Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Bence kendimce başka bir tahlil yaptım Sayın Maraba... Aydın her şeyden önce sorgulayandır. En başta da kendini....duruşunu...eylemini... Tüm bunlara kaynaklık eden düşüncelerini... Halkımızın %98 i inançlıdır inançları töreleri sorgulayanı sevmez. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu halka bunu öğretmeyi istemez, zaten öğretemez... Kendisi de yapamaz çünkü... Adı "Aydın"dır, özü değil... Aydın başta ideolojisi olmak üzere, özeleştirisini sürekli kılandır. Halkımızın “herkesin kendi doğruları” inancı vardır. Özeleştiriye sıcak bakılmaz. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu sadece borazanlığını yaptığı kesimi meşru kılma çabasındadır. Halka "Özeleştiri"yi öğretme çabası yoktur. Büyük gazetelerde Çetin Altan gibi günlük egosunu tatmin ederler... Aydın kesim inançlı olmayandır. Biraz kuşkucu yanı da olandır... Halkımızın %98’i inançlıdır. Ona göre; doğrular için kuşkuculuk, şeytani fikirle eşdeğerdir kuşkuculuk. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu öncelikle kendisini eleştirmekten yoksundur. İktidarlara fikirlerini peşkeş çekmektedirler. Seçimden önceki söylemleri ile seçim sonrası söylemleri taban tabana zıttır. Hatta Tv Anchorman'liği yapanları devletin televizyonunu dahi dolandırmışlar ama her nasılsa yine de "En sempatik anchorman" diye albümleri falan reklam edilmiştir. Aman da ne şirindir... Aydın kendinden ve insanlıktan vazgeçmeyendir. Halk için bu tür bir yaklaşımın siyasi ve kültürel niteliği önemlidir. Gelenekçi bir yaklaşım dışında olanlar hoş karşılanmaz. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu öncelikle halkından vazgeçmiştir ve kendi egosunun, açlığının peşine düşmüştür. Aydınımız özgürlükten yanadır. Halkımız özgürlük için mücadeleye karşıdır. Özgürlüğü başına buyrukluk ve denetimsizlik olarak görür. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu emperyalizmden yanadır. Televizyonlarda boy gösterenleri çoğu böyledir. Öyle olmayanların gazetelerde ve televizyonlarda işlerine son verilir. Fikirlerini en ücra köşelerde dile getirmeleri bile güç beladır. Öldürülürler ya da ölümle tehdit edilirler. Yok edilirler ve arkalarından en fazla ya bir caddeye adları verilir ya da heykelleri dikilir. Ancak tek bir kitabı bile onun anısına bedava dağıtılmaz, bağışlanmaz. Çünkü büyük paralarla heykelini dikip anma törenleri yapanlarda aslında riyakardır... Şimdi burada Şeiht edilen ya da fikirlerini ücra köşelerde savunmak zorunda bırakılan aydınların isimlerini saymak uzun bir çaba gerektirir... Aydın muhalif tavırlıdır, ancak muhalefetini benliğinin doyumuna ve varoluşunu gerçekleştirmenin hizmetine vermeyendir. Halkımız muhalifliğe karşıdır genelde. Muhaliflik var olan çalışmayı ve düzeni bozmakla eşdeğerdir. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğuda muhalif olamamaktadır. Burada bir kısır dönkü oluşmaktadır. "Aydın" olarak önümüze sunulanlar bir yandan halkı bilmez bırakmakla görevlidirler ve bir yandan da bilinç altında gerçek aydınları öldürtmektedirler... Yani bir "Aydın - Aydın" çatışması vardır... "Satılmış Aydın - Gerçek Aydın" Aydın yaşam öyküsünün talihsizliğinin diyetini topluma ödetmeyi düşünmeyendir. Halkımızın geneli gelenekçidir. Yaşamın getirdiği koşulları benimsemiştir. Bu koşulları değiştirmeye çalışmak, “anarşi” yaratmak anlamındadır. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğuda diğer bir "Gerçek Aydın"ı karalama kampanyasının baş aktörü olurlar. En olmadı fikirleri engellenen bir aydının arkasında durma erdemini gösteremezler. Mesela Hulki Cevizoğlu'nun bir çok kanalda haksızlığa uğramasına tepki bile vermezler. Ya da Uğur Dündar gibi Aydınların, sindirilerek artık sadece gıda terörü ile ilgilenmesine, topluma yapılan yolsuzlukların peşini bırakmasına seyirci kalırlar. Mehmet Ali Birand gibi "Soros" hayranı ve "Doğan" ***** kimselerin revaç yapmalarına izin verirler... Aydınımız emeğin değerini bilir. Halkımız emeğin değeri için mücadeleyi “solculuk, komünistlik” olarak görür, karşıdır. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu emeğin değerini bilmez. Emeği halka "gomünüstlük" olarak lanse ederler. Aydın yeri geldiğinde inancının dayatmalarına karşı çıkıp, insana kıyamayandır. Halkımız için inancın dayatmalarına karşı çıkmak din karşıtlığıdır, karşıdır. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu halka hurafeleri dayatır. Açın tüm televizyonları, izleyin... Halkın gözüne "Din" tartışmaları sokulur iyice. Din bir yandan bu bakımdan hayatın en kaçınılmaz parçası yapıp, diğer yandan da hurafelerle halkı bezemektedirler. Düşüneseniz o Aydın geçinenlerin yordadıkları dini programlar kaldırılsa... Yok "Kalp Gözü"ymüş, yok "Sırlar Dünyası"ymış... Bunlar bir yana "Sanatçı"da bir bakma "Aydın"dır. Halkı hurafelerden arındırmakla meşgul olmalıdır. açın bakın tüm o büyücülü, sihirbazlı, çocukların beyinlerine gerçek sandıkları hurafeleri dikte eden dizi filmlere? Toplumun en benimsediği ve en sevdiği Sanatıçı Aydınlar oynamaktadır... Ne yaman bir çelişkidir... Aydın kendi inaç huzurunu, toplumun iyiliğine feda edendir. İnançlar kutsaldır. Bu kutsallık hiçbir değerin altında olamaz. Halkımız, böyle bir anlayışı benimsemez. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu toplumu, kendi huzuru için feda eder. Ve halkıda bunun için eğitir. Halka bunun bir "Gereklilik" olduğunu benimsedir. "Aydın paralı olmalıdır ki iyi düşünsün, maddi kaygısı olmasın". Halk o yüzden zengin kimselerin sözlerine daha çok güvenir. Çünkü Sözde Aydın halkı kandırmakla görevlidir. Aydın, farklı düşünen ve inanan aydınlarla ortak insani değerlerde buluşandır. Halkımız aydınları batı yanlısı olarak görür, birliktelikleri "batı yanlılığı için guruplaşılıyor" olarak nitelerler. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu farklı düşünmeyi takdir etmez, gazetelerde boy boy sütunlarda birbirlerine çamur atarak, birbirlerinin olmadık ve gereksiz özel yaşantılarına dil uzatarak düşerler. "Hiç Cinsellik Yaşamadım" diye cinsel hayatını peşkeş çekenler "Çağdaş" diye lanse edilir. Magazin programlarındaki bilmezler "Aydın"dır halk için... Türkiye'deki "Aydın ne yapar biliyor musunuz? Halkın günlük olayları, vurdulu kırdılı televizyon dizilerinden öğrenmesine göz yumar... Bir tartışmada bu filmlere tek karşı çıkan Zeki Alasya olmuştu ve büyük bir tartışma çıkarmıştı, sinirlenmişti. İşte tek Aydın o'dur... Sonra Aydın ne yapar? Yine halkın sabah kadın programlarının müptelası edilmesine de seyirci kalır. Bu programların sahteliklerini ortaya çıkarmaz. Genceceik Üniversiteli beyinlerin "biri bizi dikizliyor" "aman efendim gelin şarkı çığıralım" "kimin eli kimin cebinde" cart curt gibi programlarda kapitalist kültürün çarkları arasında heba olmalarına, hayatlarını tüketmelerine seyirci kalır... Yöntemi şiddet ve kıyıcılık olmayandır aydın. Tamamen şiddete karşı bir toplum değiliz. İnanç, etnik kahramanlık ajitasyonları halkımızı çok etkiler. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu hala Sivas Olaylarını kınayamaz. Hatta dile getirmez. Asılan üç fidan'ı anmaz mesela... Sözünü bile etmez. Çıkar bir tartışmaya Atatürk'ün adını ana ana Atatürk'e ihanet eder. Çalar, çırpar, satar... Aydın gerçeklik karşısında romantik körlükte ısrar etmeyendir. Halkımız her ne kadar gerçekçiyim dese de, arabesk anlayışa ve romantik yaşama eğilimlidir. Sömürü düzeni onu bu hale getirmiştir. Gerçekçiliği çoğunlukla garipser. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu hayal dünyası yaratır halka. Olabilecek bir gerçekliği değil, kendileri yordadıkları uydurma gerçekleri sunarlar. Çıkarla televizyonlarda Abd'nin işgalini bir yandan kınarken, Arap sivillere ve savaşçılara "Direnişçi" yaftasını yapıştırır... Ne demek direnişçi? Kime direniyor? Ne diyorsun kardeşim sen? Adam ülkesini korumaya çalışıyor... Layık olduğu ad "Savaşçı"dır, kim oluyorsun da "Direnişçi" diyorsun? "Terörist" diyorsun... Açın televizyonları izleyin, yıllardır böyledir. Tek bir Aydın bile çıkıp bu "Direnişçi" ile "Terörist" kelimesinin bu bölge halkı için aynı anlamda kullanılmasına tepki göstermemiştir... Direnişçilik "Teröristlik" ile aynı anlamdadır artık ne yazık ki... Aydın koşullar gerektiğinde iktidar gücünden vazgeçendir. Halkımız için “gemisini yürüten kaptandır”. Herhangi başarısızlık kolaylıkla hoş karşılanmaz. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu ikitadrın yalakasıdır. Mesela Önceki seçimlerde Fatih Altaylı "sözde Aydın"ının bir yazısını hatırlıyorum: "Tayyip takıyyeci olmadığını, değiştiğini söylüyor. Tayyip önceden de Kur'an-ı savunduğunu söylüyordu. Kur'an değişmiş midir ki Tayyip değişsin?" Seçimden iki gün sonraki yazısı: "Türkiye için en hayırlısı oldu..." Aydınımız okur, okumuştur, bilinçlidir. Halkımızın çoğunluğu okumaz, yeniliklere kapalıdır. Aydın insan yapısını "okumuş ama adam olamamış, kafayı yemiş" olarak niteler. Şu an Türkiye'de Aydın Geçinenlerin çoğu sadece okumuştur... Halkı da sadece kendi yazısını okumaya yönlendirir. Açıkçası ben Cumhuriyet yazarlarından başka pek bir gazetede başka kitapların, yayınların, fikirlerin tanıtımının yapıldığını hiç görmedim. Alıntılanıp irdelendiğini de hiç görmedim. Cumhuriyet'in Dinci versiyonu/kopyası/özeneni olan olan Zaman gazetesi bile bunu yapamamaktadır. Sayın Maraba... Aydın tanımınıza kelimesi kelimesine katılıyorum ancak sorun bu işte... Türkiye'de böyle Aydın çok az... Ve onlarda sindirilmiş... Ya da öldürülmüş... Artık bıkma noktasındalar... Sesleri duyulmuyor artık... Etrafı, halkı bağnazlığa mahkum eden, Ve buna seyirci kalan "Aydın"lar sarmış durumda... Tespitleriniz güzel ancak unutulmamalı ki Kırmızıladığınız iletilerinizdeki "halk"ı bu özelliklerden arındırması gereken kişiler Aydınlardır. Halk hala belirttiğiniz gibi ise Yani halk dediğiniz gibi ise hala Ya Türkiye'de Aydın hiç olmamıştır, Ya görevlerini yapmamaktadırlar, Ya da artık satılmışlardır... Ben şunu seçiyorum: Türkiye'de "Sözde Aydınlar" vardır ve bunlar halkı uyuturlar... Türkiye'de "Sinmiş Aydınlar" vardır ve bunlar halkın uyutulmasına seyirci kalırlar... Türkiye'de "Aydınlar" vardır ve öldürülmüştürler... Saygılarımla...
  2. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Havadan Sudan Konular
    Ahhahaa ha haa... Süper olmuş be Sands... Hakikaten yerlere yattım gülmekten, çatlak bu diye... Alemsin yaa... Hele ikinci film tamda bir duayenin hayatını konu alıyor... Oskar vermeyenin iki gözü önüne aksın billaa...
  3. Başbakan mı? Yakışıklı mı? Ahhah ha haa... Hani "Hababam Sınıfı"nda "Kemal Sunal"ın "İnek Şaban" tiplemesi var ya? Onun için bir "Cazibe" türünden bahsederler, bilirsiniz... Bence Tayyip anasını da alsın gitsin... Bu deyişimi Sayın Yöneticilerin uyarmaya hakları yoktur; Öncelikle bu deyiş Başbakanın kendisince söylenmiş önemli bir deyiştir. Sonra zaten kendisi "Ananıda al git diye küfür mü olur yaouv muhahhahahuoövee höhh höh höö!!!" diye bir beyanda da bulunmuştur. Ve zaten hiç bir hukuki makamda bunu hakaret olarak görmemiştir. Yani bence başbakan önce pek muhterem Anasını, Sonra o için zeka dolu koca kafasını, (kocalığı içi zeka dolu olduğu için - hakaret değildir) Kaytan bıyıklarını, (kendisini pek bir yakışıklı kıldığı için - hakaret değildir) Otoban gibi geniş ve çekici alnını, (geniş alınlı olması ona ayrı bir çekicilik veriyor - hakaret değildir) Hokka gibi ağzını, (nazan öncel şarkı bile yaptı - hakaret değil, övgüdür) Pisa kulesi gibi endamlı boyunu, (e buda bir iltifat zaten) O karizmatik ve borazan gibi sesini, (borazan'da bir iltifattır. kötü bir şey olsa arkeri bandolarda falan kullanılmazdı.) Ve tüm seçmenin %47sini uyutmayı ve kandırmayı başarabilen keskin zekasını alıp nereye gidiyorsa gitsin... Ama mutlaka gitsin yaa... Görücem diye televizyon izleyemiyorum be kardeşim...
  4. M. Kemal kadar başarılı ve zeki başka bir devrimci önder daha tanımıyorum... Kimi örnek gösterirseniz gösterin... M. Kemal en başarılı tek devrimcidir... Hala onu çekemeyenlerin olması gayet normal... Ahmet Taner Kışlalı'nın çok güzel bir yorumu vardır "Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği" adlı yapıtında: "Şeriatçıların M. Kemal'i sevmemek için elbette ki haklı nedenleri vardır ve elbette ki haklıdırlar. Çünkü M. Kemal şeriatçılığı boğmuştur" kabilinden... Diğer sevmeyenlerin de mutlaka bu meyanda haklılıkları vardır elbet... Ne de olsa Karanlık, Aydınlığı sevemez öyle değil mi?
  5. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Hayvanlar Alemi
    Kıbrıs'ta askerlik yaparken bir çoğunu canlı olarak tanıma fırsatı bulmuştum Zira inanamayacağınız kadar çok Bukalemun vardır Kıbrıs'ta... Çok tuhaf hayvanlar... Küçük ejderhalar Yapışkan dillerini dışarıya fırlatıyor, süper optik gözlerle çevreyi tarıyor ve derileriyle gerçekleştirdikleri ışıltılı renk oyunlarıyla iletişim kuruyorlar. Bilinmeyen yönleriyle bilim insanlarını bile büyüleyen bukalemunların her geçen gün yeni bir türü ortaya çıkıyor. Ancak, henüz keşfedilen bu türler aynı zamanda yok olmak üzere... Dengesini yitirmekten korkarcasına attığı adımlardan oluşan o şaşırtıcı ve eğlendirici yürüyüşü, izleyen herkesi büyülüyor. Bukalemun, kertenkeleye çok benzediği için, çok kıvrak hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Doğada dolaşırken şans eseri fark edildiğinde, o da ani bir hareketle kaçmak istiyor, ancak sanki kaçmakta kararlı değilmiş gibi, ayak bir ileri bir geri gidip geliyor. Aynı ritmik hareketle vücut da ileri geri salınıyor. Ayağını yere indiriyor, bu kez sıra diğer ayağa geliyor. İlk bakışta, bu kararsız ve ağır hareketlerin mantığını kavrayamıyor insan. Ancak aslında bu da, kamuflaj ustasının hilelerinden biri: bu davranışıyla, rüzgârın etkisiyle hışırdayan yaprakları taklit ediyor ve uzaktan bakıldığında, doğanın diğer unsurlarından ayırt edilemiyor. Bukalemunların yeryüzündeki geçmişi, yaklaşık 200 milyon yıl öncesine uzanıyor. Üzerlerinde tarihin kokusunu taşıyan bu canlılar uzun süre dinozorlarla birlikte yaşamışlardı. Eski Yunanlılar onlara, "yer aslanı" anlamına gelen "chamaileon" adını vermişler. Bu yer aslanlarının, olağanüstü etkilere sahip olduklarına inanıyorlardı: Bukalemunun bazı organlarını, yağmur yağdırabilmek ya da sıtmayı tedavi edebilmek amacıyla ayinlerde kullanıyorlardı. Dünyanın dördüncü büyük adası Madagaskar, kendine özgü güzellikleriyle tam bir doğa laboratuvarını çağrıştırıyor. Bu laboratuvarın en ilgi çeken canlıları da bukalemunlar. Ada, yeryüzünde tanımlanmış 160 bukalemun türünün üçte birinden fazlasını barındırıyor. Bütün ulaşım ve altyapı eksikliklerine rağmen, dünyanın dört bir yanından araştırmacılar ve meraklı insanlar buraya bukalemunları görmeye geliyorlar. Bukalemunları Madagaskar'da gözlemlemenin en uygun zamanı, adada yaz mevsiminin başladığı kasım ayı.
  6. Kadim bir Türk'ün Gök-Tengri'den aldığına inanılan ve Kaşgarlı Mahmut'un da gördüğünü iddia ettiği, Türklerin yağmur yağdırabildiği bu taşın sırrı nedir? Elbette belki de efsane sadece ama bilirsiniz, Her söylence bizim için bazı ipuçları ortaya koyar. Kim bilir bu taş efsanesi de neyi anlatmaya çalışıyor... Peki nedir bu "Yada Taşı" veya "Cay Taşı" efsanesi?
  7. 80leri alacaksak eğer "Dön Bebeğim"siz olmaz...
  8. İşte o tüm zamanların en güzel şarkısı : İsmail... Her dinlediğimde beni gülmekten öldürür bu şarkı yaa... Bu arada Gökhan Semiz'i tekrar analım... ismail bir tuhaf adamdir uc kuruş icin hesap sorandir uyanik gecinir amma yalandir tum malvarligi cebinde olandir liseyi 6 senede bitirmiş cin gibi cocuk bizim ismail neden bu kadar acele etmiş aklini seveyim lan ismail lan ismail lan ismail lan ismail lan ismail ismail .. sek sek sekerek ismail ismail rastik cekerek ismail ismail adresim ayni ismail ismail posta kodum da ayni yavrum ismail kel başa şimşir tarak bu ayaklari artik birak ne işin var ki isporyum da yaninda bir kiz sarimtirak ayranin yok icmeye atla gidersin ceşmeye bu ne perhiz, whats this aman ismail, can touch this hafif psikopattir kendileri buna enayilik de dahil kizma amcasi daha cok cahil ismail ismail ismail odalarda ışıksızım ismail peşindeyim ismail ismail tut ki karnim acikti kedimi yedim ismail ah .. ben deli ismail, sen benden deli ismail kirdigin potlar beni aşti bak yalnizsin herkes kacti ismail de buna şaşti aklini seveyim lan ismail lan ismail atli misin yavrum bagdatli misin herkes zeka yaşini sorar lan sen bu kadar tatli misin ulan ismail ulan ismail ulan ismail ulan ismail ismail ismail sira sira siniler ismail hasta olan iniler ismail ismail kel kafandan sen suclusun ismail ismail miyav dedi ismail minik fare kukredi ismail ismail iki gozum iki iki musluk ismail oynatmama az kaldi ismail nerde ismail la fa, la sol ismail ismail ismail balli lokma tatlim benim ismail ismail sensiz cennet bile surgun sayilir ismail seninki dupeduz vurgun sayilir ismail ismail ismail sen kocaman bir cilginsin ismail .... ismail cilgin cocuk iso ismail ismail onemli şahsiyetim benim ismail ismail felsefe yapma ismail ismail tut-i mucize-i guyem ismail ben ne desem laf degil ismail ismail tutti frutti seyrediyorum ismail goremiyorum biraz egil ismail beni anlamadin ya, ben ona yaniyorum . ... ismail mutfakta biri mi var ?
  9. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yabancı Sinema
    Ya bence zaten Terminatör 3'te bu yüzden "Terminatrix"i yarattılar. Yani düşünsenize: Terminatör 2'de Sıvı Metal Alaşımlı mükemmel bir Terminatör var... Karşısında T100 ve Linda... Terminatör 3'deki Terminatrix açıkçası Yarı Sıvı Metal'di ve bu yüzden Terminatör 2'deki Sıvı Metal Terminatörden daha iyi kesinlikle değildi... Ama ne yaptılar? Terminatrix'i "Dişi" yaptılar... Hem Linda'nın yerine yeni bir kadın karakter oturtmak istediler, yani yokluğunu biraz hafifletmek istediler... Hem de Terminatör 2'deki Robot ile aradaki farkı yok etmek... "Dişi" bir Terminatör, ne kadar ikinci filmdekinden daha kalitesizde olsa daha yırtıcıdır değil mi?
  10. Sayın Maraba... Öncelikle önemsediğiniz için çok teşekkür ederim... Gelelim... Hımmm... Güzel bir yorum ancak benim "Varlığı" ele alışım şöyle: Varlığı tüm yasaları ve diyalektiği ile bir bütün olarak ele alıyorum... Bakın insan aklı, konuya "Mükemmel midir, değil midir?" sorusunu karıştırdığı an "Nedensellik"i işin içine karıştırdığınızda şöyle bir mantık öne koşuyor: "Peki neden mükemmel değil?" Çünkü insan zihni hep bir mükemmel arayışındadır. O yüzden Ya; 1- "Varlığın mükemmel olma ya da olmama gibi bir durumu söz konusu değildir. Çünkü varlık sadece bir -oluş- sergiler, sadece -değişim- sergiler. -Mükemmelliğe ulaşma- gibi bir devinimi yoktur. Yalnızca -Dengelenim-i sağlamaya çalışır." diyeceğiz... (ki ben artık bunu savunuyorum.) Ya da; 2- "Evet, Varlık için -Mükemmel olup olmama durumu- söz konusudur." deyip bunun getireceği "Neden" sorularını karşımıza alacağız... Önce ilkini ele alalım ve gerçeklerden hareket edelim: İlkini kabul edersek sorun kökünden çözülüyor ve "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir." önermesini şu şekilde desteklemem anlam kazanıyor: Yani doğanın mükemmelliğini "Diyalektik" olabilmesinde görüyorum. Bence doğa bu mükemmelliğini hiç bir zaman kaybetmeyecek. Ve bunun üzerine çıkma gibi bir durumu da olamayacak. Diyalektiğin karşısına "Durağanlık"ı koyabilir misiniz koşut olarak? Ya da onu durdurabilecek başka bir tanı ya da kavram var mıdır? Gördüğünüz gibi "Doğanın Muhteşemliği"nden bahsederken ben "İdealist Felsefe"nin bahsettiğiniz kavramlarına dayanmıyorum diye düşünüyorum. Zaten bu yüzden tüm varlığı "Tanrı" olarak görüyorum... Yukarıdaki alıntımda belki "Dengeliyor" yerine; Açıklamanız uyarınca "Dengelemeye Çalışıyor" dersem daha tutarlı bir görüş sergilemiş olurum diye düşünüyorum... İletinizden "Doğanın Diyalektiği" kısmını cımbızla çekiyorum ve yukarıdaki alıntımı öne sürerek "İşte doğanın mükemmelliği de bunda yatıyor" diyorum... Bakın nasıl ki "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" önermesi "Değişimin tek gerçek olduğu"nu savunmak ile çelişmiyorsa, bu söylediğimin de bu anlamda çelişmediğini düşünüyorum... Ayrıca şu görüşümün de yanlış olduğunu düşünmüyorum: ____________ Gelelim ikinci görüşü kabul edersek ne olur? Yani "Doğa için mükemmel olup olmama söz konusudur" dersek ne olur? Mesela ben "Akıllı/Muhteşem Tasarım" hikayesini hiç bir zaman benimsememişimdir. Mantık olarak hatalıdır çünkü. Bunu savunupta "Tanrı"nın maddeden ayrı olduğunu söyleyebilenler için hep derim; "Bir kefeye Tanrı'yı, diğer kefeye -Madde-yi koymaktır bu mantık..." Bir tarafta Mükemmel/Eksiksiz Tanrı var, Bir tarafta da aynı zamanda Mükemmel/Eksiksiz Madde... Bu inanılmaz bir çelişkidir. Bence "Mükemmel Tanrı"yı savunanların "Mükemmel Olmayan Madde"yi savunmaları onların çelişkisini inanılmaz bir şekilde giderecektir. Diğer taraftan inançlıların sergilediği "Maddeden Ayrı Olan Muhteşem Tanrı" inancına karşı çıkan "TanrıTanımaz" arkadaşların bu açıdan bir benzerliği durumu ortaya çıkıyor: "Maddenin/Varlığın Mükemmel Olmadığı" kanaati... Varlık için "Mükemmel olup olmama" durumu söz konusu edilecekse eğer, İnsan zihni "Daha Mükemmel"inin olup olmadığını mutlaka sorgulayacak ve sonunda "Dinsel/Tinsel Determinizm"de kendisini bulacaktır. Ve önceki iletimde dediğim gibi: Ve son olarak şunu söylemek istiyorum... Sayın Maraba'nın şu iletisi bir fikrimi çok değiştirdi... Şu konuda haklısınız Sayın Maraba: Yine önceki iletimde dediğim gibi bu konu, bu anlamda üzerine daha yeni eğildiğim bir konu idi... Ancak şu an taşlar yerine oturdu ve daha sağlam oldu diye düşünüyorum. O yüzden "Mükemmellik"i, "Heraklietos"un değişmezliği reddedip, aynı zamanda da Felsefesinin en can alıcı noktasında değişmezliği savunması gibi bir öneme tabi kılacağım: "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir." "Doğada mükemmeliğin söz konusu olduğu tek şey, Doğanın Diyalektiğinin mükemmelliğidir." Bu pek bir ironik oldu değil mi? Ben görüş olarak bu önermenin içerdiği anlamından başka, "Doğa" için "Mükemmel Olma" ya da "Mükemmel Olmama" gibi bir durumun olamayacağını düşünüyorum artık. Doğa ne mükemmeldir, Ne de mükemmel değildir... Açıkçası bu tartışma ve iletiniz bana çok şey kattı Sayın Maraba... Paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Ben ne kadar faydalı oldum bilmiyorum ancak uzun bir ileti yazıp sizi ve diğer okuyucuları yorduğum için üzgünüm... Açıkçası benim kazanımım fazla oldu. Sayın BlackCADY... Çok sağolun... Ve yine sunumumu Sayın hoppa'yı anarak bitiriyorum: "Ene'l Hakk" Saygılarımla...
  11. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yabancı Sinema
    İşte işte işte... "Filmler" bölümünün can bulduğu an... "Filmler" bölümündeki hiç bir başlığı ve yanıtları okurken bu kadar zevk almamıştım... Neyse iltifatları geçeyim, bende bir şeyler ekleyeyim... Konuyu biraz daha genişeleteyim mi? İzin var mı? Anlattığınız biçimdeki kadın karekterlerden bahdeceksek eğer "Sigourney Weaver"dan bahsetmezsek eksiklik olur düşüncesindeyim... "Alien/Yaratık" serisinde oynadığı o "Güçlü Kadın" rolu için bence diğer bahsettiğimiz kadınlar gibi biçilmiş kaftandı. İtiraf etmek gerekirse güzel bir kadın değil ama o kadınsılığı ile kendisine hayran bıraktırıyor bence, Ve izlemeyi özlettiriyor bile... Benimde en sevdiğim karakter Ajan Smith'tir. Açıkçası yazmak istediğim repliğini Sayın Demirefe yamış bile. Burada ne var biliyor musunuz? Ajan Smith neye dönüştüğünü biliyor. İlk filmde Morpheus'a "Matrix"te bulunmaktan nefret ettiğini ve görevini yerine getirip buradan kurtulmayı istediğini söylüyordu hatırlarsınız. Ama sonra ne oldu? Silinmeyi reddetti ama bu seferde o nefret ettiği yerde kalmaya mahkum oldu. Ve nefret ettiği yerde kalması bir yana, Nefret ettiği insanların farklı bir varyasyonu oldu; İşte bu yüzden aslında kendisinden de nefret ediyor... Tipik bir narsist işte Karakterler hakkındaki yorumlar... Aslında ekleme yapmaya gerek yok. Bence karakterler ve oyuncular cuk diye oturuyor...
  12. Teşekkürler Sevgili BlackCADY... Ne desem ki bilemiyorum açıkçası. Utandım... Talep olursa kitap bile yazarız, ne dersin Ama uzun yazıyorum ben, yoruluyordur forumdaşlar... Sağol...
  13. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Sinema ve Tiyatro
    80'ler Türkiye'de bence çok ayrı bir öneme sahip... Eğitim ya da Siyaseti geçin... Çocuklar için çok daha değerli... Tabii ki "Çizgi Filmler"... Bizi hayal dünyasına götüren o inanılmaz karakterler... Hadi gelin aklımıza gelen Çizgi Filmleri teker teker yazalım... Adı neydi? Baş karakterleri kimdi? Konusu neydi? Nasıl etkilendik? Neler düşündük? Tekrar oynasa hangisini izleriz? Yani en sevdiğimiz Çizgi Filmleri tanıtalım olur mu? Resimlerini bulup koyalım, daha iyi olur... Biraz geçmişe dönelim...
  14. Söz bir dahakine isteyeceğim. Tabi ki tekrar kartları gelirse. Bu arada soğuk ikram ediyordu kendileri...
  15. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi yam_yam'nın blog başlığı içinde yam_yam' ca
    Ya, bende yazıyorum kendimce ama Ağlamak ile Gülmek gibi iki zıt eylemi böyle harmanlamak hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Benim hoşuma giden birazda bu oldu aslında.
  16. Bir ayıp fıkra daha... Maymunla Aslan bir iddiaya girmişler... Ayrıntısı neyse ama Maymun sonunda Aslanı alaşağı etmiş... Kaçmış... Aslan da bunu kovalamış tabi... Sonra Maymun kaçamayacak kadar yorulunca tanınmamak için eline bir gazete alıp oturmuş. Aslan gelmiş ve Maymuna sormuş: "-Buralarda hiç bir maymun gördün mü?" "-Şu, Aslanı alaşağı eden maymunu mu?" "-Vay beee medyanın gücüne bak!!!"
  17. Sayın Demirefe... Aslına bakarsanız kendimi adlandırmayı pek sevmiyorum ama şu var ki ben "Nedensellik/Determinizm" ilkesine fena halde takıntılıyımdır. Yani hiç bir şeyin "Nedensiz" olamayacağını düşünüyorum... Dolayısı ile "Evrenin olabileceği en olası biçimde olduğu" görüşüne katılıyorum. Ayrıca henüz evren ile ölçüştürebileceğimiz başka bir "Mükemmel Evren" olmadığına göre Evrenin mükemmel olduğunu tanısına katılmak durumunda kalıyorum. Tabi bu mantıksal bir önerme... Kepler'in takıldığı nokta sanırım ki evreni kendi modeline uydurma çabasından olsa gerek diye düşünüyorum. Çünkü Evren'in mükemmelliği bizim kanıksadığımız ve şu an için elde ettiğimiz verilerden daha başka bir nedene bağlı olabilir. Mesela ilk baktığınızda dünyanın yuvarlak olduğunu düşündük ve bu bize çok daha makul geldi. Tam bir yuvarlak alışılageldiği gibi çok daha estetikti. Ancak kutuplardan basık ve ekvatordan şişkin "Geoit" şekli ilk keşfedildiğinde belki burukluk yarattı. Çünkü "Tam Yuvarlak" değildi... Ancak bunun böyle olmasının bir nedeni vardı ve tutarlı, anlamlı Ve kaçınılmaz bir nedeni vardı: MerkezKaç Kuvveti... Ya da Dünyanın yörüngesi... Bana kalırsa "Tam bir daire" olsa idi daha mükemmel olurdu. Ancak doğa, benim estetik anlayışımı sallamamaktadır ne yazık ki. Kendi mükemmellik anlayışını ortaya koymaktadır. Ay'ın helezonik yörüngesi mesela... Açılmış bir yay çok mu mükemmel bir yapı arzeder bilemem ama kurulmuş olan bir dengeye sahiptir... Bence doğa mükemmeldir ve bu mükemmelliği kendi diyalektiğini kendisinin oluşturabilmesinde yatıyor. Yani düşünsenize; Biz doğanın dengesinin bozulduğunu söylüyoruz ama aslında öyle bir şey yok... Doğa sürekli bir dengelenim içersinde. Bir eşitlik var ve artılar ile eksileri, çarpılar ile bölümleri bu eşitliğin bir o tarafına Ve bir bu tarafına atıyor sadece... Yapısında var olan o eşitliği sürekli yeniliyor, dengeliyor... Bu "doğa olayları" olarak insanı yok edecek dahi olsa, tek bir gerçek var ki Doğa/Varlık her zaman var kalacak... İşte mükemmelliği burada yatıyor; Her zaman var kalacak olmasında... Eğer bir gün Fizik'in "Hiç bir şey yoktan var olamaz, vardan yok olamaz" kabulü çürütülürse İşte o zaman "Varlığın/Doğanın/Evrenin" Mükemmel olmadığından söz edebiliriz. Çünkü o zaman anlarız ki "Doğa" kendisinden daha mükemmel olan başka bir şeye yenik düşmüştür. Ve o daha mükemmel olan şeye de "Tanrı" diyebiliriz... Kısaca: Yoktan hiç bir şeyin var olamaması ve var olan hiç bir şeyin yok olamaması ilkesi bence mükemmel oluşun dik alasıdır. Baksanıza; Hiç bir şekilde aşılamayacak olan mükemmel bir denklem... Dolayısıyla sadece "Madde"ye ve "Nedenselliğe" inanan birisinin "Doğa'nın Mükemmelliği"ne de inanması gereğini kaçınılmaz olarak görüyorum. Çünkü eğer mükemmel değil ise O'ndan daha mükemmeline yerini bırakmak zorundadır... Bu da "Maddeden Ayrı Tanrı" inancına götürür. Şimdi burada şunu belirtmek isterim: İnançlıların "Maddeden Ayrı Tanrı" anlayışları ile Kimi inançsızların "Tesadüf/Rastlantı" anlayışları arasında fark görmediğimi hep söylerim... Yine burada da İnançlıların "Maddeden Aşkın/Ayrı ve Maddeden Mükemmel Tanrı" anlayışları ile Kimi inançsızların "Mükemmel Olmayan Varlık/Madde/Evren" anlayışlarının aynı kapıya çıkacağını düşünüyorum... Yine de bunu tam olarak temellendirmedim şu an... Çünkü daha yeni aklıma çaktı bu düşünce ve geldiği gibi belirttim. Yani biraz daha beyin fırtınasına ve farklı görüşlere ihtiyacım var ama emin gibiyim. Bu konuda Siz, Sayın Yam_yam, Sayın Maraba ve ilgili diğer arkadaşlar katkıda bulunacaklardır diye düşünüyorum... Sayın hoppa'nın uyarınca da konuyu özetlemem gerekirse: "Ene'l Hakk" Saygılarımla...
  18. Ben ise düşünüyorum... Ancak Doğa'dan ya da Varlıktan Ayrı bir Tanrı'nın varlığına inanmıyorum açıkçası. "Mükemmel Doğa" düşüncesininde sözlediğiniz şey ile bağıntısı ne derece kayıtsız ve şartsızdır tartışılır... Bu neyse de size şunu sormak isterim: Sizce doğanın mükemmel olmadığının kanıtı nedir? Yani daha mükemmel olan ne ile karşılaştırıp bu kanıya vardınız? Ha eğer daha iyisi olması gerekmiyor diyorsanız, yine de nasıl bu kanıya vardınız? Sadece öğrenmek istedim, yargılama değil bu... Saygılarımla...
  19. Bir arkadaşım söylemişti: "Unutmak yoktur, anmamak vardır"
  20. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yabancı Sinema
    Sayın Demirefe... Psikanalitik açıdan bakarsak ve duygusallığı, romantizmi bir kenara bırakırsak Söylediklerinizin tek bir kelimesi bile yanlış değildir. Aşk'tan tutun, Sevgiye kadar, Estetik ve Sanat anlayışına kadar, Hobi ve Yeteneklerimize kadar Bunların hepsi "Libido"nun bir yansımasıdır... Söylediğiniz gibi "Cinselliğin Bencilliğinden" kurtulduğunuz zaman Bu yetilerinizin gelişmesi kaçınılmazdır... Bir robot sanat eseri ortaya koyabiir mi? "Ben, Robot"ta ne diyordu? "Peki ya siz bir sanat eseri yapabilir misiniz?" Uff yaa... Çok karışık... Yani düşünsenize ilk bilgisayarları? O dönemde bir bilim adamı, oda büyüklüğündeki bilgisayarı gördüğünde demiş ki: "Bundan sonraki bilgisayarlar için büyük bir bina gerekli sanırım" Ama henüz daha yüzyıl geçmedi ama bilgisayarları cebimizde taşır olduk. Şimdi diyoruz ki; "Bilgisayarlar duygulanamaz..." Ama demek ki onları "Duygulandırabilme"yi düşlüyoruz ve buna çaba harcıyoruz... Ya o bilim adamının öngrü eksikliğini yaşıyorsak biz? Bence bilim doğayı taklit ettiğine göre her şeye gebedir... "Virüs" filmindeki gibi de olabilir belki? "Organik Sibernetik Androidler..." Bakın "Uzay Yolu" dizisinde de vardı mesela. Sadece "Beyin" organikti bir uzaylı ırkta ve diğer uzuvları makne idi. Ve kendilerini Evrim'in ileri seviyesi olarak tanımlıyorlardı. Atılgan'ın kaptanı da bir zamanlar o ırkın, kendilerine dönüştürdükleri bir Androidmiş ama sonra insan bedenine bir yolunu bulup dönmüş... Gelecek hakkında bu da olabilir belki... Ama ben Transformers gibi bir düş kuruyorum
  21. Bir erkek için bence +- 22-24 arası... O olmazsa +- 29-32 yaş arası en idealidir... 22-24 yaşındaki bir erkek genelde Genç Yetişkinlik döneminin henüz başlarında olduğu için güdüsel olarak genelde kendisini babalığa hazır hisseder. Ve bu da onun evliliğe hazırlar. Ancak bu yaşlardan sonra evlilik olmazsa artık erkek belli bir süre evliliğe yaklaşmaz, "gençliğimi yaşayayım" düşüncesinde olur. 29-32 yaşlarında da artık duygusal bağlamda da "dölleme" yani "üreme" güdüsü yeniden depreşir ve yine evlilik düşüne hazır hale gelir. Tabi bu kesin bir yargı değil, genel bir zan... Saygılarımla...
  22. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi yam_yam'nın blog başlığı içinde yam_yam' ca
    Vay bee... Gerçekten anlamlı bir şiir olmuş Sayın Yam_yam... Çok hoşuma gitti yahu... Hisli biriymişsiniz doğrusu... Tebrikler...
  23. "Kısasa Kısas" ya da "Göze göz, Dişe diş" Bu uygulama niçin Kur'an-da yer almıştır? Öncelikle şunu bilmek gerekir ki: Kur'an öncelikle ortaya çıktığı dönemin toplumsal kurallarını değiştirmeye Ve yenileştirmeye yöneliktir. "Kısasa kısas" uygulaması, bildiğiniz gibi En eski ve en yaygın "Adalet" anlayışıdır. Hukuki Kurallar elbette ki değişime ve gelişime sahne olmalıdır. Ancak bu uygulama ne yazık ki öncelikle dinlerin kalıplaşmasından Ve sonra zaten toplumların daha önceki kabulerine de uyduğunda var kalmıştır. Yani bu uygulama Kur'an ile birlikte gelmemiştir Ancak Kur'an-ın indiği dönemde en geçerli hukuk anlayışı budur. Kur'an bunu biraz daha uygulanır kılmıştır. "Köleye köle" "Kadına kadın" "Erkeğe erkek" kısas durumunun nedeni ise zaten ortadadır. Bu üç unsur toplumda farklı yerlere ve haklara sahiptir o dönemde. Mesela mahkemede iki kadının şahitliğinin, bir erkeğe denk düşmesi gibi. Neyse uzatmayayım ve Sayın Hoppa'nın dediği gibi "Ene'l Hakk" deyip kapatayım konuyu. Zaten diyorum ya hep; "O gün için uygundur..." Saygılarımla...
  24. "Jung Ja" teyze var, Uzak Doğulu çok nazik bir bayan. Eşinin ve onun kartlarını ben götürüyorum. Ve evleri yüksek bir binada, üst katlarda. Çıkarken yoruluyorum tabii ki, soluk soluğa kalıyorum. Ve her gidişimde bana bir tür Soğuk Çay ikram ediyor... O çayı içerken geçen o iki üç dakikada öyle bir kendime geliyorum ki... Çok güzel bir şey...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.