Zıplanacak içerik

sarıgöl

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sarıgöl tarafından postalanan herşey

  1. Şimdi brainslapper yazıma verdiğin cevap veya ileri sürdüğün "absürtlükler" zannedersem siz ve şürekanız tarafındanda komik bulunuyor yahut hakikaten cevap kıtlığı çektiğinizden olayı tamamen "polemik" boyutuna çekiyorsunuz belkide verdiğim cevapları anlamadığınızdan yine aynı teraneleri servis yapıyorsunuz buradan şunu yazmak istiyor ve yazıyorum nacizane lütfen bilmediğiniz konuda ya yazmayın yada anlamadığınız bir şey varsa sorun izah edelim yoksa yazılan yazıları polemik,dezonfarmasyon,veya ajite etmek basit çalakalem yazarsın cevap yazdığını zannedersin fakat yazdığıkların öbür yazdıklarınında tekrarı olduğunuda bilmez cevap yazdım zannedersin ama size karşı yazılan karşı cevaplarıda anlamadığınıda anlamazsın yine tekrar ediyorum eğer forumdaş olarak karşılıklı yazışacaksak doğru dürüst yazı bekliyorum (çarpıtma,yorum) değil saygılar.
  2. Brainslapper. Hiç bir dini argümana ihtiyaç duymadan sana bir cevap yazacağım polemik falan yapmayada gerek yok aslında yazılan cevaplar her şeyi anlatıyor ama olsun. Cevap biz İnsanların vucudu var, Başı var, başta ne var "beyin" Beyinde ne var "AKIL" Aklı kim taşıyor İnsan ve beyni "AKLI" bana anlat tarif et neyse bu yazdıklarımı sakın (vahdeti vucud) a yorma tamammı. Birde yazılanları her zaman yaptığın gibi dezonfarmasyon yapıp bize sunma "Tahtı" nasıl,nereye taşıyorlar gibi buradaki "Mecaz" ı insanlara kendi fikrince yazma. Buradaki anlatım (tefsir) "Allah'ın, bütün yaratıkları üzerindeki mutlak hüküm ve iktidarını ifade ettiğidir" biraz gayret et biraz düşün bak hakikat nasıl anlaşılacak saygılar.
  3. Bazı yerleşik/geleneksel kabullerle (bazen de ahlak ve moral değerlerle) ters düşüyorsanız; bazı darbelerin iyi, bazı darbelerin kötü olduğunu savunuyorsanız; kendinizi "ötekileştirdiğiniz" insanlara göre konumlandırıyorsanız ve bir kasta dahil ediyorsanız; sadece kendiniz gibi düşünen, kendiniz gibi algılayan, kendiniz gibi üreten insanların hukukunu gözetiyorsanız; halkı "adam edilesi ve aydınlatılası" cahil yaratıklar olarak görüyorsanız solcusunuz... Bu mudur sol? Bu mudur solculuk? Bu sol tanımının (algılamasının) bilimsel/epistemolojik değeri nedir? "sol" derken, bir sınıftan yahut ideolojik bir gruptan değil, düpedüz bir "kast"tan sözediyor. Bu kastın, öngörülmüş bir felsefesi yok. Daha doğrusu bir felsefesi yok. Tamamen reflekslerle davranan, reflekslerle hareket eden insanlar. Tabii refleksler süreç içinde, "konjonktüre ve duruma bağlı olarak" değişkenlik gösterebilir; bazen sınıfsal bir reflekstir bu, bazen siyasi bir refleks, bazen duygusal bir refleks... Bunlar da, elbette, sizin gibi, bizim gibi insanlardır. Doğarlar, büyürler, acıkırlar, korkarlar, sevinirler, gülerler, acı çekerler, ölürler... Herkesin yaptığını yaparken, mutlaka, ayrıcalıklarını tavırlarına ve üsluplarına yansıtırlar. Farklıdırlar, çünkü seçilmişlerdir. Kendilerini, "öteki"ni aydınlatıp topluma kazandırmakla yükümlü sayarlar; bu yükümlülüklerini de genellikle toplum dışı, bilim dışı, akıl dışı kabullerle yerine getirmeye çalışırlar.Derinlemesine bakmanız gerekmez, şöyle bir bakın hemen anlarsınız; ilgileri sığ ve yüzeyseldir;"mış gibi" yapmayı severler.Okumuş gibi, izlemiş gibi, anlamış gibi, aydınmış gibi, solcuymuş gibi..." Türkiye'de ilerci olmak için önce " solcu" olmak gerekir.Ama illa devrimci olmaya gerek yoktur.Hatta yaşamınız kapitalizmin en vahşisi de olabilir., yeter ki din ,iman hayatınızda söz konusu olmasın yeter ! Ahlak ,aile ,fedakarlık...gibi kavramlar feodal zihniyetin uzantıları primitif toplumun göstergeleridir ve zihinlerden silinip atılmalıdır , hemen ! İlerici aydın, entel şahsiyet kesinlikle " laikçi" ve "kemalisttir".Ama sevdiğinden dolayı değil , ortama en uygun kalıp o olduğu için , rahatlıkla kız tavlayabilmek ve içebilmek , gerektiğinde arkasına sığınılacak bir kalkan vazifesi görmesi için öyle gözükürler.Yoksa entel'imizde bilir "Dersim'i , Mustafa Suphi'nin , Şefik Hüsnü, SertelBorav'...ların başlarına gelenleri...! İlerici kesinlikle içki içmelidir ve ağzından devrimcilik , hümanizm ,insan hakları ,özgürlük ,," gibi kavramları asla düşürmemelidir.Tabii ilerleyen gerici akımlar ve yokedilmeye çalışılan devrimlere de atıfta bulunulmalı ve devrimci kin her zaman ayakta tutulmalıdır İlerici daima kibirlidir. Bulunduğu toplumun en okuyan ,fikir üreten ,entellektüel birikimi , olaylara derinlemesine ve geniş açıdan bakanı o'dur.Hiç okumadığı solcu yazarların eserleri raflarını süsler ,kulaktan dolma bilgiler, sloganik bir kaç cümle ile sığ ve yüzeysel bilgisine bakmadan hİlerici her zaman askere selam yollar ,polise ise söver, sayar...!Gıybet etmek , arkadan insanları çekiştirmek gibi şeylerin "günah" olması gibi yargılar kendilerinden uzaktır.İlerici yalnız kalınca buhran geçirir.Demokrasi'yi sadece kendilerine yontarlar,eylemde devrimci,söylemde demokrattırlar ! Dünyalarında biraz oyalanıp sonra kabul etmedikleri İslam'ın cenaze namazı ile bu dünyayı terk ederler er konuda görüşler ileri sürer ve toplumu aydınlatma görevini yerine getirmiş olur .Doğru onun bildiğidir, ama o bilmek bilmiyor ve bilmediğini de bilmiyor ! ALINTI. Şimdi buraya kendimden,kendi yaşadığım tecrübelerden yazsam (solcularla ilgili) kendim yaşadığım için veya taraf olduğum için “Demokrasiden yana” objektiflik adına sağlıklı olmayacağından veya “başkaları” öyle zannedeceğinden dolayı alıntı ile yetiniyorum zaten “alıntı” yapmasamda üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yazardım farketmez niçinmi bizim Ülkemizin ilerici geçinenleri kendilerine hep bir şey yakıştırırlar (ithal) ama nedense o yakıştırmaları hep dışarıdan alıntı (izm) larada uymaz yani kendinden menkul ilericidirler. Ülkemizde olmalarıda Ülke İnsanı için bulunmaz bir nimettir sebebide deneme yanılma metodunun canlı göstergeleridirlerde ondan nede olsa on yıllarca sürecek tecrübeleri aylara veya haftalara indirdikleri içindir sağolsunlar varolsunlar devamlı üretsinler (kopya) Ülke İnsanlarıda yararlansın.
  4. ARAF-54. ŞÜPHESİZ, Allah'tır sizin Rabbiniz; gökleri ve yeri altı çağda yaratan; ve arşa, o sınırsız kudret ve iktidar makamına kurulan. Gündüze, kendisini ivedilikle kovalayan geceyi sarıp sarmalayan O; koyduğu yasalara boyun eğen güneşiyle, ayıyla, yıldızlarıyla her şey O'nun: bütün bir yaratılış ve tüm buyurma, yasama kudreti. Ne yücedir Allah, ne uludur âlemlerin Rabbi. AÇIKLAMA. Burada, Arş terimine gelince (lafzen, "taht" veya "hüküm/iktidar makamı") klasik ve modern, bütün Müslüman müfessirler ittifakla, sözcüğün Kur'an'da geçen bu mecazî kullanımının, Allah'ın, bütün yaratıkları üzerindeki mutlak hüküm ve iktidarını ifade ettiği görüşündedirler. Dikkate değer bir husus da şudur ki, Kur'an'da Allah'ın "kudret ve iktidar makamına" oturduğundan söz edilen yedi yerin hepsinde (7:54, 10:3, 13:2, 20:5 25:59, 32:4 ve 57:4) bu ifade Allah'ın âlemleri yaratmasına ilişkin bir açıklamayla bağlantılı olarak geçmektedir. -Genellikle "gün", ama yukarıda "çağ" (aeon) olarak tercüme edilen yevm sözcüğü, Arapça'da, ister "çağ" (aeon) gibi son derece uzun, ister "an" gibi son derece kısa olsun, her türlü süreyi ya da zaman aralığını ifade etmekte kullanılır; yirmidört saatlik bir güne karşılık olarak kullanılması, onun pek çok çağrışımı içinden sadece biri durumundadır. HAKKA-17. ve melekler onun başlarında [duracak]; ve onların da üstünde, o Gün sekiz(i) Rabbinin kudret ve egemenlik tahtını taşıyacak. AÇIKLAMA. Allah hem zaman hem de mekanda sonsuz/sınırsız olduğundan, O'nun "taht"ı (arş) tamamen mecazî bir yükleme sahiptir ve Allah'ın mevcut olan veya olabilecek her şey üzerindeki mutlak ve erişilmez derinlikteki otoritesini gösterir. Bu sebeple, O'nun kudret tahtının "taşınması", , yani Allah'ın kudretinin Hesap Günü'ndeki tam ve kesin tezahürünün işareti. "Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez”
  5. DOĞRU SÖZE NE DENİR.
  6. Cumhuriyet gazetesi bir süredir manşetinden "Tehlikenin farkında mısınız?" kampanyası yürütüyor...Kampanyadaki vurgu Cumhurbaşkanlığı Seçimi üzerine: "Çankaya'ya bir AKP'linin çıkacak olmasından laiklik adına duyulan büyük kaygı" siyah zemin üzerine 1881-2007 tarihleri yazılarak öne çıkarılıyor. Çankaya sürecinin Mayıs ayında tamamlanmasıyla "Atatürk'ün son nefesini vermiş olacağını" söylemeye çalışıyorlar.. Cumhuriyet'in mesajı, Hüsamettin Cindoruk'un "Erdoğan Çankaya'ya çıkarsa, Atatürk Anıtkabir'e taşınır" cümlesine çok benziyor... TF Kampanyası'nın ikinci kısmında ise "16 Mayıs'ta saatler 100 yıl geri alınıyor. Tehlikenin farkında mısınız?" diye soruluyor... Eski Cuntacı İlhan Selçuk'un Cumhuriyet'i "Tehlikenin farkında mısınız?" muhabbetini hakikaten çok sevdi. Samimi söylüyorum, ben de pek sevdim. "Muz orta" gibi geliyor bana bu kampanya, farkında mısınız? Asıl konumuza geçmeden not edeyim: 12 Mart 1971 öncesindeki Cumhuriyet gazetelerini arşivden çıkarıp tek tek inceledim. Nedense "9 Mart Cuntası laik ve demokratik rejime el koymak üzere: Tehlikenin farkında mısınız?" gibi bir slogana, kampanyaya falan rastlamadım! Eh, o yıllarda reklamcılık mesleği hayli gerilerde seyrediyordu ya, neyse... Cumhuriyet, TF Kampanyası'nı ilk kez geçen Mayıs ayının (2006) ilk yarısında gerçekleştirmişti. Zaten, işin sırrı da o günlerde saklı! "Tehlikenin farkında mısınız?' cümlesini Arapça harflere benzeterek artı tersten yazmışlardı; "Cumhuriyetinize sahip çıkın" ibaresini de ekleyerek... Yayının yapıldığı günlerde ne tesadüf Cumhuriyet gazetesine peş peşe üç kez bomba atılmıştı! Birkaç gün sonra Danıştay Provokasyonu meydana gelmişti. Eş zamanlı olarak da piyasalarla çökertme oynanmaya çalışılmıştı... Diyeceğim o ki: Şu TF Kampanyası'nın gerçekte CG'nin laiklik hassasiyeti ile ilgisi yok. Ya? İşte buraya yazıyorum: Laiklik paravanını kullanan Cumhuriyet gazetesinin aslında tehlike olarak gördüğü hadise geçen Mayıs ayında Ankara'nın ABD'nin yörüngesinden çıkıp tarihte ilk kez bağımsız bir duruş elde etmiş olmasıdır! Gazetelerine atılan bombaların "TSK Malı" olduğu anlaşıldığında Cumhuriyet'ten çıt çıkmaması acep ne iştir? Mahkeme kısa bir süre önce "CG'ne atılan bombaların kaynağı araştırılmayacak" diye karar verdi. Cumhuriyet bu hasıraltı faaliyetine yine sesini çıkarmadı... Demek ki, İlhan Selçuk ve Cumhuriyet yöneticileri bombalanma olaylarının perde arkasının aydınlatılma ihtimalini bile sevmiyorlar! Bu işin arka planı kazara ortaya çıkarılsa, Cumhuriyet'çilerin neticeyi görmeye cesaretleri yok! Mesela, Mumcu suikastının perde arkası aydınlatılsa, Cumhuriyet bu sonuçla yüzleşmek istemeyecek! Bütün bunlardan sonra, Cumhuriyet için sevabına farklı bir 'TF Kampanyası' yapmamız gerekiyor: *"28 Şubat'ın yıldönümünde BÇG Orkestrası Onuncu Yıl Marşı'nı çalmadı: Tehlikenin farkında mısınız?" * "Artık bu solan Cumhuriyet bahçesinde Sincan tanklarına/ brifinglere/ TSK'dan servis edilen fabrikasyon manşetlere yer yok: Tehlikenin farkında mısınız?" *" İlhan Selçuk sütununda Bush'a -Türkiye'ye müdahale edin diye açık mektup yazmıştı. Beyaz Saray, İlhan Ağabey'e bir türlü dönmedi, dönemedi: Tehlikenin farkında mısınız?" *Final: "Cumhuriyet gazetesinin foyası meydana çıkıyor: Tehlikenin farkında mısınız?" Tamer Korkmaz.Alıntı. Türkiyede kim kimdir kolay kolay bilinmez birde "TÜRKİYE" de korku pompalıyanlar hep tuzu kurulardan olması? hep Ülkenin kaymağını yiyenler olması,birde üstüne üstlük en çok bağıranların onların olması biraz tuğaf değilmi.
  7. sarıgöl şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    Bir tane yazayım yeter zannedersem (aten.aton) ha birde hind İnanışı hakkında yazdığım "Arya, Veda" yıda unuttun galiba elimde mikrafonda yok klavye var birde aklıma gelmişken (istidlal,Halife) yide yazayım tamam olsun. İslamda (Müslüman) kimse,kimsenin ayıbını veya kusurunu araştırmaz kişi kendi "nefsini" kontrol etmeye çalışır dolayısı ile benim kimse ile kişisel bir durumum olmaz yanlız forumda yapılan iddialara cevap verilmez yaptıkları iddiaların sanki cevapları verilmemiş vede doğru imiş gibi sunulmaları olursa bu durum ne objektif tartışmaya uyar nede kimseyi bir yere götürmez onun için forumdaş olarak zaten üç aşağı beş yukarı herkes birbirini biliyor ama forumu misafir olarak gezenler bari "absürt" lükten dolayı kaçmasınlar ne demek istediğim anlaşılmıştır umarım veya anlaşılması dileği ile.
  8. MÜMİNUN SURESİ. 100) de [daha önce] gözardı ettiğim konularda dürüst ve erdemli işler göreyim!"Yoo, onun söylediği, şüphesiz, yalnızca [boş ve anlamsız] bir sözden ibarettir; çünkü [bir kere dünyayı terk etmiş bulunanların] ardında, yeniden diriltilecekleri Gün'e kadar [aşılması imkansız] bir [ölüm] engeli bulunmaktadır. 101) Ve sonra, [kıyamet] sûru üflendiği zaman, o Gün artık ne aralarındaki kan bağları işe yarayacaktır ne de birbirlerine (olup biten hakkında) soru sorabileceklerdir. 102) Ve [o Gün, iyi eylem ve davranışları] tartıda ağır gelen kimseler; işte kurtuluşa erişecek olanlar böyleleridir. 103) Ama tartıda hafif çekenlere gelince; işte, cehennemde yerleşip kalmak üzere kendi kendilerine yazık edenler de böyleleridir. Zuhruf suresi. 68."Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız." 69. "Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır." 70."Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız. Velevki Müslüman da olsalar “GÜNAH” ı fazla olan (Cehenneme) gider. Ben Müslümanım garanti “Cennetteyim” kimse diyemez.Ve akrabalık bağı, yok dünyada kral dım, yok senin yüzünden,yok şu,yok bu hepsi hava “ADALET” yerini bulacak kim ne yapmışsa karşısında olacak Sevabı fazla olana “ödül” Günahı fazla olana da “ceza”. Öyle ben cennete giriyorum “EŞİM” de günahı fazlada olsa bile benimle gelsin lüksü yok geri gelişte yok pazarlıkta yok durum bu kimin işine gelirse. Dolayısı ile hiç bir Ayet havada kalmaz (haşa).
  9. Değerli Evrensel. Kim demiş bütün "Müslüman" ların direk olarak "CENNET" e gideceğini? Buradaki ifade "CENNET" e girenlere "hak edenler". ZUHRUF. 68."Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız." 69. "Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır." 70."Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız." Dikkatli okur ve bakarsanız Ayetler durumu açıklıyor. Teşekkür eder saygı sunarım.
  10. sarıgöl şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    Yapılan iddia ve varılan sonuç (brainslapper) kendin pişir kendin ye edebiyatı. Bu arada "Ezotorik" takılmalar (brahman) işin sosu. Kaliteli tartışma inanmadığını karşı tarafa izah ederken yapılacak açıklama ve yahut getirelecek delil kişinin birazda karekterini ortaya koyar sebebide ne yazarsan yaz "inançsıza" bozuk plak gibi aynı nakaratı tekraren servise koymaları ve bunu yaparkende verilen hiç bir cevep yokmuş yahut onların (çarpıtarak,kendi yorumları ile) sorduklarına cevap verilememiş gibi tavır almalarıda işin cabası" Bu itibarla brainslapper yazdığın (benimle en azından) ne varsa bir daha gözden geçir bak bakalım nakaratçı,servisçi üstüne üstlük çürüttüğüm bütün iddialarına karşı yazdığın cevabi yazılarında ne kadar "absürt" olduğunu gör.Aynen başka bir yazımda dediğim gibi ya teker,teker ya ikişer,ikişer soru sor tartışalım (çok soru sormandan rahatsızlıktan değil kolaycılık yapma) verilen cevaplara ister inan ister inanma ******* saygılar.
  11. ZUHRUF. 68."Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız." 69. "Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır." 70."Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız." Müslüman."İslam ansiklopedisi. MÜSLİM, MÜSLÜMAN İslâm dinini kabul eden, Allah'a teslim olmuş kişi. "Es.le.me" fiilinin ism-i faili olup "İslâm" ile aynı kökten gelir. İslâm lügatta itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, bir şeye teslim olmak, kendini Allah'a vermek, ihlaslı davranmak, samimiyetle ve içten gelerek yönelmek, müslüman olmak, İslâm'a girmek; Yüce Allah'a itaat etmek, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in getirdiği din adına bildirmiş olduğu şeylerin hepsini benimsemek, şer'î hükümlere bağlılık göstermek, İslâmiyeti bir din olarak kabul etmektir (Bkz. el-Bakara: 2/112, 131-133; Âlu İmrân: 3/20, 83; en-Nisa: 4/125; el-Mâide, 5/44; el-En'âm: 6/14; en-Nahl: 16/81-83; el-Hacc: 22/34; en-Neml: 27/44; Lokman: 31/22, es-Sâffât: 37/103; ez-Zümer: 39/54; el-Fetih: 48/16; el-Cinn: 72/14). "İslâm" ile "müslim" veya "müsliman" kelimeleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu sebeple, "İslâm" kelimesinin Iüğat ve ıstılah manasında zikredilen özellikleri taşıyan kimseye de müslim veya müsliman denilmiştir. Müsliman, Farsça "müslim''in çoğuludur. Halk dilinde bu kelime müslüman şeklinde kullanılmaktadır ve bu şekilde şöhret bulmuştur. Kur-'ân-ı Kerim'de iman ile İslâm, bazan aynı manada kullanılmış, bazan da farklı kavramlar olarak ele alınmıştır. İman ile İslâm, aynı manâda kullanılırsa; bu durumda İslâm deyince, İslam'ın gerekleri olan hükümlerin dinden olduğuna inanmak, İslâm'ı bir din olarak benimsemek ve ona boyun eğmek manâsı anlaşılır. İslâm çok geniş bir kavramdır ve kısaca "İhlâs, inkıyad ve teslimiyet" demektir. Teslimiyet ise üç türlü olur: Ya kalben olur ki; bu kat'î inanç demektir. Veya dil ile olur ki; bu da ikrardır. Ya da organlarla olur. Bunlar da ibadetlerdir. Bu üç şeklin en üstünü kalb ile olanıdır. İşte İslâm'ın üç şeklinden biri olan kalbin teslimiyet ve bağlılığına iman denilir. Matüridîler bu anlayıştan hareketle, imanla İslâm'ı bir telakki etmişlerdir. Kul. "İslam ansiklopedisi". KUL Kul, İnsan köle, abd. Allah'a tam bir teslimiyetle boyun eğen, emir ve yasaklarına titizlikle uyan, isyandan kaçınan insanı belirtir. Zuhruf suresinde "Ey kullarım" (çoğul Ayet-68) Müslüman olanlardır.(69. Ayet) Şimdi burada yok eşlerinizmi veya değilmi koşul varmı yokmu demek (Siyak,Sibak) ı bilmemek bir. İkincisi kasıtlı olarak kelime oyunu yapmak. Üçüncüsü Eşlerinizle derken demekki "Müslüman olan" Eşlerinizle demektir Zaten Müslüman olmayanın "CENNET" te ne işi var. Olay bundan ibarettir anlamayan olursa oda kişinin kendi sorunu ne yapalım.
  12. İlhan Selçuk’a altı soru SungurSavran “Ulusalcı sol” diye anılan ama solla hiçbir ilgisi kalmamış olan akımın baş sözcülerinden İlhan Selçuk, şimdi de “yeşil sermaye” koruyucusu kesildi! Selçuk, 3 Ağustos günü yazdığı yazıda “milli sermaye” Cola Turka’nın 35 milyon YTL ceza almasını, Bush’un Erdoğan’a Coca Cola ve Pepsi Cola adına “rica”sına bağlıyor. Hürriyet gazetesinden Vahap Munyar ertesi gün Cola Turka’nın “yeşil sermaye” grubu Ülker’e ait olduğunu hatırlatıp, Selçuk’un bu sermaye grubunu savunmasının tuhaflığına işaret edince, İlhan Selçuk 5 Ağustos’ta bir yazı daha yazıyor ve Cola Turka’yı bir daha savunuyor. 28 Şubat 1997’den bu yana TSK ile İslamcı partiler arasındaki çatışmanın üzerine hep TÜSİAD ile MÜSİAD’ın çekişmesinin gölgesi düştü. Batıcı-laik burjuvazinin kampında yer alan ideologlar “yeşil sermaye” olarak andıkları İslamcı hareket destekçisi kapitalist gruplara hep nefretle yaklaştılar, onlar hakkında demediklerini bırakmadılar. Halktan insanlar da bunu ciddiye alıp yeşil sermayenin en güçlü gruplarını (örneğin BİM’i, örneğin Ülker’i) kişisel düzeyde boykot ettiler. İlhan Selçuk’un şimdi kalkıp Ülker grubunun Cola Turka’sını savunmasına herhalde epeyce bir insan içerlemiş, kendini ihanete uğramış hissetmiştir . Selçuk, daha önce de, eskiden beri sözde özelleştirme karşıtı olduğu halde, Tüpraş’ın Koç’a satılışına sahip çıkmıştı. Ulusallığı bir takıntı haline getirmiş olduğu için şimdi “laik”-yeşil demeden her türlü “ulusal” sermayeye sahip çıkıyor. Yalnız Vahap Munyar’ın yazısında bir ayrıntı var ki, Selçuk, her şeye cevap verdiği halde, ona değinmemeyi tercih etmiş. Bilindiği gibi, sermayeden bağımsız olduğunu sürekli olarak iddia eden Cumhuriyet gazetesini Cumhuriyet Vakfı yönetiyor. Bu vakfın başında da İlhan Selçuk var. Vakıf başkan yardımcısı da “ulusalcılık” ve “laiklik” konusunda mangalda kül bırakmayan biri: Alev Coşkun. Munyar bu şahsın aynı zamanda Ülker Grubu’nun İstişare Konseyi üyesi olduğunu açıklıyor. Selçuk bunu duymamış gibi yapıyor. Şimdi Selçuk’a altı soru. Birincisi, sıradan insanları “laik sermaye”-“yeşil sermaye” ayırımlarıyla zehirleyip, halkın kapitalizmin bütününe karşı tepkilerini sermaye içi mücadelelere yöneltmeyi biliyorsunuz. Türkiye’nin karşısındaki en büyük belanın İslamcılık olduğunu halkın bilincine kakıp duruyorsunuz. Sizin “ulusalcı” diye andığınız kanadın desteklediği güçlerin AKP’den bile daha Amerikancı olduğunu halktan gizliyorsunuz. Varsa İslamcılık, yoksa İslamcılık. Peki, yardımcınız neden yeşil sermaye Ülker’in ekmeğini yiyor? İkincisi, acaba Cumhuriyet’teki köşenizin etkisini Alev Coşkun’un ricası üzerine mi Ülker Grubu’nun çıkarlarını savunmak için kullandınız? Üçüncü soru şu: Vahap Munyar’ın yazdığına göre, Cola Turka’nın para cezası yemesinin nedeni olan glükozun Pendik Nişasta fabrikasında üretimi durdurulmuş. Peki bu fabrika kimin? Cola Turka ile birlikte % 50 hisseye sahip Cargill’in! Hani şu Amerikan gıda ve tarım ürünleri devi, 63 ülkede 149 bin işçi çalıştıran çokuluslu tekel! Hani şu çevre felâketi yarattığı için Türkiye’de yıllarca mahkemelerde sürünen Cargill! Sizin “ulusal çıkar” dediğiniz Cargill’in çıkarlarını savunmak mı? Aynen Tüpraş’ta Koç ile birlikte dünya devi Shell’i savunduğunuz gibi! Dördüncü soru, artık ne kadar abesle iştigal ettiğinize ilişkin: Bush neden Coca Cola’yı ve Pepsi Cola’yı korumuş da Cargill’in çıkarlarının ayaklar altına alınmasına ses çıkarmamış? Beşinci soru şu: Bütün bu tartışmanın arka planında Türkiye’deki pancar üreticilerini korumak için mısırdan elde edilebilecek tatlandırıcı miktarının yasal olarak kısıtlanması olduğundan, Ülker’in yasadaki boşluklardan yararlanarak bu hükmü ihlâl etmiş olduğundan neden söz etmiyorsunuz? Türkiye tarımının neo-liberal politikalarla mahvedilmekte olduğunu uzun bir dizi aracılığıyla günler boyu anlatan Cumhuriyet gazetesinin kendisi değil miydi? Ve nihayet son bir soru. Siz 3 Ağustos ve 5 Ağustos’ta “ulusalcılık” adına Cola Turka’yı savundunuz. 8 Ağustos tarihli Cumhuriyet’le birlikte verilen spor ekinin ilk sayısı sanki Cola Turka’nın reklâm eki gibi çıktı. Ekin kapağındaki başlığının içine ve 3. sayfadaki “İçindekiler” bölümünün başına Cola Turka’nın logosu yerleştirilmiş. Hemen hemen her sayfanın altında Cola Turka’nın iki logosu arasında “sporun ve sporcunun yanında” ibaresi var. Cumhuriyet bunları yayınlamak için ne aldı? Anlaşmaya Cola Turka’nın sizin tarafınızdan savunulması da dahil miydi? Yani: “Cola Turka sporun ve sporcunun yanında”, İlhan Selçuk da Cola Turka’nın yanında mı? Evet, İlhan Selçuk, bu sorulara cevap verin ki, sizi geçmişinizden dolayı solcu sanan halk, sermayeden ne kadar bağımsız olduğunuzu, laikliğinizin nereye kadar uzandığını, solculuğunuzun nasıl bir solculuk olduğunu anlasın! Biz hem “laik” sermayenin, hem de “yeşil” sermayenin, bir bütün olarak kapitalizmin Türkiye’nin en büyük sorunu olduğu kanaatindeyiz. Coca Cola ve benzeri emperyalist sermayeye karşı mücadele ederiz, ama örgütlenmek istedikleri için işten attığı işçileri destekleyerek. Onları Türkiye’de baş tacı eden sadece AKP hükümetine değil, “ulusal sol” DSP’nin başında olduğu hükümete de, bütün öteki hükümetlere de karşı mücadele ederek. Sermayenin dini imanı paradır diye düşünenlerdeniz. Cola Turka’ya da Cumhuriyet gazetesi ile işbirliği yaparak bunu kanıtladığı için teşekkür ederiz. Alıntı. Ülkemizde neler oluyor neler kim solcu, kim sağcı,kim burjuva,kim solcu, acaba derimki "İdris Küçükömer" i bir dahamı okumak lazım saygılar.
  13. Yanlız "GAYB" hakkında kısa bir açıklama. . Kur'ân'da içinde 'gayb' ve müştaklarının geçtiği tüm âyetlere sırası ile bakıldığında rahatlıkla görülür ki gayb Allah'ın bilgisi manasındadır. Bundan insan ve cinler ve de melekler yalnızca Allah'ın kendilerine bildirdikleri kadarını bilebilirler. Allah'ın Sünnetinde ise insanlara bu bilgiden öğretişi vahy yolu olmakta, gönderdiği Peygamberlerle dilediği kadarını insanlara bildirmektedir. Peygamberlerin dışında kimsenin bu tür bilgiden haberdâr olması mümkün değildir. Peygamberler dahi ancak Rabbimizin bildirdikleri kadarını bilirler ve kendilerine bildirilenleri de insanlara haber vermekle mükelleftirler. Bu mükellefiyetlerini yerine getirmez, Allah'ın insanlara bildirilmek üzere gönderdiği bilgileri insanlardan saklar ise şiddetle cezalandırılırlar. Yanıldıkları yerde yine Allah tarafından düzeltilirler. Unuttukları olursa onlara hatırlatılır. Bilmedikleri fakat bilmeleri gereken de yine onlara öğretilir ki onlar da insanlara öğretsinler, tebliğ edip duyursunlar. Allah'ın kullarına gönderdiği bilgilerin (nehiy ve emirlerin ve inanılacak ve inanılmayacak hususların) emanetçisi durumunda bulunan ve bunların nasıl uygulanacağım gösteren en iyi örnek (usvet'ül hasene) olan Peygamberlerle gönderilenlerin tümü insanlara tebliğ edilmesi gereken şeylerdir. Din Peygamberler için değil belki Peygamberler din için gönderilmişlerdir. Bu itibarla Peygamberler de öncelikle dinden sorumludur. Söyleyerek ve işleyerek insanlara Allah'ın gönderdiklerini tebliğ edip etmemekten sorumludur. İslâmda kimsenin imtiyazı, üstünlüğü yoktur. Mükellefiyetler herkes içindir. Üstünlük, ancak bu mükellefiyetleri yerine getirenler (takva sahipleri) içindir. Bildiğimiz ve inandığımız o dur ki en çok takva sahibi (Allah'tan korkan, sakınan) Peygamberimiz'dir. Fakat takva sahipleri için de 'gaybı bilmek' gibi bir imtiyaz yoktur. . Allah'tan korkmak, takva sahibi olmak gaybı bil- mek için gerekli ve yeterli değildir. Gaybı ancak Allah bilir. Allah'ın bilgisinden de (Peygamberleri vasıtasıyla) bildirildiği kadarını bilir. Peygamberler dahi gaybtan diledikleri, istedikleri kadarını değil, ancak Allah'ın kendilerine bildirdikleri kadarını bilir ve insanlara tebliğ ederler. Zira Peygamberler bir habercidir, insanlara gönderilmişlerdir. Bildirilenleri bildirmekle görevli olarak gönderildiklerinden kendileri ile gönderilenlerden hiçbirini insanlardan sak-layamazlar. Allah buna müsaade etmez. Nitekim Peygamberler ve en son Feygamber Hz. Muhammed (S.A.) de böyle yapmış, emrolunduğu gibi kendisi vasıtasıyla insanlara bildirilenlerin tümünü (eksiksiz) insanlara tebliğ etmiştir. Biz Onun elçiliğini hakkıyla yaptığına şehâdet ederiz. Rabbin Gayb, duyuların ulaşabildiği yerin ötesinde bulunduğundan hiçbir insan ona ulaşamaz. O, ancak Rabbimizin katındaki bilgidir. Ne kadar çok olursa olsun akıl ile ona ulaşılamaz. Takva da ona ulaşmak için yeterli ve gerekli değildir. Zira gayb yalnız dilemesi le ve dilediği kadaGayb, duyuların ulaşabildiği yerin ötesinde bulunduğundan hiçbir insan ona ulaşamaz. O, ancak Rabbimizin katındaki bilgidir. Ne kadar çok olursa olsun akıl ile ona ulaşılamaz. Takva da ona ulaşmak için yeterli ve gerekli değildir. Zira gayb yalnız dilemesi le ve dilediği kadarı ile bilinirı ile bilinir.
  14. Sayın brainslapper. Ben derimki "dini" Rasyonelleşmeye çeken sizsiniz (materyalist) sebebide hangi cevabı yazarsak yazalım kendi görüşünüz olarak görmediğine inanmayan "madde,ile" karşılaştırma yapıp ve "mekan" arayarak kritik ediyorsunuz bu durumda bize atfettiğiniz (rasyonelleştirme) havada kalıyor. Şimdi "ALLAH" zamandan ve mekandan münezzehtir cevabı bu isimli topikte verildi" ama ben kısaca sorunu bir daha yanıtlayayım. Bizden öncekiler gibi bizden sonraki varlıkları da Allah tek bir an içinde zaten yaratmıştır. Zamanın bir algı olduğu konusunda anlatıldığı gibi, zamanı da Allah yaratmıştır ve Allah zamana bağımlı değildir. Dolayısıyla "ALLAH" zamandan ve mekandan münezzehtir. şimdi "GAYB"Gayb, “ gizli olan, görünmeyen” demektir. Kur’an-ı Kerim muttakilerden, yâni takva sahibi müminlerden bahsederken onların en büyük özelliği olarak “gayba imanlarını” gösterir.Gayb iki ayrı mânâya gelir: Birincisi, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, yalnız Allah’ın malûmu olan haller, hâdiseler, âlemlerdir ki, bunlar imana konu değildirler. İman, bu gayb için değil, ancak Kur’anın haber verdiği ve Peygamber Efendimizin (asm.), hakkındaBizce gayb, görülemeyen değil, görülmeyen demektir. Biz delilsiz olan gayba değil, delili olan gayb-ı mâkule iman ediyoruz.” (Hak Dini Kur’an Dili) açıklamalardan bulunduğu gayb için söz konusudur. Şimdilik bu kadar eğer başka bir sorun var veya bu yazdıklarımdan tatmin olmadıysan inşaALLAH yine yazar cevap veririz.
  15. Sayın brainslapper. KUR'AN hakkında çelişki,yalan,çarpıklık (haşa) bulduğun ne varsa tartışma adabına uygun dürüstçe "paket kopya" değil teker,teker veya ikişer,ikişer getir konuya açıklık getirelim. "Paket kopya" getirmemenizi istememekteki maksatta malumaliniz tartışılan konu geyik muhabbetine dönüyor bilende yazıyor bilmeyende. Birde size verilen cevapları görmezden gelip (detaya girmeyeceğim çünkü fazla) olayı sanki siz haklı imiş gibi sunmaktanda vaz geçin sebebide doğru olan bir şeyi kendinize bile itiraf edemezseniz kendi içinizdeki kendinize olan inandırılıcığınızı kaybedersiniz bu ise bir İnsan için kötü bir şeydir çünkü marjinal olur ve objektif olmaktan uzaklaşırsınız buda insanın doğruları görmesini engeller. Hadi bakalım.
  16. Sardunyam. Bayıldım izahına ellerine sağlık (yazdığın için) Aklına sağlık "az yazı ile bu kadar şey anlatma" valla teşekkür ederim.
  17. Sayın katakuta eğer meseleyi kişiselleştirdiğim intibasını uyandırdı isem özür dilerim maksadım o değildi. "İsa,İslam peygamberidir derken Hırıstiyanlığı yadsıdığımı siz söylüyorsunuz ben değil. İsa a.s. ın Kur,an da adının geçmesi onun ve bütün(semitik dinler) öbür Peygamberlerin İslam peygamberi olduğunu anlamına gelir. Kur,an da adı geçen Tüm peygamberlerin Yahudi olduğunu söylemek tam bir abesle iştigaldir sebebi de yanlız iki isim "Adem ve Nuh) yeter. Verdiğin Ayet Dikkat edersen Kur,an da ve İsa a.s. a uyanlar diyor Kur,an da adı geçen peygamberlerinde hepside İslam peygamberidir buradaki üstünlüğü "teknoloji" olarak alırsan alır öyle anlarsan o zamanda şu sorulabilir İsa a.s. devrinde teknolojik olarak kim üstündü "ROMA" şimdi varmı velhasıl olayı uzatmaya gerek yok İsa da İslam peygamberidir Muhammed a.s.v. da İslamın son Peygamberidir.
  18. HAKUNA MATATA !!! ANI YAŞA! (Kenya dilinde! ZAMAN (Sözlükte / Ansiklopedide) Dünyada olup bitenlerin ardışıklığını (birbiri ardından gelen ) görerek zihnimizde yarattığımız ve olayların bundan sonra da içinde olup gideceğini (süreceğini) düşündüğümüz, başı / sonu olmayan soyut kavram. Zaman Sözcüğü - Zaman Kavramı Zaman sözcüğünü, günlük hayatta kullandığımız saatlerden öğreniriz. Zaman kavramını ise fizikten kazandığımızı sanırız. Günün belli saatlerinde çalışır, dinlenir, eğleniriz. "Zaman" dediğimiz, bir sinema filmi gibi, çevremizde sürekli akıp giden ne olduğunu tam bilmediğimiz, sorgulamadığımız, sorsak da pek kavrayamadığımız bir şeydir. Yani nedir ? Bilmeyiz ama bildiğimizi sanırız. Eski Yunanlılar, zamanı arkadan esen bir rüzgar gibi algılar, önlerinde uzanan geçmişi tartışırlarmış. Çağdaş insan ise zamanı önden esen bir rüzgar ya da karşıdan gelen bir akım gibi algılıyor, . Geçmiş arkalarda kalmıştır, insan geleceğe doğru koşar. Geçmişi (tarihi) değil, geleceği konuşur. Bilim, fizik bilgisinin mks (metre, kilogram ve saniye) veya cgs (santimetre, gram ve saniye) gibi uzunluk, ağırlık (kuvvet) ve zaman ölçümü sistemlerine dayalı olduğunu söyler. Her iki sistemde de zaman değişkeni saniye ile ölçülür. Saniye dakikanın, dakika saatin 60'ta, saat ise günün 24'te biridir. Yani saniye, günün 86400'de biri; gün ise 86400 saniyedir. Peki ya gün ? Dünyamızın kendi ekseni çevresinde bir kez dönme süresi ! Mantık-söz oyununa dikkat ! Zamanı gün; günü süre (ile) tanımlıyorum. Hafta, ay, mevsim ve yıl gibi öteki zaman birimi katlarını saat ve saniye ile ifade etmemiz döngüyü (elipsi) kırmıyor, açıklamıyor; sadece gizliyor. Mekanik ve dinamik (hız, ivme, düşme, hareket) formüllerinde kullandığımız t veya z değişkenini ölçmemiz de bu gerçeği değiştirmez., Madem ki ölçebiliyoruz, öyleyse "zamanı biliyoruz" diye düşünüyoruz. Bilmek için ölçmek gerekli de yeterlimi acaba. ? Bu yüzden Einstein'ın "Ayrı ayrı zaman, mekan yok, zaman-mekan (time-space) sürekliliği var" sözü, çoğumuzu şaşkına çevirir. Relativite kavramını anlamakta güçlük çekeriz. Sürekli olarak, günlük dilimizin nerede ? ve ne zaman ? gibi sorulara yanıt olarak, zaman ve mekandan söz ettiğimiz halde; gerçek o ki, zamanın ne'liğini bilemiyoruz. Gökbilim Terimleri Sözlüğü. yüzyıl Milâdî tarih ya da herhangi bir takvim için kabul edilen başlangıçtan bu yana sayılan yüzer yıllık zaman aralıklarından her biri zaman Akıp giden olayların tekrar eden gök olaylarına göre sıralanmasından doğan bir kavram. Güneş ve yıldızların öğlene göre açısal uzaklığına (saat açısına) karşılık bir ölçü zaman aralığı Ölçülen iki zaman arasında geçen süre zaman belirlenmesi Güneş ve yıldızların günlük ve yıllık devimlerine göre tanımlanan birimler (gün, ay, yıl), başlangıç zamanına (Greenwich öğelerinden geçiş) dayanarak, Güneş ve yıldız gözlemlerinden zaman bulunması ve belirtilmesi zaman bildirimi Gözlemevlerinin saat ayarı için saniye ve dakika başlarında verdikleri kesik seslerden her biri zaman birimi Tekrar edilen gök olaylarına dayanılarak seçilen zaman aralığı: Güneş günü, yıldız günü, ortalama gün gibi uzayıp gider vs,vs. İslam Dininin yanlız görülen duyulanla ilintili olduğunu söylemek (absürt) “saçma anlamsız” İslam Dinini bilmemek demektir. Bu itibarla İslam Dinini materyalist görüş gibi sunmak yanlıştır.
  19. Buraya asacağım alıntı bazı şeyleri hatırlattığı için ve hoşuma gittiği için asıyorum. O halde : ALLAH vardır. Felsefe tarihinde ontolojik kanıtın ilk açıklamalarına Fârâbî ve İbn Sinâ’da ve daha sonrada Batı dünyasında Aziz Anselm’de rastlandığını söylemiştik. Ancak bu delil düşünce tarihinde daha çok Rene Descartes (1596-1650) ile anılmaktadır. Modern felsefe 1600’lü yıllarda, Descartes ile başlar. Bu filozofun sisteminde yöntem çok önemli bir yer tutar. Onun yönteminin temelini ise şüphecilik oluşturmaktadır. Descartes felsefesine, hiçbir yanlışa düşmemek için, kendi varlığı da dahil bütün bildiklerini yok sayarak başlar. Ancak Descartes’ta şüphecilik amaç olarak değil, gerçeğe ulaşabilmek için bir araç olarak kullanılmıştır. O, ilk bilgilerini sezgilere dayandırmıştır. Her şeyi yok kabul ettikten sonra ilk adımını, dış dünya hakkındaki her şeyden şüphe etse bile, reddedilmeyen nokta olarak “Düşünüyorum öyleyse varım” diyerek atan Descartes, bilmenin, bilmemekten daha mükemmel olduğu fikrine ulaşmıştır. Kendi içinde bir mükemmel varlık fikri olduğunu görerek, bunların tıpkı bir üreticinin ürettiği ürüne marka koyması gibi, bu mükemmel varlığın mutlaka bir yaratıcısı olmalı diyerek, bunun tesadüfen oluşamayacağını söylemiştir. Descartes’a göre, insan ruhunda doğuştan bulunan (yani sonradan duyular aracılığı ile dışarıdan gelmemiş olan) fikirler vardır; Tanrı fikri de, yani ‘sonsuz ve yetkin’ bir varlık hakkındaki fikir de, aynı türdendir. Bu ‘en yetkin’ ve ‘en gerçek’ varlık fikri, bize nereden gelmiştir? Bu fikir bize duyularımız yolu ile gelmiş olamaz, duyularımızın bize tanıttığı şeyler, yetkin (kusursuz) varlıklar değillerdir. Kendimiz de yetkin bir varlık (yaratık) olmadığımıza göre sonuçta; eksik ve sınırlı birer varlığız. Öyleyse, bu yetkinlik fikrini bizim ruhumuza koyan, Tanrı’nın bizzat kendisidir; şu halde Tanrı vardır. Descartes bilmenin şüphe etmekten daha büyük bir mükemmellik olduğunu anlamasıyla, bu fikrin kendisini en Mükemmel’e götürdüğünü şöyle açıklamaktadır: “Bundan sonra şüphe etmemin, yani varlığımın mükemmel olması üzerine düşünerek (çünkü bilmenin şüphe etmekten daha büyük bir mükemmellik olduğunu açıkça görüyordum) olduğumdan daha mükemmel olan bir şeyi düşünmeyi nereden öğrendiğimi araştırmaya karar verdim ve bunu gerçekten daha Mükemmel bir Varlık’tan öğrenmiş olmam gerektiğini apaçık anladım. Kendi dışımdaki başka bir çok şey; örneğin gök, yer, ışık, sıcaklık gibi daha binlerce şey hakkındaki düşüncelerime gelince, bunların nereden geldiğini bilmekte o kadar zorluk çekmiyordum; çünkü onlarda kendilerini benden üstün kılacak hiçbir şey göremediğimden, hakiki oldukları takdirde ise onları yokluktan edindiğime, yani bir eksikliğim bulunması dolayısıyla bende bulunduklarına inanabilirdim. Ama bu, kendi varlığımdan daha Mükemmel bir Varlık fikri için aynı olmazdı. Çünkü onu yokluktan edinmek açıkça imkânsız bir şeydi; sonrada en mükemmelin daha az mükemmelden çıkmasında, ona bağlı olmasında, hiçten bir şeyin meydana gelmesinden daha az aykırılık bulunmadığına göre, onu kendimden de edinemezdim. Böylece, olduğumdan daha mükemmel bir varlık, hatta herhangi bir şekilde bende bir fikir bulunan bütün mükemmelliklere sahip olan bir varlık tarafından, yani tek kelimeyle söylersem, Allah tarafından bu fikrin bana verilmiş olması olasılığı kalıyordu geriye.” Tanrı’nın var olması sonucu, aslında, bizzat mükemmel varlık fikrinin kendisinden çıkar; çünkü var olma, mükemmelliğin bir temel unsurudur ve bu olmazsa, Tanrı, varlıkların en az mükemmeli olur. Anselm tarafından geliştirilen bu kanıt, Tanrı’nın var olmasını, bizim mükemmel varlık fikrimize bağımlı kılar gibi görünüyor. Descartes’a göre, bunu bu şekilde anlamamalıyız. Tanrı vardır, çünkü zihnim onu tasarlıyor dememeli, fakat; aklım Tanrı’yı tasarlıyor, çünkü Tanrı vardır demelidir. Alıntı.
  20. Amerikan yönetiminin Irak ordusuna hibe ettiği ancak bir bölümü kaybolan silahlardan 14’ünün izi Türkiye’de bulundu. Rahip Santoro cinayeti ile Danıştay saldırısında da bu silahların kullanıldığı belirlendi. Kayıp silahlardan bazıları PKK ile Dev-Sol örgütüne yönelik operasyonlarda ele geçirildi. NTV HABER 3. Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan 'ordu malı' bombaların nereden ve nasıl temin edildiği araştırılmayacak. Danıştay'a düzenlenen saldırıyla ilgili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, bombaların nereden ve nasıl temin edildiğinin araştırılması talebi reddedildi. Şimdi netameli bir konuda yazı yazıyorum. Acaba Danıştay saldırısını yapan zat'a o silahı kim vermiş? veya nerden almış? niye danıştaya saldırmış vede Cumhuriyet gazetesine niye bomba atmış.
  21. Sardunyam. Çok güzel kısa ve öz açıklamıssın teşekkür ederim. Birde Işık hızı,frekans,dünya yılı vs birde düşüncenin (hızı) ve düşüncede "zaman" ı tefekkür edin bunu inanmayan lar anlamaz bakın kainatı yaratanın büyüklüğünü "o zaman" anlarız selam.
  22. Görülüyorki insanlarımız "An"ı kavrayamamış 21.yüz yılda olsak ne farkeder sorguladığını zanneden İnsan "zaman"ın yaratılmışlarla ilintisini anlar "görece" ve saygı duyar.
  23. Nedeni (kafirlere) kitaplarının sağdan verilmeyeceğini vurgulamak için açık değilmi.
  24. BrainSlapper. Forumda yazışıpta başta sen,ve katakuta nın şahsında olmak üzere kime karşı kırıcı olduysam "ÖZÜR DİLERİM" bundan sonra daha dikkatli yazacağıma emin olabilirsiz. Saygılarımı sunar ve teşekkür ederim.
  25. Sayın katakuta. Artık yazacağın şeyler kendinden olsun "araştırmacı)sın ya. Zaten "ALLAH" Gayb ı bilir yaratan o çünkü. itiraz edende kendi bilir akıntıya karşı kürek çeker ne yapalım.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.