Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. Özgürlüğe yakışmaz siyah Beyazlar giydirilmeli ak tenine Kirletemez ruhunu hainler,çiyanlar Denize Mavi,Mavi’ye Deniz Gökyüzüne Mavi,Mavi’ye Gökyüzü Barışada Mavi Sevdayada Mavi Hasrete Mavi İsyana Mavi Direnişe Mavi İşkenceyede Mavi Eyy Özgürlük eyy Anladım ki ; Özgürlük Mavi Anladım ki ; Bir Yudum Su = Özgürlük Bir lokma Ekmek = Özgürlük ÖZGÜRLÜK = Kocaman bir MAVİ Yokkk , yokkk Anladım , Anladım ki ; Özgürlük bir zencinin teninde Bir Laz’ın kemençesinde Bir Ozanın sazında Bir Şairin dizelerinde Ben susayım Şiirim Konuşsun… Asi sevdalarımızın adıydı özgürlük Ruhumuzun titrek mum alevinde erimesiydi kimi zaman Düşlerimizin hükümsüzce yargılanmasıydı Azgın dalgalarda pençeleşmekti ölümüne Özgürlük İnadına yaşamaktı… Yaşamaktı umarsızca Düşlerle Yaşam arasındaki ince çizgide sıkışır bazen Demir parmaklıklar ardında takılı kalan mahkumun bakışlarındadır bazen Suya hasret kurak toprakların iç geçirişi… Şiyar Buzcu…
  2. Merhaba Özgürlük Özgürlük Merhaba Umuda Özgürlük Özgürlüğe Umut Gözyaşına Özgürlük Kahkahaya Özgürlük Sevgiye Özgürlük Sevdaya Özgürlük Yeteri kadar Özgürlük Ekmeğe Özgürlük Aş'a Özgürlük Demli bir çay bardağına şekerdir Özgürlük Oda dolusu Özgürlük Uykuda Özgürlük Demir Parmaklıklara Özgürlük Düşünceye Özgürlük Türkülere Özgürlük Özgürlüğü Düşünmek Özgürlüğe Tutunmak Kürt’e Özgürlük Türk’e Özgürlük Alevi’ye Özgürlük Sünni’ye Özgürlük Alayına Özgürlük Nazım’a Özgürlük Hasret’e Özgürlük Yılmaz’a Özgürlük Raşa'ya Özgürlük Asi Bir Küheylana Özgürlük Prangasız Özgürlük Denizlere Özgürlük Özgürlüğe Özgürlük Son nefeste Özgürlük Sömürüye direnmek Emparyalizme siper olmak Eyy Özgürlük eyy Heyyyyyy duyuyormusunuz,Kulak verin Alayına isyan var İsyan var alayına Gelmişinede,Geçmişinide isyan var Tükürük sel oluyor darbecilerin yatağına Küfürler havada uçuşuyor eyy utanmaz kelle avcıları Kaçın kaçabilirseniz,ardınız sıra geliyor Şiyar Buzcu
  3. Kuytu... Düşlerime alamadığım melek Kıyısındasın hep... Köşe bucak kaçırdığım sevdamın yanık izleri tenimde Bir ölünün gözbebeklerinden çaldım gözyaşlarımı Güller kan kokuyor geceleri Hazan rüzgarlarının sırtından esiyor özlemlerin en içlisi Düşlerden bir demet,gözlerinden bir tutam,gülüşünden bir ülke... Savrulma Düşlerim,savrulma... Unutuyorum bir an gülmeyi Gittiğin yolların yatalak nöbetlerindeyim Sen şimdi çok uzaklardasın Ben ise hüzünlerimin en ortasındayım Gözlerinden uzak bir diyar düşünmek istemiyorum Ütopyam olsun bakışların Mabedim olsun avuçların Ve zamansız bir kavuşmanın öksüz çocukları gibi koy başını omzuma Uzak olsada sevda bizden Bilirsin sevdaya kurşun işlemez Güller derilir uğruna İstanbulda sessiz bugün Karamsarlığı üzerinde Kayıp zaman ve hıçkırıklı bir ağlayış sonrasından fırlamış denizleri Saçını taramayı unutmuş bir kadın edası var üzerinde bugün Meçhul bir aşka kapatmış kapılarını Oysaki yeni başlamıştı demlenmeye Oyy oyy ; Böyle sürgün,böyle bir başıma Çıldırtan yokluğunun akşam vakitlerinde biraz umut,biraz sevda,bir kadeh şarap Fesleğen kokularını sürüyorum yanaklarıma Farkındayım ; payıma düşen sensizlik O zaman hüznüne sığınmak lazım gecenin... Susturulmuş gökyüzünün koynuna sindim Kalbimin son gözağrısı... Kuytusundayım hasretinin Şiyar Buzcu
  4. Metin Göktepe 8 Ocak 1996’da öldürüldü Metin Göktepe. Kolluk güçleri önce “duvardan düştü” dedi. Ailesi, arkadaşları, gazetesi, meslektaşları, emek ve demokrasi güçleri katillerin peşine düştü. Metin Göktepe olayı bugüne kadar çeşitli yönleriyle yazıldı, kitap oldu ve Türkiye’de egemen güçlerle gazeteciler arasındaki ilişki benzer biçimde sürdüğü sürece de yazılmaya devam edecek. Sevgi ve saygıyla andığım çalışma arkadaşım, değerli dostum Metin’in kişisel özellikleri ve insani yönüne dair, konuyu takip edenler açısından genel bir izlenimin şu ana kadar oluşmuş olduğunu da varsayarak, bu yazıda iki temel yön üzerinde durulacak. Bunlardan ilki, iki sınıf arasındaki çelişki ve bölünmenin Metin Göktepe gerçeği özelinde kendisini somut bir biçimde göstermiş olmasıdır. Marksizmin devlet tahlili, devletin bir sınıfın diğer sınıf üzerinde baskı ve egemenlik aracı olduğu gerçeği Metin Göktepe olayında bütün çıplaklığıyla görülmüştür. Metin Göktepe’nin her gazetenin ve gazetecinin ilgi göstermeyeceği bir haberi, Ümraniye Cezaevi’nde katledilen iki devrimci tutuklunun cenaze törenini izlemek istemesi, onun gazeteciliğinin sınıfsal özü, sınıfsal seçiciliğinden bağımsız değerlendirilemez. Yine cenazenin gerçekleştiği Alibeyköy’e gelindiğinde karşılaşılan polis barikatını aşmak konusunda Metin’in diğer gazetelerdeki arkadaşlarına nazaran daha inatçı davranması da yine onun gazetecilik anlayışının dolaysız bir sonucudur. Çalıştıkları holding medyasının “baron” yöneticilerinden farklı bir gazetecilik duyarlılığına sahip olduklarını bildiğimiz muhabirler, basın kartlarında yazılı olan gazetelerin adı nedeniyle Metin’in yaşadığı sondan kurtulurken, Metin “Evrensel muhabiri” olduğu için özel bir muameleye tabi tutulmuştur. Çünkü Evrensel, o cenaze törenine katılanlar için toplu gözaltı emrini vermiş olan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ve yardımcısı Kemal Bayrak’ın, hınç duyduğu bir sınıfın çıkarlarını savunan bir gazetedir. Metin’i gözaltına almış olan Çevik Kuvvet mensupları da varlık nedenlerini, Metin’in çıkarlarını savunduğu sınıfın eylem ve kalkışmalarına karşı “düzeni korumak” olarak görmektedirler. Tam da bu nedenle, buna uygun bir politik seçicilikle o üniformanın içine sokulmuşlardır. Aslında alt sınıflardan gelen, ancak egemen sınıfların çıkarına göre inşa edilmiş bir düzenin devamını zora dayalı olarak sürdürmek görevini gönüllü olarak yapacak kadar kendi sınıfına yabancılaşmış olan bu kişiler, şekillendirildikleri faşist mevzuatın da etkisiyle Metin’i katledecek kadar dövmekte bir sakınca görmemişlerdir. Arkalarındaki tarihsel gerçeklik de onları bu konuda rahat ve özgüvenli olmaya koşullamaktadır. 1990’ların başlarından Metin’in katledilmesine kadar geçen süreçte arka arkaya katledilen onlarca gazetecinin faillerinin hiçbirinin bulunup cezalandırılmamış olması bu özgüveni zaten tarihsel bir hak olarak onlara vermiştir. Ancak atladıkları bir nokta, onların “derin” eylemdaşlarına kıyasla şehrin ortasında, göz önünde eylemlerini gerçekleştirmiş olmaları ve suçüstü yapılmaya çok elverişli bir durumda bulunmalarıydı. Elbette bu tespit, aşağıda da değineceğimiz gibi, başka bir dizi etkenle birlikte ele alınmadığı takdirde, Metin’in katillerinden en azından bir kısmının cezalandırılmasını sağlayan kararlı ve örgütlü mücadelenin neferlerinin emekleri ve başarıları atlanmış olacaktır. Metin katledildikten sonra dönemin yetkililerinin yaptıkları ilk açıklamanın, “duvardan düşerek öldü” biçiminde olması da yine aynı sınıfsal refleks bağlamında yerli yerine oturtulabilir ancak. Ve gelişen örgütlü baskı karşısında dönemin başbakanının, aranan sanık polisler için “teslim olacaklar, ancak can güvenliklerinden korkuyorlar” biçimindeki açıklaması da yine aynı sınıfsal refleksin bir başka tezahürüdür. Metin’in davasının, kitlesel örgütlü takibi kırmak için ilden ile sürülmesi ve açık sorumlulukları bulunduğu halde Taşanlar ve yardımcısının korunması da aynı sınıfsal zincir içinde değerlendirilmelidir. Tüm bunlar alt alta konulduğunda, Metin’in gözaltına alınıp öldürülmesinden katil polislerin yargılanması konusunda yargı bürokrasisinde görülen gönülsüzlüğe kadar her biri, iki sınıf arasındaki büyük fotoğrafın içindeki küçük birer karedir. Metin Göktepe olayının gösterdiği ikinci büyük gerçek ise adalet ve basın özgürlüğü gibi kavramların sınıfsal içeriğine dairdir. Genel bir bakışla var olan düzendeki adalet sisteminin “mülkün temeli”ni teşkil ettiği ve mülksüz sınıfların açık mağduriyetleri karşısında bile son derece gönülsüz olduğu bir gerçektir. Ancak bir sınıfın diğer sınıfa karşı baskısı karşısında, ezilen sınıfın direnişi ve düzeni değiştirme mücadelesi de yine bu sosyal gerçeklik içinde olmakta, yargı süreci alttan gelen baskıyla alışık olmadığı bir kararı almaya mecbur bırakılabilmektedir. Dolayısıyla “devlet katleder, yargı da üstünü örter” anlayışı, bir mücadele süreciyle değişime zorlanmadığı sürece nihilize bir kanıksamadan öte bir anlam taşımayacaktır. Göktepe davasının gösterdiği ikinci büyük gerçek de budur: Biz sahip çıkarsak, katiller yargılanabilir. Metin’in katledildiği gün toplu gözaltı emrini veren ve Göktepe davasının derinleşmemesi için özel bir gayret gösteren dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar’ın bu olayda yargılanıp mahkum edilememiş olması da iki sınıf arasındaki çatışma ve mücadele düzeyinin, henüz bunu sağlayacak boyutta olmaması nedeniyledir. Tüm bunlarla birlikte Metin Göktepe olayında, gözaltında katletme eylemi nedeniyle bir grup polisin cezalandırılıp hapis yatmış olması, başından itibaren bu davanın peşini bırakmayan basın emekçileri, ailesi, Metin’in kurucu üyelerinden biri olduğu partisi, avukatları ile emek ve demokrasi güçlerinin başarısıdır. Katledilişinin 13. yılında Metin’i sevgi ve saygıyla anarken, adaletin ancak, mülksüzlerin, mülk sahiplerinin düzenine karşı ciddi ve örgütlü bir direnç gösterebildiği durumda, ezilenler için de işleyebileceğini asla unutmamak gerekiyor. Ve adalet AB’den ya da başka bir yerden gelecek, kağıt üzerindeki maddelerin içinde duran ve ihtiyaç duyanların imdadına yetişecek olan bir şey değildir. Adalet, demokrasi ve basın özgürlüğü ancak mücadele edilerek kazanılabilir şeylerdir ve kazanıldıktan sonra da, “harcamakla bitmeyecek büyük bir miras” gibi bir kenarda durmazlar. Sınıflı bir dünya da, hayat da, adalet de ezilen emekçi yığınlar ve onların temsilcileri için asla cömert değildir. Ancak mücadele edilerek ve mücadele edildiği kadar kazanılabilir. Kalıcılığı da bu mücadelenin sürekliliğine bağlıdır. Metin Göktepe gerçeğinin öğrettiği en önemli gerçeklerden biri budur. Fatih POLAT
  5. Kara bulutlar iniyor tepeme. Siyah bir kazağım var üzerimde. Bir insan eline tutunmuş haldeyim. Bir bir iniyor yüreğime kara bilekler. Beton duvar değil etrafımdaki; insan. İnsan suretleri dolanıyor, öfkeli kızgın. İnsana benziyorlar ama değiller. İnsanlığa ihanet etmekteler oysa. Bedenim ezik portakal tanesi gibi. Ya da patlak bir futbol topu. Neye benzetsem benziyor; tarihim, geçmişim gibi yani. Sıkıştırılmışım köşe bucakta. Öfkeyle inen balyozun sayısına dilim sarmalanıyor. Kaç acı saydım bir bilseniz. Kaç yerim dağlandı, örselendi, ezildi. Yine de dinmedi hıncı zalimin. Tarihime çökmüş karabasan misali saldırmaktalar evime. Bedenim isyanda artık. Ama dayanıyor ve cellâtlarımdan sıyrılıyorum güç bela..
  6. Yayamaz Kayımca şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Tuzla'da yine ölüm! Aylardır yazıyoruz, çiziyoruz, Tuzla kara delik olma özelliğini göstermeye devam ediyor. Orada ölümler artık normalleşmiş, sıradanlaşmış durumdadır. Ölüm başucunuzda, durmadan aramızdan yaşayanları çalıyor ve bizler sessizce izliyoruz. Üstelik önlenebilir olan ölümler bunlar. Önlenebilir olduğu için de orada bir katliamdan bahsedilebilinir. Eğer bir yerde önlenebilir ölümler devam ediyor ve önlem alamıyorsak, suçlu oradadır, gözümüzün önündedir. Tuzlada bugün işçi öldü, kaç işçi hayatını kaybetti orada, sayısını anımsayan var mı? Öldüğünün farkında mıyız? Yerel seçimlerin gündemi teslim aldığı bir dönemde, politikacıların bir bir kirli çamaşırlarının ortaya serildiği ortamda, Tuzla dosyası neden görülmez? Orada eli olan, eli ile hortum tutan ve hortumundan kasasına para aktaranlar yok mudur? O hortumcular değil mi, bu kara deliği oluşturan? Hortumu eli ile tutup, yaşamı önemsemeyen, yaşamı bir borsa gibi görüp, oradan daha çok para kazanma hırsı ile saldırganlar gazete sayfalarında gözükmektedir ve düşünüyorlardır ki, 'bu kriz ortamında orada çalışanlar dua etmeliler, en azından işleri vardır, hayatları pahasına da olsa'. Ekmek aslanın midesinde değil mi? O halde onu almak için riske girmek gerek! Düz mantık bizi nerelere ulaştırır! Onlar, kendileri için riski kabul etmezler ama çalışanların risk alması o kadarda önemli değildir, çünkü önemli olan bütçedir ve bütçenin ulusal ekonomiye katkılarıdır! Tuzla tersaneleri birer çevre düşmanı yerdir, o yerde çevrenin önemsendiğini düşünebilir miyiz? İnsanın hayatının öneminin olmadığı yerde çevre dostu filan öyle parlak sözleri aramanın da anlamı yoktur. Merkezi hükümetin ne düşündüğünü biliyoruz, fakat yerel yönetime aday olanlar, ne düşünür böyle işletmeler hakkında? Aday olanların insan sağlığını ve yaşam kalitesini artırmak için ne gibi projeleri vardır? Benim adaylara bakışım, yaptıkları ile orantılıdır. Beni ilgilendiren, yaşama hakkına ve insana karşı duyulan saygıdır. Bu ölümler hakkında düşünceleri nedir? Kara delik konumuna düşen bu gibi işletmeler karşısında aday olanlar ne düşünmektedir? Çünkü bu işletmelerin kurallar çerçevesinde çalışmasını denetleyecek olan kurum, yerel yönetimlerdir. Orada her ölüm, o bölgeye bakan yerel yönetimin defterine yazılır. O ölümün sorumluları arasında onlarda yer almaktadır. Çünkü yerel yöneticiler kontrol etmezse, göz ardı ederse, denetimini kağıt üzerinde yaparsa elbette suça karışmış olur. Davutpaşa'da patlayan havai fişekler ve ölümlerden ne kadar sorumluysa, tersanelerde ki elektrik kaçağından ya da başka nedenden dolayı ölümlerden o kadar sorumludur. Yerel yöneticiler bu sorumluluklarının farkında mıdır? Bugüne kadar onlara karşı sorumluluk nedeni ile açılmayan davalar, onları yüreklendirmiş olabilir, fakat tarihin açmış olduğu dava insanlık önünde devam edecektir. Yerel yönetimler sadece yol yapmak, tünel açmak ve şirketlerini karlı hale getirmek değildir. Yerel yönetimler insan yaşamının kalitesini artırmak ve yaşamını korumak ile yükümlüdürler. Bu kalite artmıyor ve ölümlerin açmış olduğu kara delikler gün geçtikçe büyüyorlarsa, o zaman suça ortak olmuş oluyorlar demektir. O kara deliği ortadan kaldırmak ile yükümlüdürler, çünkü ölümler önlenebilir koşullar altında olmaktadır. Bizler bu sorumluluğu onlara anımsatmak ile yükümlüyüz, bir daha Tuzla'da, Davutpaşa'da… yolların kanarına döşenen teller yüzünden, kaza yapan motor bisiklet kullananlar ölmesin istiyorsak, sessiz kalmayalım! Sesimizi duyurabileceğimiz bir fırsattır yerel yönetimlerin seçimi. Bu dönemde adaylardan kara deliklerin kapatılmasını isteyelim! Bir daha ölümler olmasın diye sesimizi yükseltelim! Suçlular, elbette tarih önünde hesap vereceklerdir, bizler her şeyimizi tarihe bırakmayalım!
  7. 9 Mart ............................ 1923. Sovyet lideri Lenin geçirdiği felç sonucu konuşma yeteneğini kaybetti. 1929. İstanbul'da Matbaacılık Mektebi açıldı. 1945. Filistin'den gelen 36 bin diş fırçası piyasaya sürüldü. 1952. Amerika Birleşik Devletleri'ni Türk modası sardı. Amerikan moda dergileri, İstanbul Sarısı, Türk Kırmızısı, Helva Beji, Fes Rengi gibi renklerden geçilmez oldu. Bir firma, Harem adı altında kozmetikler piyasaya sürdü. 1954. Yayın yoluyla suç işleyenlere ağır cezalar getiren yasa Meclisten çıktı. Gazeteciler Cemiyeti ve Gazeteciler Sendikası, Mecliste yaptığı bir konuşmada yazı işleri müdürleri için "baldırı çıplak" tabirini kullanan DP İzmir Milletvekili Halil Özyörük'ü Meclise ve DP Genel Başkanlığı'na çektikleri bir telgrafla protesto ettiler. 1955. Erzurum 9. Kolordu Komutanlığı 2 Numaralı Askeri Mahkemesi'nce idama mahkum edilen Sovyet casusları İvan Adamidi ve Nikola Antonov asıldı. 1956. Ali Sami Yen Stadı Galatasaray Spor Kulübü'ne devredildi. Kıbrıs Rum toplumunun lideri Başpiskopos Makarios, İngiltere tarafından sürgüne gönderildi. Yapılan açıklamada Başpiskopos Makarios'un "barış koşullarına dönmenin önünde en büyük engel" olduğu ve terörizmi desteklediği için adadan uzaklaştırıldığı belirtildi. Ayrıca Makarios'un eski bir Yunan subayı olan Albay Grivas'ı, EOKA örgütünü kurmak için teşvik ettiği ileri sürüldü. Sürgün haberinin duyulmasından sonra EOKA, Kıbrıs'ta yaygın bombalama eylemlerine girişti. 1957. Türk ordusunun ilk kadın doktor subayı Sema Aran teğmen rütbesiyle göreve başladı. 1959. Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak amacıyla kurulmuş EOKA Londra'nın önerisini kabul etti; Grivas çekildi. 1961. Cemal Gürsel, Alman gazetecilerin, "Parlamento teklif ederse cumhurbaşkanlığını kabul edecek misiniz?" sorusuna, "Parlamento değil, millet teklif ederse hizmete hazırım" dedi. 1965. Zonguldak Kömür İşletmeleri direnişinde Satılmış Tepe ve Mehmet Çandar adlı işçiler öldürüldü. Zonguldak Kozlu'daki Ereğli Kömür İşletmesi'nde çalışan maden işçileri, Türk-İş ve hükümetin kanunsuz saymasına rağmen greve gittiler. Grevci maden işçileri çalışmak isteyen işçilerin yer altına inmesini engellediler. Hükümet gelişmeler üzerine Kozlu'ya bir tümen asker gönderdi. Kozlu'da işçilerin direnişi çatışmaya dönüştü; açılan ateş sonucunda iki işçi öldü,15 jandarma yaralandı,14 kişi gözaltına alında. Olayların radyodan verilmesi hükümet kararıyla durduruldu.13 Mart günü olaylar yatıştı, işçiler işbaşı yaptı. 1967. 34 yıl önce bugün Gölcük Tersanesi'nde "Berk" adlı refakat firkateyninin yapımına başlandı.Türkiye'nin kendi olanaklarını kullanarak yaptığı ilk firkateynin yapımı1971 yılında tamamlandı. 1971. Güvenlik kuvvetlerinin denetimi altındaki ODTÜ'de Mütevelli Heyeti'nin Akademik Konseyi feshetmesi üzerine Rektör Erdal İnönü görevinden istifa etti.Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın başkanlığında toplanan Yüksek Komuta Konseyi Toplantısında "Olayları önlemede hükümetin yetersiz kaldığı" ifade edildi ve Başbakanın istifası istendi. 19 Adalet Partili Demirel'in çekilmesi için bir muhtıra hazırladı. Başsavcılık Milli Nizam Partisi'nin (MNP) kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. 1974. İşverenlerin SSK'ya 1,5 milyar lira borcu olduğu açıklandı. 1979. 7 kişiyi öldürmekten sanık sağ eylemci Veli Can Oduncu 16 yıla mahkum oldu. 1983. Görevini kötüye kullanmaktan Yüce Divanda yargılanmakta olan eski Bayındırlık Bakanı Selahattin Kılıç beraat etti. Türkiye'nin Belgrat Büyükelçisi Galip Balkar, iki saldırgan tarafından yaralandı. Büyükelçi iki gün sonra öldü. Saldırıyı Ermeni Soykırımının Adalet Komandoları ve Asala örgütü üstlendi. Yakalanan iki Ermeni iki yıl sonra tarihinde Yugoslavya'da 20'şer yıl hapse mahkum edildi. 1984. Turgut Özal Türk Ceza Kanunu'nda siyasi suç olmadığını söyledi. 1986. Muzır Neşriyat Yasası'na ilişkin suçlamaları yanıtlayan Başbakan Turgut Özal, "Bu yasaya muzır diyen muzırdır" dedi. 1991. Basın işkolunda kriz. Asil Nadir hakkında İngiltere'de açılan soruşturma nedeniyle Kıbrıslı işadamının sahip olduğu Günaydın gazetesinde 350'den fazla kişinin işine son verildi. Güneş gazetesinde188 kadrolu 350 kadrosuz çalışanın gazeteyle ilişkisi kesildi. Gelişim yayınları 400 çalışan sayısını 300'e indirdi. Tercüman gazetesi de çalışanların maaşlarını, ikramiyelerini ödeyemedi. 1992. Türk savaş uçakları Kuzey Irak'taki iki PKK kampını bombaladı. 1996. 1990yılında öldürülen gazeteci Çetin Emeç'i vuran İslami Hareket Örgütünün Ameliyat timi sorumlusu İrfan Çağırıcı İstanbul'da yakalandı. 2000. Güney Kore'de saatlerce bilgisayarın önünden kalkmayan 37 yaşındaki Kim Kwang-Su, aşırı yorgunluk ve stresten öldü. Bugün Doğanlar: 1749. Fransız devriminin başlarında Ulusal Meclisin en göze çarpıcı kişilerinden biri olan hatip ve siyasetçi Kont Mirabeau Kontu Honoré-Gabriel Riqueti. 1753. 1793'de Vendée bölgesindeki karşı devrimci ayaklanmaları bastıran Fransız general Jean-Baptiste Kléber. 1763. Sanayi Devrimi'nin İngiltere kırlarına yansıyan olumsuzluklarını dile getiren yazılarıyla bilinen İngiliz gazeteci William Cobbett. 1839. Rus besteci Modest Petroviç Musgorskiy. 1918. Amerikalı popüler detektif romanı yazarı Mickey Spillane. 1934. 1961'de uzaya çıkan ilk insan Sovyet kozmonot Yuriy Alekseyeviç Gagarin. Bugün Ölenler: 1952. Marksist militan ve yazar Aleksandra Kollontay. Sovyetler Birliği'nde kadınların siyasal mücadeleye katılmaları, örgütlenmeleri için mücadele verdiği mücadelelerle bilinen Kollontay, "kadınların yazgısı beni tüm yaşamım boyunca ilgilendirdi ve beni sosyalizme çeken de bu ilgi oldu zaten" demişti. Kollontay'ın feminizm ile gerilimli bir ilişkisi olmuştu. Dönemin feministlerine karşı dışlayıcı olmuş ve kadınların örgütlenmesi meselesini işçi kadınların örgütlenmesine indirgemişti. Dünyanın ilk kadın büyükelçisi de olan Kollontay .1922-1945 arasında Sovyetler Birliği'ni Norveç, Meksika ve İsveç'te temsil etmişti. 1967. Gazeteci yazar Va-Nu (Vala Nurettin) İstanbul'da. Nurettin, Kurtuluş Savaşı yıllarında Bolu'da öğretmenlik yaparken arkadaşı Nazım Hikmet'le birlikte Sovyetler Birliği'ne gitmiş ve Moskova'da Doğu Üniversitesini bitirmişti. Türkiye'ye döndükten sonra gazetecilik yaptı, takma adlarla hikayeler, romanlar, radyo oyunları yazdı. Arkadaşı Nazım Hikmet'le ilgili anılarını "Bu Dünyadan Nazım Geçti" adıyla yayımladı. 1997. Elle dergisinin yazı işleri müdürü Jean- Dominique Bauby. 1995'te geçirdiği beyin kanaması sonucunda tüm vücudu, başından ayak parmağının ucuna kadar felç olana Bauby'nin yalnızca beyni ve göz kapakları çalışıyordu. Jean Dominique Bauby, göz kapaklarını kullanarak kitap yazdı. Kitabın yazılış öyküsü sabrın ve dayanışmanın öyküsüydü. Bauby'nin yakın arkadaşı Claude Mendibil, bir yıl boyunca her gün hastaneye gelerek ona alfabeyi sesli olarak okudu. Bauby gerekli olan harfi gözünü kırparak belli ediyordu, böylece harf harf kelimeleri dikte ettirerek kitabı yazdı.
  8. Her satırını detaylı detaylı okudum ama sonra neden ya bu asiyi ben zaten tanıyorum dedim ama sevgili Duyguselininde herşeyine saglık olsun demeden geçmicem bayagı çaba sarf etmiş hani.....nereye gidersen git hep burada dilediginde gelecegin yerde ki kediler ve ben seni seviyoruz.... Özgürlüğe yakışmaz siyah Beyazlar giydirilmeli ak tenine Kirletemez ruhunu hainler,çiyanlar Denize Mavi,Mavi’ye Deniz Gökyüzüne Mavi,Mavi’ye Gökyüzü Barışada Mavi Sevdayada Mavi Hasrete Mavi İsyana Mavi Direnişe Mavi İşkenceyede Mavi Eyy Özgürlük eyy Anladım ki ; Özgürlük Mavi Anladım ki ; Bir Yudum Su = Özgürlük Bir lokma Ekmek = Özgürlük ÖZGÜRLÜK = Kocaman bir MAVİ Yokkk , yokkk Anladım , Anladım ki ; Özgürlük bir zencinin teninde Bir Laz’ın kemençesinde Bir Ozanın sazında Bir Şairin dizelerinde Ben susayım Şiirim Konuşsun… Asi sevdalarımızın adıydı özgürlük Ruhumuzun titrek mum alevinde erimesiydi kimi zaman Düşlerimizin hükümsüzce yargılanmasıydı Azgın dalgalarda pençeleşmekti ölümüne Özgürlük İnadına yaşamaktı… Yaşamaktı umarsızca Düşlerle Yaşam arasındaki ince çizgide sıkışır bazen Demir parmaklıklar ardında takılı kalan mahkumun bakışlarındadır bazen Suya hasret kurak toprakların iç geçirişi… Şiyar Buzcu…
  9. Sen çık devreden hemen Bursercan hemen hemide ben azcık yagcılık yapacagım ki banda belkim bir resim düşer dimi oyy canım güzeler güzeli Radya o renkler ile harikalar yaratan annenin ynaklarından benim için komacan öpermisin lütfen(bak bu yagcılık degil valla yahu )mutfakta yemek yaparken sen bana telefon aç ben sana bak ne tarifler vericem..o minik yakışıklı veletimi ve güzelik yesin diye iyiki varsın dediklerimin arasındaki dost güzeliklerinle ol......
  10. Aslında şimdi tek tek o notlarınıza not düşücem ama konu uzayacak işte ben diyorsunuz yaniii bende hoşgeldiniz yarışmaya tühh ya pardon FORUMA aramıza demek istedim.. bukadar net ifadelerinizi paylaşımlarınızda görmek umudu ile diyorum
  11. adminimiz yok dimi....yok hocam nerde düşüncelerini paylaşıcaksın andında içerdesin sen öyle yazıldıgına bakma Şakası bir yana ben kendi adıma o hem düşünceleri hem dünyamızı kirleten kömürü red ediyorum.... ama sadece kümürü degilde bizi rahatsız eden her konu hakında hoş paylaşımlar diyorum...hoşgeldiniz
  12. Bana 17 yaşında bir çocuğun, tabutunu resimleyebilir misiniz Sayın Evren? Tarih:12 Eylül 1980.CIA’in Ankara İstasyon Şefi Paul Henze o gün her zamankinden daha heyecanlı ve hareketli görünüyor.Alelacele, merkeze bir bilgi notu gönderiyor.’Our boys have done it!’(Bizim çocuklar işi bitirdi!) Evet bu memlekette ‘onların çocukları’ oldu hep kötü seneryolarının başrollerinde.Yapımına milyonlarca dolarlar harcandı belki.Ve hasılat rekorları kırdı; zulüm ile.Süleyman Demirel, Kenan Evren, Alparslan Türkeş, Turgut Özal, Fethullah Gülen, Recep Tayyip Erdoğan...Bizim insanımıza rol düşmedi hiç.Hoş verseler de kabul etmezlerdi zaten;bölüm başına ne kadar para alacakları umurlarında olmazdı hiç! ‘Our boys have done it!’Hayır; iş bitmemişti.Tersine daha yeni başlıyordu! İç savaş yeterince körülenmiş, halkın can havliyle bir kurtuluşu(!) beklemesi öngörülmüştü.Bir yandan Alparslan Türkeş’in öncülüğünde ‘Büyük Yürüyüş’ adı altında çeteler sokaklara dökülmüştü.Camiler, faşistler tarafından bombalanıyor böylece alevileri yoketme propagandaları yapılıyordu.Bir yandan da Tetikçi Abdullah Çatlı solcu öğrencilere yönelik katliamlarını gerçekleştiriyordu.Gençlere Ülkü Ocaklarında Judo öğretiliyordu.Kimi faşist öğrencilerin komando eğitimleri aldığı ortaya çıktı sonradan.Solcular da bu harekete karşı silahlandılar. Sağ-sol, alevi –sunni, Kürt-Türk her inanç, her kimlik, halklar... Her şey bölünerek iki kısıma ayrıldı.Taraflar oluşturulup bunların arasındaki gerilim tırmandırıldı.Ve sonunda büyük kurtacı(!) devreye girdi.Paul Henze’nin çocuklarıydı onlar:Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenen Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun. Lakin iş bitmemişti henüz.Aksine yeni başlıyordu: Önce Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kapatıldı.Ardından Kürtçe konuşma yasağı ile kürt hareketi gerekçelendirildi. 80’li yıllar Sovyet-Amerika mücadelesinin şiddetle arttığı dönemlerdi.Amerika’nın emperyalist ve militarist dünya politikasını tehlikeye sokan tek devlet Sovyetler’di.Kapitalist topluluklar, diğer ülkeleri bu örgütlenmeden uzak tutmak için insanları bir şekilde bağlayabilirlerdi ancakin ve Milliyetçilik. Ne hikmetse Türkiye’de Ülkü Ocakları kurulmuştu bu dönem.Yine ne hikmetse bu kuruluşla darbe ortamı tırmandırılmış,ve darbeden sonra İmam Hatip Liselerinin sayısında büyük bir artış gözlenmişti.Buna paralel olarak ,yine üniversiteleri, dolayısıyla genç beyinleri denetim altında tutmak için ‘YÖK’ kuruldu.Bu sayede artık üniversiteler merkezi ve hiyerarşik bir anlayışla yönetilicek, üniversitelerin üst düzey yönetim kadroları YÖK tarafından seçilcekti. Bunlar sadece başlangıçtı tabi.İşte darbenin kanlı bilançosu: *650 bin kişi gözaltına alındı ve 90 güne varan gözaltı sürelerinde ağır işkence gördü, * 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, * Açılan 210 bin davada 230 bin kişi Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde yargılandı, * 7 bin kişi için idam cezası istendi, * 517 kişiye idam cezası verildi, * 124 kişinin idam cezası Askeri Yargıtay tarafından onaylandı, * Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı, * İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi, * 71.500 kişi Türk Ceza Kanunu'nun 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı, * 98.404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçlamalarından yargılandı, * 388 bin kişiye pasaport verilmedi, * 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı, * 18.525 kamu görevlisi hakkında soruşturma açıldı, * 14 bin kişi “yurttaşlık”tan çıkarıldı, * 30 bin kişi “mülteci” olarak yurtdışına gitti, * 366 kişi “kuşkulu bir şekilde” öldü, * 644 cezaevindeki toplam hükümlü ve tutuklu sayısı 52 bin kişi, * Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, * 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi, * 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, * 14 kişi açlık grevinde öldü, * 16 kişi “kaçarken” vuruldu, * 95 kişi “çatışmada” öldü, * 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi, * 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi, İşte Böyle kanlı bir tablo bıraktı geride Kenan Evren önderliğinde, Paul Henze’nin çocukları.Ne de olsa Ressamdı Kenan Evren.İyi resim yapardı. Sadece ‘Bilim ve Sosyalizm’ yayınlarına ait 133,607 kitabı imha ettiler. Anayasanın tamamına yakını değiştirdiler bu dumanın altında.Bunlardan en göze çarpanı ise 15.maddeydi.Bu maddeye göre cunta üyeleri ömür boyu yargılanamayacak; yani işkencelerin, ölümlerin hesabını kimse onlardan soramayacaktı.Diğer bir deyişle ömürlerini ipotek altına aldılar 15.maddeyle.Ve ezici bir üstünlükle kabul edildi Anayasa.Bunda, şeffaf oy sandıklarının ve oy pusulasının önüne dikilen askerlerin etkisi var mıydı bilinmez.Ama halkın Eyvah komünistler!’,’Vurun dinsizler!’ naralarıyla kandırıldığı kesin.Hiç bir hükümet de bu maddeyi kaldırmak için çaba sarfetmedi.Ne de olsa onlar da burjuvanın,kapitalist çarkın partileriydiler. 1980 darbesiyle ‘Özelleştirme’ adı altında başlatılan pazarlama AKP hükümetiyle devam etmektedir.AKP de CIA’in bu topraklarda ‘din tohumunu’ ektiği tarlanın son bereketidir.Ve bunlar sayesinde şimdiye kadar yaklaşık 320 bin dönüm toprak yabancıların eline geçmiştir. Evet böyle bir darbecidir Kenan Evren.İyi ressamdır aynı zamanda.Yaptıklarından hiç mi hiç pişman olmayacak kadar da kararlıdır.Şimdi Muğla Üniversitesi’ne kitap bağışlayan , saçlarına aklar düşmüş bu adamcağızın , bunları zamanında yaktığı sayısız kitaptan utanç duyup yaptığını sanmayınız sakın.Çünkü ‘Yine olsa, yine yaparım’diyebilecek kadar pişkindir. Der tabii. Çünkü bilir ;yargılanmayacak.Elinde ‘kapı gibi maddesi’ var.Burası da Türkiye hem.Nitekim eski Adana Savcısı Sacit Kayasu, Evren’in yargılanması için bir iddaneme hazırlamış,dava reddedilmekle kalmayıp üstüne Sacit Kayasu’ya "iddianame düzenleyerek görevi kötüye kullanmak" gerekçesiyle hapis cezası verilmiştir. Böyle olunca da Kenan Evren’in dünya umurunda olmaz tabi.Onun derdi Sibel Can’ın nü resmini yapmaktır.Ne de olsa iyi ressamdır.Kolay beğenmez de hani.Öyle ki İkinci Paylaşım Savaşı ve İç savaş ortamında sanatını icra etmeye çalışan, insanlık onuru adına baskılara, zulümlere direnen, kendine has çizimiyle dünyaca kabul gören ,Hitler’in bombaladığı sivil toprakları ‘Guernica’ eseriyle faşistlerin yüzüne tokat gibi vuran, Bu uğurda zindanlarda yatan Picasso’nun resimlerine bakıp ‘Ne var, bunu ben de yaparım’diyebilecek kadar iyi eleştirmendir.Mütevazidir..Hayal gücü de Fikret Otyam’ın fotoğraflarını resme dönüştürcek kadar güçlüdür. Yalnız Sayın Kenan Evren’le aynı görüşleri paylaşabiliriz kimi zaman.Bir insanın hayatında hiç mi doğrular olmaz canım?Ama ‘3 idam bir doğruyu götürüyor’ işte.Bir düşüncenin ardında yatan niyettir bana göre önemli olan.Bu nedenle hiç mi hiç gocunmam.Çünkü Elif şafak’la Hrant Ağabey ‘in arasındaki kesin net çizgidir Kenan Evren’le beni ayıran.Evet Kürtleri kayırmamamız gerektiğini düşünüyorum bende.Evet baraj düşmelidir.Herkes mecliste söz sahibi olabilmelidir.Yanı başımızda bir Kürt Devleti kurulmaktadır. Ama ben bunları söylerken cebime dolarlar girmiyor işte! Şimdi soruyorum size:Kenan Evren bize Diyarbakır’ın Mamak’ın,gözü bağlı, ayakları kan içinde insanların,rahmine elektirik kablosu sokulmuş kadınların, copla tecavüz edilen çocukların, satılan toprakların resmini çizebilir mi ? 17 yaşındaki Erdal’ın ipte sallanan mor cesedini resimleyebilir mi? Filistin Askısında ,domuz bağında bir Kürt çocuğunun ya da ‘kart kurt kürt sesleri çıkaran bir Türk çocuğunun acısını anlatabilir mi? Sayın Evren’in ağzından çıkanı kulağı duysaydı ; 20sene evvel göndermez miydi kendini darağacına? Şimdi ne oluyor? Bunları size kim söyletiyor? Ne değişti? Biz şimdi sizi ‘Asmayalım da besleyelim mi’ Sayın Evren (alıntı)
  13. Emeğin ve gayretin birkez değil hergün hatırlanması dileğiyle,dünya kadınlar günümüz kutlu olsun.. derken birde................... eğitimli olan kadınların yanında.................... DOĞUDA GÜNEYDOĞUDA ; TECAVÜZCÜSÜNE VERİLEN SEVDİĞİNE KAÇTI DİYE ÖLDÜRÜLEN KUMA ÜZERİNE VERİLEN YA DA ÜZERİNE BAŞKA KADIN(LAR)ALINAN SEVMEDİĞİ BİR ERKEĞİN KOYNUNA GİRİP ONUN EŞİ OLMAK ZORUNDA BIRAKILAN EVİNDE PİŞİRECEĞİ YEMEKTEN TUTUN DA AYAĞINA GİYECEĞİ ÇORABA KADAR BAŞKALARININ KARARIYLA HAREKET EDEN KIZ ÇOCUK DOĞURDU DİYE AŞAĞILANAN SABAH AKŞAM ÇOK DOĞAL BİR ŞEYMİŞ GİBİ DAYAK YİYEN SU TAŞIYAN ÜCRETSİZ İŞÇİLİK YAPAN KADINLARIN DA KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
  14. Beyaz Sevda sen mapusta solan gülsün her yanın duvar SEN AĞLAMA KAN OLUR BANA O YAŞLAR sen hayatın küskünüsün acının suskunu sen yayalada bir baharsın, tarlada rüzgar içimde sana dair bembeyaz bir sevda var sen torosta yağan karsın tarlada rüzgar SAKIN ESME TOZ OLUR KAPANIR YOLLAR sen eylemin yangınısın hayatın cılgını tenimde sana dair ürpertiler var sen munzurda akan çaysın yaylada bahar SEN GÜLÜNCE GÜL AÇAR YİNE O DAĞLAR sen sevincin dudağısın sevdanın sapağı sazımda sana dair esintiler var Yusuf Hayaloğlu
  15. Beni Tutmayın Yağmurlu ve upuzun bir yolu düşe kalka yürümeye çalıştım. Ve inanılamayacak kadar duygusal bir geçmişimiz oldu seninle. Üstelik biz bunu bir ömür boyu sürüp gider sanmıştık. Beni tutma öyle sahnelere gelemem, beni tutma çok kötü yanılırsın. Yıllardır öyle biriktim, öyle gerildim ki,topyekün boşalır toz olur dağılırsın. Sen benim en ince dilimde türkümü çaldın Sen benim en ücra duygularımı talan ederek beslendin Her şeyin merkezi sendin ve her şey senin etrafında dönerdi. Bar köşelerinde tükenip kaldırımlarda ararken kendimi, Gelip sana sığınırdım.,umutlarım bir kez daha sönerdi. Beni tutma şantajlara boyun eğmem. Beni tutma hırsımdan çatlarım. Yıllardır öyle sabrettim öyle doldum ki, Şimdi yanardağlar gibi birden patlarım. Bir yavru serçe hayata bağlanır gibi ağzım açık bağlandım sana, Bir topal karınca yuvasına yaklaşır gibi, titredim ve heyecanlandım, Bu akşam çekip gitme adına bütün ömrümü ve seni sildim. Bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda zavallı bir figürandın sadece, anlatamam Kumlara yazılmış sözcükler kadar kısacıktı ümidim. Ve anladım ki bir takım şeyleri ben ilk dalgada yitirmişim. Beni tutma ben senin dizlerine çökemem Beni tutma ellerinde kalırım, kırılırım Yıllardır öyle daraldım öyle bunaldım ki; Şimdi bir saniye bile oyalarsan çıldırırım. SEN, kalbimi emanet edecek kadar güvendiğim, dost bildiğim. SEN, bir lokmayı bile hazmedemeyip birlikte yediğim. Yatalak olsan altına yapsan bile iğrenmeden, alırdım dediğim Bu nasıl insanlıkmış, bu nasıl arkadaşlıkmış, bu nasıl vefaymış Bu nasıl acıymış ulan bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa Beni tutma gazabım yakar ellerini, beni tutma hurdahaş olursun. Yıllardır öyle kırıldım, öyle küstüm ki,bir ah ederim kaskatı kesilir taş olursun. Ben şimdi gözüne sokuyorum dünyaya,ama sen körsün ısrarla görmüyorsun Ben şimdi beynine sokuyorum hayatı, bir türlü algılamak istemiyorsun. Hala o aptal köşende oturup, beni öngörülerinle yargılamak ne kolaymış. Peki! gördüklerimi gördün, yaşadıklarımı yaşadın mı SEN! Peki devrik heykellerin önünde düşsüz yanılgıları o yüce gururlarıyla, Yoksul fakat dürüst bir mızrak gibi dimdik duranların acısını yaşadın mı SEN! Beni tutma gömleğim kan içinde, beni tutma darmadağın olursun Yıllardır öyle çok yedim öyle çok doydum ki Şimdi bir tükürürüm kaskatı olur rezil olursun Ey kir içinde yüzenler, herkesin atına binenler Ey sürünenler, ey bölenler, bölünenler, Herkesi birbirine düşürüp, sinsice sevinenler Ey gençliğimi harcayanlar, ey kağıttan kaplanlar, zavallı sıçanlar. Ey ciğeri beş para etmezler, ey sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar Ey darbe kaçkınları, orta yolcular, dönekler, sümüklü böcekler Ey ispiyoncular, bozguncular, medya çömezleri yüzü yırtılmış köçekler, ibneler Beni tutmayın ulan burama geldi dayandı. Beni tutmayın bozarım bu kirli numaranızı Yıllardır öyle çok sömürdünüz, öyle çok kan kusturdunuz ki Ulan bir şarjöre diz çöktürürüm ALAYINIZI! ....... Yusuf Hayaloğlu
  16. Beni Düşün, Unutma Ay doğarken bir söğüdün ardından Göl yüzünde sisli bir esinti ile Akşamın göğsüne hüzün serperek Ve Yağmurdan geceye çiçekli perdeler çekerek Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA En umarsız en umutsuz günümde Bağrına bir yumruk çökeldiğinde Ve dağların mazlum ateşi O güzelim saçlarına cayır cayır yanıp ulaştığında Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA Beni düşün bir kavganın içinde Helal bir ekmeğin peşinde Ve kurtlardan arta kalmış yüreğimin Can çekişen o son parçasınıda, sana sakladığımı bil Bil ki haykırırcasına bu esir gövdemi yakarcasına Kavuşmak için o serin bağrına Ateşten bir yol arıyorum Kar yağarken mor dağların ucundan Sol yerinde sessiz bir inilti ile Yastığın yüzüne yaşlar dökerek Ve Akşamdan gizlice bir ah çekerek Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA Kan kızılı bir gelincik seherinde Sırtıma kahbe bir hançer indiğinde Ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm Çığırtken bir gazete başlığında Çığlık Çığlık sana kavuştuğunda Beni düşün, Beni düşün, UNUTMA Beni düşün şehre her yağmur yağdığında Islak ve kırılgan bir türkünün içinde Göğsünden dudaklarına, doğru sancılı bir isyan kabardığında Bastırarak kalbini avuçlarınla Sesini okşadığımı bil Bil ki yalvarırcasına, uzayan yollara dağılırcasına Sonsuz bir mahşerin ortasında Bir zemzem suyu gibi seni seni özlüyorum Yusuf Hayaloğlu
  17. Ben Bir Kadınım Kavrulur şu kanlı gözlerimde günler Akşamdan bir sancıyla Koklanmış bir gül gibi hayallerim ayak altında Yol vermez yol vermez ağlamaya gururum Yılların aynasında Horlanmış vücudumda memelerim derin acıda Ben bir kadınım ben bir insan Taşırım karnımda paramparça can Bir yanımda cevahir, bir yanımda kan Bir yanım şiir destan, bir yanım kirli fistan Bir yanım güller açmış, bir yanım viran Savrulur şu tozlu saçlarımda rüzgar Çıldırtan bir hışımla Saklanmış bir sır gibi, şiirleri ateş hattında Dayanmaz dayanmaz bu baskıya yürürüm Sabrımın bir anında Elimin hamuruyla çeker giderim Canım burnumda Ben bir kadınım ben bir insan Taşırım karnımda paramparça can Bir yanımda cevahir, bir yanımda kan Bir yanım şiir destan, bir yanım kirli fistan Bir yanım güller açmış, bir yanım viran Yusuf Hayaloğlu
  18. Başım Belada Bugün yine düsünemiyeceğin kadar başım belada Köşe başları tutulmuş üstelik yağmur yağmada İler-tutar yani yok Fişlenmişim adım-eşkalim bilinmekte Üstelik göğsümde yani tam şuramda Kirli sakkalıyla bir eşkiya gezinmekte Başım belada Adamın biri vurulmuş sokakta Cebinde adresim bulunmuş Başım belada Tabancamı unutmuşum helada Nerden baksan tutarsızlık Nerden baksan ahmakça Sevdim inanamayacağın kadar seni esmer kız Kirpiklerimde çırpınan şu tuzlu gözyaşımda İhanetin adı yok Neylersin ki çember daralmakta Şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim Yasal mermisiyle bir komser yaklaşmakta... Yusuf Hayaloğlu
  19. Ailenin Rolü Ortopedik Özürlü Çocuğun Eğitim Ve Rehabilitasyonunda Ailenin Rolü Çocuğunuza Yardım Edin Aile çocuğun ilk ve en önemli eğitimcisidir. Evde ve sınıfta çeşitli yollarla çocuğunuza yardım edebilirsiniz. § Çocuğunuzun öğretmeninin sizi tanımasını sağlayın. Nasıl yardım edebileceğiniz konusunda öğretmene gerçekçi bir fikir verin. Çocuğunuza yeteri kadar zaman ayırın. § Çocuğunuzun gelişimi ve büyümesi üzerinde önemli bir etkiye sahipsiniz. Bunu takip edin ve çocuğunuzun eğitiminde aktif rol üstlenin. Bu önerileri mutlaka yapmaya çalışın. Çocuğunuza yardım etme çabasında yalnız değilsiniz. Çocuğunuzun iyi olmasını ve gelişimini sağlama yönünde çaba gösteren başka insanlarla berabersiniz. Bunlar rehabilitasyon ekibi üyeleri, öğretmen ve toplumdaki kamu okullarının kaynakları size bu konuda yardım eli uzatmaktadır. Çocuğunuzu hazırlayın § Çocuğunuzun rehabilitasyon eğitimini alacağı özel eğitim ve rehabilitasyon merkezine adaptasyonunu sağlamak için okula, sınıfa ve eğitimcilerine uyumu için süre tanınmalıdır . § Çocuğunuzun sınıfa zamanında girmesini sağlayın. Çocuğunuzun sınıftaki davranışlarını etkileyen ev içindeki günlük olayları öğretmene söyleyin. Bu özel olaylar mutlu anlar (doğum günü, aile yakınlarından birinin ziyareti veya yolculuk gibi) veya mutsuz anlar (ölüm, hastalık veya ailenin düzeninde bozulma olması gibi) olabilir. § Tedavide, ilaçlarda veya hastalığın gidişinde oluşan değişiklikleri de öğretmene bildirin. Çocuğun becerilerini arttırın § Çocuğunuzun günlük aktivitelere katılımını artırmak için ek çabalar harcayabilirsiniz. Gerçekten yapabileceğiniz aktivitelerle ilgili olarak öğretmenle konuşun ve çocuğunuzun kuvvetini artıracak, problemlerini çözmeye yardım edecek konularda yardım istemekten çekinmeyin. Anne-baba olarak sorumluluğu paylaşın. § Küçük çocukların hepsi farklı deneyimler ve farklı nesnelerle öğrenirler. Yani çocuğunuz da diğer çocuklar gibi evdeki günlük aktivitelerle olabildiğince fazla ilgilenmelidir. Sağlıklı bir çocuk için bir köpek beslemek iyi ise, ortopedik özrü olan çocuk için de bu iyidir. Çocuğun ilgilendiği herhangi bir aktivite çocuğun kendine güvenini sağlayacak ve gelişimine yardımcı olacaktır. Ev Aktiviteleri § Evdeki aktiviteler çocuk ve aile için olabildiğince eğlenceli olmalıdır. Çocuğunuza ve kendinize fazla yüklenmeyin. Günlük aktiviteleri nasıl kolaylaştırabileceğinizle ilgili fizyoterapistinden tavsiye isteyin. § Çocuğunuza karşı sevgi ve yardım duygularıyla yaklaşarak evdeki günlük aktiviteleri beraber yapmaya çalışın. Evde yaptığınız işlerin hepsi özel ihtiyaçları olan çocuğunuzun dünyayı daha iyi tanımasına yardımcı olacaktır. Örneğin, ışıkları açmak için, masayı hazırlamak için veya yatağı düzeltmek için neler yaptığınızı anlatabilirsiniz. Ev içinde ve ev dışındaki renkleri göstererek bu renklerin isimlerini söyleyebilirsiniz. Her tabağın yanına kaşık koymak, kurabiyeleri getirmek veya çamaşır sepetine çamaşırları koymak gibi basit görevler verebilirsiniz. § Çocuğun eğitimine yardımcı olmak için pahalı oyuncak veya araçlar şart değildir. Tüm evlerde bulunan çaydanlık, tava, çorap, kaşık ve dergi resimleri gibi araçların hepsi öğretmek için iyi araçlardır. Çaydanlık veya tavalar ritim aletleri olarak kullanılabilir. Çoraplar renkleriyle eşleştirilebilir ve katlanabilir. Resimlere isim verilebilir veya hikaye anlatmak için kullanılabilirler. § Çocuğunuza çok fazla aktivite verirseniz bu başarısızlık ve karışıklık ile sonuçlanabilir. Çocuğunuzla birlikte çalıştıkça çocuğunuz için neyin ne kadar yeterli olduğunu anlarsınız. Çocuğunuza yapmasını söylediğiniz ve istediğiniz konularda tutarlı olun. Bağımsızlığın Desteklenmesi § Bağımsızlık çocukların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlar ve diğer çocuklarla birlikte becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur. Çocukların kendi kendilerine öğrenmelerini sağlamak çok önemlidir. Bu nedenle çocuğunuzun kendi yapabildiği bir aktiviteyi asla siz üstlenmeyin. Örneğin; bacaklarında ortopedik özrü var ve elleri sağlam ise çoraplarını siz giydirmeyin yada yemeğini siz yedirmeyin. • Çocuğunuzun vücut hareketleri birbiriyle uyumsuz ise aktiviteleri yaparken çocuğunuzun düşmesini veya yaralanmasını önlemek için yardımcı aletleri kullanın. Çocuğunuzun keşfetme sürecinde nasıl korunabileceği ile ilgili olarak eğitimcilerden bilgi alabilirsiniz. Övgü ve Cesaretlendirme § Çocuğunuzun başarılarını övmeyi unutmayın. Bazı çocuklar için çok ufak görevlerin başarılması bile uzun zaman alabilir. Dönmeden oturmaya, kendi başına yemek yiyebilmeye kadar tüm başarılar gerçek bir ilerlemeyi gösterir ve övgüyü hak eder. § Çocuk başarısız olsa veya hata yapsa bile çocuğu uğraşından dolayı övün. Tekrarlayan övgü çocuğun çabasını sürdürmesini sağlayacaktır. § Ortopedik özürler öncelikli olarak kişinin fiziksel becerilerini kısıtlayan durumlardır. Kontrol edilemeyen kas hareketleri veya çocuğun tekerlekli sandalye kullanması gibi nedenlerle ailesi, çevresi tarafından kolay kabul görmeyebilir. Bu durum çocuğun toplumla kaynaşmasını engelleyebilir. Çoğu zaman ailelerinin aşırı koruyucu tutumları ya da toplumun acıma duygusundan kaynaklanan aşırı koruyuculuğu sonucunda, ortopedik özürlü çocuklar kendilerini sınırlı bir çevrede ve imkansızlıklar içinde bulmaktadırlar. Çocuğun diğer çocuklarla ve yetişkinlerle iletişim kurmasını sağlayın. Bir şeyler yapması, konuşması, oynaması ve tartışması için cesaretlendirin. Ortopedik özürlü bireylere özgü davranış özellikleri olmayıp, onların kişilikleri de anne-babalarının, kardeşlerinin, arkadaşlarının, öğretmenlerinin ve toplumun onları nasıl gördüklerine bağlı olarak gelişmektedir. Zihinsel yetersizliği olmayan ortopedik özürlü çocuk ve gençlerin sosyal yaşam becerileri ve sosyal- duygusal gereksinimleri ortopedik özre sahip olmayan çocuklar ile aynı düzeydedir. Aile bireyleri ve toplum tarafından uygun şekilde desteklenen ortopedik özürlü çocuk giderek bağımsız yaşama hazırlanacak ve gelecekte toplumun aktif ve üretken bir parçası olacaktır.
  20. Spor, özürlü kişiye fiziksel aktivitelere katılım olanağının yanı sıra kişilik gelişimi ve özgüven duygusunu kazandırarak toplumsal yaşama uyum göstermesi yönünde büyük kolaylık sağlamaktadır. Spor ve fiziksel aktiviteler, rehabilite ve tedavi edici etkisi nedeniyle, özürlü bireylerde fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişim aracı olarak kullanılmaktadır. Özürlü bireylerin sportif etkinliklere katılımı toplumun dikkatini özürlü bireylere çekerek, olumsuz tutum ve davranışların değişmesinde önemli bir görevi yerine getirmektedir. Sportif etkinlikler yoluyla özürlüler toplum içinde iş birliği, paylaşım ve kişiler arası ilişkilerin kurallarını öğrenirler. Yapılan aktiviteler özürlü bireylerin yaşam kalitesini yükseltir ve sporcu kimliği ile kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir sosyal ortam yaratır. Tüm bu özellikleri kapsamına alan bir etkinlik olarak spor özürlülere yaşam boyu önerilmektedir. Sporun Özürlüler İçin Önemi; • Özürlü bireyin kendi kararlarını verme yeteneğini geliştirerek, bağımsızlık duygusunun artmasına yardımcı olur. • Özürlü bireyin sahip olduğu sosyal çevreyi geliştirir ve iletişim becerilerinin artmasını sağlar. • Özürlü bireyin kendi beceri ve yeteneklerine olan inancını artırarak, özgüven gelişimine yardımcı olur. • Özürlü bireyin sahip olduğu özür nedeniyle yaşadığı psikolojik gerginlik ve bunun sonucu oluşan sosyal sorunları aşmasında önemli rol oynar. • Özürlü bireyin kendini toplumdan soyutlamasını engeller ve hayata bağlanmasına yardımcı olur. • Sportif etkinlikler sonucunda özürlü birey rahatlar, iyi vakit geçirir ve eğlenir. • Sporun zihinsel ve fiziksel kapasitede sağladığı gelişme ile motor, denge, el-göz koordinasyonunda sağladığı iyileşme özürlünün eğitiminde ve rehabilitasyonunda olumlu etkiler yapar. • Özürlü bireyin aktivitelerde sergilediği performans kişilik gelişimine yardım ederken toplum tarafından özürlü olmanın ötesinde sporcu olarak kabul görmesini sağlar. • Özürlü bireyin entelektüel kapasitesi ve problem çözme yeteneği artar. Spor, özürlünün ailesi tarafından yeteneklerinin farkına varılarak kabul görmesini sağlar. Aileler çocuklarını illerindeki Gençlik ve Spor İl Müdürlüklerine ve Engelliler Spor Kulüplerine kayıt ettirerek sporcu kimliğiyle çocuklarının gelişimlerine destek olabilirler. Bu konuda ülkemizde Bedensel Engelliler Spor Federasyonu, kulüpler ve dernekler aracılığıyla hizmet vermektedir. Bedensel özürlüler 20 farklı spor dalında spor yapabilirler. Bedensel Engelliler Spor Federasyonu şu anda 10 branşta ulusal ve uluslar arası faaliyet göstermektedir.Bu spor branşları atletizm, atıcılık, basketbol, bilek güreşi, ampute futbol, halter, masa tenisi, okçuluk, yüzme, tenistir.
  21. Özel Eğitim Uygulamaları A- Özel Eğitim Özel eğitim, özürlü bireylerin eğitim gereksinimini karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleriyle, bu bireylerin özelliklerine uygun ortamlarda gerçekleştirilen eğitimdir. Amacı; Özel eğitim gerektiren çocukların Türk Milli Eğitim sistemini düzenleyen genel esaslar doğrultusunda eğitimlerinin sağlanması, iş ve meslek sahibi olmaları, toplumla bütünleşmelerini amaçlamaktadır. B- Temel İlkeler § Özel eğitim, genel eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır. § Eğitime erken başlamak esastır. § Özel eğitim gerektiren çocuk, özel durumuna bakılmaksızın özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılır. § Özel eğitim gerektiren çocukların genel mesleki eğitimleri ile rehabilitasyonlarının kesintisiz sürdürülmesi esastır. § Özel eğitim gerektiren bireyler için bireysel eğitim planı geliştirilmesi ve eğitim programlarının bireyselleştirilerek uygulanması esastır. § Ailelerin, özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif olarak katılımlarının sağlanması esastır. § Durumları ve özellikleri uygun olan özel eğitim gerektiren çocukların özürlü olmayan çocukların eğitimleri için açılmış olan okul ve eğitim kurumlarında kendi akranları arasında eğitilmeleri için gerekli tedbirler alınır. § Özel eğitim gerektiren çocukların okulöncesi eğitim, ilköğretim, orta öğretim, mesleki eğitim ve yaygın eğitim hizmetleri Bakanlıkça planlanır, ilgili kuruluşlarca yürütülür. C- Özel Eğitim Kurumları • Resmi ve özel ilköğretim ve orta öğretim kurumları • -Yatılı özel eğitim okulları • Gündüzlü özel eğitim okulları ve sınıfları • Meslek okulları ve iş eğitim merkezleri Ayrıca gerçek ve tüzel kişiler özel eğitim gerektiren çocukların eğitim-öğretimi için 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunundaki esaslara uygun olarak, özel okullar, mesleki kurslar veya özel sınıflar açabilmektedirler. Kurumlara Yerleştirme Özel eğitim gerektiren çocukların eğitsel tanılama ve değerlendirmesi ailenin ikamet ettiği yere en yakın Rehberlik ve Araştırma Merkezi'nce incelenir. İnceleme sonuçlarına göre Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu öğrencinin yerleştirilme kararını verir. Ortpedik Özürlüler okullarında spastik özürlü çocukların eğitimlerine de yer verilmektedir. Ayrıca Ankara'da Cerebral Palsili çocukların eğitimlerine yönelik ilköğretim düzeyinde gündüzlü olarak bir okul 2005-2006 öğretim yılında eğitime başlayacaktır. D- Ortopedik Özürlülere Yönelik Özel Eğitim Kurumları Ülkemizde okulöncesi ve ilköğretim düzeyinde ortopedik engelli çocuklara yönelik; Ankara Samsun, Düzce ve Tokat- Turhal'da olmak üzere toplam dört ilköğretim okulu; ayrıca Ankara ve Tokat- Turhal'da olmak üzere iki adet meslek lisesi bulunmaktadır. E- Eğitim Programları Ortopedik Engelliler ilköğretim okullarında diğer ilköğretim okullarında uygulanan eğitim programları aynen uygulanmaktadır. Diğer okullardan farklı olarak ortopedik engelliler ilköğretim okullarında “beden eğitimi ve rehabilitasyon” dersi verilmektedir. Bu gruptaki çocukların psiko-motor gelişimleri yönünden “beden eğitimi ve rehabilitasyon” dersi büyük önem taşımaktadır. F- Ortopedik Özürlülerde Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Tüm ortopedik özürlü bireylerin özellikleri dikkate alındığında, bu bireyler için, eğitim gereksinimlerinin en üst düzeyde karşılanacağı, normal gelişim gösteren yaşıtlarıyla bir arada bulunabileceği en az kısıtlayıcı eğitim ortamı kaynaştırma yoluyla eğitimdir. Birey, özür derecesi ve türü ne olursa olsun normal olarak nitelendirilen akranlarıyla birlikte eğitilme hakkına sahiptir. Kaynaştırma Yoluyla Eğitimin Önemi; Kaynaştırma programına alınan ortopedik özürlü çocuklar, sosyal yaşam ve eğitim sürecinde yaşıtları ile birlikte olabilme fırsatını elde ederler. Özel ihtiyacı olan ortopedik özürlü çocuğun diğer çocukları örnek alması gelişiminin desteklenmesi açısından son derece önemlidir. Normal gelişim gösteren çocukların, ortopedik özürlü akranlarını tanımalarına, onların duygularını anlamalarına olanak tanı*********** sosyal-duygusal gelişimlerini olumlu yönde etkilemektedir. Ortopedik özürlü çocuğa sahip olan anne babaların, çocuklarının eğitimi ile ilgilenen uzmanlar ve öğretmenler ile iletişim içinde bulunması, anne-babalara güç ve cesaret verir. Böylece, uzmanlardan çocuklarına nasıl yardımda bulunacakları konusunda yeni teknikler öğrenirler. G- Evde Eğitim (Yerinde Eğitim) Ağır engelinden dolayı herhangi bir eğitim kurumundan yararlanamayan bireyler için yerinde eğitime yönelik düzenlemeler başlatılmıştır. Bu konuda gerekli bilgiler Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinden veya İl Milli Eğitim Müdürlüklerinden elde edilebilir. Ortopedik Özürlülerin Mesleki Eğitimi Mesleki eğitim, çocukluk döneminden başlayarak, ergenlik döneminin sonuna kadar şekillenen bir süreçtir. Bu süreç içerisinde bireyler, aldıkları eğitim, aile ve çevre ile etkileşim sonunda gelecekte hangi mesleğe yönelecekleri konusunda bir karara varılır. Bu karar doğrultusunda bir eğitimden geçerler. Özürlülerin,uygun bir mesleğe yöneltilmeleri bakımından,hangi eğitim kademesinde olursa olsunlar, okuldan işe geçişte özür ve özelliklerine uygun bir işe yerleşebilmeleri ve bu işte en yüksek potansiyele ulaşabilmeleri için mesleki rehberlik ve mesleğe hazırlanma programlarından geçmeleri gerekmektedir. 18 yaş üzeri özürlülerin Mesleki Rehabilitasyon Merkezleri İşkur/Belediyeler bünyesinde oluşturulan merkezlerde rehabilitasyonları sağlanacaktır. Çocuğunuz Örgün Eğitim dışında kalmışsa, bir başka deyişle 14 yaşını bitirmişse, okuma yazma öğrenmesi ve ilkokul diplomasına denk bir öğrenim belgesi alabilmesi için ilinizde bulunan “Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü'ne” mutlaka başvurunuz.
  22. Çevresel Düzenlemeler Ortopedik Özürlüler İçin Eve Ve Çevreye Yönelik Mimari Düzenlemeler Ortopedik özürlülerin sosyal yaşama katılmasında en önemli problemlerden birisini mimari engeller oluşturmaktadır. Yaşlılar, çocuklar, doğuştan veya sonradan özürlüler, sağlıklı insanların rahatça hareket edebildiği bir ortamda yeterince düşünmediğimiz ve üzerinde durmadığımız bazı şehir içi düzenlemeler nedeni ile ulaşımda güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Özürlü için bina girişindeki küçük bir yükselti veya görkemli bir merdiven aynı anlama geleceğinden her ikisi de aşılmaz bir engel teşkil eder. Bu tür fiziki engeller, ayrıca baston, yürüteç ve tekerlekli sandalye kullanımı özürlüyü evden çıkmamaya ve sosyal yaşantıdan uzak kalmaya mahkum eder. Yerleşim yerlerindeki fiziki koşulların ulaşılabilir hele gelmesi yönünde yapılacak işlerin 2012 yılına kadar bitirilmesi için belediyelere yasal zorunluluk getirilmiştir. Ortopedik özürlüler için yapılması gereken mimari düzenlemeler şu şekilde özetlenebilir: A- Kaldırımlar Yürüme güçlüğü çeken ortopedik özürlüler için kaldırımlar yüksek olmamalıdır (yükseklikleri 6- 15 santimetre ). Kaldırımlar kaygan olmayan zemin malzemesi ile kaplanmalı, yüzeyi yürüme güçlüğü olan insanların ve tekerlekli sandalyenin hareketini engellemeyecek şekilde düzgün olmalıdır. Kaldırım yüzeyini oluşturan malzeme arasındaki derzler küçük olmalıdır. Kaldırım genişliği en az 2.0 metre olmalıdır. Tekerlekli sandalye ve yürüteç kullanan insanların yan yana geçebilmeleri için bu genişlik gereklidir. B- Rampalar Bir kısım insanların caddeden kaldırıma daha rahat geçişleri için de rampa kullanılır. Kaldırım rampaları özürlü ve yaşlı insanlarla, çocuk arabası süren annelerin şehirdeki yürüyüşlerinin kesintisiz olmasını sağladığı için çok önemlidir. Tercih edilen rampa eğimi %6 dır. Sabit rampaların düzenlenemediği yerlerde seyyar rampalar da kullanılabilir. Dünyada kabul edilmiş bu standartlara uymayan dik bir rampa yapmaktansa hiç yapmamak daha iyidir. Çünkü dik rampalarda birçok kaza meydana gelmektedir. Kural olarak, binalara girişi sağlayan köprü ve giriş şeridi ile tretuar ve bina girişi arasında kot farkı olduğu durumlarda ve binalara girişin merdivenlerle sağlanmasının zorunlu olduğu hallerde,merdivenlerin yanısıra, özürlülerin de kullanımının sağlanması amacıyla, standardına uygun rampa yapılması zorunludur. C- Yaya Geçitleri ve Yaya Yolları Bütün geçitler düzgün ve basit şekillere sahip olmalıdırlar. D- Binalar Halka açık bütün binaların özürlü insanların yaşamlarını sürdürmeye uygun olarak düzenlenmeleri gerekir. E- Giriş Katı, Sahanlık ve Asansöre Ulaşma Her engelli insan, sağlam kimselerin yararlandığı girişlere ulaşabilmeli ve bunlardan kendi olanakları ile bağımsız olarak yararlanmalıdır. Girişler binanın merkezi bir bölgesinden yapılmalı ve dışardan kolayca algılanmalıdır. Binaların esas girişlerine basamaksız şekilde ulaşılması daha doğrudur. Düz ayak girişler özürlüler açısından son derece uygundur. Eğer bu mümkün değilse bina girişinde basamak varsa bunların yanına bir rampa eklenmelidir. Yere konmuş engeller (çiçeklik vb.) kaldırılmalıdır. Binalara eşiksiz girilebilmelidir. Giriş hollerinde tekerlekli sandalye için yeterli hareket alanı bulunmalıdır. Merdivenlerin uygun tasarlanması özürlüler tarafından kullanılmasını kolaylaştırır ve düşme tehlikesini azaltır. Dönerek çıkılan merdivenler görme ve hareket özürlü insanlar için tehlikeler oluşturabilirler. Düz kollu, basamakları kaymayan, başında ve sonunda sahanlıkları olan merdivenler tercih edilmelidir. Merdivenin her iki tarafına kavrama güçlüğü çeken kişiler için küpeşte konulması gereklidir. Yürüyen merdivenler özürlüler için uygun değildir. Tekerlekli sandalyenin de geçebilmesi için bir kapının açıklığının en az 85cm olması gerekir. Mekanlar arasında eşik bulunmaması tercih edilir. Asansörlerin yerleri ve tasarımları özürlüler ve yaşlılar için büyük önem taşır. Tekerlekli sandalyenin girebileceği asansörlerin yapılması gereklidir. Asansörler ara katlara konulmamalıdır. Yani asansörün kapısına kadar basamaksız ve eşiksiz ulaşılabilmelidir. Tekerlekli sandalyenin sığabileceği en küçük asansör kabini 110cm (genişlik)×140cm (derinlik) boyutlarındadır. Asansörlerdeki kumanda düğmelerinin tekerlekli sandalyedeki insanın da uzanabileceği yüksekliğe konulması önemlidir. Halka açık binalardaki ve tesislerdeki tuvalet gruplarında özürlü kişiler için de kabin ayrılmalıdır. Tekerlekli sandalyedeki insana uygun bir tuvalet kabini genel olarak 220cm x 220cm boyutlarındadır. Tuvaletin yan tarafındaki duvara tutunma barları konmalıdır. Tuvaletin kapısı dışarı açılmalıdır. Sürgülü kapılar da uygundur. F- Ortak Garaj ve Otoparklar Özürlülerin kullandıkları araçlar için özel otopark yerleri ayrılmalıdır . Özürlü için park yerlerinde yeterli alan bırakılmalı (en az 350cm genişlik) ve bu alan sarı çizgi ile belirtilmelidir. Zemin kesinlikle kaymaz malzemeden düz ve çakılsız olmalıdır. G- Evler Kazaların en aza indirilmesi için konutlarımızda gerekli düzenleme ve basit donanımlar sağlanmış olmalıdır. Evin birçok noktasına tutunma kolları konulabilir. Dolaplar uygun yüksekliklerde düzenlenmelidir. Dik ve dönerek çıkılan merdivenler tercih edilmemelidir. Evlerdeki kırılıp yaralanmaya yol açacak geniş cam yüzeyler azaltılmalıdır. Keskin köşeler, kaygan zeminler ortadan kaldırılmalıdır. Zeminde düşmeye yol açacak küçük halılar ve kilimler bulunmamalıdır. Tuşlar, düğmeler, mekanizmalar çok kısa boylu insanların da ulaşabileceği yüksekliklerde olmalıdırlar. Bir evde, kapı açıklığı 85 santimetreden daha az olmamalıdır. H- Odalar Tekerlekli sandalyenin oda içerisinde rahatça manevra yapabilmesi için yeterli alan sağlanmalıdır. Elbise dolapları normal kanatlı ya da sürme kapılı olabilir. Dolap yüksekliği tekerlekli sandalye kullananlar için yerden 112 cm olmalıdır. Elektrik düğmeleri ve kapı kolları ortalama 100 cm yükseklikte olmalıdır. Yatak kenarlarına ve dolap önlerine özürlü ve tekerlekli sandalye düşünülerek yeterli alan bırakılmalıdır. I- Banyo ve Tuvaletler Banyo ve tuvaletler özellikle yaşlı ve ortopedik özürlü kişiler için en fazla problem yaratan mekanlardır.Manevra alanının artması için banyo ve tuvaletlerin kapısı dışa doğru açılmalı veya bu mümkün değilse raylı kapılarla değiştirilmelidir. Tuvalet ve banyoda kaymayan zemin tercih edilmelidir. Emniyet için tutunma barları monte edilmelidir. Tutunma barları ihtiyaca göre enine, dik olarak veya yana eğimli (/ ) şekilde yerleştirilebilir. Enine yerleştirilen barların yerden yüksekliği 90 cm olmalıdır. Tutunma barları elin rahatça kavramasına izin verecek kadar geniş olmalı ve bar ile duvar arasındaki mesafe 4cm olmalıdır. Özürlüler için klozet (alafranga tuvalet) daha uygundur. Klozetin her iki yanında yeterli boşluk olmalıdır. Klozetin yerden yüksekliği 45- 50 cm olmalıdır. Çok alçak tuvaletlerde tuvalet yükselticileri kullanılabilir. Lavabo tekerlekli sandalye ile yanaşmak için ayaksız olmalı ve lavabonun alt tarafı en az 75 cm yükseklikte olmalıdır. Musluklar kavraması olmayan kişiler için bilek veya kol hareketi ile açılabilir olmalıdır. Banyoda emniyeti sağlamak için zemine kaymayan vakumlu paspaslar konmalıdır. Banyolarda uygun tasarlanmış duşun bulunması gerekir. Duşun zemini az eğimli (en fazla %2) veya düz olmalıdır. Tekerlekli sandalyenin kolayca girmesine olanak sağlamalıdır. Tutamaklar ve oturaklar özürlünün duşa, tuvalete, küvete veya buralardan tekerlekli sandalyeye geçmesine olanak sağlamalıdır. Duşun yüksekliği ayarlanabilmelidir. Duş başlığı esnek bir hortumla bağlı olmalıdır. Yardıma gerek olduğunda haber vermek için bir telefon bağlantısı bulunursa özürlü için kolaylık sağlar. Çamaşır ve kurutma makinesinin yerleri de tekerlekli sandalye kullanan özürlünün rahatça kullanabilmesine izin vermelidir. Musluklar itmeli, kollu çevirmeli ya da otomatik kontrollü olmalıdır. Yüksekliği ayarlanabilen bir ayna bulunmalıdır. J- Mutfak Tekerlekli sandalye kullananlar için mutfağın mimari düzenlemesi oldukça önemlidir . Tekerlekli sandalye kullanan kişiler için L şekli mutfaklar daha kolay manevra alanı sağladığı için uygundur. M utfağın aydınlatması düzgün ve yeterli olmalıdır. Günlük kullanılan aletlere kolay ulaşılabilmelidir. Tekerlekli sandalye kullanıcılarının fırın, buzdolabı ve eviyeyi verimli kullanabilmeleri için gerekli düzenleme yapılmalıdır. Üst dolap ve rafların yerden en fazla 140 cm yükseklikte olması gereklidir Fırın ve eviye köşelere konmamalı ve aralarında yeterli açıklık olmalıdır. Mutfak tezgahının köşede olması tekerlekli sandalyedeki özürlünün çalışmasını kolaylaştırır. Tezgah fırın ile eviye arasına konmalı ve yeterli genişlikte (en az 50cm) olmalıdır. Tekerlekli sandalye tezgahın ve eviyenin altına zorluk çekmeden girebilmelidir (yerden yükseklik en az 70cm). Bu yolla özürlü oturur konumda birçok işi (yemek pişirme, bulaşık yıkama vb) kendi başına yapabilir. Yemek yeme ve pişirme alanları birleştirilerek mutfak işlevleri kolaylaştırılabilir. Katlanabilir masalar ve döner mutfak elemanları tekerlekli sandalyeden uzanarak çalışmayı kolaylaştırırlar. Bulaşık makinesinin önünde yeterli serbest hareket alanı olmalıdır.Elektrik anahtarlarına, sigortalarına, zillerine, diafonlara ve otomatlara kolay erişilebilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Elektrik düğmeleri ortalama 100 cm yükseklikte olmalı ve duvar köşelerinden 40 cm uzakta bulunmalıdır. K- Ulaşım Metro, otobüs, tren ve tramvay uygun tasarımlarla özürlüler için çok zor olmayan düzenlemelerle, özürlü tarafından kullanılabilir ve "ulaşılabilir" hale getirilebilir. Bunun için istasyonlarda asansörler, özürlü tuvaletleri, peronda bazı işaretlemeler ve seyyar rampalar ile vagonlarda bazı alan genişlikleri ve tutunma donanımları gerekmektedir. Belediye otobüsünün ortadaki sahanlığında iki tekerlekli sandalye veya iki çocuk arabası alacak genişlikte bir alan bulunmalıdır. Tekerlekli sandalyenin otobüse bindirilmesini sağlamak için düşük döşemeli ve basamaksız otobüsler olmalıdır. Belediye otobüslerinin ulaşılabilir olmasında durakların tasarımının da büyük önemi vardır.
  23. Halka Açık Yerlerde Mimari Düzenlemeler Bu düzenlemeler resmi daireler, lokantalar, oteller, tiyatro ve sinemalar, eczaneler, marketler, müzeler, kütüphaneler, stadyumlar, spor salonları ve okullar gibi halka açık olan yerlerdeki mimari düzenlemeleri içerir. Çalışma, sosyal ve kültürel alt yapı alanlarında yapılacak tüm yapı, tesis ve açık alan düzenlemelerinin, özürlülerin de ulaşmasını ve kullanmasını sağlayacak şekilde Türk Standartları Enstitüsü standartlarına uygun olarak yapılması zorunludur. Tekerlekli sandalye kullanan özürlüler ile ilgili uluslararası örgütlerin tüm dünya için kabul ettikleri standartlar kriterlere göre; 1. Kaldırım genişliği; İki tekerlekli sandalye için en az 180 cm . bir tekerlekli sandalye için 120 cm olmalıdır. 2 . Kaldırım ve rampa eğimi en fazla % 6 olmalıdır. 3. Tehlikeli yerlerde emniyet barları olmalıdır. 4 . Yaya geçitleri: Yer seviyesinde olmalı, kaldırım yüksekliği azaltılmalı. 5. Kaldırım taşı yüksekliği: Geçiş seviyesinde ( 3 cm ) ve kesintisiz olmalı 6. Yaya yolu: Baş ile aynı seviyede olan çıkıntılar tehlikelidir. Güneşliklerin alt kenar yüksekliği yerden minimum 200 cm olmalı. Yolu kapatan uyarı panosu, araba, bisiklet olmamalı. Zemin kaygan olmamalıdır. 7. Yazı ile yönlendirmeler iyi okunabilmelidir, genellikle 140- 180 cm yükseklikte aydınlatılmış yazılar tercih edilir. 8. Posta kutuları veya çöp kutularının yüksekliği: en fazla 120- 130 cm . olmalıdır. 9. Park yerleri: 50 park yerinden 1 tanesi tekerlekli sandalyeli özürlü için ayrılmış olmalı, sarı renkli pano ile belirtilmelidir. 10. Garaj: Bina girişinde olmalı, uzaktan kumandalı olmalı, elektrik düğmeleri çıkışa yakın olmalı. 11. Bina ana giriş kapıları: Eşiksiz, 80- 100 cm genişlikte ve yerden otomatik açılışlı olmalı. 12 . İç kapılar: Eşiksiz, ortalama 90 cm genişlikte olmalı, 13. Zemin kaplama: Kaygan olmamalı, tutan halılar olamamalı 14. Asansör genişliği: 110- 140 cm olmalı. 15 . Asansör kapı genişliği: 80 cm otomatik olmalı. 16. Asansör düğmelerinin yerleşimi ve yüksekliği: Yerden 90- 140 cm yükseklikte ve yatay olmalı, karşı duvardan 40 cm uzakta yerleşmeli. 17. Asansörün diğer özellikleri: İçinde 85- 90 cm yükseklikte tutunma barı, telefonu ve açılır-kapanır koltuk olmalı. Yeterli manevra alanı olmalı. 18 . Yoldan binaya giriş: Caddeden itibaren basamaksız olmalı, kaldırım en fazla 3 cm olmalı. 19. Tuvalet: Her 10 tuvaletten biri özürlü için ayrılmış olmalı, tekerlekli sandalye için uyarlanabilir olmalı. 20. Binadaki merdiven genişliği + yükseklik: 2 yükseklik+1 genişlik=63 cm olmalı. 21. Oteller: Odaların % 5'i ya da en az 2 oda tekerlekli sandalye kullananlar için düzenlenmiş olmalı. 22. Telefon kabinleri: Her 10 telefondan biri özürlüye ayrılmalı. Kapı genişliği 90 cm , eni 120 cm , boyu 125 cm , yerden telefonun en üst yüksekliği 130 cm , rehber koyma yeri yüksekliği 120 cm olmalı. 23. Bekleme salonu, lokanta ve mağazalar: Kasalar arası mesafe 90- 100 cm olmalı, uygun manevra alanı olmalı, lokantalarda uzun geçişler ve dik açılı kulvarlar en az 100 cm genişlikte olmalı. 24. Halka yönelik gişeler: Barlar arası mesafe 90- 100 cm olmalı. 25. Tren, uçak, otobüs, taksi: İniş ve binişler için alçak basamaklar ya da rampalar olmalı, en az bir kompartıman özürlüye ayrılmalı, taksi kapı genişliği uygun transferi sağlamalı. 26. Sinema, tiyatro, konferans salonları: 300 koltuktan biri özürlü için ayrılmış olmalı yada arkadan girişli 4 kişilik 100- 120 cm yer ayrılmalı, giriş ve çıkışlar uygun olmalı.
  24. Okul Ve Sınıflarda Düzenlemeler Ortopedik özre sahip bir çocuğun eğitim ve öğretimine devam edebilmesi için eğitim binaları ve sınıfta bazı mimari düzenlemeler yapılması gerekir. Çocuğun kullandığı araç gereçlerle ilgili bilgi toplayıp sınıftaki bazı araç gereçleri çocuğun kullanabileceği şekilde değiştirmek gerekebilir. Bu konuda aile ve okul birlikte çalışarak çözüm yolları geliştirmelidirler. Bunun için yapılması gerekenler: § Özellikle oda düzenlemelerinizi basit şekilde yapın. Çocuklar kullanmaya alıştıktan sonra araç gereçleri yavaş yavaş artırın. İyi düzenlenmiş ve tutarlı bir çevrenin oluşturulması çocuğun kafasının karışmasını önleyecek ve sınıfa alışmasını kolaylaştıracaktır. Her aktivitenin yapıldığı alanlar açıkça belirlenmelidir. § Sınıfın sıkışık olmamasına dikkat edin. Sıraların arasında geçişin mümkün olabileceği boşluklar olmalıdır. Koltuk değneği, baston veya yürüteç kullanan çocuklar kolayca yere düşebilirler. Diğer çocuklar özürlü çocuğun nasıl hareket ettiği ve aleti nasıl kullandığı konusunda bilgilendirilmelidirler. Ayrıca koltuk değneklerinin yere sağlam basabilmesi için geniş bir paspas yere serilebilir. Düzenlemeler yapılırken güvenliği ve yangın düzenlemelerini de plana ekleyiniz. Çocuklar küçük olduklarından aktivitelerin ve malzemelerin çocukların göz seviyesinde olmaları gerekmektedir. Tekerlekli sandalye, koltuk değneği kullanan çocukların göz seviyeleri ise diğer çocuklardan farlıdır. Bu nedenle elinizden geldiğince bu çocuklara uygun düzenlemeler yapmaya çalışın. Ortopedik özrü olan çocuklar, idrar veya bağırsaklarını kontrol edemeyebilir ve bu nedenle bez kullanmaktan dolayı utanabilirler. Bu çocuklar için mutlaka özürlü tuvaletleri yapılmalı ve kolay ulaşılmalıdır.
  25. Güzel günler senin çocuk Çalıyor zaman beni. Çalıyor zaman günlerimi, yüreğimi. Bir çığlık gibiyim oysa ama zaman inadına hasrete boğuyor beni. Nereye dönsem aynı öfke, hangi yana baksam kara belge. Yüreğim izin vermiyor gülmeye. Salıncakların tadına varamıyorum. Savrulan uçurtmalara doyamıyorum. Gökler beni çizemiyor, gökler sesimi duymuyor. Yalnızlığın kitabına düşüyorum satır satır. Sevginin tadına hasretim, hasretim bugün. Büyük ozan, 'güzel günler göreceğiz' demişti. O güzel günleri sadece dizelerde tanıdım. Ne parklarda ne de balonlarda kalmış güzel günler. Çelik çomak oyunu sanki hayat. Bir oyun belki de. Dizeler beni aldatıyor mu yoksa? Yoksa umut mu aşılıyor zamana? Bu oyunda kimler, kim hangi rolü almış. Ben neresindeyim??

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.