-
İçerik Sayısı
2.202 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
9
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
yam_yam tarafından postalanan herşey
-
Vaaaayyyy be.... 224.000, (yazı ile ikiyüzyirmidörtbin) beygamber sevabı... Peygamber sevabı almak ne kadar da kolaymış öyle . Hem de 1 değil, 224.000 tane..Sadece bir yazıyı okumak, ya da okutmak yetiyor. Bir de üstüne dünyada darlık, fenalık falan da görmüyorsun... Çok hoş yahu... "Güler misin, ağlar mısın" bir durum yani...
-
Vahsi Doğa kanunu Doğada içgüdüsel olarak canlılar "hayatta kalmak" ister. Bu yüzden zor anlarda(örneğin besin azlığı yada yer darlığı gibi) hayvanlar büyük bir mücadele içinde sadece kendi hayatları için savaşırlar. Sonuçta doğal olarak; sadece en güçlüler, en akıllılar ve en dayanıklılar hayatta kalır ve aciz olanlar ölür. Yukarıda bahsettiğin durum doğal seleksiyonun sonucudur. Aslında şu an insanlar için böyle bir durum yoktur. İnsanlar sosyal varlıklardır. Bu sosyal yaşam içerisinde hayatlarını bir şekilde idame ettirirler. Dahası birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Hayvanlar aleminde olduğu gibi yaşamak için karşısındakini (insanı) yok etme gereği duymazlar (özel sebepler dışında). Tarih boyunca yaşanan savaş ve çatışmalar, insanların güç ve iktidar hırslarından kaynaklanmıştır. Nijerdeki durum da ateist bir felsefenin sonucu değil, işgalci ve kapitalist bir düzenin bir sonucudur. Evet, ortada "güçlü olan kazanır" gerçeği var. Ancak ateizm sana, "yaşamak için karşındakini ezmelisin" fikrini vermez. Ateizmde "din olmadığına göre ahlak anlayışı da olamaz" durumu yoktur. Çünkü insanın doğru ile yanlışı ayırt edebilmesi için dine ihtiyacı yoktur. Kaldı ki, din bile sana bunu tam olarak veremez. İyi bir yemek tarifleri kitabı tadı tuzu yerinde bir yemek hazırlamak için gereken tüm durum ve koşulları belirt(e)mez. Yaşam da öyle... Sonlu sayıda bir takım kuralı bir araya getirip "işte ahlakın kesin temel taşları bunlar" demek bir yerde imkansız. Çünkü insan doğası sabit değil, toplumsal olarak koşullanıyor. Sana bir örnek... Biz ateistlerin, insanların ibadetlerine karışmak gibi bir lüksü yoktur. Ancak konu "kurban" meselesine gelince durum değişiyor. Çünkü hayvanlara eziyet ediliyor. Bu sence ne tür bir karşı çıkmadır ? Yani "beni ilgilendirmez, kim ne yaparsa yapsın" mı denmelidir, yoksa doğru ile yanlış ayırt edildikten sonra, bunun yanlış olduğu bilindiği için mi bir karşı çıkış, eleştiri sözkonudur? Yukarıdaki açıklamalarım gereğince, ima ettiğin "sen daha ne olduğunu bilmiyorsun" yorumun geçersizdir.
-
O senin karakteristik özelliğine kalmış. Ayrıca yukarıda Ateizme atfen saydıklarının hiçbirini ateizm sana söylemez. Sen ateist felsefeyi, satanist felsefe ile karıştırıyorsun... Tekrar ediyorum, ateizm bir ideoloji değil, tanrı iddiasının reddidir. En rahat, en güçlü , en iyi yaşayan olmak hırsı ateizme özgü bir hırs değildir. Tarih boyunca yaşanan çatışmaların, savaşların ateist bir felsefenin ürünü olduğunu mu sanıyorsun?
-
Evet, ayakta kalmanın kuralıdır güçlü olmak. Şu an dünyadaki kaynaklar her insana yetecek seviyededir. Ancak bahsettiğim gibi, insanlar tamahkârdır. Yani açgözlü... Hep daha fazlasını isterler.Bunun sonucunda da, hep bir taraf ezilmiştir. Geçmişteki siyasi, mali vs güç savaşları dünyayı bu noktaya getirmiştir. Belki, Atatürk olmasaydı biz de şu an (belki nijer kadar değil ama) oldukça zor bir durumda olacaktık. Bence, insanca yaşamın önemli detaylarından biri de empatidir. Yani kendini başkasının yerine koyma. Her insan, ya da toplum kendini karşısındakinin yerine koyar ve eylemlerini ona göre şekillendirirse, dünyadaki insan yaşamının kalitesi de şüphesiz ki artacaktır. Ama önce insan olarak bu bilince ulaşmamız gerekiyor.
-
Bahsettiğin şey, insanların düşünen bir hayvan oldukları ise, evet katılıyorum.
-
Senin için endişelenmeye başladım wyattearp... Sende ciddi "yorumlama" bozukluğu olduğunu düşünüyorum. Karınca da, ayı da birer hayvandır. Ancak yaşayış şekilleri açısından ciddi farklılıkları vardır. İnsanların da, diğer hayvanlardan yaşayış açısından farkları vardır. Fizyolojik açıdan baktığın zaman, insanlar ile hayvanlar arasında (özellikle memeliler açısından) pek fark yoktur. (Ayrıntılara girmiyorum, bu kadarını da bildiğini varsayıyorum artık). Ancak insanı doğaya ve çevresine hakim kılan 5 temel unsur vardır: 1- Frontal lobunun neokorteksinin diğer primatlara oranla daha gelişmiş olması 2- Gırtlak yapısının farklı sesleri çıkarabilecek yapıda olması ve geliştirebildiği dil yeteneği 3- İkinci beyni olan elini çok sofistike kullanabilmesi (motor korteksin büyük bir kısmı, el hareketleri konusunda uzmanlasmistır) ve eliyle "opponens" hareketini (basparmak ile, küçük parmagı ve diger parmakları birleştirip, kavrama hareketi) ve diger ince hareketleri başariyla yapabilmesi. 4- Ayakta durabilmesi ve tüylerini kaybetmis olmasi sonucu soguk iklimlere adaptasyon saglayabilmek için alet yapabilmesi, avlanabilmesi, hayvanların kürklerini kullanabilmesi, ateşi keşfedişi 5- Diger primatlar gibi gruplar içinde yaşaması, yardimlaşması, sosyal bir canlı olması. (Dr. Umit Sayin.. BILIM ve UTOPYA DERGISI Ekim 1998) Artık, daha açık nasıl anlatılabilir bilemiyorum....
-
Ben insan olmaktan bahsediyorum, insanın doğasından bahsediyorum, sosyalleşmeden, bunun gereği olarak da insanca yaşamdan bahsediyorum. İnsan olmanın gereği, çevresine karşı duyarlı olmaktan geçer. Çünkü sen düşünebilirsin, ama hayvanlar düşünemez. Bu, insanla hayvan arasındaki en önemli farktır. Ben neyi uydurmuşum ? 2/155 "Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !" Bu ayet yeterli olur sanırım...
-
Demek, senin tüm bunlardan rahatsız olmanın sebebi "din" öyle mi? Bu nasıl bir ironidir böyle. Sana göre tüm dünyadaki vahşet ve adaletsizliğin sebebi tanrı, ama senin bunlardan rahatsızlık duymanı sağlayan da bu tanrı inancı öyle mi? Sen hala "insan olmak" ile dini inancı ayırdedememişsin, ben sana daha ne diyeyim ki...
-
Neden can alıcı noktayı hep gözardı etmeye çalışıyorsunuz? "3 büyük dine inananlar dünta nüfusunun %70 ini oluşturur" tahminin yanlıştır. Alaturka'nın bir başka başlık altında yaptığı alıntı var aşağıda. Göreceksin ki 3 büyük dine inananların sayısı, dünya nüfusuna oranla %50 civarındadır. Bunun nedenini de söylemiştim zaten: Ajitasyon http://www.turkish-media.com/forum/index.p...topic=2975&st=0 "Artı şu an dünyanın en güçlü ve etkin devletlerinin hristiyan ve museviler olduğu düşünülürse...." ifaden de gerçekleri yansıtmıyor. En azından museviler için . Şu an dini musevi olan tek toplum İsraildir. Nüfusları da 6-7 milyon civarındadır. Etkili olmalarının tek sebebi de, ABD nin orta doğudaki politikası gereği İsrail'e arka çıkmasındandır. Yoksa israil'in öyle üstün bir ırk olduğundan falan değil... Bir dönem de dünyanın en etkili toplumu Roma İmparatorluğu idi. Aynı mantıkla onları da mı üstün bir ırk olarak niteleyeceğiz? Ya da, şu an japonlar da iyi durumda. Onlarda mı üstün bir ırk? Lütfen biraz daha mantıklı düşünün...
-
Burada anlatılanları anlamak için matematik hesabı yapmaya gerek yok. Bir çok toplumun kendi tarihlerini anlatan destansı hikayeleri vardır. Bu hikayelerin hemen hepsinde de, o toplumların liderlerinden ve ilahi olaylarla süslü hikayelerinden bahsedilir. Tevrat da bunlardan biridir. Bilen bilir, musevilik yalnızca israiloğullarının bağlı olduğu bir dindir. Ve İsrailoğulları Tanrı tarafından üstün tutulmuşlardır. Kutsal kitaplarda peygamber diye nitelelen kişiler, yahudi liderleri, ve çoğu baba-oğuldurlar . Yani peygamber diye nitelendirdiğiniz kişiler, israiloğullarına liderlik yapmış kişilerdir.Aynı kral-tanrı olayında olduğu gibi. Anlamıyor musunuz, başka coğrafyalarda sizin inandığınız gibi bir dini inanç yoktur. Ne mayalarda, ne hindularda, ne çinlilerde, ne Mezopotamyalılarda, ne mısırlılarda, ne eski yunanda, ne de başka herhangi bir coğrafyada yoktur. Halbu ki tüm insanların tanrısı olduğunu (Tevrat'ta yalnızca israiloğullarının) iddia eden bir tanrının, dünyanın diğer herhangi bir bölgesine peygamber göndermemiş olması düşünülemez. İşte bu yüzden 124.000 peygamber masalı uydurulmuştur. Ancak bu iddia tarihi gerçeklerle tamamen zıttır. İsa ve Muhammed, bu kitabı geliştirerek birer dini akıma dönüştürmüşlerdir. Sonrası malum... İşgaller ve ajitasyon çalışmaları ile bu akım tüm dünyaya yayılmıştır. Ancak şu an bile dünyanın yarısı, sizin inandığınız gibi bir tanrıya inanmamaktadır. Bu anlattıklarım, teist arkadaşlar için yenir-yutulur cinsten değildir. Ancak iddialarımın tarihi gerçeklere dayandığı bir gerçektir. Eğer karşıt fikirleriniz varsa, bunları benim anlattıklarımı çürütecek delillerle yapın lütfen... Çünkü hiç bir dogmatik düşünce, bu anlattıklarımı çürütmeye yetmeyecektir...
-
Adem (Adam) Nuh (Noah) İdris İbrahim (Abram,Abraham) İshak (isaak) : İbrahim’in oğlu (Karısı Saray’dan) İsmail (Samuel-Ismael) : İbrahim’in oğlu (Cariyesi Hacer’den) Yakub (Jakob) : İshak’ın oğlu Lût (Lot): İbrahim’in yeğeni Yusuf (Yasef-Josef)): Yakub’un oğlu Şuayb (Schuaib): Şuayb (a.s), Hz. İbrahim'in torunlarından Mikâil'in oğludur. Annesi ise Hz. Lut'un kızıdır (et-Taber, Tarih, Mısır 1326,I, 167; es-Sa'leb, el-Arâis, Mısır 1951, s. 164; M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Ankara 1990, I, 327). Şuayb (a.s) aynı zamanda Musa (a.s)'ın kayınpederi idi. Kızı Safura'yı Musa (a.s) ile evlendirmişti (İbnü'lEsir, el-Kâmil, Beyrut 1965, 177). Musa (Mose) -Harun (Aaron): Kardeş Davud (David): Yakub’un neslinden Süleyman (Salomon) : Davud’un oğlu İlyas (Elija): Harun’un neslinden Elyesa (Elischa): Elyesa' (a.s.), küçüklüğünde kötürüm bir vaziyetteydi. O sırada İsrailoğullarının peygamberi olan Hz. İlyâs, bir gün yahudilerin azgınlığından kaçarak dul bir kadın olan Elyesa'ın annesinin evine sığınmış, kendisini koruyan bu kadının kötürüm oğluna yaptığı dua kabul olunarak Elyesa' sıhhatine kavuşmuştu. Bunun üzerine Elyesa', Hz. İlyâs'a iman edip ona tâbı oldu, hizmetinde bulundu, her gittiği yere onunla birlikte gitti. Hz. İlyâs'tan sonra İsrailoğullarının ıslâhı ile meşgul olan, onlara va'z ve nasihatlerde bulunan Elyesa' (a.s.) Cenâb-ı Hak tarafından peygamberlikle görevlendirildi. Yunus (Jonas): Soyu, Bünyamin vasıtasıyla Ya'kûb (a.s)'a ve onun vasıtasıyla de İbrâhim (a.s)'a dayanmaktadır. Zekeriyya (Zacharias): Soyu Dâvud (a.s)'a dayanmaktadır. Kur'ân'da anılan duâlarından (Meryem, 16/6) anlaşıldığına göre, soyu daha sonra Yâkub (a.s)'a varmaktadır. Zekeriyya (a.s)'ın hanımı İsa (a.s)'ın annesi Meryem'in teyzesi İşâ idi. (el-Kurtubî, Ahkâmu'/-Kur'ân, IV, 69 vd). Yahya (Yohannes): Zekeriyya’nın oğlu İsa (Jesus) Bazı arkadaşlar 124.000 peygamberden bahseder. Yukarıda bazı peygamberleri saydım. Gördüğünüz gibi peygamberlik, israiloğulları toplumunda babadan oğula geçen (bazen de yandaş, ya da akraba) bir kurum olmuştur. 124.000 peygamber iddiası teist arkadaşların kendilerini kandırmalarından başka bir şey değildir. Arap yarımadası dışında hiç bir coğrafyada bu tür bir peygambere, ya da dini inanca rastlanmamıştır. Bilakis, çok tanrılı inançların izleri vardır. Üstelik, isimler de araplaştırılmış, Abraham-İbrahim, Jacop-Yakup vb.olmuştur. İbranilerin, mezopotamya inançlarının etkileriyle süslenmiş efsanevi tarihini anlatan bir kitap, önce isa, sonra da Muhammed tarafından geliştirilerek dini birer akıma dönüşmüş, daha sonra bu akım, işgal ve ajitasyon çalışmalarıyla tüm dünyayı etkilemiştir.
-
Sizin peygamber diye nitelediklerinizin pek çoğu, yahudi kralları ve baba-oğuldurlar. Dünya nimetlerinden de bol bol faydalanmışlardır. Öyle sefil bir hayat sürdüklerini de söyleyemezsin.Üstelik sayılan peygamberlerin hepsi arap yarımadasından çıkmışlardır. Halbuki dünyanın diğer coğrafi bölgelerinde sizin saydığınız gibi ne bir peygambere, ne de dini inanca rastlanmamıştır. Bilakis, diğer coğrafyalarda çok tanrılı dinler hakimdir. Bu bile sayılan peygamberlerin ilahi olamayacağını anlamaya yetecektir. İnsanlar sadece arap yarımadasında mı vardı? Neden diğer coğrafyalara peygamber gönderilmedi ? Evet peygamberlerin hayalgüçleri genişti. Ancak hepsi bu kadar değil. Bu forumun muhtelif yerlerinde, kutsal kitapların diğer tarihi metinlerle nasıl benzerlikler gösterdiğini yazmıştık. Hayalgücü ve etkileşim (kopya desek daha doğru olur)... Yahudilerin efsanevi tarihini anlatan bir kitap, geliştirilmesiyle birlikte dünyayı etkileyen bir akıma dönüştü. Böyle kitapları yazmak çok mu güç? O zaman diğer medeniyetlerin efsanelerini de bir inceleyin... Göreceksiniz ki, Tevrat'dan bir farkı yok...
-
Burada yaptığımız alıntılara dikkat edin, hep fikirlerizi desteklemek adına yapılmış alıntılardır. Demogoji yapmak için alıntılar yapmıyoruz. Sanırım itirazımızın nedeni anlaşılmıştır
-
İslâm'ın inanç manzumesi "Amentü" cümlesinde toplanmış bulunmaktadır. Bu da, Allah'ın varlığına ve birliğine, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine imandan ibarettir. Bunlar İslâm akîdesinin ve tevhid inancının esasını oluşturan temel düsturlardır. İmanın şartları 6’dır. Allah’a inanmak Allah’ın meleklerine inanmak Allah’ın kitaplarına inanmak Allah’ın peygamberlerine inanmak Ahiret gününe inanmak Kadere; iyilik ve kötülüğün Allah’ın yaratması ile olduğuna inanmak 113/1,2,3,4,5- De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım." Büyü : Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, sihir, füsun, bağı: (TDK) 57/22- Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde ugradiginiz hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. Görüldüğü gibi, Tanrı her musibeti kendisinin yarattığını söyler. Büyü olayı da İslam'ın kendi içindeki bir çelişkisidir. İmanın şartları gereği hem hayır ve şerrin tanrıdan geldiğini iddia edeceksin, hem de insanların büyü yolu ile başkalarına kötülük yapabileceğini... Büyü, tanrının dışında, bir doğaüstü güç kullanarak başkalarının başına müsibet musallat etmektir. Yani kötülük yaratmaktır..
-
Rahatsız olmak mı? Hayır....Burası bir tartışma ve paylaşım noktası. Ancak bazı arkadaşlar alakasız yazılar ve başlıklarla asıl tartışma konularını arka planda bırakmaya çalışıyor. Bence bu tür yazıların tek bir başlık altında toplanması daha doğru olurdu. Zira açılan başlıklar tartışma konuları içermiyor. Demogojiden, ve inançsızları aşağılamaktan başka bir şey yok...
-
Bir de örnek verseydin de, görseydik kim nasıl hakaret etmiş, kimi, neyi aşağılamış. Yoksa, inançlarınıza karşı en ufak bir tenkiti bile kaldıramadığınızdan dolayı mı? Yoksa yazılanlara cevap veremeyişinizin ağırlığından mı? Bu başlığın amacını görseydik....
-
Daha önce de söylemiştim... Fikir tartışmasına girecek birikime sahip olmayan arkadaşlar, sağdan soldan alakasız alıntılar yapıyorlar... Şimdi ben yukarıdaki konu ile ilgili bir kaç şey yazmaya kalkacağım, "vay efendim sen bizim kutsal değerlerimize nasıl dil uzatırsın" diye feryat figan edecekler... Geçiniz efendim...
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
yam_yam şurada cevap verdi: ANTON_SZONDOR_LAVEY başlık Dini Konular - Din - Dinler
Adnan Hoca davasında kim yenildi?.. Hukuk fakültelerinde ders olarak okutulması lazım! "Reddi hâkim" ve "yetki itirazı" gibi hukuki yolları kullanarak bir ceza davasını zamanaşımına uğratmanın dünyada başka bir örneği yok! Taha Akyol-Milliyet Hukuk savaşını kim kazandı? ADNAN Hoca kazandı elbette! Şu "hukuk savaşı"na bakın: 10 Ocak 2000 günü Adnan Oktar ve 33 kişi hakkında "tehditle menfaat sağlamak" ve "çıkar amaçlı suç örgütü kurmak" suçundan dolayı DGM'de dava açılıyor. 'Hukuk savaşı' başlıyor! Oktar'ın adamları ve avukatları hâkimleri yıldırmak için sürekli "reddi hâkim" talebinde bulunuyorlar, hâkimlere bu yolla baskı yapıyorlar. Bazı hâkimler davadan çekiliyor! Dava dosyası üç ayrı DGM'de dolaşıyor! Sonra DGM'ler kaldırılıyor; İstanbul'daki bu tür davalara 7. Ağır Ceza Mahkemesi bakıyor. 'Hukuk savaşı'nın bir taktiği "reddi hâkim" ise, öteki taktiği "yetki kargaşası" yaratmak. Adnan Oktar'ın avukatları bu defa "yetki" taktiğine başvurarak mahkemelere yetki itirazlarında bulunuyorlar. 7. Ağır Ceza yetkisizlik kararı veriyor! Dava Bakırköy Ağır Ceza'ya, oradan Beykoz Ağır Ceza'ya, oradan Üsküdar Ağır Ceza'ya gidiyor! Yetki kargaşasını çözmek için dosya Yargıtay'a gidiyor. Yargıtay, ilk baştaki 7. Ağır Ceza'nın yetkili olduğuna karar veriyor! Bu defa tekrar "reddi hâkim" taktiğini uygulamaya koyuluyorlar, dava 2. Ağır Ceza'ya gidiyor ve zamanaşımı süreci doluyor, dava düşüyor! Başka örneği yok! Hukuk fakültelerinde ders olarak okutulması lazım! "Reddi hâkim" ve "yetki itirazı" gibi hukuki yolları kullanarak bir ceza davasını zamanaşımına uğratmanın dünyada başka bir örneği yok! Hukuk yollarını kullanarak hukukun yıldırılması, hukukun mağlup düşürülmesidir bu! Prof. Erdener Yurtcan, "sık sık mahkeme değiştirmek" yoluyla davayı zamanaşımına uğratmanın pek görülen durum olmadığını, bu yüzden kanunda bunu önleyecek bir hükmün bulunmadığını söylüyor. Böyle bir 'cinlik' kimsenin aklına gelmemiş ki kanunu yazsınlar! Bildiğim kadarıyla başka ülkelerin kanunlarında da yok. Hukukun temel bir ilkesidir: "Kanun kötü niyeti himaye etmez" Bu davada etmiş oldu! Hukukun yolları kötüye kullanılarak zamanaşımı sağlandı! Prof. Yurtcan'ın dediği gibi "Dava bitmiştir", yapacak bir şey yok artık! Çalınmış gençler Adnan Hoca'nın Rasputin benzeri 'karizması'na kapılmış çocuklar... Çalınmış, ailesinden, arkadaşlarından, sosyal çevrelerinden ve kendi istikballerinden koparılmış, çalınmış gençler... Okullarını bırakanlar, ailelerinden servet aktaranlar, okuyup da iş tutmayıp hayatını mahvedenler, kararmış gelecekler! Nice ailenin, nice ana babanın, nice gencin yaşadığı facialar! Ebru Şimşek bunların şantaj ağına düştü. 7 yıl mücadele etti. Onu yıldırmak için aleyhine 300 dava açtılar, bin kadar duruşmaya katıldı! Ve, çaresiz, pes etti! Devletin hukuku yenik düşerse bu kızcağız ne yapsın?! "Türkiye Cumhuriyeti devletinde hakkını aramak kadar aptalca bir şey yok" diye inliyor. Acılı annelerden biri, Mağfire Vanioğlu... Evladını kurtarmak için çırpındı, gençlerin nasıl bir ağa düşürüldüklerini mahkemede anlattı! Sen misin bunu yapan! Onun yıldırmak için aleyhine, İstanbul'un ayrı semtlerinde 50'ye yakın dava açtılar! Hangi birine yetişsin! Hangi birine avukat tutsun! 'Örgüt' değil ki kadıncağız! Hukuk mu? "Zamanaşımına uğramıştır!.. Dava bitmiştir!.." http://www.haberx.com/n/227564/adnan-hoca-...kim-yenildi.htm -
Kendin söyleyip kendin dinliyorsun. Sana daha önce cevap vermiştim. "Halkaya bakma, zincire bak"
-
İNANANLARIN PSİKOLOJİSİ
yam_yam şurada cevap verdi: ANTON_SZONDOR_LAVEY başlık Dini Konular - Din - Dinler
Yani tüm yukarıda aktardıklarım yanlışlık değil öyle mi kralx ? Sanırım bu tür yanlışları "caiz" görüp, karşındakilerin anlamayacağını sanıyorsunuz. Bir de hiç sıkılmadan üste çıkmaya çalışıyorsunuz. Bu kadar yeter artık. Eğer itirazın varsa, yukarıda aktardıklarıma itiraz et... Çocuk değiliz.. -
Ben sana işin aslını anlatayım... Bir gün adamın birisi Hoca'ya gelip demiş ki : Hocam, Gelse Dilber-i Ahu, Olsa Yevm-i Ramazan ( Bir ramazan günü, ahu gibi bir dilber gelse) Dilber-i Ahu mu efdal, yoksa Yevm-i Ramazan? (Ramazan günü mü daha iyi, yoksa dilber mi?) Hoca da cevap vermiş : Ye iç eğlen sür sefasın dilberin Zira kazası var Ramazan'ın, kazası yok dilberin.. Şimdi bu bir yaratıcılıktır. Amaç herhangi bir değerle dalga geçmek değildir. Hoca gerçekten bu cevabı vermiştir diye bir şey de yoktur. Bu bir fıkradır. O zaman sen hiç bektaşi fıkrası dinleme be arkadaşım, heder edersin kendini... Bilmem anlatabildim mi?
-
Ateistlerden rahatsız olmasaydın, ateistlerle ilgili mesnetsiz iddialarda bulunmazdın. Şimdi de imzama mı taktınız?
-
Tüm bu iddiaların senin hüsnükuruntun... Senin ateistlerden rahatsız olmandan kaynaklanan, kendi kendini rahatlatmak için uydurduğun safsatalardan ibaret... Bu tür paranoya izlerine ateistlerde rastlamazsın... Not: İmzamdan neden rahatsız olduğunuzu anlayamadım. Bu anekdot, bir Nasreddin Hoca fıkrasında geçer. Hoşuma gittiği için kullanıyorum o kadar...
-
Ben "ateistliği" biliyorum da, sizin bildiğinizden şüpheliyim. Zira daha ismini bile öğrenememişsiniz (Bknz:alıntıdaki kalın yazılı kelimeler)... Tanrının zamanın dışında olduğunu iddia etmek de, islamiyeti tam bilmemektir. Her ne kadar teist arkadaşlar kabul edemese de, Tanrı kendi de söylemiştir. "Tanrı nezdinde bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir" der (bir başka ayette 50.000 yıl). Sanırım sizin bunlardan haberiniz yok. O yüzden siz bu konulara hiç girmeyin...
-
İnandığımız zaman neyi yapamayacağız? Bir tanrıya inanmıyorum diye hırsızlık yaptığımı mı zannediyorsun? Ya da her önüme gelene kötülük yaptığımı mı? Ya da maddi durumum iyi olduğu halde, çevremdeki muhtaçlara kayıtsız kaldığımı mı? Ya da herkese karşı ihanet içinde olduğumu mu? Ya da sırf tanrı inancım yok diye zalim olduğumu mu? SEN ATEİSTLERİ NE ZANNEDİYORSUN ? Kafana ateistler hakkında bu düşünceleri kim soktu? Kutsal kitabınız mı? Cuma günleri falanca camide vaaz veren imam mı? Ya da "ateist" lafını duyunca ağzından salyalar saçarak hakaretler yağdıran bağnazlar mı? Siz önce, size en yakın olan insanı, onun doğasını öğrenin... Gerisi zaten kolay... Bu senin, bilimden ne derece uzak olduğunun göstergesidir. Geri kalan açıklamaları zaten forumun muhtelif başlıkları altında yapmıştım...