-
İçerik Sayısı
2.202 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
9
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
yam_yam tarafından postalanan herşey
-
"İrtica yok" söylemlerinde bulunanlara... http://www.belgenet.com/dava/gulendava_01.html
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
yam_yam şurada cevap verdi: bekir başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayın bekir hala aynı tas aynı hamam... http://www.belgenet.com/merve1.html Bakın bakalım sayın bekir.... Bu linkte yazılanları bir okuyun... Burada yapılmak istenen nedir? Basit bir inanç özgürlüğü mü? Hiç sanmıyorum...O kadar da saf değiliz... Bekir efendi türban yasağının kanunsuz olduğundan dem vurmuş... II. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması MADDE 13. – (Değişik: 3.10.2001-4709/2 md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Demek ki neymiş : Özgürlükler anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırılabiliyormuş. Peki türban neye dayanarak sınırlandırılıyor : Laiklik ilkesine... Hazretler neye itiraz ediyorlar :L A İ K L İ K İ L K E S İ N E Neden: Çünkü laiklik ilkesi, onların özgürlüklerini (!) sınırlandırıyormuş. Anayasa Mahkemesi din, vicdan ve kanaat özgürlüğünün çiğnenemeyecek yapıda olduğunu, herhangi bir dine ait bir kıyafetin giyilmesi hakkını verdiği şeklinde yorumlanamayacağını vurgulayarak, bu özgürlüğün bir dine inanma veya inanmama özgürlüğünü de öncelikle içerdiğini ifade etmiştir. Bir kimsenin ibadetini yapma özgürlüğü ve kişisel inancının özel alan dışında laiklik ilkesini korumaya yönelik olarak kamu düzeni gerekçesi ile sınırlanabileceğini açıklamıştır. Karara göre herkes dilediği şekilde giyinme özgürlüğüne sahipti ve sosyal ve dini değerler, toplumsal geleneklere de saygı gösterilmek zorundaydı. Ancak, bir dine atıf yaparak kişiler belirli bir şekilde giyinmeye zorlanıyorsa, bu bahsedilen dinin, çağdaş toplumla çatışan bir değerler dizisi olarak algılanmış ve takdim edilmiş oluyordu. Bunlara ek olarak nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de, başörtüsü takmayı zorunlu bir dini görev haline getirmek, dini vecibelerini yerine getiren ve getirmeyen Müslümanlar ile inanmayalar arasında, başörtüsünü takmayı reddedenlere giyim nedeniyle dine karşı veya dinsiz oldukları kabul edilerek ayırımcılığa neden olacaktı. Anayasa Mahkemesi öğrencilerin eğitimlerini, sakin, hoşgörülü ve karşılıklı olarak destekleyici bir atmosferde, dini bağlılık gerekçesiyle eğitimin bu amacından sapmayarak yapmaları gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, başörtüsün İslamın bir gereği olmasından bağımsız olarak, bu tür bir dini simgeye yasal bir tanıma sağlanmasının Devlet eğitiminin tarafsız olması gerektiği ilkesi ile bağdaşmaz olduğu ve Devletin böyle bir durumda değişik din ve inanca sahip öğrenciler arasında uyuşmazlık çıkarmaktan dolayı sorumlu olacağı sonucuna varmıştır. http://www.yargitay.gov.tr/aihm/tcyaleylasahin.html Laik bir devlet hiç bir dine taraf olamaz. Kamu görevi gören memur da devleti temsil ettiğinden, herhangi bir dine taraf olması söz konusu değildir. Türban ya da herhangi bir dini sembol takamaz, taşıyamaz.. Öğrenciler ile ilgili gerekçe de yukarıda belirtilmiştir. Türkiye'nin, çoğunluğu müslüman olan bir halktan oluştuğu doğrudur. Ancak "Türk" lük kimliği bir din ile bağdaştırılamaz. Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Laik bir devlette çoğunluğu temsil eden bir dine ayrıcalık gösterilemez. O yüzden "Türkiye'nin büyük çoğunluğu müslümandır. Yapılanlar müslümanlara zulümdür" gibi söylemlerde bulunanlar, laiklik ilkesini içlerine sindirememiş, dine dayalı bir devlet özleminde olanların takiyyeci yaklaşımlarından ibarettir. Bu kişiler, istemlerini gayet masum olarak nitelendirerek, kendilerini "mağdur kesim" gibi gösterme çabasındadırlar. Sözde kanun karşısında mağdur durumda görünenler, konuyu AİHM ne taşımış, ancak oradan da olumsuz sonuç alınca asıl niyetlerini ortaya koyarak "bu konuda karar verecek olan ulemalardır" deme cesaretini kendilerinde görebilmişlerdir. Asıl hedef laiklik ilkesidir. Asıl hedef "Devletin dini İslamdır" ibaresini geri getirmektir. Asıl hedef dine dayalı bir devlet yönetimidir. Bunu açıkça (sayın bekir de bir kaç kez telaffuz etmiştir) "Halka rağmen" diyecek cüreti göstererek ifade etmişlerdir. Bugün bu söylemlerde bulunanlar, yarın uygun bir ortam oluştuğunda söylemlerini eyleme dönüştürmekten çekinmeyeceklerdir. Sayın bekir, ortada sanki bir irticai tehlike yokmuş gibi davranmaktadır. Yalnızca aşağıda verdiğim link bunun cevabını açıkça ortaya koymaktadır. http://www.belgenet.com/dava/gulendava_01.html Zamanında, bu konuda bazılarının ne kadar ileri gidebilecelerini gösteren ibret tablosu da aşağıdadır.. http://www.belgenet.com/1930/kubilay-12.html Bu oyuna gelmeyeceğiz. İlgililere duyurulur.... -
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
yam_yam şurada cevap verdi: kralx başlık Forum Oyunları
Hay aksi... Ne yapsam ki? -
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
yam_yam şurada cevap verdi: bekir başlık Dini Konular - Din - Dinler
Birileri türban konusunu kasıtlı olarak kaşıyor ve gündemde tutmaya çalışıyor... Türban tamamen laik dışı bir uygulamadır. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI B A Ş L A N G I Ç Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı; Bazıları işte bu paragrafa muhalefet ediyorlar. Laikliği içlerine sindiremiyorlar... III. Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması Madde 14 - Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamazlar. Bakın Danıştay 8. Dairesi türban ile ilgili bir kararda ne demiş : Danıştay 8 inci Dairenin; Esas No: 1984/636, Karar No: 1984/1574, 13.12.1984 Tarihli Kararında; Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde bir öğrencinin başörtülü gelmesi nedeniyle bir ay süreyle üniversiteye devamdan yasaklanmasına ilişkin işleme karşı açılan davayı reddeden İzmir l Nolu idare Mahkemesi kararının temyizen incelenmesi sırasında; Yeterli öğretim görmemiş bazı kızlarımız hiç bir özel düşünceleri olmaksızın içinde yaşadıkları toplumsal çevrenin gelenek ve göreneklerinin etkisi altında başlarını örtmektedirler. Ancak bu konuda, kendi toplumsal çevrelerinin baskısına veya gelenek ve göreneklerine boyun eğmeyecek ölçüde eğitim gören bazı kızlarımızın ve kadınlarımızın sırf lâik Cumhuriyet ilkelerine karşı çıkarak dine dayalı bir devlet düzenini benimsediklerini belirtmek amacı ile başlarını örttükleri bilinmektedir. Bu kişiler için başörtüsü masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak kadın özgürlüğüne ve Cumhuriyetimizin Temel İlkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi haline gelmektedir. Davacı yükseköğretim düzeyinde eğitim gördüğüne "göre bu ilkelerin Cumhuriyetimizin kuruluşunda ve korunmasındaki önemini bilmesi gerekmektedir. denmektedir. Her konuda kadın haklarını kısıtlayan islamcı beyefendiler de, konu türban olduğunda ne hikmetse "kadına özgürlük" çığırtkanlığı yapmaktadırlar. Türban yasağı, laik bir devletin uygulaması gereken yasaklardan biridir. Ancak laikliği içlerine sindirememiş olanlar, türbanı bahane ederek ortamı germekte, bunu da kendi çıkarları için kullanmakta sakınca görmemektedirler. VI. Din ve vicdan hürriyeti Madde 24 - Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 ncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini âyin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini âyin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. maddesi açıkken, devleti ve hukuku uygulayanları dine düşman gibi göstererek kendi ideolojilerine katkı sağlamaya çalışanlar, hedeflerine ulaşamayacaklardır. Danıştay'a yapılan saldırı işte bu çabaların eseridir. Ancak bu ülkede laik devletin uygulayıcıları, vurmakla bitmeyecek kadar fazladır. Yalnızca "Kubilay" isminin yanına yazılan isimlere ilaveler yaparak, toplumun bu zihniyete duyduğu nefretin artmasını sağlayacaklardır... İlgililere duyurulur... -
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
yam_yam şurada cevap verdi: kralx başlık Forum Oyunları
Bize bu güzel çiçekleri layık gören sevgili sedelina'ya kucak dolusu çiçek de benden... Ayrıca gecekuşu,bilimselci ve dipnot dostlarıma da buradan çiçek gönderiyorum... Ve son olarak da, hassas bir konu olan "din" konusunda fikirlerim ile kırdığım, kızdırdığım ve muhtemelen de kızdırmaya devam edeceğim ( tüm forumdaşlarıma da kucak dolusu çiçek gönderiyorum... -
Buna cevap verecek olan Panteidar'ın kendisidir. Zira O, açıklamaları ile deist tanımlamasına da uymuyor...
-
Zerdüşt 'ün ölümden sonraki muhakeme ile ilgili telkinleri vardır. Ahura Mazdah 'a inananların ruhu, ölümden sonra dördüncü gün muhakeme edilir. O, önce Cinvat Köprüsünden geçecektir. Bu köprü, bu alemden ötekine götürür. Dinsiz bu köprüden geçemeyip cehenneme düşer. Dindar kişi ise bu köprüden geçip cennete ulaşır ( ona altı Ameşa Spenta 'ya sonradan katılan “itaat” yol gösterir). Cinvat Köprüsü 'nün ortası kılıç yüzü gibi olur ve dinsiz cehenneme düşer;ancak iyi insanın ruhu geçerken geniş tarafı döner ve oda geçme imkanı bulur.
-
Tufan Efsaneleri Yunan Zeus, Bronz çağının insanını yok etmek için bir taşkın gönderir. Prometheus oğlu Deucalion'a bir sandık yapmasını söyler. Yüksek dağlara kaçan bir kaç kişi dışında diğer herkes tufanda telef olur. Thessaly'daki dağlar parçalara ayrılır ve Isthmus ile Pelopones dışındaki tüm dünya sular la kaplanır. Deucalion ve karısı Pyrrha ( Epimetheus ve Pandora'nın kızı) dokuz gece ve gündüz sandıkta su üstünde gittikten sonar Pamassus'a varırlar. Yağmur durduğunda Zeus'a adakta bulunurlar. Zeus'un isteği üzerine başının üzerinden taşlar atar ve onlar erkeğe dönüşürler. Aynı şekilde Phyrrha'nın attığı taşlar da kadına dönüşür. Bu yüzden insan laoi kelimesiyle ifade edilir. Laoi taş demek olan lass kelimesinden gelir. Luşay (Assam, Hindistan) Su cinlerinin hükümdarı, Ngai-ti (sevilen kadın) adlı bir kadına aşık olur. Kadın onu rededer ve kaçar. Cin hükümdar onu takip eder ve tüm insanlığı kuzeydoğuda uzaklarda olduğu söylenen bir tepede suyla kuşatır. Giderek yükselen sular altında kalma tehditi karşısında insanlar Ngai-ti'yi suyun içine atarlar ve sular çekilmeye başlar. Alçalan su geniş vadiler oluşturur ve bu dünya düzleşene kadar devam eder. Narrinyeri (Güney Avustralya) Bir adamın iki karısı onu terk eder ve uzağa kaçarlar. Onları, Karşılaşma Koyuna kadar takip eder . Karılarını uzaktan izler ve kızarak sulara yakarır, yükselmeleri ve onları suda boğulmaları için. Bunun üzerine çok güçlü bir sel meydana gelir ve tepeleri aşarak bu iki kadını öldürür. Sular öyle yükselir ki Rauwoke'de yaşayan Nepelle adındaki bir adam kanosunu bir dağın tepesine çıkartmak zorunda kalır. Bugün buraya Macleay zirvesi denir. Saman yolunun en yıldızlı kısmında bu kanonun şekli betimlenmiştir. Samoa Ateş ve su arasındaki savaşta Her şey sularla kaplanır ve Tanrı Tangaloa dünyayı tekrar yaratmaya karar verir. Ekoi (Nijerya) İlk insanlar olan Etim Ne (Yaşlı Adam) ve karısı Ejav dünyaya gökyüzünden geldiler. Başlangıçta dünyada su yoktu bu nedenle Etim Ne Tanrı Obassi Osav'dan su istedi ve kendisine bir kalabaş ile yedi tane taş verdi. Etim 'Ne yerdeki küçük bir deliğe taşı tıkadığı zaman su fışkırdı ve büyük bir göl oluştu. Sonra onların yedi oğlu ve yedi kızı oldu. Kızlarla oğlanlar birbirleriyle evlenip çocukları olduktan sonra Etim Ne her bir ev halkına bir nehir veya bir göl verdi. Kötü birer avcı olan üç oğlundan onlara vermiş olduğu nehirleri aldı ve onlarla etini paylaşmadı. Ancak yalvarmaları üzerine nehirleri kendilerine geri verdi. Torunları büyüyüp de yeni yuvalar kurduklarnda Etim Ne herbirine anne babalarının ırmaklarından yedişer tane taş almalarını ve onları yeni nehirler yaratmak için aralıklarla Luşay (Assam)'a dikmelerini söyledi. Bir kova taş toplayan ve hepsini aynı yere boşaltan biri dışında diğerleri dediğini yaptılar. Sular geldi ve onun tarlasını kapladı. Tüm dünya sular altında kalacaktı. Herkes Etim Ne'ye sığındı. Etim Ne, Obassi'ye dua etti ve o da tufanı durdurdu. Ancak kötü oğlun tarlasını sular altında bırakan göle dokunmadı. Etim Ne diğerlerine geride kalan nehir ve göllerin adlarını söyledi ve kendisini, dünyaya su getiren kişi olarak hatırlamalarını istedi.
-
1)Gılgamış Destanı: "Ellerimi yıkadım. Bir parça çamur koparıp yazıya attım. Ve bu yazıda ,kahraman Engidu'yu yarattım." 2)Sümer'lilerin Enuma-eliş Destanı: "Bunun üzerine ben de Ea'nın yardımını istedim. Toprağı, Kingu'nun kanıyla yoğurdum. İlk insanı meydana getirdim." 3)Çin Efsanelerinden: "Bunun üzerine Tanrıça Ngüho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti. Ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı." 4)Mısır'da Luxor Tapınağı'nda bulunan kabartma bir resim: "Kral Amonhotap III olarak betimlenen Tanrı Khnemu çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratıyor." 5)Hesiodos Destanı. "Namlı, şanlı Hephaisdos'u çağırdım hemen. 'Bir parça topral al, suyla karıştır' dedim. 'İçine insan sesi koy, insan gücü koy." 6)Yunan Efsaneleri'nden: "Gözyaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum (Prometheus anlatıyor.) Bir insan heykeli yaptım. Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölümlü yaratıklar oluştu böylece.) 7)Tevrat'tan: "Ve Rab Allah yerin toprağından Adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu." 8) Kur'an, Mü'minün 12-16: "And olsun ki Biz insanı süzme çamurdan yarattık." 9) Kur'an, Es-Safaat 11: "Hakikat Biz onları cıvık bir çamurdan yarattık." 10)Kur'an, Sad 71-76: "Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Artık onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal ona secdeye kapanın."
-
Allah kaldıramayacağı kayayı yaratabilir mi ?
yam_yam şurada cevap verdi: HOMOERECTUS başlık Dini Konular - Din - Dinler
"Laf oyunu...." Ben de bundan bahsediyorum. Burada bir laf oyunu yapılmıyor... Yeterince açık yazdığımı sanıyordum ama görüyorum ki hala anlaşılamamış... Gerçekçi sonuçlara ne tür yaklaşımlarla ulaşabiliriz? Söyleyin de, biz de bilelim... -
Allah kaldıramayacağı kayayı yaratabilir mi ?
yam_yam şurada cevap verdi: HOMOERECTUS başlık Dini Konular - Din - Dinler
Burada (en azından bizim açımızdan) bir önyargı söz konusu değil. Bu konu ile ilgili düşüncelerimizi yazarken bir önkabulümüz yok. Yani yola "Tanrı yoktur" dan çıkmıyoruz. Yukarıda da ifade etmiştim. Sizler birarada bulunması mümkün olmayan 2 kavramı biraraya getiriyor ve bunun sonucunda oluşan paradoksları da, "kafa karıştırmak için kasıtlı yapılan kelime oyunları" olarak varsayıyorsunuz. Tekrar ediyorum... Ortaya çıkan paradokslar, Allah'a yüklemiş olduğunuz anlamların geçersiz olmasından kaynaklanıyor. Yaratma gücü sonsuz ise, kaldırma gücü sonsuz olamaz... Kaldırma gücü sonsuz ise yaratma gücü sonsuz değildir. Kralx'in verdiği örneği hatırlayın... Her fıkrasına gülünen bir kişi var ise, hiç bir fıkraya asla gülmeyen bir kişi yoktur. Ya da tam tersi... Zira birinin varlığı, diğerinin varlığını kısıtlar ya da yok eder... Siz her iki olguyu da var sayıyor ve soruyu anlamsız sayıyorsunuz. Ama her iki olgunun var olması mümkün değildir.... Yani tam da Kralx'in dediği gibi : "Ağzına kadar dolu olan boş bir bardak var" diyorsunuz.... -
Gül sen gül... Foruma dön, başlıklara gir ve kaç tane başlığın bir sonuca bağlandığını bak. Sonra son yazdığın cümleye bak ve tekrar gül...
-
Bir tanrıya inananların, yanında nelere de inanmak zorunda kalacaklarını görmeleri....
-
Allah kaldıramayacağı kayayı yaratabilir mi ?
yam_yam şurada cevap verdi: HOMOERECTUS başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sorudan önce yüklenilen kavramların doğruluğunu tespit etmeniz gerekir. Her iki olgunun da var olduğuna inanırsanız, elbette soru size paradoksmuş gibi gelecektir. Ancak "olgulardan birinin varlığı, diğerini geçersiz kılar" tespitini yapabildiğiniz zaman paradoksun nedenini anlayacaksınız... -
Allah kaldıramayacağı kayayı yaratabilir mi ?
yam_yam şurada cevap verdi: HOMOERECTUS başlık Dini Konular - Din - Dinler
Soruya zaten kendin cevap vermişsin kralx... Ancak her zamanki gibi değerlendirmeyi yine kendine çekmiş, yanlış yapmışsın... Asla hiç bir fıkraya gülmeyen bir kişi var ise, her fıkrasına gülünen bir kişi yoktur... Siz her iki kişiyi de var sayıp, soruyu anlamsız kılmışsınız... Birinin varlığı, diğerinin varlığını anlamsız kılar. Diğerleri de öyle... Eğer kaldırılamayacak taş var ise, her taşı kaldırabilen tanımlaması doğru değildir. Bu durumda tanrının iki ayrı gücünün olduğunu varsayalım.. 1- Yaratma gücü 2- Bir ağırlığı kaldırma gücü Bu ikisinin de sonsuz güçlü olması gibi bir durum söz konusu olamaz. Zira birinin varlığı diğerini geçersiz kılacaktır. Sizin hatanız, "fıkra" analojisinde olduğu gibi her iki olguyu da geçerli saymanız... Halbuki öyle değil... Biri, diğerinin varlığını geçersiz ya da anlamsız kılar... -
Ateist ruh halim daha sağlıklı ve huzurlu...
-
TÜRBANA BİR PARÇA BEZ GÖZÜYLE BAKANLARA SESLENİYORUM
yam_yam şurada cevap verdi: fakir başlık Dini Konular - Din - Dinler
Din adı altında insanlıktan nasıl çıkılabileceğini gözler önüne seren ilgili haberin linki: http://arsiv3.hurriyet.com.tr/haber/0,,sid...d~106208,00.asp -
Bilimselci arkadaşım; bundan daha güzel nasıl ifade edilebilirdi bilemiyorum... Arşivlik bir yazı olmuş... Tebrikler...
-
Allah kaldıramayacağı kayayı yaratabilir mi ?
yam_yam şurada cevap verdi: HOMOERECTUS başlık Dini Konular - Din - Dinler
Saçma olan böyle bir soru değil, tanrı kavramına yüklenen anlamdır. Eğer "sonsuz güçlü" diye bir kavram ortaya atarsanız elbette paradokslar olacaktır. Bu paradokslar kendince anlamsız değil, yüklenilen kavramın anlamsız olmasındandır. -
Sayın Panteidar; oldukça güzel ifade etmişsiniz... "2- Bu tahrifat Hz.Muhammed'den önce mi sonra mı yapılmıştır?" diye sormuşsunuz... Kur'an'da, Muhammed zamanında bu kitapların bozulmadığı açıkça ifade ediliyor. Ancak, nedense teist arkadaşlarımız bunu bir türlü kabul edemiyorlar. Hatta bir çoğunun Tevrat'ın Musa'dan sonra, İncil'in de İsa'dan sonra yazıldığından haberleri olduğunu sanmıyorum...
-
Bir kere bu tamamen sizin hüsnükuruntunuz... Tamamen bir tanrı inancı içinde söylenmiş, geçerliliği olmayan, dogmatik bir söylem... Dolayısıyla tamamen bir tanrı inancına özgü söylem olduğu için, ateist birinin kabul edeceği türden bir söylem de değildir. Dahası bir ateistin bunu kabul etmesini gerektirecek hiç bir gerekçe de yoktur. Evrendeki oluşumlar tamamen gözlenebilir, doğal süreçleri içerisinde oluşmuşlardır ve oluşum-gelişim süreçlerinin açıklamasında bir tanrıya yer de yoktur. Güneşimiz, 70 milyar kere trilyon yıldızdan biridir... Dünyamızın yıldızına olan uzaklığı, yaşam için elverişli olduğundan dolayı canlılık oluşmuş ve gelişmiştir. Ancak sistemimizin diğer gezegenlerinin güneş ile olan uzaklığı yaşama elverişli olmadığından (şimdilik) canlılık yoktur diyebiliyoruz... Üstelik canlılığın başlangıcı da öyle hemen "ol" deyince olacak türden değildir. Öyle ise, evrenin ve dünyanın bilinçli bir tasarım olduğunu kabullenecek bir durum da söz konusu değildir. Bir ateist asla evrenin bilinçli bir oluşum olduğunu düşünmez. Böyle düşünen biri ya teisttir, ya da deist... O yüzden ateistlerin psikolojisi ile ilgili söylemlerinizin bir dayanağı yok... Cevabı gerektirecek bir durum da yok. Ancak, "falanca bir durumda bir ateistin psikoloji nasıldır" diye sorarsanız elbette verilecek cevabımız mevcuttur... Bilginize....
-
Demek tahrif edilmiş bir kitabı kaynak gösteremeyiz... Demek Kur'an'ı Kerim... Demek Tevrat'ı kaale almıyorsunuz... Peki sen bana Adem'in eşinin "Havva" olduğuna dair Kur'an'dan bir kaynak getirebilir misin? Söyle bakalım, Kur'an'ın hangi suresinin hangi ayetinde Havva diye bir isim geçer? Peki sen nasıl olur da Kur'an'da adı geçmeyen birini Havva diye isimlendiriyorsun? Tevrat'a bakarak olmasın sakın? Kutsal kitaplarda anlatılan ortak konular vardır. Dünya ve göklerin yaratılışı,insanın yaratılışı, tufan, eski peygamberlerin hayatı vs.vs... Bunlar tamamen birbirlerini kopyalarlar. Yalnızca uygun olmayan bazı kısımlar değiştirilirler. Daha önce de bahsetmiştim. Örneğin tanrının yorulması ya da tanrının bahçede dolaşması gibi durumlar Kur'an'da anlatılan tanrı tarifine uymadığı için değiştirilmiştir. Ancak temel noktalar aynıdır. Yaradılış meselesi de Tevrat'dan alınan konular arasındadır. Bunun inkar edilebilecek bir tarafı yoktur. Daha önce de karşılaştırmalı olarak foruma sunmuştum. Yani kaynak Tevrat'tır. Orada da 6 gün Kur'an'da da 6 gün. Ancak ne zaman ki dünyanın 6 günde oluşmadığı ortaya çıktı, 6 gün oldu "6 evre"... Sağlam bir gerekçe de yok... Ayette geçen "Yevm" kelimesinin anlamlarına bakalım.... Yevm : Gün. Yirmidört saatlik zaman. * Sene. * Asır. Devir. * Devre. Baktılar ki, Kur'an'da yazılanlar açıkça bilinenlerle çelişiyor, kelimenin 5. anlamını alıp çıktılar işin içinden. Ama Tevrat orada duruyor. Hikayenin orjinali Tevrat'ta... Arş'ın su üstünde olması Tevrat'ta...Gökler ile yerin ayrılması Tevrat'ta... Dünya'nın yayılıp serilmesi Tevrat'ta... Gece ile gündüzün oluşumu Tevrat'ta... "6 gün" de Tevrat'ta.... Eeeee... Tüm bunlar değişmedi de, "gün" mü değişti? Hadi canım siz de....
-
Gelelim yıldızlara... Kralx, Big Bang'den sonra yıldız oluşumunun mümkün olmadığı gibi ipe sapa gelmez ve bilimsel temelden yoksun iddialarda bulunmuştu. Aksi gösterilince de bu sefer, oluşan yıldızların küçük ve daha az ömürlü olduklarını söylemeye başladı. Aşağıda bir yıldızın nasıl oluştuğunu göreceksiniz. UZAYIN SONSUZLUĞUNDAN BİR YILDIZ DOĞUYOR Yıdızlar, tüm uzayı dolduran seyrek gazlarda doğarlar. Bu gaz, az sayıda helyum atomları ile hidrojen atomlarından oluşur. Bazı yerlerde bu gaz, oldukça yoğun yıldızlararası gaz bulutları ile birlikte bulunur. Gravitasyonel teoriye göre gaz bulutunun kendi çekimi, bulutu kendine çeker. Bu, bulutu daha büyük yoğunluklara sıkıştırarak, kendi üzerine çekmeli ve bulutun merkezi çok sıkışık olmalıdır. Bu noktada astronomlar bazı gazların, her biri kendi çekim kuvvetiyle tutunan "bob'lar (gaz küreleri)" şeklinde yoğunlaşacaklarını tahmin etmektedirler. Bir gaz sıkıştırışdığında, ısınır. Bu yüzden her bir gaz küresinin merkezindeki sıcaklık 10 milyon dereceye yükselir (nükleer reaksiyonların başlamasına yetecek bir sıcaklık). Bu reaksiyonlar hidrojeni helyuma dönüştürür ve çok büyük enerji açığa çıkarırlar. Sonuç olarak yıldız parlamaya başlar... ve bir yıldız doğar. Bilim ve Teknik Dergisi / Şubat 1991 S: 18 .......... Samanyolu'nda bir çok yeni yıldızın oluştuğu bölge bulunur. Bu bölgelere örnek olarak Avcı Takımyıldızı'ndaki Orion Bulutsusu verilebilir. Gökbilimciler, ISO teleskopu ile gökadamızdaki buna benzer başka bölgelerin ayrıntılarını görüntüleyebilmişler. Kızılötesi fotoğraflar, Yay Takımyıldızı'ndaki Üç-Boğumlu (Trifid) Bulutsusu içinde, özellikle kara bulutların görüntüyü kapattığı bölgelerde ışık olduğunu gösteriyor. Bu bölgelerde, çekiminin etkisiyle, toz ve gaz bulutları oluşarak, yıldız oluşumunun ön evrelerini hazırlıyorlar. Buralardan uluşan radyo sinyalleri bu oluşumu doğruluyor. Gözlemler sonucunda, yıldız oluşumun ön evresi olan çekirdeklerin, kuramsal çalışmalarda yapılan tahminlerin tersine, kendi etraflarında çok da hızlı dönmedikleri anlaşılmış.... Kızılötesi teleskop, Yılancı Takımyıldızı'nda bulunan ve şu sıralar oluşmaya başlayan L1698B adı verilen bu tür bir çekirdekte sıcaklığı ölçtü. Toz ve gazdan oluşan katmanın sıcaklığı yalnızca 13 Kelvin (-260 derece) olarak ölçüldü. Bir anlamda "tamamlanmış" parlak güneşler de toz katmanlarıyla çevrili olabiliyor. Çalgı Takımyıldızı'nın en parlak yıldızı Vega buna iyi örnektir. Gökbilimciler bu yıldızın boyutunu ölçmeyi başarmış. Güneş sisteminin kapladığı alanın bir kaç katı büyüklükte olduğunu bulmuşlar..... Bilim ve Teknik Dergisi / Ocak 1998 S: 33 Şimdi Vega yıldızına bir göz atalım... http://www.science.ankara.edu.tr/astronomy...win_ders26.html Yukarıdaki adreste Vega yıldızının A0 tipinde bir yıldız olduğu belirtilmiş. Sayfanın en altında da yıldız türleri ve yaşam süreleri gösterilmiş. A0 tipi bir yıldızın yaşam süresi 10 üzeri 9 yıl üzerinden 0.44 verilmiş... Şimdi bir hesap yapalım... 10.000.000.000 * 0,44 = 4.400.000.000 Bu da, güneşimizden kat kat daha büyük olan Vega'nın yaşam süresini 4.400.000.000 yıl olduğunu gösteriyor. Yani bizim güneşimizin ömrünün hemen hemen yarısı. Güneş 4,5 milyar yaşında olduğuna göre, Vega güneşten daha sonra oluşmuş. Demek ki neymiş, bu işler öyle kafadan sallamayla olmuyormuş... Kralx, bundan sonra inandırıcı olabilmen için, bilimsel bir konuda ahkam kesmeye çalışırken iddialarının bilimsel kaynağını da göstermeye mecbursun. Görelim bakalım senin bilimsel (!) kaynakların nelermiş...
-
Gördük sayın su damlası.... O zamanları da gördük... İnsanların borç verirlerken altın, dolar, mark olarak verdikleri dönemleri de gördük. Böylelikle güya faiz almamaktadırlar. Faizin yasak nedeninin borç alanın mağdur olmaması olduğu aşikarken, döviz ve altın ile borç almak durumunda olanların geri ödeme yaparken analarının nasıl ağladığını da gördük. Kusura bakmayın (amiyane tabirle) kimse hikaye okumasın. Elbette insanlar belli bir varlığa sahip ise, karşılıksız yardımda da bulunabilir. Ancak kıt kanaat artırdığı paranında faiz haram diye borç vererek yarı yarıya azalmasına kimse göz yummaz. Kimse aksini iddia etmesin. Bunun için de yukarıda saydığım dolambaçlı yollara sapılır. Kimse karşısındakinin öderken nasıl zorlanabileceğini düşünmez. Herkes ailesinin geleceği olan paranın değerini korumayı düşünür. Gerisi laf, gerisi hikaye....