Zıplanacak içerik

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. Sevgili Godzilla, Biz sadece kelimelere takılmıyoruz,kendimize takılı kalıyoruz ayrıca.Açılım, sizin kendi bakışınızdır;nasıl görmek isterseniz öyle bir surete bürünür tüm olaylar... Ben düne bakarak...umut diyorum yine,değişecek elbet herşey!Sevgiler.
  2. İsrail'in Filistin'i işgalini yazanları,taraf olmaya çalışanları ve bunu yine İslam ile açıklamaya çalışanları ben de çok iyi hatırlamıyorum. Sayın Efendi, Tarafınızı sorgulamak değil amacım,sadece şunun farkında olunmasını istedim;bugün yaşananları sadece Din ile açıklamak büyük bir yanılgı.
  3. Dini konularda çok fazla bilgi sahibi olmadığımdan yorum yapamıyorum,sadece takip edebiliyorum. İlginç olan şu,bazı arkadaşlarımız ısrarla Ortadoğu'da yaşanan herşeyi İslam ile açıklama yoluna gidiyor,İslam'ı çok acımasızca eleştiriyorlar.Beni üzen ise özellikle bazı gerçelerin farkında olunmasına rağmen(emperyalizmi,Ortadoğu üzerinde oynan hesaplar,dini genelleştiren bir zihni enjekte etme çabaları vs) ısrarla bunların görünmemezlikten gelinmesi. Bu konuda Sayın Cyrano'nun tespitleri oldukça geçerli,tarafsız.Afganistan'da cariyelik adı ile meşrulaştırılan "ahlak dışı" durumları düşündüğümüz kadar keşke Irak işgalinde ki kadınların yaşadıklarını da bütün içinde değerlendirebilseydik. Din zulmü kutsamaz...hiçbir din kalkıp da zinayı hoşgörmez...İslam ve cariyeliği ben sizin gibi kestirp atamıyorum;dönemin koşulları çok önemli...İslam=Ortadoğu değil!
  4. Maalesef;sadece doğa değil bizler de kaybediyoruz.Dünyamızı tüketiyoruz
  5. Sayın Bekir Coşkun, Siz de çok iyi biliyorsunuz ki,bize vesayetin imparatorluğundan kalan en büyük miras "ya sev ya terk et" oldu.Siyah beyaz filmlere olan düşkünlüğümüzün hayata yansımasımıydı bizi o mirasa mecbur bırakan yoksa bize işlemeyen hukuksuzluğa olan aldırmazlığımız mı...? Birileri size o mirasın verdiği gururla kibarca "ya sev ya terk et" derken,biz "dur be arkadaşım,kim kimi kovuyor yine..." demiştik.Siz Sayın Gül'e "benim Cumhurbaşkanım değil" derken,biz sizin ifadelerinizle sizi yargılayanlara "olmanız gereken yeri bilin!" diye sizinle beraber düşüncelerimizin özgürlüğüne,seçimlerimizin inacına sahip çıkmıştık. Şimdi... Sevgili Deniz'in buraya taşıdığı yazınızı okuyunca,bir daha döndüm aynaya...önce kendime baktım,sonra bende anlam bulan ülkeme... Demek ki dedim,zulüm kolaçan ediyorsa sokakları rahatça nedeni bizleriz.Demek ki hukuk dedikleri,sadece bizim olan hukuktu.Diğerine ait olan herşeyin adı "olması gerekendi" Sizi okumyorum,yazdıklarınızı takip etmiyorum... Bu yazdıklarınızı okuyunca forumdaşım aracılığıyla "iyi ki de okumamışım" diyorum. Çünkü siz hala A veya B partisine takılı kalmış,yapılanları vicdanıyla değil ideolojisiyle şekillendirmiş bir bakışı dayatıyorsunuz. Çünkü siz hala(Ergenekon'u kastettiğiniz galiba)işkencelerde ölüme susarken,Ergenekon'u sadece aydınların ölümüyle açıklıyorsunuz. Siz hiç Cemil Meriç okudunuz mu...? Entellektüel dediğiniz ne diye sorar,felsefenin gözüyle aydını sorgular ve şunu ekler;"Entellektüel yada aydın dediğiniz işçiler için alanlarda kaybeden değil,işçinin mücadalesinde sadece sendikaların yolunu arşılayan oldu" Dünyanın entelektüellerinin "ne yaptıklarını" çok iyi bilmiyorumn;ama bizim entellektüellerimizin "ne yapamadıklarını" çok iyi biliyorum. ... BU ÜLKEDE YAŞANAN ONCA HUKUKSUZLUĞA TEPKİNİZ ÖĞRENEBİLİR MİYİM SAYIN COŞKUN...SİZ FAİLLER OLURKEN NEREDEYDİNİZ,TUZLA'DA İŞÇİLER HALA ÖLÜYORKEN NE DİYORDUNUZ...İŞSİZLİK HAD SAFHADA İKEN SİZİN ÇÖZÜMÜNÜZ NEYDİ...? Hiçbir yerde değil mi!Çünkü siz hala sizin olanların tarafındasınız! Ve SEZEN AKSU... Sizi tüm yüreğimle alkışlıyorum..."demokratik açılım diyerek kalsak da,altı doldurulmaya çalışılan barışa olan katkınız için" Bugün Ece Temelkuran'da size aklından geçenleri yazmıştı;ben de Temelkuran ile "teşekkür ederim Sezenim diyorum" ve şu cümleleri bir daha bir daha "barış" için tekrarlıyorum.Yargılanan Diyarbakır çocuklarına,yarınımıza sahip çıkabilecek tüm vicdanlara...ONLAR BUGÜN ÇOCUK,AMA YARIN NE OLACAKLARINA SİZ KARAR VERİYORSUNUZ! "Bu çocuklar, biliyorsun sen de, 20 yıldan fazla cezaya çarptırılıyorlar. Neden? Polise taş attıkları için. Orada başka bir militan kuşak yetişecek bu iş böyle devam ederse. Kızlı oğlanlı çocuklar, yaşları minnacık Sezen’im, hapishane damlarında büyüyorlar. Ve nasıl hızlı büyüyorlar bilemezsin. Şimdi bu meseleyi ‘hı hı hı’layabilirler, çok rica ediyorum, üstüne git. Zira Diyarbakırlı çocuklar, Kürt meselesinin vicdanıdır. Foto muhabirlerine karşı el sıkışma pozlarının verildiği mühim toplantılarda kimse onlardan bahsetmiyor. Oysa bu hükümet çocukları ‘terörist’ adı altında ve yetişkinler olarak yargılayan yasasını doğru düzgün düzeltmezse, bak yazıyorum buraya, bu hükümet İmralı ile görüşse bile boş. İnan bana. Çünkü o çocuklar hızla büyüyorlar. Öcalan gider, ama çocukların laneti kalır. Söylüyorum. “Biz o yasayı değiştirdik, hallettik” filan derlerse sakın bocalama. Değiştirdiler evet, ama aslında hiçbir şey değişmedi. Çocuklar yine yargılanacak ‘çocuk terörist’ olarak.(Ece Temelkuran.Milliyet)"
  6. Sevgili Yayamaz'ım... Bugün farkına vardım ki,kendi kendime o kadar kapılmışım ki sizi tamamen unutmuşum.Hayır,unutmadım aslında.Erteledim bu sıralar düşünmeye. Sen,Sercan ve Angel...Burada tanıdığım,hayatımın en güzel yerinde üç insan.Ve sen;ilk göz ağrım,burada ki ilk can yoldaşım.Nasıl ertelemişim hal hatırını sormayı Dün doğum günündü,facebooktan gördüm.Foruma gelemedim,nice senelere diyemedim.Erteledim yine,sadece merhaba ile süpriz diyecektim ki;öğrendim ki bu en güzel gününde lanet olası şu hastalıklarla uğraşıyormuşsun.Sesini duyamadım,ama hasta olduğunu söyleyenleri dinlerken sesini duymayı o kadar çok diledim ki. Bugün inananlar için özel bir gün;ben de inanıyorum.İnandığım varlığa bu gece tüm yüreğim ile dua edeceğim;"Lütfen iyi olsun artık canım Yayamazım"...lütfen iyi ol.Seni çok seviyorum,yüreğine,ışığına hepimizin çok ihtiyacı var.Sensiz tükenir bu asi... NİCE SENELERE GÜZEL ARKADAŞIM...NİCE NİCE NİCE SAĞLIKLI SENELERE! Bu gece sadece bunu yazmak için tıkladım bu siteyi.Özür dilerim canım benim.
  7. Canım,gelmişsin...adını burada görmek çok güzel.Vefasız asim diyeceksin değil mi?Bak bugün oldukça yoruldum,evde dinlenirim dedim pc dondu,elbise dolabı devrildi...kızma bana,zaten ağlamak için neden arıyorum,ağlarım ha. Güzel insan,seni çok seviyorum.Sen geldin,ben gidiyorum,malum yarın iş var...kocaman öptüm:)
  8. Sevgili Birce,bizler sokağa bıraktığımız yada attığımız çocukları değil,tüm çocuklarımızı kaybediyoruz.Onlara sadece doktor,avukat olmanın yollarını anlatıyoruz,insani değerler kimsenin umrunda değil. Düşünün ki,bu ülkede herkes bir sokak çocuğuna el uzatırsa ne olur?Sokakta çocuk kalmaz!İşte Sevgili Birce,biz çocuklarımıza bunu öğretemiyoruz,biz onları kendi ellerimizle sokağa itiyoruz,kendi ellerimizle onlara sokak çocuklarına seyirci kalmayı öğretiyoruz.
  9. Sevgili Deniz Kızı,üzülerek söylüyorum ki; Türkiye de ki devrimler tepeden inme oldu,Laiklik ise devlet dini haline geldi.Laikliğe sapkın diyemem,değildir.Sapkın olan Laikliği din haline getirendir.Konu başlığını okuduğumda aklıma gelenleri yazdım sadece,sevgiler.
  10. Sayın Evren'in durumu iyiye gidiyormuş,sanırım çok kısa bir sürede kendini toplar.Evren yargılanır mı,sanmıyorum.Yalnız şunu çok iyi biliyorum ki;Evren halk tarafından yargılandı.Cezası kendisine duyulan öfke ve affedersiniz nefret.
  11. Değerli Boşig, Ben sizi ve düşüncelerinizi okuyabiliyorum.Ne demek istediğinizi çok iyi anladım.Kürtlere olan bakışınızı,onların sizin hayatınızda ki yerini de az çok tahmin edebiliyorum. Bugün gazete sayfalarında Öcalan'ın taleplerini okurken,DTP içinde ki görüş ayrılıklarının farklı çözüm yaklaşımlarını anlamaya çalışırken,haber bültelenlerinde karşı karşıya getirilmeye çalışan bu ülkenin vatandaşlarını izlerken...nihayetin de Sezai Karakoç'un Kürt Sorunu hakkındaki tespiti geldi aklıma;"Kürt Sorunu bir kimlik sorunudur" Evet,Kürt Sorunu bir kimlik sorunudur...Sorun Kürt kimliği ile açıklanmayacak kadar çerçeftli,sadece bu ülkeye maledilemeyecek kadar oldukça evrensel bir sorundur. Geçmişten geleceğe uzanarak sorunun evrensel boyutunu irdelemeye ne dersiniz? Osmanlı İmparatorluğu...Farklı etniklerin,farklı dinlerin "imparatorluğun çıkarı" için buluştuğu bir yediyüz yıl.Dünyaya bakalım....Önce Ortaçağ karanlığı,sonrasında dalga dalga gelen devrimler,dünyayı altüst eden yeni düzenler ve milliyetçilik. Osmanlı Devleti de "milliyetçilik" dalgasından nasibini fazlasıyla alır.Paramparça olan imparatorluk,Meşrutiyet,Tanzimat derken...dünya savaşı ile biter.Sonrasın da... Topyekün verilen bir savaş,imparatorluğun yıkıntılarından kurulan Yeni Cumhuriyet.Türk,Kürt olmanın ne anlamı var ki,amaç bu topraklardır.Vatan kutsaldır,tarih birlikteliktir. Yeni düzen "her milletin devlet kurma özgürlüğü" var derken,bizler "milli egemenlik" dedik,egemenlik derken sadece "korkularımız"ın egemenliğinde hep beraber boğulduk. Ulus devlet anlayışı...Menderes'in idamından sonra AP mücadalesi içerisinde yer alan asker kökenli Gümüşalp,AP'yi asker karşısında korurken,tüm AP'lilere şunu söyler; "Siz,ahval ve şeriatı düşünmüyorsunuz!" İşte Ulus-Devlet anlayışı...işte ahval ve şeriat ve işte hukuk. Sevgili Boşig,bundan sonraki süreç;evrensel bir olgu olan milliyetçilikten,onun verdiği korkulardan bunalmış olan bir ülkenin "kimliğinde ki bocalanma" ve "sorun haline gelen etnik kimlikler"dir. Bizler,kim olduğumuza daha karar veremedik.Bir yanımız Batıya dönük diğer yanımız hala doğu. Bir yanımız "insani değerlerin insanı" derken diğer yanımız hala "etnisyenliğin" pençesinde. Siz diyorsunuz ki;Türk kimnliği etnik bir kimlik değildir.Kimbilir belki de... Ama Gümüşalp'ın dediği ahval ve şeriat bunu demiyor. Bsaşka etnik kimliklere olan baskı size buyrun şartlar diyor,buyrun yaşanananlar ve bakın hukuksuzluğa. Sevgili Boşig, Yazdıklarım sizi rahatsız etmesin.Ben farkındayım hesapların,avaz avaz bağırıyorum çoğu zaman "gelmeyin bu oyunlara",farkındayım "demokrat olmayı becerememiş" ülkemin yaşadıklarına,işkencelerine,işsizliğine,yoksulluğuna,ayar verilen egemenliğine.çaresizliğine...Siz de beni anlayın;siz de Diyarbakırda ki faili meçhulleri görün,dili yasaklananların yerine koyunuz kendinizi,Kaymaz davasına benim kadar sahip çıkın. Kolay mıdır kardeş olmak,kardeşinize sahip çıkamadıktan sonra!Gücenmez mi size... Ve Sevgili Boşig, Kimlik Sorunu...bu ülkenin sorunudur. BİZLER EĞER GERÇEKTEN BU ÜLKEDE YANLIŞLAR YAPILDI DİYEBİLİYORSAK BU YANLIŞLAR KÜRTLERE DE YAPILDI DİYEBİLMELİYİZ...BU BİR AYRILIK DEĞİL,BİR AD VERME DEĞİL;SENİN YANINDAYIM KARDEŞİM DİYEBİLMEKTİR. Ve lütfen tartışmaları kişiselleştirmeyelim,birbirimizi yeterince tanıyoruz,sadece düşüncelerimiz...saygılar. Ayrıca PKK ve DTP'ye değil,bize kulak verin!Ben ne özerklik istiyorum ne de bir Kürt dini...sadece kardeşçe ve hepimiz olan bir yaşam!Kulak verelim Kürt aydınlarına,onlar bir yerde barış için sizleri bekliyor.
  12. Ben bir Kürt olarak "ben bir Kürt değilim" diyorum,PKK faktöründen sıyrılıyorum...ve buyrun çözüm önerilerinizi bekliyorum.Samimiyim,gerçekten bizim olan soruna bakışınızı öğenmek istiyorum.
  13. Sevgili Boşig, Neden bir Kürt'ün kendini ifade etmesi sizi rahatsız ediyor?Ben A kimliğindenim demek milliyetçilik değil ki!
  14. Dostum,demek istediğinizi anladım ama zora koşan barış anlayışınızı anlayamadım.Bakınız,dürüst olalım.Bugün bu ülkenin başbakanı kalkıp Kürt Sorununa sahip çıkıyor.Herkes kendi fikrini söylüyor.PKK da bu sürecin bir parçası.Ama bu sürecin kendisi değil.Şunun farkında olalım ki,bugün PKK diye diye yok sayılan adımlar kesinlikle vicdani değil.Çünkü Kürt Sorunu eşittir PKK değil.Bırakın o da söylesin,siz kendi çözümüzü yazın.Biz de buradayız deyin.Yoksa yok efendim bu şudur şeklindeki kısır döngülerde hep beraber boğuluruz.Bakın gündem o kadar çok yoğun ve kapsamlı ki,ben çoğu zaman takip edemediğimden bu hıza yetişemiyorum.Ama mesela iş arası bakıyorum şu köşe yazılarına;sorunun ad kavgasını hepimiz geçmişiz,takılan sadece etnisyenliğin kavgasında olanlar.Karayılan diyor ki,özür dilensin.Ben bu özrü istemiyorum.DTP diyor ki PKK muhattab alınsın(Türk bugün başka bir açıklamada bulundu,empati kurma açısından)alınmasın diyorum bende...kendimden,yaşananlardan geçtim;akan kan dursun diyorum. Çok iyi hatırlamıyorum ama galiba Milliyet gazetesinde Özkök'ün açıklamaları vardı,o bile sürece olması gereken yerdeydi.Bugünde Neşe Düzel'in Tarhan Erdem ile röportajı vardı Taraf gazetesinde;okuyun göreceksiniz toplumun bakışını. Bugün dünden farklı.Milli borazan değil,vatanın borazanları çalıyor artık.MHP belki de çizgisinde daha net acımasız,CHP bitiyor...AKP de bitecek...bu bitenler demokrasinin gereğidir.Yni demokrasi de barış için herkes olması gereken yerde olsun. Velhasıl... PKK Kürt Sorununun kendisi değil,sonucudur.Dün imnha ve inkar ile,sadece güvenlikle çözülmeye çalışılan bu sorun hepimize bedel ödetti.Bırakalım teoriler üretmeyi,barış için dürüst olalım.Buna ihtiyacımız var.Emin olun ki bir Kürt olarak bu ülkenin bütünlüğüne sonsuz inancım var,inancım kimliğimin ötesinde,ben de yeri geldi mi dur derim.Ama şimdi...barış!
  15. Ben Kürt değilim,Türküm...sizin istediğinizi söyledim!Bu mu tüm sorun,açılıma ad verememeniz bundan mı...?Sevgili forumdaşlar,bırakalım adları çözümlerimizi yazalım.Yazalım ki;PKK değil,bizler haklı çıkalım. Sevgili Dünyahepimizin siz bir Türk aydınısınız,saygılar bizim olan yüreğinize;aydınlık kazanacak.
  16. Lanet olsun teröre...........bu yeter mi barış için!
  17. Kimse Kürtler masum edebiyatına girmiyor ki... Aslında ben de soruyorum nicelerdir demokratik olan devletimin hikmetini! Ne hikmet ki,veraseti tökezlediği demokrasinin kanatlarında yarına taşır.Anlamak mümkün mü!
  18. Sevgili Dostum, Bunları söylemek çok da zor değil aslında.Sadece biraz tarafsız düşünmek...Arkadaşlarımız yanlışları kabul etmiyorlar,devlet baba yanlış yapar mı(yahu hiç mi hırsızlığa itenin suçu yok?)....kabul edenlerimiz ise "Kürt" adına karşı temkinli...ne diyelim korkunun gücüne!
  19. Sevgili Kaplan, Dün mavi olmayan gökyüzüydü bunları yazan,bugünde kendisi."PKK NEDEN VAR?"...Verin bana cevabı,bakın kendiniz yazmışsınız o haklılaştıran gerekçeleri.Faili meçhuller,işsizlik,işkence,baskı...ne kadar da basit sıraladık değil mi,ama yaşananlarıyla bu kadar basit değil.Siz gelin bir de yaşayana sorun; nedir faili meçhul? Siz PKK'ya terör dediniz,ama başkaları gerilla diyor.PKK haklı değil,ama gerilla haklı.Çünkü hak gasbı vardır,çünkü hukuksuzluk vardır.Sakın benim anlayışımı sorgulama zahmetinde bulunmayın;benim için şiddet kesinllikle onaylanamaz,ama yanlış politikalara kurban verenler için ş,iddet gereklidir çoğu zaman.Acı olan ise,vuranda vurulan da "bizden" dediklerimiz.Bu ülkenin insanları.Bu hiç mi vicdanları sorgulamıyor...Sorgulamıyor,sorgulasaydı birbirimize küçümseyerek bakmazdık. Bakın gereğinden fazla iyi niyetli yaklaşıyorum,kimseyi kırmamak için kendimden ödün veriyorum.Tamam diyorum,yakın yıkın.Dağlara çıkana kendi hukukunuzu uygulayın,asın...ama lütfen kalkıp da "basit gerekçelerle,kalıplara sığınarak" yaşananları sıfırlamayın.Sıfırladığınız sadece yaşananlar olmuyor arkadaşlar,siz yarınızı da sıfırlıyorsunuz.Mavi olmayan gökyüzü Kürt olmasaydı eminim bakış çok farklı olacaktı. Bakın size kendimden bir örnek.... İşyerinde kalabalık bir grupla çalışıyorum.Ben Ahmet Kaya'yı severim,dinlerim.Arkadaşlarımdan biri bundan rahatsız oldu,Ahmet Kaya çalmasanız sevinirim dedi.Kendimden ödün verdim,açmadım.Şimdi de aynı zihniyet benim okuduğum köşe yazarlarından,kitaplara,gazetelere,konuştuğum konulara kendi dar kalıplarını sığdırıyorlar.Nedir bunun adı,hangi tahammül? Kimse çocuk değil Kaplan,kimse...ben geçmişi kendi adıma,ülkem adıma geçtim.Sadece akan kanı durdurun diyorum,aydınlara,basit düşünmeyenlere...hepimiz günahkarız.,
  20. Bir taraftan yasalar diğer taraftan şartlar...bir taraftan varlığı her daim hatırlatılan bir hukuk,diğer taraftan başını almış gasplar. PKK neden var derken,PKK'yı haklı çıkaran olduk.Yapılan yanlışları sayınca da "ajitasyon" damgası ile tasdiklendik.Sayı dedik,faili yazdık... Sonuç...kocaman bir sıfır!
  21. Annelerin Diyarbakır'da ki buluşması ne kadar da rahatsızlık verimiş!Gündemi takip edemediğim için,bu konu hakkında ki bildiklerim bu başlık altında verilenler ve geçen gün Edirnekapı şehitliğinde yaşanan gerginliğe dair bir haber ile sınırlı. Terörist anneleri ile şehit annelerini aynı kefeye sokuyormuşuz,olur mu ya böyle;vurun,biçin olmadı diri diri gömün. Ya arkadaşlar siz gerçekten akan kanın dinmesini istemiyor musunuz,siz insanların acı çekmesinden mutluluk mu duyuyorsunuz?Anne annedir arkadaşım,acı acıdır.Kimse size kalkın dağa çıkmışı evinize alın demiyor ki,sadece durdurun bu kanı. Ama durun ya,kim birbirini kıracak...bu başlık altında yazılanları okudukça neden bu kadar çok karanlıkta kaldığımızı daha iyi anladım.Biz aydınlığı istemiyoruz,vurun dört nala! Dediğim gibi konu hakkında bildiklerim sınırları,yorumlar korkutucu...ne demiş son ileti;"barış anneleri mi,nasıl bunu görmez kimse" ben gördüm,buyrun.
  22. Ergenekon tartışması felsefedeki idealizm materyalizm tartışmasına döndü. Temelinde metafizik bir tartışmaya. Zamanında Dr. Johnson diye bir filozof, gelmiş geçmiş en kısa felsefe tebliğini vermişti. Amacı, binbir dereden su taşıyrak maddenin gerçekte var olmadığını ispatlamaya çalışan Berkeley’i alt etmek ve materyalizmin gerçekliğini kanıtlamaktı. Dr. Johnson kürsüye koskoca bir taş getirdi. Ve taşa olanca gücüyle tekme attı. Böyle bir tebliğ ‘derin’ filozoflara hitap etmez tabii, ama sıradan ‘sığ’ bir insan bu kısa tebliğin hakiki derinliğini hemen kavrar. Taş, gerçek olsa da acıtır, gerçek olmasa da. Çünkü kafası yıllardır taştan taşa vurulan sıradan insanlardır. Şimdi devir değişti, bu sıradan insanlar koskoca bir taş gibi duruyor inkârcıların, ‘farecilerin’ önünde. Bu ‘sıradan taşın’ büyüklüğünü Yeni Şafak’taki araştırmadan öğreniyoruz. “Türk toplumunun yaklaşık yüzde 61’i Ergenekon’un çıkar amaçlı bir suç örgütü olduğunu, yüzde 57’si ise darbe yapmak için bir araya geldiğini düşünmektedir. Ergenekon siyasi bir operasyondur önermesine hayır diyenlerin oranı yüzde 65’dir. Vatansever bir oluşumdur önermesine hayır diyenlerin oranı yüzde 77,3’dür.” Bu rakamlar AKP’ye verilen siyasi desteğin çok üstündedir. Yani, eski taşlar gitmiş, yeni taşlar yerine oturmaya başlamıştır. Ergenekon’u küçümsemeye, yok saymaya çalışan birileri sizce bu yeni taşa kafalarını vura vura kendilerini yok etmeye mi çalışıyorlar? Bu kadar mı kendilerinden geçmişler? Yok hayır, bence o kadar aptal değiller. Onların çok uzun sürecek yepyeni bir otoriter rejim hayali var. Yeni otoriterliğin sesi onlar. Ya da sesi olmak için çırpınıyorlar. Ergenekon’u sulandırarak bir ‘paşa çayı’ kıvamına getirmek istiyorlar. Yeni otoriter ‘paşa çayı rejimi’nin tepesine oturmayı hayal ediyorlar. Vicdansızlık rejiminden, bulanık vicdan rejimine geçileceğini öngörüyorlar. O bulanıklığın dilini örüyorlar. İşte Aydın Doğan medyasının ince fikri bu yeni bulanıklığın dilbilimcisi olmak. Ben Aydın Doğan medyasında emir komuta zincirinin ‘gerçek’ halkalarının bozulacağına hiç mi hiç ihtimal vermiyorum. Bir iki süs yazar hariç, ki ben de onlardan biriydim, Aydın Doğan medyasında bu görevin bir refleks mekanizmasına dönecek kadar içselleştirildiğini düşünüyorum. Onların bütün işi, eski cendere parçalanırken, yeni ve daha modern bir cenderenin kuruluşunu teminat altına almak. Ve giderek ılıyan sularda masumlaşmak. Bu yüzden onları ne kadar teşhir etseniz, fark etmez, onlar bunu dert etmez. Çünkü onların gözü ne sizde, ne de halkta. Onların gözü başka bir yerde. O ‘başka bir yer’ onlara gözünü kırpana kadar durmayacaklar. Koşuşturacaklar. Ağız yakan kaynar suya sürekli soğuk su katacaklar. Ta ki birileri tam kıvamına geldi diyene kadar. Başarabilirler mi? Gayet tabii başarabilirler. Burası Türkiye. Onlar da Türkiye’nin ‘tabiatı’ üzerine paraları basıyor. Onların başarısını engelleyebilecek tek bir güç var şu anda Türkiye’de, o da AKP. Ama ne var ki, AKP köşeye sıkışmadan hareket etmeyen miskin bir kedi gibi. Bunu iyi okuyan ‘yeni otoriterlik’ AKP’yi köşeye sıkıştırmak istemeyecektir. Buna, AKP’yi kapatmamakla başlayacaklar. Kapatılmayan bir AKP, ekonomi için, sözde normalleşme için, kısa dönemde iyidir hoştur da, uzun dönemde hem demokrasi, hem ekonomi için çok salaş bir yoldur. Dikkatinizi çekerim. Kapatılmayan bir AKP, temize çıkmış bir AKP değildir. ‘Affedilmiş’ bir AKP’dir. Kimin affettiği ise çok önemlidir. Çünkü onu affeden makam, yeni otorite makamıdır. Eski otorite AKP’yi ‘hiç yoktan’ suçlamıştır. Yeni otorite de ‘hiç yoktan’ affedecektir. Bu iki otorite arasındaki çok önemli ortak nokta, hiç yoktanlıktır. AKP kapatılmadığı gün, Ertuğrul Özkök’ün ‘işte size Türk adaleti, işte size yüce Türk yargısı’ yazısı elbette hazırdır. İşin garibi, aynı gün aynı sözleri bir AKP’li, mesela Cemil Çiçek de edebilir. Türkiye’nin garip yeni çıkmazı budur. Affedilmiş ve hiç yoktan borçlu bir AKP’yle yoluna devam etmek ve günü kurtarmak. Ya da affedilmemiş bir AKP’yle biraz olsun geleceği kurtarmak. İşte bu yüzden AKP’nin savunma yapmayı reddetmesi çok önemliydi. Geçmiş olsun. Ama ne olursa olsun, bundan böyle Türkiye’de, ucunda ışık görülen bir tünelde siyaset yapılacaktır. O ışığın kaynağı da, halkın hafızasıdır, halkın kaydıdır. Bu da, ben faninin bu memlekette gördüğü en umut verici şeydir. Bu değişimin ‘vesileleri’ ve ‘vasıtaları’ ortadadır. Ama evet, ne yazık ki hâlâ bu değişimin gerçek bir öznesi yoktur. Özne olabilmek, hepiniz iliklerinize kadar biliyorsunuz, bu memlekette son derece zor, tehlikeli ve marjinal bir iştir...
  23. İzninizle kavramları karıştırmaya bir de kavramların içini doldururken kavramların özünden sapmamayı ekleyeyim kendi bakışımla...elinize sağlık!
  24. "Devlet Doğduğu Andan İtibaren Çocuktan Sorumludur" Platform'dan Akço "Çocuk istismar, ihmalinin ardında kişilerin değil devletin eksikliği olduğunu söyledi ve "devletin bütün çocuklara yönelik yaklaşım oluşturması gerekliliğine işaret etti. Emine ÖZCAN [email protected] İstanbul - BİA Haber Merkezi19 Kasım 2007, Pazartesi "Bu ülkede kaç çocuk risk altında?"sorusuna uzmanların cevabı: Ülkedeki çocuk nüfusunun tamamı. 20 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla "Çocuk İhmal ve İstismarını Önleme Platformu" yarının (20 Kasım 2007) "Çocuk Hakları Günü" olması dolayısıyla İstanbul Barosu'nda toplantı yaptı. Platform adına İstanbul Barosu'ndan avukat Seda Akço "İhmal, istismar, taciz olayları kişilerin değil devletin eksikliğinden kaynaklanıyor, kişilerin cezalandırılmasıyla değil, devletin bütün çocuklara yönelik yaklaşım oluşturmasıyla önlenir" dedi. Akço: Sorun ortaya çıkmadan, risk doğmadan önlenmeli Akço konuşmasına 17 aylıkken tecavüze maruz kalan bebek ve arabada kilitli kalarak yaşamını yitiren çocuk olaylarını örnek vererek başladı. "Devletin eksikliği söz konusu" diyen Akço, çocukların risklere açık yaşadığını söyledi: Bu risklerin ardında yatanlarsa şöyle: Devletin çocuklara yönelik yükümlülüklerini yerine getirirken izlediği yetersiz politikalar. İşsizlik, savaş, göç, azınlık gruplarına mensup olmak gibi yapısal eşitsizlikler, şiddetin meşrulaştırılması, öldürme hakkı veren töreler, özlü sözler ile pekiştirilen kültürel normlar, geleneksel çocuk yetiştirme tutumları, cinsellik, şiddet içeren, çocukları tüketimin objesi haline getiren, cinsel objeleştiren, topluma tehditmiş gibi gösterip ön yargı oluşturan yayınlar. Çocuğa bakıp, onu hayata hazırlamak yükümlülüğünü temelde aile tartışırken bu yükümlülüğü desteklemesi ve kolaylaştırması gereken devletin bunu değerlendirmekte yetersiz kalması. Akço, acil telefon hattı, danışma merkezleri, aile destek hizmetleri, gelir güvencesi, istismara duyarlı yaklaşım, uzman ve yeterli personel gibi önleme mekanizması öğeleriyle korunabileceklerini ancak bu öğelerin işlemesi için önce devletin çocukla muhtaç olduğu andan itibaren değil doğduğu andan itibaren ilişki kurması gerektiğini söyledi. "Devletin bütün çocukları kapsayacak politikası olmak zorunda" Gündemde olan, operasyon, savaş gibi kavramlarla şiddet ortamından çocukların nasıl etkilendiğini sorduğumu z Akço'nun cevabı şöyle: "Böyle bir ortamın kendisi riskli zaten. Mayınlara basarak ölüyor, yaralanıyorlar. Devlet bu mayınlardan zarar görmelerini engelleyecek çalışma yapmıyorsa ortada kamusal bir ihmal vardır. Sadece silahlardan etkilenmiyorlar, eğitim ya da sağlık haklarından mahrum kalıyorlar. Devlet yaşayabilecekleri travmayı öngörüp plan yapıyor mu?" Toplantıya Yüksek Öğrenimde Rehberliği Tanıtma ve Destekleme Vakfı'ndan Sevgi Özkan, Türk Psikologlar Derneği Başkanı Ayla Dönmez, Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Kahraman Eroğlu, Çocuk ve İlkgençlik Kültürü ve Edebiyatı Araştırmacıları Derneği'nden Necdet Neydim, uzman psikolog Alper Aksoy ve Başak Sanat Kültür Vakfı'ndan Şahhanım Kanat katıldı. Platform çocuk istismarı haberi yaparken çocuğu bir daha istismar eden medya için de çeşitli çalışmalar düzenleyecek. Milletvekilleriyle de görüşecek olan platform ayrıca "Ne taciz ne değil?" gibi tartışmaların önüne geçmek için de sosyal reklamlar hazırlıyor. (EZÖ/NZ) Çocuk İhmal ve İstismarını Önleme Platformu'nun bileşenleri şöyle: Adli Tıp Uzmanları Derneği, Başak Kültür ve Sanat Vakfı, Çocuk Akıl Sağlığı Derneği, Çocuk Vakfı, Çocuk ve İlkgençlik Kültürü ve Edebiyatı Araştırmaları Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İstanbul Çocuk Hakları Komitesi, İstanbul Tabip Odası, İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı, Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Türk Reklamcılar Derneği, Umut Çocukları Derneği, Yüksek Öğrenimde Rehberliği Tanıtma ve Destekleme Vakfı, Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği, Boyut Yayın Grubu.
  25. şşşt,arkadaş sizin orda ışık yok mu,resim azcık karanlıkda

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.