Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
    Hindistan'da Siliguri'de ölümlere, çatışmalara yolaçan bir sorun var. Merkezi hükümet bölgede bir endüstri parkı kurmak istiyor. Parkın kurulması için seçilen alandaki toprak sahibi çiftçilerse buna karşı çıkıyor. Bu çiftçilerden 14'ü yakın geçmişte öldürüldü. Bunu protesto için düzenlenen gösteride olaylar çıktı. Göstericiler otobüsleri yaktı ve tahrip etti. Tahrip edilen otobüslerden birinin sahibi ve şöförü, ekmek teknesinden kalanları inceliyor. 'O' an acı gülümsemenin ne olduğunun tipik bir örneği olarak karşımızda duruyor. Dudaklar gülümseme çizgisi oluşturmuş ama gözler karşıdan gelen ışığı bile emecek kadar güçlü ve geniş hacimli bir üzüntü deposunun dışarıya açılan penceresi olmuş. Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de ülkenin, Avusturyalı Habsburg Hanedanı'nın mülkü olmaktan kurtuluşunun 159'uncu yılı şerefine düzenlenen törenler iyi başlamıştı. Macaristan'da aşırı sağcı olarak bilinen muhalefetin bu kutlama dolayısıyla yaptığı yürüyüş de başlangıçta barışçıldı. Ama polis liderlerini gözaltına alınca şiddet başgösterdi. AP photo'dan David Josek, olaylar sırasında oluşturulan barikatta bir göstericiyi fotoğrafladı. 'O' an son alaya ait değildi sanki. Birinci dünya savaşı yenilgisi, Nazi işgali ve Sovyet hegemonyası... Alevler, gölgeler, karanlıklar ve yalazların karşısındaki mahzun bayrak 'O' anı Macaristan'da yaklaşık 160 yıl boyunca yaşananların özeti yapmıştı. Birleşik Devletler'deki New York kentinde Mart ayının başında malili ailelerin kaldığı bir binada çıkan yangında 10 kişi can verdi. Ölenlerin cenazeleri 18 Mart'ta Mali'nin başkenti Bamako'da toprağa verildi. Fotoğraf, o yangında ölen Fatma Soumare ve 4 çocuğunun toprağa verilişinde çekildi. Foto-muhabir Rebecca Blackwell, öndeki erkekler yerine ölen anne ve çocuklarının yasını tutan kadınlara odaklandı. 'O' an, bu tercihi kutlarcasına etkiliydi ve pürüzsüz , içten bir yasın çizgileriyle bezenmişti. Sudan'da göçmen kampında Darfurlu bir kız çocuğu, içinde bulunduğu berbat koşullara inat bir an dönüp foto-muhabire gülümsemiş. 'O' anın farkına varan Alfred De Montesquiou da deklanşöre basmış. Böylelikle ışığın anlık da olsa mutlu çocuğu oranın hüznünden kesip alışını yakalamış. Tayland'ın başkenti Bangkok'ta budist keşiş çırağı adayları çocuklar ayinde. AP foto-muhabir, meslektaşlarının zaman zaman başvurdukları bir yöntemi uyguluyor. Ayarıyla objektifini modelinden uzaklaştırırken deklanşöre basıyor. Bu tür fotoğraflar genellikle sert ve dinamik çıkar. Modeller çocuklar, olay da uhrevi olunca ondan mıdır bilinmez bu 'o' anı keskin rek çizgileri yerine yumuşak ışık çizgileri beziyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin başkenti Washington'da 16 Mart cuma günü şiddetli yağış vardı. Foto-muhabir Jacquelyn Martin, bir yayanın yağmurla mücadelesini fotoğraflarken kamerasını, sert yağmurun yönüne paralel hareket ettirip bu kamera hareketinin 'o' ana ilişkin yorumunu saptadı. Bir sorun yok... Sadece morların, yeşillerin, lacivertlerin koyu kırmızıların daha yoğun serpildiği veya sürüldüğü bir yerde bulunmuş o kadar. Hindistan'da baharın gelişi şerefine yapılan Renkler Festivali sırasında Kalkütalı bir kız renkli boya tozu serpme ve sürme tantanasından kurtulduktan hemen sonra gözlerinde hınzırlık ışıkları, boya atacak veya sürecek birini arıyor. Güney Amerika ülkelerinden Bolivya'nın Doğu'su mart ayı başından beri aralıksız devam eden şiddetli yağışlar yüzünden bir afet yaşıyor... Seller, toprak kaymaları yarım milyon kişiyi etkiliyor. Trinidad yakınlarında çekilen fotoğrafta kare içindekilerden üçü, artık boşvermiş. Öndeki çocuklarsa anlaşılan poz vermiş. Ekonomisi rakip ülkeleri ürkütecek boyutlarda büyüyen çin,bunu sürdürebilmek için gerekli hampetrolü mümkün olduğunca kendi kaynaklarından karşılamak konusunda sıkıntı çekiyor. Çin yönetimi yerli petrol üretimini artırmak için ülkedeki rejim gözönüne alındığında köklü bir dönüşüm sergiledi. 9 ülkeden petrol firmalarına arama ve çıkarma çalışmaları için izin verdi. AP Ajansı bu gelişmeyi duyururken Laiohe Petrol Bölgesi'nde bir işçiyi gösteren bu fotoğrafı abonelerine önerdi. Belki de ajansın fotoğraf editörü, işçinin yüzünde Çin'in petrol telaşından bir şeyler gördü. Filistin'de Batı Şeria'da Beytüllahim Kenti yakınlarındaki İsrail duvarına sanatçılar poster yapıştırıyorlar. Posterler bir süre önce İsrail'de açılan 'yüz yüze' adlı fotoğraf sergisinden. İsrailli ve Filistinli modellerin o türlü pozları duvar için seçilmiş. Böylece İsrail'in ördüğü duvarda alaycı gedikler açılmış Kanada'da Toronto yakınlarındaki Simcoe gölünün donmuş yüzeyinde bir yelken kayakçısı, günün erken saatlerinde tabiatın soluğundaki halis gücün keyfini çıkarıyor. Tabiat da adeta kendisine zararsız bu eğlenceyi takdirle kucaklıyor. Işık uçurtmanın ipini, sisse kayakçıyı sarmalıyor. Birleşik Devletler'in Wyoming Eyaleti'nde bir ipekkuyruk kuşu, yabani elma ağacının uç dallarından birinde kopardığı meyveyi havaya fırlatıp uygun konuma getirdikten sonra yutmak üzere. Yerel gazete the Sheridan Press'ten Ryan Brennecke, uzaktan ve olabildiğince hızlı örtücü ayarıyla ancak bu kadarını elde edebiliyor. Ama yine de normal gözle yakalanamayacak bir zaman diliminde gerçekleşen 10 tam puanlık aletli jimnastik ve akrobasi kombinasyonunu, birleşimini bizlere gösterebiliyor.
  2. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
    Toplumsal yaşantının özetleniverdiği yerlerdir pazar yerleri' diye bir düşünce varsa eğer bunu kanıtlayan bir 'o' an... Fas'ın Marakeş Kenti'nde alışverişe çıkanlar, satıcılar, yılan oynatıcılar, falcılar ve diğerleri hep birlikte yansıttıkları ışıklarla bir şark masalı anlatıyorlar. Mükemmel, dengeli ışık ve enstantane ayarıyla 'o' anı yakalayan Reuters'tan Rafael Marchante bir başka ayrıntıyı da karşımıza çıkarıyor. Işıktan masalı gökyüzü de dinliyor. Remedios Mamani Bolivya'nın başkenti La Paz'ın dış mahallelerinden birinde küçük bir lokanta işletiyor. Fotoğrafı çeken Dado Galdieri'ye yakınıyor. Öğle servisi için yemek hazırlanacak ama sıvılaştırılmış doğal gaz dağıtan tüpçü gelmemiş. Oysa ülkesi Güney Amerika'nın ikinci büyük doğal gaz üreticisi... Devlet başkanı Evo Morales ülkenin bütün doğal kaynaklarını devletleştirmişti. Ardından Bolivya varlık içinde yokluk çekmeye başlamış, sıvılaştırılmış doğal gaz dağıtımı aksamıştı.bayan mamanı, arkadaki koca kentin küçümsediği kendi kocaman sorununu böyle anlatmış, foto-muhabir Dado Galdieri de çelişkiler dünyamızın kenarda köşede kalmış bu küçücük hayalkırıklığınının gerçek boyutunu bize sunmuştu. Afganistan'ın başkenti Kabil'de eski Afgan Kralı Darul Aman'ın iç savaş sırasında tahrip edilmiş sarayının önünde çocuklar yine aynı dönemde sarayla aynı akıbete uğrayan sonra da soyulan araçlardan kalanlarda oyun oynuyor. AP foto-muhabiri Rafiq Maqbool'sa geniş açıyla olaya daha geniş bakmamıza yardım ediyor. Çocuklarınkini değil,dünyanın başat güçlerinin oyun alanınlarından birini gösteriyor. Geniş açıdan dar açıya... Reuters'in editörü fotoğrafla birlikte şu bilgiyi sunuyor: 'Malezya'nın ılımlı Müslüman Başbakanı Abdullah Ahmet Badawi, İslam’a daha ılımlı, daha modern görünüm vermeyi deneyerek öne çıkıyor.' Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur yakınlarında bulunan bir okuldaki bu çocuğun 'o' anı ise o yoruma model olarak seçilmiş. Oysa sadece bir çocuk şarkısı söylüyor. Sesinin duyulmayacağını bilircesine yüzündeki ama özellikle gözlerindeki ışıkla. Kimi foto-muhabir bir önceki 'o' anda olduğu gibi ışıkla sarmalanmış sesi aktarır, kimi de bu 'o' anda olduğu gibi sesi kendi halinde bırakır ve baktıkça haykırışın duyulduğu enstantaneler yakalar. İtalya'nın Roma takımıyla Fransa'nın Lyon futbol takımları arasında oynanan Şampiyonlar Ligi maçında Roma'nın oyuncusu Christian Chivu rakip takımın oyuncusuyla çarpıştıktan ve burnu kırıldıktan bir kaç saniye sonra. İnsanlar yaşam alanlarına kayak tesisi kurmuş. Birleşik Devletler'in Maine Eyaleti'ndeki Sunday River kayak parkuru burası... O sırada ulusal kayak şampiyonası'nda sporcular büyük slalom pistinde alışma antrenmanları yapıyor. Elbette kırmızı sincap kaçıyor. Ama Russ Dillingham öyle bir an yakalıyor ki 'o' an, küçücük ev sahibinin davetsiz işgalciler hakkındaki kocaman 'bıktım sizden' edasının fotoğrafı oluyor. Endonezya'ya bağlı Sumatra Adası'nda 6 Mart günü meydana gelen 6,3 büyüklüğündeki depremin ardından yıkımın fotoğrafları gelmeye başladı. Bu satırlar yazılırken ölü sayısı 70'ti. AP foto-muhabiri Ahmet İbrahim, yıkıntılar arasında evinde işe yarar eşyayı çıkarmaya uğraşan bir adamı fotoğrafladı. O açıdan ve 'o' anda ışık, enkazın bütün ayrıntılarını yoklayıp foto-muhabirin kamerasına izler bırakmaktaydı. Buna zihnen enkaza dönüşen adam da dahildi. O yüzden 'o' ana bakınca adam, enkazın içinden ayırt edilememekteydi. Afrika ülkelerinden Uganda'nın başkenti Kampala'da geçen hafta bir yargıç muhalefete mensup zanlıları kefaletle serbest bırakınca polis mahkemeyi basmıştı. Ülke çapında yargıçlar da bu olay üzerine greve gitmişti. Yargıçlar greve başlarken muhalefet yanlıları da adalet sarayı önünde yargıçlara destek gösterisi yapmıştı. Bu gösteri sırasında çekildi fotoğraf... Göstericileri dağıtmak ve içlerinden bazılarını gözaltına almak isteyen polis, yolcu minübüsünün içine gözyaşartıcı gaz bombası atmıştı. Yolculardan bir kadın gaz yayılmadan aracın camından atlarken foto-muhabir bu 'o' anı yakalamıştı. Arkasındaki hikayeyle birlikte polisi iktidarın hizmetinde; adaleti baskı altında bir devletin vatandaşının fotoğrafı çıkmıştı Bağdat'ı bilen meslektaşlarımız olayı duyunca 'Ah orası da mı?' dediler. Irak'taki terör, başkent Bağdat'ta Mutanabi diye bilinen Sahaflar Çarşısı'nı da hedefleri arasına alıp ülkenin aydınlarının uğrak yerlerinden birine daha saldırdı. Fotoğraf bu saldırıdan sonra çekildi. Giderek nefessiz kalan bir ülkenin ışığının da örselendiğini, yok olmaya yüz tuttuğunu ve orada bilginin de yasta olduğunu anlatan bir 'o' andı... Filipinler'in başkenti Manila'da Devlet Başkanı Arroyo'nun terör bahanesiyle sivil hakları kısıtlamasına karşı düzenlenen gösteride AP foto-muhabiri Aaron Favila bir kız çocuğuna odaklanmış. Çocuk hüzünlü ama o yaştaki bir çocuğun olanları anladığı şüpheli. Ama başını örttüğü pankarttaki hak arama kaygısı, çocuğun yüzünde kalan ışığa sinmiş... Tayvan'da Tanrı Handan rolündeki adam, dini bir tören sırasında etrafında patlayan havai fişekler arasında... Tayvan folkloründe Handan, refah, zenginlik Tanrısı. İnanışa göre, bu Tanrı soğuktan çok korkuyor. Bu nedenle törenlerde Tanrı Handan'ı sıcak tutabilmek amacıyla o role soyunmuş kişilerin etrafında havai fişekler patlatılıyor. Yani gözleri geleneğe göre elindeki dalla değil de, duruma göre gözlükle korunan tanrı handan 'o' anda hoşnut edilmiş oluyor. Testileri doldurup çıkacaklar. Hindistan'da Bhopal'de kızlar su kuyusuna iniyor. Giysilerinin renkleri insani temel özgürlük arzularının çekingen sesi gibi... Foto-muhabir meslektaşımız, taşlara duyarsızlık ve zorluk dekoru olma görevini vermiş. Bu fotoğraf, Dünya Kadınlar Günü haberleri için AP ajansı tarafından abonelerine önerdiği kareler arasında bulunuyor.
  3. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
    Günün ilk fotoğrafı Filistin'den... Batı Şeria'daki Eriho şehri yakınlarındaki Yehuda Çölü'nde kurulu bir kampta çekilmiş... Bir bedevi devesiyle yürüyor... Bu çöl Kudüs'ün kuzeybatısında yer alıyor... Güneyinde Beytüllahem ve El Halil doğusunda da Eriha tepeleri var... Ve bir çevre örgütü olan 'yeryüzü dostları' İsrail'in inşasına devam etmeyi planladığı güvenlik bariyerinin bu çölden geçerek İsrail yerleşim bölgesi Maleh Audimim'i tahrip edeceğini söylüyor... İsrail'se bariyerlerin güvenlik açısından kaçınılmaz olduğunu savunuyor... Filistin'de Ramallah Kenti yakınlarında İsrail'in ördüğü duvar çevresinde yaşanan çatışma sırasında bir genç duvarı aşmaya çalışıyor. AP Photo'dan Oded Balilty, duvara tırmanan gençle bir başka ayrıntıyı biraraya getirince hayallerin bazen gerçeklerden üstün olduğunu anlatan anlardan birini gösteriyor. Duvarın güçlü soğukluğundan dışa vuran zihniyet 'o' anda zorlanan gençten değil de balonlarla duvarı aşmaya çalışan kız resminden rahatsız oluyor. Birleşik Devletler'in Pennsylvania Eyaleti'ndeki Philadephia Kenti'nin kaldırımlarından birinde bir evsiz ızgaradan çıkan ılık havayla ısınıyor. Ne kadar sade bir fotoğraf. Ama ışık zerrelerinde ne çok ayrıntı var. AP'den Matt Rourke, muhtemelen taşa ve betona çağın koşullarının duyarsızlığını anlatma görevi vermiş ama sanki ışık araya girip 'o' anın dekorunda, duvarda, sorunu ifşa eden bir yakınma seprintisi oluşturmuş. Irak'ın başkenti Bağdat'ın Kuzey'indeki Muqdadiyah Kenti'ne bağlı köylerden biri... Çocuklar karenin geneline hakim olan doku içinde pek ayıredilemiyorlar. 'O' anda karenin içindeki terk edilmişlik, unutulmuşluk ve derbederlikle, çocukların görünmeyen halleri arasında gizli bir uyum vardı da ondandır belki. Brezilya'nın Sao Paolu kenti... Birleşik Devletler Başkanı'nın ülkeyi ziyareti sırasında bir yaya, Bush karşıtı sokak sanatı ürününün önünden geçiyor. Resimde Bush'un başına Mickey Mouse karakterinin simgesi yerleştirilmiş. Kendisi de Drakula kılığı ve görünümüne büründürülmüş. Foto-muhabir Victor Caivano, her nasılsa, ölçülemez zaman diliminde oluşup kayboluveren tedirginlik ve ürperme anını yakalamış Orta Amerika ülkelerinden Panama'da yeni eğitim ve öğretim dönemi başladı. Arnulfo Franco okulların açıldığı gün bu fotoğrafı çekti. Fotoğraf için de Panama'da çok ciddi boyutlarda öğretmen açığı ve eğitim malzemesi sorunu olduğunu yazdı. Belki de oradaki parlaklıkta gölgelerin çocuğun yüzüne yığıldığı anı bu bilgiye yakıştırdı. Afganistan'da Kandahar Bölgesi... NATO ve Afgan askerleri bölgede Taliban'a karşı büyük bir operasyon yürütüyor. Amerikalı askerler sığınaklarının çıkışında nöbet tutuyor. AP fotoğrafçısı Rafiq Maqbool ise sisin ışıkla işbirliği yaparak çetin doğa koşullarına teselli renklerinden dokunmuş tüller indirdiği geçici huzur anlarından birini fotoğraflıyor. Orta Amerika ülkelerinden El Salvador'un başkenti San Salvador'daki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yürüyüşünden bir fotoğraf. Modelin ağzını örten kağıdın üzerinde 'daha fazla kadın öldürülmesin' yazıyor. Bu yazı boşuna değil, El Salvador'da kadın ölümleri dikkat çekici nitelikte ve boyutlarda. Polis sık sık tecavüz edilip öldürülmüş ve gizlice gömülmüş kadın cesetleri buluyor. Bu olaylara karşı yargı doğru dürüst işlemediğinden Uluslararası Af Örgütü'ne göre, El Salvador'da kadınlar öldürülme tehlikesi altında yaşıyor. San Salvador kenti'ndeki gösteriye katılan bu kadın yaptığı işten ötürü kendini daha fazla tehdit altında görüyor o yüzden de maske takıyor. Ve 'o' anda süslü maske hayata dair umutlarının sözcüsü oluyor. Yaşantısındaki gerçeklerse gözlerinde anlatılıyor. Afganistan'daki Kadınlar Günü etkinliğinde Birleşmiş Milletler yetkilileri kadınlara çiçekler sunmuş. İçlerinden biri de almış. AP foto-muhabiri Rafiq Maqbool, adeta Afganistan'da kadın olma gerçeğini anlatmak amacıyla keşfedilmeyi bekleyen 'o' anı ve kareyi yakalıyor. Açıklayalım... Kabaca Afganistan'da kadınların durumu içler acısı. Ve birkaç ayrıntı. Evliliklerin 5'te 2'si zorla... Evlenen kadınların yüzde 45'i 18 yaşında. Her 3 kadından biri dövülüyor, sekse zorlanıyor. Bunu yapanların çoğunluğu aile içinden biri veya kadının tanıdığı bir kişi. Ve bütün bu zulüm dört duvar arasında yaşanıyor, aile içinde kalıyor, dışarıya aktarılmıyor. Sanırız bütün bu bilgiler kadının çiçekleri tutan elindeki tedirginliği aydınlatıyor hatta belki 'o' ana hareket veriyor. Hani biraz daha bilgi versek sarı güller düşecek... Burkaların içinden uzanan el 'o' anda teselli olamayan bir insanın yüz ifadesinin temsilcisi gibi duruyor Hindistan... Agra kenti... Yamuna Nehri kıyısında meslektaşımız, serpme ağını atan adamla, bir aşk anıtını, ünlü Tac Mahal'i aynı kareye yerleştiriyor. Mugal İmparatoru Şah Cihan'ın ölen eşi Mümtaz için inşa ettirdiği yapının suya yüzyıllardır biteviye düşürdüğü saf ve pürüzsüz ağıtla, gündelik hayatın endişesi bir araya geliyor Filistin'de Batı Şeria'daki El Halil Kenti'nde o sırada yahudi yerleşimciler Purim Bayramı nedeniyle İsrail askerlerinin gözetimi altında eğleniyorlardı. AP foto-muhabiri Oded Balilty bu 'o' anı yakaladı. O coğrafyada ve o ortamda eğlencenin tedirgin olduğu anı. Hindistan'da Bombay'daki Kutsal Renkler Festivali'nden bir kare. İnsanların birbirlerine renkli boyalar sürdükleri ya da serptikleri eğlence sırasında yorgunluktan mı? Ya da başka bir neden mi? Bilinmez; gözler dalgın. Ama neşe, bütün içtenliği ve coşkusuyla ağızdan yayılıp üstün geliyor ve 'o' anın hakkını veriyor. Birleşik Devletler'in Florida Eyaleti'nde St.Louis Cardinals beyzbol takımının oyuncuları vuruş antrenmanında. AP photo'dan Charlie Riedel, öndeki gölgeyi ve gerideki silüeti bir araya getiriyor. Böylece hareketlerin anlık olarak çekilip gitmeden önce duvarda ve zamanda bıraktığı izleri kayda geçiriyor.
  4. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Fotoğraf ve Fotoğraf Sanatı
    Birleşik Devletler'in Teksas eyaleti'ndeki El Paso kenti'nde bulunan askeri üs... Tam donanımlı bir sağlık birliği Irak'a gitmek üzere uçağa doğru yürüyor. yerel gazete El Paso Times'ın foto-muhabiri Mark Lambie, fotoğrafı anlamlandırabilmek için gölgeleri de kadraja alıyor. Böylelikle ışıkla ilgili fizik kanununun gitmek istemeyişlere tercüman olduğu anı yakalıyor. Bir fotoğrafın iki duyguyu birden anlatabildiğini, hikayeyi de söyleyebildiğini akla getiren bir 'o' an... Birleşik Devletler'in Teksas eyaleti'nde Huntsville hapishanesi'nin kapısının hemen önü. Ortadaki kişi, Tyrone Brown, 1990 yılında bir silahlı soyguna karışmış, kimsenin yaralanmadığı olaydan sonra üzerinde çaldığı 2 dolar'la yakalanmıştı. Şartlı tahliye olmuş ama bir süre sonra marijuana içerken yakalanmıştı. Bunun üzerine hakim Brown'u ömür boyu hapse mahkum etmişti. 17 yıl hapis yattıktan sonra kendisini ömür boyu hapse mahkum eden yargıcın yeniden seçilememesi üzerine eyalet valisi'nin kararıyla tahliye edilmişti. Vali resmi özür de yayımlamıştı. Hapisten 15 Mart günü çıktıktan hemen sonra da annesi ve kızkardeşiyle kucaklaşırken yerel gazete Dallas Morning News foto muhabiri az önce anlattıklarımızın özetlendiği 17 yıllık acı ve bir kaç saniyelik doruktaki sevincin birarada yaşandığı 'o' anı saptamıştı. Çin Halk Cumhuriyeti'nin yasama organı kongre'nin dönem çalışmalarının son oturumunda parlamentonun asker üyeleri elektronik sistemle oy kullanıyor. 'O' an asker disipliniyle parlamento ortamının beden dillerindeki gizli çekişmesi olarak kayda geçiyor. Japonya'daki en eski tapınaklardan biri olan Tochoji tapınağı'nda bir budist keşiş cenaze törenleri bu tapınakta yapılan ölülerin mezar tabletleri karşısında rutin dini vecibeyi yerine getiriyor. AP adına çalışan David Guttenfelder öyle bir ışık dağılımı yakalıyor ve çerçeve oluşturuyor ki, keşişin inancı doğrultusunda cansız mezar tabletlerinden umduğu iletişimi fotoğraflamış oluyor. Romanya'da Bükreş gölü'nde gün batımı. Göle gölgesi düşen kent çoktan orada güneşle vedalaşmış. Martıların çoğu da öyle... Ama bir tanesi 'o' andaki en parlak izi aracılığıyla güneşe bir veda mesajı bırakıyor. Su da bu hoş ve ender anı yansımayla güzelleştiriyor. Afganistan'ın başkenti Kabil'deki Khost adlı bölgede bir intihar eylemcisi polis konvoyu, yanından geçerken üzerindeki bombayı patlattı. 4 sivil öldü, 35 kişi de yaralandı. Ölenler arasında bulunan bir gencin ayakkabılarından biri ve takkesi, onları giyenin dile getiremediği bir yakınma gibi, onları giyenin söyleyemediği erken biten hayat yolculuğuna bir ağıt gibi yol üzerindeydi Irak'ta Amerikan ve Irak ordularından birlikler, başkent Bağdat yakınlarındaki Sadr City'de operasyonlar yaptılar. Bu operasyonlardan birinde AP Photo'dan Maya Alleruzo, dışarıdaki Amerikalı askerleri seyreden kız çocuğunu fotoğrafladı. Askerlerin, içerdeki karanlıkla bütünleşen camdaki yansımaları korkulu bir rüyanın figürleri gibi, 'o' anda kız çocuğunun bakışlarını haklı çıkarmaktaydı. Ya da foto-muhabir bilmeden kız çocuğunun bulanık zihnindeki korkuya tercüman olmak isteyen bir 'o' anı, zamanın akıl ermez gizli sırlarından birini yakalamıştı. İspanya'nın başkenti Madrit'teki Atocha İstasyonu. Bu fotoğraf 11 Mart günü çekildi. Burası tam da 11 mart 2004 günü meydana gelen 191 kişinin öldüğü el kaide bağlantılı bombalı saldırının meydana geldiği yerdi. O saldırı yolcuların kalabalık olduğu saatte olmuştu. AP Photo'dan Daniel Ochoa de Olza, gecenin sakin saatlerinden birinde kamerasının örtücüsünü uygun ayarlayınca gündelik hayatın perona tutunmaya çalıştığı, ölenlerin güçsüz isyanlarınınsa ışıksız alanlarda inlediği anlardan birini yakaladı. Avustralya'nın Sydney kentinde Kanada Konsolosluğu önünde fok avını protesto eyleminden bir enstantane. Bir hayvan hakları eylemcisi avlanan bir foku canlandırıyor. Geride gerçek manzara olunca berideki modelin üzerindeki boyaya düşen ışık taklide yüz vermiyor ve kompozisyondaki etkileme görevini yerine getirmiyor. Ama 'o' ana biraz bakınca farkedilmeyi bekleyen gözlerdeki duru samimiyet bu sorunu gideriyor. Almanya, Berlin... Bir görevli tarih müzesinin camdan tavanını temizliyor. Modacı Faruk Saraç, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı mehteran bölüğü'nün giysilerini yeniledi. Bu olayın tanımını amacıyla modacının İstanbul Levent'teki mağazası önünde bir gösteri de yapıldı. Sabah Gazetesi'nden Mehmet Çalışkan bölüğün bir borazana yansımasını fotoğralarken fiziğin ya da optiğin adeta kıkırdayarak eğlendiği anlardan birini yakaladı. Bir şeylerin, aklımıza yatmayan ama bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz sahneyi hatırlatan görüntünün birinin farketmesini istediği anı... İnsanların moleküllerine ayrılarak geçmiş tarafından emildiği anı. Artık oradan çatışma haberi gelmiyor. Yıllarca Rus birlikleriyle Çeçen gerillaların çatışmalarına sahne olan başkent Grozni çatışmalar durmasına rağmen yerinden doğrulamadı. Kent hala harabe halinde. Çeçen Islana Ibayeva evinin penceresi olması gereken yerde oturuyor. Çatışmalar bu evin duvarlarına da uğramış. Ne dışarda ne içerde umut var. Evde o odada mobilya da yok. Grozni'nin kaderine uygun olarak evler de hüzün gölgeleriyle döşeniyor.
  5. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Sakarya - Adapazarı
    En alttaki resimde yıkık bir cami fotoğrafı var. Sakarya'ya ilk gittiğimde o cami ve yıkılmış minaresi aynı duruyordu. Şimdi o fotoğrafı tekrar görünce bir tuhaf oldu...
  6. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Aşk Doktorunuz
    Tebrikler Sayın egzorsist... Özeti budur... Sayın Elfren... Aslına bakarsanız "Sevgi" anlaşmaya tabi değildir. Ancak bir oyunda değildir... Bir insanın sevgisine "Seni Seviyorum" diyerek karşılık verdiğiniz andan itibaren Belli bir sorumluluk üstlenmişsinizdir. Bunun başka bir açıklaması da yoktur. Öncelikle "Daha fazla sevdiğimiz birini nasıl bulabiliriz ki?" sorunuzu cevaplamak isterim; Başkasını daha fazla seveceğinizi nereden biliyorsunuz peki? Bu bir kılıftır, Halühazırdaki ilişkiyi bitirebilmenin Ya da bitmiş bir ilişkinin tesellisidir, tatminidir... Ama hepsinden önce bir "Arayıştır". Ya da "Her zaman daha iyisi vardır" mantığını mı kabulleniyoruz? Peki insanlar bizim manavdan aldığınız birer karpuz mu ki böyle bir tanımlama yapılıyor? Ya da insanları "Daha iyisi vardır" diye sınıflandırarak "Hümanist"mi davranmış oluyor-uz? Ya da biz kimden daha iyiyiz ki böyle bir ayrım yapıyoruz? Her ilişkinize böyle başladığınızı, Ya da her ilişkinizi böyle sürdürüp, Bu bilinç ile sonlandırdığınızı düşünün... Hiç bir zaman o arayıştan vaz geçemeyecek Ve doğal olarak aradığınızı hiç bir zaman bulamayacaksınızdır. Çünkü hiç bir zaman "Daha iyisi ya da kötüsü yoktur..." Hiç bir insan bir diğerinin eşiti ya da benzeri değil ki! Her insan farklı yaşantılara ve kişiliklere sahip. Kimi hangi özelliği ile diğerine göre iyi ya da kötü olarak niteleyebiliriz? Ya da nereye kadar? Bu arayışın bir sonu da yoktur... "Her zaman iyisini" aramak eninde sonunda sizi ayran gönüllü Yani Maymun iştahlı yapacaktır. Artık ilişkileriniz ve arayışınız sıradanlaşacaktır. Tabii ki sizde... Bitirdiğiniz bir ilişkiden hemen sonra başka bir ilişkiye Çok kolay başlayabilecek hale geleceksinizdir... Aslında bu anlayışın temelinde şunu sormamız gerekiyor kendimize "Niçin hep bir arayışın içersindeyiz?" Yani "Daha fazla sevebileceğimiz yeni birisi" ya da "Daha iyisi vardır?" anlayışı Bir arayışın sembolüdürler... Bu da demektir ki hala kimliğimiz/kişiliğimiz oturmamış Ve hala tercihlerimizden emin değiliz... Peki neyi arıyoruz ki biz? Kimi arıyoruz? Beynimiz sürekli, yeni ve daha iyi birisini istiyorsa bu "Açlık"tır, "Tatminsizlik"tir... Yukarıda bahsettiğim bu gibi kişiliğe sahip insanlar için "Mükemmeliyetçi" denir Ve emin olun ki bebeklik döneminde yetersiz ilgi ve sevgi görmüş kimselerde ortaya çıkan bir anlayıştır, rahatsızlıktır... Psikoloji Bölümü'nde bununla ilgili yazı vardı sanıyorum... Kendi "Mükemmelsizliği"ni bu şekilde bilinç altına iterler... Kendilerini "daha iyisi" sandıklarını tercih ederek tatmin ederler... Asıl eksikliği kendileri yaşarlar... "Bu eskisinden şöyle daha iyi..." "Şu eskisinden böyle daha iyi..." "Bunun şu imkanı var..." "Şunun şu imkanı var..." Kimi kimle karşılaştırıyoruz ki? Asıl bencillik bu değil midir? Karpuz seçerken bencilizdir mesela. Bizden sonraki müşterinin, Bizim almadığımız kötü karpuzu almak zorunda kalmasını düşünmeyiz hiç... Öyle değil mi? O an bakarız ve en iyi karpuzu kendimize alırız... İşte bu bencilliktir... Peki insanlar karpuz mudur? Hangisi daha iyi acaba? Ya da daha sonraki manav daha iyi karpuz getirir belki, bekleyeyim... Olay budur... Ve dahi; Bir ilişkiniz bittikten sonra yaşadığınız ilişkideki mutluluğunuz ya da o yeni kişi "Daha iyi" değildir. Sadece ve sadece "Farklı"dır o ilişkiniz öncekinden ve önceki sevdiğinizden. Bu farklılık size haz verir ve "Daha iyi" yanılgısına düşersiniz... Oysa ki sadece farklıdır... Sizden vaz geçti diye kimseden nefret etmemelisiniz. Aslında bana kalırsa her halükarda kimseden nefret etmemeli... Şu var ki bir insan size aşık olmak zorunda değil. Ya da şöyle düşünün, empati kurun; İlla sizi seviyor diye siz o insana aşık olmak zorunda değilsiniz değil mi? Yani ayrıldığınız sevgiliniz sizi sevmek zorunda değil ancak sizi kırmamak mecburiyetindedir. Aşk zaten "Bencillik"tir ki Sayın Elfren... Kim karşılık beklemeden sevebilir ki? Bu imkansız, karşılık beklemeden sevmek diye bir şey yoktur... Ancak "Aşk"ın bencilliği "Biz"e dayalıdır. "Biz" der hep... Gerçekten aşıksanız "Biz" dersiniz ve "Biz"in "Bencil"liğini yaşarsınız... Ancak "Karşılık Bekliyor Olmak" zorlamak demek değildir... İçten içe bir karşılık ta bekliyor olabilirsiniz... Ne kadar çok severseniz sevin, Onun sizi sevmemesi, size yapılmış bir haksızlık değildir. Birde sizi sevdikleri halde karşılık vermediklerinize Daha doğrusu sevemediklerinize, karşılık veremediklerinize bakın? Onlara haksızlık mı yapmıştınız? Asıl sevgi nedir biliyor musunuz? "Mutlu ol" diyebilmektir, ne kadar içiniz acısa da... Ve hatta öyledir ki Yıllar sonra görüştüğünüzde; "Mutlu musun?" diye sorduğunuzda İçiniz acıyarak sevinebilmenizdir onun için... "Mutlu olmana sevindim..." diyebilmektir. Gerçi gözlerinde hala kendinizi görüyorsanız, o da ayrı bir tattır... Gerçek mutluluğu ne kadar tattığı da ayrı bir konudur, Neyse... Ama en önemlisi dediğiniz gibi "Dürüst olmak..." Bakın öyle bir şey ki sevgi, Sıradanlaşmadığınız sürece kimi sevseniz mutlaka bir sorumluluk hissettiriyor size. Sizin ona olan sevginiz bitse de "Saygı" kalıyor sonunda. Yani bazı anılara saygı duyuyorsunuz... Ve nasıl davranılması gerektiğini anlayabilen olgunluğa erişiyorsunuz. Eski sevgilinizle karşılaştığınızda O insanın yanında nasıl davranılması gerektiğini kavrıyorsunuz. Yani bir "Kişilik" kazanıyorsunuz... Oysa bu olgunluğu kazanmak o kadar zor ki! Ben size "Aşk"ın bencilliğinden korkmayın derim... Korkacaksanız aşkı yaşayacak olgunluğa erişememekten korkun. Korkacaksanız "Biz"i düşündüren Aşkın bencilliğinden değil "Ben"i düşündüren "Ego"nuzun açlığından ve bencilliğinden korkun... Mesela ne yapın biliyor musunuz? İnsanları eleştirirken, Öncelike o iğneyi kendinize batırın... Empati kurun... O zaman kavrarsınız... Sanırım yazım uzun oldu, kusura bakmayın... Saygılarımla...
  7. Sayın Demirefe, Yanlış anladım sanırım, kusura bakmayın... Ama o arkadaşınızın size yaptığı tanım bana pek bir boş geldi açıkçası.
  8. Bu filmde izlediğim en güzel Türk Filmlerinden birisidir. Mutlaka izleyin hepsini. Biraz zahmetli olur belki, yüklenmesini beklemeniz falan ama olsun... Değer... Yorum yapmama gerek yok, İzleyin sadece... Part 1 Part 2 Part 3 Part 4 Part 5 Part 6 Part 7 Part 8 Part 9 YouTube'a koyan arkadaşa saygılar...
  9. Yaa elinde bu film olan var mı acaba? Çok izleyesim geldi doğrusu. Televizyonda vermiyor ki artık... Şu filmdeki, şu sahnedeki samimiyete bakar mısınız? Ne kadar gerçekçi... Ne kadar esas... Mimikler, tavırlar, bakışlar... İnanılmaz yaa...
  10. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi blog başlığına bir yorum içinde elfren's Blog
    Yazılarını takip ediyorum. Gerçekten çok samimi yazılar...
  11. Desmond Tutu'nun güzel bir sözü vardır çok bilinen; "Misyonerler bizim ülkemize ilk geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Şimdi onların elinde topraklarımız, bizim elimizde İncil var..." "Din" her zaman için devlet elinde bir "Uyutma" ve "Birleştirme" aracı olarak kullanılmış bir silahtan başka bir şey olmamıştır. Mesela zamanında Salazar, 3F Projesinin üçüncü F'si olan "Fatima" (ki bize Fiesta diye lanse edilmiştir, nedenini siz düşünün...) ile halkın eline "Dini Eğitim" vererek onları uyutmuştur. Bugünde Türkiye'de özellikle AKP iktidarının politikaları çerçevesinde Öğretmen atamalarından tutun diğer kurumsallaşmalara kadar geniş bir yelpazede Salazar'ın üçüncü F'si uygulanıyor (niçin Fiesta diye aktarıldığını anladınız sanırım, uyanmayalım diye tabii ki...). Bence asıl Misyonerlik budur birde. Kendi halkını, kendi halkına rağmen uyutup, ellerinden "Aydınlığı" almak... Ben inandığı değerleri insanlara aktarmaya çalışan insanların yaptıkları "Misyonerlik"i masum buluyorum. Çünkü her insanda vardır bu devinim. Asıl tehlikeli olan bu sürecin asıl sacayaklarıdır. Mesela benim yayınlarından haberdar olduğum "Yehova Şahitleri"nin misyonerleri var. Devamlı yayınlarını dağıtıyorlar. Mesela o kadınlar kendi inançlarını lanse etmek istiyorlar. Lakin onların üst mekanizmaları bunu mu amaçlıyor gerçekten? O insanların o duygularını, kendi öz amaçları için kullanıyorlar mı? Biliyorsunuz İncil için Anadolu "Kutsal Toprak"tır... Saygılarımla...
  12. Ben bu konuda ve dahi her konuda Kadın ile Erkeği eşit görüyorum. Bir erkeğin çok kadınla ilişkiye girmiş olması, onun "Erkek" olduğunun değil "Basit" olduğunun göstergesidir. Tabii burada kendinin farkına varıp yaptığının yanlışlığını kavrayabilenler ender ve özel insanlardır diye düşünüyorum. Nasıl ki kadın için "Ruhsal Kirlenme" demek ise, Erkek içinde aynısı geçerlidir. Bir arkadaşımın çok güzel bir lafı vardır; "İçinde ne kadar iyi niyet olursa olsun, ruhu kirlenmiş bir insan sana zarar verecek bir şey yapmaktan kendini alamaz..." Eşinize ya da Sevgilinize karşı hissetmeniz gereken sorumluğu hissettiğiniz anda "Aldatma" denilen şey ortadan kaçınılmaz olarak ortadan kalkacaktır. Aldatmak sadece "Sevgi" ile bağıntılı değildir, sorumluluk ile de bağıntılıdır.
  13. Tebrikler... Ama bu ilişki sırasında yapacağınız şeylerdir... Bir kadının kalbini kazanmanın yolları... Öncelikle kadının sizden en azından bir özelliğinizle hoşlanmış olması lazım. Yoksa boşa kürek çekersiniz. Kimse kimseden zorla hoşlanmaz çünkü. Hiç hoşlanmıyorsa arkadaş olursunuz ve zamana bırakırsınız... Ancak herşeyinizle olmasa bile belli bir yönünüzü beğenmiş ise kalbini kazanabilirsiniz tümüyle. Size karşı bir belli bir hoşluk mu duyuyor? Daha sonra siz bu deliği büyütürsünüz. Kadın ilginizi hisseder ve beğenisi artar. Yavaş yavaş ilginiz yoğunlaşır ve sizin ona karşı bir şeyler hissettiğinizi anlar kadın. Daha sonra... Sonrasını söylemem...
  14. Herşeyi anlamlandırmaya çalışmak ve özellikle kendinizi tanımaya çalışmak Bu dünyada yapabileceğiniz ve yapmanız gereken en önemli şeydir... Ancak tehliklelidir, zordur... Niçin tehlikledir; Kendinizi tanıdıkça aslında dış dünyayı da tanımaya başlıyorsunuz. İki dünya arasındaki uçurum ne kadar büyük ise Yaşadığınız şaşkınlık ve telaşda o kadar büyük oluyor. Kimisi bu ikisi arasındaki farkı farkettiğinde korkar ve kendi kabuğuna çekilip Kendi dünyasını yeniden yaratır. Ama mutlaka birgün o dış dünyanın gerçekleri ile yüzleşmek zorunda kalır... Kimisi ise bu farkı gidermekte inatçıdır ve değişimi kabullenir. Tabii ki kendisine doğru sorularu sorarak... Siz hangisi olmayı isterdiniz? Dış Dünya'dan korkan ve kendi dünyasını yaratan, Daha doğrusu "İnanmak istediğine inanan" bir insan mı olmak isterdiniz? Yoksa dünyayı ve insanları anlayabilen, Tanıyabilen ve dış dünya ile Ve kendisi ile, geçmişi ile barışık, Değişebilen ve yenilenebilen bir insan mı olmak isterdiniz? Sorun burada... Saygılarımla...
  15. Bu tümce Tasavvufu anlatmıyor ki!
  16. 1.Meslek 2.Aşk 3.Para 4.Evlilik_____olmasada olur Sıralama doğal olarak bu şekildedir. Mesleğiniz olmalı önce, Çünkü ayaklarınızın üzerinde durabilmelisiniz. Bir Aşka sahip olmalısınız ki hem mesleğinizde ve hemde hayatınızda belli bir düzen sağlayabilmelisiniz. Sosyal olarak tespit edilmiştir ki hem sevdiği meslğe sahip ve hem de düzenli bir ilişkiye sahip insanlar daha başarılı olmaktadırlar. Tabi bu düzen sonuçta "Para"yı getirmektedir. Çünkü düzenli bir ilişkiye sahip insan gelecek planlarını daha sağlıklı yapar ve birikimleri daha yapıcı olur. Ee tabii ki bu süreç sonucunda doğal olarak "Evlilik" gelir. Varyasyonumun doğal sürece tabi olduğunu düşünüyorum. Ama tabi "Evlilik" maddesi biraz sürüncemede benim için. Evlilikten korkarım biraz...
  17. Sanırım siz "Kendine Yönelme" işinin ucun yanlış yerden tuttunuz... Yoksa Kendinize Yöneldiğinizde her şey daha da netleşir. Bu yüzden ilk çağdan beri Erdem için filozoflar kişinin kendisini tanımasını, kendisine yönelmesini öğütlemişlerdir... Siz önce "Kendine Yönelme/Kendi İçine Dönme" dediğinizde ne anladığınızı söyleyin, Yani bu tümce size ne anlam ifade ediyor bunu açıklayın, Ben de size uygun bir cevap vermeye çalışayım... Bekliyorum... Saygılarımla...
  18. Sayın Su DaMLaSı... İnsanın beyninin %100'ünü kullandığı bilimsel olarak ispatlanmış bir bilgidir. %10'unu kullanmıyoruz, tamamını kullanıyoruz... Bunu forumda bir kaç kere daha belirtmiştim... Saygılarımla...
  19. Ya bizim kurye arkadaşlarla sık sık konuşup telaşa verdiğimz konu budur işte. Çünkü hergün o eski yapı binalara girip çıkıyoruz. Ya birindeyken bir deprem olsa? Pisi pisine gittik valla... Hele benim dağıtım yaptığım yer zaten dediğin bölge... Gerçi ben ölmekten korkmam ama yine de acı çekmekte istemem ölürken...
  20. Melek, Cin vs... Hepsi Doğa'nın birer nitelemeleridir. Bakın çok komik bir kişiselleştirme var yani hurafeleştirme var aslında... Türkçede vardır hani "Mecaz". Hep söylüyorum... Ruhani varlıklar "Doğa"yı nitelemektedirler. Türkler ve eski inançlar için "Doğa" kutsaldır. Mesela Türkler yaşlı, uzun ve özellikle "Kayın" ağacının önünde diz çöküp saygı gösterisi yaparlardı. Türkler için "Kayın Ana" "Kayın Baba" "Kayın Ço(cuğu)" gibi tanımlamalar "Kayın Ağacından Türeme" efsanesinden gelmiştir mesela. Yani hani sizin inandığınız "Ağacın yanına işeme, Cin çarpar!" deyişi, Bu gibi inançlardan ve aslında "Doğa'ya Saygı"dan ötürü gelmektedir. Mesela yemek yerken tabakta bir parça bıraktığımda annem hep derdi ki; "Arkadan ağlar o lokma, onu da ye!" Ya da sabahleyin yüzümü mutlaka yıkamam gerektiği, Çünkü geceleyin şeytanın ve cinlerin gelip yüzüme dokuduğu falan söylenirdi bu alışkanlığı kazandırmak için... Belki yanlış bir uygulama ama sonuçta aslında kötü bir niyet yok. Kötü sonucu ise zamanla bireylerin bunlar içselleştirerek "Gerçek" sanması... Tabi bu görüşler zamanla "Hurafe" haline gelmiştir ve "Doğa"dan ayrı birde yaratıklar üretilmiştir insan zihninde. Tarihte ve özellikle "Paganist" inanışlarda "Ateş" hep "Kötülük" olarak nitelendiği içinde bu simgelerin kişiselleştiği o yaratıklar "Ateş'ten yaratılmıştır" inancı ortaya çıkmıştır. Bakın, bir kaç örnek vereyim; Mesela Akıl "Cebrail" ile simgelenmiştir. Ölüm "Azraile" ile... "Mikail" Doğal olayları simgelemiştir... Kötülük ve İyilik arasındaki Vicdan muhasebesi ise "Münker ve Nekir" ile simgelenmiştir. Şeytan "Kötülüğü" temsil etmiş, "Cin" ise doğada ve bireyde olan kötü gidişatı temsil etmiştir... Saygılarımla...
  21. Ya belki inanmayacaksınız ancak hayatımda Psikolojik rahatsızlığı olan bolca insan var. O yüzden biraz biliyorum diye düşünüyorum... Şizofrenler hakikaten halüsinasyonlar görürler. Sizin normalde usanacağınız bir pozisyonda saatlerce durabilirler... Lakin Şizofrenikler asla ve asla akılcı bir tanımlama ya da bilgilendirme yapazlar. Bildiklerini sağlıklı aktaramazlar ve zaten aktarma gibi bir niyetleri olamaz. Bazı şeyleri kurgulayamazlar ya da yeni gördüklerini örgütleyemezler. Bu yüzden "Öğrenme" hiç olmaz ya da çok az olur. Panik Atak rahatsızlığı olan insanlar ise o panik atak halindeki yoksunluklarından ve çaresizliklerinden dolayı inanca yöneliş gösterebilirler. Aynen "Karabasan/Uyku Felci" olayında olduğu gibi... Ki "Karabasan/Uyku Felci" denen şey de bir hurafeye kurban gitmiştir... İşte son söylediğiniz tespit güzel... "Paranoya" "Parafilik" gibi durumlarda tam bir kişilik yitimi söz konusudur. Kişilik bozukluğu vardır lakin birey bunu kabul etmez. Zaten temel bir teşhistir; "Hasta rahatsızlığını kabul etmekle, tedavinin yarı yolunu katetmiş demektir." Ancak "Kişilik Bozukluğu" rahatsızlığı yaşayanların çoğu bunu kabul etmemektedirler. Ta ki bir bunalım, çöküntü ve yoksunluk halinde son noktaya gelene kadar... Neyse, Konunun burası asıl konuyu dağıtır... Saygılarımla...
  22. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Türk Sineması
    Sene, uzun seneler önce... Beni iki şey büyüttü diyebilirim. Hani herkes hikayeler dinleyerek büyür ya? Masallar okur annesi babası belki de... Ya da ufak bir şey duyacak kadar bile şanslı da olmayabilirsiniz işte... Ben küçükken hiç masal dinlemedim. Ama şanslıydım sanırım... Dedim ya iki şey büyüttü beni; Annem bana masal anlatmazdı hiç ama kendi hikayesini anlatırdı gecelerce... Hayatı roman gibidir bilemezsiniz... Bazen sorarım, "-Acaba kim bu kadar dert çekmiştir hayatında?" diye... Hatta bilmediğim ve öğrenmeye niyetli olmadığım soru işaretleri bile var sanıyorum, Bıraktım onda kalsın... Diğeri de annemin hayatıyla özdeşleştirdiğim filmler... Annem hep "Bir roman gibi yaşadım" der... Mutlulukları, Üzüntüleri, Özlemleri, Dertleri ve Umutları ile... Hep öyle yaşamaya özendim küçüklüğümden beri; Roman gibi... Sanırım biraz beceriyorum bunu... Dedim ya, seneler önceydi... Kapkaraydı gözleri, Aynı sınıftaydık Ve bana bıraktığı tek şey ardından bakakalışım olmuştu en son... Tek bir karelik bir fotoğraftaki resmini çizmiştim, Oysa ki daha acemiydim. Neolitik Çağ'da insanlar, hayvan resimlerini çizdiklerinde onların güçlerini edindiklerini sanırmışlar... Bende sanırım onun resmini çizdiğimde bana ait olduğunu düşünmüştüm... Ama benzememişti pek, acemiydim... Kapkaraydı gözleri... İlk defa o zaman izledim bu filmi ben. Aynen Azize gibiydi; Çocuktu biraz, çocuksuydu... Ne yapsa masumdu ona göre. Sanırım ben hep bunu sevdim birlikteliklerimde... "Ela gözlü" vardı bir tek farklı, en acısını veren... Bir tek onun gözleri istisnaydı ama en çocuk oydu aslında hayatımda. Şimdi anlıyorum ki ben onu aramışım hep, artık vaz geçmeliyim bu arayıştan belki de. Çünkü kimse diğerinin aynı değilmiş Ve asla "Daha iyisi gelir" gibi bir şey de yok hayatta... Kimse kimseden daha iyi ya da kötü değil. Herkes kendine has farklı... Sadece belki daha basit... Evet; Azize gibiydi diyorum belki de. Hayat bir oyundu onun için o zamanlar, Ta ki bazı şeyler ciddiyetini kazanana kadar... Bazı şeyleri kaybedene kadar... Ki bu kaybeşini yine benimle paylaşacaktı yıllar sonra, Ne acı... Sevdiğiniz kişinin, nişanlısından ayrılması sizi sevindirir mi? Hemde ağlaya ağlaya size anlatıyorsa bunu? Ayrılmanın ve kaybetmenin acısını bilen biri olarak Onun için üzülür müsünüz, Yoksa kendi adınıza sevinir misiniz? Bu kaybedişinden yıllar öncesine dair Onun hakkında en net hatırladığım tek şey; Ben kaldırımda otururken, Dizlerimin dibine geçip gözlerime gözlerini dikmesiydi... Kapkaraydı... İşte bu film öyle bir günde girmişti hayatıma... Azize, balıkçı güzeli... Biraz çocuk ama hep masum... Gerçek bir masumiyet, O kara güzel gözlerinin ve kadife sesinin, Adının arkasına gizlenmiş sahte bir masumiyet değil... Chopin Kenan... Müziğin hakkını veren bir müzisyen. Onurlu... Azize'yi seviyor, Azize'de Kenan'ı... Kenan, Azize için gizli bir bestekar olmayı seçiyor, Azize ise onu meşhur eden besteleri... Oysa hepsi ona yazılmıştı zaten. Daha sonra Azize'ye meşhur olma yolları sonuna kadar açılıyor. Tercihlerini yapıyor... Ancak kazandıklarının yanında kaybettiklerinin farkına geç varıyor... Aynen şarkısını sunarken dediği gibi; "Söylediğim ilk şarkıyı mutlu insanlara adıyorum. Bu şarkının benim için tatlı-acı hatıraları vardır; Aşkın ne olduğunu ben bu şarkıda öğrendim, Saadeti bu şarkıda tattım... Bir şey daha öğrendim bu şarkıyla; Herşeye sahip olmak isteyen, Elindekini de kaybediyor..." Filmi izlememiş olmak büyük eksikliktir. Herkes mutlaka kendisinden bir şeyler bulacaktır... Ben Azize'nin o çocuksuluğunu aradım hep... Ya da "O"nun... Buna kandım... Bir ayrıntıyı geçmek istiyorum şu an olan; Siz hiç geçmişten birisini düşünerek Ve içinizden gelerek bu gibi bir yazı yazarken, Çalan telefonunuzun ucundaki ses, O düşündüğünüz kişiye ait çıktı mı? Şu an çok tuhaf bir haldeyim... Ne ki bu şimdi? "Ela Gözlüm..." Kaç sene sonra!?
  23. Depremden sonraydı, Üniversitede Sakarya'yı kazanmıştım... Her yer yıkık döküktü. Hatırlarsınız yıkık bir minare vardı. Sakarya'nın meşhur Tozlu Camisinin minaresiydi... Gittiğimde hala alt katları su basmış olan evler yıkık bir halde duruyordu... Ne günlerdi... Aç yattığım günler bile olmuştu yiyecek bulamadığımız için...
  24. Bilen bilir "Beyin" konusu ile ilgiliyimdir. Zamanında "Sara/Epilepsi" rahatsızlığı olan bir kız arkadaşım vardı ve o vesileyle bu durumla ilgilenmek durumunda kalmıştım... Bilindiği gibi "Şaman"lar ruhlar ile iletişim halindeyken bir takım kasılmalar yaşarmışlar. Yani bir çeşit trans hali gibi. Ancak bazı araştırmalar öyle gösteriyor ki bu kasılmalar aslında "Sara Krizi" ile benzer özellikler gösteriyor. Ayrıca şu da vardır ki, Sara Krizi geçiren birisini izlerseniz kendisinin çok acı çektiğini sanırsınız. Kriz sonunda çok yorgundur. Kriz anında yüz şekli yine acı çeker gibi bir haldedir. Sanki üzerine bir yük binmiş gibidir... Ancak krizden sonra o kimseye sorarsanız hiç bir acı çekmemiştir. Yorgunluktan başka hissettiği hiç bir şey yoktur... Ayrıca "Sara Krizi" anında beyinde gerçekleşen "Kısa Devre" halinde bireyin ne gibi halüsinasyonlar gördüğü yada halüsinasyon görüp görmediği pek bilinemiyor, Çünkü hasta kriz anında neler yaşadığını ve neler olduğunu hiç hatırlamıyor. Bazı "Ezoterik" görüşlere göre bu kriz anında birey geçmiş ile gelecek arasında güya bağ kuruyormuş istemsiz olarak ve kriz bittikten sonra belirsiz bir zamanda da olsa bunların farkına varabiliyormuş vs. vs. vs... Uzatmadan; Peygamberler için "Sara"lı diyebilir misiniz bunu bilemem ancak "Şaman"lar için belki de bu tespitte bulunabiliriz... Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.