Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Aslına bakarsanız "İnanmak" ya da "İnanmak"lığa ben hep "Tercih" olarak bakardım eskiden... Sonra farkettim ki bunlar Aile kaynaklı olabiliyor, Yani "Eğitilmişlik" ya da "Eğitilmemişlik"... Daha sonra baktım ki aslında "İnanç" işi "Psikoloji" ile ilgili bir olay... Kişinin "Kişiliği" "Mizacı" ve "Karakteri" ile ve "Çevresi" ile ilgili bir kabul... Tabi ki bunlarda yaşantılarla şekillenen nüvelerimiz. Üni.de bir arkadaşım vardı ve ne olduğunu hala bilmiyorum. Güya Tanrı'ya inanıyordu, ara sıra oruç tutuyordu... Ama çoğu zaman inanmıyordu... Biz buna kısaca "İşine geldiği zaman" diyelim... "İnanmak" bir tercih olduğu gibi "İnanmamak"ta bir tercih... Ancak kaçınılmaz olan bir gerçek var ki her ikisinin temelinde "Psikolojik" etkenler oldukça etkili. Lakin; Bu etkenleri ortadan kaldırdığınızda ortaya çıkacak olan o kimsenin hangisini tercih edeceği konusunda henüz herhangi bir bilgi yok, Çünkü öyle bir şahıs yok... "Israrla Din İsteme" mevzuusu ise... Bunun açıklaması da mümkün... Lakin Sayın Persfektif'in belirttiği gibi insanların niçin "İnanç"tan kaçtıklarının da açıklaması mümkün... Hıristiyanlığa eğilimli olduğum bunalımlı bir dönemimde beni etkilemek isteyen arkadaşımın propagandası ne idi biliyor musunuz? "-Ulan bizde abdest falan da yok... Hem bizim kızlar, bakireliği sizinkiler kadar önemsemezler!" Elbette "Hıristiyanlık" bu değildi ama sonuçta aynı inanca sahip insanların, aynı inanca ait kabulleri bile değişiklik gösterebiliyor... Kişi kendi açlığı hangi yönde ise onu tatmine yönelik bir inanca sahip oluyor, Bu kaçınılmaz bir gerçektir... Ve o açlığı süregeldiği sürece, Ve kabulü onu tatmin ettiği sürece O kabulünden asla ve asla şüphe etmiyor. Aslında hayatımızdaki tüm gerçeklerin tek açıklaması da budur... "Cennet/Cehennem" kaygısından dolayı İnanmış olmaklık olduğu gibi Yine aynı kaygı aynı zamada Ateist'te yapmaktadır. Bence bu konu "İnanç Psikolojisi" adı ile "Psikoloji" bölümüne açılmalı idi... Daha fazla şey yazmak isterdim ancak o zaman da konu illa ki "Psikoloji"ye getirip Dallandırıp budaklandırmakla itham ediliyorum... Ancak ilgili bölümde açılırsa bu konu, Orada daha ayrıntılı yazabilirim düşündüklerimi... Saygılarımla...
  2. Sayın YeşilSu... Sizi forumda takip ediyorum ancak birbirimize pek bir danışmışlığımız olmadı... Neyse... Hakikaten dertli birisiniz, kusura bakmayın... Yani nasıl desem, Neşeniz var belli, Ancak hüznünüz de içinde kendini belli ediyor... Neden hep bu tür insanlar sizi bulur? Bunun cevabı yine "Siz"siniz... Tercihleriniz... Bakın; Sevgi'nin temeli nedir biliyor musunuz? "Açlık" İsterseniz buna eksiklik deyin... Sevilmeyi isteyen her insan, mutlaka eksiktir... Ve her insan mutlaka sevilmeyi ister... Eksik olmayan insan yoktur, çünkü "Sevgi"de "Acı"da insanın en temel "İhtiyacı"dır... Kimse bu ikisi olmadan sağlıklı bir yaşam süremez... Ancak insanların bu eksiklikleri hep birbirinden farklı farklı oluyor... Sizde o size acı çektiren kimseleri bu yüzden buluyorsunuz. Size acı çektiriyorlar, çünkü sizin "Sevgi" arayışınızda "Eksik" olan tarafınıza o kimseler sahip... Başkaları değil... "Neden hep ben?" Bunun nedeni o kimseler değil emin olun... Bunun nedeni, sizin ne olduğunuz. Sevgide neye ihtiyaç duyduğunuz... Size acı veren o ilişkilerinizi bir sorgulayın. "Neden bunları seçtim?" Sonra devam edin. "Bunlar bana -Sevgi- dediğim şey adına neler yaşattılar? Yani bunlara bakarak -Sevgi-den ne anlıyorum? Beni nasıl tamamladılar, hangi yönümden?" Ve bir daha devam edin; "Neden hep böyleleri beni buluyor?" İşte şimdi cevabı buldunuz... Üzülmenize gerek yok artık... Size, kritiğinizi yapardım ama göründüğü kadarıyla ancak bu kadar yapabiliyorum Çünkü ilişkinizdeki ayrıntıları ve üzüntünüzün temel nedenlerini ya da ihtiyaçlarınızı bilmiyorum... Ama merak etmeyin; Öyleleri sizi bulmuyor, Siz onları öyle oldukları için seçiyorsunuz, seviyorsunuz... İnsan benliği biraz mazoşisttir ancak kişi bunun farkında değildir... Saygılarımla...
  3. "Kesik Baş" ile yapılan bu deneyler Lavoisier'e has değil. Biliyorsunuz "Giyotin" idam esnasında, hükümlünün daha az acı çekmesi için yapılmış bir alettir. Ancak yine de idam edilenlerin hala acı çekip çekmedikleri hep merak konusu olmuştur. Bu yüzden mesela kesilen bir baş derhal alınıp ensesine yada yanağına tokat atılıp mimikleri ile tepki verip vermediği anlaşılmak istenmiştir. Genelde kesik kafalar yüzlerini ekşitmişler ancak bunun nedeninin baştan çekilen kanın ya da yüz kaslarının gerilmesi ile olduğu anlaşılmıştır ki o da tabi o dönemde anlaşılmamıştı bildiğim kadarı ile... Ama tabi Lavoisier'in bunu denetmesi, kendisi ölürken son bir şeyi daha öğrenmek istemiş olmasından kaynaklanıyor olabilir. Öğrendi mi öğrenmedi mi bilemiyorum...
  4. Tengeriin boşig şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    Hadi bakalım; Günaydın... Pasiflora alıcam ben yaa... Üni.den beridir bu az uyuma alışkanlığı kaldı bende... Günaydın demek ile İyi Geceler demek pek farklı gibi durmuyor, Çünkü birisini söylediğim zaman ile İkincisini söylediğim zaman arasında az zaman var Sivil yine de iyi, Askerde daha az uyurdum ben...
  5. Filmde en hoşuma giden şey, Brad Pitt'in deliliği idi... Adam tam bir çılgın rolü yapıyor... Bence güzel bir filmdi. Ama bazen düşünmüyor değilsiniz, "-ulan bu adam hakikaten deli mi, değil mi?" diye... Filmin sonundaki sahne, Bruce Wills'in çocukluğu idi değil mi?
  6. Şarkının sözlerini Türkçe'ye çevirttirdim en sonunda... Gerçekten müziği kadar güzel sözler... Uykuya ihtiyacım var. Bu şekilde devam edemezsin. Koyunları saymaya çalışıyorum. Fakat her zaman bir tanesini kaçırıyorum. Herkes "Dibe batıyorum" diyor... Herkes "Sen sadece gitmesine izin ver" diyor... Sen sadece gitmesine izin ver. Sen sadece gitmesine izin ver. Uykuya ihtiyacım var. Yaşlı atı yere düşürmenin zamanı geldi. Dipteyim... Ve köpekbalıkarı etrafımda dönmeye devam ediyorlar. Herkes "Dibe batıyorum" diyor... Herkes "Sen sadece gitmesine izin ver" diyor... Sen sadece gitmesine izin ver. Sen sadece gitmesine izin ver. Sen sadece gitmesine izin ver. Sen sadece gitmesine izin ver. Sen sadece gitmesine izin ver.
  7. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Kadın Erkek İlişkileri
    Ya Sayın taunus... Bundan kolay ne var? Ama burada söyleyemem, Ö.M'nize mesaj atacağım, uygularsınız... O zaman anlarsınız ilgisi var mı yok mu... Hem bu sadece ilgisinin olup olmadığını anlamanıza değil, Varsa eğer ilgisi... İşinize yarayacaktır yani, merak etmeyin... Ama buraya alıntılamayacağınıza söz verin önce!? Niyet düşmana cephane vermemek değil kesinlikle... Sanırım erkeklerle kızların dünyası ayrı ya hani, Birbirlerinin yöntemlerinin bilinmesini istemiyorlar... Bekleyin Ö.M'mi...
  8. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    Öğrendim ki... - Öğrendim ki... Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, Gerisini karşı tarafa bırakırsınız... - Öğrendim ki... Güveni geliştirmek yıllar alıyor, Yıkmak bir dakika... - Öğrendim ki... Hayatında nelere sahip olduğun değil Kiminle olduğun önemli... - Öğrendim ki... Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün, Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek... - Öğrendim ki... Kendini en iyilerle kıyaslamak değil, Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir... - Öğrendim ki... İnsanların başına ne geldiği değil, O durumda ne yaptıkları önemli... - Öğrendim ki... Ne kadar küçük dilimlersen dilimle Her işin iki yüzü var... - Öğrendim ki... Olmak istediğim insan olabilmem çok vakit alıyor... - Öğrendim ki... Karşılık vermek, Düşünmekten çok daha basit... - Öğrendim ki... Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek, Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun. - Öğrendim ki... "Bittim" dediğin andan itibaren Pilinin bitmesine daha çok var... - Öğrendim ki... Sen tepkilerini kontrol edemezsen, Tepkilerin hayatını kontrol eder... - Öğrendim ki... Kahraman dediğimiz insanlar bir şey yapılması gerektiğinde, Yapılması gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlar... - Öğrendim ki... Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor... - Öğrendim ki... Bazı insanlar sizi çok seviyor ama, Bunu nasıl göstereceğini bilemiyor... - Öğrendim ki... Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz, Bazıları hiç karşılık vermiyor... - Öğrendim ki... Para ucuz bir başarı... - Öğrendim ki... Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları Kaldırmak için elini uzatır... - Öğrendim ki... İki insan aynı şeye bakıp Tamamen farklı şeyler görebilir... - Öğrendim ki... Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır... - Öğrendim ki... Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yol yürüyor... - Öğrendim ki... Hiç tanımadığın insanlar, iki saat içinde, senin hayatını değiştirebilir... - Öğrendim ki... Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez... - Öğrendim ki... Karşındakini kırmamak Ve inandiklarını savunmak arasındaki çizginin nereden geçtiğini bulmak zor... - Öğrendim ki... Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da(!!)... - Öğrendim ki... Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, Ne tür deneyimler edindiğinizle var... - Öğrendim ki... Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güveni öğrenebiliyorsunuz... - Öğrendim ki... Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir... - Öğrendim ki... Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor... - Öğrendim ki... Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor... - Öğrendim ki... Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir... Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz... - Öğrendim ki... İki kişi kavga ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez... - Öğrendim ki... Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır... - Öğrendim ki... Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, Pişmanlığın uzun yıllar sürüyor... Ataol Behraoğlu.
  9. Film gerçekten çok güzel... Ama abartıldığı kadar ********* değil bence. Beni en çok etkileyen ve anlam içeren sahne, O cansız ve başsız bedenin aşağıya yuvarlanıp, O bedenlerin aşağıda biriktirildiğini gösteren sahne idi... Şu kalbi çıkarma ve kafa kesme sahnesi ile birlikte Cansız bedenini o zigguratın merdivenlerinden aşağı yollanması beni bir hayli düşündürdü... Çok tuhaf hissettim kendim o kurban yerine koyunca... Yani nasıl desem... İlk defa hissettiğim bir duyguyu tam olarak ifade edemiyorum ki... Küçükken bir bahçecik yapmıştım. 1/2 M2 büyüklüğündeydi ve içinde bir kaç tane çiçeğimn falan vardı... Kuzenimle kavga yapmıştık ve o da gidip o bahçemi ezmiş, berbat etmişti. Oysa o kadar çok emek harcamıştım o çiçekleri büyüteyim diye. Ama hiç tepki veremedim. Vermedim... Öyle de baktım sadece ezişine... Tuhaftı... Sanki boşa harcanmış gibiydi o kadar emek. Varlığı süresince bir güzellik katmıştı hayatıma Ama artık verdiğim emeğinde kimse farkında olmayacaktı Önceden var olan güzelliğinde... Sanırım bu yüzden hep hatırlanmayı önemsedim... İşte o kurbanlar bana bunu hatırlattı... Sahnelere öylece bakakaldım... Adamlar "İlahlarına" verilen kurban'ın yaşantısını Ya da kim olduğunu zerre kadar önemsemiyordu bile... Oysa hepsinin, kendi küçük köylerine "Büyük" yaşamları vardı... Ama öteki insanlar, sadece "İlahlarının" memnuniyetini önemsiyordu; Ne bencilce... Kurban son kez bakıyordu etrafa... Acaba ne düşünüyordur diye düşündüm... Hissettiklerim, Aslında İlahlara verilen bir kurban dahi olsam, Yaşamımın hiç önemsenmediği idi... Bence bunun; Kendi zevki uğruna diğer insanları harcamayı alışkanlık edinmiş insanlardan farkı yoktu. Mesela "Barda" filminde de öyle... "Cinsellik" ve "Şiddet" ilkel duygularının dizginlenmediğinde ve hatta böylelikle harmanlandığında, Nasıl "Bencil" olunacağına örnekti. Onlarda kendi "Cinsel" ve "Şiddet" İlahlarına tapınıyorlardı ve açtıkları yaralar umurlarında değildi. Kurbanları, o ilahlarına verdikleri kurbanlardı... Tek amaçları "Tatmin Olmak"tı... Bence film görsel olarak verebildiklerinden başka, Eğer görmeyi becerebilirseniz çok daha fazla anlam ve ifade içeriyor... Bakmak ile Görmek arasında fark vardır... Saygılarımla...
  10. Çok sağolun Taylan Abi... İçimdekiler fazlaca berrak sanırım, O yüzdxen bu kadar net anlatıyorumdur heralde... Bende samimiyetiniz için çok teşekkür ederim. Aslında yazacaklarım zihnimde birer iz'di ama şekilsizdi... Parmaklarımdan dökülmek için bir kalıp arıyorlardı, Ve sizin yazını onlara kalıp oldu, İyi oldu...
  11. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Kadın Erkek İlişkileri
    Aslında kolay bu biliyor musun? Olay kızı anlamakta bitiyor, tanıyabilmekte... Size karşı ufakta olsa bir ilgisinin ya da hoşlantısının olması ön koşul... Değilse hiç bir yol, hiç bir işe yaramaz..., Ama eğer varsa ufak bir hoşlanması size karşı, Herşeyin mutlaka bir yolu vardır, merak etmeyin... Hele kolay bir kızsa, her şey daha kolaydır...
  12. İzlediğim en güzel ve en duygusal çizgi Filmdi... Fiona'nın Shrek için, Shrek'in Fiona için, Ve sevgileri uğruna "Değişebilme Fedakarlığını" gösterebildiklerini anlatıyor... Ne kadar "Çirkin"de olsa "Kalbi"de oluyormuş "Dev"lerin... Filmi anlatmaktan ziyade, Filme damgasını vurmuş olan en güzel jenerik şarkısını buraya alıntılamak istiyorum. Kaldı ki filmin tüm şarkıları zaten çok güzel... Shrek 2 hakkındaki yorumları siz yapın... Duyduğum en içten ve en anlamlı şarkı... Filmin en güzel sahnesinde başlıyor çalmaya... Hani, bilmiyorum oluyor mu size hiç? Bir yazıyı okurken ya da bir sahneyi okurken bile o kadar içtendir ki anlatılanlar; Hissedersiniz... Yaşıyormuş gibi, canınız yanar... Canlanır bazı şeyler gözünüzde... Yıllar öncesinde kalan bir anıdır belki de, Gidişidir birisinin, arkasından izlerken siz... Son bir kez bakmasıdır size, gözlerinize... Shrek uyuyamadığında, Sanki sizde günlerdir uyuyamıyormuşsunuz gibi bir his doğuyor içinize... Sonra bu şarkı... "Uyumaya İhtiyacım Var" Sizin hiç uyuyamadığınız oldu mu? Benim olmuştu... Günlerce... İnanamamıştım gidişine, Penceresinde yanacak olan o gece ışığını bekledim hep günlerce... Ama gitmişti... Gecenin bir yarısında, Gündüzden söylediği o radyoyu aynı dakikada açtığınızı, Aynı şarkıyı aynı anda, yatağa uzanarak dinlediğinizi, Birbirinizi düşlediğinizi bilmek ne kadar hoş bir duygudur bilir misiniz? Peki o gittikten sonra, Bunu tek başınıza yaptığınızın acısını hissettiniz mi hiç? Uyuyamadığınız oldu mu hiç sizin? Acıdınız mı? Kanadınız mı? Hala aynı ışıltıyı gördüğünüzde gözünde, O günleri dün gibi yaşadınız mı tekrar? Hiç oldu mu uyuyamadığınız? Hiç gitmişliği kabullenemediğiniz oldu mu? Artık alıştım ben uyumamalara... Hiç uyumuyorum neredeyse, Ya da çok az... Uyumayı sevmiyorum, Ölünce yeterince uyuyacağım zaten... Siz uyuyun olur mu? Öyle bir sevin ki, Yalnız bırakmayın sevgilinizi hiç... Eğer yıllar sonra, gözlerine baktığınızda "Onu Kaybetmişliği" tekrar tekrar yaşamak istemiyorsanız... Nemli nemli... Eels - I Need Some Sleep/Uyumaya İhtiyacım Var Türkçesini yazan olursa çok sevinirim... i need some sleep. you can’t go on like this. i try counting sheep, but there’s one i always miss. everyone says, "i’m getting down too low" everyone says, "you just gotta let it go" you just gotta let it go you just gotta let it go i need some sleep time to put the old horse down i’m in too deep and the wheels keep spinning round everyone says, "i’m getting down too low" everyone says, "you just gotta let it go" you just gotta let it go you just gotta let it go you just gotta let it go you just gotta let it go you just gotta let it go
  13. Bu çok doğru bir söz biliyor musun? Psikolojik olarak olağan ve bir açıklaması var bence... Bu da çok ironik ve güzel
  14. Sayın demirefe... Sanırım yanlış anlamlandırdınız... Ateizm'e yüklenmedim ve elbette herkes kendi düşüncesine sahip çıkma hakkına sahiptir... Kendi içindeki tutarlılığını bir yana, savunularını tuhaf ta bulmuyorum... Nereden çıkardınız bunu anlamadım... Ayrıca hatamı da kabul ediyorum; Biraz kişiselleştirdim... Kusura bakmayın tekrar... İşte Ateistleri genelleştirerek öyle bir anlam yüklenilmesinin yanlış olduğunu zaten bu konuda ilk ben belirttim...
  15. Sayın Magician... Anlatamıyorum sanıyorum... Bakınız; "Görme" "Duyma" "İşitme" "Hissetme" "Koku Algılama" "Tat" gibi "Hisler" sizce madde midir? Ya da bunlar var olan biyolojik yapınızın birer sonuçları mıdır? "Düşünce" denen şey de Beynin biyolojik yapısının, işleyişinin bir sonucudur... Hadi ürün demeyelim de başka bir şey diyelim ancak Maddedir ya da Madde değildir gibi bir yorum yapılamaz, alakasız olur diye düşünüyorum... Ha! Ama mesela Elektrik Akımı bir madde midir? Eğer cevap "-Evet Maddedir" ise yukarıda saydığım hisler ve düşünce de birer maddedir. Çünkü aynı şekilde, yani elektrik sinyalleri ile oluşmaktadırlar ve hatta onlar da Elektrik Sinyallerinden başka bir şey değildirler... Elektrik Akımı madde ise, Bunlar ve Düşünce 'de maddedir diyebiliriz... Saygılarımla...
  16. Eski Sevgiliyi Aramak mı? Aşk Nedir ki? Gör bak! Kayıp bir dönem gibi, Çünkü yaşanması gerekenden Ya da hatırlanmaya değecek kadarından çok şey sığdırmaya çalışıyoruz o döneme... "Kaç kız ile çıkarım?" "Kaç erkek ile çıkarım?" Sayısı arttıkça, yaşanılanlarda artıyor, Yaşanılanlar arttıkça önemi ve özelliği, Hatırlanasılığı azalıyor... Az birlikteliğim oldu, Ama çok yaşantım oldu Hatırlamaya değer... Çok ta insan tanıdım... Ayrı bir tattı hepsi ve yeni bir yaşantıydı eskiyi taklid eden ve birazcık eskiyi özleyerek ama özgün'dü aslında, özgünleşiyordu, Çünkü yeni bir insandı karşımdaki... Hepsinde ayrı bir ilki tatmanız... Tattığınız ilklerdir, sizde o insanları kalıcı yapan. Gerisi sıradanlaşır zamanla, unutulur, bayağılaşır. "Zaten Hep Yaşadıklarınız"ın tekerrürüdür de ondan... Ne kadar çok ilişki yaşarsanız, Hayatınıza soktuğunuz o yeni insandan o kadar az şey alırsınız. Ve o insan size o kadar az tutunur... Ve tabii ki sizde ona... "Sevgi" açlıktan doğar, "Eksiklik"ten doğar... Budur zaten "Ben seninle bir bütünüm" dedirten... Farkında değilsinizdir, "Sevememezliğinizin" nedeninin O hep Yaşadığınız "doygunluğun" olduğunu... "Neden aşık olamıyorum ben?" Her ilişkimin bitişinde, uzun bir süre ara vermişimdir hep... Bayağılaşmamak için, Aç kalmak için... Ve biri çıkar karşısına insanın... "Erkek gözü ile bakamam" dersiniz ya hani Korkuyorsan eğer, İşte o uzun süredir kendini aç bıraktığın sevgidir o karşılaştığın... Eskisinden daha büyük bir aşkla, Ve şevkle bağlanırsın... Ve biter mutlaka... Ve bir daha... ... Ve bir daha aç bırakacaksınızdır kendinizi... Çünkü o em güzel duyguyu tatmanın tek yolu, o duyguya aç kalmaktır... Ve mutlaka başkasına, daha büyük bir aşkla bağlanacaksınızdır, Tüm o söylediğiniz "Gerçek Yalanlar"a rağmen... Bağlanmazsanız eğer, ömür boyu mutsuz olacağınızı bilirsiniz... "Senden başkasını bu kadar sevmeyeceğim" O an için gerçektir hep, tek doğrudur... "Senden başkasını bu kadar sevmeyeceğim" Ondan sonrası için ise en büyük yalandır... İşte her bitişinde de bir güzellik, hatırlanasılık vardır "Özgün Aşk"larda... İstisnalar kaideyi bozmaz kabilinden Hep "Tatlı" olmuştur aslında ayrılıklarım, Hatırlanası... Hiç nefret etmemişimdir, Kin duymamışımdır... Hepsini ayrı ayrı özlerim... Çünkü hepsinin bana kattığı anlam farklı idi... Dedim ya; Ne kadar çok şey yaşarsanız, O kadar çok az şey alırsınız her yeni sevgilinizden... Ve ne kadar "doymuş" başlarsanız bir ilişkiye, O kadar kolay bir "sonu" olur mutlaka... O yüzden kendimi aç bırakırım bir süre, Sonra biri çıkar karşıma... "Erkek gözü ile bakmaktan" korkuyorsam eğer, Vardır bunda bir bit yeniği... Aslında bakmalısın belki de, Çünkü artık ona açsın... Daha önceki ayrılıklarım... En hatırlanası olanı, kaybettiğimde idi... Düğününe gittim; "Acaba arkasında bir şeyler bırakıpta mı gidiyor?" diye diye öğrenmek için... Yoksa tümden mi yok oluyordum? Müzik çalıyor ve dans ediyordu, Benim olmam gereken yerde başkasıyla... Kapının yanında idim ve yaslamıştım, Kimsecikler yoktu sanki etrafımda, o kalabalıkta... Üç-Beş saniyelik bir "An"dı... Evet, bir şeyleri burada bırakıyordu... Asıl ayrılığımız o idi, Sözlerin bittiği ve sadece bakışlarının bir "son"a imza attığı... O üç-beş saniye de durakladı... Durakladı ve gözlerini zar zor aldı... Bana bir "Son bakış" bıraktı... Tüm zevklerimizin, Tüm sevgimizin, Tüm özlemimizin, Tüm yaşanmaya değer ne varsa yaşanmış olan yaşanmışlıklarımızın En kısa ama en uzun özeti idi... Sonra geldi, Aradan yıllar geçmişti... Derim hep "Hayatım tekerrürlerden ibarettir" diye, Aynı düğün salonunda, Onun kardeşinin düğününde... Aynı tenha kalabalıkta... Aynı sahnede... Aynı "Son Bakış" Yine aynı yerde... Hala taptaze ve hala hatırlanmaya değer... Ayrı ayrı özlediğim en güzel ayrılığımdır... Bir keresinde de; Dans ederken baktığım bir çift yüzün, O danstan sonra gidişini izlemiştim arkasından... Son gördüğüm şey, Kapıdan çıkarken bıraktığı silüetti, Diğer insanların suratında... Ciğerleri yırtacak kadar ağlamanın ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Zira hatırlanmaya değer her "Tatlı" ayrılıklarımın ardında öyle ağladım hep... İstisnalar "Acı" ile ağlamaklar... İşte yıllar sonra "Ardına" bakmanın tadı, Ardına bakılmaya değer ayrılıklar yaşadığınızda oluyor... "Yarım Kalan" birliktelikler, "Hatırlanası" bir "Son" ile bittiğinde... Hatırlamak hep içimi tatlı bir hüzne boğmuştur... Tuhaf bir tebessüm bıraktığı suratımda, Belli belirsiz bir burukluk vardır hep o zaman... Belki de bir şehrin ortasında, Geceyarısı "Ağlamaklı" olduğunu gördüğünüz adamlardan birisi de benimdir... Gece yarıları birden bire kendimi sokağa atıp, Issız karanlıklarda yürümeyi alışkanlık haline getirmiş biri olarak... İnsan bakar arkasına bazen; "Acaba yaşanmaya değer şeyler mi yaşadım, İzi bu güne kadar gelen Ve bana yeni şeyler biriktiren..." Bakar insan arkasına; Tanımak için kendisini... Bakmıyorsa eğer, Ve hatırladığında içi burulmuyorsa, Tuhaf ve anlamsız bir özleyiş hissetmiyor Ve bir hüzne boğulmuyorsa, "Anlamsız" yaşamıştır bu güne kadar... Koskoca bir sıfırdır... Hatırladığında kalbi hızlı hızlı çarpmıyor, Ağlamak gelmiyorsa da içinden ve ağlamayacaksa da gözleri nemlenmiyorsa... Ne kadar az ise yaşantılarınız, O kadar net hatırlarsınız... Bu "Net"likten kastım "Ayrıntıları" ile anlatabilmeniz değildir yaşadıklarınızı... "Gözlerinizin Yaşarabilmesi"dir istemsiz, Anlatabilmenizdir bazen boğazınızdan zor bir yutkunma geçerek... Tuhaf bir ürperişin, boynunuzdan başlayıp, Parmak uçlarınıza ulaşmasıdır... Yaşamıyorsanız, Şanssızsınız... Siz hiç en basit "Dokunuşlarınızı" anlatırken, Ağladınız mı sevginizden? Yaşadınız mı bu kadar yoğun? İşte bu "Değer bir haz"dır... Yoksa sizin hatırladığınız, anlık, bir zamanlık dokunuşlar mı? Başkalarında tattığınızda yenisini, Onun sıradan olduğunu sandığınız... Yazık... İki dokunuştan, sarılıştan; -Hangisini gözleriniz yaşararak anlatıyorsunuz, anıyorsunuz? -Hangisini belli bir hazza kurban ederek anlatabiliyorsunuz, anabiliyorsunuz? Yeni bir bedende onu aramıyorsunuz Ve yeni bir bedenin size kattığı farklı oluyor belki... Ama hep anışlarınız, Yüzünüzde gülümseyişle birlikte Gözlerinizde "nem"mi bırakıyor? Sesiniz mi titriyor anlatırken, hissedemesenizde? Belli belirsiz bir kare oluyor genelde evet! Ya üç-beş saniyelik bir "Son Bakış" Ya da diğer insanlara bırakılmış bir tek silüet... ... Sonra... Sonra dediğim gibi yaşantılarınız arttıkça, Basitleşiyorsunuz... Yakıştığı yere saklayamıyorsunuz bazı şeyleri ve harcıyorsunuz... Harcanıyorsunuz... Bazen bazı acılar öyle koyuyor ki; Çok şey yaşamak istiyorsunuz, unutmak için... Ancak farkına varmıyorsunuz o zaman, Tükettiğiniz kendiniz olduğunuzun... Fütursuzca doyurduğunuz açlığınız, Size "Sevgi Tokluğu" olarak geri dönüyor... "Aç" olmadığınız ve tatmin olduğunuz için, Yaşadıklarınız her ne kadar "Sevgi" ise de Eninde sonunda sönüyor... Ya da "Hoşlantı"dan öteye geçemiyor... Çünkü artık "Sevgi"den ne beklediğinizi bilmiyorsunuz... O kadar çok "Sevgi" yaşamışsınız ki? Sevgi nasıl bir şeydir biliyor musunuz? Nasıl yaşarsınız? Gerçek sevgiyi, Bir öncekinden büyük ise ancak yaşayabilirsiniz... Ancak o zaman iliklerinize kadar hissedebilirsiniz... Yoksa hep ya öncekini özlersiniz bilinç altınızda, Ya da artık yenilikler az olur, kendinizi boğduğunuz o tatmin olmuşluğunuzda... Aç bırakacaksınız kendinizi, Ve her yeni sevginizde azar azar yaşayacaksınız yaşamak istediklerinizi... Aşk Psikolojik Bir Vakadır, emin olun... Aşık olmakta, olamamakta bununla ilgilidir... Size tüm "Neliğini" anlatabilirim sanıyorum... Ama bir kötülük yapıp, sadece ip uçlarını vereceğim... Sevgi nasıl mı tadılır? Aşka nasıl mı inanılır? -Sevgiye daha "az" kalarak, -Aşka daha "aç" kalarak... Sevgi nasıl mı ölümsüz olur? Aşk nasıl mı yaşatılır? -Sevgiyi daha doyumsuz bırakıp, erteleyerek, -Aşkı daha yalnız ve muhtaç bırakarak... Nasıl mı çok sevilir? Nasıl mı çok aşık olunu? -Daha az severek, -Daha az aşık olarak... Ne dersek diyelim; "Tüketilmişliği" yaşıyoruz hep... Tüketiyoruz, çünkü benciliz... "Sevgi Açlığını" gerçekten sevebileceğimiz birine değil, Bize "sevgi gösteren" her hangibir bencilliğe Bencillikle verebiliyoruz... Atlıyoruz... Arıyoruz, ne aradığımızı bilmeden... Ve yaşıyoruz... Sonra doğal olarak aslında bir "Sevgisizlik" ve bir "Sanrı" içersinde "Sevgiyi" ve "Aşkı" tüketiyoruz... Kısa zamanda çok doyuyoruz, Ve çok şey veriyoruz... Tatmin oluyoruz... Bitiriyoruz ve tüketiyoruz... Çünkü basitleştiriyoruz... Ve ne oluyor biliyor musunuz? Yeni birisi daha... Yeni birisi daha... Yeni birisi daha... Ta ki o ne olduğunu bilmediğiniz aradığınız şeyi bulana kadar... Bulacağınızı sanarak... "Gökten Zembille Düşmesini" beklemek gibi bir şey bu... Oysa "Sevgi"yi yaşamanın tek kaynağı Yine kişinin kendisidir... Kişi için Sevgiliye duyulan Sevgi "Üç" türlüdür; -Karşımızdakinin bize verdiği, paylaştığı "Kendi Sevgisi" -Bizim karşımızdakine verdiğimiz, paylaştığımız "Kendi Sevgimiz" Bu ikisi "Görünen"dir... Önemli olan üçüncüsüdür; Kendi içimizde yaşadığımız ve yaşamakta yapayalnız olduğumuz o tek duygu... İlk ikisinde yalnız değiliz, karşımızdaki ile paylaşıyoruz... Lakin üçüncüsünde karşıdakinin bir etkisi yok, Kendimiz yaratıp, Kendimiz öldürüyoruz... Aç kalarak, Ya da çok çabuk doyarak... Basitleştirerek... Taylan Abi... Google'da aranacak aşklar yaşamayalım değil mi? Hiç bir aşkımı tüketmedim... Hala onların gözlerinde, Ve her anışımda kendimde, İnanılmaz bir mutluluk, heyecan ve hüzün duyuyorum... Hala "Kendilerine Özel" olarak yaşıyorlar... Onlara özel "İlklerimde" ve "İlklerinde" Geleyim bir gün olur mu? Açalım 70'lik iki şişe Rakımızı... Ama ben Fiski severim, söyleyeyim... Saygılarımla...
  17. Sayın magician... Sizce "Ürün" derken "Soğan" ile "Düşünce"nin aynı şey olduğunu mu kastettim? Aynı nitelikte bir ürün müdür? Tuhaf...
  18. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi LilaC'nın blog başlığı içinde LilaC's Blog
    Bilmem... Tarih tekerrürlerden ibarettir ya hani? Bende tekerrürlerden ibaretim birazcık... Bişey yok, Boşver...
  19. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi LilaC'nın blog başlığı içinde LilaC's Blog
    Hımmm... Güzel şarkı... Hey gidi günler hey...
  20. Sayın Markus... Kendinizi tanımlamanızı da rica etsem
  21. Bakın ben böyle "Ben bilirim, ederim" tarzı görüşlere hep tepki veririm ve sizin ile kişisel bir nedeni yok... Ama bu türlü bir yaklaşım (yine de -bence- diyeyim) hoş olmuyor... Çünkü; Bu gördüklerinizi bende gördüm... Üniversitedeyken aralarına girmişliğim vardır... İstanbul/Fatih'te de kalmışlığım vardır... İzmir'de de aralarında bulunmuşluğum vardır... Lakin nedense sizin kadar "her şeyi ben biliyorum" iddiasında değilim bu konuda... Sorun anlamamaya çalışmamam değil... Yaklaşımınız hoş değil, rahatsız edici... "Sizin gibi İmansızlar" derken beni mi kast ettiniz? Ama kızmam ben buna, önemli değil... Neyse... Konu biraz kişiselleşti, kusura bakmayın... Tartışmaya dönelim isterseniz: Ben diyorum ki; Ben ateist olmamakla birlikte, Ateistlerin "Ahlaksız" kimseler olduklarına inanmıyorum... Çünkü tanıyorum ve biliyorum... Emin olun Sayın Ateist111, Ben de Ateizmi bilirim Ama onlarda beni bilirler... Kısaca Ateistlerin hepsinin birden Dünyaya "Haz" niyetiyle yaklaştıklarını düşünmüyorum. Öyleleri yokdeğil tabii ki de... Sadece vay sayım ya da bir peşin kabul olarak Tanrı'yı reddedip "Haz" veyahut "Zevk" kaygısı ile sözde ateist olan boş insanlarda yok değil... Varlar elbet... Ancak İnsani değerleri önemseyen, Ahlaki kuralların "Neliğini" irdeleyip kavramış olan, "Erdem"in neliğinin farkında olan, "Onur/Şeref"in neliğinin farkında olan Ateistlerde vardır ve "Haz" bu gibileri için çok sonraları gelir... Ben bu türlü Ateistleri tanıdım, hayatımda varlar... Ve "Ateist" denildiği zaman ben onları referans alırım... Diğer Sözde Ateistleri değil... Yani bilirsiniz; Bir Moda olarak Ateist olan insanlar da var... Özenti içersine girenlerde var... Saygılarımla...
  22. Peki o zaman daha sağlam bir soru sorayım: Tanrı ürün müdür? Madde midir? Kaynağı nedir?
  23. Bakın çok abes bir soru bu... Yani çokta ilintisiz... "Düşünce" bir "Sonuç"tur... "Ürün"dür... Madde olup olmaması gibi bir "Neliği" yoktur... Felsefe var olduğundan beridir böyle absürd bir soru sorulmamıştır... Taa İlk çağ filozofları bile böyle mantıksız bir soru sormamışlardır. Çünkü Düşünce ne maddedir ne de madde değildir... Madde olup olmamakla bir ilgisi yoktur... Çünkü o Madde olan "Beyin"in bir ürünüdür... "İdea"dır... Siz bu türlü terminoloji de olmayan sorularla konuyu baltalıyorsunuz... Hiç bir zaman böyle bir soru var olmamıştır... Eğer bir soru soracaksanız, Bunun gerçekle bir ilgisinin olması gerekir... Felsefe Tarihi okuyunuz... Doğru soruyu sormadan, Doğru cevabı alamazsınız... Saygılarımla...
  24. Bunun nedenini açıkladım... İktidar... Ayrıca; Elbette ki düşünmek bir anlamda Felsefe'dir... Ve Gazali Felsefe ile uğraşmıştır ancak diğerlerinin ki gibi yapıcı değildir... Kendi kurduğu bazı kalıpları meşrulaştırmıştır o kadar... Yani "Sorgulama" amaçlı bir felsefe yapmamıştır... "Kalıplaştırma" adına bir felsefe ya da sorgulama yapmıştır... Arada çok fark vardır...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.