Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.576
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    5

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. SINIFSIZ DÜNYA Ezilen insanlar, tüm bütün halklar Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Kalksın yeryüzünden füzeler tanklar Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız İnsanlığı dine, ırka bölmeden Senlik benlik kavgasında ölmeden Zengin-yoksul, işçi- patron olmadan Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Sınırları yıkalım dağıtalım Yaşamaya evrensellik katalım Irkçılığı kaldıralım atalım Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Soruyorum: bunca düşmanlık niçin? Dünyaya kardeşlik tohumu saçın Savaşsız, sömürüsüz yarınlar için Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Var mı ki yaşamda insandan yüce Tapınmak olur mu kaba bir güce Şu zenci, bu beyaz demeden önce Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Yolumuza rehber edip Lenin’i Bir kenara koyup dili ve dini Emperyalizme de besleyip kini Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız Sefili sınıfsız toplumdan yana Gerek var mı? Ötesini beyana Dünya işçileri gelip yan yana Sınıfsız bir dünya yaratmalıyız. Alıntı.
  2. İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi Baştabipliğinin 'zihinsel engelli' olduğuna dair rapor verdiği Hüseyin Alp isimli askerin 23 Şubattan bu yana Ankara Mamak Askeri Hapishanesinde tutulduğu açıklandı. İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi Baştabipliği’nin “zihinsel engelli” olduğuna dair rapor verdiği Hüseyin Alp isimli askerin 23 Şubat’tan bu yana Ankara Mamak Askeri Hapishanesi’nde tutulduğu açıklandı. Baba Mustafa Alp “Oğlumun raporlarını ortada. İlgili kurumlara da gönderdi. Tutuklanırken işkence de görmüş” diyor. Mazlumder’den avukat Emrullah Beytar “Zihinsel özürlü olan bir yurttaşın yeri cezaevi değil hastane olmalıdır” dedi. Arap kökenli Hüseyin Alp isimli genç Siirt’te yaşıyordu. Arkadaşları Alp’e “sen askere gitmezsen kimse sana kız vermezler” diye dalga geçmeye başladı. Bunun üzerine Alp her gün askerlik şubesine gidip kendisini askere alınmasını ister. Askerlik şubesi personeli Alp’in bu durumundan rahatsız olur. Diğer yandan Alp, evde birlikte yaşadığı ailesini de son aylarda bu yönde sıkıştırmaya başlar. BABA: KOMUTAN ÖRGÜTÜ SORDU Baba Mustafa Alp durumu şöyle anlatıyor: “Oğlumun bana ve annesine karşı tavırları, evin camlarını sürekli kırması ve insan tahammülünü zorlayan davranışları yüzünden onu askere göndermek zorunda kaldım. 23 Şubat 2009’da Konya’daki birliğine teslim ettim. Bir gün sonra bölük komutanı beni arayıp oğlunun herhangi bir örgütle bağlantısı olup olmadığını sordu. Ben de oğlumun zihinsel hastalığa sahip olduğu bugüne kadar Siirt’in dışına çıkmadığını söyledim ve raporlarını gönderdim. Oğlumun askeri birlikteyken rahatsızlanıp arkadaşlarının yanında bir sürü şey anlatıp durmuş. Bu sözleri üzerine oğlum tutuklanmış.” ALP, SUÇU VE SUÇLUYU ÖVMÜŞ! Zihinsel engelli Hüseyin Alp 27 Şubat’ta çıkarıldığı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde tutuklanmasına karar verildi. Mahkemenin kararına göre Alp’in, “Suçu ve suçluyu övmek”, Askeri kuvvetleri alenen aşağılamak”, “Astlık ve üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiiller ve harekette bulunmak” suçlarını işlediği iddia edildi. MAHKEME İTİRAZI HEMEN REDDETTİ Avukat Eyüp Ateşyakar karara 3 Mart’ta müvekkili Alp için “Akıl sağlığı yerinde değildir. Gerek hazırlık soruşturması sırasında, gerek sorgu aşamasında vermiş olduğu ifadeleri akıl hastalığı etkisiyle verilmiş bilinçsiz ifadelerdir” diyerek itiraz eder. Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nin değerlendirdiği itiraza ilişkin yanıt ise aynı gün sonuçlanır. Mahkeme, avukatın itirazını 353. Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılamalar Usulü Kanunu’nun 74/4. maddesinde belirtilen “yedi günlük süreyi geçmediği” gerekçesiyle reddeder. AVUKAT: SORGUDA İLAÇ VERİLMİŞ! Avukat Eyüp Ateşyakar, “Sorgu aşamasında sakinleştirici ilaç etkisinde, yarı uyuklar halde ifade vermiştir. Bu ifade ve daha önce verilen tüm ifadelerin sağlıklı olmadığı ortadadır. Ayrıca, sanık bu ifadelerinden dolayı cezaevinde saldırıya uğramış olma ihtimali olmakla beraber tehlikeli hali artmaktadır” diyor. Ateşyakar, Alp’in tutukluluğunun kaldırılarak, askeri hastanede tedavisine başlanması gerektiğini de belirtiyor. ALP HASTANE KALDIRILMALI İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlumder) Başkan Yardımcısı avukat Emrullah Beytar ise Mamak Askeri Cezaevinde tutuklu bulunan Hüseyin Alp’ın zihinsel engelli olduğu bu durumdaki bir yurttaşın yeri cezaevi değil hastane olması gerektiğini söyledi. OLİGOFRENİ NEDİR? Çocuk psikiyatrisinde oligofreninin Türkçe karşılığı zeka yoksunluğu olarak geçiyor. Doğuştan gelen bu hastalığın anne karnındaki anormal bir gelişme neticesinde ortaya çıktığı ve bu durumda çocuğun zeka engelli olarak doğduğu belirtiliyor. Merak etmedim degil acaba sayın başbakanımız Recep Tayip Erdoganın'da oglu askere gidememesinin nedeni nasıl bir hastalıktı !!!!
  3. Kahramanmaraş'ta Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'ndan (SYDV) yardım alan bir özürlü, malulen emekli olduğunu bildirerek, yeşil kartının iptal edilmesini istedi ve kendisine yapılan para yardımını iade etti. Edinilen bilgiye göre, maddi imkansızlıklar nedeniyle bir süreden beri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'ndan yardım alan ve Yeşil Karttan istifade eden özürlü Kadir Yastı, Kahramanmaraş Valisi M. Niyazi Tanılır'a bir mektup yazdı. Mektubunda, malulen emekli olduğunu ve devlet tarafından kendisine emekli aylığı bağlandığını belirten Yastı, bu nedenle vakıftaki dosyasının ve yeşil kartının iptal edilmesini istedi. Kadir Yastı, SYDV'den aldığı 100 TL'lik yardım çekini de ihtiyaç sahibi başka birine verilmek üzere, mektuplar birlikte valiliğe ulaştırdı. Vali Tanılır'a da teşekkür eden Yastı, mektubunda şu ifadelere yer verdi: “23 Şubat 2009 tarihinde emekli oldum. Bana bugüne kadar maddi manevi her türlü yardımlarınızdan dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Hepinizden Allah razı olsun. Bana fondan 100 TL'lik yardım çeki geldi. Onu sizlere iade ediyorum. Bana ait olan çek kartına yükleme yapılmış, bir ihtiyacı olan kardeşime verirsiniz. Bizim artık bir ekmeğimiz oldu. Benim fondaki dosyamın ve yeşil kartımın kapanmasını saygılarımla arz ederim.” Umarım bunu okuyan özürlü olmıyan!!!bazı vatandaşların yüzü kızarır................
  4. Kadın 32 yaşında bir akıl hastasıydı. Biri 60 diğeri 55 yaşındaki iki koca adam onu kandırıp tecavüz etti. Verilen ceza bakın ne oldu... Samsun'da akıl hastası kadına tecavüz ettikleri iddiasıyla tutuklanan 2 kişi, 8 yıl 9'ar ay hapse mahkum oldu. Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, yaklaşık 1 yıl önce Fuar caddesinde, akıl hastası Ş.K'yi (32) kandırarak tecavüz ettikleri iddia edilen Recep Özdemir (60) ve Hicabi Kaya'nın (55) yargılanmasına devam edildi. Bir süre tutuklu kaldıktan sonra sonra tahliye edilen ve haklarında 12'şer yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan sanıklar, duruşmada hazır bulundu. Suçsuz olduklarını iddia eden sanıklar, ''Biz 20 YTL karşılığında rızasıyla birlikte olduk ama akıl hastası olduğunu bilmiyorduk'' diye kendilerini savundu. Savunmaların ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanıkları 8 yıl 9'ar ay hapse mahkum etti. Yorum ekliyecegim anında forumda ceza yiyecegim neyse ..................................
  5. Rapor verecek hastanelere ekleme Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Sağlık Bakanlığından: ÖZÜRLÜLÜK ÖLÇÜTÜ, SINIFLANDIRILMASI VE ÖZÜRLÜLERE VERİLECEK SAĞLIK KURULU RAPORLARI HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK MADDE 1 – 16/7/2006 tarihli ve 26230 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-1 sayılı Özürlü Sağlık Kurulu Raporu Düzenlemeye Yetkili Sağlık Kuruluşları listesinin (52) numaralı satırından sonra gelmek üzere aşağıdaki (52a) satırı, (88) numaralı satırından sonra gelmek üzere aşağıdaki (88a) satırı ile (133) numaralı satırından sonra gelmek üzere aşağıdaki (133a) satırı eklenmiştir. “
  6. Raporlar Ankara'dan onaylanmayacak Hürriyet gazetesi yazarı Fatih Çekirge, engelli raporları konusunda yeni bir çalışma yapıladığını ve bu çalışma sonuçlandığında Ankara'daki Kurulun onayı diye bir şey olmayacağını belirtti. Hürriyet gazetesi yazarı Fatih Çekirge, engelli raporları konusunda yeni bir çalışma yapıladığını ve bu çalışma sonuçlandığında Ankara’daki Kurul’un onayı diye bir şey olmayacağını belirtti. Çekirge'nin verdiği bilgiye göre "Yani vatandaşlarımız engelli oranlarıyla ilgili aldıkları belgeyi Ankara’ya onaylatmayacaklar… Özürlü gruplarına göre, engelli oranlarının belirlenmesini içeren, kapsamlı bir yönerge hazırlanacak ve bu yönerge tüm illerimizdeki, devlet hastanelerine, üniversite hastanelerine ve belirlenen diğer hastanelere gönderilecek. Bundan böyle belirlenmiş bu hastanelerden, özürlü belgesi ve oranı alan vatandaşımız artık Ankara’daki bir heyetten onay almaya gerek duymayacak… " Konuya ilişkin çalışmalar devam etmekte olup, şuan için kesinleşmiş bir sonuç bulunmamaktadır
  7. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), işitme engellileri sevindirecek önemli bir düzenleme yaptı Sağlık kuruluşlarında 'biyonik kulak (işitme cihazı)' alımına imkan sağlayan rapor için 3 kulak-burun-boğaz uzmanı ve 2 odyolog (işitme ve konuşma bozuklukları uzmanı) bulundurulması şartı kaldırıldı. Hastanelerde odyolog yetersizliği sebebiyle bu cihazı alamayanların sıkıntısı giderildi. Türkiye'de halen 5 yaş altındaki 4 bin çocuk, 'biyonik kulak' olarak bilinen ve hiç duymayanların işitmesini sağlayan cihaza ihtiyaç duyuyor. Buna karşılık devlet ve özel hastanelerde sadece 35 odyolog görev yapıyor. Biyonik kulak ihtiyacını karşılamak için resmi sağlık kuruluşlarına başvuran vatandaşlar, raporda imzası istenen uzman bulunamadığı için büyük sıkıntı yaşıyordu. SGK'nın 3 Nisan'da yayımladığı tebliğ ile cihazın temini için istenen rapordaki 2 odyolog şartı '1 odyolog ya da uzman odyolog' şeklinde değiştirildi. Öte yandan tebliğ kanser tedavisi gören hastaların da yüzünü güldürecek. SGK, önceden onkoloji ilaçlarını, 3. basamak sağlık kuruluşlarında medikal onkologların raporlarıyla veriyordu. Yeni düzenleme ile onkoloji uzmanı bulunmayan sağlık kuruluşlarında genel cerrahlarca verilen raporlarla da ilaç alınabilecek.
  8. Ankara İl Sağlık Müdürlüğü ile Altınokta Körler Derneği Ankara Şubesi'nin işbirliğiyle görme engellilere yönelik Brailli alfabesiyle ''hasta hakları'' broşürleri hazırlandı. Broşürlerin kullanıma sunulması dolayısıyla düzenlenen tanıtım toplantısında konuşan Ankara İl Sağlık Müdürü Mustafa Aksoy, engelli vatandaşların sağlık kurumlarında karşılaştıkları sorunlara çözüm bulma amacıyla başlattıkları çalışmalarda ilk olarak görme engellilere yönelik broşürlerin hazırlandığını bildirdi. GEÇ KALMIŞ BİR İLGİ Toplumda engellilerin sayısının yüksek olduğunu ve bu grubun sorunlarına çözüm bulma konusunda gecikme yaşandığını ifade eden Aksoy, ''Gecikmenin biraz da derneklerin hoşgörülü yaklaşımından olduğunu düşünüyorum. Ben kendilerinden sağlık müdürü olarak da özür diliyorum. Şimdiye kadar başka bir kurum düşünmemiş olabilir ama bizler daha evvel yapabilmeliydik. Bu eksikliğimizi gideren tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum'' dedi. Aksoy, hastanelerdeki ''Hasta Hakları Birimleri''nin verimli işler yaptığını, ancak bu birimlerin ilgili tüm kuruluşlarla işbirliğini geliştirerek faaliyetlerini genişletmesi gerektiğini belirtti. İl Sağlık Müdür Yardımcısı Erhan Önal da görme engellilerin broşürlerde, hastanelerdeki hak ve sorumlulukları, karşılaşacakları sorunlar karşısında başvuru merkezleri gibi konulara ulaşabildiklerini kaydetti. Önal, Brailli alfabesiyle hazırlanan broşürlerin ardından işitme engelliler için görsel unsurlar içeren bilgilendirme faaliyetlerinde bulunacaklarını anlattı. Altınokta Körler Derneği Başkanı Süha Sağlam ise hazırlanan broşürün engellerin sorunlarına çözüm bulunması konusunda önemli bir adım olduğunu ifade etti. Konuşmaların ardından Dernek Üyesi Aysun Yeşilyayla, Brailli alfabesiyle hazırlanan 4 sayfalık broşürün bir kısmını okudu.
  9. Doğuştan engelli olup kardeşim KPSS'yi kazanarak memur olan kişi nasıl emekli olur? > S. Aydın Doğuştan engelli olan kardeşim KPSS’yi kazanarak memur oldu. Herhangi bir raporu yok ve engellilik oranını bilmiyoruz. Doktorlar %50 rapor alabileceğini söyledi. Memuriyete engelli kadrosundan girmediği için ancak normal kişiler gibi emekli olabilirmiş. Kardeşim engelli kadrosuna geçip erken emekli olmak istiyor. Bu hakkı var mı? CEVAP: Doğuştan engelli olan ve muhtemelen yüzde 50 civarında raporu alabilecek olan kardeşinizin emeklilik durumu ile ilgili en son ne zaman bilgi aldığınızı yazmammışsınız. Tahmin ediyorum ki, bu bilgi size 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girmeden önce verilmiş. Kanun 1 Ekim 2008’de yürürlüğe girdi. Bu tarihten sonra engelli olan vatandaşlarımız için önemli yenilikler içeren düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemelerden en önemlisi doğuştan engelli olup rapor aldığı halde engelli kadrosundan göreve başlamayanlar ile rapor almadan başlayanlara da emeklilik hakkının tanınmış olmasıdır. 15 YIL HİZMET YETİYOR Söz konusu Kanundan önce 5434 sayılı Kanun gereğince sakat kadrosu ile çalışmaya başlayan memurlar ile sakat kadrosunda olmamasına rağmen memur olmadan önce yüzde 40 ve daha fazla oranda raporu olanlar, 15 yıllık hizmet süresi ile emekli olabilmekteydiler. Daha açık bir ifade ile bu durumda olan kişiler en az 5400 günlük hizmet süresiyle emekli olabiliyorlardı. Bundan sonrada aynı şartlarda emekli olmaya da devam edecekler. Diğer yandan yeni düzenlemeyle, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi çalışmaya başlamış olup, çalışmaya başlamadan önce ilgili mevzuatına göre alınmış ve en az yüzde 40 oranında engelli olduklarını gösterir raporu bulunanlar 5400 gün hizmet ile emekli olabilecekler. 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre çalışmaya başlayıp ancak yüzde 40 ve daha fazla doğuştan engelli olduklarını belgeleyenler de en az 5400 gün hizmet süresiyle emekli olabilecekler. SONRADAN ENGELLİ OLANLAR Öte yandan doğuştan engelli olmayıp çalışmaya başladıktan sonra engelli olanlar içinde Kanun ayrı düzenlemeler içermiştir. Buna göre, Kurum Sağlık Kurulu’nca çalışma gücündeki kayıp oranının; - Yüzde 50 ilâ yüzde 59 arasında olduğu anlaşılan sigortalılar en az 5760, - Yüzde 40 ilâ yüzde 49 arasında olduğu anlaşılan sigortalılar en az 6480 gün uzun vadeli sigorta kolları primi bildirilmiş olması kaydıyla istekleri halinde 1 Ekim 2008 gününden sonra diledikleri zaman emekli olacaklardır. İstifa eden memurlar ikramiye alabilecek > G. Atasoy Devlet Hastanesinde doktor olarak çalışıyorum. Emekliliğime 6 aydan az bir süre kaldı. Bu arada özel bir hastanenin kurucuları arasındayım. Mevzuat gereği kendi branşımda hastanede çalışmak zorundayım. Yani memuriyetten istifa etmem gerekiyor. Ancak ikramiyem yanacak. İstifa eden memurların emekli olurken ikramiyelerini alabileceğini duydum, bu doğru mu? CEVAP: Bilindiği üzere devlet memuriyetinden kendi rızası ile istifa eden kişilere emeklilik aşamasında ikramiye ödenmemektedir. Velev ki, bu kişiler Emekli Sandığından emekli olsunlar (son 3.5 yıl uygulamasından dolayı). Hal böyle olmakla birlikte Anayasa Mahkemesi dava yolu ile önüne gelen bir olayda içtihat değişikliği yaptı. Yani bir anlamda istifa ederek ayrılan memurların emeklilik ikramiyesi almalarına imkan tanıdı. Danıştay 11. Dairesinin 2005/40 Esas sayılı başvurusuyla Anayasa Mahkemesine intikal eden 2829 sayılı Kanun’un ilgili maddesindeki “Son defa Emekli Sandığı’na tabi görevlerden emekliye ayrılan ve...” ibaresini Anayasa Mahkemesi 05.02.2009 tarihli oturumunda iptal etti. KARARIN, RESMİ GAZETE’DE YAYINLANMASI GEREKİYOR İptal edilen bu hüküm istifa eden memurlara ikramiye yolunu açmakla birlikte henüz yürürlüğe girmedi. Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de yayımlandıktan 1 yıl sonra yürürlüğe girer. Dolayısı ile konu ile ilgili bizden bilgi almak isteyen okuyucumuz Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararından yararlanması şimdilik mümkün değildir. Bu okuyucumuzun beklemeye tahammülü olmadığı anlaşılıyor. Kendisine tavsiyemiz öncelikle kalan süreyi çalışarak emekli olması. Bu mümkün değilse istifa etmeli ve Anayasa Mahkemesi kararının yürürlük tarihinden sonra emekliliğe başvurmasıdır.
  10. Ali bey, 1967 doğumluyum ve 1986 yılında SSK’lı olarak işe başladım 1300 gün SSK primi ödedikten sonra elim bir trafik kazası geçirdim ve iki bacağımı kaybettim. Bu nedenle de bana iş veren yer olmadı ben de üç tekerlekli bir araba ile çakmak gazı doldurup ekmeğimi çıkarmaya başladım ve vergi mükellefi olarak 1996 yılından beridir Bağ-Kur’luyum. Bir dostum bana malülen emekli olma hakkım olduğunu söyleyince Bağ-Kur’a dilekçe verdim bana gelen cevapta, siz Bağ-Kur sigortalısı olmadan önce kaza geçirdiğinizden malülen emekli olamazsınız diyorlar, itiraz edip 2829 sayılı Kanun gereğince sosyal güvenlik başlangıcım olan 1986 yılında SSK’lı iken sağlam olduğumu söyledim ama bu bizi ilgilendirme Kanunumuza göre Bağ-Kur’lu olmadan sakat olmamanız gerekirdi dediler. İsmi Mahfuz 1479 sayılı Kanun’un 28 inci maddesine göre, “Madde 28 - Bu kanunun uygulanmasında çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği tespit edilen sigortalı malul sayılır. Şu kadar ki, bu Kanuna tabi sigortalılığın başladığı tarihte malul sayılacak derecede hastalık veya arızası bulunduğu önceden veya sonradan tespit edilen sigortalı, bu hastalık veya arızası nedeniyle malullük sigortası yardımlarından yararlanamaz…”. İşte bu madde içindeki “bu Kanuna tabi…” kelimeleri ile başlayan cümleye göre Bağ-Kur’lu olmadan önce var olan malüliyet (sakatlık-özürlülük) hali için Bağ-Kur sigortalılarını malülen emekli etmemektedir. Bu bana göre sosyal güvenliğin ruhuna aykırıdır ama maddenin lafzi yorumuna uygundur. Bağ-Kur’un (SGK’nın) kriteri vatandaşa eziyet Yukarıda her iki uygulamayı gördünüz, her ikisinde de madde içindeki yazılı kural 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’na tabi olmadan önceki duruma göre uygulama yapılacağından bahsediliyor. İlk olayımızda kişi SSK’lı olduktan sonra ama Bağ-Kur’lu olmadan evvel yaşını büyüttüğünden Bağ-Kur kendisinin emekli aylığını kesemez, kesmemelidir. Olay yargıya intikal ettiğinde mahkemeler ve özellikle de Yargıtay gerekli cevabı verecektir diye umut ediyorum. Öte yandan, ikinci olayımızda kişi SSK’lı olmadan evvel sağlam ama Bağ-Kur’lu olmadan evvel malüldür bu durumda lafzi yoruma göre malülen emekli edilmesi Bağ-Kur açısından sorundur ama bunun da sosyal güvenliğin ruhuna uygun olmadığı hemen herkesin vicdanını sızlattığı da ortadadır. Fakat en ilginç yanı, Bağ-Kur her ikisinde de her zamanki kuralını ortaya koymuş vatandaşın işini görmek yerine eziyet etmek asıldır diyerek uygulama yapmasıdır.
  11. Selamlar sevgili guazimolo' nun bu yazıyı kaçırıdıgı kesin zira kendisi rusça ögrenmiş ve geliştiren biridir okudugunda kesin sizinle sohbeti koyulaşacaktır ama merak etmedim degil neden Rusya hakında diye bir dip not?oradamı yaşıyorsunuz yoksa özel bir merakmı ?neyse zamanla ögreniriz diye düşünüyorum..hoşgeldiniz hoş paylaşımlar adına
  12. Hoşgeldiniz...............................
  13. HALK KAĞIT ÜZERİNDE MUTLU TÜİK’e göre halkın yüzde 86’sı mutlu. Oysa yurttaşların yarısı ay sonunu getiremiyor, çalışma yaşında olan 4 yurttaştan biri de işsiz Hükümetin çizdiği pembe tablolardan sonra, TÜİK de yaptığı bir araştırmayla, krize rağmen halkın mutlu olduğu imajını yaygınlaştırıyor. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) yayımladığı “Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2008” verilerinden yapılan derlemeye göre, ülkedeki bireylerin yüzde 30.'ü orta düzeyde mutlu, yüzde 47.5'i mutlu, yüzde 8.2'si de çok mutlu olduğunu ifade ediyor. Açıklanan verilere göre halkın gelir düzeyiyle mutluluğu doğru orantılı olduğu belirtiliyor. Oysa önceki gün yayımlanan araştırmaya göre halkın yüzde 41’inin gelirinden memnun olmadığı belirtilmişti. Buna rağmen dün yayımlanan rapora göre mutsuz olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 11.4 iken, çok mutsuz olanların oranı da yüzde 2,5 düzeyinde bulunuyor. Kadınların yüzde 30'u orta düzeyde mutlu, yüzde 48.7'si kendisini mutlu, yüzde 9,1'i de çok mutlu olarak tanımlarken, erkeklerin yüzde 30.7, yüzde 46.3'ü kendisini mutlu, yüzde 7.4'ü de çok mutlu olduklarını ifade ediyor. Erkeklerin yüzde 13.6'sı mutsuz, yüzde 2.1'i çok mutsuz, kadınların da yüzde 9.4'ü mutsuz, yüzde 2.8'i çok mutsuz hissediyor. Ayrıca TÜİK'e göre, evli kadınların yüzde 90.7'si mutlu ve orta düzeyde mutlu, evli erkeklerin de yüzde 85,2'si mutlu ve orta düzeyde mutlu olduklarını düşünüyor. MUTLULUK GELİR YÜKSELDİKÇE ARTIYOR Hanehalkı gelir grubuna göre bireylerin mutluluk düzeyi incelendiğinde, mutluluğun gelirle doğru orantılı olduğu ortaya çıkıyor. Geliri 2 bin 500 lira ve üzerinde olan bireylerden mutlu ve orta düzeyde kutlu olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 95. Bu grubunun yüzde 73.8'i mutlu, yüzde 21.2'si orta düzeyde mutlu, yüzde 5'i mutsuz. 450 ve altında gelire sahip olanların ise sadece yüzde 38.8'i mutlu, yüzde 35'i orta düzeyde mutlu, yüzde 26.3'ü ise mutsuz olduğunu beyan ediyor. 2 bin 500 lira ve üzerinde gelire sahip olup da kendisini mutlu hissetmeyenlerin oranı yüzde 5 iken 450 ve altında gelir sahiplerinden mutlu olmayanların oranı yüzde 26,3'e çıkıyor. *** 4 kişiden biri işsiz Türkİye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) işsiz sayısını 3 milyon 650 bin olarak açıklamasına karşın, gerçek işsiz sayısının 6 milyon 334 bin kişi olduğu belirlendi. Gerçek işsiz sayısı bir yılda 1 milyon 272 bin artarken, gerçek işsizlik oranı resmi verilerdeki gibi yüzde 15.5 değil, yüzde 24.2 olarak gerçekleşti. Gerçek işsizlik kadınlarda yüzde 32 oranı ile 2 milyon 451 bin, erkekte yüzde 20.9 oranı ile 3 milyon 884 bin oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan hesaplamaya göre; aralık, ocak, şubat aylarını kapsayan ocak döneminde gerçek işsiz sayısı 5 milyon 998 bin, gerçek işsizlik oranı da yüzde 22.4 oldu. TÜİK, aralarında iş bulma umudu olmayanların da yer aldığı işsizlik oranına iş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar ile mevsimlik çalıştığı için işsiz durumda bulunanları dahil etmeksizin işsizlik oranını belirliyor. Bu hesapla TÜİK, ocak döneminde işsizlik oranını yüzde 15.5, işsiz sayısını da 3 milyon 650 bin olarak açıkladı. Resmi verilere göre kadınlarda işsizlik yüzde 15.2 ile 934 bin, erkekte yüzde 15.6 oranı ile 2 milyon 717 bin oldu.
  14. FT: TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK TARİHİ DÜZEYDE Türkİye’de rekor düzeyindeki son işsizlik rakamları, yurtdışında da dikkat çekti. Financial Times gazetesi, Türkiye’de işsizliğinin yüzde 15.5’e yükselerek “tarihi bir düzeye” çıktığına işaret etti. Ekonomi gazetesi Financial Times, “Türkiye’de İşsizlik Tarihi Düzey’e Çıktı” başlıklı haberinde resmi verilere göre halen 3.65 milyon kişinin işsiz olduğunu kaydetti. Özellikle kentsel ve tarım dışı işsizliğe vurgu yapılan haberde resmi verilerin ülkenin en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş tarafından sorgulandığını, Türk-İş’in gerçek işsizliğin yüzde 27’ye yakın olduğunu savunduğunu belirtti. BİRÇOK İMALATÇI İŞÇİ ÇIKARTIYOR İngiliz gazete, “tarihi rakamlar”ın birçok Türk imalatçının işçi çıkarttığı sekiz aylık bir dönemin arkasında yayınlandığına işaret ettikten sonra sadece tekstil sanayinde geçen ağustos ayından beri 160 bin kişinin işten çıkarıldığı yönündeki verilere dikkat çekti. Gazete şöyle devam etti: “Özellikle zarar gören sektörler arasında otomotiv, beyaz ürünler ve tekstil sektörleri bulunuyor.” FT, talebi canlandırmak için otomobil ve beyaz ürünleri için getirilen vergi indirimlerine de dikkat çektiği haberinde Otomotiv Sanayi Derneği Genel Sekreteri Ercan Tezer’in açıklamalarına da yer verdi. Gazeteye konuşan Tezer, sektördeki şirketlerin, üretimi yüzde 60’a kadar düşürmeye mecbur kaldığını ancak talebin artacağı beklentilerinden dolayı istihdamda ancak yüzde 15’lik bir indirime gidildiğini söyledi.
  15. İKİ YILDA 1 MİLYON İŞSİZ DAHA… Bahçeşehir Üniversitesi’nin, işsizlik rakamlarını düşük gösterdiği iddia edilen TÜİK verilerine dayanarak yaptığı belirlemeler korkuttu. BETAM’ın raporunda, önümüzdeki iki yılda 1 milyon kişinin daha işsiz kalacağı belirtildi Küresel ekonomik krizin Türkiye’deki etkileri her geçen ay kendisini göstermeye devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) yayımlanan son rakamlarına göre krizin etkileri Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Kriz bizi teğet geçecek” sözlerini yalanlıyor. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM), 2009 sonunda işsizliğin ortalama yüzde 16.8’e, 2010’da yüzde 18 yükseleceğini açıkladı. BETAM, 2011 sonunda ise Türkiye’deki işsiz yurttaşların sayısının 4 milyon 600 bine ulaşacağını bildirdi. 2011’DE İŞSİZLİK YÜZDE 18.3 TÜİK, önceki gün ülkedeki işsiz sayısının 3 milyon 6 bin kişiye ulaştığını açıklamıştı. Rakamlar karşılaştırıldığında ise önümüzdeki iki yıl içerisinde 1 milyon işsizin daha sokaklarda dolaşmaya başlayacağı görülüyor. BETAM’dan Seyfettin Gürsel ve Mehmet Alper Dinçer’in hazırladığı rapor Türkiye’deki işsizlik rakamlarının ciddiyetini tekrar hatırlatıyor. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) 2008 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programı’nda 2009, 2010 ve 2011 yılları için yıllık ortalama işsizlik tahminlerini sırası ile yüzde 13.5, 13.9 ve 13.9 olarak verildiğini belirten BETAM, yaptığı araştırmalar sonucunda 2009, 2010 ve 2011 yılları için yıllık ortalama işsizlik tahminlerinin sırasıyla yüzde 16.8, 18.0 ve 18.3 olduğunu açıkladı. Aralık-ocak-şubat dönemi işgücü verilerine göre işsizlik rakamının çarpıcı boyutlara ulaştığını, son bir yıl içinde tarım dışı işsiz sayısının 1 milyon 148 bin artarken tarım dışı işsizlik oranı yüzde 19 olduğunu kaydeden BETAM, geçen yılın aynı döneminde tarım dışı işsizliğin yüzde 13.7 olduğunu dikkate aldıklarında ise tarım dışı işsizlik oranının sadece bir yılda 5.3 puan yükseldiğinin ortaya çıktığını belirtti. Raporu hazırlayan Seyfettin Gürsel ve Mehmet Alper Dinçer, bu rakamların bile tek başına işgücü göstergelerindeki “dramatik bozulmayı” ortaya koyduğunu açıkladı. 2 YIL İYİLEŞME BEKLEMEYİN Yapılan araştırmalar sonucunda işsizliğin 2009’da yıllık bazda yüzde 16.8’e ulaşacağını gösterdiğini ve bu nedenle de 2010 ve 2011’de işsizlikte “iyileşme beklememek gerektiğini” belirten BETAM, hazırladıkları raporda yıllık bazda işsizliğin 2010’da yüzde 18’e, 2011’de ise yüzde 18.3’e yükseleceğini hesapladıklarını açıkladı. BETAM, bu tahminler doğrultusunda 2011 yıl sonu itibariyle Türkiye’deki işsiz sayısının 4.6 milyonu geçmesini beklediğini öngördü.
  16. hep onay hep onay. hep denetim hep inceleme hep kontrol. aman yaaa :D (pşt bunu onaylama sakın ha)

  17. AAAA. SEN NERDESİN YAAAA :)) vallahi ben de uğramana çok sevindim. yaw nerdesin sen yaaa :))

  18. Hıhhhh bir sepigim eksikti nete oda oldu:))ama sercan daha fazla sepik:))seni geçti....şakası bir yana canım bende sizi seviyorum

  19. O siz öyle sanın öyle bir yayamazım ki bilenler iyi bilirler:)ama genede sağolun....

  20. Evetttt ya zormuş hocam yakının hakında bişeyler karalamak (ama ben iyi birşeler karalıyım ki bana dönüşü kötü olmasın ) evet baskılar sonucu daha dogrusu hernekadar kabul etmesekde birazcıkda zor kulanaraktan buraya getirdik kendilerini ...ama içimizde tüh be iyimi yaptın sanki, nerden buldun bunu, çokda lazımdı gibilerinden düşünenler olabilir ......ama baktım ki burada düşüncelerini ,yorumlarını, bilgilerini begendigim birçok şey aldıgım ve alacagım degerler var agbiminde bu degerlerin arasında olmasını istedim ben her sohbetimde her görüşmemede agbimden çok şey alıyorum birikimlerini asla kendine saklıyan bir kişiligi olmadıgından onunla görüşebilmek için nerdeyse randevu alıcagım Duruşu, hiçbir koşulda kişiliginden ,düşüncesinden onurundan taviz vermemesi ile bugüne dek kendisiyle gurur ve onur duydum ...... duyacagım...... Aramıza hoşgeldin.sevgili guazimolo.............. Nasıl biri diyede düşünürseniz ya böyle biri............. yada böyle birşey aklınıza gelsin çünkü gittigi heryere öncelikle götürdügü şey.................
  21. Merhabalar.........................hepinizi çokkkkkkk ösledimmmmmmm ama özelikle olanlar kendilerini biliyorlar ben olmasamda karalmayı unutmıyan arkadaşlar bakın saati gene kaç yaptım hemen çıkmam gerekiyor ama hepinize tek tek yazıcagım....elim boş gelmedim pek güldügünü görmesemde ifadelerinden bile sevgili adminimizde alabilir bu çiçekten ...... yüregimdeki dostlarıma...................... çocuğluğumun saklambacındayım, saklandığım yerde kendimi bulamıyorum. ip atlamalarındayım masum günlerimin ve kendi ipime dolanıyorum. Arkadaşıma bakıyorum, ''sen atla diyeceğim'' yutkunuyorum. bir bacağı olmayan arkadaşıma niye bastı o mayına diye kızıyorum. günahsızlığımıza çare olacak bir barış diliyorum yarınlardan. yaralanıyorum, ağlıyorum. Tüm atılan mermilerden kaçabilecek **yarış ayakkabıları icat etmek istiyorum. Yıkılmış sinema duvarlarının kan ile yazılmış yazıları var ama ben başka renkler verin bana istiyorum.. Verin ki üzerine hayal resimleri yapabileyim istiyorum. Bu sinamada oynayan, **kurşunla öldürülmüş bir anne nasıl geri gelir? filmine gitmek istiyorum. bacağı olmayan bir çocukluğumun arkadaşı ile mayın tarlasında değil, papatya kırında koşmak istiyorum. ben barış diliyorum yarınlardan.. Evlerin bombalanma gürültüsü ile sıçradığım uykumda, ölüm değil, yaşam rüyaları görmek istiyorum. dostu tanımalıydım, düşmanı değil,.. nehirlerde berrak bir su istiyorum yüzebilmek için.. kan akan, ceset sürükleyen bir dereye bakamıyorum. uyuyorum, kapatıyorum gözlerimi --açıyorum-- bir başka korkuyla irkiliyorum. ***yanımda çok ölü, çok kan, çok savaş var.. ben ölüm ile oynamak istemiyorum. başımı kaldırdığımda gökyüzüne üzerime mermi yağdıran bir ucak değil, ucurduğum uçurtmanın dansını görmek istiyorum. ben savaşla oynamak istemiyorum. Ne anne bıraktınız bana, ne memleket, ne arkadaş, ne de oyuncak.. Siz oyunbozanlık yaptınız. Ben oynamıyorum. ben ölümün arkadaşlığını sevmiyorum.. Agape
  22. Geldim ama defter sahibini göremedim misafir olmuş acaba hızını alamıyıpta sitenin duvarlarını afişlemeye falanmı kalktı karalıyacagım derken neyse biz buradayız.............................
  23. Ya ben ne diyim sana canımsın ya birinin bukadarmı içi dışı bir olur halk tabiri ile bukadarmı saf olur yahu hemen bir dip not o saf diye ifade edilenler parmaklarımızın sayısı kadar kalmadı gibi!!!!!sende benim trafımdan hep sevildigini bil tamamı...........................
  24. 12 Eylül ve İşkence Gören Kadınlar "Bedenime dokunmaları korkunçtu" 12 Eylül kadınları çok örseledi, ama onlar işkenceler, tacizler ve tecavüzler hakkında fazla konuşmadı. 19'unda işkenceyle tanışan Nimet Tanrıkulu, 26 yıl sonra yaşadıklarını ve gördüklerini anlattı... Bugün 12 Eylül'ün 26. yılı. Askeri yönetim sağcı/solcu ayrımı yapmadan 650 bin kişiyi gözaltına aldı. 98 bin 404 kişi 'örgüt üyesi olmak'tan yargılandı. Onbinlerce insanın sorgusu çok ağır işkenceler altında yapıldı. 171 kişinin 'işkenceden öldüğü' belgelendi. 12 Eylül'de kadınlar da işkencenin her türünü yaşadılar. 12 Eylül'ü nerede karşıladınız? Bakırköy'deki evimizdeydim. Sendikacı bir yakınım bir süre önce darbe olacağını söylemişti ama inanmak istememiştik. O dönem üniversiteye hazırlanıyordum. O sabah sokağa çıktığımızda her köşe başını asker tutmuştu. Eve dönüp radyoyu açtığımızda ürperdik. Hasan Mutlucan, kahramanlık türküleri söylüyor, anonslar yapılıyordu. Ailece çok tedirgindik. 68 kuşağından 12 Mart'ta çok ağır şeyler yaşamış yakınlarımız vardı. Denizlerin asılmasını, Mahirlerin öldürülmesini yaşamıştık. Dersimliyiz, toplumsal gelişmeyi izleyen, toplumsal sorunlara kayıtsız kalmayan, Karaoğlan sevdalısı bir aile... Sizin siyasetle ilişkiniz ne boyuttaydı? Bakırköy Ticaret Lisesi'ne başlarken sola sempati duyuyordum. Ama kimseyle ilişkim yoktu. Lise birinci sınıftayken faşistler benimle konuşmak istediler. Bense etrafımda devrimcileri arıyordum. Kısa bir süre sonra da solcularla ilişki kurdum. Bir süre sonra Marksist bir örgüte sempati duymaya başladım. Ne zaman gözaltına alındınız? 1981'in 4 Mayıs'ı, sabaha karşı geldiler, çok kalabalıklardı. Babam kapıyı açtı, beni sordular. Babam 'Evde yok' dedi. 'O zaman sen bizimle geleceksin' dediler. Babam hızlı hızlı giyindi, bütün konuşmaları duyuyordum. O arada polislerden biri odama girerek 'Adın ne?' dedi. 'Nimet' deyince hepsi birden içeri daldılar. Bana hakaret etmeye başladılar, evin içinde bir telaş vardı. Annem ve kız kardeşlerim ağlıyordu. Tipleri ve davranışları çok ürkütücüydü. Beni beşinci kattan merdivenden ite kaka indirdiler. Sonra bir polis merkezine götürdüler. Buranın Gayrettepe olduğunu sorgu anında öğrendim. Üzerimdeki kemer, ayakkabı bağı gibi şeyleri çıkarmamı söyleyip beni aynalı bir odaya aldılar. Babacan görünen polis beni sorguya çekmeye başladı. Randevularımı soruyordu. "Sabah 9'da dershaneye gidecektim' cevabıma çok tepki gösterdiler, itip kakmaya başladılar... Sonra başka bir yere götürüp gözlerimi bağladılar. Gözlerimi bağlamadan önce oradaki kalasları, ipleri, manyetoyu gördüm. Beni askıya bağlayıp yukarıya doğru çektiler. Bu filistin askısıymış. Hiç ilgimin olmadığı şeyleri soruyorlardı. Askıdayken elektrik verdiler. İşkencenin en korkuncu hangisiydi? Bedenime dokunmaları bana çok korkunç geldi. Üstümü çıkarmaya çalıştılar. Epey bir itiş kakış oldu. İşkence sırasında benden bekledikleri tavrı göremiyorlardı. 'Tiyatrocu karı' diye bağırıyorlardı. Konuşmuyorum ya, rol yapıyorum sandılar. İşkencenin ne olduğunu yaşayınca daha iyi anlıyorsun. Sonra beni karanlık bir odaya koydular, orada benim gibi sorgudan geçmiş, işkenceden kafası gözü yarılmış, ayakları şiş insanlar vardı. Kafamı kaldırdığımda kolu kelepçeyle kaloriferin demirine bağlı, bir battaniyenin üzerinde oturan genç bir adam gördüm. Bu genç adam yakalanırken kurşun yarası almış. Bağırsakları bir poşetin içinde duruyordu. Hastanede olması gereken o kişi orada, işkencehaneydi ve o orada sürekli işkence çığlıkları dinliyordu. Orada içinizi ister istemez bir korku kaplıyor. Kimse 'Korkmadım' demesin. İşte böyle geçen 45 gün... Kim bilir nelere tanıklık ettiniz. İşkenceyi sadece fiziki işkence olarak görmemeli. Sorgu odalarında, hücrede kalmanız bile bir işkence. Saatlerce meydan dayağından geçtik. Beş saat sürekli dayak yediğimi hatırlıyorum, artık baygın yatıyorsunuz... Sorgu seansları dışında da her geçen tekme atıp sürüklüyor. Ağza alınmayacak küfürler ediyorlardı. Ölümüne tanık olduğum insanlar oldu orada. Nurettin Yedigöl bunlardan biri. Sonradan öğrendiğime göre cesedini yok etmişler. Bugün adı 'kayıplar listesi'nde. Sorguda kafasına çivi çakılarak öldürüldü. Meşhur 'bambulu oda' dediğimiz bir oda vardı. Orada biri çırılçıplak vaziyette oturuyordu. Kendinde değildi... Onun o görüntüsü hâlâ belleğimde capcanlı durur. Sonra Metris Cezaevi'ne götürüldüm. Metris'te neler yaşadınız? Kaldığımız yerde siyasi davadan tutuklanmış çok sayıda kadın vardı. Herkes ağır işkencelerden geçmişti. Metris'te bazı tartaklamalar dışında fiziki şiddeti çok yaşamadık, ama komutanların ve gardiyanların hitapları, davranışlar kötüydü. Sağlıksız koşullarda kalıyorduk. Cezaevine gittiğimde ciddi sağlık sorunları yaşıyordum. Sorguda çenem çıkmış, sol kolumda kısmi bir güç kaybı vardı. Saçımın büyük bir kısmını kaybetmiştim. Daha sonra saçlarımın bir kısmı yerine gelmedi. Çenem ve kolum için doktor talebinde bulunduğumda beni askeri hastaneye götürdüler. Orada sadece bir ağrı kesici verdiler. İşkence kayıtlara geçmesin diye doktor raporu vermediler. 12 Eylül döneminde doktorların işkencelere bizzat katıldığı, işkence mağdurlarına rapor vermediği üzerinde hiç durulmadı. Gözaltında alındığım davadan beş yıl yargılandım, sonuçta beraat ettim. Eve gelince kendimi çok yalnız hissettim. 'Geride bıraktığım insanlar hâlâ işkence görüyorlar ve biz hiçbir şey yapamıyoruz' duygusunu çok ağır yaşadım. Bizi rejimi değiştirmek istemekle suçladılar. Oysa kendileri bir gece geldiler, terörü durduracağız bahanesiyle ülkeyi karanlığa boğdular. Rejimi kendileri değiştirdiler. 78'liler girişiminde gönüllü olarak çalışıyorsunuz. Amaçlarınız neler? Bizim kuşak çok ağır bedeller ödedi. Bunun mutlaka konuşulması ve yüzleşmemiz gerekir. 78'liler Girişimi, 78'liler arasında dayanışmayı sağlamak amacıyla yola çıktı, dayanışmayı geliştirmenin tek yolu, 12 Eylül'ün toplumsal sonuçlarıyla mücadele etmek. Mücadelemiz ürünlerini veriyor. Yasal değişiklikle kuşağımızın önündeki yasaklar kaldırıldı. Şimdi ise darbecilere dokunulmazlık zırhı sağlayan 15. maddenin kaldırılması için mücadele yürütüyoruz. Darbeciler, adı geçici ama kendi kalıcı olan bir maddeyle hâlâ korunuyorlar. Darbeciler yargılanıp o dönemin gizli kalmış olayları, insan hakları ihlalleri açığa çıkarılmadan toplum olarak adalet duygusunu yaşayamayız. 12 Eylül mahkûm edilmeden gerçek anlamda demokrasinin yaşanması da mümkün değil. Dünyanın birçok ülkesinde darbeciler yargılandı. Türkiye'de ise bu yapılmadığı gibi üniversitelerde darbecilere nişanlar verildi. Neden kadınlar 12 Eylül döneminde kendilerine uygulanan tacizler ve tecavüzler hakkında konuşmuyorlar? Kadınlar konuşmuyor, çünkü toplumsal değerlerin baskısı bunu engelliyor. İçinde yaşadıkları aile ve sosyal çevre tarafından dışlanma endişesi yaşıyorlar. Ayrıca bazıları çocuklarını koruma duygusuyla geçmişte yaşadıklarını dile getirmiyorlar. Ama belki bundan da önemlisi, üstünden uzun süre geçmiş olmasına rağmen 12 Eylül'le ve yaşanmışlıklarıyla yüzleşmeye hazır değiliz. 12 Eylül'ü kadınlar çok ağır yaşadı. Bugün toplumda kadına uygulanan şiddetten söz ederken dönüp 12 Eylül'e bakmak gerekiyor. 12 Eylül'le birlikte toplumda genel bir şiddet kültürü gelişti. Bu kültür kadınları çok daha fazla mağdur durumda bıraktı, diyebiliriz. Sorguda kadınlara yönelik korkunç taciz ve tecavüz olayları oldu. Bekâreti işkence kurbanına karşı kullandılar. Size dokunmaları korkunç bir şey, hiç atlatılamayacak bir travma... Şişeyle, copla yapılan tecavüz olayları yaşandı. Tanık olduğum çok olay var. Cinselliğinizle ilgili tehditte bulunuyorlar. Bir kadın arkadaşım anlatmıştı; eşine elektrik verdikleri manyeto kablosunun bir ucunu da onun bedenine bağlamışlardı. Böylesi korkunç şeyler yaşandı. Yargıtay 8. Ceza Dairesi Onursal Başkanı M. Naci Ünver, darbe günlerinde Mamak'ta 2. No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde hâkim olarak görev yaptı. Ünver, Mamak günlerini anlattı: “12 Eylül sabahı darbe haberini televizyonda haberlerde öğrendim. Yargıtay'a gittim, bir yargı kuruluşunun etrafı askerlerce sarılmıştı. Hukuk devleti adına beni yaralayan bir durumdu bu. Böyle bir darbenin olacağı bekleniyordu, çünkü ülke tam bir kaos içine sürüklenmişti. 12 Eylül'ün gerekçesindeki haklılığı tartışılır, ama uygulaması çok farklı oldu. Totaliter bir rejimin acımasız uygulamalarını gördük. Darbeden üç ay sonra 1981 Ocak ayında Mamak'ta görevlendirildim. Bu, istemediğim bir görevdi. Beni stresli günlerin beklediğini, bir gün darbecilerle aramın bozulacağını kesin biliyordum, çünkü ben hukukun üstünlüğüne inanan biriyim. Buna karşın her halükarda sıkıyönetim mahkemelerinin de bir hukuku olduğunu, mademki Türkiye'de yürürlükteki yasalar uygulanıyor, bunu olağanüstü bir olguya dönüştürmenin bir anlamı olmadığını hem dile getirdim, hem de uygulamalarımda savundum. Örneğin Sadun Aren'in mahkumiyetine değil beraatına karar verdik. Yönetimle aramı bozan işkenceci polislerin davaları oldu. Benim bu davalardaki ödünsüz tutumum askerleri kızdırdı. İşkence davalarında etraftan gelen ricacılar beraat ettirmemi istiyorlardı. Ben de kendilerine dosyadaki kanıtlar ne diyorsa ona göre karar vereceğimizi söylemiştim. Birçok polis şefinin ve DAL grubundan birçok kişinin davaları karar aşamasına geldiği sabah elime bir yazı tutuşturarak 'Yargıtay'daki görevinize iade edildiniz' dediler. İki yıl üç ay kaldım Mamak'ta. Benden sonraki yargıçlar işkenceci polislere beraat kararı verdiler, ama Askeri Yargıtay bu kararı mahkûmiyet yönünde bozdu. Beni en çok etkileyen şey gözaltından gelen, tutuklama istemiyle sevk edilen kişilerin işkence görmüş olmalarıydı. Emniyet'ten koltuk değneği ve bacağı alçıyla gelenler oldu, durumlarını tutanağa geçiriyordum. Temel hak ve özgürlüklerin yanı sıra örgütlenme özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini aldı götürdü 12 Eylül Anayasası. 'Devlet her şeyi yapar, devlete karşı itirazı olan ezilir' anlayışını getirdi.” İşkence onur kırıcı birşeydir kadına sonuçta canlıya yapılan hertürlü işkencenin savunması olamaz....bu konuyu dünyada kadının yerine ekliyim dedim ama okadar malzeme varki eklenecek okadar yer varki!!!burası olsun dedim..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.