Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Freyja
Freyja kaybolmuş...
-
Amelie
- Reankarnasyon
Reenkasnason... Bence en güzel anlatan Şener Şen'in "Eşkıya" Filminde "Baran" rolü ile "CumaAli"ye söyledikleridir: "Korkma, Sadece toprağa gideceksin. Sonra toprak olacaksın. Sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin. Oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak. Belki o arı ben olacağım..." Hiç bir madde vardan yok olamaz ve bir dönüşüm içersindedir. İnsan "Ben" olgusunu sadece ve sadece "Bilinç"e indirgemiştir ki bunun nedeni ölüm korkusudur. Çünkü "Bilmek" yaşamayı bilmeyi getirmiştir ve bu da ölümden korkuya neden olmuştur. İnsan bu korkuyu, bilincinin hiç ölmeyeceğine inanarak atlatmak istemiştir, oysa ki "Bilinç" evrim sürecinin en son aşamasıdır insan beyninde ve şu an için sonsuza kadar nasıl yaşar ya da yaşayabilir mi bu hiç bilinmiyor... Öyle ise sadece söylediğim reenkarnasyondan bahsedebiliriz... Ha ama anlatıldığı gibi reenkarnasyon olsa kötü mü olurdu? Valla benim için herhalde çok eğlenceli olurdu...- Cennet'de türban ve çarşaf olacak mı?
Ya düşünün bir kere; Cennet'e gittiniz ve size hurileri verdiler... Karınıza da gılmanları... Orada o kadar geniş olabilecek misiniz? Orada o kadar geniş olabilecek olan kimsenin aynı genişliği burada da sergilemesi gerekir bence... Ki ben o kadar geniş değilim ne yazık ki ya da ne güzel ki... O yüzden karımı falan alırım, paşa paşa giderim A'raf-ta inzivaya çekilirim... Ne karıma ilişen olur ne de bana eziyet etmek isteyen... Bu arada şaka bir yana kimse kızmasın ama boşuna umutlanmasın ve korkmasında... Cehennem ya da Cennet sadece birer tasvirdir, imadır, imgedir, mecazdır... Asıl ölmek şudur ki; Kişinin kendisine yönelip, kendisini bulması. "Ölmeden Ölmek"de işte bunu anlatır ki kişinin gerçek ölümü ve gerçek doğumu budur... "Hakkıyla doğmak için önce ölmek gerekir..." Nedir bu ölmek? Nasıldır bu doğmak? İşte bu ölümden sonra insan cennete kavuşur ki bu da aslen "Huzur"dur... Bunu farkedemeyen ve buna eremeyen insanların dünya yaşamı "Cehennem"dir, "Cennet" ise huzurlu insanların yaşamlarıdır... Daha çok şey söylemek isterim ama Hallac-ı Mansur ile Nesimi'nin sonundan çekinirim... Saygılarımla...- Cennet'de türban ve çarşaf olacak mı?
Kavga çıkarırım ben...- TÜRKLERE ÖZGÜ 40 HASTALIK
40+1 = Eziklik Hastalığı... (Bu her Türk'te görülmez ama Türklerden başkasında da görülmez.)- Amelie
- Amelie
Bende çok severim bu filmi... Birşey değil Freyja... İyi ki sen tekrar koymadın bu müzikleri buraya değil mi? :D- Ölüm gerçeği
Bilim'in ölümsüzlük birşeyi bulacağına gerçekten inanmıyorum. Olsa olsu şunun olabileceğini düşünüyorum, "Bahçıvan" filmindeki gibi (ki Sayın DemirEfe, bu filmi bilmedinize ihtimal bile vermiyorum) bilincin elektronik olarak aktarımı olabilir belki... Ya da "6. Gün" filmindeki gibi boş bir beyne aktarımı olabilir ki bu iki ihtimalin de bir çok sorunsalı var... Burada irdelemekte uzun sürer... Ama ayn canlının, aynı bedende sonsuza kadar yaşamasının mümkün olacağını hiç mi hiç düşünmüyorum... İmkansız... Bir keresinde Prof. Ali Demirsoy'a, ölümsüzlüğü doğanın niçin yaratamadığı sorusu sorulmuştu ve kendisi doğadaki varlıkların hiç bir zaman o amaç için evrilmediğini ve amcının hiç bir zaman o olmadığını, amacının neslini çoğalarak devam ettirmek olduğunu söylemişti... Yani bugüne kadar doğa, tek tek varlıklarının ölümsüzlüğe doğru bir evrim geçirmelerine izin vermemiş. Her türü öldürmüş, tüketmiş, yenisini ortaya çıkarmış ama mutlaka değişerek devam etmiş. Ölümsüzlük denen şey sadece doğanın kendisinde/bütününde vardır. Tek tek türler için bu imkansızdır. Saygılarımla...- Kur'an, Hz. İsa' nın Mu'cizesinden Bize Ölüme Çare Olduğu Dersini mi Vermektedir ?
Sayın DemirEfe... Net'te arayayım ve belki İlahiyat Profesörü ise yüreğinize su serpeyim demiştim ama daha kötü bir tabloyla karşılaştım... Ne de olsa İlahiyat Profesörlerinin ünvanları kendi alanlarındaki profesyonellikleri ile ilgili idi ama Prof. Dr. Alparslan Özyazıcı bakınız Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Akademik Kadrosunda yr alıyor... Hiç birşey demiyorum...- Ölüm gerçeği
Bilim Ölüme çare aramaz. Çünkü çare araması için öncelikle ölümü bir hastalık olarak görmesi gerekir... Ancak bilim canlı yaşamının bir dönüşüm olduğunu çoktan kabul etmiştir... Bilim sadece "insan daha uzun nasıl yaşar?" sorusunu irdeler... Saygılarımla...- Metafizik dünyadan vahy alma iddiası
Sayın BrainSlapper eğer gerçekten böyle düşünüyor ise söyleminizde haklısınız... Ancak burada "Ahlak" dediğimizde ne anlamalıyız onu hatırlamamız gerekir: "Ahlak" teorik olarak İyi ile Kötüyü ayırt edebilmektir... Ancak Toplumsal bazda ele alırsak kişilerin toplumsallaşmadan kaynaklı olarak birbirlerine karşı olan sorumlulukları ve saygıları da devreye girer... Böylece "Ahlaki Kurallar" Sorumluluk ve Saygı çerçevesince belli olur. Tabii ki Ahlak kurallarını bir taraftan belirleyen de böylelikler Toplumsal kabuller ve tabii ki Bilimsel Tespitlerdir. Ancak bu konu tek başıma başa çıkamayacağım(ız) kadar geniş ve zordur... Ancak ben kendi kabulümce şunu diyebilirim ki: Bir kimsenin çocuğu ile ve "abi-abla-kardeş" diyerek büyüdüğü yakın akrabaları ile evlenmelerini ahlaki bulmuyorum. Bundan başka Sağlıklı hiç bir kimseninde çocuğu ile ilişkiye girmek isteyeceğini düşünmüyorum... Ama bakın şu da var ki bu sadece "Ben ilahtan vahiy aldım da, öyle evlendim" demekle olmuyor... Her zaman dediğim gibi "Din-İlah", ilkel toplumlarda birşeyleri meşrulaştırmak için en kesin yoldur. Eğer bir şeyi dine-ilaha dayandırabiliyorsanız, meşru olmanız için başka hiç bir neden aramanıza gerek yoktur... Ve bu sefer de Medeni toplumlarda da bir şeyi yapmak ve meşrulaştırmak istiyorsanız "Özgürlük"e dayandırmanız yetmektedir. Yani kafaları "Örümcek Bağlamış" olan Art Niyetli bir kimse yapmak istediğini, geri toplumlarda "Din-İlah"a, Medeni toplumlarda "Özgürlük"e bağlamakta ve meşrulaştırmaktadır... İlkel toplumlardaki örneği burada verildi. Medeni toplumlardakine örnek ise: Bir kaç kere daha örneklemiştim, Fransız bir çift, birbirlerine iş seyahatine çıktıkları yalnını söylüyorlar. Ve aslında sevgilileri ile meşhur Yelken Otelinde karşılaşıyorlar... Haberlere konu olması bir yana, evliliklerini bitirmeyeceklerini ve cinsel yaşamda özgür olduklarını ve devam ettireceklerini ifade ediyorlardı... Sonuçta minareyi çalan, kılıfına pek güzel uydurabiliyor... Ve illa ki bir tarafa ait olmak zorunda olan insanlar kayıtsız şartsız kabul ediyor... Ama birde şöyle bir örnek var: Bir kaç sene önce bir haberde rastlamıştım; birilerine aşık olan bir çift İş ciddiye binip evlenme kararı alınca geçmişleri ile ilgili araştırma yapmışlar. Meğerse bunlar yıllar önce aileleri parçalanıp, yetimhaneye düşüp birbirlerini kaybeden kardeşmişler ama evlilik kararından vazgeçmiyorlar ve evleniyorlar... Bu nedir peki? Hayatta herşey olabiliyor... Saygılarımla...- Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Hımmm... Mantıklı bir yaklaşım doğrusu...- Bir Radyomuz Olsa,Usul Usul Çalsa..:)
...::Web Radyo::... Taurusmutis, sanırsam o da programla ilgili bişey Yapılmıyo heralde... Sende aynı anda şu radyoyu açıver, güzel bak orası- Amelie
- Ölüm gerçeği
Sanırım siz okumadınız tam olarak... Yıllardır halkı kendi diktelerine inandırmak isteyenlerin bu şekildeki uydurma hikayelerinden bıktım çünkü. Ne zaman bir konu açılsa bir kaç kişi bir araya geldiğimizde, mutlaka birisi çıkıveriyor böyle bir hikaye ile karşıma. Böyle bir hikaye anlatarak son noktayı koyacağını zanneden o çok bilmiş tavrı ile... Ve anlatırken o kadar gerçek sanıyor ki, çoğu zaman o mantık hatalarını ve çelişkileri bile abarttıkça abartıyor. İslam'ın mantığına bile aykırı ifadeler kattıkça katıyor ve iyice zıvanadan çıkıyor. Nereden geliyor bu kendine güveni? Eeee, ne de olsa ilahi ve mucizevi bir hikaye anlatıyor... Peh... E sonra ne oluyor? Hatalarını birer birer yüzüne vuruyor birisi çıkıp ve o az önce ilahi kudretle çalışan ego birden bire yerlebir oluyor ve sonuç ne biliyor musunuz? "-Her şeyin iyisini Allah bilir..." diyor... Yahu madem Allah biliyor, niye iki saattir sallayıp duruyorsun? İşin içinden çıkamayıp, cevap veremeyip, tükürdüğünü de yalayamayınca hep topu İlahlarına atıyorlar... Kısaca bu hikaye hiç birşeyi anlatamayacak kadar mantıksız ve hatta ******* bir hikayedir. Bir Müslümanında bu gibi hikayelere prim vermesi gerçekten komiktir... Saygılarımla...- Ölüm gerçeği
Ya bu hikayeyi de yıllardır dinliyorum. Öncelikle başlı baına uydurulmuş bir hikaye, efsanedir. "Ölüm" denen şeyin bir gerçek olduğu doğru ama kimin nerede ve nasıl öleceği, sizin sandığınız gibi bir bilgi dahilinde değildir...- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Arkadaşım, öncelikle hiç bir süt satıcısı, yavru hayvanın içeceği sütü satmaz. Yani zaten sizin elinize yavru bir hayvanın hakkı olan sütün ulaşması imkansızdır. Çünkü yavru bir hayvan sütten mahrum bırakılırsa, sahibi çok çok iyi bilir ki o hayvan geç büyüyecek ve geç büyüdüğü yetmiyormuş gibi zayıf, güçsüz ve verimsiz bir hayvan olacaktır. İleride o hayvandan verim elde etmek isteyen bir bakıcı, ilk önce sütten kazanacağı üç kuruşu değil, o yavrunun karnının doymasını düşünecektir. İhtiyaç fazlası sütü de satmaktadırlar... Yörükler ya da Hayvancılık yapan insanlar önce yavruyu doyururlar ya da ihtiyacı olan sütü ayırırlar ve sonra kalan sütü satarlar. Ben hala bu türlü konularda Yörük köy hayatının incelenmesini şart koşuyorum. İsterseniz Star Tv.de bununla ilgili bir dizi bile var, izleyin bence... Bu bilgiden dolayı diyebiliriz ki hayvansal ürünlerin satımında, diğer bir hayvanın hakkını yemek diye birşey olmaz ve olmamaktadır. Etinden faydalanmayın demiyorum ama ihtiyacınız olmadan da hayvanları kesemezsiniz... Deri giyinmek meselesinde ise zaten doğal ihtiyaç sonucunda kesilmiş bir hayvan yani beslenmek için kesilmiş bir hayvanın derisinin kullanılmaması mantıksızdır. Şunu da eklemek isterim ki, bir hayvanın beslenmek için kesilmesine kimse karşı değil. Sonuçta insanlar hem etçil ve hem otçul yaratıklar ve et yemeyede ihtiyaçları var. Bunu da kimi zaman karşılamak zorundalar. İşte bu hal dışındaki hayvan kesimi fuzulidir ve katliamdır... Mesela Kürkü için hayvanların avlanması da caniliktir... Dişleri için avlanması da... Saygılarımla...- Dinlerde kadının yeri
Sizde sağolun Sayın BrainSlapper... Meselenin "Dolu dolu yazabilmek" ve "Yazılanların gerçeklerle uyuşabilmesi" olduğunu söyleyen bir kimsenin, "Gerçek" denildiğinde neyi anladığını görmek isterdim doğrusu... Yazdığım bir şeyi eleştirecekseniz, öncelikle "boş" olduğunu ve gerçeklerle bağdaşmadığını ispatlamanız gerekmektedir. Aksi halde siz koskoca boşluktan başka birşey ifade etmez olursunuz... Şimdi madem bu kadar kendine güvenen bir yazı yazdınız, Sizden yazdıklarımın boş ve gerçeklerle bağdaşmaz olduğunuz ispatlamanızı rica ediyorum... Aksi halde itham ettiğin şeyin muhatabı aynen kendiniz olacaksınızdır... Burası taş atıp kaçabileceğiniz sokak arası değildir...- Misyoner iddiası
Karşı çıkmak ayrıdır, Düşmanlık apayrıdır... Ben bir çok İnançlı arkadaşın ve bir çok İnançsız arkadaşın görüşüne karşıyımdır. Hatta bayaa bi karşı olduğum bilinir burada da... Ama hiç biriyle düşman olmadığım gibi çok sağlam dostlarım da vardır... Ayrıca ben şunu anlamıyorum: Siz nasıl oluyorda, o "Mükemmel" ve "Herşeye gücü yeten" olarak tanımladığınız Tanrınızı, hiç birşeye gücü yetmiyormuş ve sahipsiz bir çocukmuş gibi koruma ihtiyacı hissediyorsunuz? O'nun kendi hesabını kendisinin görebilecek kadar güçlü olduğu size bildirilmedi mi yoksa? Buna rağmen nasıl olurda O'nun işi için, O'nun yarattıklarına düşmanlık besleyebiliyorsunuz? Siz kini emrettikten ve uyguladıktan sonra size kanmanın sadece düşmanlıktan başka bir şeye neden olmayacağını görmüyor musunuz? Aynen Hz. İbrahim'in kıssasına döner bu iş... Hani putları kırıp, bir tanesini sağlam bırakıp, eline baltayı vermiş ya! Sonra demişler "-Bu nasıl kırsın diğer putları, taştandır o"... Yani orada da put'un kendisini savunamayacağı inancı var ve ne kadar kutsal, yüce ve kudretli, korkulan ve kendisinden medet umulan olsa da, putlar insanların korumasına ihtiyaç duyuyorlar kırılmamak için... Sizinki de bunun gibi işte, farketmiyor musunuz? Sizin inandığınız Tanrı'da ne kadar kutsal, yüce ve kudretli, korkulan ve kendisinden medet umulan olsa da sizin korumanıza ve O'nun düşmanlıklarını sizin gütmenize ve devam ettirmenize ihtiyacı var... Yahu hangi çarpıklığınızı ve mantık hatanızı alıp söyleyeyim bilmiyorum ki? Ve nasıl bunları göremiyorsunuz, onuda anlamış değilim... Kaldı ki Mükemmel Tanrı'nın "Olumsuz" duygulara kapılmaması gerekir. Çünkü insan bile bilimsel bilgiyi elde ettikçe ve sosyal ahlaki bilimlere ulaştıkça kin ve şiddet gibi olumsuz duygulardan arınıyor. Ve kaldı ki Tanrı bu ilimlere zaten sahip olduğuna göre, bu gibi olumsuz duygulara sahip olmaması gerekir. Erdem'in kendisi olması gerekir... Bilgi'nin kendisi olması gerekir... Hoşgörü'nün kendisi olması gerekir... Barış'ın kendisi olması gerekir... Huzur'un kendisi olması gereki... Ama ben sizin anlattığınız Tanrı'da bunları göremiyorum ne yazık ki! Kısaca sizin inandığınız Tanrı'nızın zaten bir düşmanlık beslemiyor olması gerekir ki siz O'nun düşmanlığını besleyesiniz... Düşmanlık besleyen bir Tanrı, acizdir... Saygılarımla...- Misyoner iddiası
Mantığa bakın... Ne yaptınız yani! Düşmanlık perçinleşti, araya duvar örüldü... Oysa Tanrı kendi muhakemesini öteki tarafta görmeyecek mi? Görecek... Hani inanç Tanrı ile Kul arasındaydı? Öyleyse Ateistler de şöyle desin mi? "Tanrı'nın varlığını kabul eden herkes bizim düşmanımızdır..." Arada bir fark kalmadı ama değil mi? Duvar daha da kalınlaştı... Niye? Siz bir Tanrı'ya inanıyorsunuz diye, Onlarda bir Tanrı'ya inanmıyor diye... Oysa Tanrı, sizin O'nu savunabileceğiniz kadar aciz olmamalıydı bence... Peki sizin Ateistler için: "Tek bir Tanrı'ya inanmıyorlarsa bizim düşmanımızdırlar" demenize rağmen Ateistler: "Siz bir Tanrı'nın varlığına inandığınız halde biz sizi düşmanımız olarak görmüyoruz" derlerse ne olacak? Hangisi daha medeni, uygar ve güzel bir düşüncedir? Medenilikten kastım illa ki 21.yy değildir. Bundan yüzlerce yıl önce Hallac-ı Mansur, Mevlana, Yunus Emre gibi insanlarda bunu savunmuşlardır... Neyse asıl öğrenmek istediğim şu ve lafı uzatıp evirip çevirmenizi istemiyorum: Yaratılmışı, yaratandan ötürü sevmeyi öngörmüş bir kimsenin Sizin "Tek bir Tanrı'ya inanmıyorsa bizim düşmanımızdır" görüşünü mü benimsemesini beklersiniz, Yoksa, ateistlerin dediği gibi: "Tek bir Tanrı'ya inansanızda bizim düşmanımız değilsiniz" görüşünü mü benimsemesini beklersiniz. Gerçi burada da Ateistlere sormuş oluyoruz: "Siz Tek Tanrı'ya inanan insanları düşman olarak mı görüyorsunuz?" Cevaplarınızı hakikaten bekliyorum... Saygılarımla...- Dinlerde kadının yeri
Sizin bacanız değildi muhakkak ama yaşadığım bir kaç örnekten sadece biri: Lisans okurken, bir gün bir otobüse bindik... Önümüze kara çarşaflı bir kızla, normal giyimli bir kız bindi ve çarşaflı olan kız hemen "-iki kişi" diyerek parayı uzattı şoföre. Hemen bu esnada arabaya üçüncü bir kız daha bindi, ki meğerse o iki kızla birlikte olan bir kızmış ama geride kalmış. Neyse şoför paranın üzerine verdi. En son gelen kız onun parasınında ödendiğini düşünerek "-benimkini de mi ödediniz?" dedi. Parayı veren türbanlı arkadaş "-Yaa ben şoföre -Üç kişi- dedim ama adam gitmiş iki kişi almış yaa! Adam gibi yapmıyorlar ki işlerini!". Ben şoförün yanındaydım ve "-iyi de bu size iki kişi demişti?" dedim, şoför "-Bunlar böyle, boşver, alıştım ben..." dedi... İşte size iffetli... Ayrıca Almanya'daydı sanırım, geçenlerde okumuştum: Sağlık hizmetler ile ilgili bir miktar para alıyormuşlar orada kimi insanlar. Ve türbanlı kimseler genellikle kızlık zarı diktirmek için kullanıyormuşlar o parayı. Alman bakanlığı bununla ilgili düzenlemeler yapacaktı... Ne kadar doğru bilmiyorum ama kendi gördüğüm bir çok örnek, kapanmanın "İffetli Olmak" demek olmadığını öğretti bana... Bu türlü ifadelerle türban savunulamaz. Bacınızı tenzih ederim ama türbanın içinde ne oyunlar dönüyor hiç bilemezsiniz... Kesinlikle esaret zinciridir efendi... Sen kadının bilinçaltını "Tanrı Korkusu" ile dolduracaksın... Sonra örtünmemesinin günah olduğunu sorgusuz sualsiz dikte edeceksin... Sonra eline vereceksin türbanı, "-giy" diyeceksin... Kızcağızın "Tanrı Korkusu" ile bunu giymesini benimseteceksin ve o da bilinçaltına yerleştirdiği ezik kimlikle bunu kabul edecek yani bir şekilde bunu yapmaya koşullanacak... Sende burada çıkıp "-Aaa kendi isteğiyle örtünüyo valla!" diyebileceksin... E bende bunu görüp "-Pes doğrusu" diyeceğim... Sen o kızı "-Saç örtmemek günahtır" "-Tanrı'dan kork!" gibi koşullanmışlıklardan arındır bakalım bir daha elini sürüyor mu o türbana? Ben çok gördüm, lisans eğitimine türbanla gelip, eğitim aldıktan yani evrensel bilgiyi özümsedikten sonra türbanı başında atan genç kız... İşte asıl hürriyet, zihindeki zincirleri kırabilmektir... Hadi canım yaaa yapmayın rica ederim... Bu psikolojik olarak bir mümkün değil... Sizin gibi düşünenler yüzünden eskiden kadının dünya ile ilişkisi sadece kapı ve pencerelerden oldu. Sonra Radyo, Televizyon ve Gazetelerden oldu... Sonra Telefon ve İnternetten oldu... Ama erkekler hep kadınların üçüncü elden elde edebildiği insan ilişkilerini birinci elden yaşadılar. Kısaca kadınların dünyası o kadar küçüldü ki bunu siz dahi göremiyorsunuz artık... Evinde oturup sokaklara çıkmaması, açılıp saçılmaması onun kokuşmuşluğu ve asaletliliği değildir (ki açılıp saçılan da kokuşmuş ve asaletsiz değildir). Ancak söylediğiniz şeyi, söylediğiniz şekilde kabul edip kadınları bu şekilde ezmek asaletsizlik ve kokuşmuşluktur... İdeal işbölümü sizin uydurduğunuz birşeydir... İdeal iş bölümü yoktur, Müşterek Hayat vardır... Kadın da çalışıp ekonomik özgürlüğünü kazanıp, erkeğin tahakkümünde köle olmaktan kurtulmalıdır. Sadece evde çocuğunuza bakan, cinsel ihtiyacınızı gideren ve yemeğinizi yapan bir kukla olmaktan öte olmalıdır. Kocasının getirdiği paraya mahkum olan bir kadın, kocasının diktelerine de mahkumdur... Ezilmeye de mahkumdur... İdeal olanı kadınında para kazanıp, ailede erkekten aşağı kalır yanının olmadığını gösterebilmesidir. Sizin söylediğiniz Klasik Türk Aile yapısına terstir zaten. Türklerde kadınlar en az erkekler kadar tarlada, bağda, bahçede çalışır, hayvan güder ve iş görür ve en az erkekler kadar evde söz sahibidir... Gidin biraz Türk yörük köylerini inceleyin, ideal olanını daha doğrusu müşterek evlilik ne olduğunu görün... Evet, farklıdır... Dünyası dört duvardan ibarettir ve küçücüktür... Her neyse ya iletinizin hangi birine cevap vereyim bilmiyorum ki!? Al birini vur ötekine... Hala onlarca yıl öncesinin bilmezliğine bulanmış zihniyetin kalıbı var üzerinizde... Kadını "İkinci Sınıf" gören anlayışın "Sempatikleştirilmiş" "Sevimlileştirilmiş" "Uysallaştırılmış" görüntüsü ama özde hala aynı "Baskıcı" "Totaliter" "Arapçı" ve "Erkek Merkezli Yırtıcılığı" ve aslında Erkek Bilinçaltındaki Sahiplenme Ezikliğinin bir yansımasıdır... Hala sizin söylediğiniz bu gibi süslü ama özünde ezici, ayaklar altına alıcı sözleri duymaktan hoşlanan ve bunu savunabilen kadınlar varsa, o kadınların boynuna zincirde vursanız farketmez. Çünkü gururunu ve kadınlığını çoktan erkeklerin ayağının altına atmıştır... Yazık, yazık yazık... Mehmet Akif'in de bu olguyu en anlamaması gereken yerden ve hatta görevi bambaşka olan bir organından anladığı pek belli... Bende kendisine de türban giydirmek lazımdı bu sözünden beridir... Türban giyip giymemek medeni olmakla ya da olmamakla alakası yoktur. Olay Kadının ikinci sınıf insan konumuna "Tanrı Korkusu" ile ve "Güya öylelikle şerefli olabileceğini" ima eden bu süslü sözlerinizle, itilmesi ve konulmasıdır... Saygılarımla..- Aforizmalar...
Niye yaa, gayet anlamlı bence... Ama bana şu an ilham gelmiyor ne yazık ki- KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Bu kadar sert girmeyin isterseniz. Kimse gidelimde Hallowen'ı kutlayalım demedi... Velev ki siz Kur'an-ın emri gereğince Hz. İsa'yı da peygamber olarak kabul ve iman ediyorsanız, O'nun doğum gününü kutlamak size niye ***** bu kadar? HıdırEllez'i kutluyor musunuz? Ya da Mevlid Kandili'ni? Kaldı ki Kurban Bayramı'na karşı olduğumu da söylemedim. Sadece kurban denilen şeyin hayvan canı ile ödeditilmesine kaşıyım. Ve buna ciddi ciddi karşıyım. Burada benim (gibi kimseninde) imanını ya da inancını sorgulamak ve "Sözde" ilan etmek sizin harcınız değildir... Dört bir tarafta insan vahşeti oluyormuşda, Bizim işimiz yokmuş mu ve kurbanda hayvanların kesilmesine mi karşıymışız... Lafa bak, çay demle... E o zaman işi birbirimiz öldürmeye kadar götürelim hı? Ne dersiniz? Dünyada insanların öldürülüyor olması, Hayvanların canlarınında doğanın bir parçası olmakla bir öneme sahip olduğunu kavrayabilmiş Ve o canlara değer veren insanların, hayvanların öldürülmesini seve seve kabullenmelerini mi gerektiriyor? E o zaman dünyanın dört bir yanında fuhuş yapan insan var, sizde yapın? Niye duruyorsunuz? Alın dört kadın nikahınıza, ki ben buna fuhuş derim bugün için... Tv'lerde o insan kıyımlarını izleyince de bozuluyor psikolojileri merak etmeyin. Hatta çizgifilmlerden bile bozuluyor... Saddam'ın idam görüntülerini taklit etmek isterken ölen çocuklar oldu... Pokemon gibi pencereden uçmayı deneyip, konmasını bilemeyen çocuklar öldü... "Tarihsel Zaman" diye birşey vardır Eğitim Bilimlerinde, bilmezsiniz siz; Çocukların oyunları inceleniyor ve 11 Eylül'e tanık olan çocukların Legolardan kule yapıp, uçaklarını oraya çarptıkları gözleniyor, bu çok mu basit sizce? Ayrıca ben, belki bu abartılı bulunacak artık ama hakikaten ağaçların kutlama Ya da anma gibi saçmalıklar için kıyılmasına da karşıyım... Çam'ın yeri ormandır kardeşim... Yeşildir... O adetinde mantıksız ve gereksiz olduğunu düşünüyorum... Kendisine "İnsanım" diyen hiç kimse, Süsleyip püsleyip birşeyleri kutlamak için Bir kaç gün sonra kuruması kaçınılmaz olan bir ağacı kesmez... Ve ne kadar iyiliği emrettiği söylense de, böyle bir adeti de içeren inanç Vahşettir tam anlamı ile... Hangi dine ait olursa olsun, Herhangi bir ibadet doğanın yasalarına aykırıysa; Hurafedir... Canlılar sadece ve sadece tek bir şey için diğer bir canlıyı öldürürler: "-Hayatta kalmak..." Ya kendi canını korumak, Ya da yemek için ama mutlaka hayatta kalmak için... Bunun dışındaki kıyımlar katletmektir... İnsafsızlıktır, vicdansızlıktır... Tanrı bile bunu hoş görmez, o kadar sadist olamaz... Bundan zevk alamaz... Ve gidin o çamları kesenlere söyleyin; Onlarda artık o çamların, Bir taraflarına monte etmekten başka bir işe yaramayacağını bilmeliler. Doğa'nın hiç bir varlığı İnsanın zevklerinin ve hurafelerinin kurbanı olmak için var olmamıştır... Saygılarımla...- İnterlock Doğmuş...
İyi ki doğdunuz Sayın İNTERLOCK(62) - Reankarnasyon
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.
Navigation
Configure browser push notifications
Chrome (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions → Notifications.
- Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Select Site settings.
- Find Notifications and adjust your preference.
Safari (iOS 16.4+)
- Ensure the site is installed via Add to Home Screen.
- Open Settings App → Notifications.
- Find your app name and adjust your preference.
Safari (macOS)
- Go to Safari → Preferences.
- Click the Websites tab.
- Select Notifications in the sidebar.
- Find this website and adjust your preference.
Edge (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions.
- Find Notifications and adjust your preference.
Edge (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Click Permissions for this site.
- Find Notifications and adjust your preference.
Firefox (Android)
- Go to Settings → Site permissions.
- Tap Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.
Firefox (Desktop)
- Open Firefox Settings.
- Search for Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.