Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

magdenli

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    26
  • Katılım

  • Son Ziyaret

magdenli - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İçerik Başlatan
  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Her düzenli şeyin bir Düzenleyicisi bulunur....
  2. Sadece bir alimimizi tanıyalım madem iyice okusun meraklı olanlarımız...bilhassa renkli kısımlara dikkat.. El-Biruni (973 - 1051) Yaşadığı çağa damgasını vurup " Biruni Asrı" denmesine sebep olan zekâ harikası bilgin 973 yılında Harizm'in merkezi Kâs'ta doğdu. Esas adı Ebû Reyhan b. Hz.Muhammed'dir. Küçük yaşta babasını kaybetti. Annesi onu zor şartlarda, odunsatarak büyüttü. Daha çocuk yaşta araştırmacı bir ruha sahipti. Birçok kOnuyu öğrenmek için çılgınca hırs gösteriyordu. Tahsil çağına girdiğinde Hârizmşahların himayesine alındı ve saray terbiyesiyle yetişmesine özen gösterildi. Bu aileden bilhassa Mansur, Bîrûnî'nin en iyi bir eğitim alması için her imkânı sağladı. Bu arada İbni Irak ve Abdüssamed b. Hakîm'den de dersler alan bilginimizin öğrenimi uzun sürmedi, daha çok özel çabalarıyla kendisini yetiştirdi. Araştırmacı ruhu, öğrenme hırsı ve sönmeyen azmiyle birleşince 17 yaşında eser vermeye başladı. Fakat Me'mûnîlerin Kâs'ı alıp Hârizmşahları tarihten silmeleriyle Bîrûnî'nin huzuru kaçtı, sıkıntılar başladı ve Kâs'ı terketmek zorunda kaldı. Ancak iki yıl sonra tekrar döndüğünde ünlü bilgin Ebü'lVefâ ile buluşup rasat çalışmaları yaptı. Daha sonra hükümdar Ebü'lAbbas, sarayında Bîrûnî'ye bir daire tahsisedip, müşavir ve vezir olarak görevlendirdi. Bu durum, hükümdarların ilme duydukları derin saygının göstergesi, bilginimizin de devlet başkanları yanındaki yüksek itibarının belgesiydi. Gazneli Mahmud Hindistan'ı alınca hocalarıyla Bîrûnî'yi de oraya götürdü. Zira onun yanında da itibarı çok yüksekti. "Bîrûnî, sarayımızın en değerli hazinesidir' derdi. Bu yüzden tedbirli hünkâr, liyakatını bildiği Bîrûnî'yi Hazine Genel Müdürlüğü'ne tayin etti .O da orada Hint dil ve kültürünü bütünüyle inceledi. Üstün dehasıyla kısa sürede Hintli bilginler üzerinde şaşkınlık ve hayranlık uyandırdı. Kendisine sağlanan siyasî ve ilmî araştırmalarına devam etti. Bir devre adını veren, çağını aşan ilmî hayatının zirvesine erişti. Sultan Mes'ud, kendisine ithaf ettiği Kanunu Mes'ûdî adlı eseri için Bîrûnî'ye bir fil yükü gümüş para vermişse de o, bu hediyeyi almadı. Son eseri olan Kitabü's Saydele fi't Tıb'bı yazdığında 80 yaşını geçmişti. Üstad diye saygıyla yâd edilen yalnız İslâm âleminin değil, tüm dünyada çağının en büyük bilgini olan Bîrûnî, 1051 yılında Gazne'de hayata gözlerini yumdu. Bîrûnî, "Elinden kalem düşmeyen, gözü kitaptan ayrılmayan, iman dolu kalbi tefekkürden dûr olmayan, benzeri her asırda görülmeyen bilginler bilgini bir dâhiydi. Arapça, Farsça, Ibrânîce, Rumca, Süryânice, Yunanca ve Çinçe gibi daha birçok lisan biliyordu. Matematik, Astronomi, Geometri, Fizik, Kimya, Tıp, Eczacılık, Tarih, Coğrafya, Filoloji, Etnoloji, Jeoloji, Dinler ve Mezhepler Tarihi gibi 30 kadar ilim dalında çalışmalar yaptı, eserler verdi. Onun tabiat ilimleriyle yakından ilgilenmesi, Allah'ın kevnî âyetlerini anlamak, kâinatın yapı ve düzeninden Allah'a ulaşmak, Onu yüceltmek gâyesine yönelikti. Eserlerinde çok defa Kur ân âyetlerine başvurur, onların çeşitli ilimler açısından yorumlanmasını amaçlardı. Kurân'ın belâğat ve i'cazına olan hayranlığını her vesileyle dile getirdi. İlmî kaynaklara dayanma, deney ve tecrübeyle ispat etme şartını ilk defa o ileri sürdü. İbni Sinâ'yla yaptığı karşılıklı yazışmalarındaki ilmî metod ve yorumları, günümüzde yazılmış gibi tazeliğini halen korumaktadır. Tahkîk ve Kanûnı Mes'ûdî adlı eserleriyle trigonometri konusunda bugünkü ilmî seviyeye tâ o günden, ulaştıgı açıkça görülür. Bu eser astronomi alanında zengin ve ciddî bir araştırma âbidesi olarak tarihe mal olmuştur. İlmiyle dine hizmetten mutluluk duymaktadır. Gazne'de kıbleyi tam olarak tespit etmesi ve kıblenin tayini için geliştirdiği matematik yöntemi dolayısıyla kıyamet günü Rabb'inden sevap ummaktadır. Ayın, güneşin ve dünyanın hareketleri, güneş tutulması anında ulaşan hadiseler üzerine verdiği bilgi ve yaptığı rasatlarda, çağdaş tespitlere uygun neticeler elde etti. Bu çalışmalarıyla yer ölçüsü ilminin temellerini sekiz asır önce attı. Israrlı çabaları sonunda yerin çapını ölçmeyi başardı. Dünyanın çapının ölçülmesiyle ilgili görüşü, günümüz matematik ölçülerine tıpatıp uymaktadır. Avrupa'da buna BÎRÛNI KURALI denmektedir. Newton ve Fransız Piscard yaptıkları hesaplama sonucu ekvatoru 25.000 mil olarak bulmuşlardır. Halbuki bu ölçüyü Bîrûnî, onlardan tam 700 yıl önce Pakistan'da bulmuştu. O çağda Batılılardan ne kadar da ilerideymişiz. Biruni, hastalıkları tedavi konusunda değerli bir uzmandı. Yunan ve Hint tıbbını incelemiş, Sultan Mes'ud'un gözünü tedavi etmişti. Otların hangisinin hangi derde deva ve şifa olduğunu çok iyi bilirdi. Eczacılıkla doktorluğun sınırlarını çizmiş, ilaçların yan etkilerinden bahsetmiştir. Daha o çağda Ümit Burnu'nun varlığından söz etmiş, Kuzey Asya ve Kuzey Avrupa'dan geniş bilgiler vermişti. Christof Coloumb'dan beş asır önce Amerika kıtasından, Japonya'nın varlığından ilk defa sözeden O'dur. Dünyanın yuvarlak ve dönmekte olduğunu, yerçekimin varlığını Newton'dan asırlarca önce ortaya koydu. Henüz çağımızda sözü edilebilen karaların kuzeye doğru kayma fikrini 9.5 asır önce dile getirdi. Botanikle ilgilendi, geometriyi botaniğe uyguladı. Bitki ve hayvanlarda üreme konularına eğildi. Kuşlarla ilgili çok orjinal tespitler yaptı. Tarihle ilgilendi. Gazneli Mahmud, Sebüktekin ve Harzem'in tarihlerini yazdı. Bîrûnî, ayrıca dinler tarihi konusuna eğildi, ona birçok yenilik getirdi. Çağından dokuz asır sonra ancak ayrı bir ilim haline gelebilen Mukayeseli Dinler Tarihi, kurucusu sayılan Bîrûnî'ye çok şey borçludur. Bîrûnî, felsefeyle de ilgilendi. Ama felsefenin dumanlı havasında boğulup kalmadı. Meseleleri doğrudan Allah'a dayandırdı. Tabiat olaylarından sözederken, onlardaki hikmetin sahibini gösterdi. Eşyaya ve cisimlere takılıp kalmadı. Bîrûnî, Cebir, Geometri ve Cografya konularında bile o konuyla ilgili bir âyet zikretmiş, âyette bahsi geçen konunun yorumlarını yapmış, ilimle dini birleştirmiş, fennî ilimlerle ilahî bilgilere daha iyi nüfuz edileceğini söylemiş, ilim öğrenmekten kastın hakkı ve hakikatı bulmak olduğunu dile getirmiş ve "Anlattıklarım arasında gerçek dışı olanlar varsa Allah'a tövbe ederim. Razı olacağı şeylere sarılmak hususunda Allah'tan yardım dilerim. Bâtıl şeylerden korunmak için de Allah'tan hidayet isterim. İyilik O'nun elindedir!" demiştir. Eserleri halen Batı bilim dünyasında kaynak eser olarak kullanılmaktadır. Türk Tarih Kurumu 68. sayısını Bîrûnî'ye Armağan adıyla bilginimize tahsis etti. Dünyanın çeşitli ülkelerinde Bîrûnî'yi anmak için sempozyumlar, kongreler düzenlendi, pullar bastırıldı. UNESCO'nun 25 dilde çıkardığı Conrier Dergisi 1974 Haziran sayısını Bîrûnî'ye ayırdı. Kapak fotoğrafının altına, "1000 yıl önce Orta Asya'da yaşayan evrensel dehâ Bîrûnî; Astronom, Tarihçi, Botanikçi, Eczacılık uzmanı Jeolog, Şair, Mütefekkir, Matematikçi, Coğrafyacı ve Hümanist" diye yazılarak tanıtıldı.
  3. ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------- İstanbul'daki çeşitli kolejlerde okuyan öğrenciler içinde bulundukları ruh halini 'herkesten önce Avrupalılaşmak' olarak anlatıyorlar. Kendilerinin Türkiye'de Fransız, Alman ve Amerikan ekolünde yetiştirildiklerini söyleyen K.Ö. en büyük handikaplarının kendilerinin tek tip ve sıradan olmadığını düşünmek olarak belirtiyor: "Kolejli öğrencilerin çok büyük kısmı ateist. Hepimizin üzerinde melankoli var. Bu toplumdan bir şey olmayacağını anlıyor ve beklentilerimizi öldürüyoruz. Bazılarımız da kendini. Bizim sorunumuz sistem. Herşeyi tüketiyoruz. Tüketecek birşey kalmadığında kendimizi tüketiyoruz." Alman Lisesi'nden O. daha önce intihar eden Ceylan'ın sistemden rahatsız olduğunu söylüyor. Ceylan, O.'ya "sistem var ve sana batmıyor. Keşke daha aptal olsaydım ve aptal gibi yaşayabilseydim'' diyor. O devam ediyor: Bizim okulda intihar imajı diye birşey var... Okuldaki mutsuzluklar bizim psikolojimizi etkiliyor. Okulda 800 kişi varsa 500'ünde sapkın düşünce var. Okul bizim ruhsal durumlarımızı dikkate almıyor. Bizim sorunumuz zeki olmak ve yanlışları görmek. Zeki olmak rahatsızlığı beraberinde getiriyor.'' Galatasaray Lisesi'nden A.K. intiharların sosyal bir akım olduğunu ve devam edeceğini savunuyor. Yine aynı okuldan B. de intiharların süreceği kanaatinde. Saint Benoit'ten İ., hocaların kendilerine ulaşamadıklarını, mesela kendisinin bir kompozisyon ödevinde ölümle ilgili şeyler yazdığını o zaman hocanın bunu sorgulamadığınıı söyleyerek öğrencilerin verdiği sinyallerin alınamadığına dikkat çekiyor. Öğrencilerin hiçbirisi okulda intiharı teşvik eden, yönlendiren herhangi bir grubun olduğunu söylemiyor. Ama hepsi intihara götürebilecek bir atmosferden bahsediyorlar. Çözüm için de psikolojik öz güveni artırıcı bir eğitim sisteminin kurulmasını şart görüyorlar. Bu kolejli çocukları tanıyan bir eğitimci ise, bazı çocukların yönlendirildiğini hissettiğini, ortada intihar değil cinayet olduğunu, ancak hiçbir şey ele geçirilemediğini söylüyor. Polis yöntemleriyle intihar olaylarının arkasındaki gücün çözülemeyeceğini ileri süren eğitimci, gençlerin bir yerden bir şekilde etkilendiklerini, yanlış modeller etrafında bir grup dinamiği oluşturulduğunu ve bu işlere kalkışıdığını belirtiyor.. Satanistlerin kim olduğunun ortaya çıkartılması gerektiğini savunan eğitimci bu işi MİT'in araştırmasını istiyor.. (Hürriyet 27 Ocak 2002) -------------------------------------------------------------- 1. Sebep : Müslüman geçim sıkıntısı diye bişey düşünmez çünkü bilirki rızkı Allah tarafından tayin edilmiştir. 2. Sebep : Müslüman Allah'ı sever Allah' ta müslümanı sever aşkına daima ebediyyen karşılık görür fani olan şeylere aşık olup kendini heder etmez.... 3. Sebep : Müslümanın ailesi kendisi için kutsaldır aile içinde saygı edep haya terbiye vardır bilirki çocuğuna iyi terbiye verebilirse ve ya annesine babasına iyi davranabilirse mükafatını hem bu dünyada hem ahirettte fazlasıyla görür.. 4. Sebep : Müslüman İntihar etmenin en büyük suçlardan olduğunu bilir. Zaten o yaşantısıyla bu yoldan uzak olur...
  4. Allah (c.c.) tek olmasına bir kanıtta Kur'an-ı Kerim gibi bir kitabın benzerinin olmamasıdır. Ezberlenmesi en kolay kitap olmasıdır. En cahil okuma yazma bilmeyen bile birbaşkasının bir kaç kere okumasıyla ufak parçalarını ezberleyebilir. Hafızların ise 1 sene gibi bir zamanda ezberleyebilmesi sizce kolaymıdır....İnsan belleğinin bunca kelimeyi harfine noktasına varana kadar ezberde tutmasında bir mana yok diyebilirmisiniz ? Bece ancak ilahi bir kitapta bu özellikler bulunabilir.
  5. kitaplara inanıyorsun demek... sen ve senin gibi düşünenler neden birtane değişik Kur'an-ı Kerim bulamadınız ???
  6. huzur kendin ile barışık olmandadır...kendini bilmektedir... bir dostumuz güzel belirtmiş...... Nefsini bilen kişi duygu-düşünce-davranışları üzerine düşünen, farkına varan kişidir. Böylesi bir farkındalıkla kişi olumsuz yönlerini-hırsını, öfkesini, saldırganlığını, şehvete sürükleyen içindeki fücur (kötülük) eğiliminin daha kolay farkına varıp değiştirmek için gayret gösterir. Kendini bilen kişi, işe ruhunu bilmekle başlayacağından ruhani âlemi ve bu âleme ait değerleri ve bu değerlerin bakiliğini bilir. Yine bu farkındalıkla maddî âlemin geçici taleplerini de anlamış olur. Ruhanî âlemin değerlerinin bakiliğine talip olmak isteyen insan maddî âlemin faniliklerine, kendi dürtüsel taleplerine aldanmayıp hedefini yüksek tutarak yaratılmışların en şereflisi olma hakikatini daha kolay deneyimleyecektir.
  7. ispat et dedim edemedin...... şimdi sen gözünle gördüğün resmin sahibinin o kişi olduğunu ispat edemiyorsun bana kanıtını gösteremedin ? şimdi sen elindeki kanıtlara göre şahsen o resimin o kişiye ait olduğu verisini kabul ediyorsun değil mi? ben o resmin o kişiye ait olamayacağını resmin kendi kendine boyaların tabloyla bir şekilde çarpışmasıyla olacağını savunsam sence ne kadar doğru ? benim fikrimi kabul edermisin? yada boya maddesinin evrim geçirerek kendi kendine düşünerekten kendini o hale getirdiğini söylesem ne kadar doğru sence ? bu kadar basit bir resime sen bu yakıştırmaları kabul etmeyeceğini varsayarak soruyorum; sence bu alemi bir ahenk bir düzen ve nizam içerisinde yaratacak olan kudretli bir varlığa neden inanmıyorsun? ve o resmi görmediğin bir zamanda 1503 yılında 3-4 senede o şahıs tarafından yapıldığına itibar ediyorsunda alemlerin bir varlık tarafından 6 günde (devrede) yaratılmasını neden kabullenemiyorsun...??? resim mi basit ? alem mi basit ?
  8. madem savunanlara göre evrim oluyor neden maymunlar hala aynı yoksa bir zamanamı mahsus evrim geçirdiler okula yazdırsak olur mu
  9. kusura bakmayın kontrol altında olduğundan çok geç yayımlanıyor bu yüzden arada kaldı mesajım tekrar sona alıyorum lütfen cevap ver yamyam bana nasıl ispat edicen o kişiye ait olduğunu 502 yıl önce olan bişey sen gördün mü o kişi yaparken ?
  10. bence Leonardo Da Vinci yapmadı sen gözünle gördünmü ben gözümle görmediğime inanmam... bana ispat et onun olduğuna...
  11. Bu eseri kim yapmıştır sizce ? Yapan acaba tek başınamı yaptı? yoksa birkaç kişi beraber mi yaptılar ? Yoksa birinden ona mirasmı kaldı ? Yoksa fırçalar boyalar vs... diğer malzemeler devrildi de tesadüfen bu şekil mi ortaya çıktı ? Cevaplar ne olacak merak ediyorum ?
  12. admin burda yazılan her yazıyı okumak zorunda isterse okumasın.....bak neler geliyor başına Admin yasal görevleri : Forumlara yazılan yorumlar moderator kontrolünden geçmektedir. Moderator yorum yazanlara veya üçüncü kişilere hakaret ya da bu kişilerle ilgili küçültücü sözler içeren yorumları yayına uygun görmez ve siler. Forumun niteliğine göre tüm yorumlar moderator kontrolunden geçerek yayınlanıyor olabilir..
  13. TCK SEKİZİNCİ BÖLÜM Şerefe Karşı Suçlar Hakaret MADDE 125. - (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir. c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. MADDE 126. - (1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır. ARTIK KİM NE KADAR PAYINA ALIRSA O HAKARETLER SİLİNMESSE GEREKENİ YAPARIZ..
  14. senin soyuna sopuna ben hakaret etsem sen özgürlükmü diyeceksin buna........aklı kısa
  15. uğraşmayacaklarsa bilelim uğraşacak birilerini buluruz....
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.