Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Olmadı ama oyunu yarıda bırakmak... Sayın ateist111... Bakınız bu forumda çok rastladık... "Bilim"i savunup "Bilim Dışı" ithamlarda bulunanı da oldu... Tanrı'ya "Akıl" ile ulaşılabileceğini savunan bir Din'e inanıp "Akıl" ile Tanrı'nın kavranamayacağını söyleyen Müslüman'da oldu... Bu sadece tek bir örnek. Ve gördükçe ben hep bu gibi çelişkileri özellikle örneklendiririm yukarıda yaptığım gibi... Arayın, çok bulursunuz... Demek istediğim; "Ben bilirim, ben ederim, ben şöyleyim falan fistan fişmekan"dan önce Bu gibi çelişkileri aşarak paylaşımlarınızda bulunmanız gerektiği... Karşı tarafı bir şeylerle itham edip, Aynısını başka bir adla tekrar ettiğinizde, Bu çelişki olur... Yoksa sizinle daha çok tombala oynarız... Saygılarımla...
  2. Aaaa... Çok sevindim... İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim, Sağolun... Ancak üzülerek söylüyorum ki Bende sizin için aynı şeyleri söylemek isterdim ama Gerçekçi olmak lazım değil mi? Siz böyle giderse benim tattığım huzuru ve mutluluğu hiç tadamayacaksınız... Böyle devam edeceğiniz vaki olduğuna göre Boşuna dua etmeyeyim... Saygılarımla...
  3. Bakın mesela size canlı bir örnek... Piştiiiii... Şimdi Sayın ateist111 çıkar ve der ki; "Aman efendim, ben nesnelim, ben ateist olmak ile şöyleyim böyleyim... bla bla bla..." Oysa diyorum her zaman... Bazı inançlılar ile Bazı İnançsızlar-Ateistler arasında zerre kadar fark yok... Saygılarımla...
  4. "Düşünme" denen şeyin ne olduğunu "Beyin Düşünebilir mi?" adlı konuyu okuduğunuzda anlarsanız eğer, Sorularınızın cevaplarını direkt olarak alacaksınız... Saygılarımla...
  5. Konu ile ilgili birisi olarak ben cevap vereyim... Önceki iletimdeki ilk yönlendirme de cevabınız bilimsel olarak var... "Düşünce" Maddenin/Beyinin deviniminin ve işlevselliğinin bir sonucudur... Ha siz eğer "Düşünce Madde değil, öyleyse Tanrı vardır" gibibir çıkarım yapacaksanız, Bence hiç denemeyin... Çünkü bunu söylediğiniz anda çürürsünüz... Niye? Şöyle ki; "Düşünce" dediğimiz şey, Bilim kanıtlamıştır ki Beyinin yani Maddenin işlevinin, deviniminin bir sonucu ya da ürünüdür... Onu ölçebiliriz... Sınayabiliriz... Verilerini deneyebilir ve hatta onun veriler ile atom bombası yapıp nagasaki'ye atabiliriz... Ancak öncelikle sizin "Madde'den Ayrı Tanrı"nız "Madde'nin Deviniminin Sonucu" olmadığı için onu Düşünce ile karşılaştırmanız, Onun da bir devinimin sonucu olması gerektiği mantığını getirir ki bu da öncelikle Tanrı'nın "Madde" ve de "Başı ve Sonu Olduğu" kabulüne yol açar... Çünkü düşünce öyledir... Anında kendinizi çürütürsünüz... Sizin o "Madde'den Ayrı Tanrı"nızı ölçemeyiz ayrıca... Sınayamayızda... Verileri nasıldır, verileri ile olan bağıntısı nedir gibi sorulara zaten daha önce hiç bir cavap alamadım ve bu yüzden bu konuda da bir bilginiz olduğunu sanmıyorum... Yine de buna rağmen neler söyleyeceksiniz merak ediyorum... Lakin mantık çerçevesinde olsun... Saygılarımla...
  6. Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?, Daha net tartışalım... Madde düşünebilir mi? Muhakeme, karşılaştırma yapabilir mi? Yukarıdaki linklerde kafi derecede tartıştık bu konuyu... "Düşünce" Maddenin deviniminin yani Beyinin işlevselliğinin bir sonucudur... İlk yönlendirmedeki konuda açık bir şekilde verilmiştir bu... Tekrar tartışmanın lüzumu yoktur diye düşnüyorum, Zira aynı şeyleri oradan buraya kopyalamamız gerekmiyor... Saygılarımla...
  7. Biliyosun değil mi? Zehir de sensin... Panzehir de... Herşey çok daha güzel olacak merak etme hiç... Emin ol yeter...
  8. Bir takım iletilerinize Ateist arkadaşlar cevap versin ancak bazı kabuller üzerinden bazı şeylere ben cevap vermek isterim... Zira bir haksızlık sezdim... Eskiden bende Ateist Görüş'e sahip insanların dünyayı "Zevk - Haz" olarak algıladıklarını sanırdım... Ancak benim bu yargımı "Kökünden" değiştiren yine tanıdığım ateistler olmuştur... Örneklem olarak gideyim; Lise son sınıfta doğal bir merak vardı içimde mistsizme Ve bunun sonucunda da doğal bir tepki vardı içimde Ateizm'e karşı Ancak Ateizm'inde farklı kabullerine sahip kimseleri var, bunu öğrendim o dönemde... Mesela; "İnsan Olma"yı ve "Bilinçlilik"i önemseyip "Erdem"e yönelen ve Bilim'i açıklamaya çalışan Ateistler... Ve birde; Dini konularla pek çok ilgilenmeyip sadece alışkanlık üzere Ateist olan, gerçekten dünyada "Haz"za yönelen kimseler... Her ikisininde psikolojik açıklaması mümkündür ve vardır... Her iki yapıya sahip insanlara da rastladım ancak söylediğiniz şey kesin bir geçerlilik ve genellik içermez... Lise son sınıfta ben Ateizm'e tepkili iken, dershane de en iyi kız arkadaşım Selin diye bir Ateist olmuştu ki Ateist olduğunu ben sonradan öğrenmiştim... Artık iş işten geçmişti ve arkadaşımdı... Bana bir çok insani değere; Erdem'e, Onur'a, Bilgi'ye nasıl sahip olunacağını o göstermiştir mesela... İnsanın yönelmesi gerektiği şeyin; Erdem olduğunu da o benimsetmiştir... Ve bir Ateist olmasına rağmen hiçte Dünya zevkine tamah etmişliği ya da basitleşmişliği yoktu... Aksine "İnsan"ın "Kendiliğinin" ayırdına varabiliyordu... Ve ben hiç Ateizm'i haklı çıkarmak için "Dine" saldırdığını görmemiştim. Tek yaptığı "Bilim"in yaptığı gibi "Madde" gerçeğini anlatmaktan başka bir şey değildi. Tanrı'nın var olmadığının tek kanıtı olarak "Madde"nin var olduğunu bilmesi ve "Madde var işte" demesi yetiyordu, Başka bir ayrıntıya girmiyordu... Yani 18 yaşında idi ve tam bir Ateist idi... Ancak hiç ben "Haz"za dair düşkünlüğünü Ya da Dünyadan sırf zevk almaya öykünmek gibi eğilimini görmedim... Şu an bile en iyi bayan arkadaşım bir Ateisttir. Ancak görse idiniz... Belki de bu kadar çok "Ahlak"a düşkün bir insan daha yoktur... Ona göre "Haz" insanı basitleştirirdi ve önemli olan asıl ve daimi mutluluğa ulaşmaktı... Yani "Benlik Bütünlüğü" ya da "Erdem"... "Kimlik" ve "Kişilik"... İnançlı ya da Ateist olma meselesi değil bu ama Belki de bazı inançlılardan daha tutarlı bir Ahlak ve Onur anlayışı var... Sizce "Haz"za düşkün bir Ateist şu sözü söyler mi; "İnsandan herşeyi aldığında geriye kalan tek şey Onur ve Şeref oluyor, Sende ne kadar var ise, sen o kadarcıksındır..." Bir konuda beni yargılamak için kurmuştu Ve bana hakikaten bir şeyler göstermiş Ve benimde sözüm olmuştur ondan sonra bu söz... Forumdaşlarımdan ise örneklendirmek istemem... "Erdem"i önemseyen ciddi ve sağlam Ateist-İnançsız arkadaşlar Kendilerini biliyorlar... Bundan başka... Elbette ki dünyayı "Zevk Mekanı" olarak gören Ateist insanlar yok mudur? Ancak ben görüyorum ki bunun için kimsenin Ateist olması da gerekmiyor illa ki... Adnan Hoca'nın "Motorları"nı hatırlatırım mesela... Yaptığınız eleştiriyi bir haksızlık olarak ele alıyorum... Çünkü insanlar birer "Değer"dirler Ve "Ateist" oldukları için bu şekilde yargılanamazlar... Tıpkı bazı ateistlerin, Genelleyerek İnananları yargılamaları gibi Yaptığınız da hatadır diye düşünüyorum... Ben Ateist değilim ve Ateizme özenmiyorum da Ama; Yiğidi öldür, Hakkını da ver... Bunu bir tek Ateizm söylemiyor... Vahdet-i Vücut görüşü de bunu söylemektedir. Madde yerine isterseniz "Varlık"ta diyebiliriz... Adı üzerinde... Varlık... Mesela Farabi'de bu görüşe sahiptir... Felsefe olarak Madde'nin sonsuzluğuna inanır, Anca onun hakkında yapılan yorumlarda bir de imani olarak "Ahiret"e inandığı gibi bir çelişkili yorum yapılmıştır. Oysa ki onun Ahiret anlayışı Vahdet-i Vücut anlayışına dayanır... İlgili olduğumu düşündüğüm noktalar bunlar idi... Kabulleri ne olursa olsun, İnsanları top yekün itham etmemek gereklidir diye düşünüyorum... Saygılarımla...
  9. Sen artık kendine geldin değil mi? Bana ondan haber ver... Artık aynı tekerrürler acıtıyo mu canını, Yoksa kendinin farkına vardın mı? Biliyorsun...
  10. Sayın demirefe... Gazali'nin anlayışı insanların iktidarı sorgulanamaz, Tanrı Gölgesi halinde algılamalarına neden olmuştur. O yüzden yüzyıllardır Gazali "Eleştirilemez" bir dikte olarak sunulmuştur... Tabi ki bu da onu da doğmatikleştirmiştir... Oysa ki her yönüyle eleştirilmeyi ve hatta çürütülmeyi hakeden Gazali denen safsatacıdır... Düşünün bir kere; İbn-i Sina yıllarca Tanrı'yı aramış, sorgulamış... Ancak ondan sonra inanmış varlığına ki "O"nun da "Varlık" olduğuna... Farabi deseniz yine sorgulamış... Gazali? Kafası basmamış, Korkmuş... Demiş ki; Aman ha sorgulamayın, sorgusuz sualsiz İman edin... Oysa Mevlana der ki; "Küfür İmana, İman Küfüre karışmadıkça, kişi nasıl Müslüman olur?" Özetle; Gazali'nin sorgulanamazlığı bir Fasit Dairedir... O iktidarı "Kader"e bürümüş ve "Tanrıdandır nasıl olsa başa gelen" şeklinde sorgulatmamıştır... İktidar da bunu mükafatsız bırakmamış ve o da Gazali'yi sorgulatmamıştır... İşte bugün bilinç altında yatan olay tamamen bundan ibarettir...
  11. Her zaman söylüyorum... Bir insanın hem Farabi, Mevlana, İbn-i Sina, Yunus Emre, Hallac-ı Mansur vs.i savunup ve hem de Gazzali'nin Felsefesi üzerinden gitmesi büyük çelişkidir... Gazzali, İnancı büyük oranda Doğmatize etmiş ve sorgulanamaz hale getirmiş, İnsanları katı ve alakasız bir "Kader" anlayışı ile iktidara karşı koyun sürüsü haline getirmiş bir kimsedir. Felsefe ile ilgilenen alimleri direkt olarak Kafir ilan eder ve imanın en büyük düşmanı olarak "sorgulama"yı görür... Saygılarımla...
  12. Biliyorum bu aralar bunalım takılıyorum... Özür dilerim sizi de boğuyorum... Öyle bir hadleyim ki, Gerçekten bilmiyorum... Bu şarkının ancak konser çekimini buldum, Şarkının aslı ile yapılmış bir klip bulamadım... Ama siz bunu dinleyin, Ve o aslını da bulun, dinleyin... Ve ben, Kardeşimin hediye ettiği müzik çalarımı takıyorum kulağıma, Şu nakaratına geldiğinde şarkı Avaz avaz bağırıyorum, kimseyi umursamadan... "Yeter artık yeter gönül feryat et... Bir bakarsın düşlerin gerçek olur..."
  13. Yazım uzun olacak ama okuyun yine de, Verimli olmasını umuyorum... Yakın zamanda, bizim buralarda bir olay oldu... Mahallede ar damarı çatır çatır çatlamış yuva yıkıcı bir adam var... Milletin karısına kızına sarkan birisi... Eskiden bir aile dağılıyodu onun yüzünden neredeyse... Neyse; Bu adam, bir tanıdığın eşine dadanmıştı bu sefer. Mesajlar falan atıyormuş, bazı birliktelikler isteyen... Kadında eşini haberdar etmiş hemen... Telefonu vermiş ve eşi mesajlaşıyormuş adamla... Her neyse, Olay sonunda karakola intikal etti. Gittik falan fistan... Kimisi adamı dövme niyetinde ama yemez tabi, Devlet dairesi önündesin... Sonra dışarıda küçük bir tartışma oldu O art niyetli adamın karısı ile karşı taraf arasında... Adamın yaptığı şey ortada, Komiser ilk tutanakta adamı savcılığa def etti... Karısı şöyle diyordu; "Erkektir, yapar..." "-Ulan" dedik "-Bu kaçıncı ceviz... Hiç mi onur, haysiyet yok sizde? Evli barklı çoluklu çocuklu kadına yapılır mı?" Kadının cevabı şu; "-Erkektir kardeşim, üç kere de olsa beş kere de olsa yapar..." "-E o zaman bizde gelip seni mi yapalım? Bizde erkeğiz!" Diyenler oldu. Ben demedim, yanlış anlamayın... Şimdi bunun çok ilginç ve de komik bir ironisi var... Mesela bu kadın için denilecek şey belki de; "-Ulan kocan seni aleni aldatıyor ve sen buna destek veriyorsun. Hiç mi onurun yok, hiç mi haysiyetin yok!?" Sonra kadının ruh halini şuna bağlayacaksınızdır; "-Türk Kültürü içersindeki -Ezilmiş, Evinin Kadını, Sırtından Sopayı ve Karnından Sıpayı... Kadın Anlayışı-nın ürünü bir kadındır bu... Artık kabullenmeye mahkum edilmiştir ister istemez. Erkek hegemonyasının ürünüdür..." vs. vs. vs. gibicesinden şeyler... Ve ben hakikaten bu açıdan baktım o kadının haline... Yazıktı kendisine... Olmaması gerekli... Ancak yapılan öz olarak "Kadının Razılığı"na yani "Kişisel Tercihine" dayandırılacaksa kadına bu açıdan hak verilebilir... İroni şurada yani; Bundan iki sene kadar önceydi sanırım. Avrupalı bir çift, birbirlerine "İş Seyahati" yalanı söyleyerek söyleyerek, Birbirlerinden habersiz şu meşhur "Yelken Oteli"ne gitmişler, Birbirlerini aldattıkları sevgilileri ile... Sonra bunlar orada karşılaşıyorlar... Her nasılsa bir şekilde haber oldu ve o birbirlerini aldatan eşlerin, Birbirlerine olan tepkileri şöyle idi; "Özgürdür yapar!" Peki; Bu da "Özgürlük" maskesi ile kabullenmeye mahkum edilmişlik değil midir? Bakın sadece kavramlar farklı, öz nitelik ve eylem aynı... Ve bu o zamanki gazetelerde öyle bir Erdem ile eşdeğer tutuldu ki, "İşte Çağdaşlık ve Özgürlük!!!" maskesi ile... Bence yukarıdaki kadın da en az onlar kadar özgürdü o zaman, Çünkü eşinin "Cinsel Açlık ve Farklılık Arayışı"na saygı duyuyordu... En azından sahip olduğu anlayış bunu benimsetmişti kendisine, Her ne kadar kendisi yapsa belki cezalandırılacak olsa da... Ki ben kötü huylu varoşlarda cezalandırılanına rastlamadım, Görüyorum devamlı... Söylemek istediğim şey şu; Bazı şeylere öyle noktalardan bakıyoruz ki, Kendimizi eleştirirken bile tarafsız olamıyoruz... Yani şöyle; Kendimizi eleştirirken, illa ki karşı tarafın yerine koyup kendimizi, Karşı tarafı haklı çıkararak zoraki, kendimize acımasız davranıyoruz Ve bunun sonucunda da savunularımız çelişki doğuruyor... Oysa ki kendimizi eleştirirken Ne kendimiz olmalıyız, Ne karşı taraf... Ne kendimizi haklı çıkarmalıyız, Ne karşı tarafı... Demek istediğim şey şu arkadaşlar; Öyle "Eylem"ler var ki; Doğu'da yapıldığı zaman "Töre" ve "Din" adına yapıldığı söylenerek yadsınıyor, Ki çağ dışı uygulamaların her daim karşısında olduğum bilinir... Ancak aynı "Eylem"ler Batı'da "Demokrasi" ve "Özgürlük" adına yapıldığı zaman takdir ediliyor... Bu bana sanki "İşine Gelircilik" gibi geliyor... Mesela "4 eşle yaşama" çağdışı geleneği vardır... Ve bu "Dini Hüküm"lere bağlanmıştır değil mi? Orta Doğu toplumlarının kabullerine bakarsanız, bu gayet normal... Yanlış ama onlara göre normal... İki gerekçesi var bunun, ister kabul edin, ister etmeyin... İlki; Din hükmünce geçerli olduğu... Lakin bu öyle bir şey ki, iki, üç, dört kadınla evlenen adam, Kur'an'da belirtilen şartlar gereğince yapmıyor bunu, ki temelde vereceğim şu ikinci neden var; İkincisi; İhtiyaç... Mevcut eşin kısırlığı olabilir, ev geçimindeki yetersizliği olabilir, yaşlılığı ve erkeğin ihtiyacına yetersizliği olabilir, bazı kabullerden dolayı Anadolu Toplumunda bazı gelinleri "Dışlama"lardan (mesela; ailesinin kötü bir geçmişi var ise dışlanır genelde, hor görülür.) ya da Gelin-Kaynana anlaşmazlığından dolayı olabilir... Çok çeşitli ve o evliliklere baktığınızda, kendi gönüllerince kabul edilebilir ve iyi, yani kendilerinin razı oldukları nedenleri olabilir ve böylelikle ikinci, üçüncü, dördüncü evlilikler yapılabilir... Mesela "Şoray Uzun Yolda" adlı programda izlemiştim, Kadun üzerine evlenen eşinin evlendiği kadını kendisi seçmiş ve istemiş... Kardeş gibi geçiniyorlardı. Ve kadın ezik bir kadın değil, biraz da baskın gibiydi eşine... Ve o iki kadın "Aramıza üçüncü kadın giremez" diyorlardı... Yani kabulleri ve razılıkları vardı birbirlerine... Şimdi buna bakarak eleştireceğiz; "İşte bu toplumun kabulleri şöyle geri, böyle çağdışı, temelinde bilmem ne var, cart curt..." Haksızsınız diyemem... Ama şu açıdan bakınca "Haklısınız"de diyemem... Çünkü kadınlar razı ve bunu kabul etme özgürlükleri vardı... Ve kabul etmişlerdi... Lakin diğer tarafa bakalım? Forumda bir çok konuda bahsedildi mesela; Amerika'da, çocuğunun kimden olduğunu tespit ettirmek isteyen evli kadınların olduğu... Ya da sırf cinselliği abartılı bir ihtiyaç olarak görüpte bunu karşılamak için yaşanılan birliktelikler... Kadının kocasını, kocanın karısını aldatmasının "Cinsel Özgürlük" anlayışına dayandırılması... Kısaca "Doğu"da "Evlilik" ile meşrulaştırılan bazı eylemler, Batı'da "Evlilik Dışı" olarak yapılabiliyor ve "Özgürlük" ile meşrulaştırılıyor... Lakin Batı'dan bakıldığında aynı eylem "Çağdışı" olarak görülüyor... Doğu'dan batıya bakıldığında ise daha farklı görünüyor... Bilmiyorum anlatabiliyor muyum!? Demek istediğim öz olarak şu; Batı'da "Özgürlük" anlayışı ile yapılan ve Doğu'da da bazı kabullerle yapılan "Aynı" ya da "Benzer" eylemleri yargılarken, niçin "Nesnel" olamıyoruz? Oysa ki görüyorum; Her iki cephe de aynı eylemi belki biraz farklı formlarda yapmakta, Lakin ne olursa olsun kendisini meşrulaştırmaktadır... Bu çok açık... Birisi "Gelenek-Görenek-Din" bağlamında kendisini meşrulaştırıyor, Diğer ise "Özgürlük" adı ile kendisini meşrulaştırıyor... Oysa ben yaşadığım kadarıyla gördüm ki, Ve gerçekten istisnası azdır; Bizim toplumda yapılan bir çok şey de yine "Gelenek-Görenek-Din" bağlamında değil, Tercih bağlamında yapılıyor ve aslında özde bu yönden bir özgürlük anlayışı var, Ki üç tane kadının örneğini verdim yukarıda... Bundan ziyade çevremde gördüğüm çeşitleri de var... Anlamak istediğim şu; Bu kabulleri sergileyen her iki toplumdan hangisi gerçekten Meşru... Hemen hemen aynı ve benzer olan eylemler belki biraz farklı hallerde ama mutlaka meşrulaştırılarak ortaya çıkıyor ve biz "Kendimizi Eleştirmek" adına aslında yapılabilecek en hatalı bir "Öz Eleştiri" yöntemini kullanıyoruz... Empati/Kendinizi karşı tarafın yerine koyarak Öz Eleştiri yapmak bu yönden hatalıdır bence, Empati/Kendinizi karşı tarafın yerine koymak, karşı tarafı ve o tarafın duygularını anlama da geçerlidir ve son derece yararlıdır... Lakin "Kendimizi" eleştirirken, "Nesnel" olmalı ve aynı zamanda Karşı tarafı da eleştirebilmeliyiz... Doğru ve Erdemli olan budur... Yoksa yapacağımız şey, karşı tarafı ya da kendimizi veyahut inanmak istediklerimizi "Zoraki Meşrulaştırmak"tan başka bir şey olmayacaktır... Yazım uzun oldu, kusura bakmayın... Lakin yararlı olmasını umuyorum... Ben burada hiç bir görüşü savunmuyorum şu an için... Sadece "Çelişki" olduğunu düşündüğüm ve anlamaya çalıştığım bir konuyu taşımaya çalıştım... Sormak istediğim şey şu belki de; Sizce bu fazla çarpık değil mi? Sizce Erdemli olanı hangisi? Hatalarım var ise belirtilmesini ayrıca rica ederim... Saygılarımla...
  14. Bence tereddüt etmiş söylemeli mi söylememeli mi diye... Ya Sayın Cyrano, Siz o kadar genç misiniz yaa lise döneminize denk geliyorsa Susurluk Kazası...
  15. Sizin hocalar edepliymiş be Sayın Cyrano... Bizimkilere bi iki yağcılık yaptığında kızlar, Kendileri veriyordu bazen cevapları... Asılmak mı? E dişisi kuyruk sallarsa? Sınavdan geçmek muhakkak oluyordu bazı kızlar için...
  16. Ya Sayın ErdalAktas... Şu yazı tarzınız beni öldürüyor yaa... O kadar özeniyorum ki aslında kısa ve öz yazmaya ama uzatmadan edemiyorum... Ya hu üç cümle ile anlatılabilir mi kardeşim bir şey yaa... Ben niye yapamıyorum yaa... Bak yine kaç cümle oldu... Uyuz oluyorum... Neyse; İyilik bence de ölmeye başladı... Saygılarımla...
  17. Çok güzel ve doğru bir yazı... Tebrikler Sayın Delü Furtuna...
  18. Ya Sayın Admin... Nerede benim Arayüz'üm yaaa? Yapmıcaksanız, söyleyin nasıl yapılıyosa ben yapiim? Bakın; "Şebnem Ferah" resmi isterim şöyle uygun bi yerde, Şimdiden söyliim... Hadi ama yaa... Bak giderim haa! Biliyorsun beni...
  19. Doğal değildir... "Cinsellik" sevginin bir parçasıdır. Bunu paylaştığınızda bazı şeyleri artık tüketmiş olursunuz, Bitirirsiniz... Sonunda ne kendinize, Ne de eşinize saygınız kalmaz. Kalan saygı görünüştedir ve bir anlam ifade etmez. Geriye kalan sadece alışkanlık olur... Ve aldatmak alışkanlık yaratır... "Bir Bütün" olmanın doğasına aykırıdır... _____________ Amaaaa! Düşündümde! Boşverin yaaa! Ahlak bekçisi miyiz ki? Hep birlikte basitleşelim arkadaşlar... Aldatalım, Zerre kadar önemi yok bunun... Saygılarımla...
  20. Karışık ama güzel... "Ben sadece iyi bir insan olmak istemiştim" Aslında bu kopya oldu "Takva" filminden... Ama bana uyan tek şey de bu... O zaman şöyle diyeyim; "Yaşam bir ayna gibidir; Yanlış yerden bakarsanız, Hep yanlış görürsünüz. Ve yine yaşam bir ayna gibidir; Aynadaki yansımanızın nedeni ve kaynağı sizsinizdir... Yaşamdan aldıklarınızın da yine nedeni ve kaynağı sizsinizdir... Erdem ise kendi vicdanınıza karşı ne kadar dürüst olabildiğinizle ilgilidir. Ancak o zaman aynada gerçek kendinizi görebilirsiniz..."
  21. Tek tek atomların zekası yoktur. Fakat Varlık bir bütün halinde bir irade ortaya getirir... Doğa'nın kendisine bakın, bunu görmemeniz imkansızdır... Saygılarımla...
  22. http://www.youtube.com/watch?v=ZMUb9nqnk8o
  23. Müthiş bir parça... En sevdiğiklerimden... Mutlaka dinleyin...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.