Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Tanrı nerede?
Hayatta tek bir gerçeklik var; Varlığın ve Varlıktaki Değişimin Kendisi; "Tanrı" Değişmeyen her şey geride kalmaya mahkumdur... "Cennet" ve "Cehennem" tabirleri "Öte Alem" dene bir yerde mi yoksa insanın kendisinde mi? Ben tek varlığın bu alem olduğuna inandığıma göre elbetteki "Cennet" ve "Cehennem"i de bu alemde arayacağım... Nedense Mutasavvıflar (Mevlana, Yunus, Hallac-ı Mansur vs...) "Bedenen Ölüm"ü hiç umursamamışlar da gerçek ölüm olarak "Ölmeden ölmek"i görmüşlerdir. Neden? İşte asıl öte alem orası da o yüzden... Melamilikte şöyle bir tanım vardır, ki melamilik Mevlana ya da Yunus'un kaynak aldıkları duruştur; "Önce bu dünya ile işini halledeceksin..." Kısaca "Ölmeden ölmek" için öncelikle bu dünyadaki işlerin hallolması yani insanın dünya kaygısının kalmaması gerekiyor ki günümüzde bu pek mümkün değil... Lakin Yunus Emre'nin yaşadığı döneme bakalım; Medeniyet bugünkü gibi değil ve insanların ihtiyaçları çok az... Yani Yaşam ve Evlilik ihtiyaçlar bugünkü gibi çok geniş bir ihtiyaç içermiyor. O yüzden mesela Yunus, tekkeye girdikten sonra Taptuk Emre'nin kızı ile evlenmiş ve artık dünya ile olan işini bitirmiş sonra huzuru aramaya başlamıştır... İşte bam teli burada... "Ölmeden Ölmek" kişinin kendisine yönelmesi ve iç huzuru yakalaması işidir. Bu özellikle Budizm'de çok görülür, ki sonucu "Satori-Aydınlanma" halidir. Mısır inancında da vardır bu, "inisiye" denmektedir. Eski Türklerde de "Kam"lar aynı süreci yaşarlardı. Türk İslam aleminde de "Ölmeden Ölmek" olarak vücut bulmuştur. İşte "Cennet" ve "Cehennem" insanın iç huzur yakalaması ile ilgili bir süreçtir... Psikolojide buna "Benlik Bütünlüğünü Sağlama" olarak değinilir Ve "Kişinin Kendisine Yönelmesi" meselesidir. Zira "Kendisini bile Tanrı'yı da bilir..." İşte durum budur... Doğuştan gelen ilkel dürtüler tam anlamıyla tatmin olmadıkça yani aç kaldıkça, doyum yaşanmadıkça herhangi bir şekilde kişi o vaad edilen "Cennet"i göremez. Çünkü bu açlıklardan başını kaldırıp kendisine yönelemez. İç huzurunu yakalayamaz... Hz. Muhammed bunu bildiği için bu hazları "Ölümden Sonrası" için vaad etmiştir, Çünkü o huzura ulaşan kimse için bu içsel ilkel dürtüler çok büyük bir ihtiyaç ifade etmez. Açlık hissedildiğinde tatminsizliği bir sorun yaratmaz, çünkü kişi benlik bütünlüğünü sağlamıştır... Neyse; Bunun Tasavvufi ve Psikolojik açılımını sayfalarca yapabilirim... O yüzden kısa keseyim da "Felsefe" yapmış olmayayım... Ama emin olun ki "Cennet" ve "Cehennem" ya da "Ölüm" bedeni ve maddi değil, insanın iç dünyası ve huzuru ile ilgilidir... Dinleri tabucu ve doğmatik yapan "Ölüm Korkusu"dur. Ve odur ki "Cennet" ve "Cehennem" kavramlarını "Maddi" bir hale bürütmüştür... Saygılarımla...
-
Forumun Yeni Ara Yüzünü Nasıl Buldunuz?
Yok yaa... Ben böyle "Rock" esintisi olsun istiyorum... Kap kara...
-
Bediüzzaman ve Nur Cemaati
Bir dakika... Said-i Nusi hangi sıfatla Türk Milletini ya da Ülkesini temsil edecekmiş? M. Kemal Atatürk ile Nursi denen adamı aynı kefeye mi koyuyorsunuz yani? Daha neler... Oldu olacak Che Guavera ile de Tayyip'i bir tutaydınız...
-
Tanrı nerede?
Niye? Yaratılışı bir "Oluş" olarak ele aldığınızda kendinize bir bakın... Mesela Annem ile Babam beni kusursuz bir şekilde yaratmışlar... Ya da toprağa attığınız bir tohum; Toprak, Su ve minareller sayesinde çok güzel bir bitki olarak ortaya çıkıyor, oluşuyor, yaratılıyor...
-
YALABIK diye bi soyadı olabilir mi ya?
Sayın Taunus... "Yalabık"ın anlamı "Kıvılcım"dır... Dilimizde olmayan ve kullanılmayan bir kelime değildir. Yörükler "Kıvılcım" kelimesini hiç kullanmazlar mesela. "Kıvılcım çıkardı" yerine "Yalabık attı" derler... Mesela yeğenim "Şimşek" kelimesini öğrenmediği zamanlarda Şimşek çaktığı zamanlarda gökyüzüne bakıp "Yalabık atıyooo" derdi... Her gün dağıttım kredi kartı sahiplerinin o kadar tuhaf soy isimleri var ki... Ama yazıp alaya almış olmak istemem...
-
Bediüzzaman ve Nur Cemaati
Abdülhamit kendisini Akıl Hastahanesine def etmiştir. Abdülhamit'in en takdir ettiğim dorğu hareketlerinden birisidir... Çok güzel bir teşhis yapmış doğrusu...
-
Forumun Yeni Ara Yüzünü Nasıl Buldunuz?
E hani benim arayüzüm? Hala bekliyorum...
-
Tanrı nerede?
Anlamca özdeş... Birde şunu sormak istiyorum; Tanrı'nın "Tek Olduğu" düşüncesi ve kabulüne rağmen, Gerçekten "Tek Var Olanın Tanrı Olduğu" düşüncesini kabullenmek niçin korkutuyor ki? Yani niye "Sadece Tanrı Var" demekten korkuyorlar? "Tanrı var, bir de O'ndan ayrı Madde var..." Söylemi, apaçık bir çelişki yumağı... Zaten bu çelişkidir o upuzun külliyatları ve risaleleri yazdıran. Çok açık ve net: "Tanrı Tek'tir ve O'ndan Başkası Yoktur..." O'ndan başka bir varlık ya da O'ndan başka bir şey de olmadığına göre, Elbette ki O'ndan başka "İlah", "Tapını" ve "Madde/Varlık"ta yoktur... Uzun uzun külliyatlar yazmaya ya da alıntılar yapmaya gerek yok... Çok basit ve Kur'an-da bahsedildiği gibi "Apaçık": "Tek var olan O'dur..." Saygılarımla...
-
Y Tu Mama Tambien / Ananı Da
Ama bence orada kastedilen "Zevk" başkalarını "Mutlu" edebilmektir sanıyorum ki... Ve gerçekten de başkalarının mutluluğu için çabalamak, Mutlu olduğunu görmek, Ve bu mutlulukta payınızın olduğunu sessiz sedasızda olsa bilmek, Tadabileceğiniz en "Yapıcı" ve en "Erdemli" zevktir... Anlık değildir ve çoğu zaman sonsuza kadar sürebilir... "Boşa Harcanmış Hayat" anlamında sanıyorum
-
Tanrı nerede?
Eğer öyle değilse "Tanrı'nın maddeden ayrı olduğu" düşüncesine ithafen sorularım yukarıda ve diğer sayfalarda vardır. Dönüp cevaplamanızı rica edeceğim... Maddenin her bir parçasını tek tek ilahlaştırmıyorum... Öncelikle diyorum ki; "Varlık bir Bütün olarak Tanrı'nın ta kendisidir." Herşeye teker teker "Tanrı" demem ise bu kabulden sonra gelen ve "Ene'l Hakk"ı yansıtan görüştür... İlk kabulün doğal bir sonucudur. Madde ile Tanrı'yı aynı kefeye koymaları bir yana asıl istediğim bu konu ile ilgili cevapları vermeleri... Ve sizinde bu cevapları vermeniz... Adı üzerinde; Tevhid... (Teklik, Birlik, Yeklik) Yukarıda alıntılanmış uzun yazının anlattığından çok farklı, o kadar karmaşıklaştırılmamış ve zoraki bir manaya sokulmamış, basit ve anlaşılabilir bir anlamı var aslında; Varlığın Biricikliği... Ya peki kavramak istediğimizde Zat'ını nasıl kavrayacağız? Kavrayamadığımız o anladığınız Tanrı'nın varlığına nasıl inanacağız? Hep "En iyisini O bilir" deyip topu ona mı atacağız? Bende onu soruyorum işte; Zatı yaratılana benzemiyor ise neye benziyor? Neye benzediği hakkında tek söyleyebildiğiniz "Yaratılana benzemiyor..." İyi de neye benziyor? Bu da bir yana Tanrı dememiş mi "İnsanı kendi suretimde yarattım" diye? Nasıl olurda benzerlikleri bulunmaz yarattıklarına? Hadi bunu da geçelim; İnsana bir ruh üflediğinden ve insan ile özdeş olduğundan bahsediliyor yukarıdaki iletilerde... İnsana hem özdeş olacak, hem insana ruhundan üfleyecek ve hem de yarattıklarına benzemeyecek... Mantıklı mı bu? Bakın buna da kılıf bulmayınız rica ederim... Böyle bir mantık var mıdır, lütfen yaa!!! Hz. Ali; "Görmediğim Tanrı'ya İbadet Etmem..." Hadi bu da bir yana; Mevlana, Yunus, Hallac-ı Mansur, Muhiyiddin Arabi, Nesimi vs... Bu kimselerin Vahdet-i Vücut inançlarını açın bana? Ya hu neymiş Vahiy gerçeği? Hz. Muhammed kendi çabası ile Tanrı'ya ulaşmış yani varlığı kavramıştır... Diyeceğim çünkü hiç bir cevap alamıyorum... O İslam alimlerini siz belirtin bari! Bulduğum önermenin yanlışlığını, Benim bana karşıt olarak sunulan önermelerin hatalı ve çelişkili olduğunu kanıtladığım gibi kanıtlayınız... Öncelikle sorduğum diğer soruların cevaplarını da istiyorum... "İlah Yoktur" anlamına gelmiyor... "Tanrı'dan başkası daha yoktur" anlamına geliyor... Yani hem "Tanrı Tektir" deyip Hem de Tanrı ile Madde'nin varlığını birbirinden ayrı ayrı kabul etmiyorum... Yani mantıki olarak Tanrı'dan başka bir Varlık daha kabul edip Şirke düşmüyorum... Bu kadar basit... Bir de "Tanrı" ile "Madde"nin birbirinden ayrı olduğunu söyleyip, Madde'yi ne madde'yi Ne de Tanrı'yı tanımlayamamazlık etmiyorum... Yukarıdaki iletilere bakınız... Karşıt olarak verilen hiç bir cevapta ne Madde'ye ve ne de Tanrı'ya ait tatmin edici ve doyurucu bir cevap yoktur... Ne yapacağız? Son nefesimize kadar "Neliğini" bilmediğimiz bir "Tanrı" inancına mı sahip olacağız... Kusura bakmayın ancak bu bilinmezlik beni ve ruhsal açlığımı hiç bir şekilde tatmin etmedi... Topu "En iyisini O bilir" diye diye Tanrı'ya atmakta sıktı artık... Vahdet-i Vücut anlayışı son derece tatminkar ve tüm bir anlayıştır... Siz o cevaplayamadığınız sorularla yaşamaya devam edebilirsiniz... Ya da aslında anlamları Kur'anda da belirtildiği gibi "Apaçık" olan Kur'an temelli kavramları karmaşıklaştırılmış, anlaşılması zorlaştırılmış olarak uzun uzun açıklamaya çalışabilir ve dikkatleri dağıtabilirsiniz de yani bilemem... Uzun uzun külliyatlarla insanı yorup soru soramaz hale de getirebilirsiniz... İletinizi "Kötü" bir ileti olarak kabul etmiyorum lakin bir eksiklik belirttiğini de sanmıyorum. Aksine sizin bazı eksiklikleri görmediğinizi görüyorum... Kimsenin "Müşrik" olduğunu söylemek haddim değildir ancak "Tanrı'dan başkasını" tanımanın Şirk olduğunu biliyorum... "Tanrı" Tek ise eğer; Ondan başka bir varlığın olmaması gereklidir... Tekliği ve biricikliği ile tek var olanın O olması gerek... Bende bunu diyorum işte; "Tanrı'dan başka hiç bir şey yoktur..." Bu söylediğim ile ben alelade bir Madde'ye tapınıyor değilim... "Tanrı" olarak ele aldığım insana, ona buna şuna tapınıyor da değilim... Asıl olarak adandığım şey bir Bütün olarak "Tanrı"nın kendisidir... Vahdet-i Vücut'tur... Sayın BrainSlapper... Tasavvufta bir görüş vardır; "Tanrı bütün sıfatlarını varlığa dağıtmıştır" diye... Varlığın kendisinde Tanrı'nın olduğunu anlamamız için... Ben cevaplayayım sorunuzu; Maddede olupta Tanrı'da olmayan tek bir özellik ya da sıfat dahi yoktur... Tanrı'nın varlıkta olmayan tek sıfatı "Allah" adıdır. Ki bu da "Tüm Tek Varlığı - Vahdet-i Vücudu" nitelediği ve karşıladığı için varlıklarda teker teker bulunamaz mantık olarak... Tüm varlığın adıdır... Saygılarımla...
-
Aforizmalar (Felsefe)
Sizi, Görüşlerinizi, Anlayışlarınızı, Kavrayışlarınızı, Felsefenizi tanımlayan kendi aforizmanızı yazın... "Hayata Hangi Gözlerle Baktığınızı" tek bir cümle ile yazın... Birden fazla aforizma yazabilirsiniz farklı zamanlarda... Saygılarımla...
-
Aforizmalar...
Sizi, Benliğinizi, Kimliğinizi, Kişiliğinizi, Psikolojinizi tanımlayan kendi aforizmanızı yazın... "Kim Olduğunuzu" tek bir cümle ile yazın... Bakalım kimmişsiniz, anlamaya çalışacağım... Ama dürüst olun ve anlaşılır kılın kendinizi... Tabi birden fazla aforizma'da yazabilirsiniz farklı zamanlarda... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Sayın BrainSlapper... Sende de Vahdet-i Vücutçuluk var heralde biraz... Yakında erersen hiç şaşmam... Soruna cevap alamayacağını az biraz garanti edebilirim... Ben alamadım da...
-
Tanrı nerede?
Hah... İşte şimdi oldu Sayın Muki... Takdir ederim...
-
Tanrı nerede?
Sayın muki, Bende tam tersini düşünüyordum... "Hakikat" vardır ve ne yazık ki ona ulaşmayı az insan istiyor ve az insan ulaşıyor... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Sayın ali0_1... Kimseyi kavgacı konumuna koyduğum falan yok... Pek açıktır ki verdiğiniz cevaplar tatmin edici değil... Hangi cevabınızı ve iletinizi alıntılarsanız alıntılayın sadece havada kalan açık uçlu cevaplar hepsi... Kesin hiç bir tanımlamanız yok... Mantığınızın nasıl bir çelişki doğurduğunu açıkladım oysa ki... Saygılarımla...
-
Kürtleşen Türkler...
Daha önceki bir çok "Köken" tartışmalarında, türkiye'de sanıldığı kadar çok "Kürt Asıllı" kimsenin bulunmadığını, Sanılanların ise çoğunun Yavuz Selim ve Şah İsmail mücadeleleri sonunda baskı sonucu Kürtleşen Türkler olduğunu yazmıştım... Bugün okuduğum bir haber şöyle;
-
Tanrı nerede?
İyi de arkadaşım, akıl ile kavrayamıyorsan nereden biliyorsun Tanrı'nın varlığını? Bak ben anladığım Tanrı'yı sana açıkça ifade edebiliyorum... Ya sen? "En iyisini o bilir" demekten öteye geçemiyorsun... Al işte... Açıklayıcı olun bence... Peki o ne kadar bilmemizi istiyor? Ya da niye sınırlı kadarını bilmemizi istiyor? Peki Hz. Muhammed'e bir sınır var mıydı Tanrı'yı bilmede? Tanrı'ya inanmanıza bir şey demiyorum, Lakin bir şeyler anlatmak niyetindeyseniz, bir takım sorularla karşılaşmanız kaçınılmazdır. Ve sorularım da bu surette kaçınılmaz olarak karşınızdadır... Ne yazık ki pek bir verim alamayacağımız ortada... Saygılarımla...
-
Sweet November/Kasımda Aşk Başkadır
Hep öyle ama sonuçta... Hep aynı tekerrürler yaaa... Ne kötü... Çok güzel bir film gerçektende... Bir tek yorum yapan olarak size teşekkür ederim...
-
Tanrı nerede?
Sayın ali0_1... Size yapılan bazı tavsiyelere uymanızı rica ederim... Yukarıda; "Özdeşlik" ve "Ayrılık", "Aynılık" kavramlarına bakmanızı önermiştim. Lakin bunu benim size göstermem gerekiyormuş demek ki: Eğer ısrar ederseniz söyleminizden şu anlam çıkar; "Yapıları Özdeştir ancak birbirlerinden Ayrıdırlar. Yani Tanrı ile Yaratılmış; Özdeştir, Ancak birbirlerinden Ayrıktır..." Bu savı destekliyor musunuz? Öyle görünüyor ki; "Evet" diyeceksiniz... Öyle ise devam edelim... "Özdeşlik" kavramı şunu ifade eder; Elma Ağacı = Elma Ağacı Armut = Armut BrainSlapper = BrainSlapper ali1_1 = ali0_1 Tengeriin Boşig = Tengeriin Boşig Yani siz "Tanrı ile Madde Özdeştir" dediğinizde Tanrı = Madde Demiş oluyorsunuz... Bununla beraber "Ayrıktırlar" dediğinizde ise Tanrı'yı bir kefeye, Madde'yi bir kefeye koymuş oluyorsunuz. Bu da şunu getiriyor ki; "Maddenin bittiği yerde Tanrı başlar... Çünkü Özdeş ancak Ayrıktırlar..." Bende diyorum ki; "Mükemmel Tanrı" bir şeyin bittiği yerde başlıyor olamaz... Var olan ve sınırsız olan herşeyin ta kendisi olabilir anca... Yani "Varlık"ın ta kendisi... Bakın bu reddedemeyeceğiniz bir mantıktır. Aksi sadece çelişkiler yumağıdır. Çok iddialı bir şekilde söylüyorum ki; Tanrı'yı "Madde'den Ayrı" olarak kabul etmek, Kabul edildiği anda çelişkilere boğulan bir görüştür, o kadar... Peki, tamam da... Yaratıcı bu eylemi nereden gerçekleştirmiş? Yani yaratılışın neresinde duruyormuş? Varlığı, kendi varlığında mı var etmiş Yoksa kendisinden ayrık olarak mı var etmiş... Kendisinden ayrık ise eğer Tanrı mükemmelliğini yitirmiş olmuyor mu? Ki mantığını yukarıda verdim... Tutarsız olacaksa eğer cevaplarınız Otuz lafa, Otuz bin cevap ile de gelebilirsiniz, Bunda şaşılacak bir şey yok... Oysa ki yukarıda kelimelerin anlamlarını, Bugün hala kabul edilen bir mantık düzleminde verdim, Temellendirdim... Tutarsızlığınız ortadadır... Öncelikle bu ve daha önce birikmiş sorularımın cevaplarını; Tutarlı olmaları koşulu ile alayım... __________________ Bir de şaşırdığım şey şu... Hep diyorum; Bazı kimseler "Bilimi Savundukları" halde, Sırf dinlerin karşısında olabilmek adına işlerine geldiğinde "Bilim Dışı"da davranabiliyorlar... Ancak şunu da ekliyorum artık; Bazı kimseler, İnançları "Akıl"ı öğütlediği halde Bazı şeyleri açıklayamadıkları ve bazı çelişkileri kabullenemedikleri için İşlerine geldiği zaman "Tanrı Akıl ile Kavranamaz" ya da "Biz Kavrayamayız Tanrı'yı" demektedirler... Öyle ise soruyorum; Neliğini, Niteliğini kavrayamadığınız bir şeyin varlığına nasıl inanabiliyorsunuz? Devam ediyorum; Hadi diyelim ki Neliğini ve Niteliğini kavrayamadığınız halde "Var Olduğuna" inandığınız bu şeyin var olduğunu nereden öğrendiniz? Yine devam ediyorum; Size öyle bir Tanrı'nın var olduğunu söyleyen kişi Peygamberler ise eğer, onlar için Kur'an onlarında birer insan olduğunu, insandan farklı olmadıklarını söylemiyor mu? Eğer onlar insan farklı değillerse yani üç dört tane beyinleri falan yok ise eğer, bizim Neliğini ve Niteliğini asla bilemeyeceğimiz Tanrı'nın varlığından nasıl haberdar olmuşlardır? Ve hala devam; Hadi diyelim ki Tanrı onları "Seçmiştir"... Niye? Yani ne vardı da onlarda onları seçti Tanrı? Ne özellikleri vardı? Son soruya ben cevap vereyim, Ancak önce hatırlatayım; Tanrı'ya ulaşmanın yada Tanrı'yı anlamanın imkansız olduğunu düşünen arkadaşlar bilmelidirler ki, adı geçen İslam Alimleri olarak anılan kimseler Tanrı'ya akıl ile ulaşabilmenin ve Tanrı'yı kavrayabilmenin mümkün olduğunu söylemişlerdir. Kaldı ki Kur'an da akılı önermektedir... Bu ise sizin kendi öz çelişkinizdir... Öncelikle "Tanrı, Varlığın ta kendisidir..." Yasalarıyla, kanunlarıyla ve varlığıyla bir bütün olarak ve kendinden başka eşi ve benzeri olmayarak "Varlık" yani "Tanrı tektir... Burada "Kendinden başka eşi ve benzeri olmamak" nitelemesine dikkat çekerim; Bana sunduğu kabul ile Tanrı'yı Madde ile Özdeş ancak Madde'den Ayrı niteleyen Sayın ali0_1 büyük çelişki yaşamaktadır... Çünkü Tanrı Maddeden ayrı ise eğer, kendisinin eşiti vardır ki bu da yine kendisine Özdeş olan "Madde"dir. İşte hep söylediğim gibi; Tanrı'yı maddeden Ayrı kabul etmek asıl Şirktir... Çnkü ayrı kabul ettiğiniz anda, kendisine özdeş ayrı bir varlık daha kabul etmiş olursunuz... Şöyle de diyebiliriz; Tanrı ile Madde karşı karşıya; "Tanrı vs Madde" Mantığı çok basit... Yani Gazali'nin uyduruduğu ve halkın uyutmak için zorlaştırdığı gibi öyle ciltler ve külliyatlar dolduracak kadar karmaşık ve anlaşılmaz değil. Aynen Kur'an-da dediği gibi "Apaçık..." Neyse, Devam edeyim... Şu seçilmişlik meselesi ise; Yunus Emre'nin dediği gibi "-Cümleler doğru olur, eğer sen doğru isen. Hiç bir doğru bulamazsın, eğer sen eğri isen..." Kısaca "Seçim" kişinin kendisinden kaynaklanmaktadır. Kişinin kendisi "Ene'l Hakk" görüşünde yine Tanrı'nın kendisi olduğuna göre, Kişi kendi çabası ile varlığın iradesine ulaştığı zaman, Kendi kendisini kurtarmış ya da seçmiş oluyor... Mesela düşünün; Hallac-ı Mansur "Ene'l Hakk" diyecek kadar kendisini Varlığı anlamada ya da Tanrı'ya ulaşmada en üst noktaya taşımış... Sizce peygamber sıfatındaki bir insanın altında mıdır, üstünde midir? Yoksa yine "Hakk" olmuş o peygamber ile "Eşit" midir? İkisi birden Varlığa karışmış mıdır? Dolayısıyla "Seçilmişlik" kişinin kendi çabasından kaynaklanır. Mesela; Konfüçyus'ta bir peygamber olabilir, Buddha'da olabilir, Aristo'da olabilir, Bumin Kağan'da olabilir, Mete/Bagatur Han'da olabilir... İşte belki bu biraz karışık gelebilir, İtiraf etmeliyim... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Ben bunu daha önce bir yazımda açıklamıştım, bulunca alıntılayacağım... Ama şimdilik açıklayayım... Hz. Muhammed ya da diğer peygamberler elbette ki kişisel çabaları neticesinde bunu elde etmişlerdir... "Peygamber" olarak kabul etmemin nedeni, O'nun "Vahdet-i Vücut" bilgisine erişebilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Daha ayrıntılı yazmak isterdim ama uyuz patron sorun çıkarıyor, illa ki dağıtıma çıkayım diye... Akşama devam ederim... Saygılarımla...
-
Tengeriin Boşig'ten Fotoğraflar...
Varyant'tan İzmir Körfez görüntüsü... Manisa'da bir uçurum. "Kız Köprüsü" deiyorlardı galiba, oonun yakınında... Aynı uçurumun farklı bir açısı... Canım uyurken... En sevdiğim kuzenim; Betül... Kıyamam ya, aşığım ben ona... Çeşme - Ilıca Sahil Boyu'ndan bir görüntü... Ne çok sabahladım burada sahili ve güneşin doğuşunu izleyerekten, Tabi ki kumlar üzerinden...
-
cerenimo
Kısaca kendisi "EBC"... E'si kendisi, B'si göbekten, C'yi ise ben taktım ama beğenmiyor... Teke tek tartışma yapmaktan itinayla kaçındığım bir şahsına muhterem Zat-ı Bayandır... Artık "Adam" kelimesini kullanmaya çekinir oldum, feminen sorumluluklar hissediyorum omuzlarımda... Kitabi hatun erdür kişi... Bazen kendimi uzun bir makaleyi okuyormuş gibi hissediyorum. Bir tek sayfa sonuna dipnot koymuyor ve kaynakça belirtmiyor, o kadar... Yok be, Valla şaka... Tartışmak hakkaten zevkli Cerenimoo ile... Ama "Nuh" dedimi "Peygamber" demiyor, o kadar da inatçı...
-
Tengeriin Boşig'ten Fotoğraflar...
Hımm... Güzel bir başlık olmuş... Ama ben bugün bir şey keşfettim... Arkadaşım söyledi; Bazen bazı fotoğraflar için başlık gerekmezmiş... O fotoğrafa başlık koymamam, En güzel başlık olmuş... Bazen diyorum ki; Acaba kendimle mi konuşuyorum... Tuhaf, Bende öyle düşünmüşüm...
-
Tanrı nerede?
Sayın Su Damlası... İsterseniz bu kadar emin olmayın... Öyle bir iki kitap okumuş olmakla konuşuyor değilim...