-
İçerik Sayısı
5.190 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
13
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
Bu başlığa göz atmışken... Bugün Başbakan Ahmet Türk ile görüşürken,sanırım Sayın Baykal özel bir kanalda konuyu değerlendir,yormuş.Maalesef yoğunluktan değerlendirmelere bakamadım.Yalnız bir okurun şu yorumu ben hem çok güldürmüş hem de Baykal'ın tavrı konusunda yine bilindikleri düşündürtrmüştü.Tam olarak olmasa da şunun gibi bir yorum; "Değişmeyen tek şey değişimdir"derken filozof galiba Baykal gibi birinin dünyaya geleceğini düşünmemişti.Baykal hep aynı,değişimiyor ki!"
-
Bilmezlikten değil,fıkaralıktan...33 KURŞUN!
mavi olmayan gökyüzü şurada bir blog başlığı gönderdi: mavi olmayan gökyüzü's Blog
30 Temmuz 1943 tarihinde, Van’ın Özalp ilçesinde...33 Kurşun!İbret, yargısız bir infazdır;gelir ölüm emri... jandarma tarafından gözaltına alınan 33 köylü ibret olsun diye, hiç bir yargılama olmadan, sınırda elleri ve gözleri bağlanarak kurşuna dizilir. ..33 KURŞUN 1. Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van'da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür Doruklarda buzulların salkımı Firari guvercinler su başlarında Ve karaca sürüsü Keklik takımı... Yiğitlik inkar gelinmez Teke tek doğüşte yenilmediler Bin yıllardan bu yan, bura uşağı Gel haberi nerden verek Turna sürüsü değil bu Gökte yıldız burcu değil Otuzüç kurşunlu yürek Otuzuç kan pınarı Akmaz Göl olmuş bu dağda... "Muğlalı'nın "Rejimin partisi olan CHP'nin en gaddar generallerinden olup, gıdasını zulmün, işkencenin, kahrın öz suyundan almış biri olarak", kişiliği ve yapısı tarif ediliyor. Muğlalı'nın bütün hayatı boyunca kendisine verilen görevleri, kanun, nizam, hak, adalet, vicdan dinlemeksizin yerine getirdiği, birçok adam öldürme olaylarına karışmış birisi olduğu belirtilmektedir.*" "Mustafa Muğlalı, 1943 Şubat ayında askeri şura toplantısı için İstanbul'dan Anakara'ya çağrılır ve dönemin genelkurmay başkanı olan Fevzi Çakmak ile beraber İnönü'nü ile görüştürülür. Saatler süren bu gizli görüşmeden sonra, Erzurum'a 3.Ordu sorumlusu olarak gönderilecek olan Mustafa Muğlalı'ya, Doğu Kürdistan'da faal olan Kürt özgürlük hareketinin tehlikelerinden(!) bahsedilmiş olunduğu ve her ne olursa olsun Kürtlerin bu çalışmalara ilgi ve bağlılık göstermelerini engelleyici psikolojik-siyasi çalışmalarda bulunma talimatının verildiği düşünülmektedir.**" Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı Sırtı alaçakır Karnı sütbeyaz Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı Yüreği ağzında öyle zavallı Tövbeye getirir insanı Tenhaydı, tenhaydı vakitler Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı Baktı otuzüçten biri Karnında açlığın ağır boşluğu Saç, sakal bir karış Yakasında bit Baktı kolları vurulu Cehennem yurekli bir yiğit Bir garip tavşana Bir gerilere. Düştü nazlı filintası aklına Yastığı altında küsmüş Düştü, Harran ovasından getirdiği tay Perçemi mavi boncuklu Alnında akıtma Üç topuğu ak Eşkini hovarda, kıvrak Doru, seglavi kısrağı. Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde! Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı Böyle arkasında bir soğuk namlu Bulunmayaydı Sığınabilirdi yuceltilere... Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı Yanan cigaranın külünü Güneşlerde çatal kıvılcımlanan Engereğin dilini İlk atımda uçuran Usta elleri... Bu gözler, bir kere bile faka basmadı Çığ bekleyen boğazların kıyametini Karlı, yumuşacık hıyanetini Uçurumların Önceden bilen gözleri... Çaresiz Vurulacaktı Buyruk kesindi Gayrı gözlerini kör sürüngenler Yüreğini leş kuşları yesindi... "Sistem adına çalışan eşkıya çetesinin -İçişleri Bakanı Recep Peker tarafından böyle bir eşkıya çetesinin kuruluşu onaylanmıştı- üyelerince, sınır taşının öbür tarafında yaşayan Mehmet Mısto isimli bir sürü sahibinin binlerce sığır ve koyunu kaçırılır ve Özalp'teki idari ve askeri amirler arasında yağmalatılır. Arkasından değişik köylülerin, sürü kaçırdıkları gerekçesiyle toplatılması için Van Valisi, Kaymakam, Tabur Komutanı sözlü ve yazılı emirleri verirler. Bu emir gereği, hiçbir şeyden haberi olmayan, evinde-işinde olan Arapsorik ve Milanengiz köylerinden kırk(40) kişi toplatılır ve bunlar arasında hava değişimi için memleketlerine dönen ve üzerlerinde asker elbisesi olan Kürtler de vardı. Yapılan mahkemede beş kişi dışında diğerleri serbest bırakılır. Özalp askerlik şubesi başkanı, olacakları bildiğinden, içlerinde asker olanlara hemen bölgeyi terk etmelerini tavsiye ettiyse de beş Özalpli askerden ikisi hemen bölgeyi terk ederken üç kişi ise hasta olduklarından, mecburen köylerinde kalırlar. Mustafa Muğlalı'dan emir alan Van Valisi ise kaymakama telefon açarak, serbest bırakılan tüm köylülerin ikinci kez derhal toplatılmasını emreder. Toplam otuz üç kişi olan mazlumlar arasında bulunan Mehmet Mısto'nun kızı ise devletin güvendiği birisine, sonradan alınmak üzere emanet edilir. Toplam otuz iki kişi elleri bağlatılıp Kaymakamlık binasında tutulur. İki gün sonra Mustafa Muğlalı, Özalp ilçesine geldiğinde, etraftan kadınlar ve kızlar, ellerinde dilekçeleri Muğlalı'ya uzatıp, tutuklananların bırakılmasını talep etmekte idilerse de Mustafa Muğlalı, bunların yüzüne bile bakmamıştır. Askeri garnizona girince, vali Hamdi Onat'a, "Sorgu ve mahkeme olmadan bunların hepsini öldürün, diğerlerine ders olur." talimatını vermiştir." 3. Vurulmuşum Dağların kuytuluk bir boğazında Vakitlerden bir sabah namazında Yatarım Kanlı, upuzun... Vurulmuşum Düşüm, gecelerden kara Bir hayra yoranım çıkmaz Canım alırlar ecelsiz Sığdıramam kitaplara Şifre buyurmuş bir paşa Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... "Olaydan yaralı kurtulan Milanengiz köyü muhtarı Sultan Kuro'nun kardeşi İbrahim isimli köylüdür. Yaralı bir şekilde cesetlerin en altında kalan İbrahim, ölmüş numarasını yaparak askerlerin bölgeyi terk edecekleri ana kadar kurşun acısına sabreder. Akşam karanlığından sürünerek, yara bere içinde İran sınırındaki Kürtlerin yanına sığınır ve onlara durumu izah ederek bu katliamın yaşayan tek tanığı olur. Öte yandan Van valisi Hamdi Onat ise, katliamın yapıldığı raporunu aldıktan sonra, telefon ve telgrafla katliamı organize eden Kaymakamlık ve askeri birliğe "Görevinizi çok iyi yaptınız, vatan size minnettardır." şeklinde takdir ve tebrik mesajlarını iletir. " 4. Ölüm buyruğunu uyguladılar Mavi dağ dumanını ve uyur-uyanık seher yelini Kanlara buladılar. Sonra oracıkta tüfek çattılar Koynumuzu usul-usul yoklayıp Aradılar. Didik-didik ettiler Kirmanşah dokuması al kuşağımı Tespihimi, tabakamı alıp gittiler Hepsi de armağandı Acemelinden... Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız Karşıyaka köyleri, obalarıyla Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu Komşuyuz yaka yakaya Birbirine karışır tavuklarımız Bilmezlikten değil Fıkaralıktan Pasaporta ısınmamış içimiz Budur katlimize sebep suçumuz Gayrı eşkıyaya çıkar adımız Kaçakçıya Soyguncuya Hayına... Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... "Olaydan sekiz yıl sonra yapılan mahkemeler sonucu Mustafa Muğlalı, 20.03.1950 yılında önce idama sonra ise 20 yıl hapis cezasına çarptırılır. Bununla da yetinilmeyip, cezadan muaf kalacağı "meczubiyet"(ceza alabilecek iradeden yoksun olma) kâğıdı kendisine çıkarılır. Bu arada hapishanede olan Mustafa Muğlalı'nın, kızlarına "Bana bu işi yaptırana iki kez mektup yazdım, bana cevap bile vermedi" dediği ve iki kez mektup yazdığı kişinin de İsmet İnönü olduğu ortaya çıkar. Fakat çok geçmeden 11 Aralık 1951 yılında Mustafa Muğlalı, hapishaneden ölü olarak bulunup dosya kapanır." 5. Vurun ulan Vurun. Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm Karnımda sözüm var Haldan bilene. Babam gözlerini verdi Urfa önünde Üç de kardaşını Üç nazlı selvi Ömrüne doymamış üç dağ parçası. Burçlardan, tepelerden, minarelerden Kirve, hısım, dağların çocukları Fransız kuşatmasına karşı koyanda Bıyıkları yeni terlemiş daha Benim küçük dayım Nazif Yakışıklı Hafif İyi süvari Vurun kardaş demiş Namus günüdür Ve şaha kaldırmış atını. Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... 33 Kurşun...32 yargısız infaz! 1. Harapsorik köyünden Hasan oğlu Cellat Uzuntaş 2. Harapsorik köyünden Cellat oğlu Ahmet Uzuntaş 3. Harapsorik köyünden Memi oğlu Ahmet Uyanık 4. Harapsorik köyünden Mehmet oğlu Arap Ali Polat 5. Harapsorik köyünden Timur oğlu Serhenk Özkaplan 6. Harapsorik köyünden Hüseyin oğlu Haydar Akalın 7. Harapsorik köyünden Hüseyin oğlu Ömer Akalın 8. Harapsorik köyünden Timur oğlu Mehmet Özkaplan 9. Harapsorik köyünden Hızır oğlu İsmail Şen 10. Harapsorik köyünden Ali oğlu T atar Gök 11. Harapsorik köyünden Ali oğlu Mısta Ertbaş 12. Harapsorik köyünden Mihi oğlu Beşir Deniz 13. Harapsorik köyünden Cellat oğlu Mustafa Uzuntaş 14. Harapsorik köyünden Yusuf oğlu Aco Çelebi 15. Harapsorik köyünden Aco oğlu Süco Çelebi 16. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Salih Taşçı 17. Milanengiz köyünden Sevinç oğlu ŞOkrü Taşçı 18. Milanengiz köyünden Hızır oğlu Ali 19. Milanengiz köyünden Ali oğlu Mehmet Taşçı 20. Milanengiz köyünden Kuro oğlu Sultan Özay 21. Milanengiz köyünden Osman oğlu İsa 22. Milanengiz köyünden İsmail oğlu Yusuf 23. Milanengiz köyünden Mehmet oğlu Haydar 24. Milanengiz köyünden Muhtar Ali 25. Milanengiz köyünden Ömer oğlu Seydi 26. Milanengiz köyünden Yusuf oğlu Fındı 27. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Memi 28. Milanengiz köyünden İsa oğlu Paşo 29. Milanengiz köyünden Bekir oğlu Kazım 30. Milanengiz köyünden Bekir oğlu Ahmi 31. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Hızır Kon 32. Milanengiz köyünden Kuro oğlu ibrahim Özay... Ve Ahmed Arif ile dile gelir 33 Kurşun! Benin Linkim 1) İsmail Beşikçi, Orgeneral Muğlalı Olayı, Otuz Üç Kurşun, Belge Yay, Şubat 1991, I.Baskı, İstanbul *Age, TBMM Tahkikat Komisyonu 30 Nisan 1958 ve TBMM Tutanakları **Age, Orgeneral Kenan Esengin'in Muğlalıyı savunan 28.11.1978 tarihli Milliyet Gazetesi'ndeki yazısı 2)Doğu Gerçeği ve Müslüman Kürtler, Timaş, 1992, İst. -
Değerli forumdaşım, Zamanım kısıtlı olduğu için;bana göre çözümü sıralayamayacağım...yalnız yazdıklarınıza bir kaç satır ekleyeceğim; -Sorun herşeyden önce bu ülkenin sorunudur...Dış güçler mutlaka olacaktır;önemli olan bizim onların eline koz vermememizdir...Bir aile ne kadar kendi içinde sorun yaşarsa;başka aileler o aile ile ilgili daha çok söz sahibi olur. -Emin olun ki;Kürt halkı devleti gerçek anlamda yanında gördüğü zaman PKK biter... -Sadece feodal yapı değil;sosyo,kültürel ekonomik ve siyasi açılımlar ile desteklenecek bir çözüm şart. -Demokrasi...tüm sorunların çözümünde yeğane anahtar! Sevgili Boşig,yazdıklarınızı okudum ama yanıt veremeyeceğim bugünlük...teşekkür edeerim.
-
Sevgili Forumdaşım, Siz "Dilan'ın dili yasaklandı" dersiniz;sorun önce yasaklanan dilin varlığı ile bir Kürt Sorunu,yasaklanan ülkedeki hukukun ezikliği ile Türkiye'nin sorunu;nihayetinde insana tahammülzülüğe bir insani sorundur. İnsani olan bu sorun Kürt'lere özgü gibi gösterilmiyor;uygulamalarıyla Kürtleri hedef alıyor. Sizin iletinize yanıt vermeye çalışırken,kendi iletilerime bir daha döneyim dedim ki,Sevgili Boşig'in yanıtını da gördüm. Şimdi sevgili arkadaşlarım. Milliyetçiliğin her türlüsünden nefret ederim.Ölen insanın kimliği değildir benim muhatabım;öldürülenin kendisi. İnsan derim kendi gerçeğimde;sadece insan! İnsan derken;her insan kendinden başlamalı...uzanabildiği sonsuzluğa uzanmalı. Siz de biliyorsunuz ki ben bir Kürt'üm...çok mu önemli bu;kesinlikle hayır. Önemli olan Kürt kimliğim değil;önemli olan kimliğimden dolayı ödenen bedellerdir. Ben kendimden başladım;dili yasaklanan,taraf olmaya zorlanan insanlar var dedim. Bu insanlar ağır aksak işleyen bir demokrasinin bir de Kürt günahkarlarıydı. Adı bırakın Kürt Sorunu olmasın...siz verin soruna isim. Önemli olan sorunun adı değil;sorunun kendisiydi. Arkadaşlar, Şunu bilmenizi isterim ki,etnisyenlik üzerinden prim sağlayanlarla aynı safta değilim. Olsaydım;onların olduğu yerden...daima suçlardım. İnanın ki;Kürt Sorununu inkar ettiğimiz sürece;kazananlar yine kazanacak...bizde ödediğimiz bedellerle durduğumuz yerde sayacağız.
-
Sevgili Rua, Bugün Milliyet gazetesinde ki köşesinde Ece Temelkuran;Kenan Evren'e acil şifalar diyen radyo spikerini tarihten habersizliğe ile suçlayarak "ben acil şifalar" dilemiyorum diyordu. Ve sonrasında Evren'e acil şifalar dilemiyorum diyenlerle "ölümün ahlakını " sorguluyordu. Ölümü istemek,birilerini,n ölümünü dilemek insanın harcı değil...o insan ölümün en beterini hakediyorsa da... Umuyorum ki ölmez;bize hesabını verir. Ölürse de... Ece Temelkuran'ın dediği gibi;arka saflarda "hakkımı helal etmiyorum" diyenlerden biri olacağım.
-
Beraat Kandiliniz Mübarek Olsun
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: Muallim-i Âli başlık Dini Konular - Din - Dinler
Yayamazım,Angelim ve Sercanım...ve inanan diğer tüm forumdaşlarımın kandilini kutluyorum;umuyorum ki kandiller hayırlara vesile olur.Sevgiler. -
KÜRT SORUNUNA SAHİP ÇIKABİLMEK...Aydınlığa sahip çıkalım!
mavi olmayan gökyüzü şurada yorum gönderdi mavi olmayan gökyüzü'nın blog başlığı içinde mavi olmayan gökyüzü's Blog
bende vicdan muhasebesi yapmak herkesin harcı değil diyenlerdenim Değerli Politika;vicdan taraf olmamayı gerektirir -
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Anı Defteri - Defterleri
ben de giremiyorum canım,yine denedim ama olmuyor...umarım en kısa zamanda halledilir.Kocamam sevgiler(amaey,saat iki hemen uyumasam vay işteki halime) -
Ölümün dili yok...hesabı var!
-
Kürt Sorunu,Türk Sorunudur demedim sadece İnsel'in bakışını sizinle paylaştım,sevgili forumdaşım bunu da çok net ifade etmiştim zaten Terör Sorunu ile Kürt Sorunu aynı değildir;terör sorunu Kürt sorunun sonucudur. Ve ne yasaklanan bir dil ne de diğer yaşananlar sadece bir terör sorunu değildir;aynı zamanda bir insani sorundur.(Kürt Sorunu dememe gerek var mı,insan dedikten sonra) Öcalan veya DTP ile açıklanack bir çözüme karşı olmanızı anlıyorum;bunun için sizden sizin çözümünüzü istiyorum.Diğer ülkelerin modelleri hakkında ki düşüncelerinizde kısmen haklı olmakla beraber;önerebileceğiniz bir modelin varlığı sizi daha kolay anlamamı sağlayacaktır... Sizden çözüm için demokrasi anlayışınızı istiyorum;çözümsüzlüğe götüren demokrasi anlayışını değil. Dağa çıkmanın nedeni mi? Haklı yada haksız;kimi zaman keyfiyet çoğu zaman ters tepen politikalar;nihayetinde yaşama hakkı çalınmış olanlar! Sevgiler
-
Sevgili Boşig, Öncelikle "siz ve sizin izlediğiniz akım" derken neyi kastettiğinizi belirtebilir misiniz? Şunu açık açık yazayım;benim yazdıklarımı A veya B kişisi ile değerlendirmeyin.Ben burada ne bir ideolojinin ne de herhangi bir parti/kişinin bayraktarlığını yapmıyorum. Sizden özellikle sadece "ben"i,"benim yazdıklarımla" değerlendirmenizi rica etsem ve... 44 kişinin öldürüldüğü "Mardin Katliam"ı başlı başına ne bir çıkarın kavgasıdır ne de iç hesaplaşma... Sosyolojik anlamda analiz edemesem de,şunu inanarak söyleyebilirim ki;Mardin katliamı çarpık bir yapının,devlet ile daha da çarpıklaştığı bir yaşamın canlı bombaya döndüğü andır. Mardin Katliamında;çıkar vardır,çatışma vardır,ekonomik yetersizlik vardır,insani değerlerin özümsenmemesi vardır,hazmedememe vardır...vardır da vardır.Bunun yanında ddevlet eliyle silaha dönüşen koruyucular vardır,insanına ve kendisine yabancılaşan bireyler vardır...nihayetinde;devletin kendisine verdiği silah ile devleti kendinde ggören birkaç kendini tanımlayamamış katil vardır...yani sevgili forumdaşım;bu katliamda olmayan yoktur. Aşiret yapısı da bu "vardır"lardan biri...ancak sizin belirttiğiniz gibi ana neden değil;sadece nedenlerinden biri! ...Tüm yazılarınız da bölgede ki "aşiret yapısı" ile değerlendirmeler yapıyorsunuz.Size katılmak isterdim;çünkü sorun sadece aşiretler olsaydı çözüm bu kadar bedele mal olmazdı.Ama yaşananlar... Yaşananlar sizin için bir demagojiden ibaret olabilir ama benim için yaşamın kendisi. Benim için çalınan dünün ve yarınım. O kadar basit değil dostum yaşananlar... Bu kadar basit midir insanı ve değerlerini yok saymak,bu kadar basit miidr sorgulayanlardan canını almak. Aşiret diyorsunuz... Peki,devlet aşiretler ile anlaşma masalarında otururken neden korundu bu yapı,neden sadece anlaşmazlıklarda mevcut düzen hedef alındı? Diyorsunuz ki "doğu feodalitenin korunması için direndi" Doğrudur;direndi kendi yapısı için. Bunun yanında "kendi kimliği ile varolmak için de direndi" ... Daha önce Efendi Türkler arkadaşımız da "size gelen öğretmenleri şunu bunu reva görüyorsunuz" şeklinde ifadeler kullandı. Soruyorum sizlere... Siz hiç oralarda yaşadınız mı,bölge köylerinde öğretmenlik yaptınız mı? Ben yaşadım,öğretmenlik de yaptım... Mesela Batman'ın Kozluk ilçesine gittiğimde "öğretmenler baş taçı" dır diyen bölge halkının sevecenliğine,misafirperverliğine oldukça şaşırdım. Diyarbakır'da çalıştım.Orda öğretmenlik yapanların,o kenti nasıl sevdiğine tanık oldum. Lütfen,haksızlık yapmayınız.... Evet,bu bölgede okullar yakıldı;öğretmenler öldürüldü. Doğrudur... Ama aynı bölgede ölümler haddin hesabı yokken,yakılan her ev çaresizliğe dönüşürken...tüm bunlar yaşanırken;köylüler de istedi ölümleri demek ne kadar vicdani? ... Hırsızın hiç mi suçu yok... Var elbette. Olmaz olur mu? Kürt'ler melek değil ki;biz de çok yanlış yaptık.Ama yanlışlarımız çoığu zaman doğrularımızın yok sayılmasındaydı. Kimse ak kaşık değil,hiçkimse masum değil...sadece Kürtler suçlu değil,sadece Türkler suçlu değil;hepimiz aynı oranda masum aynı oranda günahkarız. ... Bugün,dünden bağımsız değildir.Hiçbir akıl sahibi,tarihi saf dışı bırakmaz...Gelin beraber tarihi sorgulayalım;ama objektif,ama vicdanlı. ... Kürt'ler Türk olmayı kendileri mi isteyecekti,Yahudiler örneğinde verdiğiniz gibi...olmak istemediler,ne olacak şimdi? Vatandaş olmak,eşit haklardan geçer.Sağlam bir hukuktan geçer. UYemin ediyorum size,olsun o haklar;fazlasını isteyen Kürde bir Kürt olarak ben canım pahasına dur diyeyim. Sevgili Boşig, Beni anlayınız,lütfen birkez olsun bir Kürt olarak değil bu ülkenin herhangi bir vatandaşı olarak okuyun yazılarımı...o zaman uzlaşmak daha kolay,belki de kaçınılmaz olacaktır. Sevgiler.
-
Cengiz Candar yaziyor: 'Kürt açılımı'nı dinamitlemek vebali..."
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: Taner Bayram başlık Politika Bilimi
Sayın Bahçeli,beni şaşırtmadı.Mahçup etmesini isterdim!Artık onu ve düşüncelerini önemsemiyorum;yaptıklarıyla onlar içi doldurulmamış sloganlara takılı dursun...bizler barıi için buradayız demeye devam edelim.- 2 cevap
-
- 1
-
-
Can'dan can alınıyordu...siz susuyordunuz!Tükeniyorsunuz...
mavi olmayan gökyüzü şurada bir blog başlığı gönderdi: mavi olmayan gökyüzü's Blog
“Bizi yakarak öldürdüler,bizi diri diri yaktılar”diyordu yanık bedeniyle yabancı olduğum kadın! Diri diri yakılmışlardı…tecrite hayır derken,insan gibi yaşamak istiyoruz diye mücadale ederlerken;en temel hakları olan yaşama hakkı ellerinden fütursuzca alınmış,bizler de yaşananlara rağmen seyirci olmakta ki ustalıkla sadece “ah vah” demekle yetinmiştik! Yaşama hakkı size neyi ifade ediyor? Hiç önceliğinizde başkasının yaşamı oldu mu,hiç başkaları dediklerinizin canı yanarken,siz canı yananlardan olmayı becerebildiniz mi? Hayır,hayır…beceremediniz,ne canı yananlardan olmayı nede önceliğinize başkalarını koymayı beceremediniz! Ercan Polat,Fırat Tavuk,Murat Özdemir…ve niceleri! 20 Ekim’de başlatılan açlık grevi ,19 Kasım’da ölüm orucuna dönüşüyordu;siz farkındayken önemsememeye devam ettiniz. 19 Aralık 2000’de “hayata dönüş operasyonu” adı altında hayattan bedenler çalınıyordu;siz yine “bilindik siz” oldunuz;insan edasıyla dünya üzerinde ki yerinizi işgal etmeye devam ettiniz. 32 can…size neyi ifade ediyor? Hiçbirşey değil mi…? Darbelerde “yasaklı olanlar” işkencelerde öldürülürken,28 Şubat’ta korkular ölümlere ayar verirken,Maraş’ta katliamlar yapılırken,Güneydoğu da yaşamın adı fail iken….32 can size neyi ifade edebilir ki! Anter bilinen faili ile vicdanınızı sorgularken,Dink yerde uzanmış cesediyle hala size yaşamın kutsallığını anlatamamışken…32 can size neyi ifade edebilir ki! … Biliyorum anlamı yok cümlelerin.Herkes “kimse “olmamak için direnirken,kime anlatabilirdim ki “sadece bir can(ın) nelere bedel olduğunu… 24 Mayıs 2009’da Tekirdağ 2 Nolu F tipi Cezaevinde 24 yaşında…adı Mustafa Demir…sadece bir can. Size neyi ifade ediyor “göz göre göre gelen bir ölüm”,size neyi ifade ediyor…? Sordukça soruyorum,sordukça boğuluyorum…,dönüyorum yasalara. Avrupa İnsan Hakları’nın ikinci maddesi yaşama hakkı için; ” Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez.”diyor. Biliyorum anlamı yok cümlelerin.İnsan olmanın anlamı yok,insan olamayanların yasası yok…biliyorum,biliyorum…! Bildiklerimle insanlığımdan utanırken,yine bir can’ın ölüm çığlığındaki çırpınışlarıyla haykırıyorum… GÜLER ZERE ÖLMEDEN “ÖLÜMÜN AHLAKINI SORGULAYALIM”… Ve kulak veriyorum Zülfi Livaneli’ye… "Güler Zere hapiste. Güler Zere ileri derecede kanser. Güler Zere tedavi için tahliye edilmiyor. Güler Zere demir parmaklıklar ardında ölüyor. Ve devlet bunu seyrediyor. *** Güler Zere’yi tanımıyorum. Hangi suçlamayla içeride tutulduğunu bilmiyorum. Politik bir dava mıdır bu, değil midir haberim yok. Bildiğim tek şey, bir yurttaşımızın tedavi edilemediği için hapishanede can veriyor oluşu. Üzülüyorum ve utanıyorum. *** Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hâkimlik yapmış olan sevgili dostum Rıza Türmen diyor ki: “(...) Tedavi edildiği Çukurova Tıp Fakültesi, yaşamının ağır risk altında olduğunu, hastanenin mahkûm koğuşunun bile yaşam riski oluşturduğunu belirten bir rapor veriyor. Buna karşın İstanbul Adli Tıp Kurumu, infaza devam edilmesini uygun buluyor.” Değerli hâkim, bu konuda devletin sorumlu olduğunu özenle vurguluyor. Daha önce bu uygulamalardan dolayı mahkûm olan devletlerden örnekler veriyor. *** 1996’da ve 2000 yılında arkadaşlarımla birlikte cezaevlerine gittim ve orada gün ışığına kavuşamadan karanlık hücrelerde ölen insanlar gördüm. Yemliha isimli bir gencin ölü bedeni o loş hücrede öylece yatıyordu. O acı anılar ömrüm boyunca gözümün önünden gitmeyecek. *** Bu acımasız çağ henüz bütün insanlık değerlerini öldürmediyse, devletin yetkili kişi ve kurumlarının Zere cinayetini engellemesi gerekir. Güler Zere göz göre göre ölüyor. Buna dur diyecek bir insaf sahibi yok mu?" -
Diyorsunuz Sevgili Forumdaşım... Yaptığınız tespit sorunun diğer bir boyutu olsa da sorunun kendisi değil. Yakın zamanda Mardin'de yaşanan 44 kişinin ölümüne neden olan katliamı hatırlıyorsunuzdur.Bugün(özür dilerim araştırma yapan kurumun adını hatırlayamadım) konu ile ilgili yapılan çok geniş kapsamlı araştırma sonuçlarını okudum.Töre cinayeti olarak lanse edilen bu katliam;bir töre katliamı değil diye başlıyor, olayın yaşandığı coğrafya ve savaş ortamına dikkat çekiliyordu.Doğru ya...devletin verdiği silah ile bu katliam gerçekleşmişti. Aşret yapısı dün için bir sorun olarak çözülmesi gereken olarak görülübelinir;ancak bugün hayır.Dünya değişiyor;Türkiye değişiyor...bu bölgede bu değişimden nasibini aldı;almaya devam edecek. İngiliz bir araştırmacının bölge ile ilgtili bir tespiti vardı,Sevgili Doğrucudavut hatırlayacaksınızdır,sizinle daha önce paylaşmıştım....İngiliz araştırmacı;"aşiretlerin gücünü belirleyen devlet otoriteseydi" diyordu. Ve Sevgili Boşig... Tarih,yazılanlardan ibaret değil.Nasıl ki yaşananlar belgelerden ibaret değilse... Bir Anayasa vardır önünüzde,bir de yaşananlar ve şartlar! Lütfen aradaki farkı iyi okuyalım. Kürt sorunu aşiretin varlığını kabul ettitmekten ibaret olsaydı;bugün emin olun ki böyle bir sorunun varlığını konuşmazdık;nitekim aşiret ağaları otortite ile aynı masaya çok iyi oturur. Kesinlikle beğenmiyorum;üstelik hala bu yapıyı yenemmeiş otoriteyi de suçluyorum. Ayrıca biz bir değişimi değil;uygulamaları yazıyoruz...Değişim deyip olayı farklı bir yere çekmeyelim...sevgiler.
-
Ahmet İnsel bugün Neşe Tüzel ile yaptığı röportajda temel soruna bir Türk sorunu demiş,şunları ifade etmişti;"Türkiye'de çoğunlukta ki Sünni Türk nüfus,kendini d,iğerleri ile eşit görmüyor;Kürtlerle,Alevilerle,gayrımüslimlerle eşitliği kabul etmiyor.Temel sorun bu." İnsel'in bu düşüncesine katılır yada katılmazsınız;bu konuda düşüncelerinizi belirtmekte özgürsünüz. Kendi adıma;İnsel tarafından belirtilen sorunun varlığını yadsımasamda temel sorun bir tahammülsüzlükten ibaret olduğunu düşünmüyorum.Bu ülkede ki en büyük sorun;statükonun bilinçli7bilinçsiz dayattığı düşünce ve yaşam şeklidir. Sevgili forumdaşım, Geçmişi sorgulamak sizi korkutmasın.Geçmişde yaşananlar konuşulmadan bugün kurulamaz.Geçmişte yaşananlar yaşandı da hadi gelin bugünü yazıp çizelim demenin de bir anlamı yok.Yanan ateşi söndürmek yetmeyebilir çoğu zaman... Bakınız geçmişte neler var... Haddi hesabı olmayan faili meçhuller,işkenceler,gözaltlar,köy yakmaları vs... Bunları konuşmadan,o acılara yanıt vermeden nasıl bugünün aydınlığından dem vurabiliriz! Aynı şekilde bir şehit annesinin sorularına cevap vermeden nasıl da "gelin,hiçbirşey olmamış gibi" naraları atılabilir ki. Bu ülke de Kürt Sorunun tek muhatabı Kürtler değil...Çünkü Kürt Sorunu;maddi ve manevi yıkımları ile bu ülkenin kendisine mal olmuştur. Öcalana gelince;kendisi avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada..."Sorun ben değilim,sorun çözüm atılacak samimi adımlardır" demiş,DTP ve PKK'yı sert bir dilde eleştirmiştir. Ben,çözüm için herkes derim...herkes kendisiyle bu çözümde yer alsın;ama herkesin dediği ile çözülmesim bu sorun... Demokrasi için yazdıklarınızı tam olarak anlayamadım;daha doğrusu demokratik açılımlarda ki ölçütünüzü anlayamadım....biraz daha açık olabilir miyiz? Mutlaka...belki bir örnek;belki binlerce örnek...ama SADECE BU DEĞİL DAĞA ÇIKMANIN NEDENİ!
-
KÜRT SORUNUNA SAHİP ÇIKABİLMEK...Aydınlığa sahip çıkalım!
mavi olmayan gökyüzü şurada bir blog başlığı gönderdi: mavi olmayan gökyüzü's Blog
"...Kulağımda ahize,mutfakta dururken karşı uçtakinin yalnızca Rahim Han olmadığını biliyordum...Kefareti ödenmemiş günahlarımla dolu geçmişimdi...Rahim Han;YENİDEN İYİ BİRİ OLMAK MÜMKÜN,diyordu" Gecenin ilerleyen saatleri...Gökyüzü karanlık.İstanbul suskun.Elimde kendimle ertelediğim kitabım."Uçurtma Avcısı" demişti arkadaşım.Mutlaka okumalısın.Beyazı yutan bir dengeler çatışmasından yorulmuş beynim;Uçurtma Avcısı ile yeniden demişti...Yeniden iyi biri olmak mümkün! Yeniden iyi biri olmak mümkün ise "yeniden barışı dilemek" neden zor olsun ki? ... Yıllardır hepimize ödettiği bedeller ile kan kusturan "Kürt Sorunu" nihayetinde "Kürt Açılımı" adı ile hepimize varlığını bir daha hatırlattı. Unutmuş muyduk bu sorunun varlığını...? Hayır,hiçbirimiz unutamadık! Unutamazdık, nasıl unutabilirdik ki? Hergün ölüm haberleri gelirken,kardeşler arasında düşmanlıklar yaratılırken,kangren olmuş kol artık beynimizde zonkluyorken... nasıl unutabilirdik ki? Tüm varlığımızla bu sorunu haykırırken yada ısrarla inkar ederken;Kürt Sorunu bizden yaşamımızı çalmaya devam ediyordu. ... İçişleri Bakanı tarafından "demokratik açılımlar" penceresi ile kamoyuna sunulan "Kürt Açılımı" gündemde ki yerini aldı.Daha öncesinde "Öcalan mı,AKP mi...yoksa ortak bir çözüm mü?" sorularıyla tıkanan kamoyu bu sefer "model arayışı" ile tıkanmış durumda. AKP çözüm için demokrasi derken;DTP çözümde yerini belirlemek için çabalıyor.CHP "sosyal demokrat olamayan" sosyal demokratlığı ile arada gidip geliyor.MHP ise "dağlara çıkarız" deyip;ayarını veriyor. Farkında olmalıyız ki;Kürt Sorunu herşeyden önce bir kimlik sorunudur.Bu sorun sadece bir Kürt Sorunu değil aynı zamanda bir Türk Sorunudur.Sorunun çözümünde sadece Kürt'ler değil Türk'ler de vardır.Sorun bu yönüyle sadece "demokrasi" sorunu değildir.Sorun aynı zamanda bir vicdan sorunudur. Melih Aşık köşesinde bu vicdanı "vatan haini" ilan ederken kolayca,Yıldırım Türker bu vicdanla "sevinmek için erken" dese de,"barış için tek ses" çağrısına devam ediyor. ... "...Kulağımda ahize,mutfakta dururken karşı uçtakinin yalnızca Rahim Han olmadığını biliyordum...Kefareti ödenmemiş günahlarımla dolu geçmişimdi...Rahim Han;YENİDEN İYİ BİRİ OLMAK MÜMKÜN,diyordu" Evet,yeniden iyi biri olmak mümkündü...Yeniden barış diyebilmek mümkündü;yeniden hatırlamak,bir daha hatırlamak... Unuttuğumuzu sandığımız,unutturmaya çalıştığımız Kürt Sorununu bir daha hatırladık;barışı yendiden dileyerek,hepimiz burdayız diyerek. Biz buradayız sevgili siyasetçilerimiz,aydınlarımız ve sevgili halkımız... Biz buradayız sevgili anneler,sevgili babalar... Biz buradayız sevgili çocuklar... Biz buradayız;YENİDEN BARIŞ DİYEBİLMEK İÇİN!...barış çok zor değil!Sadece YENİDEN BARIŞ! -
O zaman forumdaşım buyrun hep beraber çözümler üretmeye...yazın çözümünüzü;merakla bekliyorum.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: cozunurluk başlık Politika Bilimi
Sevgili Boşig, PKK,1980'nin ürünüdür;Kürt Sorunu ise "Ulus-Devlet" anlayışı ile ayakta durmaya çalışan "Genç Cumhuriyet"in yaptığı hataların ürünü... Hasan Cemal yada başkası ile değil, kendi bildiklerimle size yanıt vereyim. Kurtuluş Savaşı herşeyi ile,hepimizin içinde olduğu bir savaştı.O savaşta Türk yada Kürt olmak önemli değildi(Söz konusu Kürt Sorunu olduğu için bu ifadeyi kullandım)Amaç yurdu "düşmandan kurtarmak"dı.Direniş de bir olan yürekler,zaferden sonra farklılaştı. Çünkü...savaş sürecinde "asli ınsur" olan Kürt'ler daha sonra yok sayıldı. Bunun altında yatan nedir...?işin aslı kimi zaman korku kimi zaman çıkar da desem,sorumun cevabında ki karmaşayı tam olarak çözmüş değilim. 23 Nisan 1923 tarihinde ki Büyük Millet Meclis'in de 72 Kürt milletvekili vardı;halkın iktidarlığı Kürt ve Türk temsilcileriyle kendi çarkında dönüyordu.Lozan Antlaşması öncesinde İngiltere'nin talebiyle,Kürt'lere bağımsız bir ülke isteyip istemedikleri sorulmuş;Hüseyin Avni Bey(Erzurum Mebusu) ""Bu memleket Kürtlerle Türklere aittir. Bu kürsüden yalnız iki ulusun -Kürt ve Türk uluslarının- konuşma hakkı vardır" sözleri ile,vekillerde davranışları ile bölünmez bir ülkenin varlığını onaylamışlardır. Ya sonrası... "Ne Mutlu Türküm Diyene..." Sakın kimse "Ne Mutlu Türküm diyen..." ile mi senin sorunun demesin.Hayır,Benim sorunum bu cümleyi kendi dar bakışıyla dolduran kafatası milliyetçileridir. Bakınız Cumhuriyet ilanı ile dalga dalga gelen Kürt isyanlarına. Bakınız bu isyanlara sadece imha ile yanıt veren politikalara. Büyük Meclis'e "milli kıyafetleri" ile gelen Kürt mebuslar,ayakta alkışlanırken;Şeyh Sait İsyanında asılan Dersim Milletvekiline "neden milli kıyafetlerin ile mebusa geldiği" sorulacaktı. "Başbakan Kürtçe konuştuğunda alkışlanır,Kürt vekil alanda konuştuğu Kürtçe ile yargılanır." gibi... bir de bunu okuyunuz... Daha 1921 yılında dönemin Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur, Diyarbakır'da bulunan Ziya Gökalp'e Kürtler hakkında araştırma yaptırmıştı ve hatıralarında şöyle demekteydi; "... Maksadım bu gibi malumatı toplayıp vaziyeti ilmi, iktisadi bir surette öğrendikten sonra, Kürtlere Türk olduklarını anlatmak için teşkilat yapıp faaliyete geçecektim. Bugün Kürt denilen bu adamların çoğunun Türk olduğunu çoktan bilirim. Yalnız onlara bunu bildirmek, öğretmek lazımdır... Maksadım oranın bir Makedonya olmadan, kökünden meselenin halliydi." (Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Ziya Gökalp, Sosyal Yayınları, syf. 6) Dostum,özellikle forumdaşımız Cyrano söz konusu Kürt İsyanları oldu mu,şöyle bir ifade kullanırdı. "Bu isyanlar birer bağımsızlık mücadalesi değil,devlet otoritesine karşı çıkan ayaklamalardır." Ağrı isyanı derdi,Dersim isyanı diye devam ederdi... yalnız unuttuğu bir nokta vardı; Bu isyanlar sadece aşiret ağalarının "egemen olma kavgası" değil,aynı zamanda inkar edilen bir halka sadece "aşiretler" ve onlara söz veren bir otoritenin İttihatçılardan kalan zihniyetiydi. Verilen sözlerdi,uygulanan çifte standarttı. Sevgili Boşig, Ben ne acıları ne de zulümleri karşılaştırma taraftarı değilim.Bugünü dün ile de açıklayamayacağımı çok iyi biliyorum.Ama şunu sormak da gerek diye düşünüyorum; "neden bu Kürt'ler isyan eder,nedir sorun?" Son otuz yılda yapılan yanlışlardan haberdar olduğumuz gibi;öncesinde yaşananlardan da az çok haberdarız.Cumhuriyet Döneminden son otuz yıla uzanan süreçte de çok yanlış yapıldı.Emin olun.- 1.760 cevap
-
- 7
-
-
- Kürt Sorunu
- Türkiye
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Kürtmüşüz!
mavi olmayan gökyüzü şurada yorum gönderdi Yayamaz Kayımca'nın blog başlığı içinde Yayamaz Kayımca's Blog
bizden değil canım,ben normalde blogları takip etmiyordum ama artık Yayamaz ve Sercanım bloglarında tüm yazılanları onlar bgibi yüreğime ve beynime işleyeceğim. -
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: cozunurluk başlık Politika Bilimi
Sevgili Boşig, Gerçekten sürekli aynı argümanlarda bulunuluyor söz konusu Kürt'ler ise... Ama bu laf oyunlarından ibaret olan bir amaç değil;inadına aynı gerekçelerle yok sayılan bir sorunun bir adım öteye geçememiş çırpınışlarıdır.- 1.760 cevap
-
- 6
-
-
- Kürt Sorunu
- Türkiye
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Anı Defteri - Defterleri
he canem,evi buldun baya ne oynamıyom,bi kere ben seni buldum efem anlaşmamız vardı,ne gadar çukulata o kadar elde muhafaz Sercancım,sana telefonda söylemeye cesaret edemedim görmen gerekir videoyu,bu arada ben hala Angelimin sayfasına giremiyorum,neden ama ya:(uyuma Angelim,bak yasaklısın bana. -
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: cozunurluk başlık Politika Bilimi
ezbere cümleler ile değil,haklı gerekçelerle yanıt verin. saygılar.- 1.760 cevap
-
- 9
-
-
- Kürt Sorunu
- Türkiye
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler: