yam_yam tarafından postalanan herşey
-
Kimler ataizme meyillidir?
Temmuz 1983 sayılı Bilim ve Teknik Dergisi'ne ulaşamayacağımı mı sandınız sayın terapi? Bir iddiada bulundunuz ve bir kaynak (!) verdiniz. Verdiğiniz kaynak şu an önümde. Şimdi ya bana sayfa numarası verin, ya da bir akademisyen olmadığınızı, buraya aktardığınız bilgileri malum sitelerden aldığınızı itiraf edin. Lafı eveleyip gevelemeyin...
-
Kimler ataizme meyillidir?
Şu an Bilim ve Teknik Dergisi'nin Temmuz 1983 sayısı önümde duruyor sayın terapi.. Ancak bu sayıda böyle bir ifadeye rastlayamadım. Tabi bu ifadeniz geçebileceği konulara baktım. Bakın bu sayıda hangi konular varmış : * Mağaralar *Işığı ileten bitkiler * Maddeyi aydınlatan yeni bir ışın * Bilgisayar Temel Devre Elemanları * Antik Çağların Süper çeliği * Basınçlı su ile malzemeler kesilebiliyor *Hareket Tedavisi vs.vs. Uzun olduğu için daha fazlasını yazmayacağım. Sizden ricam, bu sayıda geçtiğini iddia ettiğiniz ifadenin konu başlığı ve sayfa numarası... Önce bunu verin, sonra devam edeceğim... Bakalım gerçekten bu ifade adı geçen dergiden mi alınmış, yoksa malum sitelerden mi? Bu arada panik havasından mıdır nedir seviyenizi de bayağı bir düşürmüşsünüz sayın terapi...
-
UFO’LAR
Sanırım insanoğlunun en çok merak ettiği konuların başında geliyordur "evrende bizim dışımızda hayat var mı?" sorusu. Aşağıdaki makale oldukça ilginç. Okumanızı öneririm... Akıllı varlıklar yıldızların üzerinde yaşayamayacağından, bunların varolabilmeleri için birer gezegen gerek. Ama bu gezegenin de bizim Dünyamız gibi çok özel koşullara sahip olması gerek. Gerçi son yıllarda, başka yıldızların çevresinde dolanan 100’e yakın gezegen bulundu, ama ne yazık ki, bunların hiçbiri bizimkine benzemiyor. Çoğu, Jüpiter kütlesinde ya da çok daha büyük gaz devleri. Kimisi yıldızına çok yakın bir yörüngede kavruluyor, kimisi de çok uzaklarda uzayın dondurucu soğuğunda dolanıyor. Oysa, en azından bizim tanıdığımız yaşam biçimi için sıvı su gerekli. Bu da gezegenin yıldızına “yaşam alanı” denen ve suyun sıvı halde bulunabileceği bir kuşak içinde yer alabilecek uzaklıkta bulunmasını gerektiriyor. Yaşam, çok çeşitli elementlerden oluşmuş organik maddelerden sentezlenir. Dolayısıyla, yaşam için karbon, oksijen, azot, kalsiyum, demir ve daha pek çoğu gibi görece ağır elementlerin bulunduğu kayaç gezegenler gerektiriyor. Demek ki uzaylı kardeşlerimizin bulunabilmesi için öncelikle yıldızına uygun uzaklıkta, uygun koşullara sahip kayaç gezegenler gerekli. İş gezegenle de bitmiyor: Yıldızın niteliği de önemli. Güneş’ten çok daha kütleli yıldızlar, çok güçlü rüzgarlarıyla çevrelerinde gezegen oluşmasına izin vermezler. Bir şekilde gezegen oluşsa bile güçlü radyasyonlarıyla burada yaşamın oluşmasına izin vermezler. Bırakın kendi gezegenlerini, yakınlarındaki yıldızların bile çevresindeki gezegenleri yaşamdan arındırırlar. Ayrıca büyük yıldızların ömrü çok kısa olur (ortalama 30-40 milyon yıl). Bu süre de, olası bir gezegen de yaşamın ortaya çıkmasına yetmez. Kaldı ki, büyük yıldızlar kısa ömürlerinin sonunda süpernova patlamalarıyla yok olurlar. Bu patlamalar da 100 ışıkyılı çaplı bir alanda tüm yaşamı ortadan kaldırır. Büyük yıldızlar kadar, küçük yıldızlar da sorunlu. Bir kez bunlar, özellikle Güneş’ten çok daha küçük (dolayısıyla soğuk) olanları, çevrelerindeki olası gezegenlere yaşam için gerekli ışık ve ısıyı bizim Güneşimiz gibi cömertçe veremez. Örneğin, Dünya böyle bir yıldıza Güneş’e olduğu kadar uzak olsaydı, yüzeyine düşecek ışık, mehtaplı bir gecedeki kadar olurdu. Sonra, böyle yıldızların çevresindeki gezegenler, yıldıza genellikle çok yakında dolanırlar. Böyle olunca da “kütleçekim kilidi” denen bir mekanizma sonucu gezegenin yalnızca bir yarısı sürekli yıldıza bakar (ve kavrulur), öteki yarısı da yıldızı hiç görmez (ve donar). Küçük yıldızlar ayrıca fazla dengeli değildir. Yani, çok şiddetli parlamalarla plazma püskürtürler. Güneşimizin parlamalarından çok daha şiddetli olan bu parlamalar, olası bir gezegende bir şekilde filizlenmeye başlayan yaşamı söndürür. Yıldızın büyüklüğü ve küçüklüğünün yanı sıra, yaşı da önemli. Güneş ve daha küçük yıldızlar, denge durumlarını belirli bir süre korurlar (Güneş benzeri sarı yıldızlar, yaklaşık 10 milyar yıl; daha küçük turuncu ve en küçük kırmızı cüceler trilyonlarca yıla kadar). Merkezlerindeki yakıt bittiğindeyse şişip, normal çaplarının yüzlerce katı çapta birer kırmızı dev haline gelip yakınlarındaki gezegenleri yutarlar. Dolayısıyla uzaylı kardeşlerimiz için bakacağımız yerler, “orta yaşlı” orta büyüklükte yıldızların yakınları olacak. İş tabii, bununla da bitmiyor: Yıldızların bulundukları yer de önemli. Yıldızlar gökadalar içinde bulunur. Gökadalar da çeşit çeşit. Elips biçimli dev gökadalar, genellikle sarmal gökadaların birleşmesi sonucu oluşur. Bunlar içinde yıldızlar, gökada merkezi çevresinde görece sabit yörüngelerde dönmezler, rastgele hareketleri olduğundan zaman zaman başka yıldızlarla yakınlaşırlar ve kaotik hareketleri, yıldız çevresindeki gezegenleri etkiler (Yörüngeden çıkıp uzaya savrulabilir, ya da yıldızın içine düşebilir). Sarmal gökadalara gelince, hemen hemen hepsinin merkezinde çevresindeki herşeyi yutan dev bir karadelik ve bunların yakınlarından milyonlarca ışıkyılı mesafeye kadar fışkıran radyasyon ve madde sütunları bulunur. Bunlardan kaçınsanız bile, merkez ve çevresindeki topak biçimdeki bölgede yıldızların sıklığı. Bizim Güneşimizin en yakın komşusu 4 ışıkyılından biraz daha uzak. Yani bize olan mesafesi aşağı yukarı 40 trilyon km. Oysa, merkezi topak içinde bir ışık yılı yarıçaplı bir bölgede yüzlerce, hatta binlerce (gökadanın tam merkezinde milyonlarca) binlerce, yıldız topluca bulunuyor. Bunlardan gelen toplam radyasyonun, bir gezegendeki yaşam üzerindeki olumsuz etkilerini bir düşünün. Kaldı ki, tek sorun da radyasyon değil. Bilindiği kadarıyla Samanyolu’nda (ve büyük olasılıkla başka gökadalarda da) birbirlerinin çevresinde dolanan yıldızlardan oluşan ikili sistemler, tek yıldızlardan çok daha fazla. İkili ve daha çoklu yıldız sistemlerinin dinamiği de, gezegenlerin oluşmasına ve yaşamı destekleyecek düzenli döngülere hiç de uygun değil. Bu sistemlerdeki gezegenler, ya iki yıldızın birden dışında dolaşacak (ki, bu durumda yörünge çok uzakta olacağından) yaşam için gerekli enerjiye sahip olamayacaklar) ya da yıldızlardan bir çevresinde dolanan bir gezegen, zaman zaman öteki yıldız tarafından “çalınacak” ya da sistem dışına atılacaktır. Merkezden uzaklaştık diyelim. Sarmal kollar da sorunlu. Yıldızların içinde oluştuğu moleküler hidrojen bulutları, genellikle sarmal kollarda toplanmış bulunuyor. Gazın kollardaki göreli bolluğu ve gökadaların çevrelerindeki cüce gökadalarla etkileşmesi sonucu sarmal kollarda büyük kütleli dev yıldızlar bol miktarda oluşur. Bunlarsa, daha önce gördüğümüz gibi hem yaşamları süresince, hem de yaşamlarını noktalayan süpernova patlamalarıyla yakınlarındaki (100 ışıkyılına kadar uzaklıktaki) normal yıldızların çevresindeki gezegenlerde ortaya çıkmış olabilecek yaşama zarar verirler. Dolayısıyla gökbilimciler, tıpkı bireysel yıldızların çevresinde, olumlu koşullar içeren uzaklıkta bir “yaşam kuşağı” olduğu gibi, gökadalar için de, yaşamı destekleyecek koşulların bulunabileceği sınırlı genişlikte bir yaşam kuşağı olabileceğini, bu bölgenin dışında kalan büyük bölümün yaşama elverişkli olmadığını düşünüyorlar. Bu durumda anlaşılıyor ki, uzaylıların, hele hele gelişmiş uygarlıklar kurabilecek kadar akıllı olanların varlığı, binbir rastlantının bir araya gelmesine bağlı. Bu kadar faktörün de bir arada bulunması kolay değil. Gelgelelim evrenimiz de küçük bir yer değil. Herbiri milyarlarca yıldız içeren en az 2 milyar kadar gökada bulunduğu sanılıyor. Böyle olunca da, dakika başı bizi “uçan daireleriyle!”, “ UFO ’larıyla!” ziyaret edecek kadar yakın ve çok sayıda olmasalar da akıllı uzaylıların varlığı güçlü bir olasılık. http://www.biltek. tubitak .gov.tr/merak_ett...d=3&soru_id=491
-
KURAN HaKKINDA BAZI BATILI AYDINLARIN SÖZLERİ
Şu ifadelere bir bakın sayın ahirzaman; ’Kur’an ismiyle bilinen ve Allah tarafından vahyedilmiş olan bu kitap aynı zamanda bütün cihan edebiyatının bir abidesidir.’ ‘Kur’an muayyen zamanlarda Hz-Muhammed (a.s.m) tebliğ edilmiş Allah kelamıdır.’ Bu ifadeler edebi bir yapıtı övmek için kullanılan ifadeler değil. Bu ifadeler tamamen Kur'an'ın tanrı kelamı olduğunu anlatıyor. Bir insan bu ifadeleri kullandıysa, onun müslüman olması beklenir. Eğer müslüman olmadıysa, o zaman söylediklerinde samimi değildir. Ancak bazıları neyin ne olduğunu anlamadan yalnızca şakşakçılık (o kendini bilir) yapmaya çalıştıklarından , konuya edebi bir eserin olumlu eleştirisi gözüyle bakıyor. Sanırım yukarıda isimleri geçen şahısların, ünleri sebebiyle müslüman olduklarını açıklamaktan kaçınabilecekleri imasında bulunmuşsunuz. Bu da pek mantıklı değil. Kendi ünlerini Allah sevgisinin önünde mi tutacaklar?
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Hayır, konu ile alakalı mantıklı bir örnek değil. Yabancı dil bilmeden yabancı müzk dinlemede bir gariplik yoktur. Müzik evrenseldir. Müziğin dili yoktur. İnsanı çeken ve insanın zevk aldığı nokta ritmdir. Şarkıdan ritmi çıkarır ve şarkı sözünü de nesir haline getirirseniz, o dili bilmeyen birinin ilgisini çekmeyecektir. Kimse o şarkıda söylenenleri ezberlemek zorunda değil. Dahası, şarkıda geçen sözleri yaşam biçimine uyarlamak zorunda da değil. Halbuki Kur'an için bunları söyleyemeyiz. Kur'an için asıl önemli olan içeriğidir, ne yazdığıdır. Bu bağlamda verdiğiniz örnek geçersizdir...
-
Kimler ataizme meyillidir?
Nasıl bir akademik (!) cevap vereceğinizi sabırsızlıkla bekliyorum sayın terapi...
-
Kimler ataizme meyillidir?
Kusura bakmayın ama, bana bir akademisyenmişsiniz gibi gelmedi. Eğer öyleyseniz, yukarıdaki safsatalar bir akademisyene yakışmayacak cinsten. Ne demek 0,3 mm den fazla olsaydı donardık yahu. Bunu akademisyen olduğunu iddia eden biri nasıl söyleyebilir ? Dünya Güneş’ten uzaklaşıyor Alman fizikçilerinin son hesaplarına göre Dünya ve Güneş arasındaki mesafe 100 yılda bir on metre kadar açılmakta. Araştırma çerçevesinde son 120 yıl içindeki gözlemlere ait veriler yeniden sistematik olarak değerlendirilmiş. Açıklama geçen haftalarda Alman Fizik Birliği’nde Claus Limmerzahl tarafından yapıldı. Fizikçi, güneş ve dünya arasındaki mesafenin niçin açıldığının yerçekimi fiziğindeki bilgiler ve yöntemlerle açıklanamadığını ancak bu gelişmenin iklim üzerinde etkili olmayacağını söyledi. Çünkü değişim kozmik ölçülere göre çok küçük. http://www.haber1.com/haber.asp?id=109549 Vah benim akademisyenlerime....
-
KURAN HaKKINDA BAZI BATILI AYDINLARIN SÖZLERİ
Bu batılı aydınlardan kaç tanesi Kur'an'ı okuduktan sonra müslüman olmuştur? Eğer Kur'an'ın ilahi bir anlam taşıdığına inanıyorlar ve söylediklerinde samimi iseler neden müslüman olmamışlardır? Bu sorulara bir yanıt verin ki, yukarıda yazdıklarınız da bir anlam taşıyabilsin...
-
bazı ATEİSTLER SADECE KÜLDÜRÜYOR
Asıl komik olan ne biliyor musunuz sayın ahirzaman? Asıl komik olan , Maide 51.ayet için "dost" tan önce araya soktuğunuz "gönül" kelimesi. Bu kelimeye Yaşar Nuri Öztürk çevirisinden başka hiç bir çeviride rastlayamazsınız. O kelimenin de oraya ne için konduğu bellidir. Beyhude o ayeti savunmaya kalkmayın...
-
Aişe Konusu
Bakın sayın terapi; sadece ithamlarda bulunuyorsunuz. Sizlere getirdiğim İslami kaynakları görmezden geliyor, sanki onlar benim uydurmalarımmış gibi imalarda bulunuyorsunuz. Bu konu hakkında da bir yorum getirmiyor, sadece kendi kaynaklarınız ile beni yalanlamaya çabalıyorsunuz... Ben Aişe'nin nişanlı olduğunu biliyordum da, peki siz Aişe'nin beşik kertmesi olduğunu biliyor muydunuz? Sanırım bilmiyordunuz. Yoksa nişanlandığı dönem için "evlilik çağı" gibi söylemlerde bulunmazdınız. Evet Aişe Cübeyr ile beşik kertmesi idi. Bu da sizin "Aişe nişanlıydı. Dolayısıyla Muhammed'den önce evlenme çağındaydı" iddianızı çürütüyor. Bu da Aişe'den bir hadis : "Ben kendimi bildim bileli anam ve babam hak dine inanırlar ve onu yaşarlardı, Rasûlullah da(s.a.v.) her gün, sabah ve akşamdan sonra evimize gelirlerdi......." (Buharî, Kefalet, 4; İbn Hişâm, I,372). Aişe kendini bildi bileli İslam'ın içinde olduğunu söylüyor. Dolayısıyla çok zeki ve iyi bir hafızası olan Aişe'nin nübüvvetten 4 yıl önce doğduğu iddiası da boşa çıkıyor.
-
Kimler ataizme meyillidir?
Sanırım teist arkadaşlarımız "Bak şu dünyadaki nizama.Elbette bir yaratıcısı olmalı" argümanınından bir türlü kurtulamayacaklar. Halbuki Dünya, tarihi boyunca hiç bir zaman tam bir düzen içinde olmamıştır. Bu gün bile tam bir düzen içinde değildir. Nasıl olsun ki? Dünya her yıl en az bir-iki büyük depremle sarsılıyor. Okyanus sahilleri her yıl bir kaç büyük fırtına ile perişan oluyor. Her yıl bir kaç volkanik patlama ile belli bir bölgede yaşam yok oluyor. Her yıl onlarca sel felaketi yaşanıyor. Hergün bir kaç canlı türü yok oluyor. Hal böyle iken bir düzenden bahsetmek de mümkün olmuyor. Dünya'da canlılılığın varolabilmesi için gerekli şartların oluşması 2 milyar yıl almıştır. Öyle kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi Dünya'ya satranç tahtasına konulan piyonlar gibi serpiştirilen bir şey yoktur. Bugün gördüğümüz objelerin oluşması milyarlarca yıl almıştır. Ve bugün bilinenler de, bu oluşum mekanizması içinde bir yaratıcının parmağının olmadığı şeklinde. Eğer bir yaratıcı olsaydı, bu oluşum süreci için milyarlarca yıl geçmesinin bir anlamı olmayacaktı. Eğer tanrı, Dünya'yı insanlar için var etti ise, neden insanın varolabilmesi için milyarlarca yıl geçmesi gerekti? Yoksa tanrının canlılığın varolabileceği ortamı oluşturabilmesi için milyarlarca yıl uğraşması mı gerekti? O zaman da tanrı kavramı yaralanmış oluyor. O yüzden Dünya ve düzen konusu, teistlerin en son yaklaşmaları gereken konudur. Zira dünyadaki oluşum-varlık konusunda bilinenler, bırakın teistleri desteklemeyi, iddialarını çürütecek kadar yeterlidir. Ancak sevgili teist arkadaşlarımız bu konuyu kavrayamadıklarından sürekli karşımıza bununla çıkıyorlar. Dünya'da tam anlamıyla bir düzen yoktur. Dünya'nın şu anki halini alabilmesi için milyarlarca yıl geçmesi gerekmiştir. Bu milyarlarca yıl içinde oluşumu sağlayan da tanrı değil, fiziksel ve çevresel koşullardır. Bu koşulların var olması da, tanrının varlığını göstermez. Dün "Evreni kim yaratmıştır?" diye soranlar, bugün "Big Bang'i kim yaratmıştır?" diye sormaktadırlar. Dün "Güneş'i ve Ay'ı orada kim tutuyor?" diye soranlar, bugün "Fizik kurallarını kim koymuştur?" diye soruyorlar. Bugün hala "İnsanı kim yaratmıştır?" diye soranlar da, yarın "Evrimi kim yaratmıştır?" diye soracaklardır. Zira dinlerin varlığı bu sorulara bağlıdır. Bir soru sorarsın ve "Bak gördün mü? Demek ki tanrı varmış" sonucuna ulaşırsın. Her verilebilen cevap arkasından "Peki onu kim yaratmıştır?" ya da "Peki o nasıl oluşmuştur" sorusu ile karşılaşırsın. Dolayısıyla dinin dogmaları sadece bilinmeyenler üzerindedir. Bunlara cevap bulundukça, bu dogmalar da bir adım geriye çekilecektir. Bu noktada da dinler de evrim geçirmek zorundadırlar. Kendilerini zamanın şartlarına, bilinenlerine uymayan kısımlarını değiştirmek zorundadırlar. Bu da çok kolay yapılabilir. "O ayet o anlama gelmez, şu anlama gelmektedir. Orada benzetme yapılmıştır" denilerek asıl anlam kaldırılacak, yerine zamanın bilinenine ve şartlarına uygun yeni anlamlarlar getirilecektir.
-
HZ.MUHAMMED MUSTAFA
Teşekkür ederim... Eksik olma arkadaşım...
-
BİZE YOBAZ DİYENLERE BAKIN FİKİRLERİNİ NERDEN ALMIŞLAR
Bana neyi iade edecektiniz sayın ahirzaman? Zorunuza giden, sizi kızdıran ne oldu? Kur'an'da, kendinden olmayana hakaretler, tehditler olduğunu söylemem mi? Ama bunun asılsız olmadığını siz de biliyorsunuz. O halde zorunuza giden şey nedir? İslam'da insan sevgisinin karşılıksız olduğunu söylemişsiniz ama bunun doğru olmadığını siz de biliyorsunuz. Kişilerden bahsetmiyorum. İslam inancından bahsediyorum. Zira İslam'da emredilen her ibadet ve uygulama Cennet'e gitmek için gereken bedelin biriktirilmesi içindir. İslam'a göre bunlar Cehennemden uzak durmak, Cennet'e gitmek için gereklidir. Dolayısı ile İslam'a göre yapılan iyilikler karşılıksız değil, bilakis insanın öteki dünyada rahat etmesi içindir. Karşılıksız sevgiyi ve inayeti arıyorsanız ateistlere bakın. Zira onların yaptığı iyilikler kendilerine bir çıkar sağlamak için değildir. Tamamen "iyilik" olsun diye yapılır. Şimdi söyleyin bakalım; İslam inancındaki emirler, karşılıksız sevgiyi ve inayet için midir?
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Yahu madem Kur'an'ı yalnızca arapça bilenler anlayacaktı da, neden tanrın herkesi arap yaratmadı? Ya da neden herkesi doğuştan arapça bilen biri olarak yaratmadı? Ya da neden daha kolay bir dil seçmedi? Ya da neden her millete kendi dilinde bir kitap gömdermedi? Bu kitap kime karşı apaçık arkadaşım? Yalnızca araplara mı? Neden işinize gelince "apaçık" da, işinize gelmeyince yalnızca arapça bilenler anlar? Asıl saçmalık, bugün yeni öğrenilenlerin 1400 yıl önce Kur'an'da yazdığı iddiasıdır. Öyle olsaydı, bütün buluşları İslam alimlerinin yapmış olması gerekirdi. Ama sizin bu iddianız için içaçıcı olmayan bir şeyi unutuyorsunuz. O da bilimsel gelişmelerin bir tanesinin bile referansını Kur'an'dan almadığıdır. Kur'an mucizesi diye yutturulmaya çalışılan bir çok safsataya bu forumda cevap verdim. Hala aynı şeyden bahsediyorsunuz. Yaşar Nuri Öztürk'ün çok güldüğüm bir anekdotu vardır. İsmini hatılayamadığım bir tv programında, sunucu Nuri Öztürk'e Kur'an'da uçak yapımının bile yazdığı iddialarının olduğunu, kendisinin bu konuda ne düşündüğünü sormuştu. Öztürk de "Olur mu hiç kardeşim. Öyle olsaydı ben şimdiye kadar çoktan uçak mühendisi olmuştum" gibilerinden cevap vermiş, beni de kahkahaya boğmuştu.
-
Allah varsa nerdedir?
O saçma dediğiniz inançlara insanlar binlerce yıl inandılar. Şimdi nasıl o inançlar size saçma geliyor ise, semavi dinler de bize saçma geliyor. Tanrılar zaman içinde metamorfoza uğradı. Yani başkalaştı. Tarifleri değişti. Bunlara dinler tarihinde rastlamak mümkün. Hala da başkalaşıyor. Kafalarda soru işaretleri oluştukça, tanrı kavramı değişiyor. Tıpkı sayın ahirzaman'ın yaptığı gibi. Gökte olan tanrı inancı, kelimelere farklı anlamlar yüklenerek değiştiriliyor. Bugünkü İslam'ın tanrı inancı ile 100 yıl sonraki (eğer o zamana kadar dinler hala ayakta ise) İslam'ın tanrı inancı da farklı olacaktır. Bunun nedeni de, insanların sürekli yeni bir şeyler öğrenmeleri ve düşünce yapılarında oluşan farklılıklardır. Tanrı soyut bir kavram olduğu için, tarifi de en kolay değiştirilebilecek kavramdır. Zira onu göremezsiniz, algılayamazsınız. Bunu yapmak için bir kaç kelimenin anlamını değiştirmek yeterli olacaktır.
-
Yamyam, Bilimselci, Dipnot, Dogrucu Davut, Gece kusu.. v.s
Sayın taurusmutis; biliyormusunuz deizm, agnostisizm ve ateizm arasında çok az farklar vardır. Tanrı açısından bunların en uç noktası ateizmdir. Hepsi de mevcut dinlerin insanların yaratması olduğunu düşünürler. Agnostikler, tanrının varlığının ya da yokluğunun bilinemeyeceğini, bunun üzerine kafa yormanın da anlamsız olduğunu düşünürler. Deistler ise, bir tanrının olabileceğini kabul ederler. Ancak bu tanrı mevcut dinlerin anlattığı gibi bir tanrı değildir. Onlara göre tanrı evreni yaratmış ve ve bir köşeye çekilmiştir. Ben ise bir ateistim. Bir tanrının olduğuna inanmıyorum. Tanrının varlığı için bir neden göremiyorum. Bazı bilinmeyelenlerin olması, tanrının var olduğunun ıspatı değildir. Bugün bildiklerimiz ile, bin yıl önce bilinenler aynı değil. Gün geçtikçe bilinenler arasına yeni bir şeyler ilave oluyor. Teist arkadaşların Big Bang'i örnek göstermelerini bir türlü anlayabilmiş değilim. Big Bang semavi dinleri yalanlar. Kaldı ki, Big Bang'in bir tanrı müdahalesi ile oluştuğu kanıtlansa bile, bu beni en fazla Deizm'e götürür. Daha öteye değil. Ancak o güne kadar ben ateist olmaya devam edeceğim. Dediğim gibi, bir tanrıya inanmam için bir neden yok. Evrenin nasıl oluştuğunu bilmiyor olmamız, onu bir tanrının yarattığının kanıtı değildir. Hele hele İslam'ın tanrısının hiç değil. Ancak şunu biliyoruz ki, evren semavi dinlerin anlattığı gibi oluşmamıştır. Bilmem anlatabildim mi?
-
HZ.MUHAMMED MUSTAFA
Benimle ilgili samimi ifadelerinizden dolayı teşekkür ederim sayın Terapi. Görünüşe göre sizi bayağı bir kızdırmışım. Hiç önemli değil. Burada görüşlerimi ifade ederken nabza göre şerbet verecek değilim. Hem ateist olup, hem de Muhammed'e "Hz" diye hitap edecek de değilim. Sizin hoşunuza gider ya da gitmez... Hakaret ettiğim iddiası ile beni sayın Admin'e şikayet eden de ilk siz değilsiniz. Ama hemen hepsi tahammülsüzlükten kaynaklanan şikayetlerdi. Sizinki de öyle.. Gelelim diğer meselelere... Siz bayağı bir dolmuşsunuz yahu... Ne bu hiddet bu celal... Siz sanırım beni yeni bir dinin kurucusu falan sandınız... Yok öyle bir şey... Daha önce de bir arkadaş, "Haydi yeni bir dünya yapın alternatif düzenler kurunda. Bizde siz neyi iddia ediyorsunuz görelim.." sözlerinize benzer bir şeyler söylemişti de, pek hoş olmayan bir polemik yaşanmıştı. "Evladını yeni kaybetmiş bir annenin yüreğindeki acıyı nasıl dindirebilirsiniz? " diye sormuşsunuz. Bu acıyı dindirmenin tek yolu din midir? Yanılıyorsunuz. Ben de arka arkaya 2 evlat keybettim. Bunu burada ilk defa açıklıyorum. (Umarım, "Bak.. Gördün mü Allah'ın intikamını" gibi söylemlerde bulunan münasebetsizler çıkmaz) Ancak bir tanrıya sarılıp da acımı dindirmeye çalışmadım. Bunu yaşamın bir gerçeği olarak kabul ettim. Zira ölüm de yaşam kadar gerçektir. Ama işi ölümden sonrasına getirirseniz, bu inanç insanların acılara karşı korunma mekanizmalarından biri olmuştur. Yalnızca bir teselli vesilesi. Eşini yeni kaybetmiş bir kadının, öteki dünyada kocasını memeleri yeni tomurcuklanmış hurilerle tahayyül etmesi de, o kadın için pek hoş olmasa gerek. Ya da oğlunun ateist olduğunu bilen, ve inancı gereği öteki dünyada cehennemden çıkamayacağını düşünen bir anne için daha kötü bir etki yapabilir. Bu insan psikolojisidir. Dinler de tamamen bunu hedef alırlar. İnsan psikolojisindeki zayıf noktalardan yakalarlar. Yok olup gitme korkusu, adalet duygusu, sevdikleriyle hep bir arada olma isteği vs.vs. İnsanlığın çıkmazlarından bahsetmişsiniz.. Öncelikle bu çıkmazlar nelerdir? Dinin bu çıkmazlara getirdiği çözümler nedir ve bu çözümler gerçekte ne kadar etkili olmuşlardır? Ancak şunu bilmelisiniz ki, ateizmin bir kitabı yoktur. Ateizm, teizme göre çok daha basittir. "Tanrı yoktur" dersiniz ve işte size bir ateist. Ancak dünya görüşü herkese göre değişebilir. Bir ateistten diğerine göre de değişebilir. Ateizmi bir din, bir öğreti olarak düşünmeniz sizi yanlış çıkarımlara götürecektir. O yüzden önce bunu kavramanız gerekir. Bana sorduğunuz ve benim de cevaplayacağım her soru, benim kişisel görüşüm olacaktır. Ateizm'e mal edilemez. Umarım kızgınlığınız geçmiştir de, sağlıklı bir diyalog kurabiliriz...
-
ZALİM OLAN KİM?
Yorumumdaki yanlışları sebepleriyle birlikte gösterirseniz beni memnun edersiniz sayın ahirzaman... En azından nerede yanlış yaptığımı öğrenmiş olurum...
-
yamyam, merak ediyorum...
Ben bir dini inanca sahip değilim. Bir tanrının var olduğuna inanmıyorum. Mevcut dinlerin tamamının insanların uydurmaları olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda bir inanç sistemine sahip de değilim. Daha önce de ifade etmiştim. Bir müslüman olarak yetiştirildim. 18 yaşıma gelinceye kadar da iyi bir müslüman sayılabilirdim. Ancak ondan sonra neye inandığım konusunda araştırmalara giriştim. "Ben neye inanıyorum? Hayatıma yön veren inanç nedir? Kaynağı nedir? Nasıl doğmuştur? Tanrı nedir? Tanrının dünyaya ve insanlığa etkisi ya da katkısı nedir? Peygamberlik nedir? Tanrının elçisi olduğunu söyleyen insan nasıl yaşamıştır? İslamiyet dışında diğer dinler nasıldır? İlk çağ insanları neye inanıyorlardı? Kutsal kitaplarda anlatılanlar nelerdir? Kaynakları nedir? Dinlerin benzer noktaları nelerdir? Bu benzerliklerin sebebi nedir? vs.vs.vs.vs. Bütün bu konulara girdikten sonra aslında inancımın boş olduğunu gördüm. Bir tanrı yoktu. En azından mevcut dinlerin anlattığı şekilde bir tanrı olamazdı. Bütün dinler birbirlerinden etkilenmişlerdi. vs.vs. Bir ideolojiye bağlı değilim. Bazı arkadaşların kafalarında benimle ilgili önyargılar olabilir. Ben komunist ya da anarşist falan da değilim. Kendime göre değer yargılarım var. Düşünce yapım dışında diğer insanlardan farklı değilim. Akıl ve insan merkezli her düşünceye taraf olabilirim. Umarım yeteri kadar açık ifade edebilmişimdir.
-
ZALİM OLAN KİM?
Tüm bu sorular, iyi bir tanrı kavramının kurgulanamamasından kaynaklanıyor. Özellikle semavi dinlerin tanrısı için bunu söylemek zor olmasa gerek. Nedeni de, hem hayır ve şerrin tanrıdan geldiğine inanacaksın (bknz: İmanın şartları) , hem de kötülüklerin insana mahsus olduğunu iddia edeceksin. Böyle bir çelişki kabul edilebilir değildir. Eğer tanrı bir şeyi diler ve onu yapmaya kalkarsa, bunu insanın değiştirebilmesi mümkün olmasa gerek. Hele ki, Levh-i Mahfuz gibi her şeyin önceden tanrı katında bulunan bir kitapta yazılı olduğu iddia ediliyorsa. Hele ki tanrı, bütün iyilik ve kötülüklerin kendinden geldiğini iddia ediyor ise. İşte tüm bu sorular, tanrı kavramının iyi kurgulanamamasından kaynaklanıyor. Tanrı neden sonsuz merhamet sahibidir? Eğer sonsuz merhamet sahibi ise neden dünyada helak ediyor, neden cezalandırıyor? Tanrı nasıl sonsuz merhabet sahibi oluyor da, A’râf Sûresinin 136 . Ayetinde Bu yüzden onlardan intikam aldık. Âyetlerimizi yalanlamaları ve onları umursamamaları sebebiyle kendilerini denizde boğduk. Secde Sûresinin 22 . Ayetinde Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? Şüphesiz ki biz suçlulardan intikam alıcıyız. bu intikam da neyin nesi? O zaman tanrı sonsuz merhamet sahibi değildir. Kendisini intikamcı olarak sonsuz merhametten kısıtlamıştır. İşte yanlış kurgulamadan bir örnek. İki zıt kavramın sonsuz derecede olması düşünülemez. Eğer sonsuz merhamet var ise, intikam olamaz. Eğer intikam var ise, sonsuz merhametli olduğunuzu iddia edemezsiniz. Ederseniz bu sorulara bir cevap bulmak zorunda kalırsınız ki, bu soruların da cevabı yoktur....
-
Kimler ataizme meyillidir?
Tanrı kavramı insanların kafalarında oluşturdukları bir kavramdır. "Allah yok" demek ile "Zeus yok" demek arasında herhangi bir anlam farkı yoktur. Elbette kavram olarak insanlar bir tanrı yaratmışlardır. İnkar edilen olgu, insanların kafalarında oluşturdukları kavram değildir. İnkar edilen, o kavramın gerçekliğidir. Yoksa Zeus da, Poseidon da, Arakhne de kavram olarak vardır. Ancak iş gerçekliğe gelince, hepsi insanların kafasındadır. Daha ötesi değil...
-
Aişe Konusu
Bir kaç gündür işlerimin yoğunluğu sebebiyle foruma pek giremedim. Bu yüzden ara sıra başlıklara göz atmakla yetinmek durumunda kaldım. Bu arada gördüm ki Aişe konusu bir kaç topikte birden tartışılmaya başlanmış. Hepsine ayrı ayrı cevap vermek yerine tek bir başlık altında toplamakta yarar olduğunu düşündüm. Bazı arkadaşlar Muhammed'in Aişe ile küçük yaşta evlendiğini kabul edemediklerinden, beni hadisleri çarpıtmakla, ya da çarpıtılmış hadisleri öne sürmekle itham etmişler. Bahsi geçen hadis aşağıda : Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben altı yaşında bir kız iken Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem beni akd ve nikâh eylemişti. (Üç sene sonra) biz Medîne`ye hicret ettik. Hâris İbn-i Hazrec oğullarının menziline indik. Müteâkıben ben, sıtmaya tutuldum. Bu cihetle saçım döküldü. (Hastalıktan kurtulduktan sonra) saçım gürleşti, uzayıp omuzlarıma döküldü. Bir kere ben, arkadaşlarımla berâber salıncakta oynarken annem Ümmü Rumân bana doğru geldi ve beni çağırdı. Ben de annemin yanına geldim. Beni ne edeceğini bilmiyordum. Annem elimi tuttu. Tâ evin kapısı önün (e geldiğimizde ora) da beni durdurdu. Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum. Nihâyet soluğum biraz yatıştı. Sonra annem biraz su aldı. Onunla yüzümü, başımı sıvazladı. Sonra beni eve koydu. Evde Ensâr`dan birtakım kadınlar hazır bulunyordu. Bunlar bana: - Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin! di(ye alkışla) dılar. Annem beni bu kadınlara teslîm etti. Bunlar da benim kılığımı, kıyâfetimi düzlediler ve Resûlullah`a teslîm ettiler. Beni hiçbir şey sıkmadı. Ancak Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`i habersiz görünce sıkıldım. (Resûlullah bir sedir üzerine oturmuştu. Yanında Ensâr erkeklerinden, kadınlarından oturanlar vardı. Beni Resûlullah yanına oturttu). Ensâr kadınları beni Resûlullah`a takdîm ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım. Şimdi bu hadisin "Ravi"si Aişe'nin kendisi. Bu hadis çeşitli yöntemler (bir kaç kaynaktan karşılaştırma vs) e bakılarak sahih kabul ediliyor. Ancak arkadaşlar bu ve buna benzer hadisleri kabul etmiyorlar, Aişe'nin ablasının biyografisine bakarak Aişe'nin 17-18 yaşında olduğunu iddia ediyorlar. Ancak İslam dünyasının kabul ettiği yaş 9 dur. Ancak bazıları bu durumu içlerine sindiremediklerinden 2. varsayıma sarılır. Şimdi bazı islami sitelerdeki duruma bir göz atalım. "Hz. Âişe'nin Resulullah'a nikâhlanması Hicret'ten iki veya üç sene önce oldu. Kaynaklar, bu nikâhlanma sırasında Hz. Âişe'nin yaşının küçük olduğunu kaydetmektedir. Nikâhın kıyılmasından iki yıl kadar zaman geçtikten sonra zifâf vukû bulmuştur. Hz. Âişe'nin o zaman dokuz veya on bir yaşında olduğu rivayet edilmektedir. Bu rivayetleri bazı tarihçiler cerhetmekte ve Âişe validemizin evlendikleri zaman daha büyük olduğunu ileri sürmektedirler." http://www.sevde.de/islam_Ans/A/hz_aise.htm Ancak buradaki "daha büyük" den kastedilenin 17-18 olduğunu düşünmek doğru olmaz. Bunu da ; "Âişe 14-15 yaşlarında iken Benu Mustalık (Müreysi') gazâsına Resulullah'la beraber katıldı." ifadesinden anlayabiliriz. Aişe 14 ya da 15 yaşında iken Muhammed ile birlikte Benu Mustalık gazasına katılmış. Yani o yaşlarda iken Muhammed ile evli durumda. Yine benzer ifadeleri " http://kitap.ihya.org/genel/samil.php?t2=o...=74&g=CF.r&s=16 " linkinde de görebilirsiniz. Ayrıca bazı arkadaşların çok sevdikleri, kitaplarından, yayınlarından feyz aldıkları Fethullah'ın bile, Aişe'nin evlendiğinde 9 yaşında olduğunu kabul eden yazısını da göstermiştim sizlere. Biz hadisleri ya da ayetleri çarpıtmıyoruz. Teist arkadaşlar kabul etmeseler de, getirdiğimiz kaynakların hepsi islami kaynaklardır. Aynı zamanda İslam fıkhının kaynaklarıdır. Bu hadisleri yalanlayan, sahih olmadığını iddia eden sağlam bir kaynağınız var ise lütfen getirin arkadaşlar. Biz de doğrusunu öğrenmiş olur, sizlere de teşekkür ederiz.
-
bu forumdaki münakaşaları önlemek bu kadar zor mu?
Pek güzel... Sen nerede yaşıyorsun kuzum? Dah önce hiç ateist görmedin, duymadın mı? Emredersiniz... Hay aksi... Burası bir tartışma platformu... Beğenir ya da beğenmezsiniz. Ancak foruma daha yeni gelip de, "silin, engelleyin" gibi ahkâm kesmek de neyin nesi? Zamanla alışırsınız merak etmeyin. Bünyenizin belli bir süre böyle şeyleri kaldıramaması normal. Hatta uzun zamandır bu forumda olup da hala alışamayanlar bile var. Bakalım sizin alışma süreniz ne kadar olacak...
-
BİZE YOBAZ DİYENLERE BAKIN FİKİRLERİNİ NERDEN ALMIŞLAR
Yahu sizin inancınızda insan sevgisi var mı? Kaç defa yazdım İslamiyet'in hümanizm ile yakından uzaktan alakası yoktur diye. İslamiyet'te ümmet sevgisi vardır. Kendinden olmayanı aşağılar, hakaretler-lanetler yağdırır, olmadık tehditler savurur. Ondan sonra başkalarını insan sevgisi olmamakla suçlarlar. Peah... Firavun bütün haşmetiyle mumyalanmış olarak duruyor da, hani Nuh nerede, Musa nerede, İbrahim nerede?
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Sizin de çiçek verenleriniz bol olsun...