOTE(HY) P. Lemoine: Evrim teorileri ile araştırma yapmayı seven gençlerimiz kandırıldı. Bütün dünyanın öğrenmeye devam ettiği bir dogma oluşturuldu. Zoologlar ya da botanikçiler yapılan hiçbir açıklamanın yeterli olmadığını saptamıştır. Bu özetten şu sonuç çıkmaktadır ki, evrimin gerçekleşmiş olması imkansızdır. 38 38. Introduction: De (Evolution), Encyclopedie Française, Vol.5 (1937) s.6 AÇIKLAMA: 1. Bir adamı evrimci olarak tanıtıyosun ve itiraf ediyor diyosun ama adamın adını yazmıyosun yazamıyorsun. Yoksa yabancı yaratılışçı sitelerde de adı yok ve sadece P. olarak geçtiği için mi böyle yaptın sen de? Sen bulamamışsın ama ben biraz araştırdım ve buldum. Adamın adı Paul. Yani Paul Lemoine. 1878-1940 yılları arasında yaşamış ve Fransa'da bir dönem Ulusal Doğa Tarihi Müzesi Başkanlığı yapmış. 2. Şimdi bu adamın evrimci olduğunu nerden çıkardın HY amca? İlham mı geldi bir yerlerden yoksa yabancı yaratılışçılar öyle kullanmış ben de aynen alıp koyayım mı dedin? Bu adam evrimci falan değil. Doğa bilimlerine ilgiliymiş ama asıl jeoloji konusunda çalışma yapmış. Aynı zamanda bir ateistmiş ama evrim teorisinin, evrimin gerçekleşmesi konusundaki açıklamalarının doğru olmadığını düşündüğü için evrim teorisini desteklemiyormuş. Yani adam evrimci falan değil. Yaptığı da itiraf falan deği lresmen evrim teorisini eleştirmek. Yani senin başlığında dediğin gibi "Evrimcilerin Evrim Teorisinin Geçersizliği Hakkındaki İtiraflar" gibi bir durum yok. Kaynak: -http://www.talkorigins.org/faqs/ce/3/part12.html- 5. Alıntı: QUOTE(HY) H. S. Lipson: Eğer canlılık atomların, doğa güçlerinin ve radyasyonun karşılıklı etkileşimleri sonucunda oluşmamışsa nasıl oluşmuştur?.. Sanırım tek kabul edilebilir açıklamanın yaratılış olduğunu kabul etmeliyiz. Bundan ne kendim ne de fizikçiler hoşlanmamaktadır. Ancak eğer bir teoriyi bilimsel deliller destekliyorsa, o teoriyi sırf hoşlanmadığımız için reddedemeyiz. Aslında evrim bir anlamda bilimsel bir din haline geldi; hemen hemen bütün bilim adamları bunu kabul etti ve birçoğu onunla uyumlu olması için gözlemlerini eğip bükmeye hazırlandılar. Evrim teorisinin yaşayan canlıların tüm özelliklerini sayabilme yeteneği beni daima teoriden kuşkulanmaya itmiştir (Örneğin zürafanın uzun boynu). Bu nedenle son 30 yıllık biyolojik araştırmaların Darwin'in teorisine uygun olup olmadığına baktım. Uygun olduğunu düşünmüyorum. Bana göre teori ayakta bile duramamaktadır.30 30. H. S. Lipson, "A Physicist Look at Evolution", Physics Bulletin, 31 (1980), s. 138 AÇIKLAMA: 1.Heralde yine yabancı yaratılışçıların sitelerinden aldığın için adamın adını öğrenememişsin. Ben senin yerine biraz araştırdım. Adam o kadar kenarda köşede kalmış biri ki bu biraz zor oldu. Ama sonunda başardım ve tam adının Henry Solomon Lipson olduğunu buldum. 2. Adam 1910-1991 yılları arasında yaşamış. Öncekilere de baktığınızda hepsinin eğitimlerini çok eski tarihlerde aldıklarını görebilirsiniz. 3. Adam fizikçi yani biyolojiyle falan akademik anlamda bir ilgisi yok. 4. Adamın yazdıklarına bakınca açıkça yaratılışçı olduğunu görebiliyoruz. Orijinal yazısında şöyle bir bölüm var: "I think, however, that we must go further than this and admit that the only acceptable explanation is creation." Bunu söyleyen birinin evrimci olduğunu iddia etmek okuduğunu anlamamaktır.
-
ALLAH YOKTUR!
Demek, "beyin dışarıyla ya da içiyle olan faaliyetleri ruha aktaran bir sinir sistemi ağı" Yani ruh bağımsız değil. Beyin olmadan ruh olamaz. Bunu mu demeye çalışıyorsun? Kusura bakma kralx ama, sen "ruh" un anlamını da değiştirmeye başladın. Bakalım daha neler duyacağız....
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
Offffffff. Bunu yapmak istemiyordum, ancak bana başka bir şans vermediniz. Sanırım bir başka foruma link vermek yasak. O yüzden mecburen kes-yapıştır yapacağım. Da Vinci nickli arkadaşın saptamış olduğu ********* : -http://www.evrimcilerinitiraflari.com/04.htm-" adresindeki "Evrim Teorisinin Geçersizliği Hakkındaki İtiraflar" başlıklı sayfadaki alıntıları incelemekle başlıyorum. 1. Alıntı: QUOTE Prof. Derek Ager: Öğrenci iken öğrendiğim bütün evrim hikayelerinin bugün doğru olmadıklarının anlaşılması oldukça önemli.26 26. Derek Ager, "The Nature of the Fossil Record." Proceedings of the Geological Association, Vol. 87, No:2, 1976, s. 132 AÇIKLAMA: -http://www.infidels.org/library/modern/ken...2/saladin2.html- adresinde 10.5.1988'de Kenneth S. Saladin ile Duane T. Gish arasında yapılan bir tartışmada Saladin şunları söylemiş: QUOTE Dr. Gish fondly cites Derek Ager to make i.t sound like evolution is being debunked wholesale.... Uh, I couldn't find Ager's paper in the library anywhere and librarians on two campuses told me no such journal had ever existed as the one Gish cited. So finally I wrote to Ager, and I have his letter with me tonight, if you'd like to see i.t. Ager says first of all Gish got the name of the journal and the year of publication wrong. But then he did enclose the paper Gish meant to cite {14}. Now the complete sentence Dr. Gish often alludes to reads, "I.t must be significant that nearly all the evolutionary stories I learned as a student, from Trueman's Ostrea/Gryphaea to Carruthers' Zaphrentis delanouei, have now been debunked," which makes i.t sound like evolution wholesale has been debunked. Ager was only talking about the evolution of Ostraea, which is oyster-like bivalve molluscs, from Gryphaea, another bivalve, and saying that previous interpretations of their relationship have been mistaken. Saladin burda aşağı yukarı şöyle diyo: Dr. Gish, Derek Ager'den alıntı yaparak evrimi tamamen çürütülmüş gibi göstermeye çalışıyor. Ager'in bu yazısını kütüphanede hiçbir yerde bulamadım, iki kampüsdeki kütüphane görevlileri bana Gish'in alıntı yaptığı şekilde bir dergi olmadığını söylediler. Sonuç olarak ben de Ager'e mektup yazdım. Eğer görmek isterseniz diye, Ager'in mektubunu yanımda getirdim. Ager ilk olarak Gish'in derginin adını ve yayımlanma tarihi yanlış verdiğini söylüyor. Daha sonra gerçek kaynağı veriyor (Derek V. Ager. 196. The nature of the fossil record. Proceedings of the Geologists' Association 87:131-160.). Şmdi Dr. Gish'in bahsettiği cümlenin tamamı şöyle: "Öğrenciyken, Trueman'ın Ostrea/Gryphaea evriminden ve Carruthers'ın Zaphrentis delanouei evrimine kadar neredeyse öğrendiğim tüm hikayelerin şimdi yanlış olduğunun öğrenilmesi önemli." Burda Ager Ostrea'nın Gryphaea'dan evrimiyle ilgili eskiden yapılan tahminlerin yanlış olduğundan bahsediyor. Görüldüğü gibi Duane Gish, Derek Ager'den alıntı yaparken "I.t must be significant that nearly all the evolutionary stories I learned as a student, from Trueman's Ostrea/Gryphaea to Carruthers' Zaphrentis delanouei, have now been debunked" cümlesindeki koyu renkli bölümü kafasına göre atıyor ve geri kalan bölümü evrim ile ilgili herşeyin yanlış olduğu anlaşılmış gibi göstermek için kullanıyor. Peki Duane Gish kimdir? The Institute for Creation Research yani Yaratılış Araştırması Enstitüsü başkanı. Yani Türkiye'deki Bilimsel Araştırma Vakfı'nın yabancı versiyonu ve bilgi kaynağı. Yukardaki alıntısına baktığımızda alıntıyı aslında Derek Ager'in eserinden değil Duane Gish'den yaptığını görüyoruz. O da yabancı meslektaşı gibi bu yazıları insanları yanlış yönlendirmekte kullanıyor. -http://www.evrimcilerinitiraflari.com/04.htm- adresinden devam ediyorum 2. Alıntı: QUOTE(HY) Dr. Robert Milikan (Nobel ödüllü, ünlü bir evrimci): Şu çok acıklı: Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz.27 27. SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland, URL:-http://www.rmplc.co.uk/eduweb/sites/sbs777/vital/evolutio.html- AÇIKLAMA: Nerden başlasam bilemiyorum. İlk olarak verilen kaynak gerçek kaynak değil. Heralde sözün orijinalinin nerde geçtiğini bulamamış HY. Ben orijinal söze ve nerde geçtiğini vereyim: QUOTE(Robert Millikan) "The pathetic thing is that we have scientists who are trying to prove evolution, which no scientist can ever prove." (Millikan, Robert A., Nashville Banner, August 7, 1925) Şimdi bu sözün gerçekte ne dediğine bakalım: Üzücü olan şey hiçbir bilim adamının hiçbir zaman ispatlayamayacağı evrimi ispatlamaya çalışan bilim adamlarımız var. Şimdi teorilerin kanıtlanmasıyla ilgili Prof. Dr. Cemal Yıldırım'ın Evrim Kuramı ve Bağnazlık kitabından bir alıntı yapmak istiyorum: QUOTE(Prof. Dr. Cemal Yıldırım) Bir kez bir olgu olarak evrimsel değişme çeşitli yollardan gözlenebilmektedir. Öyle olmasa bile, fosil ve canlı organizmaların gözlemsel özelliklerinde çıkarsanabilir bir olaydır, evrim. Sonra evrim düşüncesi bir hipotezden ileri bir kuram kimliği kazanmıştır; gözlem ve deney ürünü sayısız verilerle yoklanmış, doğrulanmış bir kuram! Yaratılışçılar bu sonuç karşısında kalınca ağız değiştirmekte, kuramın ispat edilmediğini ileri sürmektedirler. Doğrudur, evrim kuramı ispat edilmemiştir. Ama bilimde hiçbir kuramın ispatı verilmez, verilemez! İspat, mantık ve matematik çalışmalarına özgü bir "doğrulama" türüdür; bir savı bilimde olduğu gibi olgulara giderek yoklamayı değil, doğruluğu varsayılan kimi ilkelerden mantıksal çıkarsamayla doğrulamayı gerektirir. Evrim kuramı, fizik, astronomi, kimya gibi bilim dallarındaki herhangi bir kuram gibi birtakım olgusal veri ve ilişkilere açıklama sağladığı, çok sayıda güvenilir kanıtlara dayandığı için ayakta durmaktadır; yoksa belli bir inanca dayandığı için değil! Kaynak: Evrim Kuramı ve Bağnazlık, -http://www.1001kitap.com/Bilim/Cemal_Yildi...rami/index.html- Burda Cemal Yıldırım, Evrim Teorisinin neden sapa sağlam ayakta olduğunu, ispatın ne olduğunu ve neden Evrim Teorisinin ispatlanması diye birşey olmadığını açıklamaktadır. Bir de Robert Millikan için yazılan şu sözlere bakalım: QUOTE(HY) Dr. Robert Milikan (Nobel ödüllü, ünlü bir evrimci) 1. Adamın soyadı Milikan değil Millikan. 2. Robert Milikan 1868-1953 yılları arasında yaşamıştır ve bu yazıyı 1925 yılında yazmıştır. 3. Kendisi bir fizikçidir ve Nobel Ödülünü de fizik alanında almıştır. Fizikten sonraki en önemli ilgi alanı din ve felsefedir (bkz. http://nobelprize.org/physics/laureates/19...likan-bio.html). Bu adam için "ünlü bir evrimci" demek sanırım ancak Bu sadece bu zatın aklına gelebilecek bir yanlış yönlendirmedir. -http://www.evrimcilerinitiraflari.com/04.htm- adresinden devam ediyorum. 3. Alıntı: QUOTE(HY) Dr. Albert Fleischman (Zoolog): Çöküşte olan Darwin'in teorisi doğa aleminde ispatlanması gereken tek gerçek değildir. Bilimsel araştırmaların bir sonucu değildir, ama kesin olarak hayal gücünün bir ürünüdür.33 33. SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland, -http://www.rmplc.co.uk/eduweb/sites/sbs777/vital/evolutio.html- Scientists Speak About Evolution -1) AÇIKLAMA: 1. Adamın soyadı Fleischman değil Fleischmann olacak. 2. Kaynak diye internet sitesi vermiş ama o sitelerdeki yazılarda ayrıca kaynak belirtilmemiş. Bu nasıl kaynak vermek HY bey? 3. Ronald Numbers'ın "The Creationists" yani "Yaratılışçılar" adlı kitabında şöyle bir bölüm var: QUOTE(Ronald Numbers) The one lone biologist [on the list] was Albert Fleischmann (1862 - 1942), a reputable but relatively obscure German zoologist who taught for decades at the University of Erlangen in Bavaria. In 1901 he published a scientific critique of organic evolution, Die Descendenztheorie, in which he rejected not only Darwinism but all theories of common organic descent. Kaynak: Numbers, Ronald L., The Creationists: The Evolution of Scientific Creationism, New York: Knoph, 1992, p. 51 - 52. Burda Albert Fleischmann'ın kimsesiz ve pek tanınmamış bir Alman zoolog olduğunu söylüyo. 1901 yılında organik evrimi eleştiren bir kitap yazdığını ve sadece Darwinizmi değil ortak organik soyu savunan tüm teorileri reddettiğini söylüyor. Yani Albert Fleischmann aslında evrimci falan değil tam tersine bir yaratılışçı. Yani yaratılışçı birini evrimci diye tanıtıp onun sözlerini "evrimcilerin itirafları" adı aldında sunmak tam da HY'ye yakışır bir yanlışlık.