Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.576
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    5

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. yüreğim incindi desen, ekmek çiğneyip göğsüne koyacak şefkatle sevdiğim tek adamsın sen. yavrusunu ağzıyla taşıyıp canını acıtmayan bi kedinin anaç hassasiyetiyle taşıdım şuramda seni. ilk kez bir tetiğe dokunur gibi tuttum ellerini, şakaklarımda namlu serinliği… birlikte yürüdüğümüz zaman, rastladığımız her yol ayrımında avuçlarını sımsıkı kavrayacak kadar da benimsedim sonrasında. ve vedalaştığımız bütün sokakları parçalamayı arzulayacak kadar özledim her vedanın ardından. gittin ve zaman; amansız bi hastalığa yakalansam ancak böyle geniz yakan bi tada karışırdı. gittin ve ben, bir insanı defalarca kez öldürerek nasıl seri katil olunabileceğini öğrendim senden. herkesin birilerinin katili ve yalnızca birinin maktulü olabileceği bilgisini de iliştirdin ceplerime. gittin ve ben bir daha hiç kimse için hiçbir şeyi göze alamayacak kadar cesaretsiz kaldım bu mücadelenin ortasında. ulu orta anlatılmaya çekinilen ama herkesin bir yakınıyla paylaşabildiği müstehcen bi fıkra gibi, yalnız yakınlarıma anlatabildim gidişini. ama kimse gülmedi. kimse, kimse gülmedi senden sonra. bir bahar ayında, güzel bi öğleden sonra sen güldün ve bir daha kimse gülmedi o andan itibaren. çünkü sen gülüyorduysan insanların yaptığı eylemin adı farklı ve gülmek yalnız sana münhasır olmalıydı. ne diyordum; ve gittin, ben bahara gücendim, kendime gücendim, yavrusunu ağzından düşürüp yırtıcı bi hayvana yem oluşunu seyreden anne kedi gibi, kendime, kendime çok gücendim. ellerime gücendim. sesime gücendim. seni bende tutmaya yetemeyen her şeye gücendim, gittiğin yollara, bastığın her taşa, sarıldığın her kadına, sesini duyan, yüzünü gören bütün insanlara gücendim ama bir tek, giden sana gücenemedim. giden ayaklarına, giden saçlarına, giden sesine, giden gülüşüne, giden koynuna, göğsüne, boynuna, bileklerine, nabzına, sakallarına, esmer tenine gücenemedim. sen gittin ama ben yoruldum. bu fizik kurallarını yırtıp atan durumu izah edecek bi lügat keşfedemedim henüz ki zaten uğraşamayacak kadar yorgundum. sen hala gidiyorsun, benim ayaklarım kopuyor. durup bi dinlen diye dua ediyorum. yolunu şaşır, aç kal, savunmasız kal, yuvanı arar gibi dön istiyorum. ama sen ısrarla gidiyorsun. bir gün dönmeye kalkışsan yorgunluktan bayılmış olacağım ve kapıyı açamayacağım diye endişeleniyorum. bil; çok incindi yüreğim ama kimse ekmek çiğnemedi benim için. kimse zeytin dövüp sermedi göğsüme.çünkü istemedim. inan çok kırıldı kalbim, alçıya aldırmadım hiç. yanlış kaynasın da bi ömür bu yanlışlığı göğsümde taşıyayım istedim. istedim ki bakan görsün o eğretiliği. istedim ki gören “bu kadının kalbini bir yanlış götürmüş, artık hiçbir doğru kurtarmaz bu kırıklığı” desin. istedim ki bunu deyip gitsin herkes. istedim ki herkes bilsin; kafatası kırılsa insanın, böyle acımaz canı. istedim ki canım çıksın, bu kez son olsun, bu kez cidden öleyim. yani istedim ki seni bir kadına sarılırken göreyim. ama görmedim. sadece hissettim. bu daha beterdi, sanki bacaklarımı diz kapaklarımdan itibaren kestin. kestin de dünyayı karış karış sürünerek gezdim. bak ben tam 170 gün sonra yine seni yazmak için uykumu ezdim. saat sabahın dördüydü ve ben seni sana yazarak dirilmiştim. şimdi seni kendime yazarken ölsem, yeri mi bilmem ama tam zamanı be şiirim.
  2. Bir kadın gidişinin bileti olarak saçlarını keser.
  3. Karanlık eller Kendi savcısının kurşunlanıp kurşunlanmadığını karanlıkta bırakanlar Berkin'in katilleriyle birlikte karanlıkta yaşamayı tercih ettiler. Kafa kesen İŞİD'çilerle Musul Konsolosluğu için bir aydan fazla pazarlık ettiler. Ne takaslar yapıldı, ne ödünler verildi muamma. Çok gizli. Ama Berkin'in katillerinin açıklanmasını isteyenlerle bir gün görüşmediler. Berkin’in katilleri açıklanmadan bu dava bitmez. Hepimizin benimsediği veya benimsemediği birçok sefer Berkin’in katillerinin açıklanması istendi. Görülmedik derecede kalabalıklarla da, birer birer de. Bazen bir ekmek naifliğinde, bazen dişe diş polis şiddetine göğüs gere gere. Hiçbirine “demokratik” bir ülkede olabilecek seviyede cevap alınabildi mi? “Emri ben verdim” dendi. Kürsülerden evladını yitirenlere “yuh” çektirildi. Üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen ortalama “hukuk” devletlerinde olabilecek seviyede bir hukuki süreç görülemedi. Berkin için adalet isteyen her kimse şiddet gördü, gözaltına alındı, tutuklandı. Berkin için adalet arayışı cevapsız kaldı. Peki bugün ne konuşuluyor? Bu ülkenin insanları Norveç standartlarında hukuka ve demokrasiye sahipmişçesine şok geçiriyor. Demokrasinin ışıl ışıl aydınlattığı ülkemizde terörün karanlığı lanetleniyor. O karanlık eller, o gizli cemiyetler, o basılan düğmeler, istihbarat servisleri aranıyor. Bu ülkede devrimcilerin çok iyi bildiği bir süreç yaşanıyor. Hemen 12 Eylül’de tövbekar olmuş babamızın öğütleri aklımıza gelmesin. Göz göre göre gaz fişekleriyle halkın adalet çığlıklarını bastıranlar olduğu müddetçe adaleti arayan devrimciler olacaktır. Bizler de Norveçli değiliz. “Ama bunu AKP kullanacak.”, kullanabilir. “Ya istihbarat örgütleri devredeyse?” Elbette. İstihbarat elemanlarına boşuna maaş verilmez. “Böyle değil şöyle yapılmalı” Hay hay. Ama bunların hiçbiri adalet talep edenlerin mücadelesini gölgeleyemez. Tıpkı Gezicilerin mücadelesini gölgeleyemediği gibi. Keşke ölmeselerdi. Keşke aramızdan hiçbiri ayrılmasaydı. Onların taleplerini hepimiz olsaydık da söküp alsaydık o alçak katil sürülerinin elinden. Olmadı. Kendi savcısının kurşunlanıp kurşunlanmadığını karanlıkta bırakanlar Berkin’in katilleriyle birlikte karanlıkta yaşamayı tercih ettiler. Kafa kesen İŞİD’çilerle Musul Konsolosluğu için bir aydan fazla pazarlık ettiler. Ne takaslar yapıldı, ne ödünler verildi muamma. Çok gizli. Ama Berkin’in katillerinin açıklanmasını isteyenlerle bir gün görüşmediler. Bu yüzden karanlık elleri uzaklarda aramaya gerek yok. Kardeşlerimizin, gençlerimizin, çocuklarımızın katillerinin elleri yeterince karanlık değil mi?
  4. 11- Mantar: Mantar enfeksiyonla savaşan sitokin hücresi üretimini arttırır. İçermiş olduğu polisakkaritler ile bağışıklık sistemini güçlendirir. Soğuk algınlığı ve griple savaşan en etkin mantarlar, shitake, maitake ve reishidir.
  5. 10- Karabiber Karabiber her ne kadar bizi hapşırtsa da nezle ile savaşan en iyi baharattır. Karabiberde bulunan piperinin ateş düşürücü ve ağrı azaltıcı etkisi vardır.
  6. 9- Bal Bal boğazı kaplayarak boğaz ağrılarının geçmesini sağlar. Antioksidan ve antimikrobiyal etkisi ile virüs, bakteri ve mantar enfeksiyonlarına karşı savaşır.
  7. 8- Zencefil Zencefil soğuk algınlığı ve gribin tedavisinde bir numaralı gıdadır. Boğazdaki yanmayı geçirmesinin yanı sıra içermiş olduğu seskiterpenler ile soğuk algınlığı virüslerini hedef almaktadır. Ayrıca öksürüğün geçmesine, ağrının azalmasına ve ateşin düşmesine yardımcı olur.
  8. 7- Sıcak çay Sıcak çay özellikle grip ve soğuk algınlığında mukusu inceltmesi ve vücudun sıvı ihtiyacını karşılaması sebebiyle son derece faydalıdır. Ayrıca hem yeşil hem de siyah çay içermiş olduğu flavonoidler ile antioksidant özellik göstererek vücudu korumaktadır.
  9. 6- Otlar Kekik, biberiye, mercanköşk, adaçayı, ıhlamur gibi bitkiler bağışıklık sistemini güçlendirici etkiye sahiptir. Soğuk algınlığı ve grip için adaçayı ve ıhlamur bol bol tüketilmelidir.
  10. 5- Probiyotik Özellikle probiyotik bakterilerce zenginleştirilmiş yoğurt tüketimi bağışıklık sistemimizi güçlendirmektedir.
  11. 4- Yoğurt Çalışmalar her gün düşük yağ içeriğine sahip bir kâse yoğurt tüketmenin soğuk algınlığına yakalanma riskini %25 oranında azalttığını göstermiştir. Yoğurtta bulunan Lactobacillus reuteri bakterisi virüslerin üremesini engelleyerek vücudu korumaktadır.
  12. 3- Turunçgiller Turunçgiller yüksek miktarda C vitamini içermektedirler. C vitamini soğuk algınlığı belirtilerini azaltmaktadır. 1000-8000 mg C vitamini %23 oranında soğuk algınlığını azaltmaktadır. Turunçgiller dışında C vitamini yüksek olan gıdalar; papaya, tatlı patates, domates, brokoli, bürüksel lahanası, kırmızı biberdir.
  13. 2- Tavuk Suyu Çorba Büyükannelerimiz haklı… Nezleyi yenmek için tavuk suyu çorbasından etkin başka bir gıda yok.. Tavuk suyu çorba vücudumuzun virüsleri yenmesi için ihtiyacı olan sıvıyı sağlamanın yanı sıra mukus inceltici etkisi ile burun tıkanıklığının geçmesine yardımcı olur. İltihaplanmayı önleyici etkisi ile soğuk algınlığı belirtilerini azaltır.
  14. 1- Sarımsak ve Soğan Sarımsak ve soğan içermiş olduğu antiseptik ve bağışıklık sistemini güçlendiren bileşenler sayesinde hastalıklardan korunmamıza yardımcı olur. Ayrıca sarımsağın sinüs açıcı özelliği mevcuttur.
  15. Soğuk algınlığı, nezle ve griple savaşan 11 gıda
  16. Obezite, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır. Genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkan birçok faktörün etkili olduğu kompleks bir hastalıktır. Vücutta yarattığı olumsuz etkilerden dolayı da yüksek kan basıncı, kalp-damar hastalıkları, felç, şeker hastalığı, kanser gibi bir çok kronik hastalığa neden olmaktadır. Bu nedenle de sağlık profesyonelleri ve ülke yönetimleri açısından ciddi endişe yaratmaktadır. Obezitenin ne sıklıkta görüldüğünü ve hangi yönde ilerlediğini belirlemek amacıyla her ülke araştırmalar yapmakta ve kendi verilerini toplamaktadır. Profesör Gakidou ve ekibi de dünya genelinde durumun ne olduğunu belirlemek amacıyla tüm bu verileri toplamış ve değerlendirmişler. 188 ülkenin 1980-2013 yılları arasındaki obezite verilerinin değerlendirilmesi sonucunda son 33 yılda çocuk ve yetişkinlerde obezitenin % 27.5 oranında arttığını bulmuşlardır. Sayısal olarak ifade etmek gerekirse, şişman ve obez bireylerin sayısının 857 milyondan 2.1 milyara yükseldiği belirtilmiştir. Obez bireylerin yarısından fazlası ise şu 10 ülkede yer almaktadır; Amerika, Çin, Rusya, Brezilya, Meksika, Mısır, Almanya, Pakistan ve Endonezya. Kaynak : Ng M et al. Global, regional, and national prevalence of overweight and obesity in children and adults during 1980—2013: a systematic analysis for the Global Burden of Disease Study 2013. The Lancet, Early Online Publication, 2014. doi:10.1016/S0140-6736(14)60460-8.
  17. Çevre kirliliği ve atmosferdeki olumsuz değişimler, dünyayı tehdit etmeye devam ediyor. Artan nüfus ve beraberinde sanayinin ve nüfusun yarattığı çevre kirliliği dünyanın ömrünü her geçen gün kısaltmaya devam ediyor. Atmosferdeki karbondioksit miktarındaki artış, tarlada yetişen ürünlerin protein miktarını etkilemektedir. Yapılan çalışmada artan karbondioksit miktarının tarımsal ürünlerdeki protein miktarını %3 azalttığına işaret etmektedir. Kaynak: nature.com
  18. Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde yapılan “Türkiye Çocukluk Çağı Şişmanlık Araştırması” sonuçları açıklandı. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği kriterler çerçevesinde yapılan araştırma, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Milli Eğitim Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi işbirliğiyle tamamladı. 67 ilde yapılan araştırma kapsamında, 216 okulda 2. sınıfta eğitim gören (7 ve 8 yaş grubu) 5 bin 101 öğrenci ve aileleriyle görüşüldü. Araştırmanın saha uygulaması 78 ekip ile Mayıs-Haziran 2013 tarihlerinde yapıldı. İşte Sonuçlar... - Beden kitle indeksine göre çocukların, % 22,5’ i şişman (kilolu dahil) % 2,1’ i zayıf. - Erkek çocukların % 23,3’ü şişman (kilolu dahil), kız çocukların % 21,6’sı şişman (kilolu dahil) - Boya göre sınıflamada çocukların % 2.3’ü bodur (ciddi bodur dahil) - Vücut ağırlığına göre çocukların % 2.3’ü zayıf (ciddi zayıf dahil) - Her altı çocuktan beşi (%84,6) her gün kahvaltı yapmaktadır - Ailelerin %42,8’i çocuklarının her gün taze meyve, yüzde 18,3’ünün sebze tükettiğini belirtmiştir. - Her gün her 10 çocuktan 5’i peynir, 4’ü tahıl, ekmek, yumurta, taze meyve, yoğurt, 3’ü ayran ve süt tüketmektedir - Çocuklar haftada 1-3 kez şeker içeren gazlı içecekleri %50, cips, patlamış mısırı % 60, şekerli barklar ve çikolatayı %56, bisküvi, kek, kurabiyeyi % 54, pizza, pide, lahmacun, patates kızartması ve hamburgeri % 66 oranında tüketmektedir. - Çocukların uyuma süreleri ortalama 9,3 saattir. - Her dört çocuktan üçü (%74,2) hiç spor kulübüne gitmemektedir - Evlerden yüzde 52,5’inde bilgisayar bulunmaktadır. - Çocukların hafta içinde yüzde 43,4’ünün ve hafta sonunda yüzde 55,8’inin günlük aktiviteleri arasında bilgisayarda oyun oynama gelmektedir Kaynak : saglik.gov.tr
  19. Iowa Üniversitesinde ve Indiana Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre, bebeklerinin agulamalarını anlamaya çalışan ebeveynlerin bebeklerine onu anlamaya çalıştıkları mesajı verdiğini bu da bebekleri daha komplex sesler çıkarmada ve dili daha çabuk öğrenmede onları teşvik ettiğini göstermiş.Ebeveynlerin bebeklerin ne söylediğini anlamalarından çok dinleyip tepki vermeye çalışmaları onların iletişim kurmaya daha çok gayret etmesini sağlamıştır. Araştırmaya göre ebeveynin nasıl tepki verdiği de bebeğin iletişim kurma yolunu ve sesselleştirmeyi kullanmayı şekillendirdiği göstermiştir. Bu araştırmalar daha önce öne sürülen insan iletişimi doğuştandır ve ebeveynin geri bildiriminden etkilenmez görüşleri ile çelişmektedir. Ayrıca annenin teki verirken kullandığı kelimeler ve düşüncelerini ifade biçimleri bebekleri etkilemektedir. Ebeveynleri bu şekilde davranmayan ve agulamalarına tepki vermeyen bebekler daha yavaş dil gelişimi göstermişlerdir.
  20. Sarıgazi’de, “Yürü Üstüne Üstüne” kampanyası için hazırlanan ve Sarıgazi Halkevi’nin önüne asılan sokağa gelen polis pankartın yasak olduğu için indirilmesini istedi. Mahallelinin geri adım atmaması üzerine polis Sarıgazililere gaz bombalarıyla saldırdı. Saldırıda en az 2 kişi gözaltına alındı “Yürü Üstüne Üstüne” kampanyası içerisinde 12 Nisan’da Ankara’da düzenlenecek mitinge çağrı yaptıkları standa ve kendi binalarının bulunduğu sokağa bir pankart hazırlayan Sarıgazi Halkevi, polis tarafından saldırıya uğradı. Sarıgazi Halkevi’nin bulunduğu sokağa 3 Akrep ile birlikte gelen onlarca çevik kuvvet ilk önce Halkevcilerden, halkevi şubesinin yanında bulunan pankartı yasak olduğu gerekçesiyle indirmelerini istedi. Sarıgazi Halkevi üyeleri, polise pankartın yasaklanması konusunda bir karar olduğunu belgelemeleri halinde indireceklerini söyledi. Pankart konusunda herhangi bir yasal kararı olmayan polis bunun üzerine sokağı terk etmeye başladı. Bu sırada Akrep araçlarından bir tanesi aniden hızlanınca bir mahalleli ezilme tehlikesi geçirdi. O anda çevrede bulunanların Akrep içindeki polise tepki göstermesini bahane eden polis mahalleliye saldırdı, sokakları gaza boğdu. Mahalleliye sert bir şekilde saldıran polis Ceren Güler ve Merve Bektaş adlı Sarıgazi Halkevi üyesi 2 kadınında aralarında bulunduğu en az 17 kişiyi gözaltına aldı. Çevrede bulunan Sarıgazililerin saldırıya tepki göstermesinin ardından polis saldırıyı daha da şiddetlendirdi. Polis yoğun gazlı saldırısının ardından Akrep araçlarından “Ölürüm Türkiye’m” şarkısını çalarak mahalleliyi provoke etmeye devam etti. Polis ayrıca etrafta bulunanların gazdan kaçmasını fırsat bilerek Sarıgazi Halkevi önünde bulunan pankartı yırtarak söktü. Polisin kaldırılmasını istediği pankartın sökülmeden önceki fotoğrafı Gazdan etkilenmemek için ara sokaklara doğru giden çok sayıda kişinin gözaltına alındığı; gözaltına alınan bir kişinin ise hangi karakola götürüldüğünün öğrenilemediği belirtildi.
  21. bunları Türkiye çok yaşadı yeni br şey değil bugünde savcının katibi agır kaza geçirmiş bana normal geliyor....bu şu şekilde daha net anlatılır.. Ülke: Yeni Türkiye Yönetim şekli: Faşizm Yöneten:Bir diktatör Yön.Tarzı: Baskı kaos..................
  22. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bursa’da yapılması planlanan DOSAB termik santralinin ÇED raporu İDK tarafından yeterli bulunup nihai kabul edildi. Rapor, “halkın görüş ve önerilerini almak üzere”10 gün süreyle askıda kalacak. Bursa halkı, görüş ve önerilerini örgütlü mücadelesi ile aylardır zaten haykırıyor: “Termiğe inat yaşasın hayat!” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bursa’da yapılması planlanan DOSAB (Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi) termik santrali ile ilgili hazırlanan ÇED raporunun İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu’nca (İDK) nihai kabul edildiğini duyurdu. Bakanlığın web sayfasında bugün (1 Nisan) yapılan duyuruda “ÇED raporu, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunca yeterli bulunmuş olup, nihai kabul edilmiştir” denildi. Rapor, “halkın görüş ve önerilerini almak üzere”10 gün süreyle Bursa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünde ve Bakanlıkta askıda kalacak. 1200 hanenin bir kış boyunca yaktığı kömürü bir günde yakacak Bursa’da kentin ortasında yer alan sanayi bölgesine kurulmak istenen santral, 1200 hanenin bir kış boyunca yaktığı kömürü bir günde yakacak. Santralin havası, halihazırda havası kirli olan kente ve Uludağ’a uçacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre 2014’ün son günlerinde Türkiye’nin havası en kirli ili Bursa’ydı. Kansere yol açan maddeler düzeyinde Dünya Sağlık Örgütü’nün 50 olan sınır değeri, Bursa’da 900’lere ulaşmıştı. Santralden çıkacak gaz ve tozlar kentin havasını, suyunu kirletecek, asit yağmuru ve su kaynaklarını tüketme riski yaratacak, kenti içi trafik artacak. Üstelik projede stok sahası olarak belirlenen alan 2013’te Büyükşehir Belediyesi meclis kararıyla yapılan plan değişikliğine kadar tarım alanıydı. Öte yandan kurulmak istenen santral sadece DOSAB içindeki fabrikalara hizmet verecek. DOSAB’daki sanayiciler daha ucuza üretim yapmak için fabrikalarında kullanacakları elektriği ve buharı, burada kurmayı planladıkları kömürlü termik santral ile üretmek istiyorlar. Mevzuat gereği 50 MW ürettiklerinde şehrin şebekesine de vermeleri de gereken elektriği 49,9 MW’da tutmuşlar. Santrale yer var hastaneye yok 2017-2018’de işletmeye geçmesi planlanan santralin ÇED rapor aşamasında santrale olumlu görüş vermeyen Halk Sağlığı Müdürüne Valinin “Bunu onaylamak kamu görevi” dediği ve baskı yaparak istifaya zorladığı yerel basına yansımıştı. Sağlık açısından bu kadar ağır riski yaratacak santralin yapımına destek veren AKP’li belediye ise trafiği bahane ederek kent merkezindeki 150 yıllık Bursa Devlet Hastanesi’ni şehir dışına almaya çalışıyor, yerini de turistik tesise dönüştürmek istiyor. “Termiğe inat yaşasın hayat” DOSAB Termik Santrale Hayır Platformu’nda biraraya gelen Bursa halkı ise santrale karşı mücadele veriyor. 40 kişilik yürütme kuruluyla 100’e yakın örgütün yer aldığı Platform, mücadelenin her ayağında aktif. Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında, santrale karşı topladıkları 5500 imzayı kendilerinden kaçırılan ÇED sürecinin görüşüleceği Ankara’ya yolladılar. Bakanlığın “gerek yok” dediği halkı bilgilendirme toplantılarını yoğun mahalle katılımlarıyla kendileri gerçekleştirdiler. Santralin konuşulacağı her toplantıda onlar da hazır bulundu: Eylül’de Kent Konseyi ve Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği ‘Bursa Konuşuyor’ etkinliğine katılmaları engellenmek istenince toplantıyı ‘Bursa kapı önünde konuşuyor’a dönüştürdüler. Aralık ayında Osmangazi Belediyesi meclis toplantısına üzerlerinde ‘DOSAB’da termik santrale hayır’ yazan önlüklerle girdiler, belediye başkanı salonu terk etti. Yine Aralık’ta yüzlerce kişinin katıldığı mitingde tek ses oldular, “Termiğe inat yaşasın hayat” dediler. Bakanlığın ÇED’e ilişkin İnceleme Denetleme Kurulu toplantısı kapılar ardında yapılırken onlar Bakanlık önündeydi. Yıl biterken de “Marmara’yı Bursa’dan savunuyoruz” diyerek Marmara Mitingi’nde, İstanbul’daydılar. Mücadelelerinin diğer kentlere kurulması planlanan santrallere karşı olduğunu da dile getirdiler.
  23. Halkevleri yıllardır piyasalaştırma ve özelleştirme politikalarıyla sağlığı dönüştüren ve insanların ölümüne sebep olan AKP’yi protesto etti. Sağlık Bakanlığı önünde bir araya gelen Halkevciler, sağlıkta yıkım politikalarına karşı herkesi 12 Nisan’da Ankara’da yapılacak olacak mitinge davet etti Halkevleri, AKP’nin sağlığı piyasalaştıran, pahalılaştıran ve insanların ölümüne sebep olan sağlık politikalarını protesto etti. Sıhhiye’ye gelen Halkevleri üyeleri “Yürü Üstüne Üstüne” kampanyasının önlükleriyle birlikte kol kola girerek Sağlık Bakanlığı’na yürüdü. Halkevciler ayrıca yanlarında bir korkuluk getirerek, Sağlık Bakanlığı görevini korkuluğun Mehmet Müezzinoğlu’ndan daha iyi yapabileceğini düşündüklerini söyleyerek bakanlığın girişine bıraktı. Sağlık Bakanlığı önünde Halkevleri adına açıklamayı yapan Dilara Doğanbaş AKP’nin, iktidarı boyunca sağlıkta yaptığı özelleştirmeler ve sağlık politikalarıyla insanlara yaşamdan çok ölüm getirdiğini; 13 yıldır, parası olmadığı için hastane kapılarında ölenlerin, ilacı devlet tarafından karşılanmadığı için ilaçsızlıktan ölenlerin, sezaryen ve kürtajın yasaklanmasından etkilenen kadınların ölümlerinin sebebinin AKP’nin sağlık politikaları olduğunu belirtti. GSS ile sağlığı piyasalaştıran AKP’nin parası olmayanı ya ölüme ya da büyük borçların altında kalmaya mahkum ettiği vurgulayan Doğanbaş; öğrencilerin, işsizlerin GSS borçlarıyla baş etmeye çalıştığını; her gün sağlık kurumlarına giden insanlar muayene ücretleriyle, karşılanmayan sağlık hizmetleriyle, ilaç farklarıyla karşı karşıya kaldığını ifade etti. Doğanbaş açıklamada ayrıca şunları söyledi: Halkevleri üyeleri açıklamanın ardından eylemlerini sonlandırdı. Sıra bekleme çilesi bitti diye müjdelenen sistem hiçbir şey değiştirmedi. Hastalar hala uzun kuyruklarda bekliyor. Telefon sistemiyle alınan randevular 2 yıl sonrasını bulan tarihlere veriliyor. AKP sağlıkta da kadınların sezaryen ve kürtaj hakkına engel olarak saldırılarını sürdürüyor. Tayyip Erdoğan’ın “Kadın erkek eşit değildir, fıtrata ters” tartışmasını başlatmasının ardından, sağlık bakanı da çıkıp “Sezaryen hak değil, bu işin fıtratı normal doğum” dedi. Geçtiğimiz şubat ayında İzmir’de Ayşe Kocaoğlu’nun kolunu kaybetmesi pahasına kürtaj olmasına izin verilmemesi bu zihniyetin sonucudur. Sermayenin daha fazla kar elde etmesi için sağlık emekçileri uzun nöbetler ve angarya çalışmaya zorlanıyor, yoksullaştırılıyor. İş, ücret ve gelecek güvenceleri yok edilen sağlık emekçilerinin nitelikli sağlık hizmeti sunmaları neredeyse imkansız hale getiriliyor. AKP’nin tüm bu sağlıkta yıkım politikalarına karşı sağlık hakkımızı savunmak için sokaktayız. Parasız, nitelikli, eşit, anadilinde sağlık istiyoruz. AKP’nin talanına karşı herkesi mücadeleyi büyütmeye, 12 Nisan’da Ankara’ya Kolej Meydanı’na çağırıyoruz.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.