Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    5.190
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    13

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. Kaplan, Ben yalan söylemedim.Yaşadıklarımı yazdım.İnanıp inanmamakta özgürsünüz.Kimse kalkıp da Iğdır'da mermiler uçuşmadı diyemez. Buna,ben yaşadıklarıma dur derim. Iğdır benim memleketim,canım,baştacım.Ben,kalkıp da birileri rant elde etsin diye memleketimi karalamayacak kadar vicdanlıyım. Dostum,taraf değil taraflar vardır.O taraflardan biri elbette Kürtlerdir;ama hiçbir gerekçeniz coplayan polisi haklı çıkartmaz. Susuyorum
  2. Değil mi ama,bunca oyuna rağmen biz hala biriz.Doğrularımızı,yanlışlarımızı kendimizle ölçeceğiz.Biz kazanacağız. Siz dediniz,ben de evet dedim.Çok teşekkür ederim.
  3. Barışın muhattabı insanlardır,devletler yada düzenler,partiler değil.Partilere bizi temsil hakkı veren bizleriz;kendileri değil. Öğretmenlerimiz öğrencilerine,annelerimiz çocuklarına;bizler kendimize sevgiyi ve empatiyi anlatalım...bakın birler nasıl milyonlara dönüşecek. Muhattabınız benim,başım gözüm üstüne
  4. Dostum, Ben varım hemen burda.Benim sizin muhattabınız.Geçelim şiddetin dilini konuşanları,çözümsüzlükleri.Biz varız burada. Son okuduğum iletileriniz de ki kırgınlıklarınızı okuabildim,bunun yanında gerçekten de empati kurabilen Fuzuli'yi ilk defa bu kadar yakından tanıdım. Biz,kanın durması için ezberleri ezip geçmeliyiz;DTP benim temsilcim değil.Sadece eksik demokrasinin Kürt temsiliyeti.
  5. Sevgili Rua, "Türklüğünüz de sizin olsun Kürtlüğünüz de, biz insanız ve insanca birlikte yaşamak istiyoruz demeye var mısınız? " diyen ben değil,benim gibi düşünenler.Öncesinde verdiğim yazar ise Sabahattin Eyüpoğlu'nun kaleminden dökülenlerden aklıma gelenler. Sabahattin Eyüpoğlunun bu hikayesini ilk okuduğumda şaşırmıştım.Neden herşeyin farkındayken susmayı yeğler insan.Etrafımız da onca şey yaşanırken,bir parça ekmeğe muhtaç olanlar sayısız iken;biz farkındayken,hergün şahitken susuyoruz;insanlar savaştan,silahtan ve açlıktan ölüyor;biz yine susuyoruz. Yazar da kendisinden istenecek belki de cüzzi bir miktardan olmamak için susmuştu,bir çocuk açlıktan ölmüştü.Sakın kimsecikler "aman efendim bunu kitaplar yaratır,gerçek değil" demesin,dönsün herkes bir etrafına. Duyarsızlık dedim ben bunun adına;samimiyetsizlik,korkaklık ve bencillik. Bugün yaşananların bundan farkı yok. Beni temsil ettiğini sanan vekillerim,beni köşelerinde yazan gazetecilerim,benden habersiz olan aydınlarım...hepsi,benim adıma konuşurken samimiyetsizlikleri ile ölüme çanak tutuyor. Ben ne AKP'yi ne DTP'yi temsilcim olarak görüyorum.CHP,MHP,SHP...hiçbiri artık benim değil. Söylemleri sadece güldürüyor beni,hiçbiri umrumda değil... ... Sevgili Rua, Çoğu zaman umutsuzluğa düşsem de,ben yine umut bu ülkenin insanıdır diye düşünenlerdenim.Siyasiler bırakalım alanlarda bağırmaya ,gazeteciler ukalaca tavırları ile bize adam olmayı öğretmeye,aydınlar vızıltıları ile başımızı ağırtmaya devam etsinler;biz yine kendimizden başlayalım. Mavi olmayan gökyüzü,kendisinden başlasın.Rua kendisinden.Annemize,babamıza,kardeşlerimize,komşularımıza,yanında oturduğumuz yol arkadaşlarına anlatalım;biz birbirimize yabancı olmamalıyız,kan emicilere rağmen insan için ortak olan bu ülkede buluşalım. Sevgili Rua, Dökülen kanlar,haddi hesabı olmayan suçlamalar,kırgınlıklar vs;inanın ki yabancılığımızdandır,oyunlara gelişimizdendir yoksa düşmanlıklarımızdan değil. Çünkü nebalananların işine gelen bizim düşmanlığımızdı.Biz daima sürü olacaktık,çobanlar bizden kazanacaktı.Ülke tarihimiz,medyamız,egemenlerimiz,egemenlere dur dediğini düşündüklerimiz...işte bizim gerçeğimiz. Geçen günlerde Diyarbakır'da barış için toplanan insanlarımıza DTP,"Muhattab Öcalan'dır,biz değiliz" dedi.AKP,bırakın Kürt Açılımını;bu ülke için,darbelerin anayasasına devam dedi.CHP,arada parazit olmaya devam ediyor.MHP,zaten söylemleri ile zaten aşina. Ben,bu insanlardan çözüm beklemiyorum.Bu insanlar beni temsil etmiyor.Hiçbirine zerre kadar güvenmiyorum. Kimsenin adına konuşamam,ama ben kendi insanımı çok iyi tanıyorum.Türk'leri,Kürt'leri,kafa karışıklıklarını,tepkilerinde ki tutarsızlıklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Tüm insanlar aynı düşünemez,tüm insanlarda samimiyet beklenemez.Milliyetçiliğe takılanlar da olacak,taraf olma çabalarında savrulacaklarda olacak,birlik için hep beraber alanlara çıkalım diyende... Dökülen kanın vebali hepimizin boynunda,yarına hep beraber hesap vereceğiz.Duyarlı olması gereken bizler,düşman olmayı değil kardeş olmayı becereceğiz. Zor olacak,yaşananlar daima hatırlatılacak ama olacak.Biz başaracağız. Samimiyetse,sadece ben olsam bile değmez mi,sadece siz bana inanıyorsanız bile "biz kazanacağız" demenin tam da sırası değil mi? Kürtler ve Türkler hep beraber biz kanınızı istemiyoruz diyecekler,barış için bedel ödeyenlere hep beraber sahip çıkacaklar. Bakın,altını çiziyorum;hep beraber. Çünkü ne günahkarı ne de masumu tek başımıza oynamıyoruz. Sevgili Rua, Keşke elimde olsa da,kalkıp dağa çıksam.Bağırsam;lütfen bırakın silahın,şiddetin dilini.Yettiniz artık diyebilsem.Keşke tüm yasaları ben yazsam da;hepimizin olan yasayı yazsam. Ama değilim işte,tek başına bir hiçim.Bunun için,lütfen bizim için;samimi olanlarımızın cesareti için;herkes sevgiyi yazsın. Herkes,samimiyetle bu çağrımıza ortak olsun.
  6. Sevgili forumdaşlarım, "Yazarımız,çok da lüks olmayan bir pansiyonda kalmaktadır.Pansiyon işletmesi ve ile haftada bir odasını temizleyen gündelikçi kadın dışında hayatında kimsecikler yoktur. Sanat adamıdır,kalemi dışında hiçbir geçim kaynağı olmayan yazarımız kıt kanaat geçinmektedir.Birgün pansiyonun kapısında içeriye kendini atacakken,gündelikçi kadını karşısında bulur.Kadın soluk soluğadır.Önce hiçbir anlam vermez bu telaşa.Kadına şaşkın şaşkın bakar.Kadın birşey diyecekken susar.O yine anlamaz.Derken dakikalarca birşeyler söylemeye çalışan kadının gözlerinden ne demek istediğini anlar.Yazarımız,kadının ne demek istediğini anladığı andan ittibaren susar.Suskunluğunun gerekçesi çok basit aslında.O da zor durumdadır.Kadın yutkunur,yazar bencilleşir belki de haklı olarak ve yine susar.Kadın gözlerindeki amhçubiyetle birşey demeden gider. Günler geçer.Gündelikçi kadın bir daha ortalıkta görünmez.Pansiyon işletmecisinden gündelikçinin adresini alan yazar soğuk havaya aldırmaksızın yola çıkar. Kapısını çaldığı ev,sadece dört duvar.Kadın kapıyı açar.Donup kalmış gözler,dağınık saçlar.Bir sofya,yanmayan bir soba ve üstü sıkıca ötülmiş bir çocuk. Kadın anlatmaya başlar;"o gün yanınıza geldim,çünkü hava soğuktu,oğlum üşüyordu.Size diyemedim,utandım.Eve geldim,oğlum titriyordu.Yanına sokuldum.Anne üşüyorum diyordu.Ellerinden tuttum,sıkıca sarıldım.Anne üşüyorum diyordu.Titriyordu.Sonra...sonra hiçbirşey söylemez oldu.Ben hala sıkıca sarılıyorum,ama o susuyor.Neden ki...?" Yazar,üstü örtülmüş çocuğa yaklaşır.Battaniyeyi kaldırır.Çocuk ölmüştür.Gündelikçi hala "çocuğum üşüyor mu " feryadında... Yazarımız dona kalır,sorgulamaya başlar vicdanı kendisini.Paylaşacağı çok şey değildi aslında,ama paylaşamadığı bir çocuğun soğukta ölmesiydi. Duyarsızlık dedim ben bunun adına..." Kimliği ve inancını sorgulamaksızın,yeniden karanlığı yaşamamamak için herkesi duyarlı olmaya davet ediyoruz.Hepimizn olan bir ülke diyenler;lütfen sesiniz daha gür çıksın.Unutmayalım,geçmişten sorumlu olamasak da gelecekten sorumluyuz.Duyarsızlığımızı ve tabularımızı ezip geçmenin şimdi tam zamanı... Sevgili Türkler, Kürt olarak doğmak bizim tercihimiz değildi. Tıpkı Türk olmak da sizin tercihiniz olmadığı gibi. Bu topraklarda yaşamaya biz karar vermedik, tıpkı sizin de karar vermediğiniz gibi. Yanlış anlamayın, Kürt olmaktan gurur duyuyoruz, bu topraklarda yaşamaktan da hayli memnunuz. Niçin? diye sorarsanız bunun bir cevabı yok. Tıpkı bir Japon’un Japonluğundan, bir Kenyalının siyahlığından gurur duyması gibi. Tıpkı bir arabın çölüne, bir Norveçlinin buzullarına aşık olması gibi. Yapmadığımız tercihler, vermediğimiz kararlar neticesinde yan yana düştük. 1000 yıldır birlikte yaşıyoruz. Bu güzel ülkede yaşayan Kürtler olarak mutluluklarda küçük, acılarda büyük ortağız. Ama ortağız işte. Dünyanın en yaşlı topraklarının sakinleriyiz. Kimler geldi, kimler geçti ama hep insanlık, iyi niyet, hoşgörü ve merhamet kaldı. Ta ki son yüz yılda dünyayı bir radyasyon bulutu gibi saran milliyetçilik bizi de hasta edene kadar. Ortaklığımızın kimyası bozuldu, ağızımızın tadı kaçtı. Aramızdaki gerilimi siyasi ve ekonomik ranta çevirenler oldu. Tabii ki; olan yine bizlere oldu. Yüz yıl sonra bugün önümüzde bir fırsat duruyor. Bu fırsatın etrafı küfeler dolusu hamaset cümleleriyle, dağlar gibi gururla ve kalp kırıklıklarıyla çevrili. Kadim dostların barışmasına mani olan duvarları yıkmak ve fırsatı yakalamak ise bizim elimizde. Sevgili dostlarımız, komşularımız, arkadaşlarımız, Çözümün elimizde olduğunun farkında olan erkekler ve kadınlar beyinlerimiz üzerinde büyük bir iktidar savaşına girişti, duyuyor musunuz? Hiç bir acımızı, çilemizi tatmamış; ırkından, dininden, dilinden, mezhebinden, başörtüsünden hatta Türkçe aksanından dolayı hor görülmenin ne demek olduğunu bir kere bile yaşamamış seçkin köşe yazarları, komutanlar, siyasetçiler, baro başkanları, fabrika patronları biraz daha ölmemiz için bizi ikna etmeye çalışıyorlar, görüyor musunuz? Kendi oğulları için Ege sahillerinde yazıcı masası ayarlarken, sizin oğullarınızı Hakkari dağlarına kutlama yaparak göndermenizi alkışlıyorlar, anlıyor musunuz? Bıraksanız 150 yaşına kadar yaşamak için herşeyini verecek hayatpereslerin, genç insanların cenazelerinin arkasından düzdükleri şehit ağıtlarının ne kadar sahte olduğunu hissediyor musunuz? Bu insanlara; Türklüğünüz de sizin olsun Kürtlüğünüz de, biz insanız ve insanca birlikte yaşamak istiyoruz demeye var mısınız? Mektubu göndermek isteyen Kürt ve mektubu almak isteyen Türk imzacılar için -http://genckurtsiviller.blogspot.com/-
  7. Cyrano, Kişiselleştiriyorsunuz.Çakma edebiyat eleştirmek değildir;çakmaysa önemsemeyin.Bakınız; ben diyorum ki,çocuklar öldürüldü.Siz diyorsunuz ki "çakma edebiyat".Şimdi ne anladım ben bundan.Bana deyin ki,evet arkadaşım öldürüldü yada hayır öldürülmedi.Ben de ona göre tavır alayım. Sizin iletileriniz gerçekten çok ilginç ve tek taraflı.Daha ilginçi ise bu taraftarlığınız söz konusu Kürt'ler oldu mu hemen kendisini gösteriyor. Bir tinerci çocuk,neden gözünü kırpmadan insan öldürür, Hakkına tecavüz edilmiş bir genç,neden tüm hakları kendinden ibaret görür, . . Kolu kesilmiş bir adam,neden sadece kolunun acısını hisseder...? Bir tinerci çocuk birini kolayca bıçaklar,çünkü;onun için ne olacağının kaygısı yoktur,duygularınnı kaybetmiştir. Hakkına tecavüz edilmiş bir genç,tüm hak taleplerini tecavüz edilen hakkından ibaret sayar;çünkü onun için hak sadece elinden alınandır. Ve kolu kesilmiş bir adam sadece kolunun acısını hisseder;çünkü kesilen koludur. ... Yaşanalara ajitasyon deyip geçemezsiniz.Buna hakkınız yok.Ajitasyon dedikleriniz benim geleceğimi çaldı. Kaymaz öldürüldü,onun acısını hissedenler devlet tarafından terörist ilan edilince,devlete düşman kesildi. Hakkari'de gencecik bir insan silahla kafasına darbeler yedi,o genci dipçikleyen zihniyet tüm bölge halkı için artk sadece bir cani. Diyarbakır cezaevinde insanların yaşamı,onuru çalındı;sonra mı...dağa çıkmak bir kurtuluş oldu. Siz kalıp bana hala ajitasyon mu diyorsunuz,sizin için öyle kalsın.Başım gözüm üstüne.Benim için lanet olası bir geçmiş.Ateş düştüğü yeri yaktı. Bana deyin ki;köyler yakılmadı.Erseverler adam öldürmedi.Koruyucular sizin hakkınıza gap etmedi.İşkenceler,yasaklar hiç olmadı... Yoksa sadece çakma edebiyat,benim için sadece kişiselleştirmeden ibaret kalır. ... Önce edebiyat,sonra Çakma Ersöz edebiyatı.Ne diyebilirim ki;yine de edebiyatın ne olduğunu konuşalım.Bir Kafkayı,bir Emile Zolayı yada hemen Yaşar Kemal'i...ajitasyon değil mi! ... Bunu çok yazdım,yine de yazayım. Ben DTP'ye oy vermedim.Çünkü politikasını tasvip etmiyorum.Oy veren %20'nin yarısı da mutlaka onaylamıyordur izlenen politikayı. Yalnız,yapılan hak ihlalleri sadece DTP partisiyle ses getirdi.Meclisteki vekillerin Kürt olup olmaması değil temsiliyet,kaç vekilin Kürt'lere yönelik hak ihlalalerini dile getirdiğidir temsiliyet.Yani sadece nitelik. Ha,şimdi diyeceksinizi ki "efendim madem öyle siz niye oy vermediniz kendilerine" Hemen diyeyim efendim;biliyorum ki DTP'ye temsil yapan,DTP'nin kendisi değil;Türkiye de olmayan temsiliyettir. Bakınız,ben temsilim olan bir DTP'den değil;temsiliyetin olmadığı bir ülkede Kürt temsilcisi olan DTP'yi yazıyorum. Ayrıca Cyrano, Ben Kürtlerin arasından çıkıp geldim.Onlar sizin yanınızda söylemediklerini,benim yanımda çok açık ifade ediyorlar. AKP,CHP ve MHP'ye oy veren Kürtlerin de ne düşündüğünü çok iyi biliyorum.Yabancı değilim yazdıklarıma yani. Doğrucudavut,ben de "katılımcı demokrasi "demedim mi,hem ben zaman PKK'nın taraftarlığını yaptım.El insaf. Kaplan,hala anlamadım.Ben 2004 yılına kadar Iğdırdaydım.Yaşadıklarımın haddi hesabı yok.Sabahlara kadar pencerenin önünde bekledim,sabahın bir vakti evi basan askerlere çocuk aklıyla hesap verdim,yaşadığım yer abluka altına alındı,ve üstüme kurşunlar dizildi.Burası Iğdır'ın merkezi. Diyarbakır da sokak ortasında gelişi güzel sıkılan kurşunlarda gördüm,insanların neler çektiğini de.Daha ne diyeyim ben size.Nedir anlatamadığım. Burada yazanlar,birazcık anlamaya çalışsa beni,herşey o kadar açık seçik ki.Ama mavi olmayan gökyüzü onların düşüncelerinden ibaret değil mi!
  8. "Derya içre derya bilmez..." nokta.
  9. Jack NICHOLSON ve Morgan FREEMAN.İki devi buluşturan romantik bir komedi.Filmin pragmanlarında geçen bu.Filmin kendisinde ise anlatılan çok farklı.Komedi demek çok zor.Dram en güzel tanım.Milyoner Edward ve araba tamircisi Carter'in yolları;kendilerine biçilen ömür ile keşişir.İki kanser hastasının,rtledikleri ve tüm yapamadıklarını,listeleyip yaşadığı bir altı ay.İzlemediyseniz,mutlaka izleyin. Film ‘in Adı: Şimdi Ya Da Asla Tür: Dram / Komedi Yönetmen: Rob Reiner Görüntü Yönetmeni: John Schwartzman Senaryo: Justin Zackham (Kitap) Oyuncular: Jack Nicholson, Morgan Freeman, Serena Reeder, Sean Hayes, Jonathan Mangum, Beverly Todd, Rob Morrow Yapım: 2007, ABD Yapımcı: Justin Zackham, Travis Knox Muzik: Marc Shaiman Film Süresi: 1 saat, 36 dk. Vizyon ‘a Giriş Tarihi: 1 Şubat 2008
  10. "BEN ETNİK MİLLİYETÇİLİK YAPMIYORUM"...Benim hakkımda ki düşünceleriniz de özgürsünüz.Siz her ne kadar olayı kişiselleştirme çabasında olsanız da;ben size saygı duymaya devam edeceğim. Beni siz değil,düşünceleriniz ilgilendirir. ... Edebiyatın ne olduğunu gerçekten biliyor musunuz,ben az çok eğitimini aldım.Bakın isterseniz sizinle "edebiyatın" ne olduğunu konuşalım.Bakın çakma edebiyat deseniz,ben eyvallah diyeceğim de edebiyat değil bu. yaşanmışlıklar,işkenceler,failler...sizin için hiçbir anlam ifade etmese de,benim için çok şey.Birileri bilgisayarın başında ağlasın diye yazmıyorum,edebiyatın bir aracı olan hayal dünyasında dolaşmıyorum.Öldürülenleri,kurşunlara dizilenleri,evleri yakılanları yazıyorum.Bu sizi rahatsız etmiyor galiba.Neden etsin ki;birierin ölümünün hesabını soran sizler,hemen yanıbaşınızda kardeş dedikleriniz kan kusarken sadece seyirci kaldınız.Özür dilerim,sizin için basit olan insan ölümleri benim için bu kadar basit değil. Yazdıklarım gerçeğin ta kendisi. ... Özür dilerim ama,çok zorlama olmuş bu çelişki iddianız. Ben DTP'ye oy vermedim;ama Iğdır'da DTP binasının önünde seçimin sonucunu saatlerce bekledim.Bunu demekten de rahatsız olmuyorum.Kimseden korkum yok. Bunun yanında... Ben "DTP'Yİ TEMSİLCİ OLARAK GÖRÜYORUM" demedim;""DTP,TEMSİLCİ OLARAK GÖRÜLÜYOR" dedim.Cümlelerim çok açık.Ne dediğimi herkes anladı.Size "ama..." ile başlayan tüm cümlelerinize yanıt verdim.Daha önceki iletide var tüm sorularınız.İlginç olan ise tüm yazdıklarıma rağmen sadece benim hakkımda ki düşünceleriniz ve daha önceki iletileriniz dışında hiçbirşeyi baz almamışsınız. Yazdıklarımın sonuna kadar arkasındayım. Velhasıl... Sizi rahatsız etse de,DTP bugün Kürtler için çok farklı bir yerde.Sakın bana yine "Kürt vekiller,%20.." demeyin!
  11. Görülmüş şey değil,nasıl birşey bu,bu kadar zor mu;herkes için olması gerekeni istemek? Olmaz ama,o Kürt!Siz söylemlerinizin anlamını biliyor musunuz;etnik milliyetçilik.
  12. Şaka yapmıyorum,çok ciddiyim.Ne demek istediğinizi,ne sorduğunuzu anlamadım.Beni yalancılıkla suçlayacaksanız,önce açık bi şekilde nasıl suçlayacağınızı yazın.
  13. Buyrun biraz tebessüm etmeye ... Kürt sorunu çözüldü Soru: Sevgili Sivilay Abla, siz Kürt sorununun çözüleceğinden umutlu musunuz? Benim umutlarım gel git yapıyor ve her ‘git’ten sonra ‘gel’ olmayacak diye ödüm kopuyor. Bizim gibi endişeyle bekleyen barış yanlılarına ne söylersiniz? Delal – Batman Cevap: Sevgili Delal, Olaylar olur, tarihi sonradan atılır. Örneğin Fatih Sutan Mehmet Bizans’a girerken ‘Askerlerüm, şu anda ortaçağı kapatıyorum, yeni çağı açıyorum’ dememiştir. Ya da Sokullu Mehmet Paşa'nın 1579'da öldüğünde cenazenin başında toplanan alimler ‘Eyvah Osmanlı Duraklama Devrine girdi’ diye dertlenmemişlerdir. Bunun adını da yüzlerce yıl sonra olan biteni tepeden görebilen tarihçiler koymuştur. Ondandır ki; bugünlerin tarihini yazacak olanlar Kürt sorununda çözümün başlangıcı olarak yaşadağımız günlerden birini koyacaklar. ‘Biraz da zenginler ölsün’ yerine Soru: Sevgili Sivilay Abla, neden hep fakirlerin çocukları ölüyor. Bir bakanın, bir paşanın, bir zenginin çocuklarına bir şey olmuyor? Gülnaz Tahtacı - Adana Cevap: Sevgili Gülnaz, ağzımıza pelesenk olmuş bu klişe sitemi lugatımızdan çıkarmamız gerek. Hiç bir anne - baba oğlunu göz göre göre kör dağlarda bir kör kurşuna hedef olsun diye gönderemez. Elinde ne kadar imkan varsa kullanır, torpil koyar, kınanmayı da göze alarak oğlu için bir Ege sahili, en azından bir yazıcı masası ayarlar. Elimizi vicdanımıza koyalım, bizim de imkanımız olsa aynısını yapardık. Kimseye bu yüzden kızamıyorum. Tabii hem kendi çocuğunu göndermeyip hem de başkalarının evlatlarının canı üzerinden vatan millet sakarya edebiyatı yapanlardan ileri derecede nefret ediyorum, o başka. Bence, ‘Biraz da onlar ölsün’ yerine ‘yeter artık kimsenin çocuğu ölmesin’ demeye dilimizi alıştıralım. ‘Ah o dış mihraklar olmasa..’ Sivilay Abla-Taraf
  14. aaaaaaaaaaaa,ne kadar terbiyesizim ama abla,ne yapayım ben Nurettin Rençberciyim,tamam söz bi daha geldiğimde kulağım sizde olacak.
  15. Jön,üzülmeeeeeeeeeeeee.Bak beni de heç sevmezler,hatta alerji bile olanlar var sen bırak Emrah abeye,çal bi Ferdi baba
  16. Sevgili forumdaşlarım,şimdiye kadar beni anlamayanlara "önyargı" deyip, iyi niyetli yaklaşan ben,bu sıralar anladım ki,sorun önyargı değil;tahammül edememek.Ben burada edebiyat falan yapmadım,siz ya edebiyatın ne olduğunu bilmiyorsunuz yada işinize gelen bir savunma ile "edebiyattttttt" diye yazıyorsunuz. Edebiyat,benim yazdıklarım değil! Ve gelelim çelişki diye ifade edilen cümlelerime;efendim çelişki değil.Hemen bir daha yazayım; Ben bir Kürt'tüm ama DTP'ye oy vermedim. Oy vermememin nedeni DTP'nin politikasını tasvip etmememdir. Kürt olmanın ölçütü DTP'ye vereceğiniz oy ile ölçülemez,DTP'ye oy veren herkes de izlenen politikayı tasvip etmiyor. ANCAK;DEMOKRASİNİN SÖZDE KALDIĞI CUMHURİYET'TE GERÇEK MANADA "KÜRT" İSMİNİ TELAFUZ EDEN YİNE DTP VE ÖNCESİNDE KAPATILAN PARTİLER OLDU! TEMSİLİYET SORUNU DEDİM;EVET TEMSİLİYET SORUNU!KÜRT'LERİN OLDUĞU,AMA UYGULANAN YANLIŞ POLİTİKALARA RAĞMEN KÜRT İSMİNİN GEÇMEDİĞİ BİR MECLİSTE,DTP2NİN VARLIĞI SİZE NEYİ ANLATIR? AZ ÖNCE İZLEDİĞİM BİR PROGRAM DA UFUK URAS ŞUNU DEDİ;"ŞEMDİNLİ'DE İŞLEYEN HUKUKSUZLUK,11 YAŞINDA Kİ ÇOCUĞA İŞLEYEN 13 KURŞUN...BUNUN İÇİN SİZ NE YAPTINIZ;YAPMANIZ GEREKENLERİ YAPMADAN HESAP SORMAYIN..." EVET,SAYIN CYRANO...SİZ ÖNCE O VİCDANLARI SORGULAYIN,SONRA BANA ÇELİŞKİLERİMİ YAZIN! Ve... Özür dilerim ama iyi niyet göstermeden,benden iyi niyet beklemeyin.DTP'ye oy vermedim,ama kimse beni temsil etmeye cesaret etmemişken,sadece DTP temsiliyet olarak görülür. Ha,diğer partilere oy veren Kürtler de dediniz değil mi;yok efendim onlar "feodalizmin kendisi";onların verdiği oylara aldanmayalım mı desem...? Hayır,herkes ne demek istediğimi çok iyi anladı. Teşekkürler.
  17. aaaaaaaaaaaaa,Jön mü üvey evlat muamalesi gören,eminim radyoyu yıkıyordur.
  18. Jön'mü...kendisi bi hayalet.Siz bakmayın yazdıklarına:)ellerinize sağlık.
  19. Kaplan, Anlayamadığınız olay ne,inanın ki şimdi de ben sizi anlayamıyorum.Ben Iğdır'da o şiddetin içindeydim.Diyarbakır'da ise gördüklerim kendi yaşadıklarıma "şükür" dedirtti..Orada yaşananlar çok daha ciddiydi. Diyarbakır'da herkesle yaşananları konuştum.Ne siyasilerden nede kitaplardan kalkıp ahkam kesmedim.Orda ki insanlara sordum.Yaşayanlar anlattı bana."Lice'de üstüme panzerler geldi,sokakta üstümüze silahlar doğruldu,Hakkari'den Diyarbakır'a helikoptere bağlanarak geldim..." 2004 demişim,üzgünüm tarihi karıştırdım.2006 yılından bahsediyorum.Mersin'de yakılan bayrağın çok daha öncesinde Diyarbakır'da yaşanacaklara ön ayaklık ediyordu.28 Mart günü Diyarbakır'da çocuklar öldürüldü. İstanbul'dan Diyarbakır'a gittiğim günün hemen ertesinde yaşandı bunlar.Öğrenciler,memurlar adeta kentten kaçtı.İşin aslı ben de yaşananlaradn korktum;ama özel nedenlerden dolayı orada kalmak zorunda kaldım. Diyarbakır'ı o zaman çok iyi anladım.O zamana kadar,hep tepkisiz ve slogan olmakla suçladığım Diyarbakır'ın neden korktuğunu,neden sloganlarla kendisini ifade etttiğini çok iyi anladım. Politik cevap olmasın,hay hay.Adım başı panzer,asker,polis.Bağlar tarafından sönmeyen ateşler.Balkona gelen çocukların kafasına kurşuyn sıkabilecek kadar güvenli bir prtam için çalışan güvenlik görevlileri. Arkadaşlarımızla,o günlerde esnaflarla,mahalle sakinleri ile konuştuk;herkes yeter diyordu. Ve Dicle Üniversitesi,Tıp Fakültesinin morgunda bekletilen küçük çocukları için ağlamaktan bile korkan,çaresiz babaların şaşkınlığını,onların gözünde okudum. Sayın İlker,dediğiniz gibi terör yanlısı medya bu çocuklarının acısı ile prim yaptı,ülkemin güzel medyası ise bu çocukları yazmadı bile.Çünkü o çocuklar birer teröristti! Kaplan,ben görmediğime gördüm demedim.Yaşadım diye birşeyler sallamadım. Siz,anlayamadığınız noktaları yazarsanız,ben de daha açık olurum.İftar sonrası okuyun o zaman,bakın ben de çok açım.Aklıma gelenler,eksik kalanlar çoğu zaman. Allah kabul etsin.
  20. Diyarbakır'da güneş batıyordu. Ve ben gidiyordum! Diyarbakır surları güneşin batışını seyrediyor,Mardin Kapı,bütün görkemiyle yıllara inat "bugün de buradayım" diyordu.Balıkçılarbaşı,günün kalabalığını üstünden atmak için ilerleyen saatleri kolluyor,Dağkapı yorgun argın evine dönen resmi kıyafetleri ağırlıyordu.Ofis gürül gürül akıyordu... Ve ben gidiyordum! Sokağın hemen yanıbaşında oturan kadınlar birbirlerine dert yanıyordu.Yaşlı amca belirli belirsiz söyleniyor,elinde ki poşetlerin ağırlığından bunalan esmer genç,mendili ile terini siliyordu... Ve ben gidiyordum! ... Diyarbakır'ın Seyrantepe'sini görmelisin demişti bana yerini veren genç adam."Seyrantepe'de kahveler boşalmaz,kadınlar gülmez.Seyrantepe'de çocuk oyunları oynanmaz..." Sırtımızda çantamız,elimizde sorularımız atmıştık kendimizi genç adamın tarif ettiği yere.Kalabalıktı adım attığımız tüm yerler.Cıvıl cıvıldı insanlar.Çocuklar ellerinde uçurtmalar,kavgalıydı bisikletini paylaşmayanlarla.Kadınlar sarmıştı etrafımızı,kuşkuluydu erkekler. Biliyordum açlığı,tanıdıktı bana.Aç kalmamıştım hiçbir zaman,aç kalanlar arkadaşlarım olmuştu çoğu zaman...Seyrantepe de açlık vardı.Çaresizdi insanlar.Herkes korkuyordu.Yaşananlar kaderdi,kabul etmişlerdi bunu.Ama yine de kırgınlardı kendilerini kaderlerine terkedenlere. Saçları darmadağınık olan Berivan şaşkınlıkla bizi izliyor,kavuran sıcağa rağmen ayağında ki çizmeleriyle Mehmet bize yol gösteriyordu."Abi,ne yapiysen sen Diyarbakkırdaa" diye ısrarla soru soran küçük çocuğa cevap yetiştitmeye çalışırken bizler,gökyüzünde kağıttan uçurtmalar yarışıyordu. ... Diyarbakır'da güneş batıyordu. Ve ben gidiyordum! Çok sevdiğim kent ardımda kalıyordu.Günahkardı dilim,yorgundu bedenim.Saatlerce sarılıp kaldığım,bırakamadığım arkadaşlarımı özlüyordum.Ağlıyordum... Ve ben gidiyordum! Arabanın seyrine takılı kalmıştı gözlerim .Seyrantepe'den geçerken yolcu alan arabanın freniyle irkildi bedenim.Gökyüzünde paramparça olmuş uçurtmalar...Barış soruyordu İnci'ye;"İnci,neden uçmuyor uçurtmalar"... Ve ben gidiyordum! Hüzünlü gözlerine sevdalandığım Diyarbakır'ın çırılçıplak bedeni,çocukları ile hüzne yakalanmışken...Olmayacaktım artık bu kentte;Seyrantepe İnci gibi "uçar birgün" demeyi dilerken... Diyarbakır'da güneş batıyordu. Mısralar ağıdın birer sureti,tekrarlıyordum kendi kendime; "Açar Kan kırmızı yediverenler Ve kar yağar bir yandan Savrulur Karacadağ Savrulur zozan... Bak bıyığım buz tuttu Üşüyorum da Zemheri de uzadıkça uzadı Seni baharmışın gibi düşünüyorum Seni Diyarbekir gibi Nelere nelere baskın gelmez ki Seni düşünmenin tadı..." Susuyordum.Sustukça aldığım nefes yüreğimi zorluyordu... Ve ben gidiyordum... *AHMED ARİF.
  21. Dostum,anadilde eğitim topiciğinde sorunuzu yanıtladım.Şimdi dönerseniz.
  22. etnik bir temsiliyeti değil;tökezleyen bir demokraside yok sayılan bir etniğin temsiliyeti;çözüm basit. " Sonuç olarak, tüm kurum, kural ve araçları ile işletilebilen sağlıklı bir demokrasi içerisinde insanların bireysel/kültürel özgürleşmeleri ile birlikte ekonomik yönden de özgürleşmelerinin, kısaca insanca yaşayabilmelerinin yolu açılır." işte çözüm bu yazdıklarınızın içselleştirilmesinden geçer.Devlet ve halk olarak. Özür dilerim,zamanım olmadığından yazılanları takip edemiyorum.Sorunuzun cevabını vereyim öncelikle... Ben on onbir yaşına kadar şiddettin hemen içindeydim.Dediğiniz olayı Iğdır'da yaşadım.2004 yılında Diyarbakır'a gittim. Iğdır'da yaşadıklarım şiddet ile sınırlıyken,Diyarbakır'da gördüklerim şiddettin yanına bir de sistemleşen yok saymaları gösterdi bana. Ve Kaplan, Polis,asker...linç edenin ben mantığını aramam,linç edilenin kimliğini sorgulamam(kimliğe bireye ait değer ve düşünceleri de katabilirsiniz). Başka cevaplamadığım soru varsa
  23. Sizce ben "kuzu" derken demek istediğinizi mi kastettim? Özür dilerim,galiba biraz olayı kişiselleştirdim.Bu tepkim size değil,yazdığım her iletiye PKK yahut DTP ile yanıt verenleredir.
  24. vicdan budur işte.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.