Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. İşte Deniz Kızı;diyorum ya sorun insan olamamak;bu veya şu değil!
  2. bak daha kahvaltı etmemiştim;çoooooooooook teşekkür ederim canım arkadaşım hasta mı oldun;kıyamam ben sana... hemen iyileş
  3. teşekkür ederim Sevgili Efendi Türkler, bunun batısı da var;maalesef bunun dünyası da var! sorun herşeyden önce insan olabilme sorunu,hemen akaibinde eğitim,değerler,yaşanmışlıklar,eknomi....tamamen siyasi,sosyal,kültürel ve ekonomi... teşekkür ederim
  4. Ya canım sen kusura bakma,dün arkadaşlarım eve geldi:)bekleyemedim ahanda şimdi sayfana kaçaçacığım...
  5. Ne demeli sana iyi ki tanıdım seni...sakın Şubat olmadan askerlik bitmesin...misafirin olacağım teşekkür ederim sevgili Jön!
  6. ÖZGÜR DÜNYA... It's a Free World İşte özgür dünya ‘İşte Özgür Dünya’nın Angie’si Kierston Wareing. Solda, yönetmen Ken Loach sette Leslaw Zurek’le. SERHAN EVYAPAN Üstat Ken Loach yeni filmi ‘İşte Özgür Dünya’da gene işçi sınıfının sorunlarına, dünyasına ama bu kez işverenin gözüyle bakıyor Ken Loach İngiltere’de asla profesyonel futbol ligine çıkamamış Bath City takımını destekliyor. Bunu bilmek, Loach’un sinemasında, işçi sınıfından insanların ya da bir şekilde toplum dışına itilenlerin gündelik sorunlarına odaklandığı Kes/Kerkenez (1969), Riff-Raff/Ayak Takımı (1990), Raining Stones/Yağan Taşlar (1993) ve Ladybird Ladybird/Minik Kuş Minik Kuş (1994) benzeri filmlerindeki tavrını anlamak açısından önemli. Loach taraf tutmayı, nerede durduğunu göstermeyi seven bir yönetmen. Tuttuğu taraf, futbol takımı tercihinde olduğu gibi hep ezilenler, marjinalleştirilmeye, unutturulmaya çalışanlar oluyor. Ken Loach sineması denince akla ilk gelen, işçi sınıfı ve bu sınıfın acımasız kapitalist sistem içindeki mücadelesidir hiç kuşkusuz. Sosyalist gerçekçilik üzerine kurulu sinema anlayışıyla Loach, filmleriyle işçi sınıfının problemlerine büyüteç tutarak toplumu bilinçlendirmeyi hedefliyor. Bu bilinçlendirme hedefini destekleyecek şekilde, sinemasında dolayımlar, üstü kapalı göndermeler ya da sembollerden çok, doğrudan doğruya meseleye işaret eden, duru bir anlatım tarzına sahip. Kimileri, özellikle İngiltere tarihi ile ilgili meselelerde onun keskin anti-İngiliz tutumundan hoşlanmayan bazı eleştirmenler, Loach’un bu tarzının fazlasıyla düz, çiğ ve slogancı olduğunu iddia ediyor. Evet, Loach’un sineması düz olmasına düz ama asla çiğ ve slogancı değil, çünkü bu düzlükte tartıştığı meselelerin ciddiyetini her zaman korumayı başarıyor. Yer aldığı tarafı açıkça belli etse de, o tarafın da her şeyin giderek kötüye gittiğini, taraf içinde yeni taraflar oluştuğunu söylemekten geri durmuyor. Loach’un taraflı olduğu için sıkça eleştirilen sineması, o tarafta yapılması gerekenlere dair sorular da üreten bir sinema aynı zamanda. Angie’nin azmi Loach’ın son filmi It’s a Free World/İşte Özgür Dünya (2008), Angie’nin (Kierston Wareing) çalıştığı iş bulma ajansından kovulmasıyla başlıyor. Angie kovulduktan sonra gözüpek kişiliğiyle kendi işini kurmaya karar veriyor. Kovulduğu işyerinin izinden giderek yerini yurdunu terk edip Doğu Avrupa’dan Londra’nın buram buram endüstri kokan Doğu Yakası sokaklarına düşen çaresiz göçmenlere iş ve ev bulmaya başlıyor. Ev arkadaşı Rosie’yle evlerinin mutfağından yürütmeye başladıkları bu iş adeta bir ‘Amerikan Rüyası’ gibi parlıyor ilk zamanlarda. Ama Angie çok çabuk başarılı olsa da yeşil bir ışık değil bu rüyada gördüğümüz. Angie’nin gereğinden fazla yasadışı işe girmesi, yaptıkları işten rahatsız olan ortağı Rosie, babası ve hatta kendisiyle yaşadığı iç çelişkiler durumu iyice çetrefilli hale sokuyor. Angie’nin gözü o kadar kör oluyor ki, lisanssız çalışmaya aldırmıyor. Yasadışı yollarla pasaport bulmak, bir sürü adamı barınak denemeyecek yerlere sıkıştırmak, insanı insanlıktan çıkaracak işler bulmak hiç de rahatsız etmiyor onu. Sadece, son derece ağır bir işe yerleştirip bir de ‘ev’ bulduğu İranlı aile onu biraz etkiliyor gibi. Hiyerarşinin en dibinden yukarılara çıkan ve sonunda paraya hükmeden kadın, kendi kapitalizminde boğuluyor. İçinde yaşadığı sokaklar, bulunduğu iş ortamı onu giderek canavarlaştırıyor. Angie’nin mazeretleri Hoşumuza gitse de gitmese de her şeye bir mazereti var. Çünkü çıkar peşinde koşan Angie’nin tek başına bakmak zorunda olduğu bir çocuğu var. Bahaneleri hep hazır, hep aynı: ‘İlkokula giden oğlum var, babasız büyütüyorum onu’. 11 yaşındaki oğlu sürekli kendini melekleştirmeye çalışan Angie’yi aklıyor. Öyle ki, ne yaparsa yapsın ondan nefret edemiyor seyirci. Ancak gündüz motosikletine binip işçilerini toplayan Angie, kapitalizm oyununu kurallarına göre oynamayı biliyor. Filmi esas enteresan kılan, göçmen sorununa sadece işçilerin gözünden değil işverenin gözünden bakması. Ken Loach, İngiliz Socialist Worker dergisine verdiği röportajda “Sömürülenlerin değil sömürenlerin gözünden bakan bir film yapmak istedik” diyor. Bir ekmek parasına kendini heba eden insanların günlük öykülerini anlatırken, bir yandan da düzenin tepesindekilerin de bir sebebi olduğunu söylemeye çalışıyor. Sosyal bir bilinçle yola çıksa da, yönetmenin tek bir senaryoda bütün sorunları toplaması elbette imkansız. Ancak Angie’nin kendisini ortada bırakan sistemin kurallarıyla var olmaya çalışması toplumdaki sosyal evrimi özetliyor. İşte Özgür Dünya soruna bir çözüm önermiyor, öneremez de zaten çünkü filmde gördüklerimiz boyunu aşan problemin ufak bir kısmı sadece. Ancak film, işsizlik ve sömürü gibi, dikkati çektiği sorunlar açısından önemli bir yapım. Loach’un onca eleştiri karşısında, bir Batı Avrupa ülkesinde kapitalist düzeni eleştirme cesareti ise ayrıca takdire değer..
  7. Haydi kızlar tarlaya! Eğitimcilerin kızlar için çabaları önemli, okula giden kızların mutluluğu her şeye değer, ama... Doğu ve Güneydoğu’da kız çocuklarının okula yollanmaması konusunda en büyük engel aileler değil, çoğu köyde okul yok, okul olan yerlerde yurt yok, varolan yurtlar yetersiz Kız çocukların okullaşması konu olunca Doğu ve Güneydoğu’da bu oranın ülke genelinden çok daha düşük olması çoğu zaman bu bölgedeki geleneksel yapıya bağlanır. Kız çocukların aileleri, daha çok da babaları tarafından okutulmadığı söylenir. Bu durumda, muhakkak ki geleneksel yapı belli bir ölçüde rol oynuyor, ancak aynı zamanda birçok istatistik de gösteriyor ki Doğu ve Güneydoğu kız çocukların okullaşması için gerekli altyapıdan yoksun. Geçen hafta doğunun sosyo ekonomik açıdan en kötü verilere sahip illerinden birinde idim. Köylere gittim. Gezdiğim köylerin neredeyse çoğunda okul yoktu, okul olanlarda da okullar açılalı epey olmasına rağmen öğretmen yoktu. Çocukların çoğu çamurun içinde ve bayağı soğuk olmasına rağmen lastik ayakkabılarıyla oynuyorlardı. Sordum kadınlara neden okulda değil çocuklar diye... Perihan cevap verdi: “Benim iki kızım var, biri altı, diğeri sekiz yaşında, ikisini de yatılı yolluyorum, sadece 5 km. uzaklıktaki okula çünkü param yok servis tutayım, benim kızlarım daha yıkanmayı bilmiyor, sen altı yaşındaki çocuğunu yatılı yollar mıydın?” Perihan’dan sonra çok düşündüm, bu kadar eğitimli olmama rağmen, ben altı yaşındaki oğlumu okusun diye yatılı okula yollayamazdım. Devam ettim, “Niye yolladın? Perihan?” diye sordum, cevabından öfkesi anlaşılıyordu: “Kızlarım inadına okuyacak, geri kalmayacak. Ama bak bu köye, hiçbir çocuk okumuyor, ben yine iyiyem çünkü yatılı da olsa okutabiliyem, ya diğerleri...” Evet, ya diğerleri... Doğu ve Güneydoğu’yu köy köy gezdiğiniz zaman diğer yerlerde de durumun Perihan’nın köyünden farklı olmadığını görüyorsunuz. Kırsaldaki eğitim tamamen kaymakamların inisiyatifine kalmış durumda. Örneğin, çalışma yaptığımız alanlardan biri olan Diyarbakır Eğil’de okullaşmada hızlı bir yol katediliyor. Bunun en büyük nedeni Eğil Kaymakamı’nın köylerde okula ulaşamayan çocukları taşımalı sistemle okula ulaştırması. Birçok başka ilçede ise kaymakam ve öğretmenlerin ilgisizliği, yoksulluk ve yoksunluk gibi sorunlarla birleşince, çocukların, hele kız çocukların okula yollanması maalesef çok zorlaşıyor. Kız çocuklarının okullaşması özellikle ilkokuldan sonra daha da zor hale geliyor. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde, kızların okula gönderilmesini teşvik amacıyla yürütülen kampanyaların da etkisiyle, son yıllarda ilkokula devam eden kız çocuk sayısında bir artış oldu. Bölge genelinde ilköğretimde okuyan kız öğrencilerin sayısı yüzde 30’lar düzeyindeyken, bu yıl yüzde 46’ya kadar yükseldi. Ancak ilköğretimdeki bu artışa rağmen, ortaöğretimde kız çocukların aleyhinde varolan oran ise hâlâ sürüyor. Bölgede yer alan Diyarbakır, Siirt, Mardin, Şırnak ve Batman’da ortaöğretimde okuyan öğrencilerin yüzde 70’ini erkek öğrenciler oluşturuyor. Şırnak’ta ortaöğretimdeki öğrencilerin yüzde 25’i, Siirt’te yüzde 28’i, Mardin’de yüzde 31’i, Batman’da yüzde 32’si ve Diyarbakır’da ise yüzde 35’i kızlardan oluşuyor. Engel çok Bölgede, ortaöğretime kız çocukların girmelerinin önünde birçok fiziki engel var. Bunlardan biri de yatılı ortaöğretim kız öğrenci yurtlarının azlığı. Sınırlı sayıdaki ortaöğretim kız yurtlarının çoğu da hayırseverler tarafından yaptırılmış. Bu yurtlarda kalan kızların çoğu Hakkari, Diyarbakır, Van ve Muş gibi illerin köylerinden binbir güçlüğü aşarak gelmiş kızlar. Çoğunun ailesi mevsimlik tarım işçisi ve çoğunlukla kızlar yazın ailelerine eşlik ederek, kendileri de mevsimlik işçi olarak Batı illerine çalışmaya gidiyorlar. Devlet, bu yurtlarda kalan kız öğrencilere aylık 6 YTL harçlık veriyor. Buna ek olarak, yılda bir kırtasiye parası (30 YTL) ve giyim parası (78 YTL) veriliyor. Yol parası olmadığı için bir yıl boyunca evine gidemeyen birçok öğrenci var. Bölgede çeşitli yurtlarda görüştüğüm kişilerden aldığım bilgilere göre, tüm bu koşullara rağmen yurtlara talep çok yoğun, aileler “bir umut kızlarımız okusun” diyor. Bir yurt çalışanın deyimiyle: “Maalesef bir yandan ‘haydi kızlar okula’ derken, diğer yandan kızları gerisin geriye tarlaya yolluyoruz, bizim yurtta sadece 30 kişilik boş yer var, talep 120 kişi, 90 kızı bu yıl köylerine geri yollayacağız”. Tüm bunlar şunu açıkça ortaya koyuyor, bölgede devletin eğitimle ilgili yatırımı son derece yetersiz. Bir yandan kampanyalar yapılırken, diğer yandan da okulların inşa edilmesi, yeterli sayıda ve nitelikli öğretmenlerin tayin edilmesi, öğrencilere eğitim materyallerinin sağlanması, yurtların yapılması, yoksul öğrencilere maddi destek verilmesi, öğrencilerin beslenmelerinin desteklenmesi gibi devletin sorumluluğunda olan hizmetlerin verilmesi gerekir. Yoksa tüm kampanyalara rağmen bu çocukları kendi ellerimizle tekrar tarlalara yollamış olacağız. NURCAN BAYSAL: Kalkınma Merkezi, Diyarbakır
  8. mavi olmayan gökyüzü şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
    OBAMA'DAN BANA NE! Obama’nın Beyaz Saray’a yürüyüşüne bakarak, artık içimizdeki renkleri öldürmeden, kendi siyahlarımızı beyaz hanelerimize kabul sürecimizin başlamasını istiyorum Veronica’yla tanışın. 23 yaşında. Ortagelirli muhafazakâr bir kasaba ailesinin, beyaz, tombul ve çekingen kızı. “Ailem Obama’ya oy vereceğimi bilse herhalde bir daha eve adım atamam” diyor. Daha cesur gençler ise anneleriyle yemeğe otururken üstlerini değiştirip “Vote for Obama Mom” tişörtlerini giyiyorlar. Ailelerini ikna etmek, kendi geleceklerine sahip çıkmak için, ırkçılığı tarihe gömmek için, değişme inandıkları, daha da önemlisi değişimin ancak kendileriyle mümkün olduğunu gördükleri için. McCain de, Obama da sembol. İki farklı Amerika’nın ve iki farklı Amerikalının sembolü. İşte bu sürece semboller üzerinden baktığımda, bir devrime tanıklık ettiğimi görüyorum. Şöyle düşünün: McCain’in ailesi köle sahibi (birkaç jenerasyon öncesine kadar en büyük üretim çiftliklerinden birine ve binlerce köleye sahipler), Obama’nın ailesinin tarihi ise siyahların ortaklaşa çektiği acılarla dolu. Şimdi köle, sahibini yönetecek. Bunun ortalama beyaz zihniyetli adamda yarattığı tekinsizliği ve sistemde oluşturduğu travmayı ancak devrim sözcüğü karşılar. Değişim olanaklı Evet Obama, Türkiye Kıbrıs’ta “işgalci” konumundadır diyor. Evet Ermeni soykırımını kabul ediyor. Öfkenizi göze alarak söylüyorum ki, bunları önemsemeyerek destekliyorum onu. Hatta söylediklerinin ne kadarını uygulayabileceğini, ne boyutta bir fark yaratabileceğini, ideolojisini bile umursamıyorum. Çünkü 40 söne önce Martin Luther King’in öldürülmesine sebep hayallerinin gerçekleştiği gün bugün. Çünkü Obama, Kansaslı beyaz bir annesi olmasına rağmen, “ben siyahım” demeyi seçti. Güçlü olanın yanına sığınıp siyah tarihe dokunmadan çok daha rahat bir hayat sürebilecekken, o en riskli olanı yaptı ve kendini olduğu gibi kabul ettirdi. Çünkü Beyaz Saray içine siyahı katarken, Amerika siyah tarihini ve siyah halkını kabul etmiş oluyor. Peki bundan bir Türk olarak bana ne? İlk olarak, buradaki yüzleşme, kabullenme ve sentez oluşturma sürecinin zaman içinde ve kültürel akış dahilinde, ülkemiz sınırlarına doğru bir yol izleyeceğini umuyorum. Artık içimizdeki renkleri öldürmeden, kendi siyahlarımızı beyaz hanelerimize kabul sürecimizin başlamasını istiyorum. İkincisi ise daha içten bir sebep: Türkiye beni güçsüz olduğuma, hiçbir şeyi değiştiremeyeceğime inandırdı. Yolsuzluklara, politikacıların ikiyüzlülüğüne alışmamı bekledi. Umudumu her defasında kırdı, hatta hayal etmeyi yasakladı. Bir kadın olarak benim susmamı, ikinci sırada kalmayı kabul etmemi hatta bunu istememi bekledi. Ama bu adam, epey uzun süre ikinci sınıfta konaklatılmış bu adam, tüm cesareti ve dürüstlüğü ile sistemin dışından dolaşa dolaşa Amerika’nın başına geldi ve bana bile değişimin umudunu verdi. Kendime güvenimi siyah bakışlarıyla tazeledi. Elbette onun varlığı, ne Irak’taki ölüleri unutturabilir, ne Guantanamo’daki işkenceleri, ne Hiroşima’yı, ne Kızılderililere yapılanları ne de gücün yarattığı sayısız diğer terörü. Hiçbir şeyi unutturamaz ama bir şeyleri hatırlatabilir. Hem de çok önemli bir şeyleri. IŞIL CİNMEN New York Üni., Yapımcılık Programı Dünyanın büyük bir sabırsızlıkla beklediği seçimlere az kala;dünya, beyazların kölesi olan siyahilerin efendi olup olmayacağını tartışıyor. Obama,1915 olaylarına bakışıyla,soykırım tartışmalarında açık açık ''Ermeni soykırımını'' kabulleneceğini belirtiyor olsa da bizler yine kölenin efendiliği için dua edeceğiz.
  9. arkadaşlarım evi bastı onlar salonda eğlenceye hazırlanırken,ben şimdi yanlarına kaçmalıyım
  10. İzninizle şunu eklemek istiyorum değerli arkadaşım, sevgiden bahsettiniz;sevmekle başlayacak olan çözüm öneriniz;sevgiyi anlayamamış yada bu güzel duygudan yoksun kalmış bireylerimizle çocuklarımızdan mahrum bırakılmaktadır. yazılı veya görsel basında ne çocuklarımız,ne kadınlarımız ne de sahip olmamaız gereken değerler vardır. orada sadece toplumu yanılgılara,aldatmaya ve tepkisizliğe sürükleyecek,ne olduğu belli olmayan **** var, maalesef toplumumuzda bunu çok iyi karşılıyor;anne çocuğuna vereceği vakti bu proğramlara veriyor,babalar ise çocukları kendi yapamadıkları ile ölçüyor. işte biten bir sevgi,işte sokaklara iten başka bir neden. bugün öğretmen olan çoğu arkadaşımla,çocukları,öğrencileri konuştuğumuzda;daha öğrencilerini sopayla yola getirmeye çalışan bir zihniyet karşımıza çıkmaktadır. önce sevgi...sevgi bireyi tamamlar!
  11. Ben yarın kesinlikle sinemaya gitmeliyim bugün forumumuzda yabancı sinema rüzgarı var yalnız yüzüklerin efendisi gerçekten muhteşem okuduğum bir kitapta yer alan kahramanlar benim için çok farklıdır;hayal dünyamla şekillenir;onun için okuduğum kitapları asla beyaz beyaz perde de aramam;kitap ki dünyadan çok farklı bir dünya karşıma çıkarsa,hayal kırıklığı olur!
  12. Değerli arkadaşım, kime,hangi tepkiyi veremedim? tepki vermem gerekenler bir sıralasam inanın ki;o tepkinin başladığı yerde de bittiği yerde de ben olurum. evet,devlet hesap soramıyorsa acizdir;acizlik suskunlukta yatar,acizlik kendini tanımlayamamakta yatar;acizlik insanına sahip çıkamamaktan yatar! kimlere mi hesap soralım,teröre sorarım;insanlarımızı öldürenlere soralım,bu ülkeyi karanlığa sürükleyenlere soralım,bizi birbirimize yabancılaştıranlara soralım... işsizliğe rağmen,yozlaşmaya rağmen;bizi kandıranlara hesap soralım. bugünün iktidarına soralım,dünün iktidarına soralım... PKK'ya hesap soralım,Jitemlere,çetelere,mafyalara... Ayganlara,Çatlılara,****** ve ****** soralım. Seçilmişlere,atanmışlara soralım. Değerli arkadaşım, o dediğiniz kişiler zaten Jitem veya başka bir etiketle insan canını acıtmaya devam ediyor;ben kesinlikle onları ve devletin bu tutumunu doğru bulmuyorum...faili meçhullerde onlar başaktör. Hesap sormaya devam edelim mi? inanın ben sorarım;bedeli ne olursa olsun! hele ki siyaset denilen bataklığa kurban sunulmuş insanlarım varsa!Türk yada Kürt değil;benim insanım! saygılar!
  13. Sayn ''bleeding_me'' çocuklar için çarpan yüreğiniz için çok teşekkür ederim;çözüm nerede mi,diye sorulacak soruların bittiği yer farkındalıktır;farkındaysak,görüyorsak ve eylemlerde bulunuyorsak...çözüm çok da zor değil...saygılar!
  14. Değerli forumdaşlar, Siz sevgili arkadaşlarımızla amacına hizmet edecek olan yardım çalışmalarımız da yer alacak siz arkadaşlarımızın katılımlarını bekliyoruz. Peki bizler ne yapacağız? Herşeyden önce,yardıma ihtiyacı olanlara sessiz kalmayacağız. Bize gelen yardım çağrılarını yönlendirip,onlara yardım edebilecek kişi veya kuruluşlara ulaştıracağız. Yardım için yanımızda olan siz arkadaşlarımızla,forumumuzdan yardım isteyenlerle,yapabileceklerimiz için çalışıp,sınırlarımızı zorlayacağız. Sesimizi hep beraber,emin ve daha duyulur kılacağız. Bizim içim vazgeçilmeyen zamanımızın bir kısmını,yardıma ihtiyacı olanlar için harcayacağız. Yardım çağrılarına en iyi şekilde,elimizin ulaştığı her yere,aynı oranda cevap olacağız. Çalışmalarımızın amacına ulaşması için;gerekli olan koordinasyon için herşeye rağmen aynı inançla burada olacağız. -Etrafımızda kullanmadığımız eşyalarımız mı var? -Paylaşmak istediklerimiz mi var? -Başkalarına verebilecek kitaplarımız mı var.....? O zaman gelin hep beraber ipin ucunda bizde tutalım;bir defter ile,bir ayakkabı ile...hiç yoksa ''sizi duyuyoruz'' ile... Herkese uzanamasak da ,herkese yetemesek de...uzandıklarımızın ve yettiklerimizin yanında olalım... Yardıma muhtaç olanlara yardım etmek,toplumsal bir sorumluluktur,insani bir görevdir;lüks değil! Değerli forumdaşlarım, Gelecek yardım çağrılarına cevap verebilmek için ayrıca yeni oluşturulacak ''Gönüllü Grubumuz'' içerisinde yer almak isteyenlerin bize ulaşmaları gerekmektedir. Bu grup içerisinde yer alacak arkadaşlarımızın;sorumlukları kabul edecek ve bu sorumlukluarın üstesinden gelebilecek kişiler olması gerekmektedir;herşeye rağmen umudunu yitirmeyecek,çağrılara ortak olabilecek,isteyecek ve bunun için zaman harcayacak. Bizi yalnız bırakmayacağınız inancıyla teşekkür ederim...! Hadi bakalım,ne duruyoruz...şimdi başlayalım!
  15. Sınavdaki ölçüt ne?
  16. valla işte bu gerçek bi kere yanlış yer ile de sınırlanacak değil bu yanlışlar, dünya da yanlış dünya ben de hemen uyumasam,yarın vıdı vıdı denilen bir hatundan toplantıya geç kaldım diye fırça yiyebilirim... sen sus Rua...gidiyom;ama yine döneceğim(Yeşilçam gibi oldu yav)
  17. sus,yoksa Godzi azcık deprasyonda herhal bence sen sus
  18. Siz benim kusuruma bakmayın,anlatım bozukluğu ÖSS'lik olsaydım yanmıştım... demek istediğim;günah herşeyi ile insanın özünde helal kadar varken;suçlu olan insan mı...?
  19. Bu ülke de kaç aydın var;Kürt ya da Türk...? iletinizi tam olarak anlamadım;biraz açarsanız sevinirim!
  20. Sayın Suheyla; Islam dininde günahlar çarpıklı(tersiyle) değerlendirilir. şeklinde ki düşüncelerinize sonsuz saygım var;ama bu düşüncelerinizi açıklamada kullandığınız örnekler bana göre doldurulması gereken.Çünkü sıraladığınız bu örnekler de; 1. Muhammed Kuranda eviçi, kadinlara karsı şiddetleri tavsiye eder. Bu Günahdır. derseniz; ben de bana bunu gösterin derim;Kuran ve Hadislerle... 2. Islam ulkelerinde, bir kadin türbansiz olarak bir erkekle konusunca, günah olur ; Bu günah değildir. bunu kabul edersiniz ya da etmezsiniz;bu o dini kabul edenlerin vicdani sorunu! 3. Ama erkek kadini döğerse günah olmaz. Bence bu günahdir. bence de günah...bu konuda gösterilecek hadis ve ayetlerle anlamayı yeğlerim;inanın çok birikimli değil dini anlamda...dinlemeye hazırım! 4. Islam dininde, cinsi ilişkide bulunmak (evlenmeden önce) gunah olur. Ama 9 yaşindaki bir çocuk kizla evlenip cinsi iliski günah olmuyor. Bence günah olan bu çocuk kizla cinsi ilişkide bulunmakdir. bakın söz konusu olan bunun nikah ile ölçüt olarak algılanması...karşılaştırılan örnekler aynı şeyleri ifade etmiyor. 5. Milletin anlayamadan arapça Du'a okumasi günahdir. Her koşe basinda Cami yaptirmak icin para toplamak ama binlerce çocuklarin sokaklarda yatmasi ve aç kalması günahdır. Anlamadan dua okumak mı günah?İlk defa duydum...Cami yaptırmakla değil,insan olamamakla ilgili bir günah olamsın sokakta yaşamak zorunda kalanlar? 6. Evde şiddet gören bayanlarin bir sığınanacak yer olmaması günahdır! hemde çok büyük bir günah,geçelim vicdanı...büyük bir ayıp!Var mı ülkemiz de bunlar varsa ne kadar? Saygılar!
  21. darbe yaptım darbe...onlar konuşamaz
  22. İnsan düşündükleri ile de düşünmedikleri ile de insan ise,aynı özden ise...günahı nereye bırakacağız?
  23. du düşüneyim...şimcik reklam arası...büyük karar reklamlardan sonra...ekranlarınızın başından ayrılmayın

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.