Zıplanacak içerik

gloria

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

gloria tarafından postalanan herşey

  1. BİR TUTAM CENNET = A LITTLE BIT OF HEAVEN IMDB: 6.3/10 Yapım: 2011, ABD Tür: Dram, Romantik, Komedi Yönetmen: Nicole Kassell Senaryo: Glen Wells Yapımcı: John Davis, Skot Bright, Robert Katz, Mark Gill Görüntü Yönetmeni: Russell Carpenter Müzik: Heitor Pereira Süre: 105 dk. Oyuncular: Kate Hudson, Gael Garcia Bernal, Kathy Bates, Whoopi Goldberg Konusu: Bu hikaye, Marley Corbett adında ölümle burun buruna gelmesine rağmen neşeli tavrından asla vazgeçmeyen güçlü bir kadın karakterin hikayesidir. Kanser olduğunu öğrendiği ana kadar en büyük korkusu birisine aşık olmak ve bir ilişkinin sorumluğunu almaktır. Kim ne derse desin o asla evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı düşünmemiştir. Kanser olduğunu öğrendiğinde ise ölüm gerçeğiyle yüz yüze gelmiş ve üstelik bir de doktoruna karşı hissettiği tutkulu aşk onu hayatın anlamını sorgulamaya zorlamıştır. It's a comedy about a guarded woman who finds out she's dying of cancer, but when she meets her match, the threat of falling in love is scarier than death.
  2. gloria şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    KÖTÜ ÖĞRETMEN = BAD TEACHER IMDB: 5.8/10 Yapım: 2011, ABD Tür: Romantik, Komedi Yönetmen: Jake Kasdan Senaryo: Gene Stupnitsky, Lee Eisenberg Yapımcı: Jimmy Miller Görüntü Yönetmeni: Alar Kivilo Müzik: Michael Andrews Süre: 92 dk. Oyuncular: Cameron Diaz, Justin Timberlake, Jason Segel, Lucy Punch, Phyllis Smith, John Michael Higgins, Dave Allen, Jillian Armenante Konusu: Elizabeth Halsey, ağzının bozukluğuyla ve gaddarlığıyla bilinen, işini de öğrencilerini de pek sevmeyen ve umursamayan bir öğretmendir. Zengin bir nişanlısı vardır, onunla evlendiğinde zaten bu işe ihtiyacı da kalmayacaktır. Ama evlenmelerine kısa bir süre kala nişanlısı tarafından terk edilir. Aynı dönemde okula Scott adında yeni bir öğretmen gelir. Scott’un zengin olduğunu öğrenen Elizabeth onu elde etmek için kendisini bir anda meslektaşı Lucy ile yarışırken bulur. Filmde alışık olmadığımız bir Cameron Diaz’la karşı karşıya kalıyoruz. İzlerken eğlenip iyi vakit geçireceğinize de emin olabilirsiniz. Bu arada Justin Timberlake severler bu filmi izlemese daha iyi olur sanki, karizmasında bir miktar sarsılmaya yol açmış bu film baştan söyleyeyim A comedy centered around a foul-mouthed, junior high teacher who, after being dumped by her sugar daddy, begins to woo a colleague -- a move that pits her against a well-loved teacher.
  3. JULIA’NIN GÖZLERİ = JULIA’S EYES IMDB: 6.6/10 Yapım: 2010, İspanya Tür: Psikolojik Gerilim, Korku, Gizem Yönetmen: Guillem Morales Senaryo: Guillem Morales, Oriol Paulo Yapımcı: Guillermo del Toro, Mercedes Gamero, Joaquin Padro, Mar Targarona Görüntü Yönetmeni: Oscar Faura Müzik: Fernando Velazquez Süre: 112 dk. Oyuncular: Belen Rueda, Lluis Homar, Pablo Derqui, Fransesc Orella, Joan Dalmau, Boris Ruiz, Daniel Grao, Clara Segura, Andrea Hermosa, Julia Gutierrez Konusu: Julia’nın körlüğe neden olan bir hastalığı vardır. Henüz bu hastalık belirtilerini gösteriyor olsa da ikiz kardeşi de aynı hastalığa yakalanmış ve sonunda kör olmuştur. İkiz kardeşinin kendisini bodrumda asarak öldürmesinin ardından Julia geçici bir süreliğine eşiyle birlikte kardeşinin yaşadığı yere yerleşir. Julia kardeşinin intihar etmediğini ve bunun bir cinayet olduğunu düşünmektedir. Yaşadığı stres dolu günler göz hastalığını ilerletir ve Julia bir göz ameliyatı geçirir. Gözündeki sargıyla bir süre yaşamak zorunda kalan Julia kardeşini öldürdüğünü düşündüğü kişinin kendisini de izlemeye başladığını hisseder. The story of a woman who is slowly losing her sight whilst trying to investigate the mysterious death of her twin sister.
  4. Ben anlamadım Ra_dya, bu doktorun bundan ne çıkarı olabilir... Sadece para için mi bu bebeklere özürlü diyor ve kürtaj yapıyor. Sadece para için yani böyle birşey yapılabilir mi? Aklım almıyor...
  5. Fatih Erkoç-Bana Seni Gerek Seni
  6. gloria şurada bir başlık gönderdi: Yemek Tarifleri
    Bugün akşam yemeğinde fırında balık yapmaya karar verdim. Mevsimine uygun olan levrekmiş aldım. Yanına yeşil salata yapacağım, tatlı olarak da klasikten uzaklaşmayıp güveçte tahin helvasını uygun gördüm. Ama sanki hala bir eksiğim varmış gibi geliyor, nedir o? Ne yapmalıyım? Başka başka ne yapmayalıyım? Siz balık yapınca yanına başka ne yapıyorsunuz?
  7. Öncelikle sonuna kadar haklısınız, herşey işlerine geldiği gibi, ne kadar çirkinleştiler artık... "Allah yoktur, din yalan" cümlesi ateist olan herkesin rahatlıkla söyleyebileceği ve yazabileceği ve hatta sonuna kadar tartışabileceği bir söz... İnsanların inanç özgürlüğü yok mu yaw yoksa vardı diye ben mi yanlış hatırlıyorum? Yani hristiyanlığa, museviliğe falan yapılan saygısızlık almış başını gidiyor ki bu ayrı bir tartışma konusu... Ama yani sen müslümansın Allah'a inanıyorsun diye, ben ateistim Allah'a inanmıyorum diye düşüncemi de mi bir şekilde ifade edemem? Yani ben inancımı ifade ederken senin değerlerini aşağılamış mı oluyorum, ya peki sen bana ceza vererek benim inandıklarımdan ya da inanmadıklarımdan ötürü cezalandırmış olmuyor musun? Bu arada karikatürü de aşağıya ekliyorum ki ne hakkında konuştuğumuz anlaşılsın... Bu arada aslında bu karikatür benim mizah anlayışıma da hiiç uymuyor, komik bile değil, eleştirel bile değil... Öyle aslında pek de umursanmayacak, öyle bakıp geçilecek bir karikatür işte... Ama böyle bir dava açılınca hakkında insan merak ediyor, izleyici kitlesi büyüyor birden bire
  8. gloria şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Öyle merak işte... Ölümden sonrası için kendilerini hazırlayanlar acaba ölümden öncesi için de yaşıyorlar mı onu merak ettim sadece... Ölümden sonrası için yaşayan insanlar yok mu mesela, onlar ölümden önce de bir hayat olduğunun farkındalar mı? Yani "ya ölümden sonra hayat varsa" diye düşünüp şu güzelim hayatı sınav olarak algılamak... Merak ettim işte acaba ölümden önce de hayat var mı onlar için??? Böyle işte... Öyle katakullilik bir durum söz konusu değil yani, bildiğin merak..
  9. Öpüyormuş
  10. Bi de bunlar var; Sosyolog John Alan Lee yetmişli yıllarda, batı edebiyatı ve felsefesi üzerine kapsamlı bir çalışma yaptıktan sonra, altı farklı aşk tarzı olduğunu öne sürmüş. Her tarzı, özünü en iyi şekilde yansıtan Yunanca veya Latince sözcüklerden biriyle adlandırmış: Eros, Ludus, Pragma, Storge, Mania ve Agape. Fiziksel çekicilik temelli duygusal aşk (eros); bu sevgi türü yoğun olarak güzellik-yakışıklılık duygusuna bağlanmıştır, fiziksel görünüm önplandadır. “İlk görüşte aşk” bu tür içine girer. Bu tür sevgiye sahip kişiler evlilikleri uzatılmış balayı olarak görürler ve seks bireyleri birbirlerine bağlayan en kalın bağdır. İlişkinin ileriki safhalarında cinsel doyuma ulaşılabileceğinden, evlilik de tehlike içine girer. Bu türden bir ilişki, felsefi anlamda sürekli bir eleştiriye uğrar. “İlk görüşte aşk”ın insanın cinselliğinin aşırı bir yansıması olduğu kabul edilir ve böyle ilişkiler haklı olarak küçümsenir. Bizim toplumumuzda, ve karşı cinsten kişi ilişkilerinin tabu sayıldığı toplumlarda, eşler birbirlerini genellikle bu tür sevgi içerisinde keşfederler, keşfetmek zorunda bırakılırlar. Genellikle sosyo ekonomik düzeyi düşük gruplarda bu tür ilişkiler sık görülür, görücü usulü gibi tümdengelimci evlilik yöntemlerinde sık karşılaşılır. Sosyo ekonomik düzeyi yüksek olan sınıflarda ise böyle bir ilişki haz temelindedir; ve sürdürülmek yerine, evlenmeksizin sürekli başkalarıyla yinelenir (ludus). Gönül eğlendirme amaçlı, haz temelli ve genellikle kısa süreli hedonist aşk (ludus); bu sevgi türünde kişi daha çok kısa süreli ilişki yaşama taraftarıdır. İlişkide eğlence ön plandadır. Evlilik bu kişiler için özgürlüğü kısıtlayıcı bir kilit olarak görülür, ve serbest ilişkiye dayalı, sadakatsiz bir yaşam sürmeye eğilim vardır. Biten ilişkilerde kişiler çabuk toparlanırlar. Bu ilişki türünde ısrar etmek, kişileri hafifmeşrepliğe sürükleyebilir. Genellikle toplumsal eleştirilere en çok uğrayan ilişki türü bu olduğu için, bu türden ilişkiler ahlaki normlara bağlılığın genellikle az olduğu ekonomik düzeyi gelişkin kimseler arasında görülür. Seküler batı toplumlarında bir tabu sayılmazken, ahlaki duyguların ve dini düşüncenin yaygın olduğu doğu toplumlarında istenmeyen bir durum olarak kabul edilir. Arkadaşlık ve dostluk ilişkilerinden gelişen bağlayıcılığı yüksek aşk (storge); bu türde, sevgililer önceden arkadaştırlar. Arkadaşlık ilişkisi ilerleyen süreçte sıkı dostluğa ve ilgiye dönüşür, sonunda ise zevk ve kültür uyumları temelli bir sevgili ilişkisine ulaşılır. Bu aşk ilişkisinde bağlılık ve sadakat ilk göze çarpan unsurlardır. Taraflar hem birbirlerinin sevgilileri hem de en büyük sırdaşı ve destekçisidirler. Evliliğe ve çocuk yapmaya istek vardır. Bununla beraber seks, diğer ilişki türlerine nazaran daha az önem arzeder. Tutarlı ve sağlıklı bir ilişkiye en yakın ilişki türü budur. Bu ilişkideki kişiler birbirlerine büyük oranda benzemektedirler (kimileri bu ilişkide “benzerliğin” ön plana çıktığını düşünse de, bence bu benzerlik, ilişki kurulacak kişinin arkadaş ortamından seçilmesi dolayısıyla tesadüfi bir benzerliktir. Yani zaten aynı kültür ortamında bulunuluyor çoğunlukla. Farklı kültürlerle de bu tür ilişki yaşanabilir, benzerlik bir ön şart değil, sonuçtur) Tümevarımsal bir tür olarak eros ile zıtlık oluşturur. Tek dezavantajı göreli olarak ilişkide şehvetin daha az bulunmasıdır. Duyguya değil, mantığa ve karşılıklı yarara dayanan aşk (pragma); bu tür sevgi anlayışında aranan şey duygusal birliktelik değil, rasyonel yararlardır. Kişi kendisine yarar sağlayacak kişileri arar. Bu yararın içinde duygusal doyum ve haz yoktur. Daha çok konum ve şartlar gereği oluşan bir türdür. İleri yaştaki insanların destek için evlenmesi (mantık evliliği) bu tür içine girer. Seks bir amaç olmadığı gibi, evliliğin getirdiği bir tür bonus olarak düşünülür. Çocuklar aşkın meyvesi değil, kişilerin varisi veya yatırımlarıdır. Duygusal doyumdan uzak bu ilişkiler realist bir temele oturur. Yüksek hanedanlar arası evlilikler, ekonomik mirasın dağılmasından korkulduğu için yapılan yakın akraba evlilikleri, özellikle feodal geçmişte devletler arası yapılan diplomatik evlilikler hep bu tür ilişki içine girerler. İhtiraslı, kıskanç ve güvensiz aşk (mania); Manik sevgi türü daha çok özgüveni düşük kimselerin ilişkilerinde gözlenir. Bu kişiler ilişkilerine aşırı bir önem verirler,ve bu önem bireyleri sıkıcı bir hale de gelebilir. Partnerlerini “kendilerine ait” bir kişi olarak görürler, ve onlarsız yapamayacaklarını düşünürler. Sevgililer rastgele bulunmuştur ; sevgiye bir neden gösteremezler, temel amaç sevgiden çok, yalnızlıktan uzak durmaktır. Bu açıdan sevgi, böyle bir ilişkinin mazereti olur. Sosyal sıkıntı çeken bireyler bu nedenle serbest ilişkilere de giremezler. Evlilik ve seks de ilişkilerinin bir “garanti”sidir. Yine de bu tür kişiler sürekli bir güvensizlik duyarlar, ve aşırı derecede kıskanç olabilirler. Cinsel takıntılılık had safhadadır. Kişiler karşısındakine itiraf etmek istemedikleri bir çaresizlik içinde olabilirler ve kendilerini “özünde sevilmeye layık olmayan” biri olarak görebilirler. Sürekli bir ayrılık korkusu içindedirler. İlişkide kendilerine güvenmezler, güvendikleri şeyler sigortalarıdır (sevgi, evlilik, seks, ortak arkadaşlar vb.. ). Ayrılık bu tür sevgi anlayışı olan kişilerde çok ciddi yıkımlara (intihara kadar) sebep olabilir, ve ayrılık teklifi bu tür kişilerden değil, karşıdaki sevgiliden gelir. Fedakârlığın ön plana çıktığı, karşıdakini kusurlarına rağmen seven, verici aşk (agape); Bu tür sevgi düşüncesi, kişinin kendisini bir kişiye adaması dolayısıyladır. O kişiyi sırf “o” olduğu için sever. İyimser ve affedici bir yaklaşım vardır. Mistik ve dindar kişilerin sevgisi de bu türdendir (yunus emre sevgisi). Sevgililerini incitmekten kaçınırlar ve onları incitmek istemedikleri için kötü bir davranış sergilemekten özenle kaçınırlar. Ayrılık fikri kesinlikle bu kişilerden çıkmaz, sevgililerinden çıktığı halde ise bunu onun iyiliği için kabul ederler, buna rağmen sevgilerinde bir azalma olmaz, en azından ayrılık fikrinden dolayı sevgililerine düşmanlık beslemezler. Bir anlamda kendileri dışında bir egoist olma hakkı’na inanırlar. Sevdikleri kişinin kendilerini sevmediklerini bildiklerinde konuyu onlara açmazlar ve hatta o kişinin sevdiği kişiyle birleşmesi için çaba sarfederler. Takıntılı derecede fedakârdırlar. Çoğu sanat eserinde bu tema işlenmiştir. Araştırma sonuçları, erkeklerin kadınlara nazaran aşkı daha çok hedonik gördüğü (ludus), kadınların ise erkeklere nazaran aşkı daha çok dostça (storge) ve pragmatik (pragma) gördüğü ortaya çıkmıştır. Ayrıca ihtiraslı aşkın (mania) kadınlarda daha çok saptandığı belirlenmiştir. Kendine güven ile duygusal aşk (eros) değerleri arasında , kendine güvensizlik ile bağımlı, kıskanc ve ihtiraslı aşk (mania) değerleri arasında pozitif ilişki bulunmuştur. Bu tür ilişkiler tek tek bireyleri ilgilendirdiği gibi, (ör. Bir taraf manik bir taraf eros olabilir), her iki taraf da aynı tür sevgi anlayışı içinde de olabilirler. Ayrıca bu sevgi türleri zamanla bir başka türe dönüşebilir. Mesela eros türünde bir sevgi, zamanla storge türüne dönüşebilir.
  11. gloria şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    "Ölümden sonra hayat var mı?" yı yeteri kadar tartışmışız zaten, sadece burada değil birçok yerde de tartışıyoruzdur zaten... Peki ölümden önce bir hayat var mı? Var mı yani öyle bir hayatınız?
  12. Bu bir yorum sayılmaz, ilginç diyorsanız neden ilginç olduğunu da yorumlamalısınız, ayrıca burada birçok kişinin yazısı var, hangisi ilginç? Hadi bakalım, öyle ilginç diyip gitmekle olmuyor, burada kürtajdan bahsediyoruz, ufolardan değil... Eğer bir uzaylının kürtaj sorunundan bahsetseydik ilginç olabilirdi mesela dimi?
  13. Çook seviyorum Tom Waits'i çooooooook Bu şarkısı aynı zamanda Bilekkesenler: Bir Aşk Hikayesi (Wristcutters: A Love Story) filminin de giriş şarkısıdır. (Filme link atılmıştır, film isminin üzerine tıklarsanız, yönlendirilirsiniz.)
  14. Bab'Aziz filminden bir sahne: (Filme link atılmıştır, film isminin üzerine tıklarsanız, yönlendirilirsiniz.) "Bu âlemin insanları bir mumun alevi önündeki üç kelebek gibidir; İlk olan yaklaştı ve dedi ki: Ben aşkı biliyorum. İkinci olan kanatlarıyla azıcık aleve dokundu ve dedi ki: ben aşk ateşinin nasıl yaktığını biliyorum. Üçüncü olan kendisini alevin kalbine attı ve alevde tükendi. Hakiki aşkın ne olduğunu sadece o bilir."
  15. Son Derece Saçma Silahıyla Korkunç Derecede Yavaş Öldüren Bir Katil The horribly slow murderer with the extremely inefficient weapon
  16. gloria şurada bir başlık gönderdi: Karikatür
    EN İYİSİ SİGARAYI BIRAKMAYIN
  17. Çok güzel bir videoymuş, hoş, çok beğendim Teşekkürler
  18. gloria şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Gerçi başka bir açıdan düşününce şunlar da geldi aklıma; Hep kendisi için "O herşeyi bilir" diye tabi edilir. Bu durumda olacakları zaten en başından biliyordu. Kimbilir O belki de kaos yanlısıdır, belki de kendi içinde bir parça anarşisttir Olamaz mı yani?
  19. Bunları tam olarak kime sordunuz? Ortalığa mı yoksa belli bir kişiye mi bilemedim ben şimdi... Ama kendi fikrimi açıklamak isterim tabii Eğer kadın evli ise bu karar eşiyle alması gereken bir karardır çünkü ortada bir "birlikte yapma" eylemi vardır. Eğer çocuk doğarsa ve Down sendromluysa, sonuçta bu aile boşanmak durumunda kalırsa peki bu çocuk kimin bakımına kalacaktır diye bir soru getiriyor aklıma bu cevap... Anne mi? Baba mı? Neden? Eğer kadın bekarsa bu durumda karar tabi ki annenin/kadının olmalıdır. Erkeğin/babanın resmi olarak bir karar verme hakkı yoktur ama anne dilerse babanın da karar aşamasında fikrini sorabilir. Ama bu fikrin bağlayıcı olacağını zannetmem... Akrabaların, konunun komşunun bu durumda söz hakkı olmamalıdır, onlar ancak alınan kararın destekleyicisi olmalıdırlar diye düşünüyorum. Down sendromu olsa dahi ne hukuk ne de tıp kürtajı zorunlu kılmaktadır. Karar tamamıyla ebeveynin kararına bırakılmıştır. Tıp gerekli bilgilendirmeyi yapar, hukuk da gerekli hakkı tanır. Bu kadar... Olması gereken de budur.
  20. Kürtajın 10 hafta ile sınırlandırılmasının bir diğer sebebi de şu; Bebeklerin cinsiyeti 12. haftada belli oluyor ve tahmin edersiniz ki bizim ülkemiz de dahil olmak üzere bir çok ülkede hala kız çocukları istenmeyen grupta... 12. haftada cinsiyet belli olduğunda eğer bebek kız ise, aileler çocuklarını aldırma yoluna gidebiliyorlar. Bu nedenle kürtaj süresi yasal olarak belli bir süreyle kısıtlandırılıyor. Çocuğun eğer genetik bir rahatsızlığı veya engeli söz konusu ise Sayın Mondieu'nun da dediği gibi doktorlar zaten aileye bir tercih hakkı sunuyor. Hamileliğe devam etmek ya da etmemek tamamen ailenin yargısına bırakılıyor. Bu olması gereken bir uygulama... Ama bir taraftan da engelli insanların düşünceleri söz konusu.. Engelli kişilerin bu durumdaki düşünceleri ne olurdu acaba? Yani aileleri onlara da kürtaj yaptırmış olsaydı ve şu anda yaşamıyor olsalardı bunu tercih ederler miydi? Etmezler miydi? Engelli dahi olsalar yaşama hakları var tabii ki... Bu durumda ailenin engelli olduğunu düşündüğü çocuklarını aldırmaları aslında bir yerde bencillik de olmaz mı ya da bencillik midir acaba? Bebeklerinde Down sendromu ihtimali olduğu söylenen buna rağmen bebeği doğurmaya karar veren en az iki aile tanıyorum ki çocukları sağlıklı doğmuştur. Çünkü bu testler aslında bir teşhis testi değil, risk tarama testidir. Sonucu kesin olmayabilir... Bu durumda Down sendromu olma riski olan bebeklerin anneleri nasıl bir psikolojinin içine sürüklenirler düşünebiliyor muyuz? Kürtaj yaptrısam ama ya çocuk sağlıklıysa; yaptırmasam ya sağlıksızsa... Korkunç bir psikoloji ki Sayın Demirefenin de dediği gibi anne ile çocuk arasında psikolojik bir bağ çoktan kurulmuştur. Bunlar zor şeyler... Yasaklanmakla, yasallaştırmakla, dinle vs. ile çözülecek şeyler değil... Kimse bu tür zor kararlar vermek zorunda kalmaz umarım ama veriyorlarsa da kararlarına saygı duymak ve de eğer o insanlar tanıdığımız insanlar ise karar verme süreçlerinde ve sonrasında onlara destek olmak gerekir diye düşünüyorum. Ohh ne ala, muallaaa... Bu yukarıdaki düşüncenize karşı çıkıyorum, erkek hamile kalmaz, hamile kalan kadındır diye midir bu düşünce? Cinsel birleşme tamamıyla zevk için yapılabilir ama sonucunda illaki çocuk olmasını gerektirmez. Eğer kadın korunmadığı için (doğum kontrol hapı-hormon ilişkisi, spiral vs. gibi operasyon gerektiren işlemler vs.) hamile kalıyorsa, bu erkek de korunmadığı içindir ki bu durumda anneyi nasıl tek başına suçlayabilirsiniz de babayı suçlamazsınız? Tefal miyiz biz herşeyi düşünelim?
  21. Bu arada Türk Ceza Kanunu'nun 100. maddesine göre şöyle bir durum da söz konusu: Bu durumda "tıbbi düşük" de isteyerek çocuk düşürme eylemine girer dimi? yoksa ben mi yanlış değerlendiriyorum? ÇOCUK DÜŞÜRME Madde 100 - (1) Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi hâlinde, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
  22. gloria şurada cevap verdi: gloria başlık Bilmeceler ve Zeka Soruları
    Değil galiba güllabici ben öyle bir meslek hiç duymadım

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.