Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Flört iyidir yaa... Sevgili değilsinizdir. Sorumluluğunuz yoktur birbirinize karşı. Küçük jestler ve oyunlar yaparsınız karşılıklı. Tripler yaparsınız ve sevgili olmadığınız için öyle çok ciddiye almazsınız. Karşınızdakininde çok ciddiye almadığını bildiğiniz için daha hoştur, daha tatlıdır... Hoştur ya flört... Birbirinizi tanırsınız. Aynı anda bir kaç kişi ile flört ahlaki midir?
  2. Gücümüz yettiğince yapıyoruz işte birşeyler be Bende Psikoloji Bölümüne katkısı olan herkese teşekkür ederim... Umarım daha çok gelişir ve paylaşım artar. Gördüğüm kadarıyla gerçekten yararlı bilgiler veriliyor...
  3. Rüyanızı, rüyanızın gerçekleştiğini düşündüğünüz anda mı hatırladınız? Yani başınıza bir olay geldi ve "Aaa ben bunu rüyamda görmüştüm" diye bir tepki mi sergilediniz? Ve olay gerçekleşirken, belki de bir saniyeden daha kısa bir süre ardınca olanları da daha önceden bildiğinizi yani rüyanızda gördüğünüzü düşündünüz öyle değil mi? Yaşadıklarınızı rüyanızda gördüğünüzü düşündüğünüz andan itibaren olanlar, Daha siz neler olacağını düşünmeden Ve siz henüz sonra olacakları tahmin edemeden önce Ama aynen rüyanızdaki gibi oluyordu değil mi? Ve oldukça şaşkınlıktan bir tuhaf oldunuz... Çünkü rüyanızda gördüğünüzden emindiniz ancak daha siz söylemeye ve hatta olacakları düşünmeye fırsat bulamadan oluveriyordu... Yaşadığınız şey "Rüyalarınızın Gerçekleşmesi" değil "Deja-vu"dur... Bir terapiste gitmenize gerek yok. Sadece yaşadıklarınızın ne olduğunu kavrayın yeter. Size yararı olacaktır. Saygılarımla...
  4. II Ölümlü II Dünkü aklın bugün yetmez Yarın bambaşka bir dünya Bir sen var o hiç değişmez Gerçeklerin hep farkında Yol yakınken düşün biraz Bir nesildik beraberce Bir adım git bir adım gel Kaç yıl kaldı önümüzde Gör artık, gör artık anla Ölümlü, ölümlü bu dünya Düşman olmak mertlik değil Korkaklığın iradesi Kurnazlık marifet değil Aptalların tesellisi Pişmanlığa tercih etme Geçmişteki hataları Yalnız gözyaşların yıkar Ruhundaki günahları Gör artık, gör artık anla Ölümlü, ölümlü bu dünya Gör artık, gör artık anla Savaşma artık hayatla Çok yoruldun dinlen biraz Misafirsin bu alemde Etrafını seyret biraz Fazla kalmazsın belki de Doğru yanlış gerçek yalan Farketmiyor aslında Dünya döner geçer zaman Hiçbirşey kalmaz ardında Gör artık, gör artık anla Ölümlü, ölümlü bu dünya
  5. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yabancı Sinema
    Minority Report'ta benim aklıma takılan ve nasıl olurda gözden kaçar dediğim mantık hatası şu: Teknoloji o kadar ilerlemiş ki, alış veriş merkezlerinde, uzak bir nokradan bile göz retinanız okunabiliyor. Hemde reklam panosundaki sanal kız bu sayede sizi tanıyıp adınızı söyleyebiliyor. Ve dahi "Göz Nakli" artık yapılabilir olmuş ve Tom Crouse "Suçlu" olarak arandığı için göz nakli yaptırıyor, bu gibi yerlerde tanınmamak için... Ondan sonra kendisine yapay yüz felci yapıp, her nasılsa çalıştığı Güvenlik Şirketine, "Suçlu Olarak" aranmasına rağmen kendisinden çıkarttırdığı kendi gözlerinin retinasını okutturarak giriyor. Oysa ki alışveriş merkezi gibi bir yerde bile tanınmamak için gözlerini değiştirtiyor ama asıl korunması gereken ve onun suçlu olduğunun bilindiği yerde bu kadar basit bir mantık hatası ile içeri girip kızı kaçırıyor. Bu hatanın olması bile filmin kalitesini bariz düşürüyor bence... Bu gibi mantık hataları olmasa hakikaten çok güzel bir film aslında...
  6. Türkiye'nin en önemli sorunu "Eğitim" ve "Ekonomi"dir...
  7. Sayın Botan, başlığınız çok komik olmuş kusura bakmayın... "SIRF KÜRTÇE OLDUĞU İÇİN KÜRTÇE ŞARKI DİNLEMEZSİNİZ DEĞİL Mİ?" Demişsiniz, sonra eklemişsiniz: "LÜTFEN ÖNYARGILARI BİR KENARA BIRAKIP DİNLEYİN..." Bu ne perhiz, Bu ne lahana turşusu... Ben Üni. okurken Kürt arkadaşlarım dolayısı ile Kürtçe şarkı bayağı bir dinledim. "Koma Amed" "Civan Haco" "Şivan Perver" vs... Hele "VizonTele"nin film Müziklerine ve hele "Çele Berçelan"a bayılırım. "Zahit Brifkani" idi sanırım, katkısı çoktu o albüme... Ama dürüst olmam gerekirse Kürt Ezgileri çok kaba ve ruha pek hitap etmiyor. Kürtçe olması ile bir alakası yok bunun, kusura bakmayın... Hiç sözlü olmasa bile aynı şarkıları dinlemeyi pek yeğlemem. Ama Kardeş Türküler dillendirirse enstrümanları ile O zaman dinlenilir oluyor açıkçası ve zevk veriyor... Çünkü biraz hafif ve dinlenebilir bir hava katıyorlar... Yoksa saf halleri ile dinlenilir değiller bence; Ki şahsi görüşümdür... Saygılarımla...
  8. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Yabancı Sinema
    Steven Spielberg'i "Geleceğe Dönüş" üçlemesinin yapımcısı olması ve "Jurassıc Park"ın yönetmeni olması dolayısıyla severim... Ayrıca "A. I. - Yapay Zeka" adlı filmide beni hakikaten çok etkilemiştir ve Bilim Kurgunun tavan yaptığı filmlerden birisidir bence. Steven Spielberg'in "Yahudi" vurgusu ise sanıyorum ki kendisinin de Yahudi olmasından kaynaklanıyor. "Shindler'in Listesi" filmi bence baş yapıtlarından birisidir. Çok uzun, ancak bu uzunluğu hissettirmeyecek kadar akıcı ve zevkli bir film... Ama "Minority Report" filmi inanılmaz mantık hataları ile dolu gereksiz bir filmdi bence. "Sıkıysa Yakala" ise hakkını vermek gerekir ki çok güzel bir film... Açıkça söylemem gerekirse yine de bazı noktalarda filmlerini sıkıcı buluyorum. Çünkü her ne olursa olsun mutlaka Amerika en yüce yere konuluyor. Sadece Spielberg için geçerli değil tabii ki bu... Uzaylılar dünyayı mı işgal edecek? Önce ABD'den başlıyorlar. Ya da Dünya yerinden mi oynayacak? Mutlaka önce ABD'de başlıyor felaketler Ve önce onlar farkına varıp çözüm üretiyorlar. Dünya mı kurtarılacak? "ABD'liler kurtarmayacaksa yıkılsın daha iyi..." demenize gerek yok, Çünkü siz bunu diyene kadar ayyaş ya da striptizci de olsa bir Amerikalı çıkıp dünyayı kurtarmıştır çoktan. Evinizde gönül rahatlığıyla uyuyabilirsiniz... Uzaylıların canı leblebi mi çekti? İlla ki Amerika'ya inerler önce, oradan sipariş verirler. Oysa herkes bilir ki leblebi Çorum'dadır... Uzaylılar insan mı kaçıracak? Nedense sadece Amerikalıları tercih ederler... Artık "bilmem nelerinde" boncuk mu var ne varsa... Bilmiyorum... Ama en komiği şu "Ateş Krallığı" filmiydi. Ejderhalar ortada insanlık, devlet diye bir şey bırakmamış. Her yer tarumar olmuş. İki akl-ı evvel çıkmış benzininin nereden geldiği belli olmayan tanklarda Amerikan bayrağıyla... İlla ki Amerika gönüllerde bile yaşıyordur yani mutlaka... Örümcek Adam'da mesela... İlla ki bir Amerika bayrağının önünden zıplamasa olmaz... Amerika artık çok sıradanlaştı ve beni boğuyor açıkçası. Amerika reklamının olduğunu tahmin ettiğim filmleri en baştan izlememeyi tercih ediyorum. Çünkü belli: -Dünyanın başı tehlikeye girmiştir. -Bu tehlike Amerika'da baş göstermiştir. -Amerikalılar mutlaka bir çözüm bulmuşlardır. -Ve kendilerini İnsanlığa feda ederek yine dünyayı kurtarmışlardır. Aynı sıkıcı tema, çocukluğumun Çizgi Filmi olan "Transformers"ta da işlendi... Anlatmama gerek bile yok filmi... Özeti yukarıdaki 4 madde... Efektler falan müthiş olsa da sonu çok belli yani. Gönül ister ki Dünyayı bir Çinli kurtarsın, bir Afrikalı, bir Arap, bir Türk kurtarsın. Gerçi "Dünyayı Kurtaran Adam" ile bu bu ünvana çoktan sahip olduk ama neyse... Ya hu hele sen koskoca uzaylısın, Taa gezegenler aşıp gelmişsin... İlla ki Amerikan İngilizcesi öğrenirler... Şakır şakırda konuşurlar. Kursları falan mı var gezegenlerinde nedir bilmiyorum ki? Hele en çok güldüğüm sahne, bu tür filmlerin en şaşmaz sahnesidir. Mutlaka hepsinde bu sahne vardır, bilirsiniz. O meymenetsiz ABD başkanı çıkar ve sanki çok sallıyormuşuz gibi "Dünyaya" seslenir... Ya hu senin neyine kardeşim? Kimsin sen? Ben tavlamı oynuyorum, sen orada car car sallıyorsun... Ya nasılsa kurtaracaksın değil mi dünyayı, niye reklam yapıyorsun ki? Git kurtar işte alla alla... Bir de mutlaka duygusal ve az umutlu, kırgın bir konuşmadır ama ne hikmettir ki mutlaka kurtarırlar. Hele "Er Ryan" gibi filmlerde... Bir tek adam için onlarca adam ölür... Mantığa bak hele... Amerikalı ya kurtarılacak adam, o yüzden. Başka Milletten olsa kurtarmazlar... Kim nederse desin Amerikan sineması Konu itibariyle "artık" sıkıcı ve sıradan, Ama hakkını vermek lazım görsel olarak hala eğlendiricidir... Zaten bu yüzden artık Çizgi Romanları Filmleştirmeye başladılar. Ama hakkını vermeliyiz ki çok eğlenceli, Her ne kadar bize bir şey katmasa da vakit geçirmeye iyi geliyor. Ya hu hiç korkmadığınız bir korku filmi olur mu peki? Pes yani... Japon korku sinemasını taklit ediyorlar... Onu da beceremiyorlar...
  9. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Kadın Erkek İlişkileri
    Cevabınız için teşekkürler... Bir şey anlatmak istiyorum: Ben orta okula giderken, lise ile orta okul birlikte idi. Bilen bilir... Liseli abi ve ablalarımız bizi çok severlerdi, ufağız ya hani... Gerçi o zaman "Abi-Abla" dediğim liseliler şimdi bana çocuk gibi geliyor. Ne tuhaf değil mi? Neyse; Abilerimiz hani ergenliğin verdiği hormonların etkisiyle sizin tabir ettiğiniz "Kaşar" denilen kızlardan aranıyorlardı, belli bir ihtiyacı gidermek için... Taa bundan 12 sene kadar önce falan... Ama bulamıyorlardı. En güzel hatunların en işvelisi bile en fazla öpüşürdü... "Kaşar" dediklerimize ulaşmak çok zordu, çünkü sayıları çok azdı ve sahipliydiler Yani elinizi sallasanız hani Namuslu dediğimiz kızlara çarpardı. O koklatmayan, zor ya da bazı insanlarca "Kaliteli" olarak adlandırılan kızlara... Aradan yıllar geçti... Şimdi o abilerimiz "Evlenmek" için arıyorlar, Lakin artık ellerini sallasalar bir "Kaşar"a çarpıyor... Yani yine aradıklarını bulamıyorlar... Ve öyle de... Nerede olursa olsun deneyin ve elinizi sallayın... Saygılarımla... Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ancak Hepimiz bir zamanlar çocuk olduğumuz halde, Bugün bir zamanlarda olduğumuz yaşlarda olan çocukları anlamıyoruz bir türlü... Neden? Yani mesela bizde bir zamanlar 11-12 yaşındaydık. Yani o yaşlardaki bir çocuk ne hissediyorsa, bir zamanlar bunları yaşadık. Ama 20 yaşından sonra 11-12 yaşındaki bir çocuğu anlayabilmek niyetinde olan her bireyin "Pedagojik Formasyon Eğitimi" alması gerekiyor... Sorum şu: Bir zamanlar çocuk olmamıza ve bugünkü çocuklarında gelişimsel olarak bizimle aynı dertleri çekmelerine rağmen, aynı hayal dünyasında yaşamalarına rağmen niçin onları anlamıyoruz. Niçin anlamak için özel bir eğitim almamız gerekiyor? Mesela aslında çocukların "Sevgi" anlayışları çok farklıdır. Öğrencim vardı mesela; Teneffüste birlikte geziyorlarsa, iyi anlaşıyorlarsa, Gezmeye giderken birbirlerini çağırıyorlarsa seviyorlar demektir... Ergenlik döneminde sevgi anlayışı daha da bir farklılaşıyor. Bireyler birbirlerine cinsel olarak hitap ediyorlarda, birbirlerini seviyorlar... Tabii ki bu en kaba tabiriyle böyle... Genç Yetişkinlikte ise sevgi biraz daha olgunlaşıyor ve "Eş Seçimi"ne uygun ise ortaya "Sevgi" diyebileceğimiz bir şey çıkıyor. Yetişkinlikte ise ileriki yaşanacaklar ve orta yaş bunalımını atlatabilecek kadar güveni sağlayan eş "Sevgiyi doğuruyor. Yaşlılıkta ise bir "Dayanak Noktası" olarak birisine sevgi besliyoruz... Ama dikkat edin: Belki bir Genç Yetişkinin hissettiklerini anlayabiliyorsunuz, çünkü yaşadınız... Belki bir Yetişkinin hissettiklerini anlayabiliyorsunuz, çünkü yaşadınız... Çok zorda olsa belki de bir Ergen-Erin'i bile anlayabiliyorsunuz, çünkü yaşadınız... Ama bir eğitim almadan bir çocuğu anlamanız neredeyse imkansız gibi... Ve çok zor... Oysa o dönemi de yaşadınız... Çocukların çok özel ve ileriki yaşlarda unutulur bir yaşantıları var. Sanrım Ergenlik Bunalımının ve Ergenlikteki Değişimin ağırlığından dolayı o dönemimizi unutuyor ve bu büyük oranda kalıcı oluyor... Ne dersiniz? Saygılarımla...
  10. Böyle mıy mıy mıy yavaş yürüyenlere uyuz olurum. Kopya vermeyen şahısa uyuz olurum. Birde lisans okurken bir kız vardı, sevgilisi ülkücü reisiydi. Çocuk izbandut gibi bir şeydi. Kızda kaşarın önde gideniydi. Bir arkadaşımız vardı, gariban, masum birisiydi. Kız "Sefkülüm, sefkülüm... ahanda bu çocuk bana baktııııı..." işvesini yapınca O izbandut gibi olan ezik şahsiyet, arkadaşın tepesine dikildi ve hırpalamaya başladı. O sırada kızın surat ifadesine baktım. Bundan iğreenç bir haz alıyordu... O kadar iğreençti ki, bir an için o kızın insan olmadığını hissettim. İşte ona gerçekten uyuz olmuştum... Ben alttan ders alırken girdiğim bir sınıfta bir kız daha vardı. Kız erkeklere o kadar açtı ki, inanamazsınız... Gözleri hep birilerinin üzerindeydi... Ve aslına bakarsanız o kadar çalışkan biri de değildi. Geçen sene öğrendim ki Üni.de araştırma görevlisi yapmışlar kendisini. Buna da uyuz olmuştum... Benim saçlarım lisans okurken belime kadar upuzundu. Bir gün hocamız "Türklerde insani değerler" diye saçma sabuk bir derste beni göstererek "Mesela ben senin tipini sevmiyorum ama senin bu tercihine saygı duyuyorum" dedi. Bende "Ben sizin tipinize bayılıyorum hocam, görmeden yapamıyorum" demiştim. Kendisine ve o uyuz sırıtmasına uyuz olmuştum... Yine aynı hocamızın bir dersinden, en yakın arkadaşım kaldı kalacak. Tek çaresi ödevi tamamlamaktı. Biraz süre rica ettik kendisinden. "-Benim sorunum değil Ahmetçim, bilmiyorum, benim sorunum değil" dedi yine o pis sırıtmasıyla. Kendisine yine uyuz olmuştum... Bir kız bana "Sen mesela! Kesin cehennemliksin..." demişti. "-Sen Cennetteysen, 4 değil 40 huri verseler yine girmem zaten Cennete" demiştim. Uyuz olmuştum kendisine ve çok gülmüştüm... Daha bir çok şeye uyuz oldum ama aklıma gelmedi şu an...
  11. Baklava; Bila kayd'ü şart her koşulda... Kitap; En acil işim sırasında bir kitapçı görsem, yine de durup incelerim. Hele eski kitapçılar... Şebnem Ferah; Kendisine "Hayır" diyebilecek kadar iradeli görmüyorum kendimi. Resim; Fotojenik bir portre fotoğraf gördüğümde, mutlaka alır ve çizerim. Kim olursa olsun... Fiski; Nerede ikram edilirse edilsin, nerede elime geçerse geçsin... Yürümek; Teklif geldiği an yolda bulurum kendimi... Sinema; Her an hazırımdır... Maket; Malzemeleri elimde olduğu an, tamamlanmadan ortada kalmasına imkan ve ihtimal yoktur. Çilekli Dondurma; Kimse elimden alamaz. İstanbul/İstiklal Caddesi; İki yıl kadardır gidemiyorum Davet edildim ve bunu da reddedemeyeceğimi anladım... Bunlardan başka reddedemeyeceğim şey yok sanıyorum...
  12. Sayın Molina... Öncelikle adım "Tengeriin boşig", kusura bakmayın... Sonra; Cevabınız için teşekkürler... Cicada'da sizin gibi düşünüyor, merak ettiyseniz diye... Bir şey anlatmak istiyorum: Ben orta okula giderken, lise ile orta okul birlikte idi. Bilen bilir... Liseli abi ve ablalarımız bizi çok severlerdi, ufağız ya hani... Gerçi o zaman "Abi-Abla" dediğim liseliler şimdi bana çocuk gibi geliyor. Ne tuhaf değil mi? Neyse; Abilerimiz hani ergenliğin verdiği hormonların etkisiyle sizin tabir ettiğiniz "Kaşar" denilen kızlardan aranıyorlardı, belli bir ihtiyacı gidermek için... Taa bundan 12 sene kadar önce falan... Ama bulamıyorlardı. En güzel hatunların en işvelisi bile en fazla öpüşürdü... "Kaşar" dediklerimize ulaşmak çok zordu, çünkü sayıları çok azdı ve sahipliydiler Yani elinizi sallasanız hani Namuslu dediğimiz kızlara çarpardı. O koklatmayan, zor ya da bazı insanlarca "Kaliteli" olarak adlandırılan kızlara... Aradan yıllar geçti... Şimdi o abilerimiz "Evlenmek" için arıyorlar, Lakin artık ellerini sallasalar bir "Kaşar"a çarpıyor... Yani yine aradıklarını bulamıyorlar... Ve öyle de... Nerede olursa olsun deneyin ve elinizi sallayın... Saygılarımla...
  13. Bir yorum ama haklı bir yorum Sayın Sardunyam...
  14. Tengeriin boşig şurada cevap verdi: zeyynepp başlık Mitoloji
    Mitolojilerin en güzelinin Yunan Mitolojileri olduğu sanrısını kabul etmiyorum. Çünkü bu bir safsatadır. Avrupa, temellerini "Helen Uygarlığı"na dayandırmak ve bu uyarlığın medeni olduğunu Ya da diğerlerinden daha iyi seviyede olduğunu iddia ederek Ve bu kültürü popüler hale getirmek niyetiyle bu safsatayı doğrumuştur. Doğu'da Yunan Mit.lerini aratmayacak ve daha doyurucu Ve hatta mitolojilerden de öte daha gerçekçi ve felsefik kabuller de vardır. Türk, Çin, Hint ve Mısır uygarlıklarına bakarsanız, Yunan Mit.lerinden daha doyurucu kabullere rastlayabilirsiniz belkide... Saygılarımla...
  15. Daha önce TürkçeForum'da yazıyordum ben. Bayağı bir ısınmıştım oraya ve hararetli tartışmalar vardı ama birgün kapandı. Sonra tabi üzüldüm, çünkü orada da sağlam dostlar vardı. Pek bir zaman geçmeden bir siteye Mod oldum ama çok yeniydi ve Admin'i bize pek kulak asmadığı için olsa gerek pek bir üye yakalayamadık, sonra aynı zamanda burayı keşfettim. E tabi burayı keşfedince, bizim forumu askıya aldım. Zaten Admin sonra forumu YouTube paylaşımı sitesi haline getirdi, bizi de tekmeledi... Aslında çokça foruma girme adetim yoktu ama yazı yazmayı çok severim. Normalde elimden kalemim hiç eksik olmaz ve mutlaka ya bir şeyler yazar ya da çizerim. Ama burada tuşlara dokunmak ayrı bir zevk verdi... Hem forumun içeriği çok doyurucu geldi bana. Blog falan var. Profil sayfası çok kaliteli. Arkadaşlıklarınızı istediğiniz gibi yaratabiliyorsunuz. Açıkça söylemek isterim; İleride ücretli bir site olmasından çekiniyorum. Çünkü bilirsiniz, böyle siteler eninde sonunda arkadaşlık sitesine dönüşüyor ve ücretli oluyor. Ve şu var ki; Bu site o ücretli arkadaşlık sitelerinden kat ve kat daha kaliteli. Tartışmalarda kaliteli. Hem birde şu "Mod" durumu yetkimiz olmaması haricinde yönetimle pek bir farkımız yok gibi. En azından benim yok. Ne istesem anında oluyor çünkü. Sadece Ö.M. kapasitemiz onların dörtte biri kadarmış, bunu öğrendim bir arkadaşımdan. Bir de bu kötü... Protesto ediyorum...
  16. Hımmm... Tabi "TDK"nın ifadesi üzerine söyleyebileceğim bir şey yok. Ama sanki "Sezmek" ile "Yargı" arasında fark varmış gibime gelmişti. "Kesinlik" anlamından biraz sıyrılarak ele almak istemiştim ben "Ön Sezi"yi... Ama tabi tanımı verdiğiniz gibi olduğu aşikar ve eksik biliyormuşum demek ki... Yine de görüşünüzü almak isterdim... Saygılarımla...
  17. Sayın Sardunyam... Ön Yargı ile Ön Sezi aynı değildir. Ön Yargı: Adı üzerinde, bir durum ya da kişi karşısında bir peşin kabul sergilersiniz... Yani hemen bir tespitte bulunursunuz. Olaya ya da kişilere peşin bir kabul sergileyerek yaklaşırsınız. Gördüğünüz kişi kötü müdür? Kötüdür... Ancak Ön Sezi'de temkinlisinizdir. Bir ihtimal vardır sadece. Adı üzerinde, seziyorsunuz ama bir yargıda bulunmamışsınızdır. Birbirlerine çok yakınlar ama hafif bir farklılıkları var bence.
  18. İşte ben ciddi anlamda dinlemeyi bir türlü yapmadım. Yani sadece koyuyorum ve dinliyorum... O kadar. Ama arşivlememe ve düzgün bir şekilde kavramama gerek olduğunu hissediyorum. Sadece dinleyerek yavanlaşıyor. Ama bunun nedeni de yeteri kadar arşiv birikimimin olmaması ne yazık ki Neyse; Mesleği ele alınca ve iş bulunca çok ciddi bir atılım yapacağım bu konuda. Hem bugün farkettim: Mp3 Çalarıma sırf Klasik Müzik ve Pentagram, Chranberries yükledim. 1Gb boyutu var... Akşama kadar vakit nasıl geçti bilemedim. Ve çok dinçti zihnim. Tabii ki akşama patron moralimi bozana kadar...
  19. Tengeriin boşig şurada cevap verdi: mmustafa başlık Din Felsefesi
    Hakikaten çok sağlam bir söz...
  20. Bence öncelikle kendi yazdıklarınıza bakıp "Hayır" cevabı vermelisiniz... Çünkü "İlk Nedir?" sorusunu soran ilk çağ filozofları, Bu soruyu cevaplamadan önce kendi bulundukları çağa ait bilgileri anlamaya koyulmuşlardır. Bu çaba da bugünkü bilim kollarını doğurmuştur. Yani "İlk Nedir?" sorusuna öyle "Tanrıdır" "Ateştir" "Sudur" carttır curttur demeden önce Bu soruya neden olan "Varlık" anlaşılmaya çalışılmıştır. Çünkü henüz varlığın ne olduğunu anlayamadan, O sorduğum sorunun mahiyetini kavrayamadan soracağınız "İlk nedir?" sorusuna her türlü cevabı verirsiniz kafanıza göre... Ancak bu uydurmadan başka bir şey olmayacaktır. Hiç bir Filozofta dediğimin aksine bir çabada bulunmamıştır. Filozofların aynı zamanda bilim adamları olmalarının nedenide budur. Dolayısıyla üzerinde yürüdüğüm mantık, Sizin "Hayır" cevabını veremyeceğiniz derecede "Felsefe Tarihi" ile örtüşüyor diye düşünüyorum. Kaldı ki "Felsefe Tarihi" ile benden çok daha alakalı arkadaşlar var forumda, Bu noktaya dikkat çekeceklerini düşünüyorum... Varlığı anlayamadan "İlk nedir?" sorusuna cevap veremezsiniz. Ve hatta bu soruyu soramazsınız bile... O yüzden tekrar soruyorum: "Siz -ilk olmak- denilince ne anlıyorsunuz?" Dikkat edin "Varlığın ilk nedeni nedir?" diye sormuyorum... Bu soruyu cevapladıktan sonra "Varlık nedir?" sorusu gelecek ve ondan sonra o "İlk Nedir?" sorusu şekillenecektir... Ayrıca: Sayın Xprensesx... Amacım ders vermek değil. Ve öyle kimseler görüyorum ki forumda, hiç birşey bilmediğimin farkına varıyorum. O yüzden size ya da başkasına ders vermek haddim değildir. Sadece bir soru sormuştum... Saygılarımla...
  21. "İlk sizce Nedir?" diye sormadım. "Siz -ilk- denilince ne anlıyorsunuz?" diye sordum... Yani "İlk" olmanın anlamı nedir? Bugünkü varlığın kaynağı, ilki demek ne demektir? Bunu cevaplayın öncelikle. "Tanrı" demek için henüz erken. Sorgulama aşama aşama yapılır ve biz bunu yapacağız. Önce kelimelerin anlamlarını yerleştireceğiz, Sonra tanımlamayı yapacağız. Şimdi; "Siz -ilk olmak- denilince ne anlıyorsunuz?" Dikkat edin "Varlığın ilk nedeni nedir?" diye sormuyorum...
  22. Sınıfımızda Beste diye bir kız ve ekürisi olan Burcu diye bir kız var Lisans okurken. Bunlar tabii ki sınıfın ekonomik ortalamasının üzerindeler. Ama zeka olarak!!! Şöyle örnekleyeyim: Hoca bir gün: "-En uzaktan geleniniz kim?" diye sormuştu. Beste kalkıp: "-Ben geliyorum..." demişti... Tabi hoca sordu: "-Hadi yaa, nereden geliyorsun?" "-Bostancı'dan hocam!" Bostancı, Sakarya'ya servisle 1buçuk saat kadar uzak bir İstanbul İlçesi... Ve sınıfımızda taaa "Van"dan gelen öğrenciler var... Bostancı'dan daha yakınmış "Van" Sakarya'ya... :D Neyse... Ne anlatacaktım yav... Hah, buldum... Bu eküriler her dersin notlarını yazarlardı. İlk başlarda Murat bunlara karbon kağıdı veriyordu, notları otokopi yapıp alıyoduk. Sonra bunlar uyandılar tabi, Çünkü biz her ders uyuyorduk... Karbon kağıdını almadılar ve üstüne üstlük bize notları vermemeye başladılar. Bizde "Ocean's Eleven" Ben Murat ve Ferda bir plan kurup güzel bir operasyonlar her sınav öncesi notlarını alıyorduk... E bunlar bir süre sonra buna da uyandılar tabi. Çünkü bir bakıyorlar ki gözleri gibi sakladıkları notlar sınav günü herkesin elinde... Daha sıkı bir koruma geliştirdiler... E bizde azimliyiz. Not tutmaktansa kaynaklar edinmek daha kolay... İkinci öğretimlerde Emre diye bir çocuk vardı. Bu ekürilere yakındı ve biz öğrendik ki bunlardan notları alabilen yegane kişiymiş. Ne güzeldir ki kendisi gaza gelmeye müsait biriydi. Biz buna psikolojik etki etmeye başladık çeşitli şekillerde. Meğer kızlar buna demişler ki; "Ahmet ile Murat'a sakın ha vermeyin..." Gerçi sınıfta diğerleri de böyle diyerek bize notları vermiyorlardı. Bizi niye sevmiyorlardı hala bilmem Ne yani, gençtik o zamanlar... Eğleniyorduk. Kimseyi sallamıyordu. E birazda alaya alıyorduysak ne olmuş yani? Alla alla... Biz Emre'ye gazı verdik. Ve Emre sonunda bize notları gönül rızası ile verdi. Ama söz verdirdi: "-Ama bakın kızların haberi olmasın, kızarlar sonra... Gerçi bana dayanamazlar, yine de verirler ama neyse..." "-Tabi Emrecim, rahat ol sen..." Bir insan aldığı gaz ile bu kadar şişer mi? Aldık notları ve fotokopilerini çektirdik. Baktık kantinde bu kızlarla oturuyor. Ve resmen şişmiş... Gittik yanlarına; "-Aaa Emre çektirdik fotokopileri, çok sağol..." Murat Burcu ile Beste'ye dönüp dedi ki; "Ya hu sizde biraz okunaklı yazın kızlar. Hiç okunmuyo yazınız. Allahtan Emre yanına notlar düşmüşte bir işe yaradı, yine de sağolun..." O şişen Emre bir anda sönmüştü... Gerçi yaptığımız çok tehlikeli bir hamle idi. Çünkü bir daha tüm yollarımız kapatmıştık... Ama bizde çareler tükenmedi tabi... "Ocean's Twelve"i oynadık bir dahakine...
  23. Ben cevapları geçiştirmem Sayn xPrensesx... "...niz" diyerek bir kefeye konmayı da sevmem, kusura bakmayın... En uzak nedene gelince: İster dinler olsun ister felsefe olsun hep "Arkhe-İlk"i sorgulamıştırlar. "İlk önce ne vardı?" Siz bana "Arkhe-İlk" dediğinizde ne anlıyorsunuz onu söyleyin, Ben size bir cevap veririm merak etmeyin...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.