Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Yapay Zeka - A.I. - Artificial Intelligence
Ben "I, Robot/Ben, Robot"u da çok beğenmiştim. Çünkü birde teknik açıdan da güzel bir tutarlılığı vardı... Ve hemde duygulardan ziyade "Özgür Seçim" konusu ele alınmıştı. Yani daha insani bir duygu: Bilinç... Çok hoşuma gitmişti o filmde... Bu arada Bilim Kurgu merakınıza hayrtan kaldım...
-
BİR ATEİST KANDIRILABİLİRMİ?
Hımm... Sağlam yerden yakaladınız Sayın Hoppa... Bu durumda öyle oluyor
-
PKK
Alsaydı... Eeee? Yalan söylemiş olurduk... Yalan okumuş olurduk... Tıpkı şu an yapmadığımız gibi... Bütün isimlerin yasaklandığını ilk defa duyuyorum. Yasak idiyse ne zamana kadar yasak olmuştur? Zira en erkeni 16 yaşında olupta bu saydığınız isimlere sahip öğrencilerim oldu: "Berfin, Baran, Rojda" Ayrıca bu isimler Kürçe değil Farsçadır... Mesela "Nevruz" gibi... Anlaşılan Eğitim ve öğretim Biriliği"nden haberiniz yok... Uygar ülkelerde her vatandaş birbiri ile iletişim kurabilecek kadar yetişmiş olmalıdır. Yani her vatandaş aynı dili bilmelidir. Ve bu dil "Resmi Dil"dir. "Özgürlük"ün en baş tacı edildiği ülke olan Fransa'da "Fransızca" bilmeyen tek bir okullu dahi olamaz. Fransızca bilmeyen adam lise düzeindeki okulu tamamlayamaz. Devlet "Romantik" bir eda ile "Aman şu dilinde okulunu açayım, aman şu gariban kaldı ona da açayım" gibi bir savurganlık yapamaz... Bugün İzmir'de iki tane vatandaşımızı şehit verdik... Bir takım zeki kimseler çıkıp hala PKK'ya terörist diyemedi... Hasan Cemal : Kürtler (copy/paste) Her neyse, burada çok tartışması yapılan şeyleri tekrar etmek yersiz ve gereksiz olacak ama şu var; Birileri hala demokrasiden bahsebiliyor... Hem de aynaya bakmadan...
-
BİR ATEİST KANDIRILABİLİRMİ?
Öncelikle Sayın hoppa, bu konuda sizden bir tavsiye istediğimi hatırlamıyorum. Ancak madem ki her nasılsa üzerinize vazife oldu da tavsiye ettiniz, Aklımda tutmaya çalışacağım... Ayrıca yazdıklarımın boşuna olduğunu düşünüyor ve ne diyeceğimi madem ki biliyorsunuz Okumazsınız olur biter değil mi? Kimsenin başına silah dayayıp zorla okuttuğumu hatırlamıyorum. Eleştirilerinizi bu şekilde kişiselleştirerek değilde Daha yapıcı olmak adına yapıp bir fikir beyan ederseniz daha yararlı olur kanısındayım... Saygılarımla...
-
Da Vinci Şifresi (The Da Vinci Code)
"İnsanlar Tarihten nefret etmezler, geçmişlerinden nefret ederler..."
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
Bende bir ziyaret edem dedim burayı... Baktım ki bayağı bir havadarmış E iade-i ziyaret tabii ki... Selamlar...
-
........Tengeriin boşig.......
Ahha ha haa, çok hoşmuş bu yaa... Peki "Küreselleşmem..."
-
Vejeteryan Yemek Tarifleri
Annem bugün bir sebze yemeği yapmış. Tabii ki ben ne olduğunu sormadan yemeye koyuldum. Annem "bildin mi ne bu?" dedi... Dedim ki: "Ot değil mi sonuçta? Yeşilse, ne olduğunu öğrenmeme gerek yok" Evet ben bir yarı vejetaryenim... Yani "Et"ten iğrenmiyorum ancak yemiyorumda... Saysanız senede bir kaç kereden fazla yememişimdir... Bizim evde, masanın üzerinde hep taze yeşillikler olur. Ve ben acıkınca doldururum ekmeğin arasına. Biraz zeytinyağı ve tuz... Süper...
-
Hazır değişiklik yapıulırken, benim de bir önerim var.
Korkmayın "Demokrasi"den uzaklaşmış olmazsınız... Zira demokrasi bile kendi varlığını tehlikeye düşürecek eğilimlere müsaade vermez. Ve onu koruma ve kollama görevi öncelikle Genç neslindir... Çare kalmazsa Askerin buna el atması kaçınılmaz olur ne yazık ki...
-
Gloria Yakalandı...
Yeni yine yeniden... Daha ne diyim artık bel Gloria? Bu, bu sabahki flaş görüntüler... İş yerinde giriyorumdum nete ve bu görüntüyü alabilmek için partonla papaz olduk... Ama değdi doğrusu...
-
Hazır değişiklik yapıulırken, benim de bir önerim var.
Valla Sayın Rua, Mustafa Kemal'in ve "Bilim"in gerektirdiği ölçüde "Laik"im... Mustafa Kemal'in "Bursa Nutku" uyarınca, gerektiğinde "Militarist" olmalıyım diye düşünüyorum... Varlığımızı "Sömürü Düzenine" köle etmek isteyen kımıl zararlısı tehlikelilere karşı da Tehlikleli olmalıyız diyorum... Sizi bilmem ama donuma karıştırmam ben
-
BİR ATEİST KANDIRILABİLİRMİ?
Bir Ateist kandırılabilir mi? Hayatta "Ne Olacağımızı Seçmek" gibi bir şeyin olduğuna inanmıyorum. İnsan ya iyiye ya da kötüye göre "Eğitilir" ve bir akıma "Ait Edilir", Ya da kendi gerçekliğini ortaya koyar... Bir İnsan "Ateizm"i seçer mi? Yoksa "Ateist" olur mu? Ne olacağımızı seçer miyiz, Yoksa bugünkü neliğimiz, Yine bizim kendi yaratımız sonucunda mı olmuştur? Ya da beynimiz mi yıkanır/eğitilir miyiz? (biliyorsunuz ki eğitim kötü şeyler öğretmek için de yapılır: savaşçılık, yobazlık, ********** bir eğitim sonunda olur.) Önünüze karpuz gibi koyup tüm görüşleri: "-Aha bak bu İslam, bu Hıristiyanlık, şurada Yahudilik var, aha şu Budizm, şuna Deizm diyorlar, şu yanda Ateizm var, şu ise Agnostisizm... Seç beğen al!" diye önümüze mi koyuyorlar? Sonra biz gelip başlarına: "-Şu biraz riyakarmış, şunun sevgisi az, şunda acımasızlık var, bunun gözü işte aklı oynaşta, bu bilmem ne demiş, cart olmuş, curt olmuş" diye teker teker deneyip seçiyor muyuz? Kusura bakmasın kimse ben böyle seçimlerin "Ait olma" güdüsü ile yapıldığını düşünüyorum... Olması gereken bu da değildir... Siz düşünürsünüz, Hayatı anlamlandırırsınız, Anladıklarınızı tanımlarsınız, Bildiklerinizle bir bütün oluşturursunuz, Ve sonunda neliğinizi ortaya koyarsınız... Ben buna "Değişim" diyorum. Ve bu süreklilik arzeder... "Değişebilen" insanlar aslında kendilerine bir ad koymazlar. Durağan bir doktrine ait olmazlar. Çünkü kendileri başlı başına bir "Ad"dırlar... Ve adları ile anılırlar... Ama önünüze konan karpuzlardan birisini seçme zorunluluğu hissederseniz, Sonunda o karpuza ait olmak için diğer bilinen gerçekleri göz ardı edersiniz... Yani siz artık o karpuzlardan birisisinizdir, "Siz" değilsinizdir... O yüzden ne bir inançlının, Ne de bir Ateist'in Ve ne de herhangi bir kimsenin kandırıldığına inanmıyorum. Ya eğitilmiştir o fikre sahip bir birey olması için, Ya da kendi gerçekliğini ortaya koymuştur... Siz hangisisiniz, dürüst olun!? Mesela: Yeni doğan ve zihni bir "tabula rasa" olan bebeğe daha Tanrı korkusunu ve Ezan'ı kazıyoruz... Nedir bu? Bebek ilk gelir gelmez bunu yaptığınızda beyninde oluşan ilk sinaps bağları bu oluyor. Ve ölüme kadar en canlı ses bu kalıyor... Bu seçimlerinize bir duygulanma bile katar, emin olun... Ya da başka bir örnek: Tanrı ile hesaplaşmak... Var olduğunu içinde hisseden, ancak dışa vurumu "Tanrı tanımazlık" olan insanları düşünün? Yok mu? Ben çok tanıdım... Sırf hazları daha tatminkar ve hiç bir "engelleyici" ve "vicdani rahatsızlık verici" olmadan yaşayabilmek için İçinde bir duygulanma olarak var olan "Tanrı" inancını yaşattığı halde, dışta bunun aksini savunanları düşünün... Veyahut başka bir örnek: Okuma yazma bilmediği halde, "-Kitapta öyle yazıyormuş, hoca dedi!" diyerek, İnanılmaz bir tevekkül ve şüphesizlik ile yapayanlışlıkları savunabilen, Temelde duyguları ile temiz, ancak yansımada olumsuz olan eğitilmiş bilmezleri düşünün! Yani düşünün işte... İnsanlar dünyaya bakarlar, Kavrarlar, Ve, ya bir akıma kapılırlar Ya da gerçeği görüp kendileri olurlar... Sokrat bir akıma ait olma zorunluluğu hissetmiş miydi? Ya Nietczhe? Veyahut Spinoza? Shopenhauer? Freud? Yunus Emre? Mevlana? Hallac? Tüm büyük düşünürler Kendi gerçekliklerini ortaya koyabilen "Özgün" ve "Özgür" insanlardan ortaya çıkmıştır. Diğerleri ise akımların ya da kalıpların süregelenleri olmuştur ve kaybolmuşlardır zamanla. Demem şudur ki; Kimin ne kadar kandırıldığı ile ilgilenmeyin... Önceklikle kendimize soralım: Ben, bugünkü "Ben" olmam için, bilinç altıma etki edilerek eğitilim mi? Yoksa bu eğitilmişlikten kurtulup kendi gerçekliğimi ortaya koyabildim mi? Emin olun ki bu ikisinden başka bir seçenek yok... Ve; Kandırma nasıl olur biliyor musunuz? Bir kimse o asıl gerçeğe ulaşmıştır, Ve siz onu o gerçekten caydırırsınız... Ve caydırıcı olarak siz, o kimsenin o tek gerçeğe ulaştığının O gerçeğin "o Tek Gerçek" olduğunun, Ve sizin onu bundan caydırdığınızın farkındasınızdır. Dinsiz arkadaşlar ne kadar reddetse de "Dinler" bazı şeyleri imgeleyerek anlatmıştır bence. Ve yer yüzünde tek bir "Kandırıcı" vardır, o da Şeytan... (ki ben bunu bir imge olarak kabul ediyorum) Şeytan "Gerçeğin" ne olduğunu bilir, ve sizi bundan çevirir... Kandırmak budur... "Şeytan" ve "Tanrı" insanın kendisi olduğuna göre, İnsan sadece kendisini kandırabilir... "Şeytan" ve "Tanrı" bunu anlatır aslında... Siz ya "Şeytan" olur işinize gelenlere inanır ve aslında bildiğiniz ve gördüğünüz gerçekliklerinizi reddersiniz, Ya da o gerçekliğinizi ortaya koyar ve "Tanrı"nın kendisi yani "Kendiniz" olursunuz... Olay tamamen budur... Anlayan anlamıştır... Bir Ateist, bir inançlının inandığını "Doğru" kabul etmedikçe, Bir inananı kendisine inandırdığında ve Ateist yaptığında O insanı kandırmış olmaz... Bunun terside doğrudur... Saygılarımla...
-
Yapay Zeka - A.I. - Artificial Intelligence
Yapay Zeka gerçekten izlediğim en güzel bilim kurgu filmidir... Senaryoya ve aslında felsefesine hayran kalmıştım... Bir robot'un "Sevmesi" değildi asıl konu bence, "Sevebilen" bir robot'un "Anne Sevgisini Hissetmek İstemesi" idi... Yani "Sevmesi" bir yana aynı zamanda "Sevilme" isteği ile dolu olması idi? Animatrix'te bir söz vardı: "İnsan duyguları ile donatılmış bir robotun adil bir yargılama haketmediğini kim söyleyebilir?" Peki insan duyguları ile donatılmış bir robotun "Sevilmeyi" ihtiyaç olarak hissetmesini kim anlamsız bulabilir? Ama filmdeki "Cinsellik" vurgusu... "Sevi" dediğimiz "Duygulanma"nın temelinde "Cinsellik"in olduğunu düşünürsek eğer "Cinselliği" tadamayacak olan robotların "Sevi"yi nasıl ortaya koyabilecekleri sorunsalı... "Sevi"nin temeli Cinsellik ve Cinsel Açlık'tır. Cinsel Açlık dengeli bir şekilde bastırılırsa "Sevi"ye yönlendirilir ve ortaya "Aşk" ya da "Sevgi" duygulanmaları çıkar... Kısaca; Cinselliği (kalıplaşmış beyinler bunu seks olarak anlayacaklardır, boşuna telaş yapmayın, normaldir...) "Sevi"nin kaynağı olarak ele alırsak, Cinselliğe yani Yaşam Enerjisine/Libido'ya sahip olmayan robotlar nasıl olursa "Sevgi"yi yaşayabilirler... Fantastik bir dünya tasarlıyorsanız mükemmel ve hatta şahane ötesi bir film... Ancak bazı ayrıntıları görmezden geldiğimiz sürece... Ve filmden tat almak için bu ayrınları görmememiz gerekir, yoksa film saçma gelir... Felsefesi bir çok yönden insanı düşünmeye iten inanılmaz bir film gerçekten.... O yüzden kabul etmeliyiz ki: "Bilmezlik Mutluluktur..." Saygılarımla...
-
Nedensellik ve Nedenler
"Hiçlik" derken? "Yokluk"tan ya da "Yoktan var olmak"tan mı bahsediyorsun? İlla ki bir ilk olmalı mı ya da? Çünkü eğer bir "İlk" arar isek, onun da bir nedeni olmak zorundadır. Çünkü o ilk, sonrakilerinde nedenidir. Ve bir nedene sahip değil idiyse, bir neden olarak kendisini ortaya koyamazdı... Dolayısıyla o ilk'in bir nedeni olmalıdır. Hiç'liğinde bir nedeni olmalıdır. Ya da şöyle sorayım: Hiç'lik neden var oluşu ortaya koymuştur? Bu sorular uzar da uzar...
-
Dikkat: Yeni Fikirler - Yeni Düşünceler - Yeni Arayışlar
Şimdi forumda "Yabancı Dil Eğitimi" diye bir bölüm var mesela... Ancak içeriği yok hiç... Demem şudur ki: Bu bölümde; "İngilizce" "Almanca" "Japonca" "Osmanlıca" gibi alt konular açalım. Ve bu konularda bilgisi olan ve paylaşmak isteyen arkadaşlar paylaşabilirler... Mesela Sayın Lilac, İngilizce konusunda yardım edebilir. Sayın Muki, Almanca ve Japonca konusunda yardım edebilir. Bende Osmanlıca ve yeni başlamış biri olarak Japonca konusunda yazarım belki... Ya da illa ki bu kimselerin yazması gerekmiyor, bilgisi olan herkes ilgili bölümde konu açarak yardımda bulunabilir... Çünkü herkesin kursa verecek parası da olmayabilir değil mi? Ve paylaşmak güzeldir... Saygılarımla...
-
Nedensellik ve Nedenler
Neden... Neden... Neden... Eskiden her şeyin kendi başına olduğunu düşünürdüm... Yani illa ki bir nedeni olmayabilirdi her şey için... Ancak artık kendimi tam bir determinist olarak adlandırabilirim... Bence her şein mutlaka bir nedeni var. "Tesadüf/Rastlantı" dediğimiz şeylerin, bizim kavrayamadığımız, Ve kavrayamadığımız için bu adları taktığımız olgu ve olaylar olduğundan da şu an için eminim... "Nedensellik"e olan inancım beni "Psikanalitik" anlayışa götürdü açıkçası. Yani her insan davranışının mutlaka bir nedeni olmalıdır ve açıklanabilir bir nedeni de vardır. Rüyalardan tutun tiklerimize kadar... Dil sürçmelerimizden yürüyüş şeklimize kadar herşeyin şu an için bilmediğimiz Ancak bunları anlamlı kılan nedenleri mutlaka var... Ve bunlar çok uzun bir süre öncesine dayanabilir, Ancak Psikanaliz bunu ortaya çıkarmaya vakıftır... Psikolojiyi bir kenarıya koyarsak eğer "Maddi Varlık"ın devinimi de mutlaka nedenlere bağlıdır... Bugün için "Sonuç" kabul ettiğimiz her şey mutlaka bir nedene dayanmaktadır. Ve bugünkü "Sonuç"larda geleceğin nedenleridir... Neyse bunun açıklaması uzun sürer... Tartışmaya başlayalım en iyisi... Saygılarımla...
-
hayat bir bütündür
Zaten hayatı bir "Bütün" olarak ele almazsanız hiç bir şey öğrenemezsiniz ki?
-
Hazır değişiklik yapıulırken, benim de bir önerim var.
Sayın Rua... Öncelikle donunuzun herhangi bir siyasi partiyi temsil etmediğini kanıtlamanız lazım bize. Ne malum belki de arılı, kelebekli, ampüllü, böcüklü falan bir don giymeyeceğiniz? Hem, ya donda siyasi bir simge haline gelir ve "Bundan sonra üniversiteye donla girmek yasak" diye bir yasa koydurursa Akp? Zaten oldukça demokrasisiz bir millettik, Şimdide işimiz gücümüz yoktu "Donsuz" bir millet mi olalım yani bu mudur istediğiniz? Biliyorsunuz Tayyip "Şiir" okuduğu için hapse atıldığında "Düşünce Özgürlüğü" olmadığından dem vurdu uzun zaman. Ama sonra onu eleştiren ne kadar "Karikatür" varsa hepsini dava etmişti Ve çatır çatırda tazminat almıştı... Yani bunlar işlerine gelince "Düşünce Özgürlüğü Savaşçısı", İşlerine gelince de "Düşünce Özgürlüğü Düşmanı" oluveriyorlar Ve minareyi kılıfına çok güzel uyduruveriyorlar. Yani şimdi bunlar "Türban"ın siyasi bir simge değilde Sadece "Giyim-Kuşam" olduğunu söylüyorlar ya hani!? Emin olun ki siz donla gittiğinizde onun bir siyasi simge olduğunu söyleyecek Ve Anayasaya aykırı olduğunu da utanmadan söyleyip yasaklayacaklardır... Gel etme bizi donsuz bırakma Sayın Rua... Zaten bir tek o kaldı üzerimizde. Sağolsun Akp "Milli Değer" adına ne varsa aldı götürdü, Bir tek donumuz kaldı bir yerimizde... Bizi ondan edecek şeyler yapmayalım olur mu? Ben "Evet" oyu verdim ama yine de belli edilmesin yav... Bir de bakmışsınız "Donlular" ve "Donsuzlar" diye ikiya ayrılmışız Ve partiler bu sefer bundan oy kotarmaya başlamış... "Oylarınızı bize verin, don giyme özgürlüğüne kavuşun..." Saygılarımla...
-
insan insan
Demez, çünkü bunun saklı olduğu yer "Bilinç Altı"dır... Bilinç bunu dile getirmez çünkü farkında değildir... Elbette ki doğanın amacı "Devamlılık" olduğuna göre İnsanların özdeki amaçları da budur. Cinsellik bu yüzden "Amaç" değil "Araç"tır... Freud bunu söylemiştir ki? Yarım bırakmamamıştır çalışmasını... Yaşamın özündeki şeyin "Cinsellik/Libido-Eros/Yaşam Enerjisi" olduğunu zaten hep dile getirmiştir ki! "Yaşam Enerjisi"nin amacı da "Üreme"dir zaten...
-
Allah incinirmi ? Eziyet çekermi?
Sanırım yine bu konuya "Ene'l Hakk" mantığıyla bakmak lazım... Böylece "Tanrı"nın eziyet görmesinin ne demek olduğu anlaşılıyor...
-
internet psikolojisi
Ee tabii ki öyle Sayın mtmtk5... Bakın burası sanal alem adı üzerinde... İnsn bir kendi zihninde sınırsız bir özgürlüğe sahip, Daha sonra burada, En son gerçek hayatta... Siz kendi içinizde istediğiniz şeyi düşünebilir ve yaşarsınız, Kimsenin haberi olmaz... Ve özgürsünüzdür... İnsanlar ikinci olarak bunu burada yapmaktadırlar. Ezikliği, Psikolojik bunalımları ya da çeşitli sorunları olan insanlar En çok burada rahatlamaktadırlar. Çünkü bir psikoloğa gidip kimliğini ifşa etmek çok daha zordur... Yani burası bir rahatlama yeri... Gerçek hayatta yapamadığınız davranışları burada sergilersiniz mesela... Burası ya da msn farketmiyor... Teşhircilikten tutun çeşitli şekildeki oyunlar her halükarda size bağlıdır, Ve emin olun ki yapılmaktadır... Kimse size hesap soramaz... Tek engelleyiciniz kendi vicdanınızdır... Ki onu ne kadar geniş tutarsanız, bastırdığınız Ego'nun kendisini o kadar dışa vurur... Ne acı bir gerçektir ki bu gibi yerlerde "Kendi Olamayan" insanların yoğunluğu fazladır. Bakın bu iki yönlüdür: Birincisi: Kişi gerçek hayatta olmadığı bir tavır sergiler, çünkü yaranmak istediği, kendisini kabullendirmek istediği bir gurup vardır ve ona göre sert ya da sevimli hareket eder... İkincisi: Kişi gerçek hayatta olmadığı bir tavır sergiler, çünkü gerçek hayatta olamadığı ve gerçekleştiremediği asıl "Ben"liğini burada özgürce ortaya çıkarır... Üçüncü bir yönü daha vardır ancak bu ilk ikisiyle bağıntılı değildir: Kişinin gerçek hayattaki gibi davranıp davranmamak gibi bir kaygısı yoktur. Çünkü buraya özgü özel bir amacı olmayacak kadar benlik bütünlüğünü sağlamıştır. Yani birilerine yaranmaya ya da sevimli görünmeye; diğerlerini aşağılayıp hakir görmeye ve dahi gerçek hayatta sergileyemediği bir kişiliği sergilemek gibi bir kaygısı yoktur. Çünkü zaten kişiliği oturmuştur... İlk ikisini "İlgi Açlığı" ve "Kişilik Bozukluğu" olarak tanımlayabiliriz belkide... Saygılarımla...
-
internet psikolojisi
Bakın gerçek hayattaki denetim koşulları ile netteki denetim mekanizması çok farklıdır. Siz gerçek hayatta Karşısına geçip iki kelam ettiğinizde tepkisini ölçebildiğiniz ve empati kurabildiğiniz insanlar Yani gerçek kişiler vardır. Ancak burada yazı yazarsınız. Okuyan insanın kırılıp kırılmamasını önemsemezsiniz çünkü karşınızda değildir. Küfretseniz bile en azından pişmanlık duyduğunuzda yeni bir nick alarak tekrar girmeniz sizin bu suçluluk duygunuzu ortadan kaldırır. Ve dediğim gibi en önemlisi mimiklerimiz... Karşımızdaki kişi okurken nasıl bir tepki verecek bunu bilmiyoruz. Çünkü "Yazı" ile "Söz" çok farklı şeyler... Burada normal şartlarda konuşurken dilimizden ardı ardınca çıkmayacak şeyleri yazıp gönderiyoruz. Herkes konuşur gibi yazmıyor ve yazdığı gibi de konuşmuyor zaten gerçek hayatta... Yani burada çoğu kimse ve hemde azımsanamayacak çoğunluk Gerçek hayatta olduğundan çok çok farklı davranışlar ve fikirler öne sürüyor Ve kendisini hiç olmadığı bir kimse olarak buraya yansıtıyor. Çünkü kimseye karşı bir sorumluluğu yok... Tek sorumlu olduğu kişi kendisi ve dürüstlük sınırını ne kadar geniş tuttuğu ile ilintili bu. Genelde insanlar "Sadece ben biliyorsam meşrudur" anlayışında olduğu için Kimsenin bilemeyeceği kendi kişiliğini saklı tutarken ve buraya herkesin hoşuna gidecek bir kişilik sunarken pişmanlık ve sorumluluk duymazlar. Bu yüzden saldırı ya da şiddet eğilimli karşılıklar almanız kaçınılmazdır... Sanal dünyanın kaçınılmaz gerçeği budur... Saygılarımla...
-
Mevlana 'dan Sözler
Biz bu topraklara sevgiden başka bir tohum ekmedik...
-
Transformers...
Hımm... O zaman benimkisi çocukluktan gelen bir hayranlık sanırım... Voltran, Transformers, Robotek gibi çizgi filmler çocukluğumu süsleyen ve BilimKurguya ilk adımları attıran çizgi filmlerdi... Transformers'ı beğenmediyseniz şimdi yakında Voltran ve Robotek'i de çekecemişler. Robotek'te başrolde Tobey Maguire oynayacakmış... Umarım bai bunlar sizi tatmin eder Ama açıkçası Transformers'ı ben beğendim
-
para size ne ifade ediyor?
Sayın Günışığı... Aslında bu söylediğiniz, "Sevgi"yi satın alamayan "Parasız" çoğunluğun kendisini tesellisi biliyor musunuz? Sevgi "Para" ile öyle kolay satın alınır ki şaşarsınız... Şöyle anlatayım... Bakın ben elit ve zengin insanların oturduğu bir ilçede kuryelik yapıyorum. Ve görüyorum ki zengin insanların sosyal ortamları ile fakir kimselerin sosyal ortamları çok çok farklı. Zengin kimseler küçüklükten beri daha rahat ve sosyal bir çevrede yetiştikleri için ortamlarda daha rahat ve yerinde davranışlar sergiliyorlar. Çünkü paraları onlara küçüklüklerinden beridir bu ortamları ve nasıl davranılması gerektiği yönündeki edinimleri kazandırıyor. Belki bir kerede değil ancak süreç içersinde para sevgiyi satın alabiliyor. Zengin bir çevrede ve bu türlü bir ortamda bulunmuş kimseler, kendi ortamından olmayan insanlara daha bir yüksekten bakıyorlar. Mesela ben kapılarına gittiklerimde, tabii ki sakallı ve paçoz bir giyimle karşılarına çıkıyorum... (ki bu benim tarzım olduğu için böyle ) En başta öyle yadırgıyorlar ki inanamazsınız. İnsan ilişkilerinde ne kadar kendinize güvensenizde ilk izlenim her zaman kötü oluyor size karşı. Çünkü en baştan imkanlarının, onların zihinlerinde tasarladıkları "Çekicilik" kalıbına uymuyor. Uyması da imkansıza yakın... Biraz sohbet ediyorsunuz ancak hoşlansalar bile kendilerini öyle bir geri çekiyorlar ki Aradaki sosyal farkı hissettiriyorlar mutlaka. Yani dengi çalacak bir davul arıyorlar kesinlikle... Ve öyle ki mesela düşünün; Zenginsiniz. Yaz tatilleriniz hep yazlıklarda, sitelerde, diskolarda, denizde, barda, eğlence yerlerinde geçmiş... Yazlarını "çalışarak" ve "para kazanarak" geçiren bir kimse ile aranızda dağlar kadar fark olacaktır elbette. Sonra büyüdünüz ve eş seçimi geldi kapınıza dayandı. Sizin geçmişteki yaşantılarınıza uygun bir eş seçeceksinizdir. Sizi yazın çalıştıracak değil tatile götürecek bir eş... Etrafınızdaki "Erkekler" ya da "Kızlar" ekonomik gelirleri yüksek olduğu için Güzel ve markalı giyimli idiler... Mesela devamlı olarak mutlaka spor kulüplerine gidiyorlardı... En azından birer enstrüman çalıyorlar, Ve dil biliyorlar... Eğitimleri iyi... Diksiyonlarından tutun sosyal etkileşimlerine kadar her türlü edinimleri Paraları nedeni ile yerinde... Bu şekilde bir yaşama ve çevreye alışmış bir insan, Ne kadar sevgi dolu ya da ne kadar iyi de olsa Fakirlikten dolayı okuyamamış, Sporu sadece yolda vurabildiği toptan ibaret olan, Kendi dilini bile ancak okulda gördüğü eğitim çerçevesince bilebilen, Her yaz geçimini sağlamak için güneş altında çalışmış, Ellerin nasırlaşmış, Sıcaktan ve güneşten cildi çirkinleşmiş bir kimseyi "Sevebileceği" bir insan olarak karşısına alır mı? Kaldı ki siz paranız sayesinde bir çok kültürel birikime sahip iken, O kimse parasızlıktan dolayı sizin edindiğiniz kültürel birikimin "k"sinden Haberdar bile olamayacaktır... Mesela en basitinden sizin alışık olduğunuz "Flört"leri bile yapamayacaktır. Çünkü edinimlerini ve yaşantılarınız çok çok farklı olacaktır. Para belki bir kerede sevgiyi satın almaz Ancak yaşantılarımıza kattıkları ya da katamadıkları ile Zaman içersinde emin olun ki sevgiyi satın alan tek şey paradır... "Cem Karaca"nın "Tamirci Çırağı" adlı bir parçası vardır ve çok güzel anlatır bunu bence... Mesela düşünün: Aynı sosyal çevrede dahi olsanız para sevgiyi satın alır... Hemde öyle satın alır ki şaşar kalırsınız... Dünyanız küçüktür tamam mı? "Sevgi" anlayışınız da sınırlı olacaktır... Belirli kalıplara mahkum kalacaktır... Her ne kadar "Duygu" olarak nitelesekte böyledir bu... Maddi yönüde vardır... Bakın size bir şey anlatayım: Eski arkadaşımla bir kaç sene önce kendisinin yabancı bir ülkede yaşama isteğinden Ve başka bir ülkeden birisi ile bu yüzden evlenmesi ile ayrıldık... Eşini, evlendiğinde bile sevmiyordu ve "İleride severim" diyordu... Ardan yıllar geçti, karşılaştık... "Mutlu musun?" diye sordum ve aldığım cevap şuydu: "Benimle ilgileniyor, spora gönderiyor, güzel giydiriyor, ihtiyaçlarımı karşılıyor... Yani mutluyum ve onu artık seviyorum..." Yani dünyanız eğer çok küçük olursa, "Sevgi" anlayışınızda çok küçük olacaktır. Ve böylece sevginiz paşalar gibi satın alınacaktır... Sonra ona dedim ki: "-Dünyan o kadar küçük ki -Sevgi-nin ne olduğunu bilmiyorsun" Ona anlatmamı istedi, yani gerçekte sevgi neymiş... "-Eğer ne olduğunu anlatırsam, henüz bulamadığının farkına varırsın ve bugünkü mutluluğunu bile mumla ararsın... Küçük Dünyanda böyle mutlu yaşamaya devam et, bununla yetin..." Yani "....... mutluluktur"... Ve emin olun ki ömrünün sonuna kadar mutlu yaşayacak... Tabi istisnaları da göz ardı etmemek lazım... Adam ya da Kız fakirdir, Hayatı hem çalışıp hem okuyarak geçmiştir Ancak parası olupta bir çok kültürel edinime sahip birisi kadar geliştirebilmiştir kendisini. Aradaki farkı her nasılsa kapatmıştır... İşte bu gibi kimseler yukarıda bahsettiğim zinciri kırabilmektedirler... Cebindeki 10 lira ile Sevgililerinin son model arabalarına alışmış bir kızı Dolmuş ile seyahat ettirebilirler... Tabi bunlar çok azınlıktadır ve istisnalar kaideyi bozmaz... Sevgi, çoğunlukla ve uzun süreç içersinde Ne yazık ki kaçınılmaz olarak para ile satın alınıyor... Saygılarımla...