-
İçerik Sayısı
2.576 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
5
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey
-
YAYAMAZ KAYIMCA NIN YERI!
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: bursercan başlık Anı Defteri - Defterleri
Bende sizleri(onlar kendilerini biliyorlar ama gerçekten sizde varsınız aralarında )ama şu soguk nevale asla yok -
YAYAMAZ KAYIMCA NIN YERI!
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: bursercan başlık Anı Defteri - Defterleri
Sağolasın yaaaa bende bu fotografı arıyordum demek sen çalmışsın -
........Tengeriin boşig.......
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: yumote başlık Anı Defteri - Defterleri
Yokk bu böyle olmıyacak sevgili Radyacım ben yapacagımı biliyorum kapısına gidecegim hadi bakalım ozaman ne yapacak velet -
Sevgili GUAZİMOLO (agbim)
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Anı Defteri - Defterleri
şey aynı vatandaştanmı bahsediyoruz acaba?sizden az önce geldide kendileri kendini geliştirmesine bence hiç yorum yapmıyalım ben ki yetişemiyorum gelişimine !!! -
sanada küstüm sende beni unutmuşsun tabi başka ları geldi benim papuç yallah dama degilmi
-
Bünye II Güneşli bir yazda donan Kızıl kıyamette yanan Rüyadan kabusa dalan Bir tuhaf yüreğim var benim. Düz yolda ayağı takılan En nete gözlükle bakınan Kendini kendinden sakınan Bir tuhaf yüreğim var benim. Kediyi aslan zanneden Üç beden büyük giyen Durduk yerde akıl yiyen Bir tuhaf yüreğim var benim. Sevinçten acı çıkartan Kasvette sevinci artan Dirhemi bin kere tartan Bir tuhaf yüreğim var benim. Bulduğunu oltaya takan Olmayanı başına kakan Ömrünü sıkıntıya satan Bir tuhaf yüreğim var benim. Konuş denilince susan Dönüp içine kan kusan Böylece rahatlık uman Bir tuhaf yüreğim var benim. Sorun denilen sorunlara yaban Hayatın içinde hayattan sapan Mutluluğa yalnız uzaktan bakan Bir tuhaf yüreğim var benim. Bir tuhaf yüreğim var benim. İkilem mi bu düştüğü ikilem Dinler mi bizden şöyle birkaç kelam. Yoksa kapanmayacak yaram! geçerken bu sayfaya ugramamak ne mümkün tüm kargaşa burda
-
()()()() Deniz_Kızı ()()()() Anı Defteri......,,
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: L_U_C_İ_F_E_R başlık Anı Defteri - Defterleri
işte maneneee sana kahfe takımı aldım ama bana bişey yzmamışsın konuşma benlen -
Taylan Ağbi'ye.........
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Anı Defteri - Defterleri
İşte buuuuu orda bir Taylan agbi var ....o taylan agbi bizim taylan agbimiz diye bana şiir okutmayın lütfen hem birşeyi dip not düşmek istiyorum benim yegeniminde ismi Nasuh TAYLAN....belkide ondan size saygı ile yorum yapmak ve ifadelerimi yazma cüretinde bulundum.... espiri yapmıyorum bende pek burda sevildigini düşünen biri degilim çokda önemli degil belirtiginiz gibi kimse kimseyi sevmek zorunda degil ama saygı duymak zorundadır!!gördügünüz gibi içtenligimizi yakalıyan arkadaşlarda var yok diyemeyiz sizin sayfanızı foruma girdigim müdetçe karalıyo olacagım .....sevgi ile kalın..... -
Sevgili GUAZİMOLO (agbim)
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Anı Defteri - Defterleri
Sağolasın sevgili Gelincik sanıyorum senden başka bu sayfayı farkeden olmamış!!!!veya agbim pek espirili olmadıgı için sevilmemiştir -
Demirefe'ye.......
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Anı Defteri - Defterleri
Merhabalar sevgili Demirefe ama kızgınım ne selam ne bişey -
Sağolasın yüreği güzel sevgili GELİNCİK bende birşey eklemek istiyorum.................... ...................................4..................................... Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı olarak 12 yaş altı işitme problemi olan, maddi durumu kötü, hiçbir sağlık güvencesi olmayan fakir çocukların tüm tedavisini ve kullandıkları işitme cihazını ücretsiz karşılayacağız. Çevrenizde bu tür çocuklar varsa lütfen benim telefonumu verin. SEMA ONAY (Rektör Asistanı) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yurtiçi Yayın Koordinatörü Cep Tel: 0543 291 65 65 -- 0532 504 02 22
-
Yarım yüzyıllık uzun bir aradan sonra Türkiye’de ikinci kez kutlanan 1 Mayıs, 8’i kadın tam 34 kişinin kanı Taksim Alanı’nı kızıla boyamıştı. Amaç, her zamanki gibi aynıydı: yükselen kitle hareketini boğmak, devrimci gelişmeyi önlemek. İşçi sınıfı,emekçiler şehitlerini unutmadı ve sonsuza dek unutmayacak,unuturmayacaktır!!!!!...
-
TAKSİM MÜSADEYLE DEĞİL MÜCADELEYLE KAZANILIR! 2008 1 Mayıs'ını yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ‘başarı' olarak algılayanlar, 2009 1 Mayıs'ında yaşanan ve büyük oranda devletin icazet sınırlarını aşmayan pratiklerini de bir ‘gelişme' olarak ifade etmeye başladılar. Bir ülkenin meydanları emekçilere kapatılıyorsa devrimcilere düşen görev, o alanları devletten izin alarak değil, barikatları aşarak kazanmaktır. Geçen bir yıllık sürede başta işçi sınıfı olmak üzere emekçilere karşı birçok saldırı yasası hayata geçirildi. Kriz ortamında adeta hiçbir dirençle karşılaşmaksızın uygulamaya sokulan SSGSS (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası), İstihdam Yasası ve daha birçok sosyal yıkım yasası hayata geçirilirken konfederasyonlar herhangi bir mücadele programı oluşturmamıştır. Kriz bahanesiyle milyonlarca işçi işten atılırken sendikalar ne bir mücadele hattı çizmiş ne de işçilerin yanında olduğunu gösterecek bir duruş sergilemiştir. İşçileri adeta kendi kaderiyle baş başa bırakıp günü kurtarmaya dönük dar pratiklerle vakit geçirilmiştir. İşçi sınıfı ve emekçilerle yalnızca merkezi eylemlerle bağ kurarak sınıf mücadelesinin yürütülemeyeceği artık açıktır. İzlenmesi gereken rota; en küçük birimlerden başlayarak emekçileri kendi sorunları etrafında örgütlemek, çevreden merkeze doğru kitleselleşen ve politikleşen bir yol izlemektir. Kalıcı başarılar ancak bu yolla elde edilebilir. Taksim gibi bir hedefi de ancak böylesi bir çalışmayla kazanmak mümkün ve anlamlıdır. Üç yıldır yaşanmakta olan Taksim'de 1 Mayıs hedefinin "devleti ikna etme" temelinde gerçekleştirilmeye çalışılması en azından mücadele tarihine yazılacak bir olumsuzluktur. 2008 1 Mayıs'ında kitlelere azgınca saldıran devlet güçleri bu sene imajını düzeltmek için DİSK ve KESK'i "makul" sınırlara hapsederek Taksim'i emekçilere kapatmıştır. Birkaç bin kişinin polisin izniyle bir saatlik bir süreyle Taksim Meydanı'na girmesi, emekçilerin başarısı ve zaferi olarak sunulamaz. Devlet, devrimcilerle emekçiler arasına duvar örmeye çalışmış, bunu da büyük oranda başarmıştır. DİSK ve KESK önderlikleri CHP milletvekillerinin de yardımlarıyla kendileri dışındaki genel kitleyi yüzüstü bırakarak alana girmiş ve polisin müdahalesiyle kaçarcasına alanı terk etmiştir. Bir kez daha gördük ki devrimci yapılar sendikal bürokrasinin uzlaşmayla malul duruşuna hak etmediği anlamlar yükleyerek öngörü zaafiyeti yaşamış, bunun sonucu olarak da ortaya çıkan çarpık tablonun oluşmasına güç katmıştır. 2009 1 Mayıs'ının bir başarı/zafer olarak sunulması ve 2010'da da Taksim'de olunacağının ilan edilmesi, kendini kandırmanın ötesinde kitleleri yanıltmanın ve oyalamanın diğer adıdır. İKİ TAKSİM İKİ 1 MAYIS Egemenler 1 Mayıs'ı devrimcilerden yalıtılmış bir "bayram" yapmaya kararlı görünmektedir. DİSK ve KESK yöneticileri de bu kervana koşar adım katılmaktadır. Oysa 1 Mayıs çıkışı ile birlikte mücadeleyi simgeleyen bir gün olmuştur. Bu çerçevede biz polis icazetiyle alana girip birkaç flama ile bu orta oyununa alet olmayı reddettik. Bunun yerine sokaklarda polis barikatını aşmaya dönük mücadelenin içinde olduk. Bundan sonra da sınıf mücadelesinin yılda bir kez Taksim'e indirgenemeyeceğini, genel mücadelenin bir parçası olduğunu anlatmaya devam edeceğiz. Bugün erime ve geriye düşüş halinden çıkabilmek için şiirsel bir söyleme değil, gerçekliği algılayan ve güne uygun politika geliştiren bir duruşa ihtiyaç vardır. Biz bundan sonra da devrimcilerle halk arasındaki açıyı kapatabilmek için sorunlarıyla baş başa bırakılmış kitlelerin gerçek gündemlerini önümüze koyacağız. DEVRİMCİ HAREKET
-
Piknik: Haziran 14 - Yer: BüyükAda : VARMI PİKNİĞE GELEN
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: ERBAY başlık Turkish-Media.Com Forum Ailesi
valla gelin deniz kum uyduruk yemek yapan bendeniz en fazla üstüste yatarız olsun saten kim uyuyacak ki sohbeten -
60'lı yılların sonlarına doğru Türkiye'de de tüm dünyada olduğu gibi muhalif hareket yükseliyordu. Toplumsal muhalefetin itici gücü olan gençlik hareketleri özellikle de üniversitelerde gündeme müdahale eder hale geldi. Diğer üniversitelere de önderlik yapan ODTÜ'de Devrimci Gençlik hem 3 Ekim 1968 de “halka dönük üniversite reformu” istemiyle boykotlar düzenleyerek kendi sorunları için mücadele ederken öte yandan ülke gündemine dair eylemlikler de düzenliyordu. Örneğin 1968 kasımında Robert.W.Kommer'in ABD büyükelçisi ünvanı ile atanmasına tepki olarak onu istenmeyen adam ilan etmişler ve ODTÜ'ye yaptığı ziyaret sırasında arabasını yakarak tepkilerini açıkça göstermişlerdir. ODTÜ'nün sembolü olan ve her yeniden yazılışında devrim ateşini güçlendiren devrim yazısının ilk kez yazılışı da o yıllara rastlar. 4 ODTÜ öğrencisi, Hüseyin İnan, Taylan Özgür, Alpaslan Özdoğan ve Mustafa Yalçıner önderliğindeki öğrenciler 68 yazında devrimi 33 metrelik harflerle, 1 gecede ODTÜ stadyumuna yazdılar. 12 Mart 1971 cuntasının üniversiteye uzanan eli olan jandarma karakolu yerleşkede kuruldu. 1973'teki seçimler sonrasında üniversiteden çıkarılıncaya kadar geçen süre zarfında okuldaki devrimci öğrencileri kontrol altında(!) tutmaya çalıştılar. Ancak devrim yazısı olanca ihtişamıyla duruyor ve umut ışığı olmaya devam ediyordu. Karakolun kaldırılmasının ardından yazı yeniden yazıldı. Bu kez talaş ve zift karışımı bir sıvı yazının üzerine döküldü ve yakıldı. Bu örgütlülüğün okulda yeniden yükselişinin göstergesi oldu. 8 Kasım 1974'te Kissinger'in Türkiye'ye gelişi üzerine ODTÜ'de yapılan boykota ülkü ocaklı faşistler silahlı saldırı düzenlediler. Minübüslerle gelip kampüsü basan faşistler yurtlardan fakültelere giden öğrencilere silah ve dinamitlerle saldırdılar, 3 öğrenci ağır yaralandı. Bu olay devrimcilerin nitelik olarak daha da sıkı mücadelesinin başlangıcı oldu. Bu olaydan sonra jandarma okula yeniden yerleşti. ODTÜ'deki hareketlilik gün geçtikçe artıyordu. Şubat 1975'de ODTÜ öğrencilerinin merkezi örgütü olarak ODTÜ-DER kuruldu. Bütün fakültelere yayılan bir mücadele gelişti. Fen Edebiyat Fakültesi öğrenci derneği faşistlerin elinden alındı. Mücadele geniş kitlelere mal oldu ve ODTÜ-DER öğrencilerin fiili önderi haline geldi. 5 Mart 1975'de, 1971'de faşizmin yurtlara yönelttiği kanlı saldırı protesto edildi. 14-15 Nisan 1975'te öğrenciler bütün faşist baskıları protesto etmek için yurt ücretlerini ödememe ve bunu destekleyen iki günlük boykot kararı aldılar. Okul rektörlükçe kapatıldı. Bu kararın ardından 15 Mayıs 1975'te ODTÜ'de süresiz boykot başladı. 6 ay süren boykot başarıyla sonuçlandı, öğrenciler önemli demokratik mevziler elde ettiler. Öğrenci temsilciliği seçimleri yapıldı ve ODTÜ-DER yönetiminde bulunan Devrimci Gençlik büyük bir çoğunluk sağlayarak ÖTK yönetim kurulunu da kazandı. 14 Şubat 1977'de Milliyetçi Cephe, Hasan Tan'ı rektör olarak atadı. ODTÜ yeniden faşizmin saldırılarının odak noktalarından biri olmuştu. Rektörün ilk işi atamalar/uzaklaştırmalar oldu. Rektöre karşı ODTÜ'de şimdiye kadar görülmeyen bir düzeyde işçi, öğrenci, öğretim üyesi dayanışması oluştu. Rektöre karşı 9 aylık bir boykot yapıldı. Bu boykot üniversite senatosu, öğretim üyeleri, çalışanlar, öğrenciler ve öğrenci velileri tarafından destek gördü. Gittikçe artan tepkilerden rahatsız olan ve boykotu sonlandırmak isteyen faşist rektör kendi adamlarını işçi kılığında okula soktu. Bu faşistler rektörün talimatlarıyla okulda terör havası estirmeye başladılar. Öğrencilere saldırdılar, fizik fakültesi'nin önünde oturan devrimci öğrencilerin üzerine rektörlük binasından el bombası atarak 7 öğrenciyi katlettiler. Öğretim görevlilerinin evlerine bomba koydular. Bu baskılara rağmen boykot başarıya ulaştı ve devrim yazılmaya devam edildi. 1978-80 arasındaki yıllarda düzenlenen 1 aylık uluslararası şenliklerde devrim yazısı yeniden ve yeniden yakıldı. 12 Eylül 1980'de sıkıyönetim ilan edildikten sonra ODTÜ'ye saldırılar arttı. Öğrencilerin forum yapması, duvar gazetesi asması yasaklandı. Uzun mücadeleler sonucu elde edilen öğrenci temsilciliği dağıtılmak istendi. Hatta ÖTK 141-142'den yargılanarak ‘gizli örgüt' ilan edilmeye kalkışıldı. Darbeden sonra resmi faşist güçler yazıyı yok etmek için üzerini boyadılar. Ancak üzerine atılan boyalar güneş, yağmur gibi çevresel faktörlere karşı duramadı ve her seferinde yazı yeniden ortaya çıktı. Yıllar süren uğraşlar sonuç vermedi ve “devrim” silinemedi. 1990'da yazı bir kez daha yakıldı. Uzun süreden sonra yazının tekrar yakılması rektörlüğü telaşlandırdı. Yazının nasıl silineceği kurul toplantılarında tartışılmaya başlandı. Bulabildikleri tek çözüm beton blokların tümüyle kaldırılması oldu. Ancak onlarda farkındaydılar ki bunu yaparlarsa ODTÜ'de daha büyük bir muhalif hareket oluşabilirdi. Yazı orada bırakıldı ama bir daha da yakılmadı. 1993 yılındaki bahar şenliklerinde yazı yine yazıldı ama bu kez farklı bir yöntemle. Stadyumun çimleri üzerinde elele tutuşan yüzlerce öğrenci devrim yazısını mumlarla yazdı ve bundan sonraki yıllarda ‘ODTÜ YÜRÜYOR, GELENEK SÜRÜYOR' şiarıyla ‘DEVRİM' yazılmaya devam etti. 5 Mayıs 2006 tarihinde de Devrimci ODTÜ öğrencileri geleneği sürdürmek için, rektörlük önünden stadyuma pankartlar ve sloganlar eşliğinde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Biz de ODTÜ Devrimci Gençlik olarak, ilk kez Devrimci Hareket pankartı açtık ve uzun bir aradan sonra yeniden yumruklu yıldızı ODTÜ ile buluşturduk. Yürüyüş sonrasında stadyumda bulunan öğrencilerin de katılımıyla alkışlar ve sloganlar eşliğinde devrim yazısı mumlarla yazıldı. DEVRİM YAZISI ATEŞLE YAZILMIŞ ODTÜ stadyumundaki Devrim yazısının nasıl yazıldığı konusunda bir sürü efsane var. Bir anlatıma göre; bu yazıyı yazanlar, yazıyı yazdıktan sonra boyayı ateşe vermişler. Boya sabaha kadar cayır cayır yanmış. Ve Devrim yazısı adeta taşlara nakşedilmiş. Bir de yazı çok düzgündür. Bunu da şöyle becermişler: stadyumun tam karşısındaki spor salonunun damına çıkan öğrenciler, dürbün ve inşaat bölümünde kullanılan ölçüm aletlerinin yardımıyla, yazıyı yazanlara rehberlik etmiş. Böylece o kadar büyük bir yazı stadyum merdivenlerine düzgün bir biçimde yazılabilmiş. DEVRİM YAZISI NEDEN SİLİNMİYOR ODTÜ stadyumunun tribün merdivenlerinde boydan boya "Devrim" yazıyor. Okulda anlatılana göre; bu yazı, 80 öncesi kimya mühendisliğinde okuyan çocukların hazırladığı "özel" bir boyayla yazılmış. Yönetim tarafından defalarca üzeri boyanan, silinen, kazınan bu yazı bir türlü silinmiyor. Özellikle yağmur yağınca neredeyse yeni yazılmış kadar net okunuyor. Denilene göre; bu boyanın formülünü sadece bu boyayı hazırlayan öğrenciler biliyormuş.. Yıl 1968. Tüm dünyada devrim ateşinin iyiden iyiye alevlendiği yıl. Deniz Gezmiş'in öncülüğünde kurulan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) üyesi 6 ODTÜ'lü öğrenci, kocaman harflerle okul stadyumunun tribünlerine DEVRİM yazdılar. ODTÜ öğretim elemanları üyeleri ve öğrenciler, Bilim ve Teknik Dergisi’nin kapağının değiştirilmesine tepki olarak ODTÜ Stadyumu’ndaki "devrim" yazısının "d" harfini kapatıp "evrim" yazısı oluşturdu Öğretim elemanları ve öğrenciler, stadyumun tribünlerinin "d" harfi bulunan kısmında toplanarak, alkışlarla protestoda bulundur. "D" harfinin öğretim elemanları ve öğrencilerce kapatılmasıyla tribünlerde "evrim" yazısı ortaya çıktı. ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Melih Ersoy yaptığı açıklamada, UNESCO tarafından "Darwin yılı" olarak ilan edilen 2009 yılında, TÜBİTAK Bilim Teknik Dergisi’nin Mart sayısı için hazırlanan kapağının değiştirilmesinin, bilim ve bilimsel araştırmaları yaygınlaştırmak ve benimsetmekle sorumlu bir kurum için son derece kaygı verici ve kabul edilemez bir tutum olduğunu söyledi. "Darwin’in Evrim Kuramı’na karşı takınılan tavrın, ülkenin sürüklenmeye çalışıldığı noktayı göstermesi açısından önemli" olduğunu iddia eden Ersoy, "Bu olay, tamamen dogmatik ve bilim karşıtı bir dünya görüşünün TÜBİTAK yönetimine egemen olmaya başladığını kanıtlamıştır. Bilimsel kuramların halka duyurulmasına bile tahammül gösteremeyen bu zihniyeti şiddetle kınıyor ve bu müdahalenin sorumluları olan Ömer Cebeci ve Nükhet Yetiş’in istifalarını talep ediyoruz" dedi. ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu adına yapılan açıklamada da Bilim ve Teknik Dergisi’nde bir "özür kapağı" beklendiği ifade edilerek, şunlar kaydedildi: "Bu özür kapağına ne konulabilir sıkıntısı çekecekler için ODTÜ Stadyumu’nun tribünlerindeki buluşmamızda ’devrim’ yazısının ’d’sinin üzerine ’sansüre sansür’ tavrımızı ifade etmek için bir süreliğine kapatarak ’evrim’ yazısını açıkta bırakıyoruz. Başta medyaya, bilime ve sanata olmak üzere düşünen, araştıran ve ifade eden bireylere sansürün şiddetle arttığı bu dönemde gazetelerin boş beyaz sayfalarla bilimsel dergilerin ’ısmarlama’ kapaklarla çıkmasına tahammül edemiyoruz ve diyoruz ki ısmarlama kapak öyle değil böyle olur." ODTÜ’deki 26 öğrenci topluluğu adına yapılan açılamada ise bilimsel üretimi ve bilimsel düşünceyi baskı altına almanın Ortaçağ’da rastlanan bir uygulama olduğu belirtilerek, "Karanlığa teslim olmayacağız" denildi.
-
BİLİYORUM ÇİÇEKLERLE SÖYLEŞTİĞİNİZ BAHÇELERİN SİZE KÜSKÜN OLDUĞUNU SANIYORSUNUZ ŞU GÜNLERDE SOLGUN YÜZLÜ BULUTLARIN GÜNEŞİNİZİ ÇALDIĞINI VE BİR DAHA GÖKYÜZÜNÜN UMUTLA AĞARMAYACAĞINI CANIM ANALARIM “YANILIYORSUNUZ” DEMEK İSTERDİM... Tüm dünya anaların önce ellerinden sonrada güzel yüreklerinden sevgiyle saygıyla öpüyorum....yukarıdaki el degmemiş en yüce yamaçlardaki tüm çiçekleri onlara armagan ediyorum...Ve verebilseydim eger BARIŞ 'ı avuçlarının içine koymak isterdim....................
-
6 Mayıs 1972... Deniz Gezmiş Yusuf Aslan Hüseyin İnan
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: phantom_lord başlık Güncel Konular
onlara ve onlar gibi katledilen tüm devrimcilere......... -
Siz nasıl insanlarsınız diye haykırmak istiyorum nasıl
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: suheda_ başlık Güncel Konular
Kurşun adres sormaz! 1980’li yılların sonlarında PKK’nın, kadın ve çocuk ölümleri ile sonuçlanan kanlı köy baskınlarına tepkilerin yoğunlaşması üzerine, bu eylemleri savunanlar, “Kurşun adres sormaz!” diyorlardı. Sol hareketlerin ve ulusal kurtuluş hareketlerinin tarihlerinde benzeri olmayan bu eylemler, devrimcilikle ilgisi olmayan bir ideolojinin yansımalarıydı. Bölgenin feodal yapısından besleniyordu. Nitekim bu eylemler bütün insanlık dışı özelliklerine rağmen, yapan örgütü büyüttü. Bir yandan muhalif kitlede korku yarattı. Öte yandan eylemi gerçekleştiren örgütün, “muktedir” olduğu kanısını taraftarlarının bilincine yerleştirdi. Ama 4 Mayıs gecesi Mardin’in Derik ilçesinin Bilge Köyünde meydana gelen vahşet, PKK’nın söz konusu eylemleriyle de kıyaslanmayacak bir boyutta gerçekleşti. Bütün bir köyün, hamile kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere son bireye kadar yok edilme amacıyla hedef alınmasının örneğini en azından son 70 yıl içinde görmedik. Olay üzerinden daha bir gün daha geçmemişken, yayınlarında sürekli olarak “töre”yi yücelten dizilerden ve haberlerden geçilmeyen televizyon kanalları ve gazeteler, hükümlerini verdiler. Cinayet “Töre” işiydi. Gerçekte ise olayın nedenini ülkemizin 1950 sonrası yaşadığı gelişmeler içinde aramak gerekiyor. RESTORASYON 1950 sonrası tarihimiz, Cumhuriyet Devriminden adım adım uzaklaşma ve yıkılan feodalizmin yeniden diriltilmesinin tarihidir. Bu restorasyon, hayatın her alanında gerçekleşmiştir. Eğitim alanında Ortaçağ ideolojisi kendisine yeniden yaşam alanı açmıştır. Kur’an Kursları, İmam Hatipler ve İlahiyat Fakülteleri; Ortaçağ’ın yasal alanda sahip oldukları eğitim kurumları olmuştur. Öte yandan Cumhuriyetin ilk yıllarında yeraltına inen ve son derece kısıtlı koşullarda yaşamaya çalışan tarikatlar, giderek daha rahat çalışma koşulları elde etmiş ve kendi eğitim kurumlarını da inşa etmişlerdir. Son olarak yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre Evrim Teorisini kabul eden ve etmeyen gençlerin neredeyse yarı yarıya olması, geldiğimiz yeri gösteren çarpıcı bir veridir. Eğitim alanındaki gelişme toplumsal hayatımızın her alanında gerçekleşmiştir. Aşiret ilişkileri, şeyhlik, ağalık ve benzeri Ortaçağ kurumları özellikle 1980 sonrası dönemde devlet desteği ile yeniden ayağa kaldırılmıştır. Feodalizmin ideolojide, siyasette ve toplumsal ilişkiler alanında yeniden canlanması; kendi değer yargılarını da yeniden diriltmiştir. Feodal düşmanlıklarda birey değil, bireyin mensup olduğu topluluk hedeftir. Hatta o topluluğa ait olan her şey hedeftir. Eskinin aşiret kavgalarında, sadece hasımlar değil, aynı zamanda birbirlerinin mal varlığı da hedeftir. “Tavuklarına varana kadar kimseyi sağ bırakmayın!” sözü, feodal düşmanlıkların niteliğini anlatır. Cumhuriyet Devrimine düşman olanlar işte bu anlayışı diriltmişlerdir. Mardin’in Bilge köyünde Cumhuriyet Devrimi’nin yıkılışının ne sonuçlar doğurduğuna tanık olduk. ÇÜRÜMÜŞ KAPİTALİST İDEOLOJİ Ama Bilge köyündeki vahşet sadece Feodal anlayışla açıklanamaz. Televizyonlarda ve gazetelerde sabah akşam bir yandan feodal ideolojiyi, diğer yandan insanı sadece bir nesne yerine koyan emperyalizmin yoz kültürünü propaganda edenler, yaşanan katliamın asıl sorumlularıdır. Örneğin adına “Kurtlar Vadisi” denilen dizide, insanın yeri nedir? Tavuk boğazlanır gibi insanların katledildiği, bunu yapanların hiçbir yasal takibata uğramadığı dizilerin her gece televizyonlardan insanlarımızın beyinlerine şırınga edildiği bir ortamda, benzer sahnelerin gerçek hayatta yaşanmasında şaşılacak bir durum olamaz. İnsan, kapitalizmin yoz kültüründe bir metadır. Bilgisayar oyunlarında bir sayıdır. Yok edildiği zaman, “bonus” kazandığınız bir “şey”dir. Mardin’de yaşanan trajedi, işte bu çürümüş kapitalist ideolojinin, orada hala yaşayan ve son dönemdeki politikalarla daha da güçlendirilen feodalizmle evliliğinden doğmuştur. Amerika bu ideolojisinin gereklerini tam altı yıldır komşumuz olan Irak’ta uyguluyor. Orada her gün 50–60 kişinin öldürülmesi vakayı adiyedendir. Amerika’nın Irak’a yaşattıkları, artık Türkiye’de yaşanmaktadır. ÇÖZÜM Çözüm nedir? Türkiye emperyalizme karşı bir Kurtuluş Savaşı verdi ve ardından Ortaçağ’a karşı bir Cumhuriyet Devrimi gerçekleştirdi. Ve ondan sonra tam yarım yüzyıl bu tür manzaralar yaşamadık. Yarım bir Devrim yaşadık. Ardından iktidarı emperyalizm işbirlikçilerine ve Ortaçağ özlemcilerine teslim ettik. Sonucunda yüzyıllar öncesinde veya ancak sömürgelerde gerçekleşebilecek olayları yaşamaya başladık. Demek ki birinci olarak, emperyalizmi hayatımızın her alanından kovmamız gerekiyor. Ve onunla birlikte feodalizmi... Toprak ağalığının kökünü kazıyacak bir Toprak Devrimi. Bütün Ortaçağ kurum ve ilişkilerinin kökten temizlemek amacıyla Cumhuriyet Devrimi Kanunlarının tavizsiz, sonuna kadar uygulanması. Bu zeminde gerçekleştirilecek bir Aydınlanma seferberliği. İşte o zaman, Mardin’deki vahşet, ebediyen bir kez daha tekrarlanmamak üzere geçmişte kalacaktır. mehmet bedri gültekin .................................. ............................................................. -
6 Mayıs 1972... Deniz Gezmiş Yusuf Aslan Hüseyin İnan
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: phantom_lord başlık Güncel Konular
Üç fidan verildi toprağa niceleri gibi .. Ve bugün, toprağa verilen o fidanlar filizleniyor bir bir. Baharın müjdecisi olan 6 Mayıs, tabiatın en verimli olduğu zamanda toprağa düşen devrim ruhu, şimdilerde dört bir yana saldığı kökleri, irileşmiş gövdesi ve geleceğe uzanan dallarıyla T.C. içerisindeki emperyalist cellatlar ve işbirlikçileri için en büyük korkudur!.. Kimisi Ankara Merkez Kapalı Ceza Evi 'nde, kimisi Kızıldere 'de düştü toprağa, ancak hiçbirisi ölmedi. Devrimci ruhla birlikte yaşıyor, bizimle birlikte her geçen gün biraz daha büyüyor! Ancak fermanı imzalayan, infazı gerçekleştirenlerin bugün yaşadıkları -sahte- pişmanlıklar da Deniz 'i, Yusuf 'u, Hüseyin 'i geri getirmiyor .. İdam cezası 82 Anayasa 'sında yapılan 2001 yılı değişikliğiyle önce yumuşatıldı, 2004 yılı değişikliği ile de tamamen kaldırıldı. Birçoğumuz bunun koalisyon hükümeti döneminde CIA tarafından Kenya 'da Türk yetkililere teslim edilen terör örgütü PKK 'nın lideri Abdullah Öcalan 'ın idam edilmemesi için olduğunu sanabilir. Fakat konuya bu kadar dar boyutlarda bakmamak, bizlere empoze edilmek istenen haliyle bağlı kalmamak gerekiyor! Çünkü bir Devrimci 'nin onu emperyalizmin yandaşlarından ayıran en önemli özelliği; mücadelesine dayanak teşkil eden ''düşünebiliyor'' olmasıdır .. Denizler devlete ve anayasal düzene karşı geldikleri, rejimi değiştirmeye çalıştıkları iddialarıyla ve bir çok suçlama nedeniyle ( silahlı örgüt kurma, banka soygunu, v.s. gibi ) idam edildiler! Şimdi şu hususlara dikkat etmek gerekiyor; idam ve genel müsadere cezası için 82 Anayasası 'na yapılan ilk müdehale 2001 yılında olmuştur, AKP 'nin iktidara geldiği sene. İdam cezası yine AKP 'nin iktidarda olduğu ve anti demokratik uygulamaları ile gerçek yüzünü göstermeye başladığı 2004 yılında ise Anayasa 'dan tamamen çıkarıldı. Bu değişiklikler ne AB uyum yasaları gereğince, ne de söylendiği gibi sözde CIA 'nın Abdullah Öcalan 'ı Türkiye 'ye ''şartlı'' vermesi nedeniyle yapılmadı! Çünkü; AB 'nin amacı Türkiye 'yi birliğe almak değil, aksine bölücü bir güç olarak Türkiye 'nin içine girmektir!!. A.B.D. ise Marxist Abdullah Öcalan 'ı çoktan gözden çıkarmış, PKK içerisinde kendine kayıtsız şartsız hizmet edecek ve AKP iktidarıyla ülkü birliği yapabilecek bir ''dinci'' yapılanmayı organize etmiştir!!. Öyleyse neden kaldırıldı idam cezası?.. Çünkü Anayasa 'yı madde madde değiştirerek bir sivil darbeyle mevcut anayasal düzene karşı gelen, laik - sosyal ve demokratik bir hukuk devleti yerine kapitalist sermayenin egemen olduğu, emperyalizmin her bir karış toprağında cirit attığı bir ülke yaratmaya, Laik Cumhuriyet rejimi yerine şeriyat düzenini getirmeye çalışan, 1 Mayıs 'larda emekçiye kurşun sıktıran, işçileri coplatan A.B.D. işbirlikçilerinin bir Deniz gibi, bir Hüseyin, bir Yusuf gibi idam sehpasına çıkıp iskemleye tekme atacak yürekleri yoktur!!. Çünkü bir Mahir gibi, bir Ulaş, bir Sinan gibi namlunun önünde göğüslerini siper edebilecekleri ruhları yoktur!!. Çünkü emperyalizme karşı Samsun 'dan Ankara 'ya bir Mustafa Kemal yürüyüşü yapamazlar, emperyalizmin ordusunu Dolmabahçe 'den denize dökemezler!!. Çünkü onların vatanı A.B.D., patronları Yahudi sermayesidir! Çünkü onların özgürlüğü ancak sosyalist düşüncenin yok edilmesi, düşünen beyinlerin bitirilmesi ve kardeş halkların arasına nifak tohumları ekilmesi ile mümkündür! Fakat ne hazindir ki; tüm bunlar, emperyalist A.B.D. 'nin isteği ile yapılan 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve sonucunda hazırlanan 82 Anayasası tarafından bile korumasız bırakılmıştır. Çünkü bu kadarını A.B.D. bile düşünememiştir! İşte bu nedenle; AKP hükümeti yeni ''anayasasını'' direkt olarak Beyaz Saray 'a hazırlatmaktadır!!. Şimdi soruyorum size, bu kimin iktidarı?.. Değil % 47, % 97 oy almış olsa bile!........ Deniz gezmis, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan anisina...! Onlari unutmadik, unutmayacagiz ve de unutturmayacagiz!!! -
6 Mayıs 1972... Deniz Gezmiş Yusuf Aslan Hüseyin İnan
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: phantom_lord başlık Güncel Konular
Dar Ağacında Üç Fidan..... O gün erken doğdu kıpkızıl güneş Altı mayıs günü üç darağacı Dağların başında tutuştu ateş Altı mayıs günü üç darağacı Toplandı katiller okundu ferman Dalgalandı Deniz, kükredi Arslan Çoktan bu ölüme hazırdı İnan Altı mayıs günü üç darağacı Çorak topraklarda tohum saçtılar Ne korktular ne kavgadan kaçtılar Gülerek ölüme kucak açtılar Altı mayıs günü üç darağacı Son bir defa haykırdılar dünyaya Devam edin devam edin kavgaya Cellat tekmeyle vudu sehpaya Altı mayıs günü üç darağacı Zamaniyim kırılacak bu çarklar Zulüm yok olacak kurtulur halklar Asırlar geçsede anılacaklar Altı mayıs günü üç darağacı .. -
Piknik: Haziran 14 - Yer: BüyükAda : VARMI PİKNİĞE GELEN
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: ERBAY başlık Turkish-Media.Com Forum Ailesi
Hımmmm hastalanma dışında mazeretim olmaz.......... gelirim veya hepiniz benim oldugum yere gelir tatil yaparsınız havalar tam ısınmadan hepinizi beklerim ciddiyim ama -
Ahhhhh benim kadim dostummm sen olmasan ne olur düşünüyorum seni aramasamda,arıyamasamda,sen hep varsın....hani banim erzurum tatlılarım okadar iltifat ettim dimi özledimmmmmmmmmmmmmm..... Okunmalı Gökyüzü Kurursa bir ağaç durduk yere İrdelenmeli derinlemesine ölüm nedeni Ve çıkarsa yolculuğa güz ile İşlerse güncesine uzun yaz günlerini İrdelenmeli etraflıca Bir düşün, sözcüğün en işveli derinliğince Dereler hüzünlü, kırlar dalgınsa Okunmalı gökyüzü, döne döne okunmalı Silinirse bir sokak gözümüzün önünde İrdelenmeli dört koldan ölüm nedeni Sürüklenip giderse gelip geçenle Uçan yazılar eklenirse tarih kütüğüne boyuna Ah, irdelenmeli Sokaklar pençesindeyse yüksek yapıların Akan gölgeler durgun, şarkılar yorgunsa Kalkıp giderse bir ağaç kuşlarla Okunmalı sokaklar, döne döne okunmalı Solarsa bir türkü rüzgarın koynunda İrdelenmeli detaylıca Okunmalı kırlar, döne döne okunmalı .......................................................begenecegini umuyorum.................
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Anı Defteri - Defterleri
Duydum ki bayagı unutulmuşum ahhhhhhh ahhhhhhhhhhhh sercan olmasa özleyenim bilem yok şaka bir yana asim okudum ve begendigim hoş bir şiir sana gelsin.... aĞlamak istiyorum Gonca gÜller açsın istiyorum kanayan memleketimde Gözyaşlarımın dökÜldÜğÜ ve özgÜrlÜğÜmÜn esaretle birleştiği yerde bir kere olsun arkama bakmadan bir kere olsun korkmadan ağlamak istiyorum.. neyin ne oldugunu bilmeden kimin kim oldugunu dÜşÜnmeden insanlıktan nasibini alamayanlara namus dersi veren namussuzlara seviyorum deyip aldatanlara ağlamak istiyorum.. Yıkanmış beyinlere,körelmiş kalplere nereden sıkıldığı bilinmeyen mermilere özgÜrlÜk adına yaşatılan rezilliğe ve hiç gelmeyecek sanılan aydınlığa ağlamak istiyorum.. ölÜm korkusuyla yaşanan her zamana adım adım rastlanan ihanetlere dövÜlen rÜzgarlara sövÜlen insanlara ağlamak istiyorum.. acıyla yogrulsun diye işkencelere terkedilmiş bedene nefrete yenilmiş sevgilere sevdiğine hasret tÜten yÜreğe ve ölÜme; alışılmışın dışında ki ölÜme göz kapaklarım ıslanmadan ağlamak istiyorum içerden taa derinden ağlamak istiyorum göstermeden gizliden kanayan memleketime ağlayan milletime AĞLAMAK İSTİYORUM öLÜRCESİNE... A.. -
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Şiir Forumu
12 Eylül / Bir ölü Gecenin loş ışığı Boylu boyunca kaldırımda yatan Henüz on beşin de kız çocuğu Fırlamış elindeki bağ sepeti Saçılmış gecenin karanlığında Ekmek ve özgürlüğü O gün bir can vurulmuştu Yirminci asrın sonunda Bir can Bir insan Bir çocuk öldü 12 Eylül de Dönüp bakmadılar Öldürdüler onu Bizler öldürdük onu Kan çiçek açmadı Kalemini, defterini, kitabını Umutlarını, hayallerini Çaldık hayatını On beş yaşında Bir kız çocuğunun Silahsız yaşatmak adına Şiirlere yazabildik onu.. Yusuf Ter