Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Hayır hayır yanlış anlamadım... Üzülme... Öyle bir yazıyı, Öyle birisi olmadığını bildiğim için o kadar rahat yazabildim. Öyle biri olduğunu düşünmüyorum... Yanlış anlaşılma için özür dilerim...
  2. Bu çok kafa karıştırıcı bir tanım olmuş
  3. Sayın Yeşilsu... İkiyüzlü ve egosu aç bir insan değilsiniz değil mi? O zaman o kadar üzülmeyin... Sonuçta istemeyerek yaptınız. Önemli olan bu. O da sizi anlayacaktır...
  4. Kimlermiş onlar? Bir bilgin mi var yoksa Ben değilimdir umarım...
  5. Yaşamak mı? Ne kadar çok şey yaşadığımı artık bende saymıyorum... Tek bir ölçüsü var bunun: İnsanları ne kadar anlıyorsanız, Ve insanları ne kadar çok tanıyorsanız, O kadar çok şey yaşamışsınızdır... Ben bu ölçütün neresindeyim gerçekten bilmiyorum... İnsanlar o kadar yalan ve o kadar çok gerçekler ki... Gerçekten yaşamış mıyım? İnsanları anlıyor muyum? Ne var biliyor musun? Lise 1de iken çok içime kapanıktım. İnanılmaz Asosyaldim. Bazı sorunlarım vardı. Psikoloji hocam bir gün bana bir tavsiyede bulundu. İnsanları hep dışarıdan tanırdım; içlerine girdim. Kendi sorunlarımı gerçekten hallettim... Yaşantılarım arttı... Deneyimlenmelerim arttı... Bazen abarttım, çok oyun oynadım... Bazen abarttım, çok içlerine girdim... Bazen ben de fazlasıyla yalan oldum... Bazen fazlasıyla yalanı oynadım... Oynadıkça, insanlarında her birinin aslında hep yalanı oynadıklarını gördüm. Ama sonra bundan inanılmaz utanç duydum, duyabildim. Kendimden utandım, utanabildim. Yaptıklarımı söyledim, söyleyebildim. Hala yapıyor olduğum hatalarımı, "yapmıyorum" diyerek perdelemedim. Hatta hala yaparak "Bunları yapmamalıyız" pişkinliğine de vurmadım. Evet, söyledim... Bazen çok yalan oldum, Ama artık yalanlardan iğrenir hale geldim O yalanlara maruz kaldıkça... Bazen bir heves alır ya içinizi? Yeni öğrendiğiniz bir bilgiyi kullanma hevesi! Psikolojiyi çok sevdim. Öğrendikçe kullandım... İşe yaradıkça iğrendim... İğrendikçe uslandım... Sonra neyi farkettim biliyo musun? O içine kapanık olan T.B.'yi çok özlediğimi... Çünkü insanların içine girdikçe, İnsanları tanıdıkça, İnsanları anladıkça Herşeyi, herşeyin sadece yalan ve ikiyüzlülüklerle dolu olduğunu anlıyorsunuz. Eğer yeterince vicdanlıysanız bundan iğreniyorsunuz. Eğer yeterince vicdanınıza karşı olan sorumluluğunuzu ve dürüstlüğünüzü kaybetmemişseniz O eski, içine kapanık ama kendi küçük dünyasında mutlu olan insanı özlüyorsunuz. Gerçekten bir şeyler yaşadım mı Sevgili arkadaşım... Ne yaşadım biliyor musun? İnsanların koskoca bir yalandan başka bir şey olmadığını yaşadım. Hem de defalarca... Ama ne var biliyor musun? Artık bende bazı yalanları oynamaktan bıktım... Bir arkadaşımın çok güzel lafı vardır bana: "Ahmet, artık gerçek bir aşk bul... İnsanların hayatına, çıkmak için giriyosun..." Sanırım haklı.. Defalarca ve her defasında hayatlarından çıkacağımı bildiğim aşkları yaşadım. Hiç birisini de anlatmaktan korkmadım. Ancak hala anlatmadığımı tek bir şey var... O da bana kalsın... Ne yaşadım biliyor musun sevgili arkadaşım? Hayatın yalan olduğunu sanırım...
  6. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    Yakın zamanda Yunus Emre ve Mevlana'nın eserlerini yeniden okumaya giriştim. Derken aradan Ömer Hayyam'ı da çıkarayım dedim... Ve derken şiirlerinden beğendiklerimi buraya yazayım dedim... Ve yine derken dikkat ettim ki Ömer Hayyam inanılmaz ciddi Ve inanılmaz komik bir adammış... Ve de sanıyorum ki beni en iyi anlayan da oymuş aslında, Taa yüzyıllarca önce... Kimi şiirleri beni güldürdü doğrusu... Bir insan bu kadar mı kalender olur? Hepsini okuma sabrını ve cesaretini gösterebilir misiniz bilmiyorum ama Ben yazmaktan zevk aldım. Hatta bazıları çok komik ve ironik... Mizah... Kitabın ilk yarısından en sevdiğim dörtlükler bunlar. Diğerlerini de yazmayı düşünüyorum... IIII Ömer Hayyam : Dörtlükler IIII Büyükse de isyanım, kötülüklerim, Yüce Tanrı'dan umut kesmiş değilim; Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın Rahmete kavuşur elbet kemiklerim. Rahmetin var, günah işlemekten korkmam; Azığım senden, yolda çaresiz kalmam; Mahşerde lütfunla ak pak olursa yüzüm Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam. Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri? Sana düşer azapların, tövbelerin beteri. Alçakları besler, yoksulları ezer durursun: Ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri. İçin temiz olmadıktan sonra, Hacı hoca olmuşsun, kaç para! Hırka, tespih, post, seccade güzel: Ama Tanrı kanar mı bunlara? Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle; Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle; Bana kötü deyip kötülük edeceksen, Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle. Felek ne cömert aşağılık insanlara! Han hamam, dolap değirmen, hep onlara. Kendini satmayan adama ekmek yok: Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya! Beni özene bezene yaratan kim? Sen! Ne yapacağmı da yazmışsın önceden. Demek günah işleten de sensin bana: Öyleyse nedir o cennet cehennem? Hak er geç cimrilerin elinden gelir; Cehennem ateşleri onlar içindir. Ne der, dili inciler saçan Muhammet: Cömert gavur, cimri Müslümandan yeğdir. Ferman sende ama güzel yaşamak bizde: Senden ayığız bu sarhoş halimizde. Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde? Din geldi: Nedir aradığın? dedi bana: Bensem, ne bakarsın o yana bu yana? Kendine gel de düşün, içine iyi bak: Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna! Camiye gittim ama Allah bilir niye: Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye. Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden: O eskidi gittim yenisini yürütmeye. Kimi dinde imanda buldu yolu Kimi akıl, bilim yolunu tuttu. Derken bir ses geldi karanlıklardan: Gafiller! doğru yol ne odur, ne bu! Ben ne camiye yararım, ne havraya! Bir başka hamur benimki, başka maya. Yoksul gavur, çirkin o...spu gibiyim: Ne din umurumda, ne cennet, ne dünya! Gökte bir öküz varmış, adı Pervin; Bir öküz de altındaymış yerin. Sen asıl iki öküz arasında Tepişmesine bak şu eşeklerin! Bir sır var, çözdüklerimizden başka! Bir ışık var, bu ışıklardan başka. Hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye: Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka. Bir damla şarap ver Çin senin olsun; Bir yudumu btün dinlerden üstün. Söyle, ne var dünyada şaraptan hoş? O acıya tatlılar feda olsun. Dünya üç beş bilgisizin elinde; Onlarca her bilgi kendilerinde. Üzülme; eşek eşeği beğenir Hayır var sana kötü demelerinde. Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırrına ermişm az çok. Derken aklıma geldi başım, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok. Cennette huriler varmış, kara gözlü; İçkinin de ordaymış en güzeli. Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz: Bak, bir yanda şarap, bi yanda sevgili. Bir elde kadeh, bir elde Kur'an; Bir helaldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman! Hep arar dururdum, dünyaya geleli, Alın yazısını, cenneti, cehennemi. Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle; Alın yazısı, cennet, cehennem sende, dedi. Tanrı, cennete şarap içeceksin, der; Aynı Tanrı nasıl şarabı hatam eder? Hamza bir Arab'ın devesini öldürmüş: Şarabı yalnız ona haram etmiş Peygamber. Yüce Varlık bize bir beden verince Sevmesini öğretti her şeyden önce Sonra şu delik deşik yüreğimize Mana incileri sakladı binlerce. Gerçek eren içinde kir tutmayandır; Varlığını korkusuzca hiçe sayandır; Bu topraklar üstünde en temiz kişi Sağlığında toprak kesilmiş olandır. Ey can, sana aklı niçin vermiş veren? Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden. Baykuş gibi ne gezersin viranelikte, Yerin Akdoğan gib sultanın eliyken? Bir yanarım Tanrı özlemiyle Musa gibi; Bir ölürüm murada ermeden Yahya gibi; Yarı gökte kalırım hep bir iğne yüzünden, Hep bir başka derdin terzisiyim İsa gibi. Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden, Ne dine, edebe aykırı gitmemizden; Bir an geçmek istiyoruz kendimizden: İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden. Bir su, bir damla suymuşuz, bele düşmüşüz; Şehvet ateşiyle dışarı savrulmuşuz; Yarın yel savuracak toprağımızı: İçeli, hoş geçsin üç nefeslik ömrümüz. Orucumu yiyorsam Ramazanda Mübarek aydan habersizim sanma: Çileden gece oluyorda gündüzüm Sahura kalkıyorum gün ortasında. Şarap iç, bire birdir derde tasaya; Ne bu dünya kalır, ne öteki dünya. Ne serin ateştir o, ne cam dolu su: Çabuk ol, bulup içemezsin mezarda. Dedim ben artık bu kızıl şarabı içmem; Üzümün kanıymış bu, ben kan dökmek istemem. Gün görmüş aklım şaşırdı: Sahi mi? dedi. Yok canım, dedim; Şaka, ben nasıl içmem! İnsan son nefese hazır gerekmiş: Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş. Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz: Böylece dirilirsek işimiz iş. Tanrı, ışığıyla doldu can gözüme: Bu dünyadan o dünyadan bana ne! Gönlüm ter gibi çıkıp bedenimden Karıştı varlığın denizlerine. Dün özledim de seni coştum birden bire; Çıktım senin yerin dedikleri göklere. Bir ses yükseldi ta yukarda, yıldızlardan: Gaafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende! Ne yazık, pişmiş ekmek çiğlerin elinde; Ne yazık, çeşmeler cimrilerin elinde. O canım Türk güzeli kömür gözleriyle, Çaylakların, upruların, eğrilerin ellerinde. Bu dünya iki kapılı bir han, Girdi mi dertlere düşer insan. Tanınmadan yaşamak en iyisi: Elinde olsa da hiç doğmasan. Yok olmamış varlık var mı bir tek? Herşey bir gün, dağılıp gidecek. Öyleyse vara yoğa ne bakarsın? En iyisi yoku var, varı yok bilmek. Bir put demiş ki kendine tapana: Bilir misin niçin taparsın bana? Sen kendi güzelliğine vurgunsun: Ben ayna tutar gibiyim sana. Gerçek erenlere güzel çirkin, hepsi bir; Sevenler için cennet, cehennem, hepsi bir; Kendini veren ha ipekli giymiş, ha çul; Yastığı ha pamuk olmuş ha diken, hepsi bir. Sensiz camiden, namazda işim ne? Seninle buluşma yerim meyhane. Benim sevmem de böyle, yüce Tanrı: İstersen kaldır at cehennemine. Seni kuru softaların softası seni! Seni cehenneme kömür olası seni! Sen mi Hakk'tan rahmet dileyeceksin bana? Hakka akıl öğretmek senin haddine mi? Önce kendine gel, sonra meyhaneye; Kalender ol da gir kalenderhaneye. Bu yol kendini yenmişlerin yoludur: Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye. En büyük söz Kur'an ble Arada bir okunur besmele ile. Kadeyhteyse öyle bir ayet var ki Okur insan her zaman, her yerde. Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin Tekke'de, manastırda eremezsin. Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada Cennetin, cehennemin üstündesin. Şarap benlik kaygusu bırakmaz sendeÇözülmedik bir düğüm kalmaz beyninde İblis bir kadeh şarap içmiş olaydı, Secdeye yatardı Adem'in önünde. Künye: Hasan Ali Yücel Klasikler Serisi "Ömer Hayyam : Dörtlükler" Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu Alıntı: Tengeriin Boşig Not: Benim yaşayarak ta tespit ettiğim bir şeydir ki, kimi insanlar şarap içtiklerinde falan, nedense Tasavvuf hakkında ister istemez konuşma ihtiyacı hissederler... Hatta içtikçe konuşurlar, konuştuça içerler... Lakin yukarıda bir şiirde Ömer Hayyam'ın bahsettiği gibi, böyle içebilmek için, önce pişebilmek lazımdır. Sanıyorum Ömer Hayyam'da öylelerinden biriydi. İçtiği halde iradeli kalabilmek... İçtikçe gerçeğe erebilmek... Mevlananın dediği gibi: Hamdım, Piştim, Yandım... Umarım Ömer Hayyam'ı anlayabilirsiniz... Saygılarımla...
  7. Sana aşık olmasını, ona acı vererek mi engellemeye çalıştın? "Dostu" olarak kalarak engelleyebilirdin oysa. Bak seni yermiyorum ama yaptığın bence hiç hoş olmamış. Yakışmamış yani. Onun yerine kendini koymanı isterdim. Senin sevdiğin kişi, Senin onu sevdiğini bile bile Sana sevgilisinden bahsetse idi... Bu ne demek biliyor musun? "Sen beni sevdin ya? Ben sevilecek biri değilim, Beni sevmenin de cezası bu işte... Sevgiyi haketmiyorum..." Gerçekte böyle değilsin di mi?
  8. Biliyorum yine "Felsefe yapıyor şu Tengeriin Boşig" Diyeceksiniz ancak yine de söylemek istiyorum... Siz "Ölümden sonraki sonsuzluğu" kastediyorsanız eğer Ben Ölüme ve sonrasındaki sonsuzluğa pek inanmıyorum... Yani aslında kastım şu ki Ölüme önem vermiyorum ve korkmuyorum. Çünkü yaşam bir bütündür. Herşeyi ile bir bütündür... Dağlar ile ve taşlar ile... İnsan ile ve yaşam ile... Bütün... İnsanı "Kainat"a benzetmiş Farabi... "İnsan küçük bir kainat, Kainat büyük bir insandır..." Bu yüzden "Ölüm" bana Bir sineğin bizi ısırmasından pek farklı bir anlam ifade etmiyor. Elbette bir yakınımız öldüğünde yokluğuna üzülüyoruz. Ancak kendi ölümüm beni korkutmuyor. Korkutan sadece nasıl öleceğimdir... Yaşam devam edeceğine göre, Ve biz ölsekte o yaşamın bir parçası olarak Başka bir şekilde de olsa devam edeceğimize göre Ölümden sonrasını düşünmekte hayatımı anlamsızlaştırmıyor. Aksine toplayabildiklerimi toplayıp öyle gidecek olmak Daha da çok zevk verecek sanırım... Yok olmak mı? Şimdiye kadar yok olan mı varmış ki? Saygılarımla...
  9. Yooo... Gerçekten Bilimsel Cümleler olmuş aslında... Her zaman söylerim; Doğada bir denge vardır ve bu dengeyi bozan şey insan zihnidir. İnsan zekası doğanın süregelen dengesini bozmaktadır. Doğa'da tesadüfler yoktur ve herşey doğanın kanunları çerçevesinde olmaktadır. Ancak insanlar var olduğundan beri tesadüfleri ortaya çıkaran, Doğa'nın en büyük armağanı olan "Zeka"nın kendisidir... Her canlı kendi neslini sürdürebilmek için "Sağlıklı Bireyler" meydana getirme gibi bir içgüdüye sahiptir. Bu doğal olarak insanlarda da vardır. Ancak işte bazen bilinç istisnalara neden oluyor. Eş seçiminde de bu içgüdüler devrededir. Dediğiniz tespitler doğru olabilir. Çünkü şu var ki ilk medeniyetlerden beridir İnsanlar alet yapmaya başlamakla birlikte süs eşyaları yapmaya da başlamışlardır. Resim ve Güzellik anlayışı o dönemlerden beridir vardır yani... Bu da demek oluyor ki insanlar eş seçimini bu yaşantılara ve tercihlere göre yapıyorlar. Dolayısıyla "Kılsız Kadın Tercihi" ve sonuncunda "Kadınların Erkeklerden Daha Kılsız Olmaları" tespitinin doğru olma ihtimalı vardır. Belki de gerçekten doğrudur, bilemiyorum... Ama mesela Eski Türklerde de "Erkekler" kösedirler. Hem de sadece sakal olarak değil, vücutlarında büyük oranda kıl çıkmaz. Neyse, Araştırmaya değer çok konu var aslında... Saygılarımla...
  10. Her neyse... Anlaşılır elbet gün gelir... Tuhaf...
  11. O kişi için yapılacak tek şey arkadaşı olarak kalmaya devam etmektedir. Ancak unutmamak gerekir ki o kimse sizin ile mutlaka konuşacaktır, sohbet edecektir. Ve sizinde o arkadaşınıza göre sorumluluk hissetmeniz gerekir. Çünkü arkadaşısınız ve onun hislerinin farkındasınız. En azından onu anlıyorsunuzdur... Anlamanız gerekir... Kısaca bu gibi bir durumda bulunan insan Ancak "Olgun" ve "Erdemli" ise gereğini yapabilir. Mesela o arkadaşınızla, sevgilinizle yaptığınız şeylerden bahsedecek kadar olmayabilirsiniz, Çünkü kırılacaktır. Onun yanında sevgilinizi övmeyebilirsiniz mesela, Çünkü kırılacaktır. Kısaca onun yanında, size karşı hassas olduğunu düşündüğünüz davranışları sergilemezsiniz. Yani saygı duyarsınız... Yani kendinizi onun yerine koyarsınız... Ya da kısaca söylemek istersek eğer; Hani derler ya: "Nerede nasıl davranması gerektiğini bilen kaliteli bir insan olursunuz..." Tabi eğer kendinize ve arkadaşınıza saygı duyuyorsanız... Saygılarımla...
  12. Bir dakika? Aklım karıştı! Kimsin ki sen? Kleo?
  13. Bakın bu noktada psikoloji bilimi etkendir aslında... Şöyle ki; İçgüdüsel olarak her birey kendisini eksik hissettiği ve bu eksikliği tamamladığını düşündüğü, Yani açlığını tatmin edebileceğini düşündüğü bireylere Sevgi ve Aşk beslerler. Şöyle ki, Her birey Sayın Cyrano'nun belirttiği gibi "Sağlık Birey" dünyaya getirme Ve kendi genlerini yaşatma içgüdüsündedir. İnsanlarda bu içgüdüsel yaşam enerjisine sahiptir. Ki Freud bu yaşam enerjisine "Libido" yani "Cinsellik, Arzu, Şehvet" der... Bu duygulanmayı da "Aşk" ile bir tutar. Kısaca şöyle özetleyebilirim ki; Siz bir birey olarak genlerinizi aktarma içgüdüsel yaşam enerjisine sahipsiniz. Ve eşinizi de, sağlıklı bir birey meydana getirebileceğinizi hissettiğiniz kişiler arasından seçersiniz. Bu seçiminizde ortaya çıkan duygulanma da "Aşk-Sevgi"dir... Burada "Sakat bir insana nasıl aşık olunabiliyor peki?" denilebilir... Burada da "Sakat Olmayan" birey, kendisini fazlasıyla yeterli ve yetkin hissetmektedir içgüdüsel olarak. Yani duygulanmasındaki ya da eş seçimindeki arayışı, daha doğrusu açlığı farklı bir yöndedir. Çünkü kendisi yeterlidir... Bu yüzden sakat bir insanı sevebilir ve evlilik bağı kurabilir. Çünkü açlığının kaynağı farklıdır. Bunu şu şekilde anlarız en basitinden; Sakat birisiyle evlenmiş birisine sorarsınız: "Çocuğunuzun, eşinizin sahip olduğu hangi özelliğe sahip olmasını istersiniz?" Direkt olarak bu soruyu sormadan çeşitli yöntemlerle de o kimsenin yaptığı tercihin nedeni aydınlatılabilir... Saygılarımla...
  14. Ahha ha haa... Hayret kütüphane yerli yerinde ve üstelik Alp'te tepesinde değil? Duvardaki afişlerde duruyor yerinde? Hakikaten uslu çocuk olmuş bu ya hu! Yüzümü kızarttı valla... Pekiiiiii!!! Duvarı boyattınız mı? En son baştan aşağı kapkaraydı galiba... Hımmm... Belki de, bilmiyorum... Blog'uma mı misafir oldun sen bakayım? Çocuk annesiyle pazarlık yapıyo her konuda. Annesi diyo ki; "-Seni burada bırakıcam..." O kadar güzel karşılık veriyo ki! "-Hayır, beni bırakamazsın..." Hakkından gelmez olur mu? Çocuk tam bir terminatör... Aman haa Alp'e söyleyeyim demeyin. Zaen kafamda koskoca oyuncakları parçalamaya pek bir hevesli... Neler yapar inan hiç aklım kesmiyor... Yok yok, Ben sözümü geri aldım...
  15. Klasik Müzik mi dediniz? Hayatta inanmam! O zaman alın size benden ufak bir kıyak: Buradaki tüm parçaları indirin Benim favorim Chopin ve Bach
  16. Ben en çok "Sing"i seviyorum. Bu albümde aslında yine bu kadar güzel parçalar var ama YouTube'da yoktu...
  17. UmrumDışı... Anladın sen...
  18. Sayın Admin... Bu tarz yabancı müzik koysanıza foruma? Lilac sana da çok teşekkürler. Hakikaten güzel şarkılar... Ama benim müziklerim kadar değiller tabi...
  19. Hey yav... Deli bu çocuk... Yapar mı yapar valla, İnanırım...
  20. Sayın Admin... Müzik zevkimiz benziyor mu ne!? "Sweet Child O'mine"ın hastasıyım ben
  21. Hakikaten yaa... Bende diyorum bu ihtiyarı nereden tanıyorum... Bizim Bozanmış meğer Hakikaten dinlemeye değer parçalar. Çıktığı yıldan bu yana hiç elimden düşürmedim...
  22. Bence değil... Çünkü Alp olsa, Yanında o paralar ve silahlar duruken Öyle sızıp uyumazdı... Çocuk sadece Elektrik Süpürgesi ile evin altını üstüne getirme yeteneğine sahip. Bunlar olsa elinde kim bilir neler yapar... Ooooo!!! Düşünmek bile istemiyorum... Ya hu çocuk, bizim "logo" diye oynağımız o plastik oyuncakla Koskoca büfenin camını darmadağın edebiliyo... Düşünün işte yaa... Amerika'nın en tehlikeli silahı bence Alp'tir... Çünkü çocuk diplomasiden de anlıyo. Anlaşmalar yapıyo, İşine gelmezse bozuyo, İşine gelirse hesap soruyo falan... Ben korkuyorum kendisinden şahsen...
  23. Forumdaki herkes bilir ki yazı yazmayı çok severim. Cevapsız bıraktığım hiç bir soru yoktur genelde... Lakin yazınızın tümünden gördüğüm kadarı ile ne İnkılap Tarihi hakkında Ne Laiklik hakkında Ne de Demokrasi hakkında yeterli temel bilgilere sahip değilsiniz, Özür dilerim... O yüzden defalarca anlattığımız bu kavramları tekrar tekrar anlatmak, Hemde uzun uzadıya yazmak artık sıktı... O yüzden arayıp bulunuz, yararı olur kanısındayım... Ayrıca sadece bu ithamınıza cevap vereceğim; Hiç bir dine karşı değilim. Hayatımda kimseye karşı da herhangi bir dini savunma kaygısında olmadım. Dinler ortadadır. Nelikleri de ortadadır, kendilerini savunabilirler... Tarih bilimi bunu verebilir... Bilimden anlayana tabii ki... Ancak belli ki Laikliği özümseyememişsiniz... Türk Devrimini ise kavrayamadığınız zaten ortada... Saygılarımla...
  24. Sayın maraba... Burası bir "Safari Meydanı" değil... Siz ya da ben Av ya da Avcılar değiliz. Öyle bir havamda yok, sadece haklı olduğumu düşünüyorum o kadar. Yukarıdaki tespite katılıyorum... Doğru tespitler yaptığınız sürece de katılırım... Hangi uzmanlarmış bu uzmanlar çok merak ettim doğrusu. Bu uzmanları belirtmek borcunuzdur... Bakın Sayın Maraba; Yazdığım gayet açık... "Din" "Demokrasi" "Milliyetçilik" "Vatandaşlık" "Mezhep" "İdeoloji" gibi öğeler "Ekonomik" ve "Toplumsal" devinimlerin görünen kılıfıdırlar. Siz oradan dini çıkarın, yerini mutlaka bunlardan birisi alacaktır. Tıpkı Batı'nın Doğu'ya "Medeniyet Götürme" sevdası gibi... Tıpkı Abd'nin Doğu'ya "Özgürlük" ve "Demokrasi" götürme sevdası gibi... Tıpkı Emevilerin/Arapların "İslamı Yayma" sevdası gibi... Tıpkı Sovyet Rusya'nın "Komünizm" ve "Özgür Dünya" sevdası gibi... Tıpkı Almanya'nın "Almanların Yaşam Alanını Yaratma" sevdası gibi... Bunlar hep görünen nedenlerdir... Evet diyebileceğim belki de... Ancak şu açıdan; Evet, Din ve Mezhepsel farklılıklar orada bir araç olarak kullanılmıştır ve insan ölümlerine neden olmuştur. Lakin savaşımların "Temel Nedeni" değil, sadece aracıdırlar. Ve öyle ki eğer Din/Mezhep farklılıkları olmasa idi bile yine bu kadar insan ölürdü. Çünkü oralarda miktarınca olan kıyımlar, hep birilerinin provakasyonları ile ve duydukları ihtiyaç neticesinde yapılmıştır... Din olmasa idi bile başka bir nedenle yine o kıyımlar yeterli miktarca yapılacaktı emin olun... Ayrıca saydığınız bölgelerdeki Rus-Abd mücadelesinin asıl etken olduğunu unutuyor gibisiniz... Tamam işte... Bende bunu söylüyorum. Savaşlar toplumların kendi çıkarları neticesinde çıkarlar... Bakın, hiç tesadüf ettiniz mi bilmiyorum ancak "Din" hakkındaki görüşüm koyuladığım alıntı iletie benzer gibidir. "Din" dediğimiz şey toplumsal bir bağ'dır. İnsanlık bugüne gelene kadar "Kan" "Din" "Milliyet" "Vatandaşlık/Anayasal" bağlarla evrilmiştir. "Din" dediğimiz, toplumsal normları olan yapılar artık bireysel inanç olmak durumundadır ve vicdanlarda yerlerini almak durumundadırlar. Toplumlar yavaş yavaş "Din" bağı ile değil, Anayasal Bağ ile bir bütünlük oluşturacaktır. Çeşitli kuramlar ileride bu bağın neye dönüşeceği ile ilgili tezler ortaya koysa da (Marksizm vb.) yine de ne olacağı kesin belli değildir. Saygılarımla...
  25. Ooo... En sevdiğim resimlerinden birisi... Şu duruşa bakar mısınız? Şu endama... Şu karizmaya... Şu asalate... Ahh Şebo ahh... Ya Ra_dya, İçim ısındı valla... Şebo'ya benzeyen bi tanıdığınız var mı? Gerçi sana birisini anlatmıştım ya hani... Şebo'nun tıpkısının aynısıydı... Ama uzaklarda şimdi...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.