sarıgöl tarafından postalanan herşey
-
Bilgisayar.
Çocukların “Hür iradeleri” olur. Çocuk ateş’in yaktığını kendi öğrenirse bu onun “merak,öğrenme,ve iradesi” ile olur dolayısı ile “iradi tecrübe olur” başkasının ona ateşin yaktığını söylemesi’de bilineni çocuğa aktarma tecrübesi olur yani bir bilgisayar ona bir şey yüklemeden bir şey yapamaz misal “İLHAM” alamaz, düşünemez,acı çekmez,nefes almaz vs.vs. Bilgisayar’da öğrenmez? “PROGRAM’LANIR” komut alır “HÜR İRADESİ” yoktur öğrenmek için ama “İNSAN” Eşrefi Mahlukattır ve “HÜR İRADESİ” vardır. Üreme ile fabrikadaki imalatı aynı kefeye koymak ister yumurtadan olsun,ister “ANA RAHMİNDEN” olsun safsatadır biri imalat biri tabii oluşum hadi bakalım bilgisayarı yumurtadan çıkarsınlar olmaz. Komputerize olmuş bir fabrikada tamamen makinalarla konturol edilen bir üretim bandı kurulabilir sonuç makinaların, makina üretmesi olur doğru ne olur “MAKİNA” bu makina tesadüfenmi olur yok,acı çekermi,yok,aşık olurmu yok, “İRADESİ” olurmu yok vs. Vs. Sonuçta “BİLİNÇ’Lİ” imiş???????????????????? Gibi işler yapabiliyorlar yani l(lar,miş,mış) gibi sonuçta onlar metal, plastik, elektrik yığını.
-
Türkiye Nereye Gidiyor 1
Kafaları değiştirmek gerçekten çok zor...
-
NOSTALJİK ŞARKILAR TOPİCİ
Yaş otuzbeş yolun yarısı ederDante gibi ortasındayız ömrün Delikanlı çağımızdaki cevher Gözünün yaşına bakmadan gider
-
TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ?... (''Ülkemiz şu anda hiç görmediğimiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Bir taftan bölücü terör, diğer taraftan irtica)
İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan meslek odalarını ele geçirmeye çalışan hükümeti topa tuttuTehlikenin farkındayız
-
Bilgisayar.
Bilgisayar'ın doğuracağınımı söylüyorsun şimdi mutasyon geçireceklerinide yazarsın. Benim çocukların "hür" iradelerini hem doğdukları,hem büyüdükleri zaman bilse idin bu soruyu sormazdın. Ama keyifli oluyor bilgisayara umut bağlayıpta canlı varlıklarla mukayese etmek doğrusu komutlu yaşam ile, fıtratın gerekliliği olan yaşamı mukayese. Şimdi bilgisayar'ın itirazını "HÜR İRADESİ" ile doğumundan başlayıp (yada icadından) büyümesini bekleyeceğiz (teknolojik gelişme) sonrada büyüdüğü zaman "HÜR İRADE" devreye girecek ve diyecekki "BENİ İNSAN İCAD ETMEDİ BEN TESADÜFLER SONUCU OLUŞTUM" diye fikir belirtecek bu arada kökenini'de araştırır herhalde (bilgisayar'ın ilk atasını) acaba oda ne olurki mutasyonlu bir şeymi yoksa sonradan olma yumrumu. saygılar.
-
Kuranda münafık kavramı
Tarihte en çok bilinen örneklerden diğeri ise, Sabatay Sevi'nin Mesihlik iddiasından vazgeçip, Müslüman olduğunu açıklaması, ancak Musevi inancını ve Mesihlik iddiasını korumasıdır. Aksi takdirde onun da kellesi kesilecekti. Yukardaki yazı Brainslapper'den alıntıdır. Teşekkür ederim.
-
Bilgisayar.
" BİLGİSAYAR HÜR OLABİLECEKMİ" ******** ******** ******. Saygılar.
-
Hristiyanlık
BAKARA SURESİ. 208.Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. 209.Size, apaçık belgeler (ayetler) geldikten sonra yine ayağınız kayarsa, bilin ki Allah, gerçekten üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. 210.Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle onlara gelmesini ve (azap) emrinin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner. AÇIKLAMA. Allah'ın melekleri ile birlikte tüm azametiyle önünüze çıkacağı günü beklemeyin. O zaman sizin için azap mühürle onaylanmış olacak ve hiçbir şansınız da olmayacaktır. O zaman iman ve itaat etmenin hiçbir anlamı kalmayacaktır. İman ancak, gerçek sizin duyularınızdan gizli (gayb) iken ve siz aklınız ile muhakeme edip, hiçbir zorlama olmaksızın onu kabul ederek ahlâkî seviyenizi gösterdiğinizde değerli olur. Allah'ı, istiva ettiği Arş'ta gözlerinizle görüp, yerde ve gökte görevli melekleri müşahade ettiğiniz ve kendinizi tamamen O'nun kudreti altında hissetiğiniz zaman, iman ve itaatin hiçbir değeri olmayacaktır. O zaman inatçı kâfirler ve en büyük günahkârların bile inanmama ve itaat etmeme seçenekleri olmayacaktır. MÜLK SURESİ. 16- 17. Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz AÇIKLAMA. Bu ifade tamamen mecazîdir, çünkü Allah hem zamanda hem de mekanda sonsuzdur, sınırsızdır. Buradaki kullanım, “gök” terimiyle sembolize edilen, Allah'ın kozmik yaratıcılığının her cephesinde kendini gösteren ve her cephesine nüfûz eden Allah'ın varlığının ve gücünün erişilmez derinliğini vurgulamayı amaçlamaktadır. ARAF-54. ŞÜPHESİZ, Allah'tır sizin Rabbiniz; gökleri ve yeri altı çağda yaratan; ve arşa, o sınırsız kudret ve iktidar makamına kurulan. Gündüze, kendisini ivedilikle kovalayan geceyi sarıp sarmalayan O; koyduğu yasalara boyun eğen güneşiyle, ayıyla, yıldızlarıyla her şey O'nun: bütün bir yaratılış ve tüm buyurma, yasama kudreti. Ne yücedir Allah, ne uludur âlemlerin Rabbi! AÇIKLAMA. Burada, cümlenin başında gelen ve bir bağlaç olan sümme her zaman “sonra” ya da “bundan sonra” anlamına olaylar arası öncelik- sonralık belirten, zamanda sıralamaya delalet etmez; eş-zamanlı ya da paralel ifadeleri bağlamak için kullanıldığı hallerde çoğu zaman basit “ve” bağlacının işlevini görür: 2:29'da “ve göğe yöneldi...” ifadesinde olduğu gibi. ‘Arş terimine gelince (lafzen, “taht” veya “hüküm/iktidar makamı”) klasik ve modern, bütün Müslüman müfessirler ittifakla, sözcüğün Kur’an'da geçen bu mecazî kullanımının, Allah'ın, bütün yaratıkları üzerindeki mutlak hüküm ve iktidarını ifade ettiği görüşündedirler. Dikkate değer bir husus da şudur ki, Kur’an'da Allah'ın “kudret ve iktidar makamına” oturduğundan söz edilen yedi yerin hepsinde (7:54, 10:3, 13:2, 20:5 25:59, 32:4 ve 57:4) bu ifade Allah'ın âlemleri yaratmasına ilişkin bir açıklamayla bağlantılı olarak geçmektedir. -Genellikle “gün”, ama yukarıda “çağ” (aeon) olarak tercüme edilen yevm sözcüğü, Arapça'da, ister “çağ” (aeon) gibi son derece uzun, ister “an” gibi son derece kısa olsun, her türlü süreyi ya da zaman aralığını ifade etmekte kullanılır; yirmidört saatlik bir güne karşılık olarak kullanılması, onun pek çok çağrışımı içinden sadece biri durumundadır. YUNUS-3. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hala düşünmüyor musunuz! AÇIKLAMA. Bu kainatın yaradılışından sonra, Allah'ın onunla ilişkisini kesmeyip Zat'ıyla Kendi Arş (taht)ına oturduğunu ve kainatın her bir cüz'ünü yönlendirmek, idare etmek ve her bölümüne hükumet etmekte bulunduğunu vurgulamaktadır. Düşüncesi kıt insanlar Allah'ın kainatı yarattıktan sonra kendi başına bıraktığını veya nasıl isterlerse öyle kullansınlar diye başkalarına devrettiğini düşünürler. Ancak Kur'an, bu düşünceyi reddetmekte ve demektedir ki; kendi yarattıklarını bizzat Allah yönetmektedir; kainatta mekan tutmuş her ne varsa kendi yed-i kudretine almıştır ve kainattaki her hadise, O'nun emri ve izniyle vuku bulmaktadır. Kısaca, O, yalnızca Halik (yaratıcı) değil, aynı zamanda Kainatın Müdebbir'i (yöneticisi), Musavvir'i (suret vereni) ve Kayyum'u (Kainat varlığının temeli) dur; kainat O'nun iradesine göre işler. İSTİVÂ Allahu Teâlâ'nın haberi sıfatlarından istilâ ulüvv, suûd ve irtifa anlamlarında haberî bir terim. Kur'ân-ı Kerîm'de "istivâ" sözcüğü dokuz yerde kullanılmaktadır. Bu kullanışların hepsinde fiil olarak "istevâ: istivâ etti" şeklindedir. Bunlardan ikisi, "ilâ:...e doğru" edatı ile kullanılmıştır. Söz konusu ayetler şöyledir: "O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı, sonra göğe yöneldi (istevâ), onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir" (Bakara, 2/29); "Sonra duman halinde olan göğe yöneldi (istevâ)..." (Fussilet, 41/11). Diğer yedi yerde ise, "istivâ" sözcüğü "alâ: üzerine, üzerinde" edatıyla kullanılmıştır. Bunların altısında "sümmâstevâ ale'l-Arş" şeklinde kullanılmıştır (bk. el-A'râf, 7/54; Yunus, 10/3; er-Ra'd, 13/2; el-Furkân, 25/59; es-Secde, 32/4; el-Hadîd, 57/4). Bir yerde de "er-Rahmanu ale'l-Arşi istevâ: O Rahman Arş'a istivâ etti" (Tâhâ, 20/5) şeklinde kullanılmıştır. "İstivâ" denildiğinde bu yedi yerdeki kullanılış kastedilir. İSTİVA SÖZLÜK ANLAMI. BÜYÜK LUGAT (Ansiklopedik) İstikamet ve karar. Kemalin sabit olması.Yükselmek,yüksek olmak, üstün olmak. İstila eylemek. “Kur’an da ey iman edenler bu ayetler mecaz anlamındadır” diye bir uyarı yoktur ama “MÜTŞABİH” ayet vardır bu şu demektir İnsan daha “Evren” de Samanyolu galaksi’sini bilmez iken ki Samanyolu (bizim dahil olduğumuz) galaksi’si tahmini 200-milyar Yıldızdan meydana geldiği söyleniyor vede İnsan için “EVREN” bilinmez büyüklükte olduğundan “ARŞ” hakkında kesin hüküm yürütmek abesle iştigaldir bundan dolayı “MÜTEŞABİH” Ayet hakkında “MECAZ” yapılır en azında senaryo ve teori den iyidir.
-
(((((Zerdüştilik))))
Boşluk??????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????? Din konuşuldumu baş vuracağınız büyük usta karşılaştırmalı dinler tarihi uzmanı.
-
Bilgisayar.
Merak bu ya Bilgisayar İnsanlık tarihinin en büyük buluşlarından vede ilerlemesine büyük katkılar sağladığı kesin şimdi Bilgisayar'a başka bir gözle bakanlarda var malum yazmaya gerek yok buradan hareketle derimki bu Bilgisayar gelecekte oynayacağı veya yapacağı şeyler hakkında biraz fikir yürütelim ne dersiniz acaba bilgisayar gelecekte "HÜR İRADE" ile İsyan edebilecekmi yani kendini icad eden İnsana ben seni tanımıyorum diyebilecekmi başka bir soru kafası kızıpta İntihar edecekmi gibi saygılar.
-
Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?
Kök hücre teknolojisi benim sorduğuma cevap değil sebebide "Kök hücre" zaten İnsanda mevcut icat etsinler bakalım "suni" değil zaten suni'sinide beceremezler ya neyse. Çamur'u kim yoktan var etmiş yoksa tesadüfenmi oluşmuş. Dünya'nın eğik oluşu "Mevsim" lerin oluşumuna cevap yazmayacağım sebebide sorduklarıma cevap değil.
-
Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?
doğru söylüyorsun tarafsız farkında isen sana karşı hiç yazı yazmadım sebebini anlamışsındır umarım ha birde aynı teraneyi bu topikteki senin "ŞÜREKA"larında yazmıştı yani şunu söylemek istiyorum sen anladığın konulara karşı yaz benim yazdıklarımı anlamaya çalışma yorma kendini ben fikirlerimi zaten yazıyorum anlayamadığın yazılarımda ha birde KUR,AN dan soru sorulursa cevabıda KUR,AN dan olur copy/paste demeklede sanki yazacak hiç bir şeyim imasını yapmakta ancak senin gibi benim yazılarımı anlamayanlar için geçerlidir (komleks) alıntı tabiki yapıyorum ama sallamak için veyahut çarpıtmak için değil bilakis konular daha iyi anlaşılsın diye anlayabildinmi tarafsız.
-
Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?
ŞURA SURESİ. 51)Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir. 52–53 İşte sana da buyruğumuzla Ruh’u (Cebrail’i) gönderdik; sen Kitap nedir, iman nedir önceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen de insanlara, göklerde ve yerde ne varsa kendisinin olan Allah’ın yolunu, doğru yolu göstermektesin. İyi bilin ki işler sonunda Allah’a döner. Kur’ân-ı Kerîm Nefs ve Rûh kavramlarının eşanlamlı olmadıklarını ve olamayacaklarını apaçık bir şekilde ortaya koymuştur. Buna rağmen bu fark, çoğu kez, avâm tarafından da okumuş zümre tarafından da idrâk edilemeyebilmektedir. Bu iki kavramın yalnızca Arapça’da değil, diğer dillerde de eşanlamlı olmadığının en güzel kanıtı bu kavramlara verilen isimlerin farklılığıdır. Dil Nefs’in karşılığı Rûh’un karşılığı 1. Kadîm Yunanca’da psuhe (ψυχή) nous,pneuma (νοΰς, ςνεϋμά) 2. Lâtince’de anima spiritus 3. Almanca’da die Seele der Geist 4. Arapça’da en-nefs er-rûh 5. Farsça’da nefs ruh 6. Felemenkçe’de de ziel de geest 7. Fransızca’da l’âme l’esprit 8. İngilizce’de the soul the spirit 9. İspanyolca l’alma el espíritu 10. İtalyanca’da l’anima lo spirito 11. Osmanlıca’da nefs rûh 12. Rusça’da duşa (душа) duh (дух) 13. Türkçe’de can tin1 İşin ilginç yanı: “rûh” kelimesinin gramer açısından çoğulu olan “ervâh” kelimesinin Kurân-ı Kerîm’de hiç bulunmamasıdır. Denilebilir ki Allah indinde yalnızca “Rûh” vardır, “ervâh” yoktur. Ervâh insanların ihdâs etmiş olduğu beşerî bir izâfettir. Cenâb-ı Hakk A’râf sûresinin 172 âyetinde bile: “Ve iz ehaze rabbüke min benî âdeme min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm alâ enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu belâ şehidnâ…” yâni: Ve Rabb’in Âdemoğulları’nın sulbundan soylarını çıkardığı zaman onların nefslerini şâhid tutarak: ‘Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?’ demişti de onlar da ‘Evet, şâhidiz’ demişlerdi…” buyurmaktadır. Halk arasında bu hâdise “Elest Meclisi” ya da “Rûhlar Meclisi” diye yayılmıştır ki bizzât âyetin lafzı bunu yalanlamakta ve söz konusu mecliste rûhların değil nefslerin bulunduğunu beyân etmektedir. Dikkat edilmesi gereken önemli iki ipucu Kur’ân-ı Kerîm’de . Ahzâb sûresinin: “Biz Emânet’i göklere, Arz’a ve dağlara arzettik. Onlar bunu yüklenmekden kaçındılar. Ve bunu insan yüklendi…” meâlindeki 72. âyeti ile Sâd sûresinin: “Rabb’in meleklere demişti ki: Ben çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu şekillendirip içine Rûh‘umdan üfürdüğümde sizler de ona secde edenlerden olun!” şeklindeki 71. ve 72. âyetlerinde bulunmaktadır. Cenâb-ı Hakk’ın insandan başka herhangi bir mahlûka daha Rûh‘undan üfürmüş olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husûs da şudur ki Cenâb-ı Hakk, beşere Rûh’undan üfürür üfürmez bütün meleklerin beşere secde etmelerini yâni beşere tevdi edilmiş olan bu İlâhî Emânet‘e karşı, tıpkı Allah’a gösterilmekte olan üstün saygı gibi, bir saygı göstermelerini emretmektedir. Cenâb-ı Hakk insana: 1) beden, 2) nefs, ve 3) Rûh’u lûtfetmiştir. İnsan öldüğünde topraktan olan beden toprağa dönmekte; insanı Eşrefü-l Mahlûkat ve bilkuvve Hakk’ın Arz’daki halîfesi kılan o İlâhî Emânet, yâni Rûhullah da Bakara sûresinin: “De ki: Hiç şüphe yok ki bizler Allah’a aidiz ve bizler O’na rücû edeceğiz” şeklindeki âyeti gereğince Sâhibi’ne rücû’ etmektedir. ANLAŞILMASI DİLEĞİ İLE.
-
Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?
bayağı bir malzeme çıktı "İNŞAALLAH" cevaplarını'da yazar bilmeyenlerede faydalı oluruz.
-
Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?
İnsan ( eşrefi mahlukat) mağara devrinde? Bile özgür iradesi vardı en azından ama bilgisayar yine “İNSAN” icadı ve her aşamasını İnsanın yaptığı bir makina buradan hareketle diyelimki bilgisayar özgür iradesi oluştu olmaz ya teori diyelim ve İnsana isyan etti her konuda İnsan ne yapar bak oluşumunu böyle icad ettik otur oturduğun yerde denir değilmi ve bu arada bilgisayar’ın yapabileceği her şeyi kendi icadı olduğundan bilir ve tedbirini alır yani isterse bilgisayarı bozar yenisini yapar bu yapılanlar nerede yapılır Dünya ve Evren’de değilmi yani İnsanoğlu hiç bir şeyi yoktan var edemez olandan icad eder şimdi buradan hareketle “DİN’İ” hiç bir şey yazmıyorum şöyle soruyorum İnsanoğlu hadi hiç bir şeyi yoktan var etmesini (haşa) geçelim var olandan insan’ın bir kılını icad etsin sentetik değil veya insan beynin’de olan “DNA” nın bir benzerini yapay değil icad etsin aynen ve aynen. Dünya’nın eğik oluşu hakkında söylediklerin muazzam bir bir buluş demekki Ekvator bölgesinde yaşardık bravo doğrusu ama bir şeyi unuttun test etmedin yani denemedin nereden biliyorsun Ekvatorda yaşam olacağını veya yaşamın oluşması için şart olmadığını değilmi. Doğru söylüyorsun Dünya, Güneş’e göre eğiktir bir plan dahilinde yaşamın oluşması için. Saygılar.
-
Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?
Tek başına hiçbir madde bilinçlidir diyemeyiz. Ancak her maddenin bilinçsizce yaptığı hareketler toplamı dışarıdan bilinçli hareket olarak görünür. Bilgisayarda her parça tek başına bir metal, plastik ve elektrik yığınıdır. Ama bu bilinçsiz parçalar ortaya bilinçli eylemler çıkarırlar. Beyin de öyle. Her hücre sayısız molekülden oluşuyor. Onlar da sayısız atomdan. Hepsi tek başına bişey değil. Ama biraraya gelince beyin oluyor, bilinç oluyor, düşünüyor, karar veriyor vs. vs.. Yukarıdaki alıntı BrainSlapper'e aittir. Yazdım ama tekrar etmede fayda var. Bilgisayar'da metal, plastik,elektrik yığınıdır ama bilinçli eylem çıkarırmış neyle komut'la, neyle program yüklemeyle bilinç bumu hani bilgisayar'ın "ÖZGÜR" iradesi hadi desin bakalım beni icad edeni tanımıyorum ben kendiliğimden (tesadüfen) oluştum bilinçsiz parçalardan oluşurum ama yaptığım her şey bilinç'li bir eylemdir diyemez sebebide ona yüklenen program ve komutla işlev görür. Ama "BEYİN" saymaya gerek yok sayısız hücre,atom, dan oluşur fakat en önemlisi "ÖZGÜR İRADE'Sİ" var düşünür karar verir uygular ve yaptığından mesul olur değilmi. Birde "DÜNYA" acaba neden eğiktir mevsimler oluşsun diyemi yoksa tesadüfmü birde bu eğikliğin meydana gelişi bilinç'tenmi yani bilinç'li bir oluşummu.
-
KİM CENNETLİK... İSLAMCI KESİMDE "GAYRIMÜSLÜMLERİN" CENNETE GİDİP GİTMEYECEĞİNİ TARTIŞIYOR... (Çarpıcı yorumlar... Ben koptum.. :))))))))).... )
Katakuta. Bir kaç zamandır yazmıyordum yazdığın cevabi yazılarıda dolayısı ile bilmediğimden cevap yazamıyordum ezcümle yazdığınız yazıyı okuduğumda şunu bir daha anladımki yazdıklarımı anlayamıyorsunuz sebebi'de (o üç şart'ın) hangi dinde mevcut demekle neyi kastettiğimi bile anlamadığından çarpıtmışsın yazmış idim ama bir daha yazayım evvela (o üç şart'ta) sen inanıyormusun bu bir. İkincisi (o üç şart) "İSLAM" da bulunur. Üçüncüsü (o üç şart'ı) İnsanlara kim tebliğ eder birde "İSLAM" Adem as.dan başlar Muhammed a.s.v. (tebliğ,peygamber) biter. Dördüncüsü Maide suresini 68. Ayetten alıp 70. Ayete getirdinmi olay anlaşılır şimdi (MAİDE-68. De ki: "Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz." Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkarlarını artıracaktır. Sen de kafirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma. 69. Gerçek şu ki, iman edenlerle Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. 70. Andolsun, Biz İsrailoğulları’ndan kesin söz almış (misak) ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler.) verildimi olay meydana çıkar vesselam. Aslında sizin neyi bilip bilmediğinizi'de kimse umursamıyor'da sorun burada zaten "BİLMEDİĞİNİZİ'DE BİLMİYORSUNUZ" olay bu anlaşılmıştır zannedersem bilakis.
-
Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?
Su, Hava, Domates, Armut, kepap, enerji üretir tamam'da acaba düşünür,fikir üretirlermi birde acaba ölü bir kişiye bu sayılan enerji maddeleri (armut) filan vs,vs ne etki eder yani canlandırırmı enerji verirmi ölü bir kişi neden nefes almaz ve yahut ona hava pompalasalar ne olur vs,vs.
-
Madde, Enerji, Tanrı...
Bilimsel olarak doğrulanmış "TEORİ"??????????????????????????????. Peki hani kanıt yok. Linklere takılmadan senaryo yapmadan somut bir delil yok. Evren'i surekli açılıp kapanan bir mürekkep balığı gibi düşünüyorlar. Aç kapa,aç kapa. artema. Tamam açılıp kapanıyor'da bu açılıp kapanmada "evren" tesadüflermi rol oynuyor yoksa açan kapayan varmı. Big bang yoktan var olma değilse yani bu işin bir öncesi birde sonrası vardı (dikkat vardı?) diyorlar denirse birde açılıyor,kapanıyor,açılıyor,kapanıyor deniyor peki bu açılır kapanmada, öncesinde, sonrasında zaman, varmı,mekan varmı yani bu kadar muhteşem olaylar oluyor aç kapa bunlar kendiliğindenmi oluşuyor "EVREN" düşünüyormu bir aklı varmı yoksa tesadüflermi rol oynuyor bu oluşumlarda falan,filan ya siz bana bakmayın işte öylesine bir senaryo "TEORİ" ürettim ama kendimde inanmıyorum.
-
Allah’ın Kıskançlığı
AHKAF SURESİ. 1- Ha, Mim. 2- Kitab'ın indirilmesi, üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tandır. 3- Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ve adı konulmuş bir ecel (belli bir süre) olarak yarattık. İnkar edenler ise, uyarıldıkları şeyden yüz çeviren(kimseler)dir. 4- De ki: "Gördünüz mü haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin." 5- Allah'ı bırakıp kıyamet gününe kadar kendisine icabet etmeyecek şeylere tapandan daha sapmış kimdir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.
-
Medine Vesikası
Din olarak İslam’ı seçen ve Müslüman olan kimselerin isimlerini (tek tek) yazıp getiriniz” dedi. Biz de ona 1500 kişinin ismini yazıp getirdik.”23 Nüfus sayımı sonucunda Medine’de 10 bin kişinin yaşadığı, bunlardan 1.500’ünün Müslüman, 4.000’nin Yahudi ve 4.500’ünün Müşrik Arap olduğu anlaşılmıştı. Bu iş tamamlandıktan sonra, Hz.Muhammed (s.a.), Müslüman blokun liderleriyle olduğu kadar, Müslüman olmayan Medineli diğer sosyal blok temsilcileriyle de durumu istişare etti. Hepsi Enes’in evinde toplanarak yeni bir “Şehir-Devlet” yapısını ortaya çıkaran temel ilkeler üzerinde anlaştılar. Bu yeni “devletin anayasası” yazılı bir biçimde tesbit edilip vazedildi ki bu metin şu anda elimizde bulunan Vesika’dır. İkinci kurucu ilke hakimiyet’in değil, katılım’ın hareket noktası seçilmesidir. Çünkü totaliter ve üniter bir siyasal yapıda farklılıklar kabul edilemez. Medine Vesikası, Müslüman ve Yahudileri kabile kabile (tek tek) zikreder. Müşriklere de ayrı bir maddede değinir. (Md. 20/B). Muhacirler, Ensar, Benu Avf, Benu Harisler, Benu Saide, Benu Cuşem, Benu’n-Neccar, Benu Amr İbn Avuflar, Benu Nebît ve Benu’l-Evs... (Md.1-11). Yine Yahudiler’den Benu Avf, Benu’n-Neccar, Benu’l-Haris, Benu Saide, Benu Cuşem, Benu’l-Evs, Benu Sa’lebe, Cefne, Benu Şuteybe (Md.25-33) kabilelerini ve onların mevlalarını ayrı ayrı zikreder. Medine Vesikası’nı Batı bilim çevrelerine tanıtan Alman oryantalist Wellhausen olmuştur. Muhtemelen Wellhausen’ın Skizzen und Vorarbeiten adlı kitabının 1899’da yayımlanmasından sonra, yine Alman Grimme, italyan Caetani, Buhl, Wensick, Korehl, Ranke, Müller ve Guillaume adlı yazar ve araştırıcıların dikkati çekilmiş, Vesika ile ilgili yayınlarda hissedilir bir artış olmuştur.1 Ancak Vesika’nın İslam dünyasında aktüel hale gelmesini Prof. Muhammed Hamidullah’a borçluyuz.2 Arapların “kütüphane köstebeği” adını verdikleri Hamidullah’ın Türkiye, Ortadoğu, Asya ve Avrupa kütüphanelerini kapsayan çok yönlü araştırmaları3 Vesika ve bu Vesika’nın imzalandığı tarihsel ve sosyal çevre ile ilgili geniş bilgilere sahip olmamızı sağlamıştır. Vesika ile başka bilimadamlarının da ilgilendiğini tesbit ediyoruz. Daha başka bilgi istenirse verilir. Olayları kişiselleştirmeyelim lütfen değilmi.
-
Yaratılış mı, Evrim mi..?
Aksini ispat et ****** yapma.
-
Medine Vesikası
MEDİNE VESİKASI. İlk sorulan soru (Bu kitap “yazı” Resulullah a.s.v. Muhammed tarafından Kureyşli ve yesribli müminler ve Müslümanlar ve bunlara tabii olanlar ve onlarla birlikte cihat edenler için “olmak üzere” düzenlenmiştir.) sonrada ilk maddede muhatapları açıklanmış demeklede ilk (çarpıtma yorum yapılmış) sebebide 2. madde sanki yokmuş gibi davranılmış. Şimdi 2. maddeyi verdikmi olay soru soranın “çarpıtması gibi” olmadığı anlaşılır. Madde 2) Işte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet (câmi'a) teşlil ederler. Şimdi olay anlaşılmıştır zannedersem bunlar demekle “yesrib” teki öbür muhataplarından “yahudi,hırıstiyan,müşrik” ayrıdırlar böyle olmakla yani anlaşmaya taraf olmakla kendileri için düzenlenen anlaşma olması hasebiyle muhatap olmazlarmı zaten medine vesikasını hazırlayan Peygamber a.s.v. olması sebebiyle müslümanların bir taraf (muhatap) olmasından doğal ne var. Birde “MUHAMMED” in a.s.v. (Resulullah) olarak geçmesi tabii ve normaldir sebebide bak vesika 1. madde muhatap müslüman anlaşılmıştır umarım. Şimdi (çarpıtmanın) ikinci versiyonu bu sözleşmede ne müşrik, ne yahudi, ne hırıstiyan geçmiyor deniyor onlarıda yazalımda olay anlaşılsın. MEDİNE VESİKASI. 4-)Benû 'Avf'lar kendi aralarında âdet olduğu vechile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye iştirak edeceklerdir ve (müslümanların teşkil ettiği) her zümre (taife), harp esirlerinin fidyei necâtını mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. 5-)Benû Hârisler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile evvelki, şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasında iyi ve mâ kul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. 6-)Benû Sâide'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. 7-)Benû Cuşem'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiler altında kan diyetlerini ödemeye ve her zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâ kul bilinen esaslara ve aâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. 8-)Benû'n-Neccâr'lar kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. 9-)Benû 'Amr Ibn 'Avf'lar, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştiraık edeceklerdir. 10-)Benû'n-Nebît'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâkul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. 11-)Benû'l-Evs'ler, kendi aralarında âdet olduğu veçhile, evvelki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre, harp esirlerinin fidyei necâtını, mü'minler arasındaki iyi ve mâ kul bilinen esaslara ve adâlet umdelerine göre tediyeye iştirak edeceklerdir. Şimdi yukarıda adı geçenler Medine değilde başka bir yerdemi yaşıyorlar. Bir diğer dikkati çeken konu soru soran “ÇARPITMA” yapmak istemiş ama bilememiş sebebide Kureyşli, ve yesribli müslümanların ayrı ayrı zikredilmiş olması imiş şimdi anlaşmanın orasında var olan sözleri yazdıkmı bunuda anlamayan oldumu burada ya bilmemek var veya “ÇARPITMA” var. (Kureyşli ve Yesribli mü’minler ve müslümanlar) daha ne denilsin veya burada ayrı, ayrı zikredilme varmı yok anlaşılmıştır umarım anlaşılmaz ise sorulursa izah edilir. Şimdilik bu kadar devamı gelecek sebebide iyi bir madende ondan.
-
KİM CENNETLİK... İSLAMCI KESİMDE "GAYRIMÜSLÜMLERİN" CENNETE GİDİP GİTMEYECEĞİNİ TARTIŞIYOR... (Çarpıcı yorumlar... Ben koptum.. :))))))))).... )
Bu üç şart sende varmı? ve yahut bü üç şartı İnsanlara kim iletiyor? bü üç şart şu an hangi dinde mevcut?. İnananların inanıp inanmaması ve inananların Hz. Peygambere sevgi beslemesi sizi niye o kadar ilgilendiriyor üstelik hakaretamiz yazı yazmayı size kim veriyor. Benim "YÜREK" im kimseyi alakadar etmez beni bağlar ve semitik din mensuplarında her hangi bir kişide ister "yürek" isterse "gönül" isterse "kalp" der oda sizi alakadar etmez nede olsa onlar inanıyor. Benim nerede ne zaman duracağım belli seyyar değilim bunu kıblesi belli olmayanlar düşünsün.
-
Kuranda münafık kavramı
BAKARA SURESİ. 75)ŞİMDİ, onların tebliğ ettiğiniz şeye inanacaklarını bekliyor musunuz? Aksine, birçoğu Allah'ın kelâmını dinler ama onu anladıktan sonra bile bile çarpıtırlar. 76) Nitekim, imana ermiş olanlarla buluştuklarında, "[sizin inandığınız gibi] inanıyoruz!" derler; ama birbirleriyle başbaşa kaldıklarında, "Rabbinizin kelâmını size karşı koz olarak kullansınlar diye mi Allah'ın size açıkladığı şeyleri onlara haber veriyorsunuz? Aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?" derler. 77) Bilmezler mi ki Allah, açığa vurdukları şeylerden de, gizlediklerinden de haberdardır? 78) Onlar arasında ilahî kelâmın gerçek bilgisine sahip olmayan, kitap ile ilgisiz insanlar var; [ki bunlar] sadece birtakım kuruntular[a tâbi olurlar] ve zanna dayanırlar. 79) O halde, yazıklar olsun onlara ki, kendi elleriyle, ilahî kelâm[dan olduğunu iddia ettikleri hususlar]ı kaydettikten sonra, az bir kazanç elde etmek için, "Bu Allah'tandır!" derler. (Böyle diyerek) kendi elleriyle kaydettiklerinden ötürü yazıklar olsan onlara! Ve yine bütün o kazandıklarından ötürü yazıklar olsun böylelerine! AÇIKLAMA. Burada Ayetlere bakıldığında “Yahudilere” neden (Münafik) denildiği gayet açık fazla izahata gerek yok. TEVBE SURESİ. 34) Siz ey imana erişenler! Bilin ki, hahamların, rahiplerin çoğu, insanların mallarını, haksızcasına yiyip yutuyor ve [onları] Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altın ve gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, (işte) onlara [sonraki hayat için] çok çetin azabı müjdele; 35) Bu [toplanıp saklanan altının, gümüşün] cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınlarının, böğürlerinin ve sırtlarının damgalanacağı Gün, [bu günahkarlara]: "İşte, kendiniz için topladığınız hazineler!" denecek, "Şimdi tadın bakalım, sarılıp sakladığınız hazinelerin [başınıza açtığı belanın] tadını!” AÇIKLAMA. Yukarıdaki Ayetler (Yahudilerin) Paraya Altına tamahlarını Ahirette karşılaşacakları durumu anlatıyor (Yahudilerin) Zorla “Müslüman” yapma durumu söz konusu değil. Birde Peygamber efendimizi a.s.v. Parayla,Altınla anmak abesle iştigaldir detaya gerek yok. TEVBE SURESİ. 29) [Ve] kendilerine [çok önceden] vahiy bahşedilmiş olduğu halde [gerçek anlamda] Allah'a da, ahiret gününe de inanmayan, Allah ve O'nun Elçisi'nin yasakladığını yasak saymayan, ve böylece [Allah'ın onlar için din olarak seçtiği] hak dini din olarak benimseyip ona uymayan kimselerle savaşın; tâ ki, [savaş yoluyla] baş eğdirilip kendi elleriyle bağışıklık vergisi ödeyinceye kadar. AÇIKLAMA. Lafzen, "kendilerine [önceden] vahiy/kitap verilmiş olup da inanmayanlarla ..." yahut: "kendilerine [önceden] kitap verilen kimseler içinden inanmayanlarla bu ayetin de, savaşın ancak savunma amacıyla caiz olduğu yolundaki açık seçik Kur'ânî ilkenin ışığı altında okunması, değerlendirilmesi gerekir. Başka bir deyişle, yukarıdaki savaş buyruğu ancak, Müslümanlar cemaatine ya da devletine karşı girişilen bir saldırı yahut onun güvenliğini açıkça ve tereddüte yer bırakmayacak biçimde tehlikeye sokan bir tehdidin mevcudiyeti halinde geçerlidir.(BAKARA-190. Ayet SİZE savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın, ama (amacınızı aşıp) saldırganlık yapmayın; doğrusu Allah saldırganları sevmez.) Zımnen, "İslamî devletin hüküm ve yönetimi altına alınıp ...". cizye gayrimüslim tebaa (ehl-i zimmet, lafzen, "andlaşmalı" [ya da "koruma altındaki"] tebaa", yani güvenlikleri hukuken Müslüman tebaa tarafından sağlanan gayrimüslimler) üzerine özel bir vergi yüklenmiştir. Bu itibarla, cizye, ne eksik ne fazla, askerî hizmetten bağışıklık vergisidir ve İslamî yönetimin bu durumdaki uyruklarıyla akdettiği "koruma sözleşmesinin" (zimmet) hukukî bedeli ya da karşılığıdır. (Terimin kendisi, ceza, yani, "tazminat ya da bedel olarak [bir şey] ödedi" fiilinden türemiştir. a) Kadınlar, ( ergenlik yaşına gelmemiş erkekler, © yaşlı erkekler, (d) hasta ve sakat erkekler, (e) rahipler, keşişler, ayrıca askerî hizmet için gönüllü olan bütün gayrimüslimler de, doğal olarak cizye yükümlülüğünün dışındadırlar. Aslında daha uzun yazılabilirdide İnsanlar okusun diye kısa oluyor. TEVBE SURESİ. 81) GERİDE bırakılan bu [münafık] kimseler, Allah Elçisi'nin [sefer için ayrılmasının] ardından kendilerinin savaştan uzak kalmalarına sevindiler; çünkü, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşmak düşüncesi bunların hoşuna gitmiyor ve [hatta birbirlerine] "Bu sıcakta savaşa çıkmayın!" diyorlardı.De ki: "Cehennem ateşi çok daha sıcaktır!" Tabii, eğer bu gerçeği kavrayabilirlerse! AÇIKLAMA. Tevbe suresi 81. Ayette geçen kişiler (YAHUDİ) değildir ve (İSLAM)da zorlama yoktur bu kişiler “Münafik” tırlar ve başlarıda Abdullah b. Ubey dir. Şimdi inananlar uygun yerleri ile gülerler (AĞIZ) başka kişilerinde kendilerinde olan gülme yerlerinede karışmazlar nereleri ise demekki bayağı bir marifetli imişler.