Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.576
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    5

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. Ege Üniversitesi’nde 6 Kasım 2012’deki YÖK protestosunda polis saldırısına uğrayan 49 üniversiteli yargılandıkları davada beraat etti Ege Üniversitesi’nde 3 yıl önce, 6 Kasım 2012’de YÖK’ü ve AKP’yi protesto etmek için yürüyen fakat polis saldırısına uğrayan fakat buna karşın kendilerine dava açılan 49 üniversiteli, yargılandıkları davada beraat etti. Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlanan iddianamede üniversitelilerin eylemi için yerleşkeye polis desteği istendiği anlatıldı, üniversiteliler “görevli memura direnme”, “mala zarar” gibi iddialar ile suçlandı. Çevik kuvvet hakkındaki “basit yaralama” ve “hakaret” suçlamaları hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına kanaat getirildi. İzmir 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmaya tutuksuz yargılanan bazı sanıklar ile avukatları katıldı. Üniversiteliler kendilerine yöneltilen suçlamaları kabul etmezken, YÖK’ün kurulduğu dönemden bu yana protesto edildiği hatırlatıldı, iddianamedeki suçlamaların asılsız olduğunun altı çizildi. Üniversite içerisindeki basın açıklamalarının ve yürüyüşlerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu ifade eden öğrenciler, asıl suçun eyleme yapılan saldırı olduğunu dile getirdi. Mahkeme heyeti, 49 sanığın hepsinin beraatına karar verdi. Karar ile birlikte Kobanê’de YPG güçlerine katılıp yaşamını yitiren Coğrafya son sınıf öğrencisi Pınar Özen’in davası da düşmüş oldu.
  2. İstanbul Başsavcısı ve İstanbul Emniyet Müdürü, Çağlayan Adliyesi’ndeki rehin alma eylemine yönelik operasyonla ilgili yargısız infaz itirafı sayılacak bir açıklama yaptı Berkin Elvan dosyasına bakan savcının DHKC militanları tarafından rehin alınmasının ardından polisin yaptığı operasyonda, eylemciler katledildi, savcı ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Eylemin son bulmasının ardından İstanbul Başsavcısı Vekili ve İstanbul Emniyet Müdürü yargısız infaz yaptıklarının itirafı sayılacak bir açıklama yaptı. Emniyet Müdürü Selami Altınok, 6 saat boyunca iletişim kanallarının açık bırakıldığını söyledi. Konuşmasında eylemcilerin taleplerinden bahsetmeyen ve Berkin’in adını anmayan emniyet müdürü, telefonla görüşme yapıldığı sırada silah sesinin geldiğini ve operasyona başladıklarını söyledi. Öte yandan Çağlayan Adliyesi çevresinde olayı takip eden basın emekçileri, çatışmanın silah sesi ile değil bir patlama sesi ile başladığını söylüyor. Altınok’un açıklaması doğru kabul edildiğinde dahi, polisin savcının durumunun ne olduğu henüz belirli değilken operasyona başladığı anlaşılıyor. Açıklamada operasyon sırasında eylemcileri ve savcıyı odadan canlı çıkarmaya dönük herhangi bir çaba gösterildiğinden söz edilmedi. Aksine “devlet güçlerine el kalkarsa güvenlik güçleri o eli kıracaktır” şeklinde yargısız infazı olumlayan bir açıklama yapıldı. Emniyet müdürünün ifadesine göre iki eylemci hayatını kaybederken, savcı ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Başsavcı vekili Orhan Kapıcı da Savcı Kiraz’ın ağır yaralı olarak kurtarıldığını ve her şeyin araştırılacağını söyledi.
  3. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi Çağlayan’daki DHKC eyleminin ardından eylemcileri ‘terörist’, avukatları ‘potansiyel tehdit’, İç Güvenlik Yasası’nı ‘meşru’ ilan etti. Ayrı ayrı, adliyelere giriş çıkışlarla ilgili yeni düzenlemeler yapılması gerektiğini söyleyen ikili, eylemcilerin taleplerini görmezden geldi Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu ikilisi Çağlayan Adliyesi’ndeki rehin eyleminin ardından peş peşe yaptıkları açıklamalarda eylemcileri ve avukatları hedef alan, İç Güvenlik Paketi’ni ise meşrulaştıran bir dil kurdu. Romanya’da konuşan Erdoğan, Çağlayan Adliyesi’ndeki iki eylemcinin katledildiği ve rehine savcının öldüğü “kurtarma” operasyonu için polisi kutladı. “Bu işin öyle hafife alınır bir yanı yok. Bu, üzerinde çok çok önemle durulacak ibretlik bir vaka, olaydır” diye konuşan Erdoğan, daha önce emniyet ya da başsavcılığın böyle bir açıklaması olmamasına rağmen eylemcilerin avukat cübbesiyle içeri girdiğini söyleyerek avukatları hedef alacaklarını ilan etti: Bundan sonraki süreçte avukatların adalet saraylarına girmesinden tutunuz ve diğer görevlilerin aynı şekilde adalet saraylarına girişlerinden tutunuz, bunların ne gibi bir muameleye tabi tutulacak, bunların hepsinin değerlendirilmesini ele almak gerekiyor. Başbakan Davutoğlu da eylemcilerin yaşamlarını önemsemediklerini “Savcımız sayın Mehmet Selim Kiraz’ın sağ salim kurtarılması için her türlü çaba yapıldı. Her türlü çaba gösterilmiştir. Savcı Kiraz’a Allah’tan rahmet diliyorum. Terör bir insanlık suçudur. Saldırı Türk demokrasisine yapılmıştır” diye konuştu. DHKC eylemcilerinin 1991 doğumlu Şafak Yayla ve 1987 doğumlu Bahtiyar Doğruyol olduğunu açıklayan Davutoğlu, Erdoğan’ın avukat giysisi ile içeri silah sokulduğu iddiasını yineledi ve yeni bir düzenleme konusunda benzer bir mesaj verdi: Bundan sonra atılacak adımları birlikte ele almalıyız. Teröre karşı kararlı bir mücadele vereceğimizden herkes emin olmalıdır, atacağımız adımlardan kimsenin şüphesi olmamalı. Adalet saraylarında güvenlik mutlaka surette temin edilecek. Avukat ve hakimlerden ortak çaba bekliyoruz. Adalet saraylarında güvenliği polis de sağlayabilir. Davutoğlu, ayrıca İç Güvenlik Yasası’nı meşrulaştırmaya çalışarak, “Aylardır biz yüzlerini kapatanların gizli terörizm faaliyetinde olduklarını söylüyorduk zaten” dedi.
  4. Çağlayan Adliyesi’nde Berkin Elvan soruşturmasının savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alınması eylemine yönelik kanlı polis operasyonunun ardından İstanbul Okmeydanı ve Gazi mahallelerinde yürüyüşler düzenlendi. Berkin Elvan’ın katillerinin yargılanması talebinin ve Çağlayan’daki yargısız infazın hesabının sorulacağı vurgusunun öne çıktığı eylemlere polis saldırıları gerçekleşti. Polis saldırıları üzerine mahalleliler barikatlar kurdu ve direnişe geçti. Eylemler gecenin geç saatlerine doğru sonlandı.
  5. Yayamaz Kayımca

    söz büyüdür...

    Binlerce yıl önce Meksika’nın güneyinde bilginin kadınları ve erkekleri olarak anılan ve kendilerine“Toltek”adını veren kızılderililer yaşardı.Onlar yaşam sanatını uyguluyorlardı. Bilgelik kitaplarında ise;insanın ,dünyada cennet gibi bir ortam yaratabilmesi için kendisiyle yapması gereken dört anlaşmadan söz ediyorlardı. Bu anlaşmanın ilki ve en önemlisi “Sözcüklerinizi Özenle Seçin” başlığı taşıyordu. Çünkü Toltek Kızılderilileri olumsuz sözcüklerin insan yaşamı üzerinde “kara büyü”etkisi yaratabileceğine inanıyorlardı. “Dört Anlaşma” isimli kitabın yazarı Don Miguel Ruiz bu konuyla ilgili olarak şöyle bir anısını anlatıyor: “Küçük kız annesinin ruh halinden habersiz, kendi dünyasında, kendi rüyasında mutlu ve enerjikti. Kendisini çok iyi hissediyor, neşeyle avazı çıktığı kadar bağırarak şarkı söylüyor ve koltukların üzerinde hoplayıp duruyordu. Küçük kızın gittikçe yükselen tonda söylediği şarkı ve hareketliliği annesinin baş ağrısını iyice artırmıştı. Bir an geldi ve anne kontrolünü kaybetti. Kızgınlıkla küçük kızına bağırdı. “O çirkin sesini kes. Sus ve otur”. Gerçekte annesinin o anda herhangi bir sese karşı toleransı sıfırdı. Gerçek, küçük kızın sesinin çirkin olması değildi. Ama küçük kız annesinin sözüne inandı. Ve o anda kendisiyle bir anlaşma yaptı. Küçük kız o andan itibaren bir daha şarkı söylemedi. Çünkü sesinin çirkin olduğuna inanmıştı. Sesiyle insanlara rahatsızlık vermemeliydi. Okulda da içine kapanık, utangaç bir çocuk haline geldi. Derslerinde bile şarkılara katılmıyordu.Hatta başkalarıyla konuşmakta bile zorlanıyordu. Yaptığı bir anlaşma ile küçük kız için her şey değişmişti. O artık sevgi ve kabul görmek için duygularını bastırması gerektiğine inanıyordu. Tek bir söz onun hayatını derinden etkiledi. Bu etki onu çok seven biri yani annesi tarafından yapıldı. Farkında bile olmadan. Ruiz “söz” konusunda şöyle bir açıklamada yapıyor: “Söz büyüdür. İnsan sözü kullanma yetisine sahip bir büyücüdür .Sözün gücünü yanlış şekilde kullanarak sürekli kara büyü yaptığımız söylenebilir. Sözün büyü olduğunun farkında bile olmaksızın…” ................
  6. Yayamaz Kayımca

    yazık...

    Roboski'deki katırların yüzleri maskeli molotof attıkları fotoğrafları yayınlandıda benmi görmedim ..! ''Yeryüzünde katlettikleri katırlar kadar hükmü olmayan canlıların yer kapladığı bir ülkede yaşıyoruz! Ağaç, hayvan, doğa, hayat düşmanları! ''Murathan Mungan
  7. Sığınak ! sığınacak bir yer yok ortasında bir fırtınanın çaresizlikler üstüne gelirken korkunun faydası yok bu sahadan yenik ayrılmak bir rövanşı yok kabullenmek efendilikse isyankar bir kölelik daha iyi değil mi? çok ağlarsan çok bağırırsan eğer gerimi verilecek çok istediklerin? birlikte yaşanabilecek güzel günlerin hayali ne zaman çıkıp gidecek aklımdan? ne zaman eskisi gibi olup alışabileceğim sıradan günlere bir yolu yokmu bunun hiç bilmeseydim mesela yada unutabilseydim her gece alkolle uyuşturup aklımı sarhoş olmadan uyuyabilseydim sığınacak bir yer yok ölümcül bir hastalığın pençesinde ötenazi hakkımı benden saklı tutuyorlar atları bile vurmuyorlarmı bir daha ayağa kalkamayacaksa eğer bu sürüngenlik bana göre değil... bitmedimi söyleyeceklerim? kimlerin sofrasına meze oluyorum okundukça kimlerin hislerini anlatıyorum kaç insan tatmin ediyor kendini paylaştıkça sözlerimi katlanılır görüyor bu hayatı sığınacak bir yer yok kaybolmuş ruhların tesellisi bunlar mutlu insanların aramızda yeri yok sevda ucuz amerikan filmlerinde kaldı artık türkçe dublajlı yalanlara karnımız tok en sakinimiz umudunu hala koruyabilen umutsuzlarımızın dilinde küfürler inkar kime, inkar neyi? en sorumsuzu dağ başında çoban, biz çoktan geçtik bile bile üstelik geri dönüşü olmayan çizgileri... sığınacak bir yer yok bağımlılıklar uyduruyoruz kendimize hayatta kalabilmek için yaşamak diyoruz adına bunun yaşamak her sabah uyandığımızda biraz daha çirkin... çok güveniyor kendimize büyük oynuyoruz oynamak elde avuçta ne varsa inanmadan kazanacağımza umutsuzluk bulaştırıyoruz en yakınımıza sokulana karanlık büyüyor farkı kalmıyor gözlerini yummakla acıtırcasına gözbebeklerini açmak arasında çok üzgünüz belkide anlamasın diye başka hiçkimse gülümserken tanıdık yüzlere iyi oyuncular olup çıkıyoruz işin içinden bu sahne bu dekor bu figüranlar arasında gerektiği kadarını yaşayıp çekildiğimizde kendi içimize kendimize ağlıyoruz imlası bozuk bir türkçeyle itirafa soyunurken çılgınca bir suskunluğu soğuk bir yatakta uyumaya çalışmak gibi ağustos sıcağında bir yanım alev alev diğer yanım buz tutmuş dudaklarım titrerken öpmeye çalışmak alışmak çok mutluymuş gibi oturup bir nikah masasına hayatını takas etmeye çalışmak bir yabancıyla çok mutluymuş gibi fotoğraflarda yer tutmak
  8. ooooo ben kaç kes geldim gittim hala yok ortalıkta.... Radya ona yaz çok kızgınım ve kırgınım
  9. bu ne bende iyice yuhhh deditiriyorum yani 2 senede bir ugruyorum ceee yapıp kaçıyorum ​ adminin yerinde olsam kapıya direk yayaması engeleyin diye uyarı koyardım...ben bu düzen değişmedigi müdetçe iyi olmıyacagım kesin neyse sizler nasılsınız ? şu resim ekleme işini ögrendigim ana dek bunlarla idare edin artık...
  10. selam ..tuhaflta değil '' çok tuhaf'' nesi çok tuhaf merak ettim ve girdin baktın ...sonuç?
  11. merhabalar..çok uzun zaman oldu kusura bakmayın ...destekler kesildigi için artık neyazık ki yardımcı olamıyorum ama o tür bir paylaşım olursa direk olarak size ulaşacagım..iyigünler
  12. sevgili gloria merhaba hoşbuldummm:) nekadar çok sevindim öslemenize bende çokkkkkkkkkkkkkkk mutlu oldum seni burada gördüğüme teşekkür ederim...
  13. gitmek kolay.................................................................................................................... Sen bana kal diyorsun.Bense gitmeye ölesiye hasretlerden pay biçiyorum kendime. Sen sensiz olmaz diyorsun.Ben; beni benimle yaşamaktan şüphe ediyorum. Senin yokluğun acıtır diyorsun canımı, ben benim varlığımdan rahatsızlık hissi biriktiriyorum. Sen bana insanlardan bahsediyorsun, ben kalabalık içinde yalnızlıktan boğuluyorum. Sen beni sevdiğini söylüyorsun, ben gitmenin sevgiyle bağdaşmadığını anlıyorum. Sen bana yağmurun bereketinden bahsediyorsun, ben bütün gelmiş geçmişliğim den ağlıyorum. Sen bana çiçeklerden bahsediyorsun ,ben hiç açamamış bir gül yerde yatıyorum. Sen bana güneşin doğuşundan bahsediyorsun, ben dünyaya doğmadan gideceğimden göremiyorum. Sen bana; bana olan aşkından bahsediyorsun, bense aşkın acısından kayboluyorum. Sen evde kal hiç bir şey yapma diyorsun, bense yıkılan o ev dediğin harabede kendimi arıyorum. Sen bana hasretten bahsediyorsun, ben ölümün özlemiyle yanıyorum. Sen hayattan bahsediyorsun bazen bana, ben ölümün eşiğinde can çekişiyorum. Sen hayatını bana bağışlıyorsun sonra, bense bir kelebeğin eşiğinde hayat arıyorum. Sen gidersen üzülürsün diyorsun, bense üzülmekten gidiyorum. Sen beraber olalım, gitme diyorsun; benim içimden bir çocuk daha öldürüyorsun. Sen ölme, ölmeyelim diyorsun,bense kanımın çekildiğini susuz bir balıktan anlıyorum.. Sen bana gitmek kolay diyorsun ya,oysa ben giderken hayatımın en zorlarını başarmaya çabalıyorum. Senin gitmişlik halinden anladığın; benim dururken her saniye nefessiz kaldığım... Ve sonra anlıyorum ki gidiliyor … ölünüyor … vazgeçiliyor… gece beni doğurmaya başlayacak birazdan. Ve ışığını örtüyorum üzerime. Vakit geç olmakta.. BEN GİDİYORUM. alıntı...
  14. Gitmek sana yakışmadı Sen gittikten sonra güzelliğini yitirdi bu şehir her köşe başında durup mendil satan çocuklar gülümsemiyor sabah koşusunda rastladığım insanlar merhaba demiyor gitmek sana yakışmadı be kadın. Sen gittikten sonra bu şehirden nefret ettim her adımında; yağmurun bile silemediği anılarımız var senle şehrin en kalabalık yerinde durup insanları seyredişin vardı birde parktaki kuğulara gülümseyişin gitmek sana yakışmadı be kadın. Pencereden yağmuru izliyorum senle sırılsıklam olduğumuz anlar geliyor aklıma birbirinize çok yakışıyorsunuz diyenlerden birine rastlarım diye dışarı çıkıp dolaşamıyorum, seni soracaklar biliyorum gitmek sana yakışmadı be kadın. Sen hayatımdaki güneştin, aldığım nefestin, umudumdun sen, sen her şeyimdin şimdi güneş doğmuyor, rüzgar esmiyor, nefes alamıyorum, umutlarım yok,ölüyorum gitmek sana yakışmadı be kadın. Sercan Ateş
  15. Gecenin Gözlerine dökülen kelimelerim................................................................................. Şiir olmayı hak eden bir yüreksin Gözlerini gözlerime çivilediğim bir resim karesi Sözlerin ince bir sızı Gülüşün ab-ı hayat Sen Şiir olmayı hak eden bir yüreksin Bilesin ki sen aşksın... Sokağa çıkma yasaklarında aradığım sendin Gözlerinin coğrafyasında mevsimlere iliştir beni Kaçak zamanlarda büyüt sevdamızı Uyan,uyan ve sarıl bana Sarıl,sarıl ve kutsasın kokun ruhumu Bir sevda ayiniydi; ruhum sana kurban edilmişti meleklerin ellerinde Mülteci sızıları karşılıyorum yokluğunda Bayram havasında Sevgili edasında Bir otobüs durağında Kapı eşiğinde Gece gece Gecenin yüreği karanfil kokuyor Yıldızların gözleri gelincik Göğün efkarı leylak kokusu Karanlık hıçkırıklara bürünüyor ay'ın yamacında Çok uzun zaman oldu susmayalı Yüreğimle konuşmaya başladığımdan beri Yokluğuna dönünce yüzümü Yüreğim susardı yine beş vakit Gecenin gözlerine dökülüyor dilimden iki kelime Biri “ sen “ Diğeri “ biz “ Gece boynunu büküyor Yıldızlar omuz veriyor düşmesin diye aşağıya Gece üzerime düşüyor yıldızların omzunda Hercai bir çırpınışla Gözyaşlarım altında kalıyor... Şiyar Buzcu
  16. Mezopotamyam gibisin,hüzün kokuyorsun….................................................................................. Karanlıklar düşüyor içime Gece hüznünü sürüyor tenime Varlığın uzun soluklu bir duadır Artık versen diyorum ellerini avuçlarıma Gel,gel otur yanıma Omuz ol kederli başıma Hoş geldin… Savrulup gitme artık rüzgara,takıl gözlerimin buğusuna Yaralı kalbime ilaç olur tek bir dokunuşun Bir yanım cennete bağışlanır tanrıların ellerinde Diğer yanım sana Keskin bıçak ağzı bölerdi düşsel sevişmelerimizi Şehir ıpıslak uyurdu gök yatağında Tanırım seni,hem de çok iyi tanırım Her zerreni,her nefesini,her hüznünü Yaşanmamış kayıp zaman serüvenlerinden bilirim yüreğini Sen bensiz,ben sensiz nefes tüketiyorduk Yaşanılmamış her bahar ezberimizdeydi Hayaller yurdumuzu terk etmişti Hüznün nemli gecelerinden vazgeçemiyorduk Hoş geldin… Aldın beni topladın dünlü hüzünlerimden Bir avuç düş düşürdün düşlerime Hoş geldin Özüme… Gelişine dip notlar; İsimsiz bir Şairin dizelerinde rastlamıştım sana İlkbahar yağmurları getirdin gökyüzüme,yağdın umarsız Gül derildi gecenin koynunda Gece yarıldı açtı bağrını sabaha Kasvetli yıldızlar utandı ay’ın ışığından Ay yıldızına Özle(di) mim demekten alamadı kendini Yıldız; sonlarının vazgeçişlerinden sahipsiz hasretlere yolunu çizmişken Özlem kokan o saniye titreyerek dokunur Ay’ın tenine Ay güneşe küsen,rüzgara tövbe eden, ve sıcağın alnına konan güneşin öpüşü gibi Arsız bir dudak iliştiriyor Yıldızının sonbaharına… Şimdi mutluysak ve gülüyorsa yüzümüz Aldırmıyorsak izinsiz geçen zamana Aynı anda nefes alıp veriyorsak Bilki sana mülteciyim… Hoş geldin... Bir Eylül hüznü Bir Eylül coşkusu gibisin Koyu yalnızlık kahvesi ikram ediyorum önce Sonra gözlerimdeki nemi kurut ellerinle Mavisine al yüreğinin… Ağlayan bir adam,üşüyen bir kadın Ne sen ağlat gözlerimi Ne ben üşüteyim tenini Gel,gel otur yanıma Hoş geldin Şiyar Buzcu
  17. İdam sehpasında dini tören istemediklerini söylediler. Bunu duyan infazcılar etrafta koşuşturmaya başladı. “İşte biz demiştik, bunlar dinsizdirler” diye… Koşarken arka bacakları bir taraflarına vurdu. Ellerindeki ipler yağlı, dişleri altındandı. Bizimkilere ise yaftalar hazırdı: Dinsizler… Yaşamlarını aldılar, adlarını dinsiz koydular. Katilleri ise dinliydi… Başlarında da dinli başbakanları, amirleri, komutanları vardı. Hem kel, hem şişman, hem de dinli… Dinliler okyanusları aştı. Takkeleri taktı beyaz saraylarda, abdestlerini alıp oturdular içki sofralarına. “Bizim ülkemizde dinli vatandaşlar vardır, sözünüzden çıkmaz mösyö… Gelin vatanımızda istediğiniz gibi at oynatın” dediler. “Oynatın da … Yeter ki eşimize dostumuza birer fabrika bağışlayın.” Bunu duyan dinsizler, “vatan namustur” dedi. Sokmadılar Teksaslı çavuşu ülkelerine… “Her şey haktansa, haktan geleni hakça paylaşalım” dediler. “Memleketimizin kızlarını üç kuruş paraya gavurun askerine peşkeş çekemezsiniz” dediler. Beyazıt’tan yürüdüler, Dolmabahçe’de dövüştüler, sokmadılar kovboyları memleketlerine… Dinlinin bademdendi bıyıkları… Alıp ellerine fırçaları, şehrin genelevlerini boyadı… Yeşil dolarlardan seccade aldı, Washington’u kıble yaptı… Dinsizlerin üzerine bomba attı. ABD’nin cennetinde şehitlik mertebesine ulaşmak için vatanseverlere cihad açtı… Dinsiz, yoksul mahallere gitti. Camiye gitmek için dalgalı sulardan geçen yaşlı ninenin elini öptü, suyun üzerine bir köprü ördü. Yaşlı nine onlara en güzel döşekleri serdi, el emeği yemeklerini verdi. Bunu duyan dinli, kilometreler aştı, geldi o köprüyü yıktı, yaşlı nineyi ise karakola attı. Yaşlı nine “fesuphanallah” dedi ve tükürdü dinlinin suratına… Dinli başını havaya kaldırdı, “yarabbi şükür” dedi… Dinsiz kerpiç bir evdeydi. “Biz buraya dönmeye değil, halkımız için ölmeye geldik” dedi. Son nefesini halkını düşünürken verdi. Dinli ise “Biz bu dünyaya sefa sürmeye geldik” dedi. “Eşimize dostumuza da yedirmeye… Size de din iman verdik, daha ne…” Dinli, son nefesini tıkınırken verdi! Dinsiz, Karadeniz’de bir sahil yöresine gitti… Tefecilerin elinde inim inim inleyen halkını dinledi. Tefecinin elinden aldı senetleri, topladı meydanda herkesi, vurdu kan emicinin suratına yırtık senetleri… Yöreyi hakça yönetti, çamurları temizledi, yurdun dört yanından çiçekler getirdi. Dinli bir koşu oraya da yetişti. Çiçekleri ezdi, tefecilere karısını hediye etti, yurdun dört bir yanından çamur getirdi. Anaların ak sütü gibi helaldi dinsizin yöreye ettikleri… Dinlinin ise yüzünde maske vardı, kafası karaydı. Anaların bedduaları da peşini hiç bırakmadı… Dinli hep muktedirdi. “Senin dilin benden değil” dedi. “Kart kurt diye bir ses çıkartansın, sen bizden değilsin” dedi. Zindanlarda inletti, dışkı yedirdi. Vicdan dedi, iman dedi, can verip can almayanları yaktı diri diri… Dinsiz ise “Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takva iledir” dedi. İşkenceden geçti, hücrelerde ömür tüketti. “Senin de çarkın kırılır bir gün” dedi. Baktı dinlinin gebeş suratına, yürümeye devam etti. Başı her zamanki gibi dikti… Dinli geçinen adam… Bıyıkları badem, dişleri altından… 13 yaşında kızı aldı koynuna, kendi yaşı 90… Dinli hakimin cüppesi kara, yüreği asfalttan… Dinli suçsuz bulundu sokağa çıktı, kız çocuğunun gözleri hep yere baktı. Dinli 100 yıl yaşadı, dinsiz 26… Dinsiz cehennemi bu dünyada yaşadı… Dinlinin cezası ise mahşere kaldı. BARIŞ İNCE
  18. emperyalizmle ,mücadaleye adanmış bir ömür..rahat uyu Chavez...
  19. AKP’nin en sıkıştığı konu, ifade özgürlüğü ve cezaevindeki gazetecilerdi. Ne derse desin, içerde ve dışarıda bu konuda kimseyi ikna edemiyor, hem kendisine destek olagelen liberal kalemlerin hem de Batı’daki müttefiklerinin desteğini kaybediyordu. İlginçtir, bu ayan beyan ortadayken, Başbakantavrını değiştirme gereği duymuyor hiç. İşte,Milliyet’te yayınlanan tutanaklar konusundaki sözleri: “Eğer böyle gazetecilik yapacaksan batsın senin gazeteciliğin!” AKP iktidarının DNA’sında var bu ve gücünü pekiştirdikçe de daha belirgin hale geliyor. Her şey ve herkes kendi çizgisinde olsun istiyor. Medya, yargı, üniversiteler, sendikalar, kadın ve gençlik örgütleri, sivil toplum örgütleri… Onun çizgisinde olmayanlar… Batsın! “Bir kısım medya hiçbir zaman yanımızda olmadı diye hep söyledim, attıkları başlıklarla gazetecilik yapıyorlarmış, batsın böyle gazetecilik” derken, Başbakan açıkça “bizim yanımızda olmayanlar batsın” diyor. Bu memlekette “Başkanlık” olacaksa, kimse farklı hayale kapılmasın, böyle olacak. Biz de, ya “başkanın adamı” ya da “yok” olmaya zorlanacağız. Kürtler bugün tarihsel bir fırsatla karşı karşıya olduklarını ve somut kazanımlar elde edebilecekleri bu fırsatı, özellikle de kimi Türkler arasında öne çıkan “soyut bir tehdit algısı” yüzünden heba edemeyeceklerini düşünebilirler. Bu anlaşılabilir bir şey. Ancak, “başkanlık sistemi”nin valilerin de seçimle geldiği güçlü yerel yönetimlere yol açacağı ve yerelden yönetime daha uygun olduğu savlarını anlamak mümkün değil. Avrupa’da; İspanya, Federal Almanya,Birleşik Krallık, Belçika, İsviçre gibi federatif yapıların olduğu ülkelerin hiçbiri başkanlıkla yönetilmiyor. Başkanlığa itirazları Erdoğan’ın kişiliği ile ilişkilendirmek de doğru değil. O veya başkası, bu memleketin toplumsal dinamiklerinin, gücün bir elde yoğunlaştığı bir yapıda tüm vatandaşlar ve bu arada Kürtler için de daha fazla özgürlük üreteceğini sanmak saflık olur. Kısa vadede, kuvvetler ayrımının memleketin başındaki en büyük bela olduğuna inanan ve bunu ilan edenErdoğan’ın, BDP desteği ile “Başkanlık” yolunu açabilirse, HSYK, Yargıtay, Danıştay, Meclis, üniversiteler, medya, kısacası aklınıza gelen tüm kurumları denetimine aldığı bir Türkiye ile karşılaşabiliriz. O Türkiye’de, ister Türk olsun ister Kürt, “başkanın adamı” olmayanların payına düşen “batsın” olacaktır. Bunları söylemek; kanın durmasına, barışa karşı olmak, pişmiş değilse de pişmekte olan aşa su katmak değil. Ne olursa olsun, artık insanlarımızın ölmediği bir durumdan yana olduğumuzu ilan ettik zaten. DünAdnan’ın (Bostancıoğlu) söylediği gibi, bizimkisi “uyanık ve uyarıcı” olma çabası sadece. İstediğimiz basit; samimi olun, “çözüm”le “başkanlık” arasında ilişki kuran “cinlik”lerden vazgeçin! Öte yandan, tutanakların sızdırılması “sabotajdır” diye ah vah etmenin gereksizliği de anlaşıldı sanırım.Başbakan, medyaya fırça atarken sürecin devam edeceğini de ilan etti. Üstelik, şimdiye kadar hep istismar edilen gazileri bile “istismar”la itham ederek. Endişe gereksiz yani, süreç devam edecek! Tutanakların, başta Kürtler olmak üzere, herkesçe okunması ve orada görülen “teslim olmamış, dik duran bir lider olarak Öcalan” imajı da sürecin devamı için gerekli. Şimdi asıl önemli olan, Kandil’in firesiz olarak liderin işaret ettiği yönde ilerlemesi. Bunun ilk göstergesi dePKK’nin elindeki asker ve sivillerin bırakılması olacak. Biz de, farklı düşünenlerin “batsın”la karşılanmadığı bir memleket istemeyi sürdüreceğiz! L. DOĞAN TILIÇ
  20. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Obama yönetiminin, İsrail devletini yıkma çabalarına karşı siper olmayı sürdüreceğini söyledi. ABD'deki İsrail yanlısı en güçlü lobi kuruluşu olan ABD- İsrail Kamu Bilgilendirme Komitesi'nin yıllık konferansında konuşanABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, İsrail'in meşruiyetini ortadan kaldırma girişimlerinin, İsrail'in güvenliği ile ilgili olarak şimdiye kadar şahit olduğu ''en tehlikeli ve zararlı'' değişimi yansıttığını vurguladı. Biden, ''Obama yönetimi, İsrail devletini yıkma çabalarına karşı siper olmayı sürdürecektir. Bu bir tartışma konusu değildir. Bunu bizim önümüze getirmesinler. Bu müzakere edilebilir bir konu değil'' diye konuştu. ABD ve İsrail'in, İran'ın nükleer silahlara sahip olmasının engellenmesi konusunda ortak çıkarlara sahip olduğunu savunan Biden, ülkesinin hala diplomatik çözümü tercih etmesine karşın bu fırsatlara açılan pencerenin giderek kapandığı uyarısında bulundu. ''Obama yönetiminin tüm seçeneklerin başarısız kalması durumunda askeri müdahalede bulunmak konusunda verdiği sözden geri dönmeyeceğini'' vurgulayan Biden, ''Başkan Barack Obama blöf yapmıyor'' dedi. Buna karşılık ABD ve İsrail'in haddinden fazla aceleci davranması durumunda uluslararası toplumun desteğini kaybetme riski bulunduğu uyarısında bulunan Biden, şunları kaydetti: ''Bizim gücümüz dahilinde her şeyi yaptığımızı, çatışmayı önlemek için makul surette beklenenleri yerine getirdiğimizi bilmek tüm dünya için büyük önem taşıyor. Bu önemli, çünkü Tanrı göstermesin harekete geçmemiz gerekir, dünyanın geri kalanının bizimle birlikte olması önemli.'' Netanyahu video bağlantısıyla katıldı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da video bağlantısı aracılığıyla katıldığı konferansta yaptığı konuşmada, İran'a askeri müdahalede bulunmak konusunda tereddüt gösterilmesine karşı çıktı. Netanyahu, ''En derin içtenlikle ve beynimin tüm açıklığıyla sözlerin tek başına İran'ı durdurmayacağını söylüyorum. Yaptırımlar tek başına İran'ı durdurmayacak'' diye konuştu.
  21. İsrail'in Filistinli işçilere yönelik başlattığı ''Filistinli işçilere ayrı otobüs'' uygulamasına Filistinli işçiler tepki gösterdi. İsrail'in başlattığı uygulamaya göre, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Filistin şehri Kalkilya'dan İsrail'e çalışmaya giden Filistinli işçilere ayrı otobüs tahsis edildi. Filistinli işçiler artık İsrailli Yahudilerle aynı otobüsü paylaşamayacaklar. İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor, uygulamanın amacının İsrail'e resmi izinle çalışmaya gelen Filistinlilere kolaylık sağlamak olduğunu savundu. Sözcü Palmor, şunları söyledi: ''Filistinliler sınırı geçerek İsrail'e gelmek istiyorlar. Filistin tarafından İsrail'e doğrudan bir otobüs servisi bulunmamaktadır. Ya Yahudi yerleşimcilerin olduğu bir yere, örneğin Ariel'e kadar yürüyüp yerleşimcilerle aynı otobüsü paylaşacaklar, ya da taksi tutarak sınıra gelecekler. Söz konusu otobüs firması, açtığı yeni hatla Filistinlileri geldikleri yerden alarak İsrail'e kadar taşıyacak. Bir ayrım yok, sadece toplumun farklı alanlarına daha iyi hizmet amacı güdülmektedir. Kimsenin bir yere yasaklandığı falan yok'' Ulaştırma Bakanlığı da yaptığı yazılı açıklamada, ''Söz konusu uygulamada, Filistinli işçiler için bir yasaklama ya da engelleme söz konusu değildir. Ayrıca Ulaştırma Bakanlığı'nın hiçbir yolcu için otobüsleri yasaklama hakkı bulunmamaktadır. Yeni iki hattın amacı, Eyal Sınır Kapısı'nı kullanarak İsrail'e gelen Filistinli işçilere hizmet kalitesini artırmaktır. Yeni hatla bundan sonra Kalkilya yakınındaki Tzofim'den çalıştıkları yer olan Tel Aviv'deki Sharon bölgesine daha ucuz ve rahat bir şekilde gidecekler'' ifadeleri kullanıldı. Öte yandan, İsrail'de çalışan Filistinli işçiler, kendileri için ayrı otobüs tahsis eden İsrail'i ''ırkçı politika izlemekle'' suçladı. Batı Şeria'nın Kalkilya kentindeki Filistinli işçiler, söz konusu kararı, uygulandığı ilk günde AA muhabirine değerlendirdi. İsrail'de çalışan Filistinli işçilerden Macid Mevafi, ''Her gün bir başka baskı ve zulüm metodu geliştiren İsrail, Yahudiler ile aynı araçlara binmemize de yasak getirdi. Tel Aviv'e kadar bugün işimize İsrail'in Filistinliler için tahsis ettiği otobüslerle gittik ve döndük. Bu, İsrail'in ırkçı siyasetinin bir göstergesidir. Yahudilerle aynı otobüse binmemizi sakıncalı buluyorlar'' dedi. İyad eş-Şeyh de Filistinlileri hedef alan kararın, geçmişte Güney Afrika'da beyaz ırkın yönettiği ''ırkçı sistemin'' siyahilere uyguladığı ayrımcılığı hatırlattığını söyledi.
  22. Twitter hesabından kendisini eleştirenleri 'derhal özür dilemeye 'davet eden' aksi halde savcılığa bildiren Gökçek de savcılığa bildirildi. Avukat Sibel Sevinç Deveci, kamusal gücü aracı kullanarak görevi kötüye kullanmak başta olmak üzere, rüşvet, aracılık, yargıyı etkilemeye çalışmak, Çocuk Koruma Kanunu’na muhalefet gerekçeleriyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve RedHack belgelerinde adı geçen TOBB Başkanvekili Faik Yavuz hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunun konusunda ise "Kamusal Gücü aracı kullanarak görevi kötüye kullanmak başta olmak üzere, rüşvet, aracılık, yargıyı etkilemeye çalışmak, Çocuk Koruma Kanunu'na muhalefet" gösterildi. Avukat Sibel Sevinç Deveci suç duyurusunu sosyal medya hesaplarından duyurdu. Deveci suç duyurusunda geçtiğimiz gün Gökçek’e hakaret ettiği iddiasıyla evi basılan ve Gökçek’in Twitter’da fotoğraflarını yayınladığı 17 yaşındaki İrem Aksoy’un deşifre edilmesinden hareketle Çocuk Koruma Kanunu’na muhalefet edildiğini ve savcılığın kendiliğinden harekete geçmesi gerektiğini belirtti. Avukat Sibel Sevinç Deveci geçtiğimiz günlerde Redhack tarafından yayınlanan yolsuzluk belgelerine de savcılığa şikayette bulundu: "Yolsuzluk iltimas ve sair belgeler sebebiyle Melih Gökçek ve Faik Yavuz başta olmak üzere adı geçen tüm ilgililerden şikayetimi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış bulunmaktayım kamuoyuna duyurulur" dedi.
  23. Beyoğlu Polis Merkezi’nde gözaltında öldürülen Nijeryalı Festus Okey’in kardeşi Gamullah Ogu adına avukat Alp Tekin Ocak’ın başvurusu üzerine İstanbul Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu’nun hazırladığı raporda, Festus Okey’in “Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır” denildi. İnsan Hakları Kurulu üyeleri Yad. Doç. Dr. Sinan Bayındır, Yard. Doç. Dr.Murat Önok, Avukat Kaya Kartal ve Mustafa Gökkaya’nın hazırladığı raporda, 20 Ağustos 2007’de gözaltında ölen Okey için, “Olayın oluş şekli tartışmalı olsa da devletin koruma ve gözetimi altında bulunan bir kişinin öldüğü açıktır. Bu kapsamda söz konusu olayda yaşam hakkının ihlal edildiği hususunda şüphe yoktur. Adil yargılanma hakkı yönünden yapılacak incelemede sanığın (Cengiz Yıldız) polis memuru olması dolayısıyla silahların eşitliği ilkesinin bu kapsamda da adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir” denildi.
  24. KCK İstanbul Davası'nın tutuksuz sanığı İrfan Hülakü, yargılandığı davaya Kürtçe tercüman olarak atandı. Aralarında siyasetçi, akademisyen, yazar ve insan hakları savunucularının yer aldığı 118'i tutuklu, 205 Kürt siyasetçinin yargılandığı 'KCK' İstanbul ana davasının 22. duruşması dün görüldü. Silivri Cezaevi Kampusu’ndaki İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya 116 tutuklu sanık ile Belge Yayınları’nın sahibi yazar Ragıp Zarakolu’nun da aralarında bulunduğu 7 tutuksuz sanık hazır bulundu. Tutuklu sanıklar Sevim Er ile Aslan İşçioğlu ise sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya katılmadı.. ‘3 DAKİKADA SAVUNMA MI OLUR?’ Duruşma avukatların talepleri ile başladı. İlk sözü alan sanık avukatlarından Ercan Kanar, taleplerin alınacağı davanın son gününde savunmaya verilen sürenin kısalığına dikkat çekerek, “Sanıkların tutukluluklarının ikinci yılına giriyoruz. 118 tutuklu sanık var. Her tutuklu sanığa 3’er dakika düşüyor. Bu süre sanıkların kendilerini savunmaya yetmiyor. Savunmaya imkânlar eksik tanınmamalı. Empati yapın” diyerek, taleplerin önümüzdeki hafta Salı, Perşembe, Cuma günleri alınmasını istedi. ‘MENFAAT ÇATIŞMASI YAŞANIR’ Sanık avukatlarından Sinan Zincir ise Adalet Komisyonu tarafından davaya tercüman olarak İrfan Hülakü’nün atandığını belirterek, İrfan Hülakü’nün bu davanın sanığı olduğunu bu nedenle de başka bir tercümanın atamasını talep etti. Zincir “menfaat çatışması” nedeniyle bu kişinin tercümanlık yapamayacağını söyledi. Mahkeme Başkanı Ali Alçık, bu konuda mahkemeye ulaşan bir görevlendirme yazısı bulunmadığını söyledi. Avukat Zincir ise müvekkili olan İrfan Hülakü'ye Adalet Komisyonu tarafından yapılan görevlendirme yazısının ulaştığını ifade etti. TALEPLER 2 GÜNE SIKIŞTIRILDI Mahkeme, savunmaya verilen sürenin mahkemenin kendi programı olduğunu belirterek, avukatların taleplerini reddetti. Mahkeme, taleplerin 14 Mart’ta saat 13:00’ten itibaren 15 Mart’ta saat 15:00’e kadar alınmasını kararlaştırdı. Avukatların ardından iddianamenin 1289’uncu sayfasından okunmaya devam edildi. ‘İlk öğrendiğimde başka bir duruşma sandım’ Yargılandığı davaya Adalet Komisyon Başkanlığı tarafından tercüman olarak atanan İrfan Hülakü, duruşmanın sonrasında bir basın açıklaması yaptı. Kendisine 9 gün önce Adalet Komisyon Başkanlığı tarafından mesaj geldiğini söyleyen Hülakü, “İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 2012/48 sayılı dosyaya tercüman olarak atandığım yazıyordu. Önce başka bir duruşma olduğunu düşündüm. Çağlayan’daki adliyeye gittim. Kendi dosyam olduğunu öğrendim. Avukatım Sinan Zincir’i aradım. Bana ‘yargılandığı davada tercüman olamazsın’ dedi” diye süreci anlattı. 2005 yılında İstanbul Kürt Enstitüsünden sertifika aldığını söyleyen Hülagü, 2010 yılından itibaren de Adalet Komisyon Başkanlığı listesinde bilirkişi olarak isminin yer aldığını belirterek, sicilinde herhangi bir şey olmadığı için bu görevine devam edebildiğini kaydetti.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.