DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
Özgür kadın
Özgürlük ve Özgürleşme Özgürlük, kişinin kendi mutluluğunu, kendini mutluluğa götürecek yolu dilediğince seçebilme hakkıdır. Akılcılık akımının önde gelen adlarından olan Alman düşünürü Immanuel Kant (1724-1804), anayasal bir ilke olarak bireyin özgürlüğünü, “Hiç kimse benim mutluluğumun kendi anlayışına göre olması konusunda beni zorlayamaz, herkes kendi mutluluğunu başkalarının özgürlüğünü sınırlamadığı ölçüde dilediği şekilde seçer” tümcesiyle özetliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin 3. Başkanı ve aynı zamanda “Bağımsızlık Bildirisi”nin düşün babası olan Thomas Jefferson da özgürlüğü, “mutluluk” ile ilişkilendiriyor. “Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır. Yaradanları tarafından vazgeçilmez haklara sahip kılınmışlardır. Bu haklar yaşam, özgürlük ve mutluluğa ulaşma hakkıdır.” Özgürlüğün, bireyin mutluluğunun güvencesi olduğu görüşü evrensel boyutlarda kabul görmüştür. Bu kabullenme aynı zamanda “devlet”in varlık nedenini de belirlemektedir. Hollandalı düşünür Benedictus de Spinoza’nın (1632-1677) daha 17. yüzyılda ileri sürdüğü gibi “devlet yönetiminin amacı özgürlüktür”. Kendisini mutluluğa ulaştıracak yolun özgürlükten geçeceğinin bilincinde olan insanların sayısının her geçen gün çoğalması ümidiyle... Saygılar.. DİPNOT...
-
CEMAATLER/DİNCİLER, Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi ülkesi değil de fethedilmesi gereken bir ülke gibi bakıyorlar.”
Şu işe bakın şimdi; Cüppeli Ahmet Hoca ve Mahmut Hoca umre ziyaretinden dönmüşler. Karşılayanlara bakın... Sanki Sudan’da bir havaalanı... Burası laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk Havalimanı efendiler, Atatürk Havalimanı!.. Yorum sizin...
-
GÜNÜN KARİKATÜRÜ... (Kendi dilini oluşturmak için, karikatür, metafor yaparak kendine has bir anlatım dili oluşturuyor... :). :(. :|...)
SSK emeklisine 11 TL, Bağ-Kur emeklisine ise 5 TL zam yapıldı.
-
CEMAATLER/DİNCİLER, Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi ülkesi değil de fethedilmesi gereken bir ülke gibi bakıyorlar.”
Bugün Türkiye siyasal yaşamına damgasını vuran, demokrasi değil, cemaatçiliktir... Gerçeğin altını bir kez daha çizelim: 1-- Cemaatçilik dinciliktir; birey, yurttaş, kişilik ve çağdaş değer yargıları bu örgütlenmede geriye itilir... 2-- Demokrasinin d’si cemaatçilik düzeninde ve felsefesinde yoktur. 3-- Günümüzdeki cemaatçilik Türkiye’de devleti ele geçirip para musluklarını istediği gibi açıp kapayan bir içeriği benimsemiştir... --Batı’da sermaye sanayileşmiş burjuva sınıfının eline geçtiği gün laiklik ve demokrasiye kapılar açıldı... --Bizde şimdi sermayenin cemaatçilik düzenine teslim olması süreci yaşanıyor. --Bu süreç gerçekleştiği zaman Atatürk Cumhuriyeti Fethullah Cumhuriyetine dönüşecektir... Bu yazıyı Güldal Mumcu’nun yukarıya aktardığım açıklamasıyla noktalamak istiyorum... Mumcu diyor ki: “- Cemaatler, Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi ülkesi değil de fethedilmesi gereken bir ülke gibi bakıyorlar...” Cemaat başının niyeti, amacı, hırsı, ülküsü ne:İş tamamlandığı, kendisine güvence sağlandığı zaman Amerika’dan uçup fethin lideri olarak âlâyı vâlâyla Türkiye’ye konmak...
-
DİPNOT'lar...
İNSANLAR NEDEN/NASIL ALKIŞLAR... Nasıl olur?.. Bir siyasetçi; tek gururumuz aydınlık devrimlerimizin simgesi Çankaya’ya türbanı-tesettürü ile çıkıp oturmuşsa... Türkiye bir Arap ülkesine dönmüşse... O, en yüksek mahkemenin kararına göre “irticanın merkezi” bir siyasi partinin Cumhurbaşkanı ise... Aynı suçtan yargılandığı dava arkadaşı zimmetten hapis cezasına çarptırılmış ve Cumhurbaşkanı olarak onu affetmişse... Kendisi de yargı karşısında “şüpheli” ise... Ama savcı çağırdığı halde, hukuka en çok saygı göstermesi gereken kişi olarak hesap vermiyorsa... Ve kendileri, aileleri, çocukları, dünürleri bir anda zenginleşirken... Ülkenin üniversite mezunu çocukları sürünüyorsa sokaklarda... Babalar giderek yoksullaşıyorsa... Anneler endişeliyse... İnsanlar onu niye alkışlar?.. Saygılar... DİPNOT...
-
Sonunda Chat Bölümünü Foruma Bağladık
Hımm öylemiii.. Tengeriin suçlu demek. O zaman sadece ben seni seviyorum sevgili deniz_kızı...
-
MÜSLÜMAN AFGANİSTAN'DA KADIN ÖLDÜRMEK KUŞ ÖLDÜRMEK GİBİ BİRŞEY... Afganistan'ın Kadın Milletvekili Malalay Joya...
Afganistan’ın aykırı kadın milletvekili Malalay Joya, ülkesinde hem ABD destekli iktidarın, hem de Taliban’ın kâbusu. Beş suikast girişiminden kurtulan, saklanmaya zorlanan ve meclis sandalyesi elinden alınan kadın, susmuyor. TALİBAN’ın tekrar güç kazanması ve ABD destekli iktidarın bu nedenle savaş ağalarına tavizler vermeye başlamasıyla, Afganistan’da kadın olmak her zamankinden daha zor hale geldi. Afganistan’ın kadın milletvekillerinden 31 yaşındaki Malalay Joya, yaşadıkları sıkıntıları İngiliz The Times Gazetesi için kaleme aldı. Joya, savaş ağalarını ve Hamid Karzai hükümetini hedef alan açıklamalarından sonra ölüm tehditleri aldığını açıkladı. Çocukluğunda Sovyet işgali sonucu savaşın yıkıcılığıyla tanışan Joya, daha sonra Taliban rejiminin baskıcı yönetiminde büyüdü. 11 Eylül’den sonra ABD’nin Afganistan’a girmesiyle ülkede yeniden umutlar yeşerdi. Ancak Joya yine hayalkırıklığına uğradıklarını şöyle anlattı: Karzai de Taliban gibi “Şimdi ülkemdeki kadınların sözde benim gibi seçme ve seçilme hakları var. Gerçekte tüm bunlar birer yalandan ibaret. Çünkü Afganistan’da kadın öldürmek, kuş öldürmek gibi bir şey. Kadınlar tutsak hayatı yaşıyor. Bizden nefret edenler tarafından yönetiliyoruz. Onlara göre kadınlar ya evlerinde oturacak ya da mezarlarında yatacak. Karzai hükümeti yüzünden sürekli şiddet, cinayet, adam kaçırma ve tecavüz olayları yaşanıyor. Şimdi de yabancı güçlerin ve hükümet destekli savaş ağalarının işgali altındayız. Bunlar da en az Taliban kadar kötü. Hepsi uluslararası mahkemede yargılanmalılar.” Ölüm tehditleri artıyor Devlet Başkanı ile de görüşen Joya, savaş ağalarını destekleyen Karzai’nin “timsah gözyaşları” döktüğünü söyledi. Joya, bu tür cesur çıkışları yüzünden sürekli ölüm tehditleri alıyor. Joya, son olarak bir bombalı saldırıdan kıl payı kurtulmuştu. ‘Meclis hayvanat bahçesi’ “Sesimi Yükseltmek” adlı bir kitap yazan Malalay Joya, “konuşmaya cesaret eden bir Afgan kadınının sıradışı hikayesini” anlatmıştı. Ülkesinde verdiği insan hakları mücadelesiyle dünya kamuoyunda yakından tanınan Joya, 2005 yılında meclise girdi. 2007’de bir Amerikan kanalına verdiği röportajda “parlamentonun hayvanat bahçesine döndüğünü” söyleyen Joya, meclis sandalyesinden olmuştu. Mücadeleyi sürdürdüğünü söyleyen milletvekili, “Ölümden korkmuyorum” dedi. Kaynak: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12010525
-
Sonunda Chat Bölümünü Foruma Bağladık
Sevgili tengeriin ve deniz_kızı... İkinizide çok seviyorum.. Harikasınız... Saygılar..
-
Sonunda Chat Bölümünü Foruma Bağladık
Gelmemeni çok iyi anlıyorum sevgili tengeriin... Size bol bol eğlence ve güzel günler diliyorum... Böyle güzel bir tatil progrmanı sevgili deniz_kizi kıskandımı acaba asıl ben onu çok merak ediyorum...
-
BUZ DEVRİ 3 : DİNOZORLARIN ŞAFAĞI
Sevgili Tengeriin.. Sende davetlesin ama..
-
BUZ DEVRİ 3 : DİNOZORLARIN ŞAFAĞI
Sevgili tengeriin ve deniz_kızı... Türkçe seslendirme ve film arası verilmiyor... Eee deniz_kizi... Gidiyormuyuz...
-
Tanrı var mıdır ?
Evet A tanrı ise: Yoksa piyasalist düşünceyse bu... Bence ikiside yanlış yapıyor...
-
BUZ DEVRİ 3 : DİNOZORLARIN ŞAFAĞI
Tabiki sevgili deniz_kizi memnuniyetle... Neden olmasın..
-
BUZ DEVRİ 3 : DİNOZORLARIN ŞAFAĞI
Dün sinemada üç boyutlu olarak seyrettim.. Gerçekten beğendim.. Tavsiye ederim.. NOT: (hele de benim gibi tatli ve şirin yeğenleriniz/kardeşleriniz vs. varsa gerçekten çok eğleneceksiniz emin olun.. )
-
SİVAS MADIMAK'TA DUMAN HALA TÜTÜYOR. 16 yıl önce bugün Sıvas’ta Pir Sultan Abdal’ı anmak için toplanan insanlar diri diri yakılmıştı.
- Tüm Dünyada Olduğu Gibi 'DİN' güç kazanmak ve siyasi kazanç için kullanılmak üzere manipüle edilebiliyor...
Çok dağru sevgili demirefe... Değerli düşüncelerinize teşekkürler... Saygılar... DİPNOT...- ATEİST YETİŞTİRME KAMPI KURULUYOR... Çocukların 'ateist' olarak yetiştirileceği bir yaz kampının kurulması için kollar sıvandı...
Sevgili sargöl.. Dünya bu süreleri, ayteleri aşıyor artık artık... O bahsettiğiniz kaplara sığmıyor artık insanlık... Öyle artık Bir şeye körü körüne inanmakla, bir şeyi nesnel durumu itibarıyla anlamaya çalışmak ve sonra inanmak aynı şeyler değildir. Na yazıkki dinci ve muhafazakâr kesimler için acı ama gerçek olan şey, insanlık tarihinde dinler artık miadını doldurmuş olmasıdır ve ne yazıkki bunun farkında değilsiniz. İçinden geçtiğimiz dönemde dinsel ideolojilere sığınmaya çalışmak son çırpınışlardır. Bunu kabul etmek gerekiyor. Doğa bilimlerinde ki her gelişme, dinsel düşünceye büyük darbeler vurmuş ve insan toplumları için gereksizliğini her geçen gün biraz daha açığa çıkartmıştır. Bu gün sır olarak görünen, evrene ve dünyaya dair olgular gelecekte mutlaka açıklanacak, bunu da dinler değil, bilim yapacaktır. Buda biline.. Saygılar DİPNOT..- SİVAS MADIMAK'TA DUMAN HALA TÜTÜYOR. 16 yıl önce bugün Sıvas’ta Pir Sultan Abdal’ı anmak için toplanan insanlar diri diri yakılmıştı.
TOPLUMUN EN BÜYÜK DÜŞMANI... 'İBRET OLSUN' düşüncesi/kanunu değilmidir?... 'İbret olsun' diye nice canlara kıyılmadı mı? Nice ocaklar söndürülmedi mi? Ve 'ibret olsun' diye sevgiye, aşka bile kıymadılar mı? On altı yıl önce yaşanan zihniyet bugün hâlâ tüm canlılığıyla sürmüyor mu? Hala insanlar, Kürt olduğu için, Ermeni olduğu için, Alevi olduğu için, Sosyalist olduğu için, farklı düşündüğü için linç edilmiyor mu? Hala insanlar düşüncelerinden dolayı zindanlara atılmıyor mu? Sivas'ta, Madımak otelinde yapılanlar başta Alevileri hedeflemişti. Alevilerin bu işin peşini bırakmaması lazım. Aydınların yakıldığı Madımak Oteli yıllarca bir lokanta olarak kullanıldı, aydınlarımızın yanmış etleri o lokantada sunuldu, bu hepimizin utancı oldu. Oranın müze olması için çalışmaların hızlanması gerekiyor, evet Madımak oteli müze olmalı; ama bütün sorun bu mu? Müzeden önce devlet Sivas'ın hesabını vermek zorunda, vermesi gereken bir sürü hesap gibi... Nesimi Çimen'in dediği gibi, İnsan haklarını hak bilen kişi Özünde nur doğar, yalan ateşi Kâmili taşlamak cahilin işi Cahilden kötülük hiç uzak değil... Saygılar... DİPNOT...- Tüm Dünyada Olduğu Gibi 'DİN' güç kazanmak ve siyasi kazanç için kullanılmak üzere manipüle edilebiliyor...
_____________ (Yorumsuz...) Makalenin yazarı Chicago Teoloji Fakültesi eski Başkanı Profesör Susan Brooks Thistlethwaite. Bu makaleyi, yorumunu sizlere bırakarak yayınlıyorum: “….. Din güç kazanmak ve siyasi kazanç için kullanılmak üzere manipüle edilebilir. Pakistan’daki Müslüman imamlar İslam dininin gücünü siyasi güç elde etmek için kullanıyorlar. Tehlikeliler, şiddet dolular ve bir barış anlaşması imzaladıklarında bunu nihai hedefleri olan Pakistan’a hâkim olmaya giden yolda alaycı bir adım olarak yaptılar. Taliban, dinci aşırıların ‘sert güç’ yaklaşımına örnektir. Geçtiğimiz haftayı Türkiye’de geçirdim ve ‘yumuşak güç’ kisvesi altında dini-siyasi aşırıcılık ile karşılaştım. 2002’de ekonomik durgunluk ve siyasi yozlaşmanın getirdiği ülke çapındaki memnuniyetsizliğin rüzgârını arkasına alan İslamcı parti, AKP, birçok partinin yüzde 10 barajını geçememesi ile oyların üçte birini alarak parlamentodaki sandalyelerin üçte ikisini kazandı. Seçim sürecinde İslami görüşlerini ılımlılaştıran Erdoğan Başbakan oldu. Şimdi ise laik muhalefeti yok etmek ve Türkiye’de dini hukuku yerleştirmek için uzun vadeli bir stratejiyi takip ediyor.” Yazar makalenin bu bölümünde hükümetin medya, yargı ve bankacılık sisteminin bağımsızlığını ciddi bir biçimde zayıflattığını belirtiyor, arkasından da şu değerlendirmeleri yapıyor: “Benim gözlemim 10 yıldan uzun bir süre önce Türkiye’yi ziyaret ettiğim zamana göre çok daha fazla Türk kadınının başörtüsü taktığıdır. Bir Türk işadamı üniversitedeki kızı için ‘Aklına başörtüsü takmak istiyorlar’ diyor. Şu anda Türkiye’de, adı Türk halkının mitolojik kökeninden gelen, ‘Ergenekon’ adında geniş çaplı bir soruşturma devam ediyor. Artık ‘Ergenekon’ hükümeti devirmek için olan sözde plana verilen ad. Muhalifler bu sözde soruşturmanın aslında İslamcı partinin siyasi rakiplerini yok etmek için bir kılıf olduğuna inanıyorlar. Geçtiğimiz pazartesi günü 39 saygın Türk entellektüeli ve akademisyeni gözaltına alındı. Uluslararası üne sahip organ nakli cerrahı olan, Başkent Üniversitesi’nin kurucusu ve rektörü Profesör Mehmet Haberal’ın da aralarında bulunduğu 8 kişi tutuklandı. Gözaltına alınanların ve sorgulananların arasında yoksul ailelerden gelen kızlar için burs kurumu kuran Profesör Türkan Saylan da vardı. Profesör Haberal tutuklandıktan sonra bir kalp sorunu yaşadı ve hastaneye kaldırıldı. Tutuklanmasının zamanlaması, onun ABD ve 60’tan fazla ülkenin organ nakli uzmanının katılımı ile İstanbul’da gerçekleşen pediatrik organ nakli ile ilgili bir uluslararası toplantıya katılımını ve burada yapacağı önemli konuşmayı da engelledi. Prof. Haberal, daha önce Türkiye cumhurbaşkanlığına aday olmayı reddetmiş, Türkiye’nin önde gelen bilim ve eğitim insanlarından biridir. Türkiye’nin laik cumhuriyetini devirmek için uygulanan ‘yumuşak güç’ yaklaşımı, AKP’nin son yerel seçimde oy kaybetmesi ile ufak bir sekteye uğradı. İki yıl içinde ulusal seçimler olacaktır. Önde gelen entellektüellerin gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları siyasi muhalefeti korkutacak mı, yoksa güçlendirecek mi? Pakistan’da İslam hukuku isteyenler şiddet yanlısı. Çok barizler. Türkiye’de İslam hukuku isteyenlerin taktikleri ise daha kurnazca. Bu onları daha az tehlikeli kılmıyor. Hatta ‘gizli’ yaklaşım uzun vadede daha tehlikeli olabilir.” __________________Washington Post- SİVAS MADIMAK'TA DUMAN HALA TÜTÜYOR. 16 yıl önce bugün Sıvas’ta Pir Sultan Abdal’ı anmak için toplanan insanlar diri diri yakılmıştı.
Fethullahçı gazete Zaman’ın haberi: “Madımak provokasyonuna karanfilli anma.” Haber şöyle başlıyordu: “...2 Temmuz 1993’te gerçekleştirilen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nde yangın çıkmış, aralarında otel görevlilerinin de bulunduğu 37 kişi ölmüştü.” İşte Fethullahçıların gerçek yüzü... Bir katliamı 16 yıl sonra “otelde yangın çıktı” diye yazıp katillere arka çıkan bir düşünce. Demek Madımak Oteli’nde yangın çıkmış ha!.. DİPNOT...- ÖNCE ALIŞTIRMA, SONRA UYUŞTURMA... DİN BÖYLE BİRŞEY... Nasıl olur diyorsunuz değilmi... Haklısınız... Çünkü YANILTMA USTALIĞI ARTIK BİLİMSEL de ondan
Bilim ve bilimsel yöntemden niye vazgeçemeyiz?... Türk Dil Kurumu’na göre “bilim”, evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgidir. Bilimsel yöntem ise bu bilgiye ulaşmak için kullanılan sistemli gözlem, ölçüm, deney, formülleştirme, sınama ve hipotez geliştirmeyi içeren yargılama yöntemidir. Doç. Dr. Okan Kuzhan, Gata Onkoloji Bilimsel yöntem, diğer bazı bilgi edinme yollarından bilim, deney ve mantık temelli olmasıyla ayrılır. Bilimsel yöntemle elde edilen bilgi, yinelenebilir, deneylerden sonra yeniden ulaşılabilir olmalıdır. Bu tanımlamaların doğal gereği olarak “bilimsel bilgi”, bağımsız gözlem ve deneye dayanan bir bilimsel süreçle ortaya çıkarılmış güvenilir, geçerli ve dolayısıyla nesnel bir bilgidir. Kişilerden, ülkelerden bağımsızdır, evrenseldir. Bu bilgi yanlışlanabilirdir, dolayısıyla bilim dogmaların karşısındadır. Beyin kabuğu ve neokorteks, insanın evriminde en son olarak ortaya çıkan beyin katmanlarıdır. Bu anatomik yapılar, insana düşünme yeteneğini kazandırmıştır. Düşünme insanı diğer hayvanlardan ayıran en önemli özelliktir. İnsanın düşünmeyi alışkanlık haline getirerek insanlaştığını söyleyebiliriz. Bilim adamları, insan doğduğunda beyninin boş bir levhaya “tabula rasa” benzediğini, aklıyla ve çevreyle iletişimle zamanla biçimlendiğini ve dolduğunu savunmaktadırlar. Beynimizi bize sunulan boş bilgilerle değil, aklımızı kullanarak çevreden süzdüğümüz doğru bilgilerle doldurmak bizi özgürleştirir. Bilimsel yöntem kimsenin tekelinde değildir. Bilimsel bilginin karşısında inancı koyabiliriz. İnanç kabuktur, içine hep başkaları bir şeyler doldurur. Düşünme alışkanlığını bir kere bir kenara bırakan insanın ne kadar karanlığa batabileceğini tarih bize hep gösterdi, hâlâ gösteriyor. İnsan, çoğu zaman akan suyun kendine eğim boyunca yol bulması gibi, kolayı yeğleyerek kendini akıntıya bırakır. Düşünmek emek gerektirir, inanç ise çaba göstermeden teslimiyet. Akıl ve kuşkuculuklarıyla çevrelerinden ayrılan insanlar, hem bazı yöneticiler hem de insan kalabalıkları tarafından bir tehdit olarak algılanır. Bu nedenle, özgür düşünen insanlar, tarih boyunca bütüncül “totaliter” yönetimlerin baş düşmanı olmuştur. Olayların nedenlerini ve sonuçlarını incelemek, onlara gerçek diye sunulanlardan kuşkulanmak, söylenenleri sınamak, belgelere dayanarak konuşmak ya da belgeleri araştırmak çaba gerektirir. Bu çabayla ulaşılan bilgi, bireye bir sorumluluk yükler: Ulaşılan bilgiyi başkalarıyla paylaşmak, hatta bazen onu eyleme geçirmek. Böyle yetkinleşen insanlar, düşünmeyen insan kalabalıklarına hep eksikliklerini, yetersizliklerini, ezilmişliklerini anımsatır. Kendileri bulundukları yerden çıkmak yerine, diğerlerini o çukura çekerler. Karanlık ve aydınlığın; dogma ve bilimin mücadelesinde karanlık ve dogma hep bir adım öndedir. Bağnazlar, düşüncelerinden, inançlarından ve yaptıklarından öylesine emindir ki, bu kararlı karanlık çevreyi hemen etkiler. Bağnazlar, insanların korkularına, coşkularına, umutlarına seslenerek kalabalıkları yönlendirmeyi çok iyi bilirler. Kaba güç kullanma eğilimi, bağnazlığın önemli özelliklerindendir. İnanç, nasıl içi zamanla koşullara göre birileri tarafından doldurulabilen bir kabuksa, bağnaz insan da istenildiğinde doldurulabilen boş bir silah gibidir. Kısaca özgür düşünce, hep baskıyla karşılaşır; aydınlık hep karanlığın baskısı altında tutulur. Bu dış baskıların dışında bilimsel düşünceyi alışkanlık haline getiren insanların kendi iç engelleri de söz konusudur: Yalnızlık, dışlanmışlık duygusu ve inanç eksikliğinden kaynaklanan eylemsizlik. İnsan toplumsal bir varlıktır. Bir toplum içinde yaşaması, duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşması ve onlarla birlikte biçimlenmesi gereklidir. Kendilerini seven ve destekleyen toplumlarda bireyler daha mutlu, daha verimli olurlar. İnsanlığın yüzyıllar boyunca elde ettiği kazanımlardan olan bilimsel düşünceyi topluma yaymak, bu nedenle bir zorunluluktur. Sağlıklı bireyler sağlıklı toplumlardan çıkarlar. Ne yazık ki, bilimsel düşünce alışkanlığı, bilim adamları topluluğuyla sınırlı kalmış, geniş halk kitlelerine ulaşamamıştır. Kaldı ki, bilim adamlarının çoğu mesleklerini bir zanaat düzeyinde yapmakta, konularının dışında akıllarını bir kenara bırakmaktadır. Bu nedenle, bilimin gerçek aydınlığı toplum yaşamına girememektedir. Cehalet ve boş inançlar hoş görülemez. İnsan, yıllarca düşünüp çalışıp edindiği deneyimler ve insanlığın biriktirdiği bilgiler ışığında boş inançlarla mücadele etmelidir. İstediğine inanma, bir insan hakkı olarak görülse de cahil ve yoksul toplumlarda, inancın silaha dönüştüğünü görüp yaşamaktayız. Bu popülist yaklaşım, ateşle oynamak gibidir. İnanç, toplumda ötekileştirmeye, düşman görmeye kolayca dönüşebilir. Tarihte nasıl cadı avlarına çıkıldıysa, gelecekte bilim insanı avlarına çıkılabilir. Bu tehlikenin işaretlerini hep birlikte okumaktayız. Akıl ve bilim, insanlığın olmazsa olmaz değerleridir. Daha güzel bir dünya kurma ülkümüzde akıl, gücümüz; bilim, ışığımızdır.- SİVAS MADIMAK'TA DUMAN HALA TÜTÜYOR. 16 yıl önce bugün Sıvas’ta Pir Sultan Abdal’ı anmak için toplanan insanlar diri diri yakılmıştı.
“Allah’ın emirlerini yerine getirmek için ciddiyetle gayret et; gevşeklik gösterme! Müslümanları öldürenleri ele geçirirsen onları başkalarına ibret olacak şekilde öldürerek öçlerini al! Şayet Allah sana zafer nasip ederse onları (mürtedleri) ateşte yak!”Tarihçi Taberî'ye göre bu emir Buzâha Savaşı sonrası komutan Hâlid’e, Ebubekr tarafından verilmiş... Taberî, Halid'in bu emri canla başla yerine getirdiğini anlatır... Tarihe düşülen kayıt doğruysa bu ‘yakarak cana kıyma’nın İslam tarihindeki ilk boy gösterişidir. Sonuncusu ise yakın tarihimizin en utanç verici günü olmayı hak etmiş 2 Temmuz’da, Sivas'ta yaşanmıştır. O gün dinsel inancın, dogmaların ve yıllardır ince ince ekilenlerin hasadı yapılmıştır.33 ‘Can’dır hasat edilen... Sazı, sözü ve coşkusuyla Pir Sultan Şenlikleri’ne koşan şairler, aydınlar, çocuklardır bu canlar… “Farklı olana, ötekileştirilene tahammülsüz yığınların nasıl acımasız katillere dönüşebileceği”nin resmidir 2 Temmuz… Tekrar tekrar bakıp hatırlanması ve asla unutulmaması gereken kapkara bir resim… Madımak Oteli/ Sivas.. 2 Temmuz 1993… Alevler arasındaki can pazarını seyreden devletin ihmalle açıklanamayacak tedbirsizliği… “ ... bir Alevi-Sünni çatışması olmadığını, halkın inancıyla alay edilmesi ve tahrikte bulunulması sonucu bu üzücü olayın meydana geldiği”ni söyleyebilecek kadar büyük vurdumduymazlık, bu resmi daha da karartmakta… “Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslam’ın peygamberini ve kitabın izzetini korumak için bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür... "diye başlayan bir bildiri ile camiden çıkan sıradan insanlar galeyana getirilir ve kıyıma ortak edilir. Müslümanlığın gereğini yerine getirmeye koşan gözü dönmüş kalabalık Ebubekr'in emrini harfiyen uygulayan binlerce Hâlid olup insanları diri diri yakmaya girişir. Yaşanan can pazarına yetersiz ve etkisiz kolluk güçleri de seyirci edilir. Madımak faciası tüm insanlığa alevlerin arasından şunu hatırlatır: “Dinsel bağnazlığın egemen olduğu toplumlarda kötülüğün sınırı yoktur. Bu bağnazlığın pençesine aldığı iyi insanlar bile dehşetin yeryüzündeki temsilcisi olabilirler.”Madımak ve 33 ‘can’ unutulmadı; asla unutulmayacak… Onlar kardeşliğin, sevginin, dostluğun ve insani tüm erdemlerin unutulmaz kahramanları olarak ışıklar içerisinde uyuyacaklar. Ya yakanlar? Evet ya yakanlar?.... Saygılar... DİPNOT... Turan Dursun Web stesi...- ATEİST YETİŞTİRME KAMPI KURULUYOR... Çocukların 'ateist' olarak yetiştirileceği bir yaz kampının kurulması için kollar sıvandı...
Bu düşünce aynı zamanda doğmatik dinleri ağızlarına pelsenk yapmış dinciler içinde geçerli ama değilmi...- DİPNOT'lar...
Siz uyurken... DÜN gece siz yatağınızda uyurken, dünya saatte 110 bin kilometre hızla yol aldı. Gemiler geçti Boğaziçi’nden. Bebeği oldu Tokat’ın köyünden Bergül’ün. Siz uyurken... Afrika’da otuz yedi çocuğu öldürdüler gerillalar. Yeryüzünde tam 500 milyon çift sevişti. Ve 165 bin insan öldü dün gece. Yarısı gençti... Sancıları tuttu yoğun bakımdaki hastaların. Dün gece ne çok şey oldu bilemezsiniz... Siz uyurken... * * * Siz uyurken fareleri kovaladı kediler. Turna sürüleri geçti çatıların üzerinden. Tırtıllar erikleri yediler. Teröristler sine sine karlı dağlardan inip mayınlarını döşediler geçitlere. Asker annelerinin gözüne uyku girmedi yine dün gece... * * * Siz uyurken ne çok şey olur. Çocuklarımızın marşlarını aldılar ellerinden, zafer türkülerimiz anlamsızlaştı. Çağdaşlığa dönük yolumuz... Devrimlerimiz... Geleceğimizi kaybettik; siz uyurken... Rüyalarımız vardı; medeni, güçlü, özgür, aydınlık, demokrat, mutlu bir ülkenin yüzü gülen insanları olmanın o hoş rüyası... Oysa kâbuslar var gecelerimizde... Şaşkın-umutsuz gençlerimiz yine gizli gizli ağladılar... İşsiz babaların gözüne uyku girmedi... Çocuklarına güzel bir dünya isteyen o yürekli çağdaş kadınlarımız endişeliydi yine dün gece... (.......) Tuzakları gece kurarlar... Hesaplar, sinsi planlar... Pusular... Ve nasıl olduysa, devrimlerimizi savunmak birer suçmuş gibi yapışır oldu yakamıza... Aydınlığımızı aldılar elimizden. Siz uyurken...- SİVAS MADIMAK'TA DUMAN HALA TÜTÜYOR. 16 yıl önce bugün Sıvas’ta Pir Sultan Abdal’ı anmak için toplanan insanlar diri diri yakılmıştı.
Dumanı hâlâ tütüyor... UnutmayacağızMadımak Oteli’nde 35 kişinin şeriatçılar tarafından yakılarak öldürülmesinin üzerinden 16 yıl geçti. Katliamda yaşamını yitiren aydın ve sanatçılar bugün çok sayıda kentte ve Madımak’ın önünde düzenlenecek etkinliklerle anılacak. Çok sayıda sivil toplum örgütü ve siyasi partinin oluşturduğu anma komitesinin çağrısında, “Madımak Oteli önünde olmak demek kardeşliği, demokrasiyi ve gerçek laikliği talep etmek demektir” denildi. Hedefleri aydınlardıYobazların hedefleri şenliği düzenleyen, toplantıya katılan aydınlardı. Günler öncesinden hazırlıklarını yaptılar. Yalan dolan dolu bildiriler dağıtarak, camilerde kışkırtıcı nutuklar atarak dincileri toplamaya giriştiler. Katliamdan kurtulan Rıza Aydoğmuş, hiçbir zaman kurtulduğuna sevinemediğini söylüyor. Aydoğmuş, “Devletin güvenlik güçlerinin gözü önünde katledildik” diyor. Rıza Aydoğmuş, Sıvas’ta 16 yıl önce yaşananları Cumhuriyet’e anlattı ‘Yobazlar öldürmeye gelmişti’ - Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında, 2 Temmuz 1993’te Sıvas Madımak Oteli’nde katledilen 33 aydınla aynı otelde bulunan, şenliklerin tertip komitesinde yer alan Rıza Aydoğmuş, olayların üzerinden 16 yıl geçmesine karşın acıların hâlâ taze olduğunu vurguluyor. “Bizler şenlik için gitmiştik ama yobazlar öldürmeye gelmişlerdi” diyen Aydoğmuş ile o günü konuştuk: - Olaylar öğle namazından sonra başladı değil mi? - Öğleden sonraki etkinliğe katılacak sanatçılar Kültür Merkezi’ne gideceklerdi. Bu arada Paşa Camisi’nden çıkan bir grup, namaz sonrasında pankart açtı. Madımak Oteli’nin yakınında bulunan Atatürk Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçtiler. Biz de o zaman güvenli olacağı gerekçesiyle Madımak Oteli’ne gittik. Kahvaltı salonunun kolonlarından birinin arkasına gizlendim. Bazı arkadaşlar da merdiven boşluğuna dizilmişledi. - Oteli ateşe vereceklerini düşündünüz mü hiç? - Hayır, otele girip, bize saldıracaklarını düşündük hep. Bir ara taş atmalar kesildi. Otele bir yüzbaşı ile sivil şahıslar girdi. Kurtulduk diye düşündük. Sivil şahıslardan biri, “Aranızda polis var mı” diye sordu. “Yok” dedik. Bize küfürler ederek çıktılar. Onlar uzaklaştıktan sonra dışarıdaki kalabalık yeniden slogan atmaya başladı. Akşam saatlerinde de oteli ateşe verdiler zaten. - Yangın başladıktan sonra neler oldu? - Kahvaltı salonundaki yangın söndürme tüplerinden üçünü açarak lobiye bıraktım. Döşemeler tutuşmuştu çünkü. Ancak o tüplerden beyaz bir bulut yayılınca arkadaşlar bana kızdılar. Çünkü çok rahatsız olmuştuk. Bu arada anonslar yapıldı. “Otelin ön cephesinde durmayın, kalabalık tahrik oluyor” diye. Arka kısımlara doğru geçmeye başladık. Ancak rüzgâr ters yönden estiği için duman arka odalara doğru yayılıyordu. Sonra Nesin’in koruması Mehmet Komiser, BBP’nin binasındakilere elindeki telsizi göstererek, “Ben polisim, izin verin geçelim” diyordu. Bunun üzerine binadakiler, BBP Genel Merkezi’ni aramışlar, izin istemişler. Öylelikle izin verdiler geçmemize. Tek sıra olduk. Yan binaya geçmeye çalıştık. Bir ara sloganlar durdu. Alevler üzerime doğru gelince eğildim. Eğildiğimde bu kez alevler üzerimden geçip gitmeye başlamıştı. Tesadüfen kurtulmuştum yani. Bu arada alevlerin arasından dışarıya baktım. Kalabalık otelin etrafından uzaklaşıyordu. “Arkadaşlar buraya” diye bağırmaya başladım. Resmi görevlinin Aziz Nesin’e ne yaptığını biliyorsunuz zaten. Yani, bizler o gün şenliğe gelmiştik ama onlar öldürmeye... ‘Unutmak yenisine yol vermek olur’ UNUTMAYACAĞIZ... Saygılar... DİPNOT... - Tüm Dünyada Olduğu Gibi 'DİN' güç kazanmak ve siyasi kazanç için kullanılmak üzere manipüle edilebiliyor...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.