Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Başörtüsünün kendisi bizzat "Yasakçı Zihniyet"in ürünüdür... Gün olup devranın döndüğü gün, Türbanın Yasaklandığı (yasaklamalarla özgürlük elde edilebilir mi!) değil ama kadınların, Türbanı başlarından kendileri çıkarmaları gerektiğini anlayıp çıkardıkları gündür... "Erkek Egemenliğini Seçme Özgürlüğü" diye birşey olamayacağı için, "Türban Takma Özgürlüğü"de olamaz... Türban Takmak bir özgürlük değildir çünkü, Erkek Egemenliğine tutsaklığın en hafif sembolüdür... Tutsaklığı Seçme Özgürlüğü diye bir özgürlük çeşidi yoktur.
-
Bir şiirdir Kuran..
O zamanki insanların ayın nasıl yarıldığını merak etmemesi Ayın hiçbir şekilde ikiye ayrılıp tekrar birleştirilemeyeceği gerçeğini değiştirmez. Ay 1500yıl önce de iki ayrılsa dünya yerinden oynar, 1500yıl sonra da ayrılsa aynısı olur..., Ayrıca şunu sormak istiyorum: Hanki insan, karşısında ayın yarıldığını gördükten sonra iman etmez?
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
Ya hu ben "Islah Kurumu Olmalıdır" demedim ki? Bende sizin söylediğiniz gibi "Islah ve Ceza Kurumu Olmadığını" söyledim... "Hayır efendim, Cehennem İşkencehane yeri değildir! Dünyadaki suçların cezalarının çekildiği yerdir!" düşüncesinin aslında çelişik olduğunu ifade ettim. Arapça'da bildiğim kadarıyla "Ödül" kavramı yok ve "Ceza" kavramı aslında İşlenen bir eylemin "Karşılığı"nı tanımlıyor... Bir birisi bir kupa kazandığında hakettiği kupa bir karşılık yani Ceza... Birisi bir suç işlediğinde aldığı hapis, bir karşılık yani Ceza... Yani "Ceza" uygulaması "Pekiştireç"tir. Ve Pekiştireçler sonsuza kadar sürmez... Yani Cennet güzel ama Cehennem ister istemez kaçınılmaz olarak bir İşkenceHane anlamına bürünüyor... Ortaya koyulan düşünceler ne kadar basit gibi görünse de Aslında binlerce yılın birikimidir biliyor musunuz? İnsanlar binlerce yıldır Tanrı ideasını "Kinci" "Acımasız" "Cezalandırıcı" "Adil" "Hükmedici" vs. gibi kurgularla yaşattıktan sonra Ve bu süreçte bu ideayı geliştirdikten sonra, bugün, Tanrı'ya atfettikleri bu sıfatların aslında ne olduklarını yeniden keşfediyorlar ve yorumluyorlar... Olay budur... Ben "Kur'an-ı daha güzel yazarım" demem... Ama Kur'an-ın ifade ettiğinden daha güncel toplumsal normlar oluşturabilirim... Bunu birtek ben değil, her toplum ve insan yapabilir... En basit örnekleri Medeni Yasalar, Anayasalar, Hukuk, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesidir... Çünkü öyle... En iyisi her zaman mümkündür... Hıristiyan olmayan bir kimsenin Hıristiyanlığı, Yahudi olmayan bir kimsenin Yahudiliği, Budist olmayan bir kimsenin Budizmi, Milliyetçi olmayan bir kimsenin Milliyetçiliği, Komünist olmayan bir kimsenin Komünizm'i, Kapitalist olmayan bir kimsenin Kapitalizm'i eleştirmeye ve daha iyisini koyabilmeyi iddia etmeye ve koyabiliyorsa koymaya hakkı varsa Müslüman olmayanlarında İslamı eleştirmeye ve daha iyisini ortaya koymaya hakkı vardır...
-
Bir şiirdir Kuran..
Tamam Sayın birvarmışhiçyokmuş... Size söylemiyorum zaten, aksine siz bunu söyleyebildiğiniz için saygı duyuyorum... Ben sadece "Ahanda bak ayda yarık var, mucizenin Bilimsel ispatı" diyenlere söylüyorum...
-
Meleklerin seyrettiği namaz:
Varlığını ispatlayamadığı söylencelere inanabilen birisinin, Meleklerin de varlığına inanması gayet normal... Benim asıl şaşırdığım şey Uçan Spagetti Canavarının varlığına nasıl olupta inanmadıkları... Dinleri iyi ki Bilim Adamları yaratmıyorlar...
-
Bir şiirdir Kuran..
Varlığı ve olmuşluğu ispatlanamayan hiçbir söylenceyi gerçek olarak kabul etmiyoruz... Ayrıca: "Bakın Ay yüzeyinde kocaman bir yarık var, ay'ın ikiye ayrıldığının kanıtıdır" demek, bir söylenceye Bilimsel bir kılıf bulmak demektir. Bu iddiayı kim yaptıysa, söylediğim onadır...
-
İSLAM'DA KADIN!
Mimoza, diğer yazdıklarına eyvallah, tamam... Peki ama madem "İzin Veremeyeceğin" bir Emir ya da Ruhsat var ortada, Ve bu Yasa'nın geçersizliği de bu kadar ortadayken Sence İlahi olabilir mi? Düşünsene, Tanrı bir yasa gönderiyor, bir şeye "Olur" veriyor Ama bu ne senin ne de diğer akıllı insanların işine gelmiyor, içlerine asla sinmiyor... Dahası bu yasa asla ve asla evrensel olamıyor, her millete, her topluma, her kültüre ve hatta direkt insanın kendisine bile hitap etmiyor... Yani anlamak istediğim şey şu: "Senin, eşinin böyle bir talebine asla ve asla izin vermeyecek olman, inancının AtaErkil olması gerçeğini değiştirir mi? İnancının bakış açısının yanlış olduğu gerçeğini değiştirir mi? İnancının bugüne hitap etmediği, evrenlse olmadığı gerçeğini değiştirir mi?"
-
İSLAM'DA KADIN!
Ya hu Mimoza, işte bu AtaErkil düşünce yapısı... Söylediğine bakar mısın, önemsediğin şeye? Birisinde çocuğun babası belliymişte, diğerinde belli değilmiş! Ee diğerinde de çocuğun anası kesinlikle belli, buna ne diyeceksin? Dna testlerinin mümkün olmadığını zamanları düşün mesela... 4 kadınla evli bir adam var ve 4 karısına da eşit ya da değil ama yeterince vakit ayıramaz... O adamın aldatılma ihtimali, 1 kadınla evli adama göre 4 kat artmaz mı? Ne derseniz deyin, eğer Erkek sulbüne bu kadar düşkün bir düşünce yapısı benimseniliyorsa 4 kadından 10 kadar çocuğu olan bir adamın, 10 çocuğunda kendisinden olacağı şüphelidir bence... Ama o 10 çocuğun hangi kadından doğmuş olduğunu, Doğum anında yanında bulunarak kesinlikle bilebilirsiniz... Yani Analığın önemi daha bellidir... Yani demek istediğim şey, Eğer hangi çocuğun kime ait olduğu gibi bir sorunumuz varsa, En güvenilir yol emin olun ki çok eşlilik değildir... Çünkü kıskanç bir üçüncü eş, kocası, diğer eşinin yanında fazla kaldı diye gidip başkasından çocuk yapar ve adamın ruhu bile duymaz. Diğer kadınlardan sahip olunan çocuk sayısının fazlalığı bile kıskançlığa neden olabilir, çünkü bu türlü AtaErkil toplumlarda "Sevgi"den ziyade "Güç/İktidar" kıskanılır. En temel noktası ise "Erkek Evlat Doğurmak"tır... 4 eşli bir adamın,3 eşi hep erkek çocuk doğurmuş olsun ama tesadüf bu ya diğer bir karısı da 4 kız doğurmuş olsun... Mesela erkek doğuranlardan 3 erkek doğuran kadın daha gözde olacaktır, daha bir el üstünde tutulacaktır. Çünkü 3 tane aslanlar gibi erkek doğurmuştur... Diğer ise 4 kız, peh! Atsan atılmaz ama satsan satılır! Ve ne yazık ki o kadın, eşinden hep kız doğuracağına inanmıştır artık... Ama bir yandan da devamlı ezilmektedir... Erkek doğurmalıdır... En azından bir erkek çocuk! Ve 9 ay sonra hakikaten de bir erkek çocuk doğurur... 4 kadına sahip olmanın ve 4ünden de bir sürü erkek çocuk sahibi olmanın verdiği gururla, Bu kadar tarlaya ve tohuma sahip olmanın verdiği ego hazzıyla O baba çocuğun kimden olduğunu bile düşünmeyecektir... Çünkü nihayetinde ona yakışır bir şekilde "Erkek"tir doğan... Eğer bu da kız olsaydı, diğer eşlerinden erkek çocuk peydahlayan bu adam şüphelencekti... Çünkü aynı kadının hep kız doğurması, hemde böyle verimli ve şanına erkek çocuk yakışan bir damızlık babaya hep kız doğurması hayra alamet olmayacaktı... Fakat nihayetinde doğan bir erkektir ve kadın artık erkek doğurmanın verdiği gururla diğerleri gibi başı dik yürüyecektir... Adamda artık bir oğlu daha olduğu için onurlanacaktır... Hedeflerine ulaşan her iki aç egolu AtaErkil şahısta kaybettikleri onurlarının farkında değildirler... Emin olun, bir kadın kocasını aldatmak isterse; Aldatır... Başkasından çocuk yapmak isterse; Yapar... Adamın ruhu bile duymaz... Şimdi dersiniz ki; "Ama diğer kadınlar, kocanın getirdiği üçüncü eşten razı olmalı, hepsi rıza göstermeli. Kıskanmamalı! Yoksa evlenilmemeli!" Emin olun ki, en baştan rıza gösteren bir insan Sonradan çok rahatlıkla cayabilir... O zaman boşandırabilecek misiniz? Yahu "Kıskanmak" insanın doğasında var... Hanginiz eşini ya da sevgilisini kıskanmaz? Ya hu bırakın sevgilisini kıskanmayı, Kadınlar, diğer bir arkadaşının giydiği giysiyi bile kıskanıyorlar ya hu? "En güçlü, verimli erkeğe sahip olmak" güdüsünün ve yarışının bir getirisi bu... Bu kıskançlık sayesinden kadınlar her zaman kendi güzelliklerinin farkındadırlar zaten... Mesela Sare, eşi Hz. İbrahim'i kendisi evlendirmişti Hz. Hacer ile... Ama sonra hem onu ve hemde İbrahim'in ondan olan oğlu İsmail'i katlanamayacak kadar kıskandı... Onları sürdürecek kadar kıskandı... Kim bilebilirdi ki? Ve iletinizin en komik tarafı şu: "Kadınlar nefislerine erkeklerden daha çok hakimdirler!" Afedersiniz ama hayatınızda kaç kere Erkek oldunuz? Ya da tüm kadınların kendilerine erkekten daha fazla hakim olabildiklerini nereden biliyorsunuz, kaçını denediniz, izlediniz? Ben hayatımda; Daha bir kere gördüğü adamın, aynı gün koynuna girmekten kendisini alamayan kadınlarda tanıdım... Günlerce aynı odada kaldığı halde kadına hiç iç geçirmeyen erkeklerde tanıdım... Yani erkekle kadını böyle çok basit bir şekilde karşılaştıramazsınız. Eğer karşılaştıracaksanız; Kadınların haz aldıkları noktalar erkeklerden daha fazladır... Erkekler tek bir yerden orgazm olurlar, kadınlar daha fazla... Yani kadınlar baştan çıkmaya erkeklerden daha uygundurlar aslında, hiç merak etmeyin siz... Nefsine kadının mı yoksa erkeğin mi daha hakim olup olmadığın asla bilemezsiniz. Sizin bu söylediğiniz önerme, Arap Toplumunun bir ön kabulüdür... "Kadınlar anadır, cennet ayakları altındadır, nefslerine erkeklerden daha hakimdirler..." (ama erkekten yaratılmışlardır, erkeğe oğullar ve torunlar vermek için vardırlar, erkeklerin tarlalarıdırlar, erkekler kadar dayanıklı ve akıllı değillerdir) Bu mavilediğim düşünceler; Kadını, kadının kendi rızası ile ezebilmek için verilen primlerdir... Örneğini kendinizde(n) görebilirsiniz... Günümüzde biz bu yönteme "Gaz vermek" diyoruz... "Yaparsın sen, aslansın sen!" dersiniz birisine Ama diğer taraftanda götürebildiğinizi götürürsünüz... Olay budur Sevgili arkadaşım Mimoza... Emin olun ki, sizi kendi rızanızla ezebilmek için düzenlenmiş bir psikolojik yönlendirmedir bu... Ve kabul etmek gerekir ki, çok iyi işleyen zekice bir plandır... Yüzlerce yıldır, kusursuz işlemektedir. Örnekleri çoktur...
-
Dikkat: Yeni Fikirler - Yeni Düşünceler - Yeni Arayışlar
Evet, yeni bir çağ açıp yeni bir çağ kapatmak gibi... Yeni formattan muzdarip çok... Neyse, eleştirmeyeceğim... Yassah gardaşım, yassah!
-
İSLAM'DA KADIN!
Tabi ki bu da başka bir kılıf... Kılıflar, aslını başka gösterir ama değiştirmez... Daha cazip ve kabul edilebilir hale bürümeye çalışır... Asla ve asla Kadına, İnsan olarak değilde Meta olarak bakıldığı gerçeğini değiştirmez. Dediğinize göre, zinaya yönelen bir kadında iki üç erkekle mi evlenmeli?
-
İSLAM'DA KADIN!
Ya arkadaşlar, bakın, çok mu zor kabul etmek bilmiyorum ama biz görünürde "Kur'an-ın yasalarının ne kadar evrensel olup olmadığını" tartışıyoruz aslında... "4 kadınla evlenebilmek" olayını sıka basa zoraki olarak bir kılıfa uydurmaya çalışan arkadaşlarımız, söylemlerinde "Belirli şartlar altında, belirli koşullarla vs. vs. vs" diyerek bir taraftan bu yasaların belirli bir çerçeveye ait olduklarını söylemelerine rağmen, diğer bir taraftanda "Hayır Evrensel Değildir" diyemiyorlar... Oysa şartlara göre bir yasanın uygulanıp uygulanamaması zaten başlı başına göreceliliktir. Kur'an, ortaya çıktığı dönemde, Arap Dünyası için çığır açmış, Arapları kendilerine getirmiş olan bir kitaptır. Açıkça söylemek gerekir ki İslamiyet ortaya çıkmasaydı, Arap Kültürünün bırakın Endülüse kadar uzanmasını, İran'ı bile geçemezdi... Fakat İslam buna büyük bir atılım katmıştır, bu bir gerçek... Lakin şöyle de bir gerçek var ki: İslamın toplumsal normları, ortaya çıktığı çağa özgüdür... "4 Kadın ile evlenme" uygulaması için şunları söylerseniz eğer Kur'an-ın mantığı ve gerçekliğe olan paralelliği açısından tutarlı olacaktır: -Kur'an-ın, içinden çıktığı Arap Toplumu AtaErkil bir yapıdadır ve Kur'an-da ister istemez bu yapının bir ürünü olarak belirli normlar ortaya koymuştur. -Bu yapıyı, Arap Kültürünün "Çok Eşliliğe" dayalı toplumsal yapısındaki bu abartıyı, eş sayısını belirli bir sayıya indirgeyerek düzenlemiş ancak yine de temelini korumuştur, tümden değiştirmemiştir. -Her ne kadar kadın ile erkeğe eşit olarak yaklaştığı iddia edilse de, ister biyolojik olarak eşit olmadıkları sanrısına dayandırın, isterseniz duygu ve akıl olarak kadınların zayıf olduğu uydurmasyonuna dayandırın, Kur'an-a göre kadın ile erkek eşit değildir ve bu da ortaya çıktığı toplumun bakış açısını revize etmesine rağmen temel kaynağını sahiplenmesinden ileri gelir. -Arap Toplumunda Çok Eşlilik, Erkeğin Egemen olduğu bu toplumda gayet normal bir uygulamadır ve Hz. Muhammed bunu belirli koşullara bağlayarak revize etmiştir fakat kaldırmamıştır. -Bu koşullardan birisi de erkeklerin savaşlarda ölmesi ve bakıma muhtaç! kadın sayısının artması, bunların korunmaya muhtaç kalmaları durumudur... Oysa aynı dönemde yine savaşçılıkları ile tanınan (ve oldukça kayıplar veren) Türklerde kesinlikle böyle bir uygulama görülmemiştir, ihtiyaç olmamıştır, kadınlara "Kendilerine bakamazlar, erkeğe muhtaçlar" gözüyle bakılmıştır. Bu da demektir ki kur'an-ın bu yargısı, sadece ve sadece ortaya çıktığı Arap Kültürü için geçerlidir, evrensel bir yargı değildir. -Savaşlarda ölen erkekler nedeniyle Sahipsiz!/Erkeksiz! Kadın sayısının (ki bu tanımlama utanç vericidir) fazla kalacağının, böylelikle toplumun bozulacağı bahanesi ise tamamen bir kılıftır. Çünkü aynı dönemde savaşçılıkları ile de tanınan Türkler, büyük miktarlarda Erkek kayıpları vermelerine rağmen, Kadına verilen değerleri değişmediği gibi toplumsal yapıları da bozulmamıştır. Öyle ki İslamiyeti kabul etmelerine rağmen, forumda da göreceğimiz firelere de rağmen, hala bu değerleri korumaktadırlar.. -"Kadınlar acıya erkekler kadar katlanamazlar, erkeklerden çok daha duygusaldırlar..." gibi düşünceler tamamen uydurmacadır. Özellikle Türklerde kadınlarda savaşlara katılabildikleri gibi Cahiliye Devri Araplarında bile kadınlar savaş meydanında bulunurlar ve destek verirlerdi. Özellikle Türklerde kadınlar yönetime katılıp, devleti, Hakan olmadığı zamanlarda yönetebilmiştirler. -Kur'an-da geçen "4 eş alabilme" uygulaması; Ortaya çıktığı çağa, Ortaya çıktığı topluma, Ortaya çıktığı kültüre, Ortaya çıktığı öğretiye, Ortaya çıktığı koşullara ait ama gerekli ama gereksiz, ama yerli ama yersiz, Ne olursa olsun bir uygulamadır... Ne bugüne hitap eder, Ne ortaya çıktığı dönemdeki Araplardan başka diğer toplumlara hitap eder, Ne Arap kültüründen başka bir kültüre uyumlanabilir, Ne de başka bir koşula uygulanabilir... Kesinlike evrensel değildir ve çağları aşıp bugüne hitap edemez... Ait olduğu yer; 1500yıl öncesi Arap Toplumudur... Ve de ne yazık ki Bugünün Arap Toplumudur... Televizyolarda çokça görebilirsiniz: Başı türbanlı olduğu halde "hangi kadın kocasının ikinci bir eş getirmesini kaldırabilir, akıl var mantık var!" şeklinde, kendi inancından bihaber Türk örneğine rastlayabilirsiniz... Bakınız: Popüler Kadın programları... Eğer bunların aksine şunları söylerseniz: "4 eş alabilme uygulaması, İslamı kabul etmiş her topluma, her kültüre, her millete her yüzyılda ve her koşulda uygulanabilir bir uygulamadır" derseniz eğer; Bu, bırakın sizin İslamdan anlıyor olduğunuzu, daha içinde bulunduğunuz toplumu ve kültürü bile anlayamadığınızı ortaya koyar bu... Bu da bir yana... Mavilediğim şekildeki bir düşünce tarzı; Emperyalistleştirilmiş, kapitalistleştirilmiş, sadece kendisini meşru gören ve tüm diğer kültürleri ve o kültürlerin kabullerini yok ederek kendisini kabul ettirmeye koşullanmış vahşi bir bilinç düzeyidir... İster kabul edin ister etmeyin ama Haçlı Zihniyetinin, Hilal karşılığıdır...
-
İSLAM'DA KADIN!
Sen bunu, Kadının bir "Meta" bir "Eşya" olarak görülüp, ancak öyle sevilebilmesini bilinçaltına kazımış ve kadın olduğu halde de bunu bütünüyle benimsemiş bir zihniyete mi anlatmaya çalışıyorsun? Neresinden bakarsanız bakın, hangi yönden çekerseniz çekin... Din AtaErkildir ve kadın her şekilde ikinci plandadır, erkeğin evinin eşiğidir, erkeğin neslinin üremesi için araçtır, erkeğin gönlünü hoş etmek için bir metadır, erkeğin egosunu tatmin etmek için bir gereçtir, erkeğin daldan dala atlayabileceği birer çiçektir... Ama ne de olsa çiçektir... Bakın, sonuçta çiçek olarak bakıyor, önemsiyor yani...
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
İyi de konumuz sadece Hıristiyanlar değil... Dünyada sadece Hıristiyanlık ta yoktur... İslamiyetin ortaya çıktığı dönemde Türkler'de Dinin kullanılıp insanların sömürülmesine dair tek bir örnek göremezsiniz. Bu bir yana Türklerde de İnsan Hakları vardır... Bir insanın, masum bir insana kılıcını kınından çıkarması bile suçtur Türklerde... İslamdaki en güzel olay, bence, Din Değiştirmeye zorlayacak bir kurumun olmaması, böyle bir kurumun oluşturulmamasıdır. Yani İslamiyet "Kurum Olarak" Dini benimsetmede zorlayıcı değildir... İslam dini, Vatikan gibi dayatmacı bir kurum teşkil etmemiştir. Fakat Prensip ve bu prensiplerin uygulanması açısından, dinin benimsetilmesi için zorbalık gerektiren eylemlere açık kapı bırakmış, oluruna neden olmuştur... Emevilerin Müslüman olmayanlara yaptıkları katliamler referanslarını bunlardan almaktadırlar: "Yer yüzünden din Tanrı'nın oluncaya kadar savaşmak." Aynı zamanda yapılan anlaşmalara uymamak bile yine din kılıfını kolayca bürünebilmiştir. Belki İslam'ı direkt olarak bundan sorumlu tutamayız ama İslam buna açık kapı bırakmıştır. Prensip şudur: "Kafire verilen söz, Tanrı katında söz değildir." Kafirun Suresini gayet iyi biliyorum... Fakat, İslamiyette Kurum Olarak dini dikte eden bir sistem geleneksel olarak bulunmamasına rağmen Kendisine inanmayanlara "Cehennem" tehdidinde bulunan bir Tanrı, Elbette ki barışçıl ve hoş görülü olamaz değil mi? Ya tamam biliyorum, İnanmayanın cezası sonsuz cehennem ama, Sonsuz cehennem ıslah etmez ki?
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
Arkadaşım, bak ortaya "Herkes beşer doğar, sonradan İnsan olur" gibi bir yazı yazdın... Bende Beşer ve İnsan kelimelerinin zaten aynı anlamı nitelediklerini Yani söylediğin şeyin imkansızlığını ortaya koydum. Sonra da "Yok efendim öyle değil" dedin... Bende sana soruyorum: "Peki öyleyse nedir?" sana açık ve net bir soru soruyorum: "Kur'an-a göre Beşer nedir, İnsan nedir?" Cevaplayamıyorsan "Cevaplayamıyorum" ya da "Cevaplamıyorum" de olsun bitsin
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
Kur'an-da İnsan ve Beşer nedir, ne değildir... Soru çok açık ve net... Bana ayet ayet alıp açıklar mısın?
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
Hala saçmaladığınızı düşünüyorum ama yine de İslamda "İnsan" ve "Beşer" kavramlarına nasıl baktığınızı, Benim daha önce duymadığım nasıl bir kılıf bulduğunuzu merak ediyorum. O yüzden en başından alalım ve anlatın: "İslam'da beşer ve insan nedir?"
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
Gülerim ben buna sadece... Kendin çal, kendin oyna... Yazdıklarım gayet açık ve net... Demişsin ki "Beşer doğarız, sonradan insan oluruz..." Ya hu sen açıkla bakalım neymiş? Beşer ne demek? İnsan ne demek? "İslam varsa insanlık var!" ne demek? İslam öyle iddia ediyor diye insanlık İslamın payesi midir?
-
İSLAM'DA KADIN!
Yani: "Erkekler ile Kadınlar eşittir, ama Erkekler daha da eşittir." diyorsunuzz... Tamam tamam, sizi zorlamayacağım daha fazla... Söylediklerimiz açık ve nettir...
-
ALLAH YOKTUR!
Sayın birvarmışhiçyokmuş... İlla ki her zaman motamot bir tartışmaya girmemek gerekiyor. Arada sırada da yaptığım gibi beyin fırtınası da yapmak gerekiyor. Uzun lafın kısası şudur ki: İspatlamak istediğim şey, 1500yıl önce ortaya atılmış bir toplumsal düzen yasalarının Ve "Suç ve Ceza" anlayışının ortaya çıkmasının nedeninin Tanrısallıktan ziyade, o döneme ve çağa ait ihtiyaçlar olduğunu vurgulamaktır. İnsanlık bugün, o yasalardan ve "Suç ve Ceza" anlayışından daha ileri bir düzen ortaya koyabildiğine göre İdeal olan, pek bellidir ki "Tanrılsa olduğu iddia edilen"ler değildir... Ortaya koymak istediğim buydu fakat anlamazlıktan geldiğinize göre başaramadığım açık!!!
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
Ufffff... Sıkıldım ama resmen... Arkadaşım diyorum ki: Beşer ve İnsan kavramları, farklı dillerde ama aynı nesneyi niteleyen iki kavramdır... İkisinin de Kur'an-da geçiyor olmaları "Beşer doğarız ama İnsan oluruz" anlamı vermez. Zira her iki kelimenin aynı anlama gelmesi, böyle bir zoraki anlamın varlığını çürütür. Eğer Nietchie gibi bir "Üst İnsan" şeklinde ibare ile nitelenseydi, Ve denilseydi ki "Herkes İnsan doğar ama sonra Üst-İnsan olunur" o zaman mantıklı derdim ama İslam'da böyle bir anlayışta yok! Kısaca Kur'an-da farklı yerlerde geçen iki kavramı alıp, mantığa bürümek için zoraki anlamlar yüklemeyin... Bu sizin İslamı bilmediğinizi ortaya koyduğu gibi, Bilmediğiniz birşeye boşu boşuna kılıf uydurma çabasında olduğunuzu da ispatlar... Özeti budur... İstediğiniz yerinden tutup çekebilirsiniz...
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
Her zaman söylediğim gibi: "Çamur atmak kolaydır, zor olan kabullenmektir..." Desteklenmediğinizde "Aman arapça öğren, aman farsça öğren, aman bilmem ne öğren" demek çok kolay... Arkadaşım istersen özet geçeyim ben sana: Lisans eğitimi olarak "Tarih Bölümü" mezunuyum. 4 sene boyunca Osmanlıca eğitimi aldığım gibi Osmanlıca Matbu ve Rik'a metinleri okuyabilmek için gerekli olan alt yapıyı "Arapça" ve "Farsça" gramerini ve Osmanlıca da bu dillerden alınıp çoklukla geçen kelimeleri ve tamlamaları öğrenerek, ezberleyerek, işleyerek geliştirdim. Tezsiz Yüksek Lisans eğitimimi de bitirdikten sonra şimdi de Master Eğitimimi sürdürüyorum. Hemen hergün elimden on kadar Osmanlıca belge geçmektedir. Bir kelimenin Arapçada, Farsçada, Türkçede hangi anlamları karşıladığı bilecek kadar anlıyorum bu işten. Şimdi isterseniz tartışmaya başlayalım: İngilizce'den de anladığınıza göre şöyle devam edelim; İngilizcedeki "Human" kelimesinin Farsça'da karşılığı nedir? İngilizcedeki "Human" kelimesinin Arapça'da karşılığı nedir? İngilizcedeki "Human" kelimesinin Türkçe'de karşılığı nedir? "Herkes Beşer doğar, sonra İnsan olur." demek Felsefi bir önermedir. Ve ben bu sözü söyleyerek çok derin şeyler bildiğini ima eden kimsenin Üzerinden gittiği İslam Felsefesinden aslında ne kadar anladığını ortaya koymaya çalışıyorum. Şu halde buna sizde dahil oldunuz. Mesele AYNI KELİME'nin başka dillerde HANGİ ANLAMLARA geldiği değildir. Mesele AYNI NESNE'nin farklı dillerde HANGİ KAVRAMLARLA nitelendiğidir. Daha bu ayrımın farkına varamıyorsunuz Ve sonra gelip bize "Aman farsça öğrenin, aman arapça öğrenin" diyorsunuz... Örneğinizin alakasızlığını gösterebildiysek Ne mutlu bize...
-
Allah gerçekten merhametli mi? Adil mi?
Evet, ayan beyan bir saçmalamadan bahsediyorum... İnsan = Beşer = Human = Adam Bunlar aynı anlamı, aynı şeyi niteleyen kavramlar... Beşer doğup İnsan olmak nedir yani, bunun Felsefik ya da Bilimsel yönü nedir? Buna bir açıklama getiremediğiniz için söyledikleriniz absürd kaçıyor işte... "Kur'an öyle diyor!" Ya iyi tamam öyle diyor da, ne diyor? Bu sizin diğer insanları "Ötekileştirme" temelli "Biz" koşullanmasının bir ürünü olan düşünce sistemidir... "Herkes insan ama biz daha insanız..." "Herkes beşer ama biz daha beşeriz..." Ya da daha kötüsü; "Herkes beşer, ama biz birde ayrıyeten insanız..." Sizin tüm insanlara böyle bakmanız bir kimlik bunalımının ürünüdür... Absürd olan bu kimlik bunalımını İlahi bir kılıfa bürümektir... Müslüman olmadığı halde İnsanlığa dair üretilmiş öğretilerin en fevkini ortaya koymuş insanlar var... Bence biraz gözünüzü açıp diğer kültürlere de göz gezdirmelisiniz...
-
ALLAH YOKTUR!
"Baba" denilen Erkek Cinsi İnsanın testislerinde üretilen Sperm Hücrelerinin, ******* yolunu izleyerek "Anne" denilen Kadın Cinsi İnsanın rahmindeki Yumurta hücrelerine ulaşması ve sonucunda bölünmelerle insan vücudunu ortaya getirdiğini ve belirli bir olgunlaşma sürecinden sonra İnsan'ın "Bebek" denilen Yeni Doğan olarak dünyaya gelmesi olayında Bilim hiçbir İlahi etken ve olgu bulamamıştır. Annelerimizle babalarımız, siz kabul inanmak istemesenizde bizim doğumumuzdan yaklaşık 9 ay kadar önce bir birliktelik yaşadılar ve emin olun o sıradaki ruh hallerindeyken Tanrı akıllarından bile geçmiyordu. Biz anne ve babalarımıza nasıl birer hediyeyiz yaaa? Hala aynı köleci ve küçümen zihniyet... İnsan, annesi de olsa, babası da olsa kimseye kimse tarafından hediye edilemez... Nedir bu, eşya mı? Tanrı'nın Zenginliği bahşetmesi, hediye etmesi, lutfetmesi düşüncesi kendi içersinde tutarlı olabilir ancak İnsanın insana hediye edildiği düşüncesi köleci ve çağdışı zihniyetin eseridir. Elbette ki çocuklar, anneleri için kıymet biçilemez derecede önemlidirler... Fakat ne olursa olsun, bir insan, diğerine hediye edilemez... Bu zihniyet *** bir zihniyettir. Biz köleci zihniyetle başa çıkmak için üretelim diye uğraşıyoruz, İnsanlar ise bunu "Din" ve "Tanrının İhsanı" kılıfına bürüyerek çoktan pazarlamış ve benimsetmiş bile... Ne yazık... Ya hu işte sırf bu yüzden Türk Kültürünü çok seviyorum. Türk filmlerinde hep bir replik vardır: "Bu bebek aşkımızın meyvesi..." denir... Ne kadar güzel değil mi? Bir paylaşım, bir değer söz konusu... Üretilmiş bir değer söz konusu... İhsan edilmiş değil, elde edilmesi için verilmiş bir uğraşı ve bunun sonunda doğal olarak oluşmu bir sevgi bütünlüğü söz konusu... Oysa birde şuna bakın: "Bu bebek bize Tanrı'nın hediyesi" Ne kadar basit değil mi? Emek yok... Tepeden inme bir hediye var... Bakmakla ve gönderene imanlı olarak yetiştirmekle yükümlü bırakıldığın bir Hediye... Timur'un Nasreddin Hoca ve ahalisine hediye ettiği Fil gibi... Çocuğa olan sevginin nedeni, o çocuğun anne-babası olmandan dolayı değildir bu durumda... Bu durumdaki sevginin koşulu şudur: "Madem ki bu çocuk Tanrı'nın hediyesidir, seveceğiz, sevmek durumundayız..." Yani gerçek olmaya, yapay ve bilinaltına dikte edilen bir sevmek zorunluluğu var... Siz hediye almaya ve sevmeye koşullanmaya devam edebilirsiniz... Biz insan olarak sevgiyi hakettiği için sevilen bireyler yetiştirmeye devam edeceğiz... Yıllar sonra "Özgür" ve "Koşullu Köle"ler olan iki farklı nesil arasındaki farkı çok net göreceğimizden adım gibi eminim...
-
İSLAM'DA KADIN!
Kadınla Erkek, Kur'an-a göre eşit değildir. Çünkü Kadın; erkekten, erkeğin nefsinden, erkeğe br lütuf olarak yaratılmıştır. Kadın; erkek için sürülecek bir tarladır, Erkekler peygamber olabilirlerken, kadınlar peygamber ve hatta imam dahi olamaz, Şahitlikte iki kadın bir erkeğe eşit olabilir, Şahitlikteki bir eşitsizliğin nedeni, kadınların erkeklerden daha hafif ve güvenilmez bir akla sahip olduğu düşüncesinden temelini almaktadır. Bunun diğer bir temeli de, Şeytan'ın Akıllı olan Adem'i kandıramaması ama Havva'yı çok kolay kandırabilip, onun dolayısıyla da Adem'i kandırabilmiş olmasıdır. Nahl Suresinde mesela, Tanrı'nın Kadınları, Erkeklere "Oğullar ve Torunlar" doğurmaları durumuyla yarattığı ifade edilmektedir. "Kızlar, Oğullar ve Torunlar" değil... Sadece "Oğullar ve Torunlar"... AtaErkil Erkek Egemen bir toplumda, Oğul ve Torun sayısı çok önemlidir. Bunlar "Güç", "Saygı" ve "Erkeklik" göstergeleridir. Kur'an ortaya çıktığı çağ açısından bu düşüncenin esiridir ve bu yüzden kadının "Kapının Eşiği Olduğu" (Hz. İsmail - Hz. İbrahim kıssasında) ve Kadının "Tarla Olduğu" düşüncesi hakimdir. Kadının "Tarla" olması durumu, hiçbir şekilde eşitlik emaresi olamaz. Zira bugüne kadar değişmeyen bir kabul ve düşünce olarak İslam Toplumlarında, kan babadan geçmektedir düşüncesi vardır. Eğer Kur'an bu düşünceyi benimsememiş olsaydı, bu düşünce var kalmış olamazdı. Eğer Kur'an bu düşünceyi benimsemediği halde, istisnasız her İslam toplumunda kadın erkekten aşağı kalıyorsa, Demektir ki Tanrı'nın Sözü, insanlara etki edecek kadar güçlü ve yapısı değil... Ayrıca Kur'an-da Erkek, dört kadınla evlenebilir... Ama hiçbir koşulda kadın bunu yapamaz. Neden? Çünkü "Güç" unsuru olan erkekler, aynı zamanda savaşçıdırlar... Savaştıkça öldükleri için kadın nüfusu yüksek kalmakta ve kadınlar eşsiz kalmaktadır. Araplar ve Arap kültürü için uygun bir düşünce. Peki mesela kadınlarında savaşlara katılabildikleri kültürler için ne olacak? Mesela Amazon Kültürü devam etseydi? Kur'an onlara hitap etmiyordu sanırım! 1 Kadın, 4 Erkek alamaz değil mi? En bariz örneğini Kurtuluş Savaşında gördük... Erkek nüfusu kadar kadın nüfusu da savaşıp yok olmuştur. Erkek nüfusu kadar kadın nüfusu da erimiştir. Ama Kur'an-ın sözü evrensel olduğu için, bu savaş için bile geçerlidir bu kural değil mi? Ya da bugün Irakta ve Filistinde kadın erkek demeden katliamlar yaşanıyor. Ne kadın sayısı erkekten, ne erkek sayısı kadından çok çok farklı... Hala bu kural geçerli mi, evrensel mi peki? 1Kadının 4Erkekle evlenememesinin Ama 4kadının 1Erkekle evlenmesinin en temel nedeni Kim ne derse desin "Nesil" meselesidir. "Nesli geniş olan adam güçlüdür." düşüncesidir. "1Kadın 4 Erkekle niçin evlenemez?" sorusunu ortaya attığımızda aldığımız karşılık şu olur: "Ama doğacak çocuklardan hangisinin hangi erkeğe ait olduğunu bilemeyiz..." Bu AtaErkil düşüncenin bir ürünüdür. -1Kadın, eşinin 3 kadından daha çocuk yapmasına rıza gösterebilecek yapıdadır İnancınıza göre. Çünkü kadının doğurması değil, kadının kimden çocuk doğurduğudur önemli olan. -1Erkeğin, karısının 3 adamdan daha çocuk yapması ise rıza gösterilebilecek birşey olamaz... Çünkü aynı kadından başka erkeklerin üremesi, rekabettir... Ama tam tersi ise erkek için onurdur... Kur'an-ın bu anlayışlarının "AtaErkil"likten ve "Arap Kültürü"ndan ayrı ve evrensel ele alınabileceğini söylemek için, o insanın Kur'an-dan başka bir kitap okumamış olması gerekmektedir. Çok Eşliliği 20den 4e indirmek Çok Eşliliği kaldırmak demek değildir. Hz. Muhammed bir abartıyı, mantık dışı bir uygulamayı, yapabildiği kadar revize edebilmiştir. En az 4e kadar çekebilecek kadar güç bulmuştur kendisinde belkide... Ama temelinde yatan ve benimsenen düşünce aynıdır... İşte bu başlı başına sizin kendi öz kuruntunuz. Kendi düşüncelerinizi ispatlamak için diğer milletlere çamur atmayınız. Sizin sunduğunuz Cariye ve Çok Eşlilik daha elzem öyle mi? Peki, yukarıda batı toplumunda olduğunu söylediğiniz yapı Türklerde de vardı... Türklerde tek eşliydi ve başka bir kadınla evlenemezdi bir erkek. Hatta Cengizhan bile sırf bu yüzden kaçırılan karısının peşine düşmüş, geri almış, kendisinden olmayan ama karısının doğurduğu Çiçi Han'ı bile benimsemiştir. Yukarıda verdiğiniz yapıyı örnekleyen Türklerde ne gayri meşru ilişkilere girilmiş, ne de soysuzluk meydana gelmiştir. Buna ne diyeceksiniz? Dediğim gibi bu Arap Toplumunda görülen bir kültür öğesidir... Kurtuluş Savaşında ne olacaktı peki? Bu emir aslını yitirdi öyleyse? Dediğim gibi, bu ruhsat dediğiniz kabul o dönemle, Kur'an-ın ortaya çıktığı dönemle ilgilidir. Evrensel bir hüküm değildir. Hala günümüz içinde bu kuralı illa ki uygulamaya geçirebilme düşüncesindesiniz... Pes doğrusu... Nefsani olup olmaması konusunu daha önce işledik arkadaşım... Yani böyle bir tahlil yapmak zorunluluğunda hissetmeniz bile komik.
-
ALLAH YOKTUR!
Arkadaşlar arkadaşlar arkadaşlar... Hala yanlış yerden bakıyoruz, inanamıyorum... Bırakın "Çocuk Eğitimi"ni bir kenarıya, Artık "Suç-Ceza" sistemlerinin bile "Islah"a yöneldiği daha doğrusu yönelmesi gerektiği bir dönemde yaşıyoruz. "Islah" ise "Ceza" mıdır? Tabii ki değildir... İnsan düşünebilen, eylemlerini uygulayabilen ya da erteleyebilen bir varlık. Klasik koşullanmanın etkisinde hayvanların kaldığı gibi bir etkide kalmıyoruz. Çocuk bir hata yaptığında ceza yerine, o çocuğun "Eğitilebilir" olduğu düşünülerek "Eğitim" veriliyor. Evi dağıtan bir çocuk elbette ki eğitilebilir. Fakat bu çocuğun öğrenebildiği Toplumsal Kurallarla da ilgili bir olaydır. Ve emin olun, kendi akrabalarımdan biliyorum Evinizi fütursuzca dağıtan bir çocuğu evinizden uzaklaştırdığınızda Çocuğun tek öğrendiği şey "O eve bir daha gitmemek" oluyor... Yani o evi dağıtmamak yerine, o eve gitmemeyi öğreniyor ve başka bir eve gittiğinde aynı davranışı tekrar sergiliyor. Oysa o çocuk eğitilebilirdir ve nihayetinde Türk-İslam anlayışının kimi zaman salık verdiği ya da verdiğini düşündüğüm şey, "Tanrı Misafiri" kavramıdır ve evden kimsenin kovulmasına müsaade etmeyecek kadar medeni bir anlayıştır... Kaldı ki eve gelen bir haylazı kovdursun! Eğitim şart! Çocuk Eğitiminde, İslam Tarihinde iki kişinin çağları aştığını düşünürüm. Mevlana ile Yunus Emre, farkedebildiğim kadarıyla çocuk eğitiminde "Çocuğu Dövmemeyi" öğütleyen yalnız iki kişidir. Herneyse... Asıl söylemek istediğim: İşlenen suçun yarattığı maduriyeti gidermeye ve suçluya haddini bildirmeye dayalı Suç ve Ceza bağıntısı artık insanlık dışı bir anlayıştır. Çocuğu evden kovduğunuzda, uğradığınız mağduriyeti engellemek ve çocuğu ıslah etmekten çok haddini bildirmeye yöneliktir. Oysa artık insanlık "Haddini Bildirmek"ten çok Eğitmeye ve Islah etmeye, kişilerin işledikleri suç karşısında sorumluluk hissine sahip olmalarını sağlayacak sistemlere yönelmelidir. Değilse, birisini öldüren bir insanı asmanın ne ölüye, ne öldürülene, ne de daha sonra bu eylemin tekrarlanıp tekrarlanmayacağına dair hiçbir yenilik ve değişiklik getirmeyeceği belli olan bu uygulamaya zerre kadar yararı yoktur. Dolayısı ile "Dünya-Ahiret" bağlamında da "Sonsuz Ceza" anlayışı bile İnsanlığın zihinsel ve kültürel gelişiminin çok çok gerisindeki bir anlayıştır. Ölmüş bir insanın sonsuza kadar acı çektirilmesi bir "Ceza" yöntemi değil, Aksine "Cezalandırma" düşüncesi ile alakası olmayacak bir şekilde Bir "Öç Alma", bir "İşkence", bir "Haz Duygusu Tatmini/Sadizm" yöntemidir. "Ceza" uygulaması "Uslandırmaya" yönelik bir uygulamadır. Yani birisi bir suç işler, Bu suçun getirisi olarak o kişiye, bu suçu bir daha işlememesini sağlayacak yaptırımlar, koşullamalar uygulanır, Ve kişi bu uygulamalar sonunda, o suçu tekrar işlemeyecek şekilde normal hayatına geri döner. Oysa Cehennem bir "Ceza Yeri" değildir. Çünkü eğer bir ceza yeri olsaydı, cezalandırılan kimselerin "Islah Edilmeleri" ön planda olurdu ve bunun sonunda da kişi ıslah olabilecek kadar cezayı çektikten sonra istisnasız olarak Cennete gönderilir ya da normal dünya hayatına geri gönderilirdi. "Cehennem"e benzer uygulamalar Ortaçağda sıkça görülmüştür. Ve bunlar kesinlikle "Ceza" olarak nitelenemez. Şöyle düşünün: BreaveHeart/Cesur Yürek filminde William Vallace, Kırala isyan ettiği için ölene dek bazı uygulamalara maruz kalıyor Ve sonunda öldürülüyor. Bu uygulamalar sonunda Vallace herhangi birşey öğrenmiş olmuyor. Çünkü artık öğrenebildiklerini uygulayabileceği bir yaşama sahip değil... O yüzden o ölene kadar ona yapılanlar Ceza değil, İşkencedir. Fakat eğer Vallace öldürülmeseydi ve ne kadar işkence olursa olsun hayatta bırakılsa ve normal yaşamına devam ettirilseydi, İşte o zaman Vallace'e uygulananlar ne kadar katı ve insanlık dışı olsa da bir "Ceza"dan bahsedebilirdik. Çünkü Vallace yaşadığı o işkencelerden bir ders çıkarabilecek ve uygulayabilecek bir yaşama devam etmektedir. Sistemin gerektirdiği şekilde ıslah olmuştur. Oysa Cehennem anlayışında Islah etmek yoktur. Sonsuza kadar işkence edilmesi durumu vardır. O yüzden inançlı arkadaşların "Öteki tarafta ceza çekeceksiniz" lafları birer mantıksızlık ibaresi olarak karşımızda yükseliyor... Zira bunu söyleyebilecek bir birey, Henüz "Suç" "Islah" ve "Ceza" kavramlarından zerre kadar anlamıyor demektir... Eğer "Cehennem" anlayışı, inansın ya da inanmasın her insan için sonunda Cennet'e götüren ya da Tanrı'ya ulaştıran bir sistem olarak düşünülür ve tasvir edilirse işte ancak o zaman bir "Cezalandırma"dan yani ıslah olunan ve ders alınan bir sistemden söz edilebilir. Fakat bildiğim kadarıyla insanlar Cehennemde sonsuza kadar kalacaklar! Şu halde Cehennem bir Islah Hane/CezaEvi değil İşkenceHanedir... Ortaçağda kimi suçlular ölüm cezası!na çarptırılmazlar Ancak ölene kadar taştan zindanlara hapsedilirlerdi.