Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    5.190
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    13

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. Ergenekon tartışması felsefedeki idealizm materyalizm tartışmasına döndü. Temelinde metafizik bir tartışmaya. Zamanında Dr. Johnson diye bir filozof, gelmiş geçmiş en kısa felsefe tebliğini vermişti. Amacı, binbir dereden su taşıyrak maddenin gerçekte var olmadığını ispatlamaya çalışan Berkeley’i alt etmek ve materyalizmin gerçekliğini kanıtlamaktı. Dr. Johnson kürsüye koskoca bir taş getirdi. Ve taşa olanca gücüyle tekme attı. Böyle bir tebliğ ‘derin’ filozoflara hitap etmez tabii, ama sıradan ‘sığ’ bir insan bu kısa tebliğin hakiki derinliğini hemen kavrar. Taş, gerçek olsa da acıtır, gerçek olmasa da. Çünkü kafası yıllardır taştan taşa vurulan sıradan insanlardır. Şimdi devir değişti, bu sıradan insanlar koskoca bir taş gibi duruyor inkârcıların, ‘farecilerin’ önünde. Bu ‘sıradan taşın’ büyüklüğünü Yeni Şafak’taki araştırmadan öğreniyoruz. “Türk toplumunun yaklaşık yüzde 61’i Ergenekon’un çıkar amaçlı bir suç örgütü olduğunu, yüzde 57’si ise darbe yapmak için bir araya geldiğini düşünmektedir. Ergenekon siyasi bir operasyondur önermesine hayır diyenlerin oranı yüzde 65’dir. Vatansever bir oluşumdur önermesine hayır diyenlerin oranı yüzde 77,3’dür.” Bu rakamlar AKP’ye verilen siyasi desteğin çok üstündedir. Yani, eski taşlar gitmiş, yeni taşlar yerine oturmaya başlamıştır. Ergenekon’u küçümsemeye, yok saymaya çalışan birileri sizce bu yeni taşa kafalarını vura vura kendilerini yok etmeye mi çalışıyorlar? Bu kadar mı kendilerinden geçmişler? Yok hayır, bence o kadar aptal değiller. Onların çok uzun sürecek yepyeni bir otoriter rejim hayali var. Yeni otoriterliğin sesi onlar. Ya da sesi olmak için çırpınıyorlar. Ergenekon’u sulandırarak bir ‘paşa çayı’ kıvamına getirmek istiyorlar. Yeni otoriter ‘paşa çayı rejimi’nin tepesine oturmayı hayal ediyorlar. Vicdansızlık rejiminden, bulanık vicdan rejimine geçileceğini öngörüyorlar. O bulanıklığın dilini örüyorlar. İşte Aydın Doğan medyasının ince fikri bu yeni bulanıklığın dilbilimcisi olmak. Ben Aydın Doğan medyasında emir komuta zincirinin ‘gerçek’ halkalarının bozulacağına hiç mi hiç ihtimal vermiyorum. Bir iki süs yazar hariç, ki ben de onlardan biriydim, Aydın Doğan medyasında bu görevin bir refleks mekanizmasına dönecek kadar içselleştirildiğini düşünüyorum. Onların bütün işi, eski cendere parçalanırken, yeni ve daha modern bir cenderenin kuruluşunu teminat altına almak. Ve giderek ılıyan sularda masumlaşmak. Bu yüzden onları ne kadar teşhir etseniz, fark etmez, onlar bunu dert etmez. Çünkü onların gözü ne sizde, ne de halkta. Onların gözü başka bir yerde. O ‘başka bir yer’ onlara gözünü kırpana kadar durmayacaklar. Koşuşturacaklar. Ağız yakan kaynar suya sürekli soğuk su katacaklar. Ta ki birileri tam kıvamına geldi diyene kadar. Başarabilirler mi? Gayet tabii başarabilirler. Burası Türkiye. Onlar da Türkiye’nin ‘tabiatı’ üzerine paraları basıyor. Onların başarısını engelleyebilecek tek bir güç var şu anda Türkiye’de, o da AKP. Ama ne var ki, AKP köşeye sıkışmadan hareket etmeyen miskin bir kedi gibi. Bunu iyi okuyan ‘yeni otoriterlik’ AKP’yi köşeye sıkıştırmak istemeyecektir. Buna, AKP’yi kapatmamakla başlayacaklar. Kapatılmayan bir AKP, ekonomi için, sözde normalleşme için, kısa dönemde iyidir hoştur da, uzun dönemde hem demokrasi, hem ekonomi için çok salaş bir yoldur. Dikkatinizi çekerim. Kapatılmayan bir AKP, temize çıkmış bir AKP değildir. ‘Affedilmiş’ bir AKP’dir. Kimin affettiği ise çok önemlidir. Çünkü onu affeden makam, yeni otorite makamıdır. Eski otorite AKP’yi ‘hiç yoktan’ suçlamıştır. Yeni otorite de ‘hiç yoktan’ affedecektir. Bu iki otorite arasındaki çok önemli ortak nokta, hiç yoktanlıktır. AKP kapatılmadığı gün, Ertuğrul Özkök’ün ‘işte size Türk adaleti, işte size yüce Türk yargısı’ yazısı elbette hazırdır. İşin garibi, aynı gün aynı sözleri bir AKP’li, mesela Cemil Çiçek de edebilir. Türkiye’nin garip yeni çıkmazı budur. Affedilmiş ve hiç yoktan borçlu bir AKP’yle yoluna devam etmek ve günü kurtarmak. Ya da affedilmemiş bir AKP’yle biraz olsun geleceği kurtarmak. İşte bu yüzden AKP’nin savunma yapmayı reddetmesi çok önemliydi. Geçmiş olsun. Ama ne olursa olsun, bundan böyle Türkiye’de, ucunda ışık görülen bir tünelde siyaset yapılacaktır. O ışığın kaynağı da, halkın hafızasıdır, halkın kaydıdır. Bu da, ben faninin bu memlekette gördüğü en umut verici şeydir. Bu değişimin ‘vesileleri’ ve ‘vasıtaları’ ortadadır. Ama evet, ne yazık ki hâlâ bu değişimin gerçek bir öznesi yoktur. Özne olabilmek, hepiniz iliklerinize kadar biliyorsunuz, bu memlekette son derece zor, tehlikeli ve marjinal bir iştir...
  2. İzninizle kavramları karıştırmaya bir de kavramların içini doldururken kavramların özünden sapmamayı ekleyeyim kendi bakışımla...elinize sağlık!
  3. "Devlet Doğduğu Andan İtibaren Çocuktan Sorumludur" Platform'dan Akço "Çocuk istismar, ihmalinin ardında kişilerin değil devletin eksikliği olduğunu söyledi ve "devletin bütün çocuklara yönelik yaklaşım oluşturması gerekliliğine işaret etti. Emine ÖZCAN [email protected] İstanbul - BİA Haber Merkezi19 Kasım 2007, Pazartesi "Bu ülkede kaç çocuk risk altında?"sorusuna uzmanların cevabı: Ülkedeki çocuk nüfusunun tamamı. 20 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla "Çocuk İhmal ve İstismarını Önleme Platformu" yarının (20 Kasım 2007) "Çocuk Hakları Günü" olması dolayısıyla İstanbul Barosu'nda toplantı yaptı. Platform adına İstanbul Barosu'ndan avukat Seda Akço "İhmal, istismar, taciz olayları kişilerin değil devletin eksikliğinden kaynaklanıyor, kişilerin cezalandırılmasıyla değil, devletin bütün çocuklara yönelik yaklaşım oluşturmasıyla önlenir" dedi. Akço: Sorun ortaya çıkmadan, risk doğmadan önlenmeli Akço konuşmasına 17 aylıkken tecavüze maruz kalan bebek ve arabada kilitli kalarak yaşamını yitiren çocuk olaylarını örnek vererek başladı. "Devletin eksikliği söz konusu" diyen Akço, çocukların risklere açık yaşadığını söyledi: Bu risklerin ardında yatanlarsa şöyle: Devletin çocuklara yönelik yükümlülüklerini yerine getirirken izlediği yetersiz politikalar. İşsizlik, savaş, göç, azınlık gruplarına mensup olmak gibi yapısal eşitsizlikler, şiddetin meşrulaştırılması, öldürme hakkı veren töreler, özlü sözler ile pekiştirilen kültürel normlar, geleneksel çocuk yetiştirme tutumları, cinsellik, şiddet içeren, çocukları tüketimin objesi haline getiren, cinsel objeleştiren, topluma tehditmiş gibi gösterip ön yargı oluşturan yayınlar. Çocuğa bakıp, onu hayata hazırlamak yükümlülüğünü temelde aile tartışırken bu yükümlülüğü desteklemesi ve kolaylaştırması gereken devletin bunu değerlendirmekte yetersiz kalması. Akço, acil telefon hattı, danışma merkezleri, aile destek hizmetleri, gelir güvencesi, istismara duyarlı yaklaşım, uzman ve yeterli personel gibi önleme mekanizması öğeleriyle korunabileceklerini ancak bu öğelerin işlemesi için önce devletin çocukla muhtaç olduğu andan itibaren değil doğduğu andan itibaren ilişki kurması gerektiğini söyledi. "Devletin bütün çocukları kapsayacak politikası olmak zorunda" Gündemde olan, operasyon, savaş gibi kavramlarla şiddet ortamından çocukların nasıl etkilendiğini sorduğumu z Akço'nun cevabı şöyle: "Böyle bir ortamın kendisi riskli zaten. Mayınlara basarak ölüyor, yaralanıyorlar. Devlet bu mayınlardan zarar görmelerini engelleyecek çalışma yapmıyorsa ortada kamusal bir ihmal vardır. Sadece silahlardan etkilenmiyorlar, eğitim ya da sağlık haklarından mahrum kalıyorlar. Devlet yaşayabilecekleri travmayı öngörüp plan yapıyor mu?" Toplantıya Yüksek Öğrenimde Rehberliği Tanıtma ve Destekleme Vakfı'ndan Sevgi Özkan, Türk Psikologlar Derneği Başkanı Ayla Dönmez, Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Kahraman Eroğlu, Çocuk ve İlkgençlik Kültürü ve Edebiyatı Araştırmacıları Derneği'nden Necdet Neydim, uzman psikolog Alper Aksoy ve Başak Sanat Kültür Vakfı'ndan Şahhanım Kanat katıldı. Platform çocuk istismarı haberi yaparken çocuğu bir daha istismar eden medya için de çeşitli çalışmalar düzenleyecek. Milletvekilleriyle de görüşecek olan platform ayrıca "Ne taciz ne değil?" gibi tartışmaların önüne geçmek için de sosyal reklamlar hazırlıyor. (EZÖ/NZ) Çocuk İhmal ve İstismarını Önleme Platformu'nun bileşenleri şöyle: Adli Tıp Uzmanları Derneği, Başak Kültür ve Sanat Vakfı, Çocuk Akıl Sağlığı Derneği, Çocuk Vakfı, Çocuk ve İlkgençlik Kültürü ve Edebiyatı Araştırmaları Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İstanbul Çocuk Hakları Komitesi, İstanbul Tabip Odası, İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı, Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Türk Reklamcılar Derneği, Umut Çocukları Derneği, Yüksek Öğrenimde Rehberliği Tanıtma ve Destekleme Vakfı, Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği, Boyut Yayın Grubu.
  4. şşşt,arkadaş sizin orda ışık yok mu,resim azcık karanlıkda
  5. Sevgili Dipnot, Bu yazıyı ben de yanılmıyorsam Radikal Gazetesinde okumuştum.Evet bugün Arap toplumu gerçekten de diktatördür,az kitap okuyandır...doğru ama eksik tespitler! Arap Dünyası bugün diktatördür;ama asıl diktatör olan Amerikadan gelip bölgeye demokrasi dersi verendir. Arap Dünyası bugün az okuyandır;ama bunun sorumlusu da Arap Dünyasını tümüyle saran emperyalizmdir ki emperyalizmin bir aracı da cahilliyettir. Bu bilincsizlik sadece Arap Dünyasının bilincsizliği değil,aynı zamanda dünyanın bilincsizliğidir. İşkence mi...? Gülünç olanda işkence...dönsünler bir de kendilerine... Uzatmaya hiç gerek yok;velhasıl... Sormak lazım;herhangi bir toplum sürü kabul edilir,başa çoban getirilirse;o çobanın sopasından baş kaldırmak ne kadar olanaklı ki;baş kaldırıp dünyayı görebilesiniz.
  6. Dershanedeyken özellikle her Cuma caminin önünde bekleyen dilencilere takılı kalmıştık sınıfça.Deneme çıkışı "ne yesek,paramız yok" derken Çetin adlı bir arkadaşım,bana şaka olsun git caminin önüne hemen paramız olur demişti.Ben de giderim ben deyince iş inada bindi,iddiaya girdik.Çetin gittiği gibi elindeki çarşafla yanımda bitiverdi.Yarım saat boyunca caminin önünde sırf iddia diye dilendim. Bunu duyan ailemden azar işitmiş olsam da;o gün hem dilencilik mesleğini çözdüm hem de sınıfça karnımız doydu.Diyeceğim;dilencilik kadar yerinden oturana para getirecek meslek yok.İşin toplumsa boyutunu düşünmek istemiyorum;zira ya topluma dilenci olmayı öğretenler geliyor aklıma yada dilenciliği meslek edinenler,mesleğinden memnun olan dilenciler...yani çelişki.sevgiler ve ayrıca gecikmiş de olsa özel anlamda teşekkürler Sevgili Birce.
  7. Sevgili Boşig, Ben etnisyenliğin yada bölücülüğün argümanlarını kullanmıyorum;onlar benim sorunlarımı kendilerine birer zırh olarak kullanıyorlar.PKK kendi argümanıyla yok dostum;diyelim bir dil yasağı...bu benim sorunum,PKK bununla kendine taraf toplar yada kendini böyle savunur. Sevgili Boşig, Daha önce de belirtmiştim,benim sizin ulusalcılık anlayışınızla sorunum yok.Benim sadece uygulanan politikalarla sorunum var.Bu politikalar yaşamlara bedel oldu,hepimizin olan bu ülkenin yarınana ambargo koydu. Şimdi soralım kendimize;var olan bir sorun...adını siz koyun. Çözüm için ne yapıldı? Nevruzu yasaklamak,dili ayıp görmek vs...ne kadar işe yaradı...daha önmelisi ne kadar vicdani? Bu ülkenin tüm sorunları benim sorunumdur.Adım kadar eminim buna. Ve ulusalcılık...demokratlık...Bir örnek;Demokrat CHP...empoze etmek istediği ulusalcılık anlayışı;red ediyorum. Saygılar.
  8. Sercan bi kerem ben o akşam kola içtim,hem dağıtmadım sadece dağıtanları topladım,demi Angelim benim. Ben çok usluyum,Angele yemek bile yaptım kendimde inanmadım Canım,ben uyumaya gidiom,sen kap bileti, gel:)ban amakarna yap
  9. Şimdi o uçak biletleri varya,dün gece acilen dönmem gerekti,acayip bozdu beni.Antalyadan bi saat dediler,2.5 saatte anca İstanbulun yolunu bulduk...bi de taksici abi çarptı,nese Sercan gelmez,sen gel canım;)Sercana artık telefon dışında ulaşamıyoruz zati
  10. Tabi ki birileri adına hak talep edemeyiz;nitekim dış kapının mandalıyız öylesi bir durumda.Ancak,bazı temel insani haklar vardır ki,tüm insanlar bu hakların olduğu noktada birbirinden sorumludur.Her ülkenin kendine göre yasaları vardır;seçim hakkı demeyelim buna ,"bir ülkede yaşamayı seçmek çoğu zaman sizin seçiminiz değildir",yaşadığınız ülkenin yasalarına uymak zorundayız tercih yada mecburiyette o ülkenin sınırları içerisinde yaşıyorsak...yalnız bu yasalar bizim en temel haklarımıza tecavüz ediyorsa o zaman iş değişir...katliam demiyorum; ki tepkilerimizle insanın olduğu heryerde ortağız. Ne güzel,o zaman bende bizim yanlışımız diyeyim ve ekleyeyim; Birbirimize yabancıyken,bir Türk bir Kürt'e "ayyyyyyyy onlarda mı adam" derken,bir Kürt kendi penceresine takılı kalıp tüm Türk'leri faşizanlıkla suçlarken,biz hiç birbirimizden olamadık.En büyük yanlışımız,biz hatalarımızı kimliklerde aradık.Ben hep demişimdir;benim ülkemde "insan olamama" büyük bir sorun.Düşünememek,birileri için yanamamak,başka hak gasplarına tepki gösterememek,en acısı bizden olmayan diye nitelediklerimiz alanlarda vurulurken bundan mutlu olmayı kendi payımıza hesap etmek...Soruna ad verelim;Sokakta çocuk vardır,adı sokak çocukları sorunu;işsizlik vardır...evet soruna ad verelim;ama sorunu çözmek için,öteleyip de sorunsallaştırmak için değil,nemalanmak için hiç değil. Sevgili Boşig, Kürt yada Türk olmak hiç önemli değil,biz olmak da çok önemli değil.Önemli olan vicdanlı olmak.Biz eğer vicdan sahibi isek,aynı zamanda kimlik sorunu olmayanız,aynı zamanda "gerçek anlamda biziz"...Bakın Kürt sorunu demeyelim,adı geçelim...Uğur Kaymaz davası vardır;bilirsiniz!Kaç kişi sahip çıkabildi bizim olan bu davaya...?Evet,yanlış olan sahip çıkamaktı bizim olan bu davaya,ama aynı zamanda yanlış ötekileştirilendi. Demek istediğini anladım sevgili Boşig,benim tanıdığım Boşig de bunu düşünmeliydi.Galiba Haberturk'deydi...Kezban Hatemi şunu demişti;"biz ulusalcılık dedik,ii niyetimizle bizde buradayız dedik.Ama olmadı,kendi gerçeğimizde anlaşılmadı,yanlışlar yapıldı...ne yapalım"...inan ki Sevgili Boşig,yaşananlar sizin düşüncelerinizden,benim düşündüklerimden ibaret değil.Görüyoruz hep beraber;kendinden olmayanları kesip biçen zi,hniyetleri:(
  11. Sevgili Boşig, Başka ülkelerde yaşanan insanlık dışı olaylara ben sizinle aynı pencereden bakamıyorum;zerre kadar umrumda değil diyemiyorum.Stalin'in kendi eliyle katlettiği 40 milyonda,Nazi Almanya'sının kırığ geçtiği Yahudiler'de,Filistinde işgal altında direnenlerde...en geniş yelpazeden en dar pencereye;herkes benim için aynı sorumluluktur. Ve... Sayın Kışlalı'nın tüm düşüncelerine şapka çıkartmasam da,bu cümlelerine "başım üstüne" diyorum.Çok haklı;Aynı topraklarda yaşayan biri için;Özbekistanda yaşayan bir Türk'ten yakını;Vanda yaşayan bir Kürttür.Aynı şekilde benim için Irakta yaşayan bir Kürt değil,kendi ülkemde ki bir Türk çok daha önceliklidir. Bizler aynı topraklarda,aynı kaderi yaşıyoruz.Birbirimize hiç yabancı değiliz.Olamayız da,nasıl olabiliriz ki.Ne tarih buna izin verir,ne de ilişkilerimiz. Sevgili Boşig, Ben etnik milliyetçlik yapmıyorum.Yapanlarla aynı argümanı kullanmıyorum.Etnik milliyetçiliğin benden aldıklarını yazarken,nasıl olurda ben bu tuzağa düşebilirim ki.İnanın ki düşmüyorum;düşmediğim için yazıyorum. Etnik milliyetçiliğin argümanı yıktır;ben kendi ırkdaşıma dur diyorum.Etnik milliyetçiliğin argümanı "ama onlar yanlış yaptı" iken,ben kendi yanlışlarını da hesaba kat diyorum.Bakın Ayna'ya,Zana'ya...nasıl da öfkeliler;bizler onlara inatla "kayıtsız şarsız silaha dur diyoruz" Sizler beni burda bölücü olmakla nitelendirirken,Kürt milliyetçileri "Türk ağzı" ile konuşuyorsun diyorlar.Çünkü işe gelinen,herkesin kendinden ödün vermesidir,çünkü işe gelinen karalamaktır...yoksa;herkes bilir hatayı ve tüm doğruları. Daha önce bana Kürt Sorunu derken,bu aynı zamanda bir Türk Sorunudur,ötesinde vicdani bir sorumluluktur dememi bir çelişki olarak gördünüz.Değil,asla değil.Çelişki bunun neresinde.Evet adı Kürt Sorunudur,ayrıca bu bir Türk Sorunudur;dahası Türkiye'nin sorunudur.Yaşananlarıyla herkese hesap soran bir vicdani sorundur. Bana ve değerlerime sahip çıkılmasını bir insan olarak istiyorum ki;bu en temel hakkım.Özellikle sizden istiyorum ki,sizin bakışınıza olan güvenimden. Unutmayın ki...çiçek kapsadığı tüm güzellikler bir bütündür.İçinde gülü de vardır,nergisi de...Gülün varlığını kabul etmek,çiçeğin bütünlüğünden birşey kaybettirmez. Ulusalcılık anlayışınızı forumdan takip ettim;anlayışınız güzel.Ama yaşananlar bu güzelliğin sadece güzel olmakla kaldığını,toplum realitesinde sadece bir ütopyaya dönüştüğünü hepimiz biliyoruz.Ee sevgili Boşig,nerede duralım şimdi? Bu arada beni sadece Kürt konusunda yazıyorsun şeklinde ifade ediliş şekillerine,açtığım ve tak,ip ettiğim başlıkları göstermem yeterli.Benim hayatım;sadece yazdıklarımla değil yaptıklarımla daha bir anlamlı. Değer verdiğim düşüncelerinize ve size saygılar.
  12. Bölmek isteyenler değil sizin tanımınız;Kürt diyen herkes bölücü oluyor sizin bakışınızda. saygılar.
  13. Tabi:) Kürt kimliği söz konusu olunca bizleri etnik milliyetçilik yapmakla ile suçlayanlara;Almanya'da faşizan saldırılara uğrayan bir Türk "ben Türkçe" konuşmak istiyorum dese ne olur acaba?Durun ama,Türk kalkıp orada anadil talep etmemektedir değil mi?Yada o ülkeyi yıkmayacaktır değil mi...başka gerekçeler de gösterebilirsiniz bana.Ama şunu unutmayın ki;hiçbir gerekçe bir kimliği ezip geçmeyi haklı kılmaz.Ben bir Kürt'üm...ne bu ülkeyi yıkmak isteyenler,nede benim adımla şiddet dili oluşturanlar benim umrumda.Ben,kendi ülkemde kendi dilimle varolmak istiyorum.Bu kadar basit. Ve demokrat olmak,herkese kendin kadar sahip çıkabilmektir.Bana ve değerlerime sahip çıkan biri varsa;o bana demokrat olup olmadığımı sorsun. saygılar.
  14. Şimdi canım,ne desem ki seni çok özledim ben bilet almaya almaya sona kaldım ama attım kendimi Antalyaya sende burda olsaydın süper olurdu ya ben biraz daha nette kalırsam arkadaşlar ağzımı burnumu dağıtır..... Sercan artık böle,senin sayfan aracılığıyla haberleşeceğiz
  15. Sevgili Ahmet Ay, Biz birbirlerimizi anlamamakta ısrar etmeye devam ederken,annelerimizin canı yanmaya devam ediyor.Ben bir anne değilim hala;ama annelerin o gözlerinde ki o acıyı rahatça hissediyorum...bunun için lütfen barış!
  16. sevgili Politika,ülkeni bölmek isteyenler barışı istemeyenlerdir,savaş çığırtkanlığı yapanlardır,bizi birbirimize düşman yapanlardır...çok mu zor bunu görebilmek?
  17. Peki siz ne önerirsiniz,yaşananlara ne ad verelim.Bunu samimiyetimle söylüyorum;samimiyetinize olan inancımdan...buyrun yaşananlara bir de sizin bakışınızda bir ad verelim.
  18. Efendi, forumdaşımız ben alakayı kuramadım hala...yorumsuzum.
  19. Sevgili Boşig, Ben emperyalizmin kalemi ile yazmıyorum;emperyalizm *** olmaktansa sorgusuz ölümü tercih ederim.Biraz gerçekçi olalım,ben diyorum ki "dış güçler,stratejik planlar,çıkarlar" her zaman olacaktır.Türkiye üzerinden hesapların olması da gayet doğal.Dün de dünyada bu hesaplar vardı yarın da olacak.Bakın Ortadoğuya,Baalkanlara,Afrikaya... Demokrasi demek farklılıkları yok saymak mıdır,Halk demeyi bile korkularla ertelemek mi...değil dostum;kesinlikle değil.Halk demek,bir dil demek,ortak değerler demek,din demek vs...Kürtlerde bir halktır.Tüm çiçekler kainatın güzelliğidir;güle adını vermek güzelliği yok etmek midir? Kimliksizliğin,kültürsüzlüğün olmayacağı tüm değişim ve gelişimlerin benim de dileğimdir ki;Kürt Halkı da bu noktada sorumludur. Demokrasi uydurulan kılıf değil;amacıyla insan,araçlarıyla "siyasi irade" dir.Temsiliyettir;tüm diğerlerin olduğu.Siyasi partilerdir;tüm diğerleri ortak noktada buluşturan.Demokrasi ortak bir dildir;Türk ve Kürt dillerini;aydınlık bir Türkiye'de buluşturan. Birileri hatta binler demokrasiyi kendi emellerinde amaç olarak kullanabilir ama bu demokrasiyi dediğiniz şekilde değerlendirmeyi haklı kılmaz. Demokrasi insani sorunların "aynı oranda ses getirdiği" bir yapıdır ki;bizler bu yönüyle birer demokrasi engeliyiz.İnsana değer vermesini bilmeyen,insanı kolayca yok sayan bir coğrafyada demokrasi...kendim güldüm ya neyse...
  20. Bir insanın ölmesini istemeye hakkım yok;ama hakkımı helal etmeyebilirim.
  21. Sevgili Doğrucudavut... Kürt Sorunu herşeyden önce insani bir sorun dedim ve ekledim; "İnsani olan bu sorun Kürt'lere özgü gibi gösterilmiyor;uygulamalarıyla Kürtleri hedef alıyor." Siz ise... "Sevgili Mavi, Kürtlerin özellikle hedef alındığını söylemek bir PKK sloganıdır. Sorun dünya siyaset terminolojisine son 20-30 yılda dahil olmuş ve yeni gelişen Demokratik Ulus Devleti kavramını kendimize adapte etme sorunudur. Bunun önündeki en büyük engel ise PKK idi. PKK varsa onu kendi görüşlerine argüman yapıp demokratikleşmeye direnen etnik milliyetçi unsurların da olması doğaldır. Bu da PKK'nın misyon ve işlevini kanıtlar. PKK kesinlikle dil sorunundan dolayı ortaya çıkmış bir örgüt olmadığı gibi, Kürtlere en büyük zarar veren bir unsur olmuştur direk ve dolaylı olarak." Forumdaşım; PKK,Kürt Sorununun sonucudur.PKK, Kürt Sorunu ile varsa "Kürtler için sloganlaşan" kavramları içselleştirmesi de kaçınılmaz olacaktır.PKK kendi varlığını Kürt Sorunu ile meşrulaştırıyor;tabi ki Kürt Halkının talepleri doğrultusunda kendi dilini oluşturacak. Bakınız ben silahı ve şiddeti meşru görmüyorum;her zaman da söylüyorum... "Madem PKK benimm için varsa...gerekiyorsa benim için de yok olsun"...yani tasfiye! Yalnız...düşüncenin en kolayı söylemdir. Söylemek,ifade etmek gerçekten basittir.Zor olan söylemlerin realite karşısında ki içeriği...Yani;söylemleriniz ne kadar realitinizle örtüşebiliyor... Daha açık yazayım... Bugün Kürt halkı için PKK hala bir çıkış;çünkü devletine güvenemeyen bir halk var karşınız da. Adı ne olursa olsun;devlet eliyle işlenen cinayetler,sistemleşen hatalar var... Diyorlar ki..."PKK olmasaydı biz olmazdık;dilimiz bugün varsa PKK ile var!" Diyorlar ki..."Biz yok sayıldık,açlığa terkedildik" ... Evet,şimdi gelin PKK'nın dilini beraber sorgulayalım.Kendi halkının dilini konuşamayan bir halk neden şiddettin dilini konuşur? Ve forumdaşım...ben barış diyeceğim...barışa çelme takan sadece PKK değil;belki de en çok güvendiklerinizdir de... Ve yine siz...diyorsunuz ki; "Yani, suçlamadığınızı da söyleyemeyiz ama ben sizin ve diğer arkadaşın hiçbir iletisinde, Kürtçü olan bir arkadaşın tam olarak karşında yer alan bir görüş görmedim. Mesela, By XMan bunu yapmıştı ve samimiyetini ispatlamıştı. Belki de cephe mantığı ile arıza çıkarmak istemiyorsunuz ama bizim Türkçülere karşı yazdığımızın onda birini göremedik halen." Kürtçü...Türkçü...özür dilerim ama;çok ilginç bir savunma mekanizması.Beni cephemle değil de kendimle değerlendirseniz... Yine... Kürt Sorunu yok demişsiniz;inkara ne hacet.Başım üstüne. Feodal yapının kendine ait bir ekonomisi,kültürü,siyaseti vardır.Feodalizmin bitmesi demek bu yapının ortadan kaldırılması mıdır yoksa açılım mı! Demokrasi "iradenin eşitliğidir"...sadece işçinin kavgası değil!
  22. O zaman siz de bölünmemesi için çabalayın;bakın etrafınıza.Sizden olmayan herkese "siz de varsınız" deyin. Tahammül demiştik değil mi Sevgili Politika;evet sadece tahammül.Hepimizin buna ihtiyacı var. Bir Türk bir Kürde...Bir Kürt bir Türke... Bir Sünni bir Aleviye...Bir Alevi bir Sünniye...ve bizim olanlar kadar bizim olmayanlara da "tahammül" edebildiğimiz sürece...BU ÜLKE BÖLÜNMEZ! Demokrasi...buyrun bre yiğtler at koşturmaya;nasıl olsa alan büyük!
  23. Türkiye taraflısı... Türkiye taraflısı olmak bu coğrafyada yaşayan herkesi aynı oranda kucaklamak,herkesin yaşama hakkına sahip olduğunu düşünmeyi gerektirmez mi? Saygılar benden.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.