-
İçerik Sayısı
2.576 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
5
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey
-
İstanbul Vatan Emniyet Müdürlüğü önünde çatışma...
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
İstanbul Vatan Emniyet Müdürlüğü önünde akşam saatlerinde silahlı çatışma yaşandı. Çatışmada bir eylemci yaşamını yitirirken, diğer eylemci yaralı olarak yakalandı 18.00 civarında İstanbul Vatan Emniyet Müdürlüğü önünde silahlı çatışma yaşandı. Bir araçtan uzun namlulu silahlarla ateş edilmesi üzerine çıkan çatışma sonucu bir kadın eylemci yaşamını yitirdi. İstanbul Valisi konuyla ilgili bir açıklama yaparak biri erkek biri kadın iki eylemciden kadın olanın öldüğünü, erkek eylemcinin ise yaralı olarak kaçmayı başardığını ve bir de polisin yaralandığını söyledi. Yaralı eylemcinin de 18.40’ta yakalandığı açıklandı. Yaralı polis sayısına ilişkin çelişkili bilgiler geliyor. Vali’nin iddiasının aksine birden çok yaralı polis olabileceği belirtiliyor. Çatışma sonrası Vatan Caddesi çift yönlü trafiğe kapatıldı. Bir saat sonra patlama DHA’nın haberine göre Vatan Caddesi üzerindeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne düzenlenen saldırının ardından 19.00 civarında Emniyet önünde 2 patlama sesi duyuldu. -
Abdullah Cömert Davası’nda yine adalet yok: Katil polisin tutuklanması talebine ret
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gezi Parkı Direnişi
Balıkesir’de görülen Abdullah Cömert Davası’nda ‘Amirim emri verdi, ben de vurdum’ diyen katil polisin tutuklanması talebi yine reddedildi Haziran İsyanı’nda Antakya’da polisin attığı gaz bombasıyla başından vurularak katledilen Abdullah Cömert’in davasının üçüncü duruşması Balıkesir’de başladı. 3 Şubat’taki ikinci duruşmasında 605 gün sonra ifade veren katil polis Ahmet Kuş, Cömert’i kendisine sapan ile bilye ve taş atmakla suçlamış, “Amirim emir verdi, ben de yaptım” demişti. Avukatların SEGBİS ile ifade yöntemine itirazları reddedilmiş, davanın usul eksikliği olduğu gerekçesiyle duruşma ertelenmişti. Üçüncü duruşma için Cömert ailesi, güvenlik gerekçesiyle taşındığı Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 17 saatlik yolculuğun ardından sabah saatlerinde ulaştı. Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz da Cömert ailesinin yanındaydı. ‘Gaz fişeğinin öldüreceğini bilemem’ Duruşma, katil polis Ahmet Kuş’un SEGBİS ile bağlanılan Mersin Adliyesi’ne geç gelmesi nedeniyle 09.00 yerine 09.55’te başlayabildi. Kuş, ifadesinde “O gün 30-35 atış yapmış olabilirim. 3 Haziran 2013’ü tam olarak hatırlamam imkansız. Kalabalığı dağıtmak için gaz atıyorduk. Ayrıca insanın kafasına 1-2 metreden gaz fişeği geldiğinde ölüp ölemeyeceğini de ben bilemem” dedi. Cömert ailesinin avukatları ise ifadeye itiraz etti ve görüntülerde kalabalık olmadığını, ayrıca 45 derecelik açı ile gaz atılmadığını, doğrudan hedef gözetildiğini söyledi. Görüntülerin izlenmesiyle çapraz sorgu sona erdi ve duruşmaya ara verildi. Anne Cömert hastaneye kaldırıldı Görüntülerin izlendiği sırada anne Hatice Cömert fenalaştı. Ağlayarak salondan çıkarılan anne, yüksek tansiyon gerekçesiyle hastaneye kaldırıldı. Yaklaşık bir saat hastanede tutulan Cömert, daha sonra taburcu edildi ve yeniden adliyeye döndü. Tutuklanma talebi reddedildi Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde ise daha önce ifadesi alınan tanıkların beyanları okundu, dosyadaki CD çözümleri ve adli tıp sonuçları gibi belgeler tekrar incelendi, davaya müdahillik talepleri değerlendirildi. Ailenin davaya katılımını kabul eden mahkeme, Antakya, Balıkesir ve Aydın barolarının taleplerini ise reddetti. 17.45’te ise davanın ara kararının verilmesi için duruşmaya ara verildi. Katil polisin tutuklanmamasının toplumun vicdanını olumsuz etkilediği belirtilerek tutuklanması ve mahkemenin Antakya’da keşif yapması talep edildi. Mahkeme ara kararında tutuklanma talebini reddetti. Duruşma 12 Haziran’a ertelendi. -
HaberinVarmı? Koç Üniversiteliler Dayanışması 2 Nisan’da eylemde
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
Koç Üniversiteliler Dayanışması, üniversite yönetiminin artan baskılarına karşı taşeron işçilerin direnişinin yıldönümü olan 2 Nisan’da eylemde Koç Üniversitesi işçileri, öğrencileri, akademisyenleri ve asistanları Koç Üniversitesi 2 Nisan Direnişi’nin 2. yıl dönümünde bir kez daha ayakta. Taşeron işçilerin işten atılmasıyla başlayan 2 Nisan Direnişi, kazanımla sonuçlanmış ve işçiler yeni taşeron firmada işe başlarken hak ihlallerini raporlayan Taşeron İzleme Kurulu kurulmuştu. Ancak Koç Üniversitesi yönetimi özellikle son bir senede taşeron işçilerin iş yükü ve işçilere yönelik baskıları artırırken akademisyenleri işten çıkarıyor, çıkartılmayanların bir kısmının ise haklarını sözleşmelerle kırpmaya çalışıyor. Asistanlar güvencesiz çalışma koşullarına itiliyor. Bu gelişmelerle öğrencilere verilen eğitim kalitesinde de ciddi düşüşlerin yaşanmasına neden oluyor. Bütün bunlara bir tepki olarak yakın bir zamanda öğretim görevlilerinden biri rektör Ümran İnan’ın ve yönetimin özellikle şeffaf olmayan, tepeden inme kararlarını eleştiren bir e-postayı tüm fakülteye göndererek istifasını açıklamıştı. Bu gelişmelerin ardından Koç Üniversiteliler Dayanışması 26 Mart’ta bileşenlerinin katıldığı forumda eylem kararı aldı. 2 Nisan’da gerçekleşecek eylemin duyurulmasının ardından okul yönetimi üniveriste bileşenlerine yönelik baskıyı artırdı. Öğrencilerin 2 Nisan eylemi için dağıttığı bildiriler ve asılan afişler güvenlik tarafından indirilirken özellikle öğrenci merkezinde güvenlik görevlilerinin sayısı artırıldı. Üniversite yönetiminin tüm sindirme politikalarına karşı yürüyüş, 2 Nisan saat 17.00’da öğrenciler, akademisyenler ve işçilerin katılımıyla okul içinde başlayacak ve 17.30’da Koç Üniversitesi kapısında yapılacak basın açıklamasıyla sona erecek. Ulaşım: Metronun son durağı olan Hacıosman’dan kalkan 150 veya 154 numaralı İETT otobüsleri yarım saatte Koç Üniversitesi Kapısına ulaşabilirsiniz. Koç Üniversitesi’ndeki son gelişmeleri Twitter üzerinden #KoçtaNelerOluyor ve #HaberinVarMı hashtaglerinden takip edebilirsiniz. Koç Üniversiteliler Dayanışması’nın çağrısı: Sorunlarımızın Çözümü Kendi Dayanışmamızdadır Diyoruz ve 2 Nisan’da Taleplerimiz İçin Buluşuyoruz Biz Koç Üniversitesi akademisyen, öğrenci, işçi ve asistanları olarak üniversite bileşenlerini birbirinden soyutlamak isteyen düzene inat bir araya geliyor ve sorunlarımızı birlikte çözüyoruz. Tüm bileşenlerin sorunlarının birbiriyle bağlantılı olduğunu ve bu sorunlara karşı ancak ortak bir mücadele ile kazanım elde edebileceğimizi biliyoruz. Bunu bize 2 Nisan Direnişi gösterdi. Üniversitede çalışan tüm taşeron işçilerin bir anda işten çıkartılmasıyla tüm bileşenler olarak başlattığımız direniş tüm taşeron işçilerin işe geri alınmasıyla sonlanmıştı. Bugün de hocalarımız işten çıkarılma tehdidiyle ve asistanlar güvencesiz çalışma koşullarıyla karşı karşıya kalıyor. Taşeron işçilerinin bir yandan artan iş yükü bir yandan karşılaştıkları baskılar sebebiyle çalışma koşulları ağırlaşıyor . İş yükü artışı ve hocaların işten çıkartılması öğrencileri doğrudan etkilediği gibi bir de tepeden inme ve şeffaf olmayan uygulamalar nedeniyle öğrenciler pek çok sorunla karşılaşıyor. Bu sorunlara karşı taleplerimizi dillendirmek üzere direnişimizin yıl dönümü olan 2 Nisan günü saat 17.30’da Koç Üniversitesi kapısında bir araya geliyoruz. Sizleri de mücadelemize destek vermeye çağırıyoruz. -
Vatan Emniyet önünde gözaltıların çıkmasını bekleyen üniversitelilere gözaltı
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde bugün (1 Nisan) gözaltına alınan arkadaşlarını karşılamaya giden üniversiteliler darp edilerek gözaltına alındı İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’ne giren polis bugün onlarca üniversiteliyi gözaltına aldı. Gözaltındaki arkadaşlarını karşılamak için Vatan Emniyet Müdürlüğü önüne giden üniversiteliler de polis tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltına alınan 18 üniversiteliye ters kelepçe takıılırken polis, gözaltındakileri avukatlarıyla görüştürmüyor, avukat isteyenleri ise darp ediyor. -
Berkin Elvan’ın ailesinden son mesaj: “Yeter artık!”
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gezi Parkı Direnişi
Berkin Elvan’ın anne ve babası, Çağlayan Adliyesi’nde kanlı bir polis operasyonuyla son bulan eylemin ardından “son kez” olmak kaydıyla bir açıklama yayımladı Sami Elvan ve Gülsüm Elvan’ın açıklamasının tam metni: “Ailemizin son açıklamasıdır” Aşık Veysel “koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa” demişti. Hiçbirimiz aynı durumu, aynı olayı aynı yorumlamıyoruz. Kalbimiz farklı şeyler dese bile bir şekilde bulunduğumuz taraf o duruma farklı yorum yapmamızı sağlıyor. Berkin vurulduğunda ve öldüğünde böyleydi, savcı Mehmet Kiraz ve iki genç öldürüldüğünde de böyle oldu. Tertemiz duygularıyla ayrım gözetmeksizin insanların acılarını sahiplenenler, destek olanlar, adaletsizliğe, hukuksuzluğa tertemiz duygularıyla karşı çıkan dostların her zaman başımızın üstünde yeri vardır. Bunun dışında kalanların görüşüne saygı duyamıyoruz artık. Saygı duymadıklarımız için Berkin, Ceylan, Uğur, Nihat, Burak, Yasin, Mehmet Kiraz, Bahattin, Şafak sadece bir sonraki ölüm olana kadar geçerli gündem ve siyaset malzemesidir. Yeni ölümler yeni gündemler… İsimler ölüp gider. Onlar için önemli olan sadece ölenin siyasi kimliği, o yoksa etnik kimliği, o da tutmazsa mezhebi… Çocuk olduğu için, genç olduğu için, kadın-erkek olduğu için hepsinden önemlisi insan olduğu için sahip çıkmayanlar yönlendiriyorlar hayatı. Artık yeter. Biz Berkin’e yetiştiremedik gözyaşlarımızı ancak siz başkalarının gözyaşları aksın ve siyaset yapalım diye bekliyorsunuz. Mecliste olsun olmasın, sağ ya da sol görüşlü, iktidar partisinden meclis dışı muhalefetine çoğunuz aynısınız. Bu hayat çok acı, çünkü sizler günlük siyaset yapasınız, gündeminiz dolu olsun diye bizler evlatlarımızı, eşlerimizi, babalarımızı, annelerimizi toprağa veriyoruz. Burak Karamanoğlu hayatını kaybettiğinde babasını aradım. Eşimden başka kimseye sormadım. Eşimle konuştuk ve evlat acısı yaşayan bir babayı aramak zorundayız, bu insanlık görevidir dedik. Alkışlayan oldu karşı çıkıp eleştiren oldu bundan yararlanmaya çalışanlar oldu. Alkışınız, eleştiriniz sizin olsun. Biz evladını kaybetmiş bir babayı aradık, tıpkı İbrahim Aras’ın, Nihat Kazanhan’ın ailelerini aradığımız gibi. Ben Sami Elvan, dün yaşananları ilk olarak sosyal medyadan öğrendim ve yıkıldım. Eşim, ben, ailem yıkıldık. Nasıl olabilir böyle bir şey dedik! Daha önce defalarca, Berkin’i öldürenlerin isimleri belli olsun, yargı önüne çıkarılsınlar diye gittiğim o binada bulunmayı çok istedim. Orada olmam dün avukatların ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün talebiyle sağlandı ve adliyeye girebildim. O odada kimse zarar görmesin diye elimden geleni yapmaya çalıştım. Savcı beyin ve o gençlerin kılına zarar gelmesin diye çok gayret ettim. Dün 1 değil 2 değil tam 3 kez daha Berkin’in acısını yaşadım o odada yaşananlarla. Ben kattan ayrılana kadar içeridekilerin sağ olarak çıkması ihtimali vardı. Ancak şu an hepsinin cenazesi var ekranlarda. Bu davanın beklediğimiz bir cezayla sonuçlanacağına zaten inanmıyorduk. Gezi davaları ortada. Öldürülen ve sakat kalan kardeşlerimizin açılmayan, sürüncemeye bırakılan davaları ortada. Dün itibarıyla bizim davamızın adil bir yargılama ile sürdürüleceğine olan inancımız iyice bitmiştir. Şimdi savcı Mehmet Kiraz’ın ailesine başsağlığı diliyoruz ve biliyoruz ki küfreden, hainsiniz diyen, helal olsun diyen bir dolu insan çıkacak. Umurumuzda değil ne dediğiniz. Biz Berkin’in anne ve babası olarak en içten duygularla ve tüm samimiyetimizle Savcı Mehmet Kiraz’ın acılı ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz, acılarını paylaşıyoruz, çok üzgünüz. Biz Berkin’in anne ve babası olarak Bahattin’in ve Şafak’ın ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz, çok üzgünüz… Cumhurbaşkanından, sivil toplum kuruluşuna, medyasından, sokağına siyasetleriniz, politikalarınız, çıkarlarınız, hesaplarınız artık bizden uzak olsun. Çocuğumuzu bize geri getirebilen var mı? Varsa öyle birisi o çıksın ve konuşsun ne derse, ne isterse yapmaya hazırız. Yok değil mi? Susun artık. Berkin öldü. Biz her gün yeniden yeniden öldük.Biz yokuz artık. Eğer dava açılırsa ve yargılama yapılırsa dosyamızı aile olarak sadece kendimiz takip edeceğiz. Hiçbir avukata ve hukuki desteğe ihtiyacımız yok. Bu bir tepki değil. Bu hukukla aramızda artık kimse olmasın diye… kimse bizim acımızı tam anlamıyor kaldı ki nasıl anlatacaklar bunu mahkemeye… Biz bugüne kadar olduğu gibi orada olacağız ve davamızı takip edeceğiz. Sadece daha önce evladını kaybetmiş anne, babalar, aileler bizimle birlikte katılmak isterlerse davaya onları kabul edeceğiz. Sonuçta hiçbir şey çocuğumuzu geri getirmeyecek. Tek çabamız başka çocuklar ölmesin, başka analar ağlamasın diye sürecek. Bugüne kadar yüzlerce insan Berkin için gözaltına alındı, soruşturma yaşadı, tutuklandı, okuldan ve işten atıldı, yaralandı. Yeter artık. Kimse zarar görmesin. Görüşü, inancı, konumu, kim olduğu önemli değil. İnsan olan kimse artık zarar görmesin. Ben Gülsüm Elvan, ben Sami Elvan… Bundan sonra da kimsenin burnu kanamasın, analar ağlamasın diye elimizden geleni yapacağız. Evladını, eşini, babasını, annesini kaybetmiş ailelerle yan yana olacağız. Kan akmasın, silahlar sussun, barış ve adalet olsun, çocuklar öldürülmesin diye hayatımızın sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bugüne kadar hiçbir çıkar gözetmeden bize destek olan tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Bugün Abdullah Cömert’in ailesinin yanında Balıkesir’de olamadık üzgünüz. Bugünden sonra sosyal medya hesaplarımızı kullanmayacağız. Bu açıklama son mesajımızdır.- 7 cevap
-
- 1
-
-
Antalya’dan diktatöre ve polis terörüne itiraz...
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
1 Nisan sabahına ev baskınları ile uyanan Antalya’da kent muhalefeti ve üniversite gençliği eylemdeydi İstanbul Çağlayan Adliyesinde dün gerçekleşen rehine eyleminin üzerine istihbarat alındığı iddiasıyla bu sabah Antalya’da yapılan operasyonda gözaltına alınan Halk Cephesi üyelerinin serbest bırakılması için Kapalıyol’da bir yürüyüş düzenlendi. Halk Cephesi’nin eylemine kentteki sol parti, demokratik kitle örgütü ve sendikalar da destek verdi. Akdeniz Üniversitesi öğrencileri de, 31 Mart sabahı Ankara Üniversitesi öğrencilerine yapılan operasyonu protesto etti. Merkez yemekhane önünde toplanarak Olbia çarşısına yürüyen öğrenciler burada basın açıklaması yaptı. Üniversiteliler basın açıklamasından sonra taşıdıkları pankartı Olbia Çarşısı girişine astı. -
Gıda güvenilirliğinin sağlanması için gıdalar kadar gıdaların içine koyulduğu ambalaj malzemeleri ve gıdanın üretimi ve tüketimi sırasında temas halinde olan tüm mutfak gereçlerinin de belli koşulları sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gıda üreticileri işbirliği ile gıda ambalajlarının uygunluğu sağlanmakta ve ambalajın, gıdanın içinde bulunduğu süre boyunca ürünü dış etkenlerden korumanın yanı sıra bu ambalaj malzemesinden de ürüne herhangi bir zararlı bileşenin geçmemesi için gerekli tedbirleri almaya çalışmaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bazı malzeme grupları için risk görülmesi halinde özel düzenlemeler de yapabilmektedir. 16 Ağustos 2014 tarihinde yapılan ve basında da sıkça bahsedilen Yönetmelik değişikliği ile gıda ile temas eden alüminyum madde ve malzemelerin kullanım alanlarında kısıtlama getirilmiş ve gıda ile temas amacıyla kullanılacak alüminyum malzemelerin etiketlerinde de asidik, bazik ve tuzlu gıdaların pişirilmesi, işlenmesi ve muhafazası için bu ürünlerin kullanılmaması yönünde uyarıların bulundurulması zorunlu hale getirilmiştir. Bu çalışmalar kapsamda tüketicilerin mutfak gereci, tek kullanımlık kaplar gibi gıda alanında kullanacağı malzemeleri alırken dikkat etmesi gereken önemli hususlar aşağıdaki gibidir. - Yurtiçinde üretilen ürünler için Bakanlığımızca verilen "işletme kayıt numarası" - Ürünü piyasaya arzdan sorumlu üretici ya da ithalatçıya ait bilgiler - Ürünün gıda ile temasa uygun olduğuna dair bir ifade ya da kadeh ve çataldan oluşan "gıda ile temasa uygundur" sembolü (gıda alanında kullanılacağı açık olarak belli olan ürünler hariç) - Ürüne ait kullanım bilgisi - Hangi tür gıdalar için kullanılabileceği ("asitli gıdalarla kullanmayınız" gibi), - Hangi koşullara dayanabileceği ( "yüksek ısıda kullanmayınız", "bulaşık makinasında yıkanabilir" gibi) - Tekrarlı kullanıma uygun olup olmadığı, uygunsa kullanım süresince temizlik ve bakım kuralları (ilk kullanımdan önce yapılması gerekenler, temizlik sırasında aşındırıcı ürünlerin kullanılmaması gibi) Tüketiciler mutfak gereci, tek kullanımlık kaplar gibi gıda alanında kullanacağı malzemeleri alırken bu uyarılara dikkat ederek ve bilgileri kontrol ederek kullanmaları gerekmektir. Bu bilgileri taşımayan ürünleri ALO 174 Gıda Hattına ihbar etmeleri önem arzetmektedir.
-
Yakın zamanda iki gencin ölümü üzerine Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi tüketicileri toz olarak piyasaya sürülen ve genellikle internet üzerinden satışı yapılan saf kafein hakkında uyarıyor ve bu ürünlerin kullanımından kaçınılmasını öneriyor. Bu ürünler % 100 oranında kafein içeriyor ve 1 tatlı kaşığı ölçüsü 25 fincan kahvedeki kafein miktarına denk geliyor. Saf kafein güçlü bir uyarıcı ve çok az miktarda kullanılsa bile yanlışlıkla doz aşımına uğranabiliyor. Yüksek dozda kafein alımının belirtileri ise kalp ritminin çok ciddi şekilde artması, nöbet ve ölüme kadar gidebiliyor. Ayrıca kusma, ishal, oryante olamama ve baygınlık gibi belirtiler de kafeinin toksik düzeylere ulaştığını göstermektedir. Tüm bu belirtiler yüksek miktarda çay, kahve ve diğer kafeinli içecekleri içmeye göre çok daha ciddidir. Bu nedenle tüketicilerin kafein kullanımı konusunda olası tehlikeleri iyi bilmesi ve tercihlerinde bilinçli davranması oldukça önemlidir. Ayrıca bu tip ürünler özellikle gençler tarafından büyük ilgi gördüğü için ailelerin bu konuya ekstra özen göstermesi gerekmektedir.
-
LÜTFEN İMZALARMISNIZ...
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Çevreciler - Greenpeace
ARKADAŞLAR AKLINIZA YATMIYAN ŞEYİ SORUN LTFEN ZİRA BİZE İMZA LAZIM.... -
ERDEK KÖRFEZİ DAYANIŞMA PLATFORMUNUN 14.ŞUBAT.2015 de yapmış oldugu miting,eylem v.s çok fazla ses getirmiştir. bukadar güzel bir yerin yok edilmesine gönlünüz razı olurmu,Erdegin geçimi zeytin ,balıkçılık ve turizm sanayii geld,g, an bunların tümü bitecek bununların yanısıra doğa yok olucak hayvanlar yok olucak manyas kuş ceneti yok olucak LÜTFEN ÇOK DEĞİL BİR İMZA LÜTFEN.... #erdekkörfezindekimyasanayiistemiyoruz İmza Kampanyası - imza.la #erdekkörfezindekimyasanayiistemiyoruz imza kampanyası EKLEYEN: İMZA.LA
-
Mehmet Cengiz’in ‘sıfırlamak’ istediği foklar için seferberlik....
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Çevreciler - Greenpeace
İstanbul’un enerji gereksinimini karşılamak için planlanan termik santralların işgaline uğrayan Marmara Bölgesi’nde yaşamları tehlikeye giren Akdeniz fokları için bilim insanları 14-15 Nisan tarihlerinde Çanakkale’de bir araya geliyor. Çalıştayda, daha önce termik santralların planlama süreçlerinde varlıkları görmezden gelinen, Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100 bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı’ndan çıkartılan Akdeniz foku yaşam alanları için alınabilecek tedbirler görüşülecek. Yaşamlarını sürdürebilmek için hem mağaralarında hem de sularda rahatsız edilmemeleri gereken Akdeniz fokları, Marmara Bölgesi kıyı şeridine planlanan onlarca termik santralın inşa edilmesi halinde gidecek bir adresleri olmamasına karşın göç etmek zorunda kalacak. Uzmanlar bu göçün Türkiye kıyılarında yaşayan Akdeniz foku nüfusunun büyük çoğunluğunun yok olmasına sebep olacağı görüşünde. TEDBİRLER KONUŞULACAK Kuzey Ege ve Marmara Denizi’nde Akdeniz Fokunun Güncel Durumu ve Tehditler Çalıştayı, 14-15 Nisan tarihlerinde Çanakkale’de düzenlenecek. Odağında planlanan enerji yatırımlarıyla tehlike altına giren Akdeniz fokunun bulunacağı çalıştay, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Fakültesi işbirliğiyle gerçekleştirilecek. Çalıştayda Akdeniz foku araştırmacıları deneyimlerini aktaracak, Akdeniz fokunun ölüm nedenleriyle ilgili karşılaştırmalı örneklerse masaya yatırılacak. Öte yandan kıyı habitatlarının geliştirilecek yönetim planları yoluyla nasıl korunabileceği, balıkçılığın Akdeniz foklarına olan etkileri de çalıştayda değerlendirilecek. Bilim insanlarına ek olarak, öğrencilerin, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin ve yerel balıkçıların da katılması beklenen çalıştayda, Akdeniz fokları hakkında çalışma yürüten ve bir şekilde fokların yaşamlarına dokunan grupların ortaklaşarak koruma tedbirleri için ortak çalışma yürütmesinin yolları aranacak. TERMİK SANTRALLAR HIZLANIYOR Deniz biyoloğu ve çalıştayın düzenleyicilerinden Dr. Özgür Emek İnanmaz, çalıştayın gündemiyle ilgili BirGün’e konuştu. Özellikle bölgedeki termik santral yapılaşmasının çok hızlı biçimde ilerlediğinin altını çizen İnanmaz, “Mevcut termik santral inşaatları dışında yenileri için de ruhsatlar alınmaya çalışılıyor. Fokların Marmara Denizi’ndeki son yaşam alanları bu yüzden tehlike altında. Bu süreçte biz bilim insanları olarak buradaki doğal fok yaşam alanlarının tespiti, izlenmesi ve korunması için bilimsel gereksinimleri tartışmak ve paylaşmak için bu çalıştayda bir araya geliyoruz” açıklamasını yaptı. FOKLAR KAYBOLDU Enerji yatırımları sebebiyle fokları kamuoyundan gizleme girişimlerinin bir diğeriyse Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100 bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın onaylanmasında yaşandı. Bölgedeki termik santrallara ilişkin idari süreçler sırasında da gizlenmeye çalışan foklar, 2014’te onaylanan planın askı süresinin ardından yapılan revizyonda plandan çıkartılmıştı. Planda, Biga açıklarında yer alan ve bölgede Akdeniz foklarının yaşadığını gösterir simge, revizyonla birlikte plandan silinmişti. Cengiz ‘sıfırlamak’ istemişti Marmara Denizi’ndeki Akdeniz fokları, bölgeye planlanan enerji yatırımlarıyla gündeme gelmişti. İlk olarak Cengiz Holding’in Çanakkale Karabiga’da kurmak istediği termik santral yatırımı için fokların varlığı kamuoyundan gizlenmek istenmişti. Hakkında verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu kararları iki defa iptal edilen Cenal Termik Santralı için üçüncü defa ÇED Raporu hazırlandığı sırada resmi kurumlar, santralın kurulacağı alanda Akdeniz fokunun yaşadığını belirtmişti. Buna karşın hazırlanan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan raporda geçen “Proje sahası ve çevresinde Bern Sözleşmesi gereği koruma altına alınmış alan bulunmamaktadır” dendi ve foklar kamuoyundan gizlendi. Daha sonra denizdeki mağaralarda yaşayan Akdeniz fokları fotoğraf ve video kayıtlarıyla belgelendi. -
ÜÇ ÇOCUK DOĞURUN DİYORLAR KISIRLAŞTIRICI MERCİMEK YEDİRİYORLAR! MERCİMEK ZEHİRSİZ İSE TÜKET! ZEHİRLİ MERCİMEK LİMANDA.! TEMİZ RAPORU ÇIKARTIRMAYA UĞRAŞIYORLAR! SONRASI? İktidara yakın bir şirketin ithal ettiği mercimekte GDO bulundu. Ancak rapor 1 aydır yazılamıyor. 7 Haziran seçimlerine kısa bir süre kala, liste savaşlarının yaşandığı Başkent’te bu kez, “zehirli mercimek” krizi çıktı. İktidara yakın bir şirket, Kanada’dan 39 bin ton mercimek ithal etti. Bir firma personeli, mercimeğin GDO’lu olduğunu ihbar etti. Alınan numuneler de bunu doğruladı. Ancak rapor, bir aydır yazılamadı. GDO’lu mercimek dolu gemi de, Mersin açıklarında bekletiliyor. Olumlu rapor çıkarsa, Türkiye genelinde 7 ünlü firmanın da ürün aldığı şirket, 39 bin ton mercimeği piyasaya sürecek. ŞİRKETİN PERSONELİ İHBAR ETTİ Başkent’teki zehirli mercimek krizi, 10 Şubat 2015 tarihinde Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’na gelen bir ihbar ile başladı. İhbarda, Türkiye’nin gıda ithalatında öncü bir firmasının, Kanada’dan ithal ettiği bazı ürünlerin “GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş ürünlerden oluştuğu öne sürüldü. Şirkette görevli bir personel tarafından yazıldığı öne sürülen ihbarda, şirketin uzun zamandır getirdiği ürünlerde GDO olduğu hatta Mersin limanına yanaşan bir gemide bulunan 39 bin ton mercimeğin de GDO’lu olduğu iddiasına yer verildi. NUMUNEDEN GDO ÇIKTI İhbar, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’na 10 Şubat 2015 tarihide geldi. Aynı ihbar, BİMER’e ve Cumhuriyet savcılıklarına da gönderildi. Ve ihbar üzerine bakanlık uzmanları, gemide bulunan ürünlerden numune alarak teste gönderdi. Yapılan testte, mercimekten, GDO içeren EPsps modifikasyon (PVGT), NOS terminatör, BAR gen ve çeşitli kanola ve keten tohumu genleri bulundu. Ayrıca aynı üründe, IMAZMOX isimli pestisit de tespit edildi. Özetle, mercimekte insan hayatına büyük zarara verecek birçok unsur olduğu belirlendi. İhbar nedeniyle gemi yükünü boşaltamadı. Ancak labarotuvar raporu da yazılmadığı için gemideki yükle ilgili işlem yapılamıyor. Yani raporun yaklaşık bir aydır hazırlanmaması nedeniyle, gemideki yükün “kılıfına uydurularak”, piyasaya sürülmesinden endişe ediliyor. Firma sahiplerinin ise konuyla ilgili Ankara’da lobi faaliyetlerinde bulunduğu ve ürünün GDO’lu olmadığını iddia ettikleri öğrenildi. 7 FİRMA ÜRÜNLERİ KULLANIYOR İthalatçı firma, Türkiye’nin bakliyat alanında ünlü birçok firmasına “ürün” satışı gerçekleştiriyor. Bu kapsamda, 7 ünlü bakliyat markası ithalatçı firmadan ürün temin ediyor. Mersin limanında bekleyen geminin yükü de Kanada’dan alındı. Firma geçmişte de, aynı ülkeden mercimeğin dışında bakliyat ithalatı yaptı. HÜSEYİN ÖZAY
-
Git............Gitme..............Gidiyorum..........
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Şiir Forumu
Olsa olsa eşsiz bir ustayım ben, Bir sanattır her seferinde ölümün varlığınla dans edebilmek! İnce ince işleyerek örüyorum dantel gibi seriyorum düşünceleri, Her yere buluyorum, her defa ölmeye adım atıp Geri dönüyorum… Yaşamımda derinleşen çatlaklar oluştumu, Kirli bakımsız insanlar zihnime yapıştımı, Küsümsenmeyecek bir arzu hissediyorum ölüme… Bir sakin caddenin sokağında bir kuytu evde Bir kuytu evin parmaklıksız hapishanesinde, Ağırlaşan ağdalı gecenin sessizliğinde, Gidiyorum, gidiyorum, gidiyorum… -
BANDIRA BANDIRA BANDIRMA.................. Bandırma ilçesi sınırlarında kurulması planlanan sanayi alanına dikkat: Otoyol ile kıyı kesimi arasında yaklaşık 4 bin 800 hektarlık bir alandan bahsediliyor. Erdek Körfezi, Kapıdağı Yarımadası, Bandırma-Biga arasındaki bütün bölgeyi etkileyecek ‘sanayi hamlesi’ doğal alanların sonu demek, bu bir. Nüfus baskısı ve ulaşım bağlantılarıyla birlikte tüm bölgenin çehresini değiştirecek, bu iki. Tarımsal üretim tamamen bitecek, bu da üç. Ama tüy dikmeden olmaz! Çanakkale’nin canım kuzey kıyıları enerji üretim tesisleri için ayrılmış: İki adet termik santralin bulunduğu bölgede, şimdilik 13 tane santral daha yapılmasının önünü açan kararlar alındı. Etti mi 15! Termik santralin olduğu yerde turizm yap da görelim. Kaz Dağları’nın dillere pelesenk oksijeni, kanser kusan santrallerle bitirilecek. Kanser riskini artıralım ki sağlık sektöründen kazanalım körfez Bitti mi sandınız? Bursa ve Kocaeli’ne geldik. Sanki Dilovası gibi kanserden ölüm oranının yüzde 33’e fırladığı bir kabus kent yokmuş gibi, yeni ölüm kentler yolda. Bursa ovasının göbeğine kurulacak termik santral, bir başlangıç: Mudanya bölgesindeki zeytinlik alanlara yeni organize sanayi bölgeleri inşa edilecek. Kandıra toprakları da organize sanayi bölgeleriyle doldurulacak. Sapanca gölü malum, can çekişiyor. Hem su çekiliyor, hem ciddi oksijen kaybı var. Sapanca bitti mi zaten etrafında yapılan tarıma, doğal güzelliklere filan el Fatiha… Sanayi kirliliğine ek olarak sayısız taş ocağı, mega projelerle suyu kurutulan İstanbul’a su vermek için Melen, Ağva yakınlarındaki İsaköy, Sungurlu barajlarından su taşınması gibi ‘cin fikirler’le bölge, yakında tamamen iflas etme noktasına gelecek. Şehrin ortasına amonyak tankı Kocaeli kenti ve Körfez’e yönelik bir başka tehdit, Gübretaş fabrikasının 37 bin 500 metreküplük yeni bir amonyak tankını kentin içine inşa etmesi. Evet yanlış duymadınız, kentin ortasına bomba koymak gibi bir şeyden bahsediyoruz! Körfez Bölgesi’nde Dubai Şeyhi Raşim El Maktum’un Yarımca Limanı’na inşa ettiği Dubai Port tüm bu gelişmelerin göbeğinde… Danıştay yürütmeyi durdurdu ama takan kim? Dubai Port inşaatı devam ediyor. 99 bin 687 metrekarelik alandaki proje, dünyanın 3’üncü büyük limanı olarak sunuluyor. Ancak Yarımca bölgesini tamamıyla değiştirip dönüştürecek. Trakya talanı yeni başlıyor Trakya’yı yağmalamadan olur mu hiç? İğneada, Marmara Ereğlisi, Şarköy, Kıyıköy ve Malkara’ya termik santraller geliyor… Lüleburgaz ve Tekirdağ’da yeni organize sanayi bölgeleri kurulacak; yetmedi Istranca Dağları altın madenciliğine açılacak. Ergene nehrindeki yoğun sanayi kirliliğinden ders almadık, ‘daha, daha, daha fazla kar’ için zehirli atık depolama tesisleri; rüzgar enerji santrali, taş ocağı ve maden ocakları bahanesiyle yeni orman katliamları da yolda. İğneada’da planlanan nükleer santral Marmara’nın kabusuna son noktayı koyacak. İşte çocuklarımıza bırakacağımız Marmara bu: Bütün su havzaları kirletilmiş… Bütün zeytinlik alan ve tarım topraklarının organize sanayi bölgeleriyle doldurulmuş… Bütün kıyılarına ticari limanların yapıldığı… Manyas, Meriç Deltası (Gala Gölü), Acarlar (Sakarya Karasu-Kaynarca) ve Istranca-İğneada longozları gibi eşsiz doğal alanların katledildiği… Ayçiçeği, pirinç, buğday üretiminin imkansız hale getirildiği… Otoban ve termik santrallerle kuşatılmış bir bölge. Kolin-Cengiz-Mapa gibi şirketlerin zenginliğine zenginlik katmasından başka bir işe yaramayacak bir yıkım bu. Çocuklarınızı çok mu seviyorsunuz? Ev almayın. Nefes alabilecekleri, sağlıklı gıdaya ve temiz suya ulaşabildikleri bir dünya bırakmaya çalışın. Yoksa hiç hayırla yad edilmeyeceksiniz. (resimlerdeki tatrihlere takılmayın ) mehveş evin...
-
Neresinden baksanız bu proje zarar, ziyan...... Üçüncü havalimanı projesini ilk açıklandığı günden beri anlatmaya çalışıyoruz. İstanbul’un kuzeyindeki ormanlarını ve sularını yok ederken kente, canlılara ve insana geri dönülmez zararlar verecek… Kuzey Ormanları Savunması’nın (KOS) STK’larla hazırladığı “3. Havaalanı Raporu”konunun ekonomik ve hukuki boyutunu da göz-ler önüne serdi. Kuş, orman ve suyun önemini hâlâ kavrayamayanlar, hatta pistin güvensiz alana yapılmasına bile aldırış etmeyenler, belki akçeli işlere gelince gözünü açar... 1. BÜYÜKLÜK KOMPLEKSİ: Hükümet, “Dünya’nın en büyük havaalanı” yapmakla övünüyor. Ancak bu büyüklükte bir havalimanına gerçekten ihtiyaç var mı? Mesela dünyanın en “büyüğü” olan Atlanta Havalimanı, 95 milyon yolcu kapasitesiyle 1,625 hektar üzerine kurulu. Bu hesaba göre 150 milyon yolcuya hizmet edecek 3. Havalimanı, neden 3 bin 500 hektara değil de 7 bin 650 hektar (Atlanta’nın yedi katı!) üzerine planlandı? 2. KAR EDEMEZ: Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM)raporunun büyüme senaryosuna göre, havalimanının kar etmesi olanaksız. Asıl kar hesabı, zaten inşaat şirketi sahibi olan konsorsiyum üyelerinin 3. Havalimanı çevresindeki arazileri inşaat ve emlak etkinliklerine açması olmasın? 3. YENİ BİR KENT: Resmi ÇED Raporu’nda,içinde iş merkezi, kongre-kültür merkezleri, spor kompleksleri olan bir ‘Havalimanı Şehir Kompleksi’nin kurulacağı yer alıyor... Herkesin bildiği sır şu: 3. Havalimanı, aslında İstanbul’un kuzeyinde inşaat sektörü için bir cazibe merkezi yaratma girişimi. Havalimanı; 3.Köprü, Kanal ve Kuzey Marmara Otoyolu ile birlikte bir rant paketi. Kim kazanıyor? 4. ASTARI YÜZÜNDEN PAHALI: Dövizin aşırı değerlenmesi ve artan dış borç faizleri nedeniyle, konsorsiyumun 22 milyar 152 milyon avro bedelle aldığı 3. Havalimanı’nın maliyeti, sadece ilk 9 ayda 12,9 milyar dolar arttı. Büyümenin yavaşlaması, işsizliğin artması ve FED’in faiz artırımına gidecek olmasıyla birlikte havaalanının gerçek maliyeti, ekonomiye büyük bir yük getiriyor. 5. DHMİ BÜYÜK ZARARDA: Sayıştay raporuna göre, DHMİ son 4 yılda toplam 1 milyar 328 milyon lira zarar etti. Aslında “Yap-İşlet-Devret” modeli projeler, hazine garantisi kapsamından çıkartılmıştı.Fakat yapılan mevzuat değişiklikleriyle 3. Havalimanı’nın borçları, Hazine’den yani devletin kasasından ödenecek! 6. KAMU BÜYÜK ZARARDA: İhale şartlarına göre deniz seviyesinden 105 metre yüksekte olması gereken havaalanının kotu, ihaleden sonra 70 metreye düşürüldü... 3 milyar Euro dolgu maliyeti, 1 milyar Euroya düşürtüldü. Uçuş güvenliğinin hiçe sayılması bir yana, tek işlemle müteahhitlere 2 milyar Euro kazandırıldı. Yer teslimi 1,5 senedir geciktirilirken müteahhitlerin 1 milyar Euro’nun üzerinde ayrıca kazandığı tahmin ediliyor. Afiyetler olsun. Raporun tamamı için: kuzeyormanlari.org/…/Yasam_Doga_Cevre_Insan_ve_Hukuk YER SEÇİMİ GÜVENLİ DEĞİL - 3. Havaalanı uçuş güvenliği açısından da riskli. Pistler, dünyanın en sisli yerlerinden Karadeniz kıyılarına komşu. Lodos ve Poyraz’ı yandan alan pistlere, yağmurlu ve fırtınalı havalarda iniş-kalkış da kazalara gebe. - Meteorolojik değerlendirmeler proje alanına uzak istasyonlardan alındığı için güvenilir değil. - Bitmedi. Proje alanının zemini de sorunlu. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası raporuna göre, zeminin kendine özgü gevşek yapısı nedeniyle meydana gelecek oturmaların yanı sıra, devasa bir dolgunun stabil hale gelmesi olanaksız. - Mimarlar Odası, proje kotunun 105 metreden 70 metreye düşürülmesiyle pistlerden iniş kalkışın mümkün olamayacağını açıkladı. Mehveş Evin
-
"Kimileri bin türlü kötülük edip tek bir hesap vermeden yaşıyor, kimileri tek bir yanlışla mahkûm oluyor." Shakespeare
-
İnsan beklentisi kadar mutludur. Formül: Sıfır beklenti, sonsuz mutluluk...(r sharma)
-
Havaların hep kapalı gittiği günlerdeydik. Kış bitmiyor, bahar bir türlü kendini göstermiyordu. Hastane ortamından kaçma isteğiyle işlerimi toparlayıp yakınımızdaki parka yöneldim. Boş banklardan birine oturup koltuğumun altındaki gazetenin sayfalarını çevirmeye başladım. Yaşlıca bir bey izin isteyerek bankın diğer ucuna oturdu. Cebinden çıkardığı ekmeği sağa sola ufalayıp atmaya başladı. Cebimdeki bisküvilerden birini ufalayıp bende kuşların ziyafetine katkıda bulunmak istedim. Adam ellerimi tutarak engel oldu. -Onlar şekerli bisküvi değil mi? -Evet -Şekerli bisküvi verme kuşlara! -Niçin? Onlara zarar verir mi? – Anlatması uzun sürer şimdi. Kuşlara iyilik yapmak istiyorsan şekerli bisküvi verme o kadar Sert, hatta biraz kaba bir uslupla söylenen bu sözler merakımı uyandırmıştı. – Minicik kuşlara zararlıysa, bizlerde yemesek mi bisküvileri acaba? – Şehirde doğmuş büyümüş birine benziyorsun. Sen yiyebilirsin sana zarar vermez.Çattık dedim içimden. Adam biraz kaçık diye düşünmeye başlamışken , beyim dedi ; – Ben köyde büyüdüm şehirden hep uzak durdum. Ne zaman ki torunum dünyaya geldi onun hatırına kışları şehre gelmeye başladım. Ama şehirden nefret ediyorum. Alışamadım. Biraz güneş çıktığında kendimi parka atıyorum. Şu ileride salıncakta sallanan kırmızılı kızda benim torunum. – Allah bağışlasın. Kaç yaşında? – Dört. Seneye yuvaya gidecek. O zaman bende bu şehirde onun başında beklemekten kurtulacağım. – Nedir sizi bu kadar rahatsız eden? Neden kaçıyorsunuz bu şehirden? Burada her şey var! – Tam da bu yüzden kaçmak istiyorum bu şehirden. Bu kuşlara bak hele! Ekmek kırıntılarıyla karınlarını doyuruyorlar. Onlara şekerli bisküvi verirsen dahada severek yerler. Ne var ki, bisküvinin tadını alan kuşlar kuru ekmeğe bakmamaya başlar, sonrada aç kalırlar. Dahası şekerli bisküvi iştahlarını açar. Doysalar bile devam ederler. Çatlayıncaya kadar yerler. İşte o yüzden engel oldum onlara bisküvi vermene. – Ben tam anlayamadım sizi! – İnsanlarda böyledir. Şehirde her şeyden bol bol var. Şehre ve modern hayata alışanlar bu kuşlar gibi oluyor. Ne yese doymuyor. Şehir bozuyor insanları. Ben bu şehrin insanları gibi olmadan dönmek istiyorum köyüme. Hiç sesimi çıkarmadım ve bilir misin diye sürdürdü konuşmasını.. – Çiçeğe ihtiyacından fazla su verirsen boğulduğunu anlamadan yaşar ve yavaş yavaş kökü çürür. Şehir insanlarıda böyle. Derin bir iç çekti. Cebinde kalan son ekmek kırıntılarınıda serptikten sonra ayağa kalktı, kaygılı gözlerle salıncakta sallanan torununa baktı ve “Şehirliye anlatması zor” dedi. Sonrada yürüdü gitti.
-
Öküz henüz ölmedi ama öldüğünde ortaklığın nasıl bozulacağını şimdiden gördük. Seçimin hangi yol/yöntemle kazanılacağına ve seçim sonrası güç dağılımının nasıl olacağına ilişkin hesaplar AKP teşkilatını çatırdatmaya başladı. Çatırdamanın miladı, Cemaat kapışması ile başlamıştı. Tayyip Erdoğan bu kapışmada saflarını sıkı tutmayı başarmış hatta Cemaat’e (paralel yapıya) karşı savaşta yeni bir “dava” bile yaratmıştı. Uzunca bir süredir Merkez Bankası’nın politikaları üzerinden süren, daha sonra MİT müsteşarının adaylığı ve “müzakere sürecinde” kullanılan yöntem farklılıklarıyla (Dolmabahçe fotoğrafı, izleme heyeti) devam eden ayrı tercih beyanları Gökçek–Arınç dalaşıyla kendisine yeni bir mecra buldu. Ciddi bir ayrışma potansiyeli taşıyan “başkanlık rejimi” tartışması ise şimdilik (hiç kimse Tayyip Erdoğan’ı doğrudan karşısına almak istemediği için) beklemede duruyor. AKP içindeki bu çatırdamanın henüz tüm yönleri ortaya dökülmüş ve tercih/çıkar farklılıkları, isimleri belli olan saflaşmalara dönüşmüş değil. Bu durum şimdilik üstü örtülebilecek durumda olsa da asıl netleşmeyi seçim sonuçları ve sonrasında oluşacak durum belirleyecek. Ancak artık AKP’nin dikiş tutmayacağı, biri kapansa bile bir diğer dikişin patlayacağı aşikâr. Hal böyle olunca Tayyip Erdoğan’ın başkanlık talebinin de Türkiye’yi yönetmekten ziyade aynı zamanda AKP’yi yönetebilme zorunluluğundan kaynaklandığı söylenebilir. Şu an açığa çıkan tabloya bakıp Türkiye tarihindeki benzer örneklerle kıyaslayarak aynı sonuçların oluşacağını söylemek için ise çok erken. Hatırlanacağı gibi ANAP iktidarı döneminde Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olmasıyla (bir süre sonra) başbakan olan Mesut Yılmaz ile aralarında yaşanan “iktidar kavgası” tıpkı Süleyman Demirel ile Tansu Çiller arasında olduğu gibi ülkede bir siyasi krize neden olmuştu. İki örnekte de süreç bu partilerin (ANAP ve DYP) siyaset sahnesinden silinmesiyle sonuçlanmıştı. AKP’de yaşananlara bakıp benzer bir sonucun oluşacağı iddia edilebilir ancak şu an böyle bir durum için “yeter şartların” oluşmadığı, yani politik yöntem farklılıklarının açıkça ifade edilmediği ve bu farklılıkların taraflarının kendisini açıkça deklare etmediği görülüyor. Ayrıca Tayyip Erdoğan’ın, Özal ve Demirel’e göre parti (teşkilat) içinde çok daha büyük bir güce sahip olduğu ve Davutoğlu’nun da Yılmaz ve Çiller’e göre çok daha silik bir kişiliğe sahip olduğu da bir kenara not edilmeli. Arınç’ın sürecin geneline ilişkin eleştirilerinden (hükümetin güçlü olmasının gerekliliği vb.) ve Gökçek’in Arınç’a saldırma nedenlerinden de görüleceği gibi çatırdama “şimdilik” seçimin hangi yol/yöntemle kazanılacağına ve seçim sonrası güç dağılımının nasıl olacağına ilişkin hesaplar üzerinden yürüyor. Gökçek’in yüksek sesle dillendirdiği ve AKP içinde geleceğini Erdoğan’a biat üzerine kuranların sahiplendiği tercihin karşılığı, Erdoğan’ın tüm direktiflerine harfiyen uyulması ve onun hamiliği altında kendi kişisel güçlerinin (Gökçek’in oğlunun milletvekili yapılması gibi) pekiştirilmesidir. Arınç’ın dile getirdiği eleştiri ise bu tercihle seçimlerde başarılı olunamayacağı gibi seçim sonucunda güçlenecek bu kadroların AKP bütünlüğünü sağlayamayacağına ilişkindir. Ancak Gökçek-Arınç kavgasında kullanılan argümanlar kanıtlamıştır ki iki durum da artık AKP’yi kurtaramaz. Arınç, kendisinin de dahil olduğu AKP teşkilatının “suçu örtbas etme örgütü” olduğunu itiraf etmiştir. Gökçek’in Ankara’yı parsel parsel sattığını bildiğini, 100 dosyayı seçimden sonra açıklayacağını söylemesi şimdiye kadar halka karşı işlenen suçları bildiğinin ancak ucu kendisine dokunduğunda bunları şantaj amaçlı kullanacağının açık itirafıdır. “Akçeli işleri” olan Gökçek’in belediye başkan adayı yapılmasına karşı çıktığını ancak partisinin kararı sonucunda onun için çalıştığını söylemektedir, söylemediği (söylemekten korktuğu) ise akçeli işleri olan Gökçek’in doğrudan Tayyip Erdoğan tarafından aday gösterildiği ve arkasında durulduğudur. AKP, artık bir kez daha açığa çıkmıştır ki en irisinden en ufağına, en dürüst geçinenden çakallığını siyasi tarz haline getirenine kadar halka karşı suç işleyenlerin teşkilatıdır. Ve kişisel geleceğinin bu teşkilatı ayakta tutmaktan geçtiğini çok iyi bilen Tayyip Erdoğan ipleri sürekli sıkı tutmak zorundadır. Her gün medyada boy göstermeli, her gün birilerine ayar vermelidir. Erdoğan’ın yeni dönemde keşfettiği model ise “cumhurbaşkanlığının verdiği devlet yüküne rağmen” her hafta üşenmeden “muhtarlar toplantısı” yapmaktır. Bir zamanlar Demirel’in üzerine titrediği muhtarlar şimdi Erdoğan sayesinde çok daha el üstünde tutulmaktadır. Muhtarlardan istenen Erdoğan’ın fetvalarını halka doğrudan yaymalarıdır. Teşkilat yükü yani AKP’nin parti üyesi sorumluluğu olmayan, halkla dolayımsız ilişki içinde olan, ekstra olanakları bir yana maaşı her ay İçişleri Bakanlığı tarafından hesaplarına yatan muhtarlar, Erdoğan tarafından toplumsal tabanda ideoloji yayma araçları (hoparlörleri) olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bu toplantıları TBMM grup toplantıları ile aynı gün ve saatlere denk getirerek, televizyonlarda grup toplantılarının önüne geçmekte, “Parti genel başkanları değil ben varım” mesajını vermektedir. Bundan daha iyi seçim çalışması mı olur?! Diğer yandan her gün önüne konan kamuoyu araştırma anketlerine göre politik söylem kurma, ayar verme zorunluluğu Erdoğan’ı bir hayli esnetmektedir. Anlaşılmaktadır ki AKP’nin 21 Mart merkezli senaryoları, Kürt siyasi hareketi tarafından boşa çıkarılmıştır. Ve üstelik son gelişmeler daha önce AKP’ye oy vermiş Kürt seçmenlerin önemli bir bölümünün tercih değiştirdiğini şimdiden göstermektedir. Bununla birlikte bir yandan da MHP’ye yönelen oy tercihini de gören Erdoğan ayar verme çabasıyla ayarsızlaşmaktadır. Kendisinden öncekilerin keşfettiği, “Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşlarının sorunu vardır” saçmalığına geri dönüş yapmakta hiç tereddüt yaşamadı. 21 Mart fırsatını iyi değerlendiremeyen AKP için artık yeni tarih, seçim günüdür. “Kartlar karıştırılıp yeniden dağıtıldığında” açıkça görülecek olan güç tablosu müzakere sürecini de doğrudan belirleyecek. Tüm bu gelişmelere rağmen toplumsal muhalefet, ne AKP’nin kendi iç dinamikleriyle çatırdamasını, patlamasını, dağılmasını bekleyecek ne de sadece seçim gününü bekleyip sandıkta oyunu attıktan sonra açığa çıkan tabloyu analiz etmeye çalışacak. Önümüzde AKP’nin geriletilmesi, dağıtılması için yapılması gereken çoklu görevler listesi duruyor. Kentlerde ve kırlarda yaratılacak direnişlerle, yolsuzluk ve yağma ile iktidarını sürdüren bu suç şebekesinin çarkına çomak sokmak, talan projelerinin karşısına dikilmek, halktan çaldıklarının hesabını sormak görevimizdir. 12 yılda 15 bin işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği bu ölüm düzenine, milyonlarca emekçinin mahkûm edildiği güvencesizlik ve açlık düzenine emeğin hakları bayrağını kaldırarak direnmek, yok sayılan işçilerin kavgasını büyütmek görevimizdir. Kadınların öfkesini, eşitlik ve özgürlük taleplerini gericilerin, erkek egemenliğin temsili iktidarın karşısında yaşamın her alanında ve her an örgütlemek görevimizdir. Toplumsal yaşamı gericileştirerek halkı biat etmeye zorlayan, mezhepçiliği, şovenizmi tetikleyerek halkı saflaştırmaya çalışan, biat etmeyeni susturmak için faşist yasalardan medet uman AKP’nin planlarını bozmak görevimizdir. AKP tahakkümüne, Erdoğan’ın dayatmalarına, faşist saldırılara karşı üniversite mücadelesini büyütmek, liselerde kurulan gerici kuşatmayı dağıtacak bir direniş çizgisini örgütlemek görevimizdir. Erdoğan’ın diktatörlük hayallerini sokakta parçalamak, bu ülke halklarını egemenler arası iktidar kavgalarının seyircisi değil devrimci bir saflaşmanın tarafı, iktidar mücadelesinin öznesi haline getirmek görevimizdir. Bunlar tarihin her anında geçerli soyut tanımlamalar değil 2015 Türkiye’sinde, yollarını On’ların izinde yürüyerek çizenlerin örgütleyeceği devrimci pratikler, bugünün acil devrimci görevleridir. 12 Nisan sokakları an be an eylemleri ile ısıtanların; diktatörün, faşistin, gericinin, kadın düşmanının, AKP’nin üstüne yürüyeceği gündür. Ve AKP’yi geriletme hedefiyle süren mücadelede önemli bir sıçrama noktası olacaktır. Somalı maden işçilerinin davasının görüleceği 13 Nisan işçi sınıfının AKP’yi yargılama gününe dönüşecektir. Ve 1 Mayıs, bu yıl, değil ülkeyi kendi partisini bile yönetmekte zorlanır hale gelen ve kaderini 7 Haziran sandığına bağlayan iktidarın karşısında emekçilerin sözünü, emek, onur ve özgürlük kavgasını sokağa taşıyacağı gün olacaktır. Bugünden başlayarak sokakta atılacak her adım sandığı da bu ülkenin geleceğini de belirleyecektir. Yürüyoruz! Dipnot: Bir önceki Aktüel Gündem yazısından: “Önümüzdeki süreçte, AKP’nin iç gerilimleri çeşitli krizlere dönüşecektir.” Kendi kişisel hesaplarını da yapıyorlar. Abdullah Gül’ün “aktif siyasete girmeme” kararının ardından, İslam Kalkınma Bankası’nın Başkanlık Danışma Kurulu’nda görev yapacağı açıklandı.
-
Mevziler sınıf, mermiler kalem oldu: Kobanêli çocuklar yeniden okullarında
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
Kobanê’de YPG/YPJ öncülüğündeki direnişle kentin IŞİD çetelerinden temizlenmesiyle binlerce Kobanêli kente döndü. Sendika.Org, IŞİD’e karşı savaşın yerini yaşam savaşına devrettiği Kobanê’de izlenimlerine yeniden başladı. Muhabirimiz Murat Bay, Kobanê’de savaş sonrasında açılan ilk okula gitti, derslere girdi, çocuklarla ve öğretmenlerle görüştü, izlenimlerini kalemine ve objektifine aktardı: Kobanê’de savaşın açtığı yaralar henüz taze olmasına rağmen, Suruç’taki çadır kentlerden geri dönenler hayatı yeniden kurmaya çalışıyor. Savaşın yok ettiği şehre henüz bir çivi bile çakılamamışken, gönüllülerin çabalarıyla temizlenen bir okul eğitimine kaldığı yerden devam ediyor. Suriye rejimine ait güçlerin 2012’de Rojava sınırları dışına çekilmesiyle Kobanê halkı da kendi kaderini çizmeye başladı. Rejimle göbek bağını kendi elleriyle kesen Kobanê’de de ilk olarak eğitimin dili ve müfredatı ile ilgili çalışmalar yürütüldü, fakat radikal grupların Rojava’ya karşı var olan savaşı derinleştirmesiyle bu süreç bir kez daha sekteye uğradı. 133 gün boyunca yaşanan savaş sonucunda, okul çağındaki çocukların çoğu Suruç’taki çadır kentlerde sığınmacı olurken, kentin büyük bölümüyle birlikte okullar da harabeye döndü. Yaşam, savaşın üzerine inşa oluyor Kent savaşı sona ermesi ve geri dönüşler ile birlikte kentteki özellikle okul çağındaki çocuk nüfusu arttı. Çocukların eğitimden mahrum kalmalarını istemeyen gönüllü öğretmenler, ayakta kalan bir okuldan savaşın izlerini silmeye çalışıp, okulu ve bahçesini askeri mühimmat artığı ve patlamamış havan toplarından temizledi. Sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki dönem eğitim veren okulda kullanılabilir halde sadece iki sınıf ders işlenebilir hale getirilebildi. Okul bahçesine girdiğimde ilk gözüme çarpan, kırık sıraların üzerinde derse girmeye hazırlanan çocuklar oldu. Yıkıntıların arasından gelip doluştukları okul bahçesinde ellerinde kalem ve defterle bekleyen çocuklarla karşılaşmak yürek burkan ağır bir tablo olsa da yüzlerinden eksilmeyen tebessümleri ve yaşama arzuları, insanoğlunun her koşulda yaşamı yeniden var edebileceğinin somut bir örneği. ‘Öğretmenim burada şehit düştü’ Savaş çocukların hafızalarında çok büyük tahribatlar yarattı. Bu nedenle Kobanê’nin gönüllü öğretmenleri, eğitimin dışında bir pedagogun sorumluluğunu da yüklendi. Okulun içinde elimden tutan bir çocuk, beni mevzi olarak kullanılan bir sınıfa götürdüğünde “Bir öğretmenim burada şehit düştü” dedi ve sonra IŞİD’in okul çatısında bir kişiyi kafasını keserek infaz ettiğini anlattı. Anlattıklarının doğru ya da abartı olduğunun hiçbir önemi yok; burada dikkat çeken nokta, küçücük bir çocuğun duvarları delik deşik olmuş bir okulun içinde hafızasına kazınan çocukluk anıları… Eğitim hazır olunmadan başladı Ders arasında konuştuğum mamostelerden (öğretmen) biri “Okullar eğitime hazır olmasa da eğitime açtık” diyor. Patlamamış havan toplar, parçalanmış tanklar ve enkaz altında ya da bazı evlerin içinde kalan IŞİD çetelerine ait cesetler çocukların her gün karşılaştıkları bir durum haline gelmiş. “Çocukları, savaşın yarattığı yıkımdan biraz olsun korumak ve etraftaki tehlikelerden uzak tutmak için okulu hızlı bir şekilde temizleyip faaliyete geçirdik” diyor öğretmen. Fakat kara tahta ve defter, kalemden başka hiçbir okul araç gerecinin olmadığı binada elektrik ve ısınma sistemi de yok. Duvarlardaki deliklerden sızan rüzgarla çocukların çok üşüdüklerini söyleyen mamoste “Yine de çocuklar burada olmaktan büyük keyif alıyorlar” diye ekliyor. Asimilasyon sınır tanımıyor Okulun tarihi 30-40 yıl öncesine kadar gidiyor. Suriye rejimi tarafından yaptırılan okulun eğitim dili Arapça olarak zorunlu kılınmış. Yabancı dil eğitiminin de verildiği okulda yasaklı olan tek dil ise Kürtçe. Öğrencileriyle birlikte bahçede dolaşırken rastladığım başka bir mamoste “Bölge nüfusunun neredeyse tamamının Kürt olmasına rağmen sadece Kürtçe eğitim dili olarak yasaktı” diyor. Türkiye’den yabancısı olmadığım asimilasyon politikaları uzun yıllar burada da işletilmiş. Doğduğum şehirden sadece 45 km ötede yaşayan ve fiili olarak sadece tellerin ayırdığı bu insanlarla bazen birbirimizi anlayamıyor olmamız da asimilasyonun ağır sonuçlarını açıkça ortaya koyuyor. Açık dayanışma çağrısı Kent savaşı sırasında ağır hasarlar görse de ayakta kalabilen tek okulda 15 mamoste ve 400’e yakın öğrenci eğitim ve öğretim hayatına devam ediyor. Eğitim dili olarak Kürtçe ve çocukların tamamı Latin alfabesi öğreniyor. Suruç’taki çadır kentlerde bulunan diğer mamosteler de koşullar iyileştiğinde görevleri başına dönecekler. Kobanêli çocukların defter, kalem, kitap, sıra masa yani çocukların eğitimi için gerekli koşulların yaratılmasına ihtiyaç var. En son ayrılırken mamoste “Umuyorum ki Türkiye ve dünyanın birçok yerinden gönüllüler buradaki çocukların eğitim için verdikleri mücadele ile dayanışacaklardır, bu konuda herkese açık bir çağrımız var” diyor ve etrafımda fıkırdayarak konuşan, koşuşturan, sebepli sebepsiz sarılan öğrencilerini alıp uzaklaşıyor. Benim payıma ise; bunca trajedi içinde yaşama tutunan bu küçük insanların ardından dolu gözler bakmak düşüyor… -
Trabzon’da maaşlarını alamayan inşaat işçileri açlık grevinde..
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
Trabzon Yeni Mahalle bölgesinde yapılan Diş Hastenesi’nde çalışan işçiler 23 Mart Pazartesi gününden bu yana maaşlarını alamadıkları için inşaat önünde eylem yapıyor. İşçiler adına Zeki Bayram ile görüştük ve süreci dinledik Trabzon’da TOKİ tarafından yapılan Trabzon Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi inşaatında çalışan ve 6 aydır maaşları ödenmeyen işçiler açlık grevine başladı. Grevdeki işçilerden Zeki Bayram da süreci Sendika.Org’a anlattı. Bayram’ın anlatımına göre TOKİ’den ilk ihaleyi alan Gür İnşaat geçen ay iflas edince sorumluluğu TOKİ’ye yükledi. Aynı şekilde yüklenici firmalardan Akgün İnşaat da iflasını açıklayarak inşaat sürecinden çekildi. İşçilere önceden Gür İnşaat tarafından verilen çekler de ödenmedi. Yaşananları TOKİ Şube Müdürlüğü’ne ve Tranbozon Valisi Abdil Celil Öz’e bildirdiklerini ifade eden Bayram olumlu ya da olumsuz bir geri dönüş olmadığını aktardı. Bayram yaşadıkları mağduriyeti şöyle ifade etti: Bu inşaatta çalışan yaklaşık 30 işçi doğrudan mağdur edilmiştir. Ayrıca 12 alt taşeron firmalara bağlı çalışan yaklaşık 150 işçi mağdur oldu. Yine şantiyenin çeşitli eksiklerini karşılayan, mal ve hizmet sağlayan esnaf arkadaşlara ödeme yapılmamış, mağdur edilmişlerdir. İşin normalde ilan edilen bitiş tarihi 11.18.2013 idi. Ancak sürekli süre uzatıldı ve ciddiyetle denetleme yapılmadığı için kamu zarara uğratıldı. Örneğin taşeron şirketler hak ediş sürecinde belirlenen paraların ödemeleri almalarına rağmen işlerini yapmadılar veya yarım bıraktılar. Biz ödenmeyen maaşlarımızı almak için eyleme başlayınca TOKİ yetkilileri bizleri arayarak; eylemi bitirmemizi ve sorunu çözeceklerini söylediler ama söz vermekten öteye birş ey yapmıyorlar. Zaten biz daha önce TOKİ yetkililerine işlerin aksadığını ve paramızı alamadığımızı ilettiğimizde “Arkanızda devlet var, devam edin” demişlerdi. Burada çalışan ve mağdur edilen işçi arkadaşların çoğu gurbetçi. Hatta Afganistan göçmeni arkadaşlar bile var. Biz bu süreçte ayrımcılık görüyoruz, mağdur edildik hakkımızı istiyoruz sesimizi duyan yok. Şimdi sanıyoruz tekrar ihaleye çıkıp tekrar bazı şirketleri zengin edecekler. İşin ilginç yanı bu binanın daha inşaat ruhsatı bile yok. Proje bile üç ay önce kabul edilmiş. Neren baksanız tutarsız, ciddiyetsiz işler oluyor burada. Biz hakkımız olanı istiyoruz. Sorumlulardan yazılı taahhütname istiyoruz. Sözlere karnımız tok artık. Eylem yapmaya başlayınca polisler geldiler. Bizi hakkımızı ararken ötekileştirmeye çalışıyorlar. Hırsızlık yapmadık, hak yemedik sadece hakkımızı istiyoruz. Kazanana kadar devam edeceğiz. Tüm duyarlı kişi ve kurumları yanımızda görmek isteriz. -
Türkiye genelinde elektrik kesildi, hızla harekete geçen Halkevleri “Jeneratör Tayyip” sloganlarıyla kesintinin sebebini bilmeyen Enerji Bakanlığı’na elektrik ve ihtar çekti: “Pili bitmiş ve artık şarj olmayan AKP’yi artık, nükleer atıklar gibi toprağa gömeceğiz” Türkiye çapında yaşanan elektrik kesintisi ve kesinti hakkında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın tutarsız halkı oyalama çabası Halkevleri tarafından protesto edildi. Kesintiden sadece birkaç dakika sonra ellerinde üçlü priz, kontrol kalemi, pense, yan keski gibi aletler ve seçim günlerinde “trafoya girerek” simgeleşen kedileri temsilen bir oyuncak kedi ile birlikte Kızılay sokaklarında dolaşarak herkesi enerji hakkına sahip çıkmaya çağırdı. Kızılay’daki çağrının ardından kol kola girerek ve “Jeneratör Tayyip” sloganlarıyla bakanlığa yürüyen Halkevleri üyeleri, kesintilerin neden olduğunu bir de bakanlığa sormak istedi. Yürüyüşün önünü kesmeye çalışan sivil polisler ile Halkevciler arasında kısa süreli bir arbede yaşansa da yürüyüş bakanlık kapısına kadar sürdü. Bakanlık önüne gelince Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız için yazılan şarkı söylendi. “Evlerinde ampulleri yanmıyor, elektrikler kesilmiş gelmiyor. Sorumlusu Taner Yıldız duymuyor, suçu pisicik kediye atıyor” sözlerinin geçtiği şarkının ardından “Trafolar açılsın, kedilere özgürlük” sloganı atıldı. Halkevleri Kent ve Doğa Meclisi Temsilcisi Hadi İskit, mizansen sonrasında basın açıklamasını okudu. Yerel seçimlerdeki oy sayım işlemleri sırasında yaşanan elektrik kesintilerini “Trafoya kedi girmiştir” sözleriyle açıklamaya çalışan Enerji Bakanı Yıldız’ın bugünkü kesintiyi bakanlığı işgal eden kedilere bağlayabileceğini söyleyen İskit, henüz barajlarla ve fosil yakıt santralleriyle elektrik üretmeyi beceremeyen bir bakanlığın nükleer projesinden endişe duyduklarını belirtti. AKP’nin yıllardır her türlü beceriksizliğini örtmeye çalıştığı “terör saldırısı” söylemini hızla ürettiğine dikkat çeken İskit, açıklamasını şöyle sonlandırdı: Bu iktidarın pili artık ömrünü tüketmiştir ve şarj yeniden olmamaktadır. AKP artık tıpkı nükleer atıklar gibi kurşun bloklar içine konulup yerin onlarca kat altına gömülmelidir. AKP ’yi; üstüne üstüne yürüyerek toprağa gömmek için 12 Nisan’da herkesi Ankara’ya bekliyoruz. Halkevleri üyeleri açıklamanın ardından Taner Yıldız’ın bahane ettiği kedileri oyalayıp elektriği geri açmak için Enerji Bakanlığı’nın önüne bir yumak ip, oyuncak kedi ve birkaç küçük oyuncak fare bıraktı.
-
Elektrik kesintilerinin çözümüyle ilgili Enerji Bakanlığı’ndan beklenen açıklama Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’dan geldi Tüm Türkiye 31 ilde etkili olan elektrik kesintileri nedeniyle saatlerce karanlığa gömüldü. Bazı bölgelere elektrik verilmeye başlanırken ilgili açıklama Enerji Bakanlığı’ndan değil Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’dan geldi. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, TBMM Genel Kurulu’nda muhalefet milletvekillerinin elektrik kesintisiyle ilgili tepkilerine “Yüzde 85’inde sorun giderildi, elektrik verildi. Saat 20.00’de de yüzde yüzüne verilecek” yanıtını verdi.
-
EMO’dan elektrik kesintisi açıklaması..
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan beklenen elektrik kesintisi açıklaması Elektrik Mühendisleri Odası’ndan geldi Türkiye genelindeki elektrik kesintileri ile ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan açıklayıcı ve ikna edici bir açıklama gün boyunca yapılamazken, Elektrik Mühendisleri Odası’ndan (EMO) yazılı bir bilgilendirme açıklaması geldi. EMO yönetimi, elektrik kesintilerinin iletim sisteminin çökmesi nedeniyle olduğunu duyurdu. Kesinti sorununun dağıtım sistemlerini değil, iletim sistemlerini ilgilendirdiğini belirten EMO şöyle dedi: Tarifede yapılan değişiklikle faturadaki diğer kalemlerde artış yapılırken, iletim bedelinde düşüş gerçekleştirilmiştir. Kamuya ait olan iletim ağları için tahsil edilen bedelden yapılan indirim, faturadaki diğer kalemlerde yapılan artışla dağıtım şirketlerine aktarılmıştır. Dolayısıyla iletim sistemlerinde bakım ve rehabilitasyon eksiklikleri nedeniyle büyük çaplı bir arıza meydana gelmiş olabilir. Santrallerin devreye girmemesi nedeniyle tüm enterkonnekte sisteminin etkilenmiş olabileceğine dikkat çekilen açıklamada, bu açığın diğer santrallerden karşılanamaması ve TEİAŞ’ın yük artırma yöntemiyle oluşan açığı yönetip planlı elektrik kesintileri yapılmaması nedeniyle de arıza yaşanmış olabileceği ifade edildi. 2006 yılında da kimi özel santrallerin devreye girmesi nedeniyle 13 ilde 6 saati aşan elektrik kesintileri yaşandığını hatırlatan elektrik mühendisleri, Türkiye’de nükleer santrallerin kurulmasında enerji açığı gerekçesinin ileri sürülmesine tepki gösterdi ve şöyle devam etti: Türkiye’nin enterkonnekte sisteminin Avrupa’da bile zaman zaman sorunlara neden olduğu son 2-3 yıldır bilinmektedir. Nitekim geçtiğimiz günlerde de Avrupa enterkonnekte sisteminden anlık olarak Türkiye’nin çıktığı bilgisi vardır. Avrupa enterkonnekte sisteminde Türkiye’nin frekans bozukluğuna yol açmış olması nedeniyle sistemin kesintiye uğramış olması da yaşanan elektrik kesintisinin nedenlerinden biri olabilir. -
Kara Panter Mumia Abu Jamal yoğun bakımda..
Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
ABD’de 34 yıla yakın süredir cezaevinde bulunan Gazeteci ve eski Kara Panterler Üyesi Mumia Abu Jamal, hastanede yoğun bakıma alındı. Mumia Abu Jamal’in hastaneye kaldırılmadan önce ailesi, arkadaşları ve avukatlarına haber verilmediği belirtildi Democracy Now!’a Abu Jamal’in durumu hakkında bilgi veren arkadaşı Johanna Fernandez, Abu Jamal’in hastaneye kaldırıldığını dün sabah ziyaretine gittiği sırada öğrendiğini söyledi. Fernandez, geçtiğimiz hafta telefonda konuştuklarını ve Abu Jamal’in sesinin çok kötü geldiğini belirtti. Fernandez, cezaevine geldiğinde kendisine Abu Jamal’le görüşemeyeceğinin söylendiğini, kan şekeri düşüklüğü sebebiyle hastaneye kaldırıldığını öğrendiğini belirtti. Fernandez, 3 aydır Abu Jamal’in egzama şikayetleri olduğunu ve “Derim fil derisi gibi” dediğini aktardı. Prison Radio(Cezaevi Radyosu) program yapımcısı Noelle Hanrahan, Abu Jamal için cezaevinde tedavi imkanlarının son derece kısıtlı olduğunu belirtti. Hanrahan, “Mahkumları cezaevi dışındaki hastanelere kaldırmak standart prosedür değildir. Durumunuzun çok ağır olması gerek” dedi. Abu Jamal’in kardeşi Keith Cook’un ağabeyini ziyarete gittiği ancak henüz görüşmesine izin verilmediği aktarıldı. Cezaevi yetkililerin Abu Jamal’in durumuna ilişkin net bilgi vermekten kaçındığı belirtiliyor. Bir hastane yetkilisi de Abu Jamal’a dair bilgisi olmadığını ifade etti. 1982 yılında Philadelphia’da bir polisi öldürmek suçlamasıyla idam cezasına çarptırılan Abu Jamal, suçlamayı kabul etmemişti. ABD’de pek çok insan hakları savunucusunun Abu Jamal’in özgürlüğü için 30 yılı aşkın süredir verdiği mücadele devam ederken, Abu Jamal’in hakkındaki kesinleşmiş idam cezası 2011 yılında kaldırılmıştı. Abu Jamal’in makaleleri gazetemiz evrensel dahil dünya çapında pek çok mecrada yayımlanıyor.